Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Göktürk devleti uydurma çıktı


Kontr Atak

Önerilen İletiler

Bizim sözde türklerimizin sahiplendiği sözde Göktürk devleti var bildiğiniz gibi. Fakat böyle bir devlet tarihte olmamıştır ve uydurulmuştur. Orhun yazıtlarında sadece bir tek yerde geçen ve KÖK-TÜRK diye olunan kelimeye dayanmaktadır, halbuki, o baştaki KÖK kelimesi iki ayrı "K" harfi ile yazılmıştır, ve ikisi farklı okunur. Bunu 'köktürk' diye okuyorlar. Bu halbuki ÖK-ÜK'tür, yani 'Ökük türk'tür. Türk devleti, Göktürk devleti diye bir laf yok. O dönemle ilgili Çin tarih kaynaklarında da "Köktürk devleti" diye bir devlet yoktur. Aynı tarihli Arap, Fars ve Bizans kaynaklarında da böyle bir devletten bahsedilmez. 'Ök' Rab demektir. Ökük-Türk, Rabbani Türk, kutsal Türk demektir. Tanrı'nın yeryüzüne görevli indirdiği Türkler için kullanılan bir sıfattır.

 

 

Göktürk bayrağındaki sözde sembolde uydurma yani.

Göktürkler olmadığına gore onlara ait olduğu iddia edilen şeylerde uydurma.

 

Yani Dünyada Türk adını taşıyan tek bir devlet kurulmamıştır.

 

Sözde tc hariç. Bunlarda sözde Türk.

 

 

 

Prototürk Tarihi Araştırmacısı Kâzım MİRŞAN ve dedikleri

 

Türkçe'de iki tane 'k' vardır: Birisi bildiğimiz 'k'dır, diğeri 'ök' diye okunur. Şimdi bu 'kök' olarak okunamaz. 'Kök' olamaz, çünkü ön tarafa 'ök' harfini yazmışlar, 'Kök' olsaydı diğerini koyardı.. Öyle yazmamış. Buraya başka bir harf koymuş... Bu ya 'ök'tür ya da 'ük'tür. Bu kelime Orhun yazıtlarında bir tek yerde geçiyor. Bunu 'köktürk' diye okuyorlar. Bu halbuki bu 'Öküktürk'tür... 'Ök' Rab demektir... Yani Rab Türk'ü diyor adam... "Ey Kore'den Hazar denizine kadar, dağınık halde, henüz devletini kurmadan ok resinde yaşayan, Öküktürk diyor... Rab Türk'ü yani, Rabli Türk diyor. Bir defa Türklerin daha devleti bile yok o zamanlarda... Okların idaresinde yaşıyor... 'Ey Müslüman Türk' diyoruz ya şimdi, onun gibi... Bir tek yerde geçiyor bu 'Öküktürk' sözü. Türk devleti, Göktürk devleti diye bir laf yok. Çinliler hiçbir zaman Göktürk diye bir söz söylememiş. Türk demiş o kadar. Farslarda da Araplarda da söylenmemiş. Bizimkiler tutturdular Göktürk diye. Yok kardeşim, böyle bir halk yok.

 

 

Tek bir kelimeyle bile uydurma devlet yaratıyor bu türkler yaw. Ne yaratıcıymışlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

walla azizil , bahsi gecen tarihçi bir proto türk araştırmacısıdır...nazariyeleri kabul görmemiştir pek fazla bu yönde...ama türk dilleri konusunda uzmandır. değerli bi insandır kısaca,Atatürkünde saygınlığını kazanmıştır ayrıca....

kazım mirşan herkesi türk ilan etmez.Onun savına göre Türkler, Avrupa'ya çok önceden göç etmişler ve Avrupa Dip Kültürü'nde izler bırakmışlardır.

 

diğer taraftan adın gibi emin ol ki,göktürkler vardır...adı ne olursa olsun kendinden başka onlarcası gibi ve şimdi olduğu gibi siyasi teşekkülleri daim olmuştur....

 

herşey bitti sıra tarihi karalamaya mı geldi şimdi....provakasyonun başka bi şekli bu olsa gerek....

 

KEDİ-CİĞER MESELESİ yapmayın olayı.....hazımsızlık yaratmayın -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Yani Dünyada Türk adını taşıyan tek bir devlet kurulmamıştır.

 

Sözde tc hariç. Bunlarda sözde Türk.

 

 

Farkındamısın sözde kabul ettiğin TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin sende bulunan sözde nüfus cüzdanını taşıyorsun....

 

 

Belki biraz daha çaba harcarsan, seni tek tarflı bilgilerle kandırdıkları gibi sende belki birilerini kandırabilirsin...

 

Ama en tehlikelisi insanın kendi kendisini kandırmasıdır,bunu sakın unutma... :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

walla azizil , bahsi gecen tarihçi bir proto türk araştırmacısıdır...nazariyeleri kabul görmemiştir pek fazla bu yönde...ama türk dilleri konusunda uzmandır. değerli bi insandır kısaca,Atatürkünde saygınlığını kazanmıştır ayrıca....

kazım mirşan herkesi türk ilan etmez.Onun savına göre Türkler, Avrupa'ya çok önceden göç etmişler ve Avrupa Dip Kültürü'nde izler bırakmışlardır.

 

diğer taraftan adın gibi emin ol ki,göktürkler vardır...adı ne olursa olsun kendinden başka onlarcası gibi ve şimdi olduğu gibi siyasi teşekkülleri daim olmuştur....

 

herşey bitti sıra tarihi karalamaya mı geldi şimdi....provakasyonun başka bi şekli bu olsa gerek....

 

KEDİ-CİĞER MESELESİ yapmayın olayı.....hazımsızlık yaratmayın -_-

 

 

 

Kısacası deli, kuyu ve taş üçlemesinden bahsedebiliriz! ;)

 

 

:D:P

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...
  • 2 ay sonra...

Bizim sözde türklerimizin sahiplendiği sözde Göktürk devleti var bildiğiniz gibi. Fakat böyle bir devlet tarihte olmamıştır ve uydurulmuştur. Orhun yazıtlarında sadece bir tek yerde geçen ve KÖK-TÜRK diye olunan kelimeye dayanmaktadır, halbuki, o baştaki KÖK kelimesi iki ayrı "K" harfi ile yazılmıştır, ve ikisi farklı okunur. Bunu 'köktürk' diye okuyorlar. Bu halbuki ÖK-ÜK'tür, yani 'Ökük türk'tür. Türk devleti, Göktürk devleti diye bir laf yok. O dönemle ilgili Çin tarih kaynaklarında da "Köktürk devleti" diye bir devlet yoktur. Aynı tarihli Arap, Fars ve Bizans kaynaklarında da böyle bir devletten bahsedilmez. 'Ök' Rab demektir. Ökük-Türk, Rabbani Türk, kutsal Türk demektir. Tanrı'nın yeryüzüne görevli indirdiği Türkler için kullanılan bir sıfattır.

Göktürk bayrağındaki sözde sembolde uydurma yani.

Göktürkler olmadığına gore onlara ait olduğu iddia edilen şeylerde uydurma.

 

Yani Dünyada Türk adını taşıyan tek bir devlet kurulmamıştır.

 

Sözde tc hariç. Bunlarda sözde Türk.

Prototürk Tarihi Araştırmacısı Kâzım MİRŞAN ve dedikleri

 

Türkçe'de iki tane 'k' vardır: Birisi bildiğimiz 'k'dır, diğeri 'ök' diye okunur. Şimdi bu 'kök' olarak okunamaz. 'Kök' olamaz, çünkü ön tarafa 'ök' harfini yazmışlar, 'Kök' olsaydı diğerini koyardı.. Öyle yazmamış. Buraya başka bir harf koymuş... Bu ya 'ök'tür ya da 'ük'tür. Bu kelime Orhun yazıtlarında bir tek yerde geçiyor. Bunu 'köktürk' diye okuyorlar. Bu halbuki bu 'Öküktürk'tür... 'Ök' Rab demektir... Yani Rab Türk'ü diyor adam... "Ey Kore'den Hazar denizine kadar, dağınık halde, henüz devletini kurmadan ok resinde yaşayan, Öküktürk diyor... Rab Türk'ü yani, Rabli Türk diyor. Bir defa Türklerin daha devleti bile yok o zamanlarda... Okların idaresinde yaşıyor... 'Ey Müslüman Türk' diyoruz ya şimdi, onun gibi... Bir tek yerde geçiyor bu 'Öküktürk' sözü. Türk devleti, Göktürk devleti diye bir laf yok. Çinliler hiçbir zaman Göktürk diye bir söz söylememiş. Türk demiş o kadar. Farslarda da Araplarda da söylenmemiş. Bizimkiler tutturdular Göktürk diye. Yok kardeşim, böyle bir halk yok.

Tek bir kelimeyle bile uydurma devlet yaratıyor bu türkler yaw. Ne yaratıcıymışlar.

 

Arkadaşım Türklüğe ve Türklere ne garez'in var anlamadım ama bu konuda son derece bilgisiz olduğun belli ve kendi inancın doğrultusunda, her bulduğun dala sığınabilecek çaresiz bi halin var... Gök-Türk devletinin varlığını ilk olarak Türkler değil, aksine Avrupalı bilim adamları tesbit etmişlerdir... bunu nasıl olurda bilmezsin ve bu devleti Türklerin uydurduğunu söyleyebilirsin? bu düpedüz cahilliktir... ikinci cahilliğin ise, hasbel kadar, diyelim ki Gök-Türkler diye bir devlet yoktu... Gök-Türk yazıtları ne peki? o yazıtlar hangi devlet hükümdarlarınca dikilmiştir ve hükümdar, Tanrı tarafından hangi devletin başına Hakan olmuştur... yuh yani... Türk düşmanlığı yapıcam diye kendi *********liğinde boğulma arkadaşım... koskoca Tarih duruyor önünde... Bırak Türkleri, Gök-Türk devletinin varlığını tüm yabancı uyruklu bilim adamları da kabul etmiştir... tabi senin gibi art niyetli Türk düşmanları hariç... ben seni Bernard Lewis'e benzettim. Kendisi Amerikalıdır. Yıllarca onun kitaplarıyla da eğitildik... iyi tarihçidir dedik... kendisi yıllarca Atatürk'ü övdü övdü övdü... ama en sonunda, 2 sene kadar önce ne dedi; "M. Kemal kurtuluş savaşı vermeyip ABD mandasını kabul etseydi, hem o kadar genç ölmez, hem daha güçlü bir devlet kurmuş olurdu. Bugün Türkiyenin yapması gerekende budur.". ve bunu neye rağmen söyledi biliyo musun o koskoca, bize örnek olan tarihçi, o dönemde ABD başkanı olan Wilson'un Türk düşmanı olduğu, bügün resmen kanıtlanmasına rağmen söyledi. buna rağmen o aymazlığı yaptı... işte bu da senin türediğin zihniyettir. kısacası, çekemiyosunuz kardeşim bu milleti... küçük adamlarsınız... ha koskoca dediğimiz profesör Bernard Lewis, ha küçücük sen... ufacıksınız...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sanırım hulki cevizoğoğlu'nun "tarih türklerle başlar" (heralde buydu adı) adlı kitabından alınmış.

ancak Mirşan'ı küçümsemenin ede yanlış olduğunu düşünüyorum. sonuçta çok derin ve değerli çalışmalar yapmış birisi. e tabi mirşan'ı bir tarafa atıp avrupalı tarihçilere ne kadar güvenmeliyiz bir başka mesele.

Atatürk'ten sonra türk tarihi ile ilgili neredeyse müsbet hiç bir adımın atılmamasının ve TTK'nın göstermelik bir kuruluş olarak kalmasının sonuçlarıdır bu sancılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

göktürk dilinde "k"nın bilmemkaç tane anlamı vardır yani bir tek anlamıyla hiçbir yere varmazsın ancak sen tabi bunu bilmiyordun. Bizans,arap ve farslarda bahsedilmez çünkü onlar daha batıdadır ve Türklerin Bizansla ilk anlaşması Göktürk uygarlığından yüzyıllar sonra yapılmıştır. Çinlilerden bahsediyorsun da nereden biliyorsun Çin toprakları üzerindeki bilgileri. Çinliler bu bilgileri kimseyle paylaşmamıştır ki. Tabi canım Kazım Mirşan hariç kimseyle :P

 

Bize yaratıcı diyor kendisi bol keseden bilip bilmeden atıyor çok komik yaw

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Gök Türk

 

Juan Juanların 551-552 yılındaki mağlubiyeti ile Orta Asyada, Türk adını ilk defa kullanan Gök Türk Devleti doğdu. Bu devletin ilk kağanının adı Orkun bengü taşlarında Bumın şeklinde geçmektedir.

 

Gök Türk Devleti'nin merkezi doğudadır. İlk kağan Bumının devrin Çin kaynaklarındaki ünvanı İ-li ko-han (Türkçesi İl veya İlig ya da İl(l)ig Kağan) şeklinde geçmektedir.

 

Aynı Çin kaynaklarında Schi-tien-mi Köl Tigin ile Bilge Kağan abidelerinde ise İs-te-mi şeklinde geçen Bumın Kağanın kardeşi ise, imparatorluğun batısında, merkez olan doğuya, bağlı bir yabgu (sonra kağan?) idi.

 

552 yılında Bumının ölümü üzerine Bumının oğulları sırayla kağan oldular.

 

552-553 yılları arasında Çin kaynaklarında Ko-lo Ko-han (Kara Kağan) şeklinde geçen oğlu, 553-572 yılları arasında Çin kaynaklarına Mu-han Ko-han Sogd kaynaklarında ise Mugan Gagan şeklinde geçen diğer oğlu, 572-581 yılları arasında ise Çin kaynaklarında Er-fu Ko-han Küçük Kağan ünvanı ile zikredilen Nie-tu Ko-han veya Sche-tu Ko-han, kağan olmuştur.

 

Bu kağanın adı Sogd kaynaklarında Nuaar Gagan (belki Nivar Kağan) şeklinde geçmektedir.

 

581-587 yılları arasında da, Çin kaynaklarında Scha-polüe Ko-han (İşbara Kağan) adı ile geçen kağan tahtta idi.

 

Hakanlığın batı kanadında ise, İsteminin 576 yılındaki ölümü üzerine, adı Çin kaynaklarında Tien-küe ve Ta-tau şeklinde geçen ve Türkçesi Tardu olarak kabul edilen yabgu rütbesindeki Tardu, babası İsteminin yerine, tahta geçti ve bir müddet sonra da bağımsızlığını ilan etti.

 

Böylece Gök Türk Devleti, Doğu Gök Türk Devleti ve Batı Gök Türk Devleti olmak üzere ikiye ayrıldı.

 

Doğu Gök Türk Devleti 630 yılında Çin hakimiyeti altına girmiştir. Birçok defa Çin hakimiyetinden kurtulmaya teşebbüs edilmiş, nihayet 682 yılındaki bir ayaklanma ile bu hakimiyetten kurtulunmuştur.

 

630-682 yılları arasında bu devreyi, fetret devri olarak tavsif edebiliriz. Bu fetret devrinden sonraki 682den 745e kadar olan ve Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk kitabelerinde anlatılan ikinci devreye ise İkinci Gök Türk Devleti devresi adını vereceğiz.

 

 

Birinci Gök Türk Devleti

 

Gök-Türklerin tarih sahnesine çıktıkları anlarda Juan-Juanlara tabi olarak, Altay dağlarında ananevi sanatları demircilikle uğraştıkları ve Juan-Juan Devletine silah imal ettikleri biliniyor. Fakat o zaman dahi dağınık değildiler. Çou-shu (Çin yıllığı, M. 550-557den)ya göre, Gök-Türk Devletinin kurucusu Bumin (Çincede Tu-men)in atası olarak gösterilen A-hien, Şad ünvanını (Bilge şad) taşıyor ve Buminden hemen önce gelen Tu-wa adlı başbuğ da Ta-ye-hu (Büyük Yabgu) olarak tanınıyordu. Demek ki Türk kütlesinin Juan-Juanlara bağlılığı fedaratif mâhiyette idi.

 

Bumin daha M. 534 yılında kuzey Tabgaç (Wei) idarecileri ile siyâsî münasebet kurmuş, M. 542de akıncılarının başında Huang-ho nehri yakınlarında görünmüş ve M. 545de batı Tabgaç hükümdarının gönderdiği elçiyi imparatorluktan nezdimize heyet geldi, devletimiz bundan gurur duyar sözleri ile karşılamıştı. Gök-Türk hanlarından İşbara, 585'teki bir konuşmasında Gök-Türk devletinin 50 yıl önce kurulduğunu söylemiştir ki, bu da 535 tarihine düşer.

 

Ancak Buminın 546da Juan-Juan devletine karşı bir Töles ayaklanmasını bastırdığı için, o devlet hükümdarı ile eş-değerde olduğunu göstermek maksadı ile, onun kızı ile evlenmek isteğinin kabaca reddedilmesi üzerine üst-üste vurduğu darbelerle Juan-Juan devletini çökertip arazisini tamamen işgal ettikten sonra resmen il-kagan unvanını alması ve böylece, merkezi, eski büyük Hun imparatorluğunun başkent bölgesi, Ötüken (Orhun ırmağının hemen batısında, ormanlık ve dağlık bir bölge) olmak üzere hakanlığı kurması 552 yılında olmuştur.

 

Devletinin batı kanadını kuruluşta kendisi ile birlikte çalışan küçük kardeşi İstemiye,Yabgu ünvanını taşımak, dolayısıyla doğu kanadının yüksek hakimiyetini tanımak üzere veren Bumin, devleti kurduğu yıl içinde öldü. İstemi Kağan batıda fetihlerine devam ederken, Ötükende iktidara gelen, Bumının oğlu Ko-lo (Kara?) ve bunun erken ölümü üzerine hakim olan, Buminin diğer oğlu Mu-kan (553-572) zamanında devlet, haşmetli çağına ulaştı.

 

Heybetli görünüşü, parlak mavi gözleri, kudreti ve huşuneti Çin kaynaklarında belirtilen Mu-kan Kagan, son bir darbe ile Juan Juanları tarihe malettikten sonra (555), Ki-tanların ve Kırgızların ülkelerini Gök-Türk hakimiyetine bağladı. Çinde Batı Tabgaçlarının yerine geçen Chou hanedanı ile, yeni kurulan Tsi hanedanını baskı altına aldı. İsteminin harekatına karşı, Çinden yardım isteyen Ak-Hun-Eftalit devletine ve Maveraünnehir halkına Çin askerî desteğini önledi. 564de Şan-sideki Tsi başkenti Tsin-yangı muhasara etti ve kızı prenses Aşınayı Chou imparatoru ile evlendirdi (568). Kaynakların bildirdiğine göre, geniş ülkelere ve 100 bin kişilik bir orduya sahip Gök-Türk hakanını, Çin imparatoru akrabalık kurma yolu ile teskin etmiş oluyordu.

 

Mu-kanın emrindeki kuvvet devletin doğu kanadının ordusu idi. İstemi (552-576) kumandasındaki öteki ordusu ise kendi bölgesinde hareket halinde idi. Kısa zamanda, Altayların batısını Issık Göl ve Tanrı Dağlarına kadar hakimiyetine alan İstemi, geniş çapta askerî ve siyasî faaliyetleri neticesinde temas kurduğu Sasanî İmparatorluğu ve Bizans gibi Ortaçağın en büyük iki devletini Gök-Türk politikası izinde yürütmek suretiyle, Türk hakanlığını bir dünya devleti payesine yükseltti.

 

561 yılında, Ak-Hun-Eftalitler üzerinde yaptığı ilk baskı tecrübesinden sonra, İpek transit ticaretini elinde tutan bu devlete karşı Sasanî İmparatorluğunu tabiî müttefiki olarak gören İstemi, Şehinşah Anuşirvan Adil ile antlaşma akdetti. Bu vesile ile kızı, Anuşirvan ile evlenerek İran sarayına imparatoriçe oldu. Müttefikler tarafından şıkıştırılan Ak-Hun-Eftalit devleti yıkıldı ve toprakları Ceyhun (Amu Derya) sınır olmak üzere iki imparatorluk arasında paylaşıldı (564). Maveraünnehir, Fergananın bir kısmı, Kaşgar, Hoten vb. Gök-Türklere intikal etti. Bu suretle İç Asya ipek kervan yolu üçüncü kere Türklerin eline geçmiş oluyordu.

 

Ancak Anuşirvan bu bölüşümden, zaferdeki katkısına nisbetle arslan payını almış olmasına rağmen, pek memnun değildi, kervan yolunun Maveraünnehir güzergahını da ele geçirmek istiyordu. Bu maksatla, kendi ülkesinden Akdeniz limanlarına ve Bizansa yapılmakta olan ipek nakliyatını durdurdu. Böylece hem ipek ticaretinin ünlü kervancıları olup son taksimde Gök-Türklere bağlanan Sogd (Semerkant bölgesi) ahalisinin faaliyetini baltalayarak, huzursuzluk çıkartmak, hem de Türkleri ipek transit rüsumu (geçiş vergisi) gibi yüksek bir gelirden mahrum etmek düşüncesini uygulamaya koydu. İsteminin gönderdiği elçileri hile ile öldürttü. Uzlaşma ümidini kesen İstemi yönünü Bizansa döndürerek İstanbula Sogdlu ipek taciri ve diplomat Maniah başkanlığında bir heyet gönderdi (568).

 

Tarihte bu, Orta Asyadan Doğu Romaya giden ilk resmî heyet idi. İpek meselesi Gök-Türkler kadar Bizansı da ilgilendirdiği için, hatta Sasanî aracılığından kurtulmak üzere, nakliyatı Hind Denizi yoluna çevirmek maksadı ile güney Arabistandaki Himyeri Devleti ile temaslar aramış olan Bizansta, İmparator II. Justinos, Türk elçilerini alaka ile karşılamış, İsteminin gönderdiği İskitçe (Türkçe) mektubu okutmuş ve Maniahın ağzından teşebbüsün ciddiliğini anlamıştı. Bir ittifak antlaşması yapmak üzere umumi vali Zemarkhos başkanlığında bir heyeti yola çıkardı (568 Ağustos başı).

 

Türk elçileri ile birlikte Karadeniz-Kafkaslar-Hazar Denizi-Aral Gölü arasından Talas yolu ile Tanrı Dağlarında Ak-Dağda İstemi (Bizans kaynaklarında, Dizabulo, Dilzibulos, Silzioulos, Stembis: Al-Tabaride Sincibu)nin huzuruna gelen Bizans elçilerinin hatıralarında Gök-Türk hayatını, kudret ve ihtişamını gözler önüne sermesi bakımından pek kıymetli bir vesikadır. İstemi, Bizans ile işbirliği yaparak Anuşirvanı ipek yolunu açmağa zorlamak gayesini güden siyasetinde başarıya ulaşmış, 571 yılında Sasanî-Bizans çatışması başlamıştı. Fakat bu savaşa Gök-Türklerin katıldığına dair bir işaret yoktur. Ancak Anuşirvanın oğlu olup, Gök-Türk prensesinden doğduğu için Türk-zade diye anılan IV. Ormuzdun son yıllarında (579-590) müdahale edilmiştir.

 

Bu geç kalışın sebebi, Gök-Türklerin fiili savaşa iştirak için tazyik eden Bizansın gönderdiği çeşitli elçilerden biri olan Valentinosu 576da Aral Gölü havalisindeki Türk bölgesinde karşılayan Türk-şadın sözlerinden anlaşılıyor. Bu Türk prensi Bizansı Gök-Türklerin affedilmez hasımları olan Avarları himaye etmekle ve kılıçla değil, atların ayakları altında karınca gibi ezilerek öldürülmeği hak eden bu kavme barınacak yer vermekle suçluyordu ki bu doğru idi.

 

İsteminin siyasetinin diğer ve daha mühim bir neticesi de şu olmuştur: 19 yıl sürmüş olan (571-590) Sasanî-Bizans mücadelesinden sonra da iki imparatorluğun arası düzelmemiş, birbirini takip eden karşılıklı istilalarda nihayet İmparator Heraklaiousun Sasanî başkenti; Madain (Ktesiphon)e kadar uzanan seferleri (622-628) Sasanî İmparatorluğunun son mecalini de kırmıştır ki, Kuranda bile işaret olunan bu durum İslamiyetin kısa zamanda İranda hakimiyet kurmasını kolaylaştırmıştır.

 

Mu-kanın yerine kardeşi Ta-po (Tapar?) geçti (572-581). Kudretli hakanlığın yeni hükümdarı, kendini tebrik etmek üzere hediyelerden başka 100 bin top ipek gönderen Chou İmparatoru ile, tebrik için çeşitli hediyelerle birlikte başkumandanını göndermek suretiyle hususî bir itina gösteren, Chouların rakibi, Tsi İmparatorluğuna oğullarım diye hitap ediyordu. Bu bütün kuzey Çinin Türk himayesine alındığını göstermekte idi.

 

Ülkesinin genişliğinden dolayı hakanlığın doğrudan doğruya kendi idaresindeki kanadını ikiye ayırarak, doğusuna, kardeşi Ko-lonun oğlunu, batısına da küçük kardeşi Jo-tanı Han ünvanları ile tayin eden İstemi de esasen kendisinin yüksek hakimiyetini tanımakta olduğundan, ulu hakan durumuna yükselen Ta-po, bir Tsi prensesi ile evlenmek düşüncesine kapıldı ve ayrıca Türk topluluğu için zararlı cihetleri önceki devirlerde ileri görüşlü Türk idarecileri tarafından ortaya konulmuş olan Buda dinini, bir Budist misyoneri (Jnagoupta)nın telkinlerine kanarak, memlekette himayeye kalktı; bir Budist tapınağı ve bir Buda heykeli yaptırdı.

 

Gök-Türk haşmeti çöküşe yüz tutmuş gibi idi. Ta-po dış siyasette de yanlış adımlar attı. Tsiler 575te Tchin hanedanı tarafından yıkıldığı zaman, oradan kaçarak kendisine sığınan bir Tsi prensini Çin kağanı ilan etti. Choularla arasının açılmasına sebep olan bu durum karşısında kalabalık bir ordu ile, Pekin bölgesine ilerleyen Ta-po kendisine yeni bir Çinli prenses vaad edilerek durduruldu (579). Ancak prensesin verilebilmesi için Chou hükümdarı, Çin Kağanı Tsi prensinin kendisine teslimini istiyordu. Bir av esnasında bu prensin Choular tarafından kaçırılmasına göz yumulması millet nazarında hakanın itibarını büsbütün sarstı. Gök-Türk birliği ve kültüründe mühim çatlakların belirdiği bu yıllarda diğer mühim bir hadise de İsteminin ölümü oldu (576).

 

Resmi ünvanı Yabgu olması gerekirken (kendisine bağlı batı Gök-Türk halkı bazen Yabgu Türkleri diye anılıyordu), kitabelerde bile Kagan diye zikredilen bu büyük şahsiyetin ölümünü, yukarıda adı geçen Türk-şadın sözlerinden öğreniyoruz. Türk-şadı sinirlendiren hususlardan biri de, ölen atasının yas günlerinde Türklerin rahatsız edilmeleri idi. Yol hatıraları Gök-Türk hakanlığının batı bölgelerindeki kavimler bakımından çok mühim olan elçi Valentinosa hitaben yapılan bu konuşma ayrıca Türk fetihlerinin hem şeklini, hem felsefesini açıklamak itibariyle büyük değer taşımaktadır:

 

Ben esirlerimiz olan Uar-Huni (Avar)lerin hangi yoldan Bizansa gittiklerini biliyorum. Dinyeperin, Meriçin nerede olduğunu, Tunanın nereye aktığını biliyorum. Gün doğusundan gün batısına kadar ülkeler bize diz çökmüştür. Alanları On-Ogurları görüyorsunuz. Bize karşı gelmek cesaretini gösterdiler, fakat ümidleri boşa çıktı. Romaya da geleceğiz. Gök-Türk sınırlarının Kafkasyanın kuzeyine kadar uzandığını ortaya koyan bu sözler Bizansı açık bir tehdit manasını ifade ediyordu. Ancak Türk-şad şaka yapmadığını gösterdi. Kırımda Bizansa ait ünlü Kerç Kalesi Türk kuvvetleri tarafından zapt edildiği zaman Doğu Roma elçileri henüz Gök-Türk topraklarında idiler (576).

 

Bu, Gök-Türk Devleti'nin Mançurya sınırlarından Karadenize kadar uzanarak genişliğinin son haddine ulaştığı tarihtir.

 

İstemiden sonra yerine geçen oğlu Tardu (576-603) (Çincesi Ta-teu, aslında bir unvan), cesareti ve savaş severliği ile babasına benzemekte idi ise de, ihtirası yüzünden, Ta-po Hakanın açmış olduğu ayrılık çizgisini büsbütün derinleştirdi. Çinliler, onun bu zaafından faydalandılar: Önce, hakanlığın kendine verilmemiş olmasından dolayı küskün olan Ta-lo-pieni (Mu-kanın oğlu) Ta-poya karşı kullanarak Tardunun yanına gitmesini telkin ettiler. Halbuki Mu-kan bile bu oğlunu tahta namzet göstermemiş idi, çünkü annesi asil (Türk soyundan ) değildi. Ulu hakan Ta-po 581 de ölürken, kendi oğlu yerine onun hakan olmasını arzu ettiği halde, danışma kurulu (Devlet meclisi) bunu kabul etmeyerek Ko-lonun oğlu İşbara (Çincede Şa-po-lüe)yi hakanlığa getirmişti.

 

Çin, Gök-Türkler arasındaki anlaşmazlığı körüklemeğe devam ediyordu. Ta-lo-pien Batı Yabgusu Tardunun yanında, yeni ulu hakan ile mücadeleye hazırlanırken, İşbara da o sırada, Choular yerine iktidara gelerek, Çinde 350 yıldan beri ilk defa siyasî birlik tesis eden Sui hanedanı (581-618)ndan kendi ailesinin intikamını almak isteyen karısı, Chou prensesinin telkinlerine kapılarak, Çine kuvvet sevk ediyor, Sui imparatoru Ven-ti de eskiden beri Çin şehirlerinde ticaretle uğraşan ve dostluk münasebetleri çerçevesinde, imtiyazlara sahip 10 bin kadar Türkü Çinden uzaklaştırıyordu.

 

Buna karşı İşbaranın ordusu ile Çine girmesi, Çin hile faaliyetinin yoğunlaşmasına yol açtı. Wen-ti derhal Tarduya altın kurt başlı bir sancak göndererek onu Gök-Türk ulu hakanı olarak selamladığını bildirdi. İhtirası alevlenen Tardu, Çine karşı ortak hareket teklif eden İşbaranın bu isteğini önce reddetti ve İşbara, Gök-Türkleri gayet iyi tanıdığı anlaşılan diplomat-general Çang Sun-şeng ile mücadele etmek ve bu Çinlinin Türk kumandanları arasına soktuğu nifak ile uğraşmak mecburiyetinde kalırken, Tardu, hakanlığın doğu kanadının yüksek hakimiyetini tanımadığını ilan etti (582). Böylece imparatorluk resmen ikiye ayrılmış oldu.

 

 

ALINTI: www.turkintikambirligi.tr.cx

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Doğu Gök Türk Devleti

 

Gök-Türk devletinin parçalandığı, tâbi kütlelerin ayaklandığı, Türklerin Çine ilticaya başladıkları, Türk hükümdar âilesi mensuplarının birbirine düştüğü bu karışıklıkta İşbara öldü (587). Yerine geçen kardeşi Ye-hu ve arkasından Devlet Meclisince hâkan ilân edilen Tülan (588-600) zamanlarında durum düzelmedi. Meşhur Çang Sun-şeng, Gök-Türk hâkanlığını büsbütün çökertme yollarını gösteren raporlar hazırlıyarak imparatora takdim ediyor, elçi olarak geldiği Ötükende türlü hilelerle Türk hânedan üyelerini karşı karşıya getiriyordu.

 

En büyük yardımcısı da, önce Ta-ponın sonra İşbaranın, nihayet Tülanın öldürülmesinden (600) sonra, Çinin muvafakatı ile tahta çıkarılan Ki-min (600-609)in karısı olan Çinli perses Tsien-kien idi. Ki-min, bu defa, Doğu hâkanlığını kendi idaresine almağa çalışan Tarduya karşı kullanılmakta idi. Bu Ki-min de imparator Yang-tiye gönderdiği bir mektupta Haşmetpenâhın âciz bir bendesi olduğunu, hattâ, vaktiyle İşbaranın bile reddettiği Türk kavmini Çinliler gibi yapmağa hazır olduğunu yazabiliyordu.

 

Ancak, ölümünden sonra yerine geçen oğlu Şi-pi (Shih-pi, 609-619) Gök-Türk haysiyetini biraz kurtarabildi. Bir Çinli prenses ile evlenmekle beraber bunu, Çinin Gök-Türk iç-işlerine müdahalesini önleyen bir paravana olarak kullandı. 5-6 yıl içinde Doğu Hakanlığı topraklarındaki dağınıklığı giderdi, batıda Tibete kadar, doğu da Amur nehrine kadar tekrar itaat altına aldı (615). Durumdan telâşa düşen imparator, Türk hanedan azası arasında ihtilâf çıkarmağa dayanan değişmez Çin plânını yeniden tatbike başladı.

 

Bu defa akıl hocası, hususî hile raporları hazırlayan ve batı için yazdığı eserler başlıca kaynaklardan sayılan elçi Pei-chü idi. Hâkanın küçük kardeşi Çi-ki-şada hâkanlık teklif edildi. Fakat milletinin perişanlığını ve Çin tahakkümünün rezaletlerini gören bu genç, teklifi, kendisine vaad edilen Çinli prensesle birlikte reddetti. Çinliler başka bir yol denediler.

 

Gök-Türk kumandanlarından birini pusuya düşürerek öldürdükten sonra, Hâkana, onun muhalefet maksadı ile kendilerine müracaat ettiğini, fakat aradaki dostluktan dolayı ortadan kaldırılmasını uygun bulduklarını bildirdiler. Gaye Hâkan Şi-pi ile Gök-Türk şeflerinin arasını açmaktı. Hâkan bu oyuna da gelmedi. Son hâdisenin Çin-Türk anlaşmasını bozduğunu ileri sürerek yıllık haracı kesti, savaşa hazırlandı.

 

Plânı, kuzey eyaletlerinde geziye çıkmış olan imparatoru baskın ile yakalamaktı. Fakat baskın haberi Ötükende bulunan ve yukarıda sıra ile üç hâkana zevcelik ettiğini söylediğimiz Çinli prenses tarafından, gizlice Çine ulaştırıldığı için, süratle geri dönmeğe çalışan imparator, takipçi Gök-Türk süvarileri tarafından Şan-side Yenmen (bugün Tai-hien) şehrinde kuşatıldı, Yesinden ağladığı rivayet edilen imparator Yang-tinin imdadına yine aynı prenses yetişti: Gök-Türk ülkesinde büyük bir isyan çıktığı söylentisini yayarak Türk ordusunun geri çekilmesini sağladı (615).

 

Yan-tinin son durumu Çinde karışıklıklara sebebiyet verdi ve ona karşı muhalefet gittikçe arttı. Bu defa da Çin ileri gelenlerinin Gök-Türklere sığınmalarına şahit olunuyor ve Şi-pi Hâkan Çinlilerin siyasetini kendilerine karşı tekrarlıyordu. Çin sarayını yağmalayarak aldığı kıymetli eşyayı Gök-Türk Hâkanına sunan mülteci Liang Shi-tuyı, Şi-pi Çin Kağanı ilan ederek (617) kendisine bir kurt başlı sancak verdi. Liu Wu-chou adlı diğer bir kumandanı da Batı Çin Kağanı yaparak, Suilere karşı sefere çıkardı.

 

Bunlar arasında, tarihî bakımdan en ehemmiyetlisi Çin umumi vâlilerinden Li-yüanı himayesine alıp desteklemesidir ki, antlaşma gereğince Türk ordularının yardımı ile Suileri iktidardan uzaklaştırdıktan sonra Chang-andaki imparatorluk servetini hakana takdim eden, ayrıca 30 bin top ipek ve yıllık vergi vermeyi taahhüt etmiş olan Li-yüan, Çinde 300 yıl kadar hüküm süren meşhur Tang sülalesini (618-906) kurmuş ve kendisi imparator olarak Kao-tsu ünvanını almıştır.

 

Şi-piden sonra hakan olan Çu-lo (619-621) kardeşinin sert siyasetini takip ediyor ve Hakanlığa karşı tutumu kısa zamanda değişen Tang imparatoruna karşı Sui sülalesini canlandırmağa kararlı bulunuyordu. Fakat karısı Çinli Prenses İ-çing tarafından zehirlenerek öldürüldü. Hakan olan kardeşi Kara Kağan (621-630) kifayetli bir adam değildi. Hain prenses İ-çing ile evlenmiş, ağır dille yazdığı mektuplarla imparatoru tahrik etmişti. Karısının tesiri altında idi. Plansız, programsız, sadece cesarete dayanan askerî teşebbüslerinde bir iki defa mağlup oldu.

 

Tutumu millete emniyetsizlik uyandırdı. Sir-Tarduşlar, Bayırkular, Uygurlar isyan ettiler (627). Vaktiyle Türk himayesine sığınmış olan bir çok Çinli Tang imparatorundan af dileyerek memleketine dönüyor, Ki-tanlar ve başka kavimler Çin ile temaslar arıyor ve sınır bölgelerinde Çine bağlanıyorlardı. İmparator Tai-tsung (627-649) Türklere vuracağı darbe için vaziyetin olgunlaşmasını bekliyordu. Hakan kuşattığı bir şehir önünde mağlup olarak çekilirken yakalandı, muhafaza altında Çin başkentine gönderildi (630).

 

Tai-tsungun kendini Türklerin Gök-Kağanı ilan ettiği 630 senesi Doğu Gök-Türk istiklalinin sonu kabul edilmiştir. Hakanlığa bağlı kabileler ve yabancı topluluklar dağılıyor, Gök-Türk prensleri etraflarına kuvvet toplayabilecek kimseler olmadıklarından, herkes başının çaresine bakıyor, Türkler Çine sığınıyorlardı. Gerçi Aşına ailesinden kağanlar birbirini takip etmekte idi, fakat bunlar artık Çin sarayının emrinde, sadakat ziyaretleri yapan, hediyeler sunan, imparatorlardan türlü ünvanlar alan birer kukla idiler.

 

Gök-Türklerin acıklı durumunu, Çin sarayında Türklere karşı ne yapılabileceği hususunda, İmparator huzurunda cereyan eden münakaşalardan anlamak mümkündür. Neticede kuzey Çinin Sed boyunda 6 eyalet bölgesinde Türklerin yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Bu suretle belki Türklerin Çinlileşeceği umuluyordu. Fakat 680e kadar geçen 50 yıl devamınca, Türk milleti kendini unutmadı, ilini, örf ve âdetlerini korudu, tarihin şanlı hatıralarını ruhunda yaşadı.

 

Bu arada ufak çapta başkaldırmalar oluyordu. Mesela Aşına ailesinden bir prensin Altaylarda Türk hakanlığını ihya çalışması (646-649), yine Gök-Türk hükümdarları soyundan Tu-çinin on-okların başında kağan ilan edilerek, (676-678), Çine karşı Tibetlilerle ittifak etmesi... Çinliler tarafından şiddetle bastırılan bu hareketler arasından en çok hayret verici olan, 639 yılında Kür-şadın ihtilal teşebbüsüdür.

 

Doğu Türk Devleti'ni yıkan ve kağan soyundan olanları başkentlerine götürüp bunlara kontrol altında tutabilecekleri görevler veren Çinliler, Türklerden tamamen kurtulmak için Türk halkını yok etmeyi, Çinlileştirmeyi düşündüler. Onun için Türklerin büyük bir bölümünü Çin Seddi boyuna yerleştiler. Fakat bu baskı Türklerin direncini arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Dillerine, örf ve âdetlerine sımsıkı sarıldılar, öç almak için bilendiler. Elli yıl süren esaret hayatında fırsat buldukça baş kaldırdılar.

 

Bu baş kaldırmalardan biri Türk tarihinin altın sayfalarını oluşturur ve "Kür-Şad İhtilali" olarak anılır. Kür-Şad, eski Türk kağanlarından Çuluk'un küçük oğlu idi. Çin İmparatorunun saray muhafız kıtasında görevli bulunuyordu. O sırada Çin İmparatoru Tang sülalesinden Tay-Çung idi.

 

Kür-Şad, otuz dokuz arkadaşı ile, Türk devletini diriltmek, esaretten kurtarmak için gizli bir ihtilal komitesi kurmuştu. Son derece vatansever, cesur, güçlü ve keskin nişancı olan kırk kişi bir darbe planı hazırladılar. İmparator Tay-Çung, bazen hükümdar kıyafetiyle bahçede, bazen de geceleri kıyafet değiştirerek şehirde tek başına dolaşmaya çıkardı. Onu yakalayıp Türk illerine kaçıracak, Çin sarayında esir bulunan Türk soyluları ve Çin işgalindeki Türk toprakları ile takas edeceklerdi. Sonra da bütün Türkleri ayaklandıracaklardı. 40 Türk genci için Çin imparatorunu kaçırmak zor değildi.

 

Gizli komite o gece imparatorun saraydan çıkacağını haber almış, birbirlerine harekete geçeceklerini bildirmişlerdi.

 

Kür-Şad'ın arkadaşları, görevlerini bırakarak kararlaştırılan yere geldiler. Fakat, o gece ansızın büyük bir fırtına patlak verdi ve imparator sarayından çıkmadı. Planı ertelemek tehlikeliydi. Çünkü görevden ayrıldıkları anlaşılacak, ihtilal hazırlığı duyulacaktı. Bu, bütün esir Türklerin kılıçtan geçirilmesine sebep olabilirdi. Onun için 40 Türk yiğidi, imparatorun çıkmasını beklemeden sarayı bastılar. Yüzlerce saray muhafızını öldürdüler. Ancak, kaçıp kurtulanların haber vermesi üzerine Çin ordusu saraya doldu. Bu durumda imparatoru kaçıramazlardı. Kür-Şad, sarayı terketmek, planın ikinci kısmını uygulamak, yani "saray ahırına hücum" emrini verdi.

 

40 yiğit ahırdaki muhafızları ve seyisleri de öldürerek atlara binip şehir dışına sürdüler. Fakat bütün bir ordu peşlerindeydi. Şehir yakınındaki Vey Irmağı'na gelince mecburen durdular.Derhal cephe alıp savaş durumuna geçtiler.Burada da yüzlerce Çin askerini öldürdüler. Ordu çok kalabalıktı. Türk yiğitleri kanlarının son damlasına kadar vuruşarak can verdiler.

 

İhtilal başarılamadı ama, esir Türklerin gönlündeki hürriyet ateşi büyüdü büyüdü ve dalga dalga bütün Türk illerine dağıldı.

 

Bu olay 639 yılında olmuştu. İhtilâl ateşi 41 yıl sönmeyecek ve 41. yılda bağımsızlıklarını kazanacaklardı.

 

ALINTI: www.turkintikambirligi.tr.cx

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Batı Gök Türk Devleti

 

<=GERi

 

 

582 yılında Doğu devleti ile resmen ilgisini kesen Tardu, her iki kanadı kendi idaresinde birleştirmek için gayret sarf ediyordu. Doğu hakanlığına baskı yapan Çinin Tülan hakana karşı kardeşi, Tuliyi tutarak iki kardeşi çarpıştırması üzerine Tardu Çine yürüdü. Kuzey Çinde başarılarla ilerlerken yukarıda adı geçen general-diplomat Çang Sun-şengin oyununa kurban oldu.

 

Bu Çinli, Türk ordu efradı ve atlarının geçeceği yollardaki suları, pınarları zehirlemişti. Tardu böyle bir şeyin yapılacağını hatırına getirmediği için ağır zayiat ve telefat verdi. Çekilmek zorunda kaldı (600). Bu tarihe kadar Tardu Kağan batıda pek çok başarılar kazanmış, Hoten bölgesini imparatorluğa bağlamış, Şehinşah IV. Ormuzd Türk-zade (579-590) zamanında, BizansSasanî savaşlarında, İran iç-işlerine müdahale etmiş, bir Türk başbuğu Derbendi kuşatırken diğer bir Gök-Türk ordusu Herat, Budgis havalisine girmişti.

 

Bu orduyu durduran ünlü Sasanî kumandanı Bahram Çupinin isyan edip Ormuzdı tahttan indirip oğlu Husrav Parvizi tahta çıkarması, Sasanî imparatorluğunu karıştırmış, Bizansın müdahalesi ile mağlup edilen Bahram sonunda hakana sığınmıştı.

 

Böylece Tardunun bir yandan, kısa müddet için de olsa, her iki hakanlığı kendi idaresinde birleştirmesi (598e doğru), aynı zamanda İran üzerinde hakim bir durum kazanması, onun 598 yılında Bizans imparatoru Mauriacusa gönderdiği mektupta ifadesini bulmuş görünmektedir: Dünyanın yedi ırkının büyük şefi ve yedi ikliminin hükümdarı Hakandan Roma imparatoruna... Çin kaynaklarına göre de bu tarihte Tardu, Ötüken, kuzey-batı Moğolistan, Aral Gölü havalisi, Kaşgar, Maveraünnehir ve Merve kadar Horasan sahaları üzerinde hakim bulunmakta ve ulu hakan olarak Bilge Kağan ünvanını taşımakta idi.

 

Fakat Tardu, Gök-Türk birliğini gerçekleştirmek için çok şiddetli davranmıştı. 601de Çin başkenti yakınlarında bir savaşta netice alamaması üzerine birçok Türk boyları ve yabancılar ayaklandılar. Tardu bunlarla başa çıkamadı ve Köke-naur havalisinde kayıplara karıştı (603).

 

Tardunun sahneden çekilmesinden sonra, memlekette isyancıların sayısı arttı, nizam bozuldu. Doğu hakanlığında yeni bir kudret olarak beliren Şi-pi Kağana karşı, Tardunun torunu Suilerle işbirliğine kalktığı ve hatta ülkesini bırakarak Çin sarayında yaşamayı tercih ettiği için Şi-pi tarafından Çinlilerden teslim alınarak öldürüldü (619). Devlet meclisinin hakan ilan ettiği, Tardu soyundan Şi-Koei zamanında durum düzelmeğe başladı.

 

Fakat asıl huzur, Tardunun küçük torunu olan Tong-Yabgu devrinde (619-630) görüldü. Çin kaynağı Tan-shuya göre akıllı ve cesur olan bu hakan mahir bir savaşçı ve şeçkin bir stratejist idi. Orhun, Tola ırmakları ile Aral Gölü arasında yayılmış bulunan Tölesleri kendine bağlamış, İranlıları mağlup etmiş, güneyde Kandahara kadar ilerlemişti. Ordusu birkaç yüz bin iyi yay kullanan süvarilerden kurulu idi. Merkezi Talas şehrinin 75 km. kadar güney doğusundaki ünlü Bin-yul (Bin-bulak= bin pınar) mevkiinde idi.

 

Tang-shuya göre o zamana kadar batıda onun derecesinde kuvvetli olanı görülmemişti. Çin ile dostane münasebetler kurmuş olan Tong-Yabgu çağında Hindistana gitmek üzere Gök-Türk İmparatorluğunu bir baştan bir başa geçerek yolları, şehirleri, dinî ve kültürel hayatı hakkında çok alaka çekici bir bilgi veren, Çinli Budist rahip Hiuen-Tsang, Tong Yabguyu da ziyaret etmiştir.

 

Gök-Türk İmparatorluğunun parlak bir devri yaşadığı yıllarda On-oklar ve Karluklar isyan ettiler. Bunları kendi mevkiini tehlikede zanneden Doğu hakanı Kara Kağan teşvik etmiş olmalıdır. Bir tartışma esnasında Tong-Yabgunun, hakanlığın batı kanadı başbuğu olan amcası Se-pi tarafından öldürülmesi (630) ülkeyi karıştırdı. On-oklardan Nu-şi-piler Se-piyi istemediklerinden kendileri hükümdar seçmeyi tercih ettilerse de, Tong-Yabgunun oğlu Se-Yabgu üzerinde birleşildi. Bu defa Töleslerin ayaklanması devletin Çine bağlanmasında birinci derecede amil oldu.

 

630 senesi büyük Gök-Türk tarihinin en karanlık yılıdır. Doğu devleti bu sene Çine boyun eğmişti. Batı hakanlığı da aynı tarihte aynı akibete uğradı. Bundan sonra Aşına soyundan bir sürü kağan, bazan aynı zamanda birkaç kağan Batı Gök-Türk gruplarının başında görülüyorsa da, bunlar aynı zamanda Çinin birer memuru durumunda idiler. Batı Gök-Türk ülkelerinin Çine ilhakı 658de tamamlandı.

 

alıntı: www.turkintikambirligi.tr.cx

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İkinci Gök Türk Devleti

 

 

630-680 arasındaki 50 yıllık zaman Gök-Türklerin istiklallerini kaybettikleri bir matem devresi olmuştur. Her ne kadar Orta Asyada millet olarak Türkler varlıklarını, dil, inanç, ve geleneklerini muhafaza etmişlerse de müstakil bir devletten mahrumiyet, Bey olmağa layık evladın kul, hatun olmağa layık kız evladın cariye olması Gök-Türkler için haysiyet kırıcı bir ıstırap kaynağı teşkil ediyordu. Millet şöyle diyordu: ;Ülkeli bir kavim idim, şimdi ülkem nerede? Hakanlı bir kavim idim, şimdi nerede hakanım? nerede diye seslenen Orhun Kitabeleri'nden de anlaşılacağına göre, Gök-Türkleri bu felakete sürükleyen sebepler şu üç noktada toplanmaktadır.

 

1- Sonraki devlet ve idare adamlarının kifayetsizliği: Kagan bilge imiş, cesur imiş, buyrukları bilge imiş, cesur imiş, beyleri de, kavmi de iyi imiş, böylece ülkeyi tutup töreye göre tanzim etmişler... Sonra kardeşler, oğullar kağan olmuş, küçük kardeş büyük kardeş gibi yaratılmadığı, oğlu babası gibi yaratılmadığı için bilgisiz kağanlar tahta oturmuşlar, buyrukları da bilgisiz, fena imişler... Türk beyler, Türk adını atmışlar, Çin beylerinin adlarını almışlar, Çin hakanına boyun eğmişler, elli yıl işlerini, güçlerini (ona) vermişler...

 

2- Türk kavminin uygunsuz tutumu: Türk bodunu... Sen aç olduğun zaman tokluğu düşünmezsin, tok olduğun zaman açlık nedir bilmezsin. Bu sebeple hakanın iyi sözlerine kulak vermedin, yurdundan ayrıldın, harap, bitkin düştün. Müstakil hakanlığına karşı kendin yanıldın... Doğuya gittin, batıya gittin. Kutlu yurt Ötükeni terk ederek gittiğin yerlerde ne yaptın? Su gibi kan akıttın, kemiklerin dağlar gibi yığıldı,Türk bodunu kendi hakanını bıraktı, hüküm altına girdi. Hüküm altına girdiği için Tanrı ona ölüm verdi, Türk bodunu öldü, mahvoldu.

 

3- Kurnaz Çin siyaseti ve yıkıcı propaganda: Çin kavminin sözü tatlı, hediyesi yumuşak imiş, tatlı sözü, mülayim hediyesi uzak kavimleri yaklaştırır imiş. Sonra da fesat bilgisini orada yayarmış, iyi, bilge kişiyi yürütmez imiş. Onun tatlı sözüne, yumuşak hediyesine kapılan çok Türk kavmi öldü... Çin kavmi hilekar kurnaz olduğu için, küçük kardeşlerin büyük kardeşlere karşı ayaklanması, beylere kavim arasına nifak girmesi yüzünden Türk bodunu ülkesi yıkılmağa yüz tutmuş, müstakil hakanlık sukuta uğramış... Çin kağanı, Türk kavmi (ona) bunca işini gücünü verdiği halde, Türk kavmini öldüreyim, soyunu mahvedeyim der imiş, mahvetmeğe yürürmüş....

 

Gök-Türk tarihinin bu 50 yıllık fetret devrinin sonunda, kitabeler yolu ile çok iyi tanınan, Aşına soyundan, Kutlug (Çincede Ku-to-lo) istiklal savaşına girişti (680). Türk Milletinin eski hür ve müstakil hakanlık çağının hasreti içinde olduğunu sezen Kutlug, kendinden önceki mücadeleleri de takip ediyordu: Çindeki bazı Türk zümrelerinin aynı maksatla başa geçirdikleri Ni-şu-fu davayı kaybederek kesilen başı Çin başkenti Lo-yanga götürülmüş (679), mücadeleye devam eden, yine Aşına soyundan Fu-nien kalabalık Çin kuvvetleri karşısında yenilerek 53 arkadaşı ile birlikte Lo-yang çarşısında idam edilmişti (Ağustos 681).

 

Bu sırada Kuzey Çinde bulunan ve Türk kütlelerinin derin istiklal arzusunu gerçekleştirmek azmi ile ortaya atılan Kutlug, gizlice teşkilat kurarak etraftaki Gök-Türk ileri gelenlerini ve halkını vazifeye çağırdı. Süratle yayılan harekete katılanların sayısı kısa zamanda 5 bine yükseldi. Davete koşanlar arasında, II. hakanlık devrinde Gök-Türklerin ünlü devlet adamı ve kumandanı Tonyukuk da vardı.

 

Kutlug ile Tonyukuk önce, 681de Kuzey Çindeki Yün-çu eyaletine baskın yaparak 30 bin civarında at, koyun, deve elde ettiler ve yeni gelenlerle kuvvetlenerek Göbi çölü ile Orhun ırmağı arasına çekildiler. Çugay Kuzı (Çince Çung-tsai, Ötükenin güneyinde yı yazlık ve daha Güneydeki Kara Kurumu kışlık merkezi yaparak hazırlıklarını tamamladılar. İlk hedefleri Ötüken idi.

 

Baykal Gölünün güney batısında yüksekçe dağlarla çevrili, mahfuz, müdafaası kolay, fakat etrafa akınlar yapmağa elverişli stratejik mevkide, iklimi mutedil ve otlağı bol bir yer olan Ötüken yaylası Asya Hunları ve I. Gök-Türk Hakanlığı zamanında devlet merkezi olmuş, Türklerin kutlu toprağı sayılıyordu. Dağınık Türk kütlelerini ancak, Türk devletçilik ruhunun yerleşmiş olduğu Ötüken etrafında toplamak ve idare etmek mümkün idi.

 

Kutlug hareketinin gelişmesinden endişelenen Selenga ırmağı boylarındaki Oğuzların, tedbir olmak üzere Kitanlarla ve Çin ile ittifak teşebbüsleri, bir Gök-Türk seferini gerektirdi. Tonyukukun tavsiyesi ile baskın şeklinde İnekler Gölü (Orhunun kolları üzerinde) kıyısında kazanılan savaş (682) Oğuz tehlikesini ortadan kaldırdı. Tarihi ehemmiyeti haiz bu muharebe Gök-Türklerin Ötükene hakim olmalarını sağladı. Kutlug kağan ilan edilerek İlteriş (İl=devleti derleyip toplayan) ünvanını altı ve II. hakanlığı teşkilatlandırdı: Kardeşi Kapagan (veya Kapgan)ı şaddiğer kardeşi To-si-fuyu yabgu tayin etti. İstiklalin kazanılıp, devletin kuruluşunda birinci planda rol oynayan Tonyukuku, devlet müşaviri (Ayguçı) yaptı ve orduyu hazırlama, idare ve diplomasi işlerinin tanzimini ona verdi.

 

Yeni hakanlığın önce Çini taarruz hedefi olarak alacağı tabii idi. Bir zafer akınları resmi geçidi manzarasını veren Çin seferleri bir yandan, bu eski ve hilekar hasımı daimî baskı altında tutmak, diğer yandan, körpe Gök-Türk devletinin şiddetle ihtiyaç duyduğu yiyecek, giyecek bilhassa at gibi zaruri madde ve vasıtaları elde etmek maksadını güdüyordu.

 

Akınlar hep Pekinden Kan-suya kadar olan sahaya; Çin Seddinin hemen güneyinden Huang-honun güney mecrasına yakın yerlere kadar yayılan ve Çinlilerin Çu dedikleri garnizon ve eyalet merkezlerine yöneltilmişti; 682-687 yılları arasında Çin üzerine 46 akın yapılmıştır. Bu seferler esnasında Çin valileri, kumandanları mağlup edildi, orduları dağıtıldı, hemen her yerde mukavemet kırıldı. Büyük çapta zaferler Hin-çuda (Nisan 685) ve So-çuda (Ekim 687) kazanıldı.

 

İlteriş Kagan kuzeyde Kögmen (Tannu-ula) dağlarına, doğuda Kerulen, Onon nehirlerinin yüksek vadilerine, batıda Altaylara kadar uzanan sahadaki Türk ve yabancı kavimleri Gök-Türk idaresine almıştı (47 defa sefer etmiş, 20 kere savaşmış, Tanrı buyurduğu için düşmanları itaate almış, dizlilere diz çöktürmüş, başlılara baş eğdirmiş, Babam Kağan bu kadar ülke kazanmış...(Kitabeler I.).

 

Böylece Gök-Türk Devletini yeniden kurup teşkilatlandırarak, töreyi tekrar yürürlüğe koyan milli kahraman İlteriş, kutlu Ötüken yaylasında dalgalandırdığı kurt başlı sancağın gölgesinde öldü (692). Vaktiyle İlteriş adına dikildiği iddia edilen, Orhunun güneyindeki Ongın kitabesinin 720lerde dikildiği ileri sürülerek İlterişe ait olmadığı belirtilmiştir.

 

İlteriş öldüğü zaman biri 8 yaşında (Bilge), diğeri 7 yaşında (Kül Tegin) olmak üzere iki oğul bırakmıştı. Kardeşi 27 yaşındaki Kapagan (veya Kapgan), hakan oldu (692-716). Çin kaynaklarında adı Mo-ço (Türkçe aslı, Bekçor) diye geçen Kagan, Türk tarihinin büyük fatihlerinden biridir. Tonyukuk devlet müşavirliği vazifesini yapıyor, kardeşi, yeğenleri ve oğulları yavaş-yavaş Gök-Türk hakanlığının seçkin simaları olarak beliriyorlardı. Kapagan Kaganın büyük ve uzak görüşlü bir devlet adamına yakışır planları olduğu görülmektedir ki, esasları şöyle hülasa edilebilir:

 

a- Çini baskı altında tutmak. Bunda iki maksadı vardı: Türk devletinin huzurunu korumak ve halka yetecek ölçüde ziraî istihsal imkanları sağlamak;

 

b- Çinde dağınık halde yaşamakta olan Türkleri anavatana (Ötüken) çekmek. Bunda da iki maksadı vardı Türkler yabancı hakimiyetinden kurtarmak ve Türk ülkesinde askerî ve iktisadî gelişmeyi hızlandırmak;

 

c- Asya kıtasında ne kadar Türk yaşamakta ise, hepsini Gök-Türk birliğine bağlamak. Kapaganın bu siyasî ve iktisadî görüşleri onu sayılı Türk büyükleri arasında yükseltmektedir. Bilhassa üçüncü nokta çok dikkat çekici bir siyasî kavrayış ifade eder.

 

Genç, haşin ve ihtiraslı Kapagan, seferler ve zaferler dizisinin 693'te Çin baskını ile açtı. Ling-çu eyaletini şiddetli darbeler vurarak aynı sene içinde aynı bölgeye yedi sefer daha tertipledi. Sonra Ordosa akın yaptı. Askerî harekâtını yeniden Ling-çuya yoğunlaştırdığı yılda (696da), 8 sefer daha yapmıştı. Ki-tanlarla Çinin bozuşmasını kendi lehine değerlendirerek, Tang imparatoriçesi Wuyu destekledi. Korkunç Ki-tanları Hopei bölgesinde ağır bir hezimete uğrattıktan (Ekim 696) sonra imparatoriçeye isteklerini sıraladı: 100 bin hu (hu= 12,5 kilo çeken ölçek) tohumluk darı, 3 bin adet ziraat âleti, 10 bin (Tang-shuya göre 40 bin) fond demir, Çin topraklarında oturan (Çoğu Ordusda 6 eyalet arazisinde idi) Türklerin anavatana iadesi.

 

Sonra Kapagan, Yenisey bölgesini işgal etmekte olan Kırgızlara yöneldi. Mevsim kış (697-698), yol uzun ve meşakkatli idi, fakat bu sefere zaruret vardı. (Kuvvetli Kırgız Kağanı) Çin ve On-ok kağanları ile anlaşıp, Altun ormanında (Altaylarda) toplanalım, ordularımızı birleştirelim Türk kağanına saldıralım, yoksa kagan cesur ve ayguçısı bilge olduğundan o bizi mahv eder demişler (Tonyukuk Kitabesi) Kapagan ile Tonyuyuk idaresindeki Gök-Türk ordusu kar sökerek ağaç dallarına tutunarak, bazen atları yedeğe alarak yolsuz vâdilerden Kögmen dağlarını aştı, Yenisey kaynaklarında Anı ırmağı kıyısındaki Kırgızları bastırdı,hanı telef olan Kırgız ülkesi teslim alındı.

 

Kapağan Kağan 697 yazında hâkan, mevcut duruma uygun olarak, orduyu ve idareyi yeniden teşkilâtlandırdı: Kardeşi To-si-fuyu hâkanlığın sol kanadı yadı, İlterişin oğlu 14 yaşındaki Bilgeyi sağ kanada Tarduş üzerine şad tâyin etti ve kendi oğlu Bögü (Kitâbelerde İnal Kagan, Çin kaynaklarına Fu-kü)yü küçük kagan yaptı. Bu suretle Türk imparatorluğunda iki cephe teşekkül etmiş, askerî kuvvetler de iki ordular grubu hâlinde tertiplenmişti.

 

Kapagan Çin ile savaşa hazırlanırken, İnal Kagan ile Bilge Şad emrindeki fakat gerçek sevk ve idaresi Tonyukukun elinde bulunan batı ordular grubu da On-okları devlete bağlamak vazifesini almışlardı. Çin elçilerine karşı Kapaganın şiddetli ve kararlı tutumu şimdilik doğuda bir silâhlı çatışmayı önledi. Mo-çonun kudretinden telâşlanan Çinden derhal üç bin ziraat âleti, 40 bin şi (1şi =10 hu) tohumluk darı gönderildi ve Türkler anavatan topraklarına iâde edildi (698). Büyük kaganın plânlarından ikisi gerçekleşmişti.

 

Ancak, Kapaganın kızını bir Tang prensi ile evlendirmek arzusuna karşı, imparatoriçe Wunun, Tanglardan değil de, kendi âilesinden bir prensi damat olarak ortaya sürmesinden öfkelenen Kapagan, yanında bulunan Çin elçilik heyetinden general Çen-çi-weiyi (Tang sülâlesine mensup olmalı) Çin kaganı ilan ederek, onunla birlikte ansızın, fırtına gibi, Çin topraklarında göründü.

 

Çeşitli eyaletlere, aynı sene içinde (698) 30 defa çıkış yaptı. 100 bin kişilik ordusu tarafından, karşı koyan bütün Çin kuvvetleri ezildi, at sürüleri, başta olmak üzere bol ganimet ve esir alındı. Oradan kuzeye yönelen Kapagana, Çin orduları kumandanı Şa-Ça-Cung-i, emrindeki birkaç yüz binlik kuvvetine rağmen, hücuma cesaret edemeyerek, Gök-Türk süvari tümenlerinin geçişini uzaktan seyrederken, ümidini kaybeden Çin sarayı da orduya gönderdiği gizli bir günlük emirle, kaganı bulup öldürenin prens ilan edileceğini bildiriyordu.

 

Bu sırada İnal ile Bilge tarafından sevk edilen batı orduları grubu da, Tonyukukun yüksek kumandasında, Altayları aşıp Yarış-ovası (Cungarya)na doğru ilerlemiş ve Bolçu (Urungu gölünün güney-batı kıyısında; bugün Tokoi kasabası)da ateş ve fırtına gibi saldıran Türgiş kaganın kumandasındaki 10 tümenlik (100 bin kişilik) On-oklar ordusu üzerinde kesin zafer kazanmıştı (698).

 

Türgiş hakanı Uçe-lenin esareti, yabgusu ve şadının yakalanması ile neticelenenen Bolçu savaşı, On-okların bütün To-lu ve Nu-şi-pi kabilelerini, Balkaş, İli, Isık Göl, Çu ve Talas bölgesindeki Türkleri Gök-Türk birliğine bağlamış, Hakanlığın sınırları Taşkent ve Ferganaya dayanmıştı. Çin kayıtlarına göre, Mo-ço zaferlerinden gurur duymakta, imparatorluğumuzu hakir görmekte. Yüksek gayeleri var. Her tarafa ordular sevk ediyor.

 

Arazisinin genişliği 10 bin li (= aşağı yukarı 4500 km)den fazla. Bütün barbarlar (Çin dışındakiler) onun emri altında...Böylece vaktiyle Tardunun, Türk birliğini gerçekleştirdiği tarihten tam 100 sene sonra Kapagan Kaganın Doğu-Batı hakanlıklarının topraklarını tek idarede toplaması yolu ile dehşet verici Türk birliği ihya edilmişti. Ancak Kapaganın planında 3. noktanın tamamlanması için Maveraünnehirinde zaptı gerekiyordu.

 

Coğrafî mevkii, iklimi, verimli toprakları ile zenginliği bütün kaynaklarda övülen Maveraünnehirde o sırada Gök-Türk ordularına karşı koyacak bir kuvvet yok idi. Türk soylu bazı ailelerin idare ettiği şehir krallıkları 675lerden beri, nisbeten küçük kuvvetlerle ufak çapta teşebbüslere girişen Müslüman Arap kumandanlara (Abdullah b. Ziyad, Said b. Osman, Musa, Mühelleb vb.) başarı ile mukabele etmekte idiler.

 

Yine Tonyukukun yüksek kumandasında olmak üzere, İnal Kagan ve Bilge taraflarından sevk ve idare edilen, o sene henüz 16 yaşındaki Kül Teginin de dahil bulunduğu Gök-Türk batı orduları grubu, Altaylar-Borçlu-Yarış Ovası Kavimler kapısı -Çu ve Talas havzaları- Karadağ kuzeyi üzerinden İnci (Seyhun=Sirderya) kıyılarına ulaştı ve nehri geçerek Maveraünnehirin Kızıl-kum çölüne daldı ve Güney istikametini aldı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ordunun bir kısmını, muhtemel bir yan hücuma karşı, İnal idaresinde burada bırakan Tonyukuk ilerledi ve ilk olarak Semerkandın güney doğusunda savaşa hazır bekleyen Sok kumandasındaki orduyu ezdi (701), esirler ve zengin ganimet elde etti: sarı altın, beyaz gümüş, kız kızan... (Tonyukuk Kitabesi). Aynı zamada Çinlilere karşı da bir zafer kazanıldı.

 

Bilge ile Kül Tegin, Keş şehrinin doğusunda, Altı-çub (Chao-wu) kavminden de aldığı yardımlarla 50 bin kişilik bir kuvvet başında, Gök-Türklerin ipek yolu geçiş hattına inmesine engel olmağa hazırlanan Çinli general Ong-Tutuk (Wei Yuan-çung)u İdukbaşı mevkiinde mağlup ve ordusunu imha ettiler. Cesaret ve savaşçılığını ilk defa bu maharebede ortaya koyan Kül Tegin, Çinli kumandanı, eli ile yakalayıp esir etmişti. Bu suretle engeller kalkınca Gök-Türk ordusu Tamir Kapıg (Demir Kapı)a ulaştı. Burası, bilindiği gibi. M.Ö. asırlardan beri İran-Turan (Türk) ülkelerinin arasında tabii sınır kabul edilmekte idi.

 

Maveraünnehir seferi münasebeti ile Orhun kitabelerinde ilk defa Müslüman Araplar (Tazik) zikredilmiştir. İranlıların Araplara verdikleri Tazi adından (Tay adlı Arap kabilesinden ) gelen Tazik, (Türkler tarafından, sonraları İranlılar için kullanılmıştı: Tacik). O zaman, Keş şehrinde karargah kurmuş olan Horasan valisi Mühellebin kuvvetleri ile ilgili olmalıdır. Anlaşıldığına göre İnal kumandasındaki kuvvet, bir Arap hücumuna karşı orada bırakılmış, fakat Mühelleb ordusu her hangi bir harekette bulunmamıştır.

 

Diğer taraftan Kapagan, Çine akınlarına devam ediyordu. 700-702 yılları arasında Çin üzerine 21 sefer yapılmıştır. 704de Kül Tegin ile Bilgenin de katıldıkları büyük Ming-şa muharebesinde 80 bin kişilik Çin ordusu hezimete uğratıldı ve hemen arkasından 11 akın daha tertiplendi. Tang İmparatoru Çung-tsung yine bir günlük emir neşrederek, Kapaganı esir eden ve öldüreni prens ünvanı ve 2 bin top ipek vererek taltif edeceğini ilan ediyordu. Ayrıca bütün vazifelilere Gök-Türkleri mağlup etmek için planlar hazırlamalarını emretti. Bunun üzerine sarayın yüksek memurlarından Lu Funun imparatora sunduğu raporda çare olarak:

 

1- Barbarları birbirine karşı tahrik etmek,

 

2- Barbarları iki cephede birden zorlamak,

 

yolları tavsiye ediliyor ve M. Ö. 36 yılında Çi-çinin böyle yenildiğini hatırlatıyordu.

 

Bu arada, 649dan beri Çin ile siyasî münasebetler kurmuş bulunan Basmıllar tekrar itaate alındı (704). 709da Çikler ve Azlar (her ikisi de Kırgızların doğu komşuları) Bilge tarafından hakanlığa bağlandı. Gök-Türk ordularının uzaklarda meşgul olmasını fırsat bilerek başkaldırmağa teşebbüs eden Kırgızlar da Bilge-Kül Tegin idaresinde mızrak boyu kar sökerek Kögmen dağlarını aşan Gök-Türk orduları tarafından Songa ormanında ikinci defa mağlup edildi (710). Aynı yıl içinde Tolga ırmağı civarındaki Bayırkular, Türgi-yargın Gölü savaşında bozguna uğratıldı. 711 yılında yine Bolçu civarında Türgiş kuvvetleri darbelendi, hanı, yabgusu, şadı öldürüldü. Türgiş ülkesi ve Kara Türgiş halkı itaate alındı ve bir Maveraünnehir seferi daha yapıldı. Bunun sebebi, kitabelere göre Sogdak (Semerkand bölgesi) kavmini tanzim etmesi idi.

 

Kapagan Kaganın gittikçe şiddetini arttıran, müsamaha tanımaz sertliği, huzursuzluğu arttırıyor, gördüğümüz gibi, bilhassa Türk boylarının ayaklanmalarına yol açıyordu. 711 yılında Kara-Türgiş isyanı Kül-Tegin tarafından bastırılmış ise de, aynı yılda başlayıp 3 seneden fazla süren ve Çinin tahriki neticesinde bütün On-okların katılmaları ile iyice alevlenen Karluk isyanı hayli güçlük çıkardı. İmparator Çung-tsungun Kan-su eyaletlerindeki ordularını Gök-Türklere karşı seferber hale getirdiği bu sıkıntılı günlerde, Türkistandaki yurtlarından kalkarak Ötügene kadar sokulmağa muvaffak oldukları anlaşılan Karluklar ve müttefikleri ancak Kapagan, Bilge ve Kül Teginin ortak harekatı ile Tamıg Iduk-başı daki (Tamir Irmağının kaynağı. Her yıl mayıs ayında Gök-Türklerin büyük törenler tertipleridleri yer) şiddetli savaşta mağlup edilerek dağıtılabildiler. Bir kısım Karluk kütlesi ve başkaları Çine sığındılar ve San-yuan bölgesine yerleştirildiler.

 

Tamıg Iduk-başı muharebesi tam zamanında kazanılmış, Gök-Türkleri iki cephede savaşmağa mecbur etmeği hedef alan Çin kuvvetlerinin Karluklar lehine müdahalesi önlenmişti. Şimdi de Çin hazırlığını saf dışı etmek gerekiyordu: Çin yığınak merkezi Beş-balık üzerine sefer yapıldı (714). Çin kaynaklarının belirttiğine göre, İnal Kağan ile Tung-iç Tegin ve hakanın eniştesinin kumandasındaki sevk edilen ordu, Beş-balıkı kuşattı. Kitabelerden, Bilgenin de katıldığı anlaşılan bu harekatta şehir ele geçirilemedi ise de karışıklıktan faydalanarak Tokmakdaki Türk kabileleri üzerinde bir zafer kazanmakla iktifa eden Çinlilerin Gök-Türklere karşı büyük ölçüde taarruzu ortadan kaldırılmış oldu.

 

Ancak devlet bir kazan gibi kaynamakta idi. Kitabelerdeki: Amcam Kaganın idaresi karışıklık içine düştüğü, halkta ikilik ortaya çıktığı zaman.. gibi ifadeler de durumu açıklamaktadır. Azlar ve arkasından İzgiler şiddetle ezildi (715). Fakat devletin esas kütlesini meydana getirdiği için devleti temellerinden sarsarak, nihayet ihtilale sebep olan Oğuzların isyanları Gök-Türk içtimaî bünyesinde derin yaralar açtı ve en büyük neticesi batı (On-oklar ülkesi, yani Karluklar, Türgişler ve Maveraünnehir)in devletten kopması oldu.

 

714 yılı sonbaharında başladığı anlaşılan Oğuz ayaklanmalarının Oğuzların devlete olan nisbetleri dolayısıyla-, hayretle karşılandığı kitabelerden sezilmektedir: Dokuz Oğuz kavmi kendi kavmim idi, gök ve yer karıştığı için, düşman oldu.715 baharında Kaganın açmak zorunda kaldığı Dokuz-oğuz seferinde mağlup edilen Oğuzların hayvanları öldürüldü. 716 senesinde Oğuz kabilelerinden Bayırkular şiddetle tenkil edildi.

 

Fakat, bu ömrü boyunca durup dinlenmeyen haşin tabiatlı Kapagan Kaganın seri halindeki zaferlerinin sonuncusu oldu. Kendinden emin, Ötükene dönerken yolda Bayırkuların pususuna düştü, üzerine atılan bir Bayırkulu tarafından öldürüldü (22 Temmuz 716). Bayırkuların Çin ile temas halinde oldukları, bu sırada onlar nezdinde bir Çin elçisinin bulunmasından anlaşılıyor. Hatta rivayete göre Kapaganın kesilen başı bu elçi tarafından Çine götürülmüştür.

 

Kapaganın yerine geçen oğlu İnal (Bögü) hakanlığın bu en buhranlı devrinde devlet dizginlerini elinde tutacak kudrette değildi. Karışıklığı önleyememiş, yurda huzur getirememişti. Halbuki Türk halkı bu hususları hakandan beklerdi. Oğuzlar büsbütün alevlendikleri için devleti kurtarmak işi, İlterişin oğulları Bilge ile Kül Teginin omuzlarına yüklenmişti. 716 yılında Kül Tegin 5 Oğuz seferi yapmış ve seferlerden dördüne Bilgede katılmıştı. Kitabelerde Gök-Türk ordusunun takatten düştüğünü ve cesaretini kaybettiğini belirten ibareler vardır.

 

Bütün bu olup bitenler yeni hakanın beceriksizliğine atf olunuyor ve halkta, Tanrı tarafından hakanlık vasfının ondan geri alındığı kanaati uyanıyordu. Ülkenin felaketten kurtulması için hakanın değişmesi lazımdı. Çin kaynaklarındaki izahata göre, her halde Bögünün direnmesi neticesi, değiştirme zor kullanılarak yapıldı. İnal Kagan, kardeşi, akrabaları, beyleri ve taraftarları öldürüldü. İhtilal planı iki kardeş, Bilge ve Kül Tegin tarafından hazırlanmış, fakat Kül Tegin tarafından icra edilmişti.

 

Bilge, kardeşinin ısrarı ile, Kağan oldu (716-734). Kül Tegin de Gök-Türk orduları başkumandanlığını üzerine aldı. 705 yılından beri yüksek mahkeme üyeliği yapmakta iken ve Bilgenin kayınbabası olduğu için ihtilal sırasında dokunulmayan Tonyukuk da tekrar eski vazifesi olan Ayguçı lığa (devlet müşaviri) getirildi. Fakat umumi bir yorgunluk, bezginlik vardı:

 

Tanrı Türk kavmi yaşasın diye beni tahta oturttu. İçte aşsız, dışta giyeceksiz, bir kavme Kağan oldum. Babamızın, amcamızın kazandığı milletin adı, sanı unutulmasın diye kardeşimle sözleştik. Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kül Tegin ile şadlarla ölesiye çalıştık. (Kitabeler).

 

Oğuzlarla mücadele eski şiddeti ile devam ediyordu. O sene büyük ölçüde hayvan telefatına sebep olan kıtlıkta bile Bilge sefer halinde idi. Ötüken üzerine yürüyen Üç-Oğuzlar püskürtüldü. Dokuz Tatarlarla ittifak ederek hücuma geçen Oğuzlar Ağuda cereyan eden iki savaşta bozguna uğratıldı ve Oğuz kütleleri yurtlarını terk ederek Çin sınırlarına doğru çekildiler (717-718). 717de başkaldıran Uygur İl-Teberleri ile ve 718de tekrar isyana teşebbüs eden Karluklar ile savaşıldı ve başarıya ulaşıldı.

 

Bilge Kağan Çin ile iyi geçinmek arzusunda idi. Bunun lüzumuna, Tonyukukun da Çinin kuvvetli, Gök-Türklerin ise yorgun ve ihtimama muhtaç oldukları hususundaki kanaati neticesinde inanmıştı. Fakat sığıntı Gök-Türk prensi ile etrafındakileri Bilgeye karşı silahla mücadeleye teşvik eden Çin, Türklerin durumunu istismar hevesi ile Gök-Türk barış teklifine (721) 300 bin kişilik bir ordu hazırlamakla cevap verdi. Aynı zamanda Kitanlar ve Tatabıların askerî desteğini elde eden Çin, Beş-balıktaki Basmıllar ile de anlaşmıştı. Nazik durum büyük devlet adamı ve stratejist Tonyukuk tarafından kurtarıldı.

 

Onun planları, sevk ve idaresi altında önce Basmıllar mağlup edilip Beş-balık kuşatıldı. Ki-tanlar ve Tatabılar safdışı edildi (722-723), sonra yalnız başına kalan Çin şiddetli bir darbe ile baskı altına alındı: Santan (Kan-suda) savaşında Çin ordusu bozguna uğratıldıktan ve Beş-balık zapt edildikten sonra Liang-çu, Kan-çu, Yuan-çu bölgeleri 10 sefer yapılarak ele geçirildi. Hakanlık eski zindelik ve itibarını kazanmıştı. Bütün doğu ve Tarbagataya kadar batı, hakanlık idaresinde idi. Hatta Bilge 717 karışıklığında Ötüken ile alakasını kesip kendi başına bir devlet durumuna girmiş olan Turgiş hakanlığını bile kendisine tabi saymakta idi.

 

Bu başarılar üç Gök-Türk büyüğünün: Tonyukuk, Bilge, Kül Teginin azim ve gayreti ile elde edilmişti. Çin de şüphesiz durumun farkında idi. İmparator Hüang-sungun başkanlığında yapılan bir toplantıda şöyle konuşuluyordu: Gök-Türklerin ne zaman, ne yapacakları bilinmez. Kagan Bilge iyidir, milletini sever, Türklerde ondan memnundurlar... Kül Tegin harp sanatının ustasıdır, ona karşı koyacak kuvvet güç bulunur... Tonyukuk ise otoriter ve bilgedir, niyetleri, kurnazlığı çoktur. İşte bu üç barbar aynı anlayışta olarak bir aradadırlar....

724te Çin ile anlaşma olmuştu. İmparator, Bilge Kaganın taleplerinden olan bir Çinli prenses ile evlenme işini görüşmek üzere Ötükene elçi gönderdi. Hakan bu elçiyi, hatunun, Kül Teginin ve Tonyukukun hazır bulunduğu mecliste kabul etti (725), daha sonra kendisi elçisi, nazırlarından Mei-lu-ço (Buyrukçur)u Çin başkentine gönderdi. Çin sarayında itina ile ağırlanan bu elçinin temasları netiçesi So-fank (Ling-çuda) şehrinin, Gök-Türklerin serbestçe ticaret yapabilecekleri ortak Pazar yeri olmasına karar verildi.

 

Büyük Gök-Türk devlet adamı Tonyukuk ile ilgili son haber 725e aittir. O, her halde bu tarihten sonra ölmüş olmalıdır. Gök Türk istiklal savaşı hazırlıklarından itibaren, İlteriş, Kapagan, Bilge zamanlarında devlete 46 yıl hizmet eden, savaşlarında hiç başarısızlığa uğramayan, Boyla Baga Apa Tarkan ünvanlarını taşıyan bilge ve stratejist Tonyukuk hakanlığın ordusunu, maliyesini, adliyesini tanzimde başta geliyordu.

 

Çin kaynaklarında bile bu meziyetleri belirtilmekte ve Aygucı olarak hakanlar üzerindeki tesirini, aynı zamanda o çağın dini kültürel cereyanlarını nasıl yakından takip edip Türk milleti açısından değerlendirdiğini gösteren deliller verilmektedir: Bilge Kağan, Çinde olduğu gibi, Türk ülkesinde de şehirleri surlarla çevirtmek, hisarlar yaptırmak istiyordu. Tonyukuk itiraz etti.

 

Bunlar olmamalı. Biz ömrünü sulu ve otlu bozkırlarda geçiren bir milletiz. Hayat tarzımız bizi daima harp egzersizi içinde tutmaktadır. Gök-Türklerin sayısı Çinlilerin yüzde biri bile değildir. Başarılarımız yaşayış tarzımızdan ileri gelir. Kuvvetli zamanlarımızda ordular sevk eder, akınlar yaparız. Zayıf isek, bozkırlara çekilir, mücadele ederiz. Eğer kale ve surlar içine kapanırsak, Tang orduları bizi kuşatır, ülkemizi istila eder....

 

Bilge nin diğer bir düşüncesi de memlekette Budist ve Taoist tapınaklar inşa ettirerek bu din ve felsefeyi Türkler arasında yaymaktı. Tonyukuk şöyle dedi: Her ikisi de insandaki hükmetme ve iktidar duygusunu zaafa uğratır. Kuvvet ve savaşçılık yolu bu değildir. Bize uygun düşmez. Türk milletini yaşatmak istiyorsak, ne bu çeşit talimlere, ne de bu türlü tapınaklara ülkemizde yer vermemeliyiz.Kaynağın (Tang-shu) ilave ettiğine göre, bu tavsiyelerdeki derin mana Gök-Türk başkentinde iyi anlaşılmıştır.

 

Tonyukuk öldükten sonra, hatırasına Orhunda Bayın-çokto mevkiinde bir kitabe dikilmiştir (herhalde 726-727lerde). Yalnız Türklerden kalma bir milli tarih kaynağı olarak değil, aynı zamanda Türk dili ve edebiyatının uzun ve kolayca okunabilen ilk abidesi olarak da kültür tarihinde mühim yer tutan bu kitabe metninin bizzat Tonyukuk tarafından kaleme alınmış olması ihtimali, Aygucı, Bilge Tonyukuka Türk edebiyatının adı ve şahsiyeti bilinen ilk siması olmak şerefini de kazandırmaktadır.

 

731 yılında da Kül Tegin öldü (eski Türk takvimlerine göre, koyun yılının 17. günü = 27 Şubat 731). 47 yaşında idi ve İnançu, Apa, Tarkan ünvanlarını taşıyordu. yedi yaşından beri ömrünü Türk milletinin yücelmesine hasreden cesareti, savaşçılığı hem Türk, hem Çin vesikalarında övülen Kül Teginin büyük kahramanlıklarından biri, Gök-Türk karargahının 716da Dokuz-Oğuzlar tarafından basıldığı zaman görülmüştü. Bilge Kagan anlatıyor:

 

Anam hatun, büyük kadınlar, kardeşlerim, gelinim, prenseslerim cariye olacaktı. Ölenler yolda kalacaktı. Kül Tegin karargahı vermedi. O, olmasa idi hepiniz ölecektiniz.(Kitabeler). Ölümü hakanlıkta büyük teessür yaratan kahraman hakkında işte kitabelere geçen samimi ifadeler (Bilgenin ağzından):

 

Küçük kardeşim Kül Tegin öldü, görür gözüm görmez oldu, bilir bilgim bilmez oldu. Zamanın takdiri Tanrınındır. Kişi-oğlu ölmek için yaratılmıştı. Yaslandım, gözden yaş, gönülden feryat gelerek yanıp yıkıldım... Milletimin gözü, kaşı (ağlamaktan) fena olacak diye sakındım.

 

Çinde de aynı üzüntü duyulmuş, imparator hususî elçi ile Ötükene baş sağlığı mektubu göndermiş, Kül Teginin hatırasına dikilecek abideye Çince bir metnin de kazınmasını arzu etmişti.

 

Bilge Kağanın isteği ile hazırlanan Kül Tegin kitabesinin Türkçe metnini Kül Teginin atısı (atabey) prens Yollıg Tegin yazmış ve 20 günde taşa kazmıştı. Gök Türk tarihi, kültürü ve Türk dil ve edebiyatı yönlerinden emsalsiz bir değer taşıyan bu kitabe ile birlikte Kül Teginin anıt-kabri ve içindeki nakış tasvirler tamamlanmış ve büyük cenaze töreni 1 Kasım 731 günü (Koyun yılının 9. ayının 27si) yapılmıştır. Törene Gök-Türk halkı ve ileri gelenlerinden başka Çin, Ki-tan, Tatabı, Tibet, İran, Sogd, Buhara, Türgiş, Kırgız vb. devlet ve kavimler hususi heyetlerle katılmışlardı.

 

İki büyük yardımcısını kaybeden Bilgenin 734 yazında Ki-tan ve Tatabılara karşı Töngkes Dağında kazandığı zafer dışında bir faaliyeti görülmemektedir. Bilge, kendisi ile evlenmesi kararlaştırılan Çinli prenses için teşekkürlerini bildirmek üzere imparatora elçi göndermiş, fakat bu evlenme gerçekleşmemiştir. Çünkü yukarıda da adı geçen Buyrukçur tarafından zehirlendi. Ölünceye kadar, başta bu nazır olmak üzere işbirlikçilerini bertaraf eden Bilge nihayet 25 Kasım 734te öldü (İt yılının 10. ayının 26sı). 19 sene şad ve 19 yıl kagan olmuş, Çin kaynaklarında da belirtildiği üzere, çok güvendiği Türk milletini çok sevmek ile tanınmıştı.

 

Ey Türk milleti, üstte gök yıkılmaz, altta yer delinmezse, devletini, töreni kim bozabilir (Kitabeler) diyen Bilge, oğlu tarafından diktirilen kitabede şunları söylemektedir: Üstte Tanrı, aşağıda yer buyurduğu için milletimi, gözünün görmediği, kulağının duymadığı ileri gün doğusuna, geri gün batısına, beri gün ortasına, yukarı gece ortasına kadar götürdüm. Altının sarısını, gümüşün beyazını, ipeğin halisini, atın ayrığını, kakımın siyahını, sincabın gökünü milletime, Türklerime kazandırdım.

 

Bilge Kaganın ölümü, Kül Teginin acısını henüz unutmayan Türk halkını yasa boğdu. Çin imparatoru da ülkesinde matem ilan ederek, taziyetlerini bildirdi. Bilge için bir anıt-kabir inşasına ve bir kitabe dikilmesi hazırlığına başlandı. Metni yine Yollıg Tegin kaleme almış ve bir ay 4 günde taşa kazımıştı (735). Çin imparatorunun arzusu üzerine buraya da Çince bir kitabe ilave edildi.

 

Bilgenin ölümü üzerine Gök Türk devletinde çöküş belirtileri kendini gösterdi. Babasının yerine tahta çıkan Türk Bilge Kagan (Çin kaynaklarında, İ-jan)dan sonra küçük kardeşi Tengri Han (Çincesi, Teng-li) geçti. 740 yılında Gök Türk tahtında yine Tengri Han diye anılan bir kagan vardı ve bu, Bilgenin oğlu idi (Bilgeden sonraki kaganlar meselesi biraz karışıktır). Hakan çocuk denecek yaşta olduğu için idare annesi (Tonyukukun kızı) Po-funun elinde idi.

 

Hatun devlete hakim olamadı, hanedan üyeleri birbirine düştü ve huzursuzluk bütün yurda yayıldı. Durumdan faydalanan Basmıllar, Karluklar ve Uygurlar birleştiler ve vaziyete hakim olur olmaz, Aşına ailesinden gelen Basmıl başbuğunu kağan ilan ettiler (742) ve Gök Türk Hakanı Ozmış (Vu-su-mi-şi) sonra da onun küçük kardeşi, son Gök Türk hakanı Po-meiyi öldürdüler. Bu arada müttefiklerin araları açıldı. Basmıl Başbuğu (Kağan) ortadan kaldırıldı ve Uygur başbuğu Kagan ilan edildi. Kutlu Kül Bilge Han (745). Ötükende Uygur Türk Devleti devri başlıyordu. Bununla beraber, Gök Türk çağının bazı aileleri, hatta Tonyukuk soyundan gelenler, Uygur devletinde ve sonraki Moğollar devrinde bile ehemmiyetlerini muhafaza etmiş görünmektedirler...

 

alıntı: www.turkintikambirligi.tr.cx

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu yazıyı okuyunca ne diyo bu dedim ama bi alt başlıktaki yazılarını okuyunca anladım!

 

KUYRUK ACISI -_-

 

Hayatımda bu kadar kısa, net, öz ve cuk diye oturan bi cevap okumamıştım... tebrik ederim kardeşim... kesinlikle sayfalarca yazı yazmaya falan, açıklama yapmaya gerek yok, dediğiniz gibi, kesinlikle KUYRUK ACISI...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.