Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU (1911-1975)


Legendary

Önerilen İletiler

41407976.jpg

 

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU (1911-1975)

 

1911'de Trabzon Görele'de doğdu. 21 Eylül 1975 Pazar günü İstanbul’da yaşamını yitirdi. Türkiye'nin en usta ressamlarından. Trabzon Lisesi’ni bitirdi. Lise yıllarında öğretmeni Zeki Kocamemi'nin ilgisiyle resme yöneldi. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girdi. Nazmi Ziya Güran ve İbrahim Çallı'dan ders aldı. 1931’de diplomasını almadan okulu bırakıp Fransa’ya gitti. Djon ve Lyon'da özel atölyelerde çalıştı. Ardından Paris'e geçti. 1933’te İngiltere’ye gitti, aynı yıl yurda döndü. 1934'te yaptığı 30 resimle yurtiçi ve dışında sergilere katıldı. 1936’da Güzel Sanatlar Akademisi’nden diplomasını birincilikle aldı. Aynı yıl akademinin resim bölümünde Leopold Levy'nin asistanı oldu. Ses Dergisi'nde sanat ve estetik konusunda düzenli yazılar yazdı. Şiire lise yıllarında başladı. İlk şiirleri 1932'den sonra Varlık, Yeditepe, Ses, İnsan gibi dergilerde yayınlandı. İlk şiir kitabı "Yaradana Mektuplar" 1941'de basıldı. Şiirlerinde de resimlerinde olduğu gibi halk edebiyatının zengin motiflerinden esinlendi, yararlandı. Yalın bir dille, içten lirik şiirler yazdı. 1961’de bir süre Amerika’ya gitti. Harbiye Hilton Oteli duvar resimleri ve Ortaköy Lido Yüzme Havuzu duvar resimlerini yaptı. 1958'de Uluslararası Brüksel Fuarı için yaptığı 272 mekrekarelik pano, 1959'da Paris'te NATO merkezi için yaptığı bugün Brüksel'de bulunan 50 metrekarelik pano önemli çalışmaları arasında. Yazar Sabahattin Eyüboğlu’nun kardeşi, ressam Eren Eyüboğlu’nun eşi.

 

Türk Dili ve Edebiyatı

 

ESERLERİ

 

ŞİİR

Karadut (1948)

Tuz (1952)

Üçü Birden (1953)

Dördü Birden (1956)

Karadut 69 (1969)

Dol Karabakır Dol (bütün şiirleri 1974)

 

GEZİ

Canım Anadolu (1953)

Tezek (1975)

Delifişek (1975)

 

MONOGRAFİ

Nazmi Ziya (1937)

 

DENEME

Yaşadım (1977 ölümünden sonra)

Resme Başlarken (1977 ölümünden sonra)

 

 

RESİM ALBÜMÜ

Binbir Bedros (ölümünden sonra, 1979)

Karadut (ölümünden sonra, 1979)

Babatomiler (ölümünden sonra, 1979)

 

KARADUT

 

Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem

Ağaç isem dalımsın salkım saçak

Petek isem balımsın oğulum

Günahımsın, vebalimsin

 

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan

Yoluna bir can koyduğum

Gökte ararken yerde bulduğum

Karadutum, çatal karam, çingenem

Daha nem olacaktın bir tanem

Gülen ayvam, ağlayan narımsın

Kadınım, kısrağım, karımsın

 

II

 

Sigara paketlerine resmini çizdiğim

Körpe fidanlara adını yazdığım

Karam, karam

Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam

Sıla kokar, arzu tüter

Ilgıt ılgıt buram buram.

Ben beyzade, kişizade,

Her türlü dertten topyekün azade

Hani şu ekmeği elden suyu gölden.

Durup dururken yorulan

Kibrit çopü gibi kırılan

Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan

Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan

Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

 

Netmiş, neylemiş, nolmuşum

Cömert ırmaklar gibi gürül gürül

Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.

Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum

 

Karam, karam

Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam

Sensiz bana canım dünya haram olsun

 

KARASEVDA

 

...ve nihayet gelip çattı Bir dilimi zehir zıkkım Bir dilimi candan tatlı Masallarla indi yere Sebil oldu cümle hikayelere Kara kara kazanlarda kaynadı Diyar diyar al kanlara boyandı Türkülerde ateş alev yandı tutuştu Gördes kiliminde nakış Minyatür bahçelerinde suret kesildi Ve nihayet gelip çattı Elveda belirsiz bedava sevinç Uçan kuşa eşe dosta elveda Bütün haşmetiyle gelip çattı Bir dilimi zehir zıkkım Bir dilimi candan tatlı

 

PARAMPARÇA

 

Ağaç bütün

Işık bütün

Meyve bütün

Benim dünyam paramparça

 

Büyük bir ayna kırılmış

Kırılıp yere dökülmüş

Kainat içine düşmüş Düşmüş amma paramparça

 

 

Yaprak yaprak yapıştırdım

Diyar diyar dolaştırdım

Bir alevdir tutuşturdum

Yandım amma paramparça

 

SİTEM

 

Önde zeytin ağaçları arkasında yâr

Sene 1946

Mevsim

Sonbahar

Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim

Dalları neyleyim.

Yâr yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.

 

Yâr yâr!.. Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar

Değirmen misali döner başım

Sevda değil bu bir hışım

Gel gör beni darmadağın

Tel tel çözülüp kalmışım.

Yâr yâr

Canımın çekirdeğinde diken

Gözümün bebeğinde sitem var

 

TÜRKÜLER DOLUSU

 

Kirazın derisinin altında kiraz

Narın içinde nar

Benim yüreğimde boylu boyunca

Memleketim var

Canıma ciğerime dek işlemiş

Canıma ciğerime

Sapına kadar.

Elma dalından uzağa düşmez

Ne yana gitsem nafile.

Memleketin hali gözümden gitmez

Binbir yerimden bağlanmışım

Bundan ötesine aklım ermez.

 

Yerliyim yerli olmasına

ilmik ilmik, damar damar

Yerliyim.

Bir dilim Trabzon peyniri

Bir avuç tiftik

Bir çimdik çavdar

Bir tutam şile bezi gibi

Dişimden tırnağıma kadar

Ressamım.

Yurdumun taşından toprağından sürüp gelir nakışlarım

Taşıma toprağıma toz konduranın

Alnını karışlarım.

Şairim şair olmasına

Canım kurban şiirin gerçeğine hasına

içerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum

Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter

Eğri büğrü, kör topal kabulüm

Şairim

Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası

Ayak seslerinden tanırım

Ne zaman bir köy türküsü duysam

Şairliğimden utanırım

Şairim

Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum

Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim

Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.

 

Hey hey, yine de hey hey

Salınsın türküler bir uçtan bir uca

Evelallah hepsinde varım

Onlar kadar sahici

Onlar kadar gerçek

insancasına, erkekçesine

"Bana bir bardak su" dercesine

Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.

 

Ah bu türküler

Türkülerimiz

Ana sütü gibi candan

Ana sütü gibi temiz

Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla

Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.

Ah bu türküler,

Köy türküleri

Dilimizin tuzu biberi

Memleket ahvalini onlardan sor

Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i

Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...

Ben türkülerden aldım haberi.

 

Ah bu türküler, köy türküleri

Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak

Hilesiz hurdasız, çırılçıplak

Dişisi dişi, erkeği erkek

Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara

Bıçağı bıcak.

Ah bu türküler, köy türküleri

Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi

Kiminin reyhasından geçilmez

Kimi zehir, kimi zemberek gibi.

 

Ah bu türküler, köy türküleri

Olgun bir karpuz gibi yarılır içim

Kan damlar ucundan, mürekkep değil

işte söz, işte ses, işte biçim:

"Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar"

iliklerine kadar işlemiş sızı

Artık iflah olmaz kavak ağacı

Bu türkünün yüreğinde sancı var.

 

Ah bu türküler, köy türküleri

Ne düzeni belli, ne yazanı

Altlarında imza yok ama

içlerinde yürek var

Cennet misali sevişen

Cehennemler gibi dövüşen

Bir çocuk gibi gülüp

Mağaralar gibi inleyen

Nasıl unutur nasıl

Ömründe bir kez olsun

Halk türküsü dinleyen...

 

Türk Dili ve Edebiyatı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.