Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Çocuğun kitabı


Misafir ali0_1

Önerilen İletiler

Ya. Çocuk işte. "Piyasada" var bir şeyler. Zaten sıkılıyor hemen. Alırız bir kaç şey, okuruz. Ya. Kolaydı bu kadar.

 

Çocuk edebiyatını çok boşluyoruz, çok. Tabi şunu da söyleyebiliriz haklı olarak: Bizler ne kadar okuduk, okuyoruz da çocuğun kitabını daha fazla önemseyelim?

 

Doğru.

 

Okuma alışkanlığı çocukluktan kazanılırsa iyi olur, ama işin bu yanından çok çocuğun genel anlamda gelişimine dikkat çekmek isterim. Çocuklar TV, bilgisayar, aile, okul derken şekilleniyor ve saydıklarımızın hepsinden ne yazık ki pek çok kötü öğe alıyor. Buna bir de çocuk edebiyatımızın yetersizliği, "amca" ve "teyze"lerin kendi yöneldikleri batı etkisinin kimlik gelişiminde doğurduğu sorunları eklenirse durumun vahim olduğunu görmemiz kolaylaşır.

 

Şöyle bir düşünün, ben 90'ların 2000'lerin çocuğuyum mesela. Okuduğum en güzel eserler benim sokağımı, caddemi değil ya atalarım olanlarınkini ya da bugün batımda yaşayanlarınkini anlatmıyor muydu? Hadi gerçekten bize hitap eden güzel şeyler gördük ya da göremediklerimizi de yok saymayalım; yeterli mi bunlar?

 

Ben sokağımda yürürken hangi eserle tekrar karşılaşacağım ki!

 

Çocuk nedir, çocuk?

 

Biz çocuğun kendisini ne kadar ciddiye aldık da edebiyatını ciddiye alalım?

 

Cengiz Aytmatov'un Beyaz Gemi'si vardı, bildiniz mi? İşte ben içimdeki çocuğun değerini, hayata vereceği samimi tepkiyi orada öyle iyi gördüm ki artık çocuğa dair her şeyi sadece 0-18 yaş arası için değil bir ömür için ele almak gerektiğini düşünüyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İlkokula 4 veya 5.sınıftı sanırım , boyum uzun olduğundan öğretmen beni en arka sıraya oturtmuştu. Birde kafamın hemen yanında camlı bir dolap asılıydı duvarda. Teneffüs zili çaldığında birden ayağa kalkardım ve kafamı hep o dolaba çarpardım. O dolap bizim sınıfın kitaplığı idi. Her çarptığımda da gözüm dolabın içindeki kitaplara ilişirdi. Kapağında mavi gözlü sarışın bir çocuğun resmi olan kitap çok ilgimi çekmişti. "Şeker Portakalı" ... Çoğumuz okumuşuzdur. İlkokul yıllarında okumamız için alındıysa da okumayıp bir kenara atılıp , 20 li yaşlara gelince okuyanımız da çok vardır. Bu kitabı okuduktan sonra kitaplıktaki her kitabı okumaya karar vermiştim. Her hafta bir kitap okudum kafamı o dolaba çarpmam sayesinde, çünkü her seferinde başka bir kitaba ilişiyordu gözüm. Şeker Portakalını okuduktan sonra benim gibi olmayan, düşünmeyen, yaşamayan bir çocuğun dünyasını keşfettim. Kimbilir kaç çocuk daha var farklı yaşayan diye düşündüğümü hatırlıyorum ve okurken çok ağladığımı.

Daha sonra "Çocuk Kalbi" adlı kitaba başladım. Bu kitap bitincede etrafımdaki arkadaşlarıma daha farklı gözle bakmaya başladım. Hepsinin ev yaşamlarını tek tek hayal etmeye çalışmıştım. Uzunca bir süre, parası olmadığı için simit yemediğini farkettiğim bir arkadaşımla her gün simidimi paylaşmıştım. Benim için o kadar gurur verici bir olaydı ki bu anlatamam size.

 

Sonrasında....Kaşağı,fareler ve insanlar,bir şeftali bin şeftali,küçük prens, robin hood,alice harikalar ülkesinde,heidi,oliver twist,pinokyo,güliver, define adası v.s. ardı arkası kesilmedi. Kitaplıktaki bütün kitapları okumaya kar vermiştim bir kere, kurtuluş yoktu.

Sürekli kitap okuduğumdan doğum günlerimde ve diğer zamanlarda aile büyükleri bana sürekli kitap aldılar. Liseyi bitirene kadar bütün çocuk klasiklerini ve dünya klasiklerini bitirmiştim onların sayesinde. ( Tabi bazı bazı da kardeşime kitap harici gelen diğer hediyeleri de kıskanmadım değil hani :) )

 

Bambaşka dünyalar, bambaşka yaşamlar öğrendim hepsinde ben. Ama çoğunda ağlamıştım onu hatırlıyorum.Şimdilerde belki de bu yüzdendir en küçük bir üzücü olayda, en küçük bir sevinçte bile gözlerim dolması. Çocukluk duygularımı mı sömürdüler bilinmez :)

 

Cengiz Aytmatov'un Beyaz Gemi'si vardı, bildiniz mi?

 

Bilmem mi hiç. Toprak ana ve elveda gülsarı yı hatırlarım Aytmatov dan.

 

 

Şimdilerde ilkokul yıllarında sanırım bizlerin okuduğu gibi değil kitap okumalar. Öğretmen okuyun ve özetini çıkarın diyor. Çocuk ebeveynleri ile birlikte geçiyor internet başına kitabın özetini buluyor. Bir çıktı alıyor ve okula götürüyor. Benim gözlemlediğim bu son zamanlarda.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İlkokula 4 veya 5.sınıftı sanırım , boyum uzun olduğundan öğretmen beni en arka sıraya oturtmuştu. Birde kafamın hemen yanında camlı bir dolap asılıydı duvarda. Teneffüs zili çaldığında birden ayağa kalkardım ve kafamı hep o dolaba çarpardım. O dolap bizim sınıfın kitaplığı idi. Her çarptığımda da gözüm dolabın içindeki kitaplara ilişirdi. Kapağında mavi gözlü sarışın bir çocuğun resmi olan kitap çok ilgimi çekmişti. "Şeker Portakalı" ... Çoğumuz okumuşuzdur. İlkokul yıllarında okumamız için alındıysa da okumayıp bir kenara atılıp , 20 li yaşlara gelince okuyanımız da çok vardır. Bu kitabı okuduktan sonra kitaplıktaki her kitabı okumaya karar vermiştim. Her hafta bir kitap okudum kafamı o dolaba çarpmam sayesinde, çünkü her seferinde başka bir kitaba ilişiyordu gözüm. Şeker Portakalını okuduktan sonra benim gibi olmayan, düşünmeyen, yaşamayan bir çocuğun dünyasını keşfettim. Kimbilir kaç çocuk daha var farklı yaşayan diye düşündüğümü hatırlıyorum ve okurken çok ağladığımı.

Daha sonra "Çocuk Kalbi" adlı kitaba başladım. Bu kitap bitincede etrafımdaki arkadaşlarıma daha farklı gözle bakmaya başladım. Hepsinin ev yaşamlarını tek tek hayal etmeye çalışmıştım. Uzunca bir süre, parası olmadığı için simit yemediğini farkettiğim bir arkadaşımla her gün simidimi paylaşmıştım. Benim için o kadar gurur verici bir olaydı ki bu anlatamam size.

 

Sonrasında....Kaşağı,fareler ve insanlar,bir şeftali bin şeftali,küçük prens, robin hood,alice harikalar ülkesinde,heidi,oliver twist,pinokyo,güliver, define adası v.s. ardı arkası kesilmedi. Kitaplıktaki bütün kitapları okumaya kar vermiştim bir kere, kurtuluş yoktu.

Sürekli kitap okuduğumdan doğum günlerimde ve diğer zamanlarda aile büyükleri bana sürekli kitap aldılar. Liseyi bitirene kadar bütün çocuk klasiklerini ve dünya klasiklerini bitirmiştim onların sayesinde. ( Tabi bazı bazı da kardeşime kitap harici gelen diğer hediyeleri de kıskanmadım değil hani :) )

 

Bambaşka dünyalar, bambaşka yaşamlar öğrendim hepsinde ben. Ama çoğunda ağlamıştım onu hatırlıyorum.Şimdilerde belki de bu yüzdendir en küçük bir üzücü olayda, en küçük bir sevinçte bile gözlerim dolması. Çocukluk duygularımı mı sömürdüler bilinmez :)

 

 

 

Bilmem mi hiç. Toprak ana ve elveda gülsarı yı hatırlarım Aytmatov dan.

 

 

Şimdilerde ilkokul yıllarında sanırım bizlerin okuduğu gibi değil kitap okumalar. Öğretmen okuyun ve özetini çıkarın diyor. Çocuk ebeveynleri ile birlikte geçiyor internet başına kitabın özetini buluyor. Bir çıktı alıyor ve okula götürüyor. Benim gözlemlediğim bu son zamanlarda.

 

 

konuyu açan arkadaşa teşekkür ederim..

güzel ve düzeyli bir seçim..

evet kişisel <çocuk edebiyatı> gelişiminiz çok zengince olmuş sayın @mouchette..

şeker portakalı aslında bir <büyük >kitabıdır..

heidi bir başyapıttır..

Antoine de Saint-Exupery nin küçük prensini

1987 yılında tiyatrosunu yapmış oynamıştım..

şuna katılıyorumki şimdilerde özellikle çocukların kitaba ve araştırmaya olan ilgisi

GOOGLE nin tuşları ile sınırlı..

ama edebiyattan kopmamak nerdeyse yaşamdan kopmamak ile eş anlamlı..

okumaya devam.. : :rolleyes:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çocukluk dönemini önemsemiyoruz. Deyim yerinde olacaksa "paçasını kurtaran" uzaklaşıyor çocukluktan. Halbuki içimizdeki çocuk bize samimiyeti, masumiyeti önermedi mi? Gözardı ediyoruz. Biz bizdeki çocuğu yıllarla birlikte geliştirmek yerine sistemin getirdiği kalıplarla kendimizi "yetişmiş", "olgunlaşmış" ilan ediyoruz. Halbuki, yetişmek dediğimiz, olgunlaşmak dediğimiz hukuki tanımlarla toplumsal önkabullerle ya da cinsel gelişmişlikle sınırlanamaz. Bunlar ancak toplumsal yaşamın düzenlenmesi açısından kendi çaplarında işe yarayabilir. Hayatsa çok daha geniş çaplıdır.

 

Sisteme parça yetiştiren eğitim-öğretimle bütünlüğü yakalamamız engellenir. Salt mücadele ve belirli alanda uzmanlaşmaya yönelik bir eğitim-öğretim süreci görüyorum.

 

Çocuk edebiyatı kültürün çocuğa aktarılması, medeni bireylerin yetişmesi için zorunlu bir unsurdur. İşte bu yüzden de alanında yetkin ve kültürlü insanların çocuğun algılama düzeyine yönelik eserler meydana getirmesi çok önemlidir. Koca adamlara derdini anlatamayan insanlar olmamız da bambaşka bir dünyası olan ve ulaşılması zor çocuklara derdimizi anlatmamızı zorlaştırabilir. Yani bir akademisyenin yazdığı monografiden daha yetkinlik gerektiren bir şeydir çocuğa yönelik eserler. Gördüğüm kadarıyla ciddiye alınmaması da bu karmaşık sürecin göz önünde bulundurulmasındaki güçlüktendir.

 

O zaman bu iletiden özetle üç sorun çıkarılabilir:

 

1)Çocukluğun, yetişme ve gelişmenin tanımı sorunu.

 

2)Eğitim ve öğretim sürecinin salt yerleşik düzene "eleman" yetiştirme olarak algılanması.

 

3)Çocuk edebiyatının gerektirdiği yetkinliğin dahi anlaşılamamış olması ve bu yetersizlikle ciddiye alınmaması.

 

Katkılar için de ayrıca teşekkür ederim.

 

:clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.