Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Türk Tarihinde Malazgirt Zaferinin Önemi


_asi_

Önerilen İletiler

TÜRK TARİHİNDE AĞUSTOS AYI VE MALAZGİRT ZAFERİNİN ÖNEMİ

 

Yrd. Doç, Dr. Mustafa ÖZTÜRK

 

Türk tarihi, diğer milletlere misal olacak birçok zaferlerle doludur. Tarihimizde kazanılan büyük zaferlerin birçoğu Ağustos ayı içerisinde toplan­mıştır. İlk Türk devletlerinden başlayarak, Türki­ye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşuna kadar Türk milleti Ağustos ayında pek çok zaferler kazanmıştır. Ancak kazanılan bunca zaferden bugün elde ne kaldığı düşünülürse, Malazgirt zaferinin değeri daha iyi anlaşılır. Malazgirt'te tümüyle şehit olmayı göze almış ve ant içmiş bir orduya, Tanrı armağan olarak şanlı bir zafer ve ebedi bir ülke vermiştir. Malazgirt zaferi, yalnız Türk tarihinde değil, Dünya tarihinde de bir "Dönüm Noktası" olacak kadar önemli bir hadise­dir. Çünkü Türklerin tarih boyunca kazandığı zaferler içinde ileriye doğru en çok tesirde bulunan bu zaferdir. Bu zafer, Türk milletinin geleceğini sağlayan ve ona yeni bir yurt, yeni bir tarih hazırlayan çok büyük bir hadisedir. Kısa bir süre içerisinde, Türkleri İran sınırından, Marmara kıyılarına ve İstanbul önlerine getiren bu zaferdir.

 

Bu büyük zaferi Türk tarihine kazandıran Büyük komutan Alparslan, Büyük Selçuklu Dev­leti'nin ilk hükümdarı Tuğrul- Bey'in yeğenidir. Babası Çağrı Bey, Horasan valisi iken vefat edince, onun yerine geçmiş ve 1063 yılında Tuğrul Bey'in vefatı üzerine Büyük Selçuklu Devleti'nin başına geçmiştir. Alparslan başa geçtikten sonra, kısa bir zamanda idareye hakim olmuş ve iç durumu düzeltmiş, arkasından fetih hareketlerine girişmiş­tir. Bu arada asırlardan beri Batı'ya yönelen Türk akınları, Selçuklular ile beraber yön değiştirerek Kuzey yerine, Güney'e yöneliyordu. Ancak bu akınlar, gelişigüzel akınlar olmayıp "Yurt Tutma" başta gelen hedef olmuştur. Türk milleti yürümek­tedir ve başında Alparslan gibi büyük bir lider vardır.

 

Türklerin, Dünya siyaset sahnesine büyük bir güç olarak çıkmaları, İslam dünyasındaki siyasi bölünmelere de son verecek ve Batı orduları karşısında gerileyen İslam Orduları, kendilerine dâhil olan bu büyük güçle, Hıristiyan Avrupa'nın ordularını durdurdukları gibi, bu büyük dalga Viyana önlerine kadar gidecektir. Bu sırada Batı’nın ileri karakolu olan Bizans İmparatorluğu tehlikeyi çabuk sezer, ancak 1048 Pasinler'de ağır bir mağlubiyete uğratılır. Türk akınları daha sonrada da devam eder. Fakat yeni başa geçen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes, Türk akınlarını durdurmaya bu sefer kesin kararlıdır. Orta ve Batı Anadolu’da akınlarını sürdüren Türklerden kurtulmak ve ortalığa dehşet saçan bu korkusuz süvarileri, Anadolu’dan çıkarmak ama­cıyla ordusunun hazırlıklarını tamamlar. Bizans tarihinin en kuvvetli ordusu olarak tarihlere geçen ikiyüzbin kişilik bu ordu, Selçuklu Türk Hakanı Alparslan'ın ordusunun dört katıydı. Bu arada Selçuklu tahtı üzerinde hak iddia eden Alparslan'ın eniştesi Erbasgan (Kurtçu), Afşin Bey'in önünden kaçarak, Bizans'a sığınmış geri verilmesi yolunda yapılan teklifleri, Bizans’a geri çevirmişti. İmparator R.Diogenes hazırlıkları ta­mamlanan ordusuyla, yanma Erbasgan'ı da alarak 13 Mart 1071 de İstanbul'dan hareket etti. Ankara, Kayseri yolu üzerinden Sivas'a vardı.

 

Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Güney'de Suriye civarında bulunuyordu. Bizans ordusunun geldiği haberini alınca, ani bir taarruzla Bizans'ın, Doğu Anadolu'daki müstahkem kalesi Malazgirt'i ele geçirdi. Bunu takiben tekrar Haleb'e dönerek, Bizans elçilerini buraya kabul etti. Bu sıralarda Afşin Bey, Bizans'ın Anadolu'daki belli başlı askeri üslerinin ve levazım depolarının tahrip edildiğini, esas Bizans ordusu üzerinde bir zafer kazanmak mümkün olabildiği takdirde Anadolu'nun Türklere karşı koyamayacağını bildiren raporunu. Sultan Alparslan'a yolladı. Bu raporu alan Sultan Alparslan, Bizans İmparatorunu karşıla­mak üzere Doğu Anadolu'ya yöneldi. Bu arada Türklerin yaptıkları çeşitli sulh teklifleri kendisine çok güvenen Bizans İmparatoru tarafından redde­dildi. 26 Ağustos 1071 de iki ordu Malazgirt Ovasında karşı karşıya gelmiş ve Türk ordusu kendisinden çok daha büyük imkânlara ve sayıya sahip olan, Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştır.

 

Burada savaşın nasıl gerçekleştiğini ve savaşın içerisinde cereyan eden birtakım hadiseleri anlat­mayacağız. Bu büyük zaferin sonuçlarını ve önemini tahlil etmeye çalışacağız.

 

Bütün tarihçiler, Malazgirt’in bütün Dünya tarihinde bir "Dönüm Noktası' teşkil ettiğinde birleşmektedirler.

 

Zaferden sonra Anadolu, Türkler için yeni bir "Vatan" olmuş, Türk akıncıları daha önce 25 yılda Batı'da denize ulaştıkları halde, Malazgirt'teki Bizans ordusunun komutanı R.Diogenes'in ölü­münden sonra iki yıl içinde Adalar Denizi ve Marmara kıyılarına inmişlerdir. Bu zafer bütün Anadolu'yu, Türklere açık hale getirmiştir. Türklerin tarih boyunca kazandığı sayısız meydan muharebelerinden hiçbiri istikballerine bu derece tesir edici mahiyette olamamıştır. Türk tarihinde Malazgirt'ten mühim tek vaka İstanbul'un fethi­dir. Dandanakan'da kazanılan zaferi Malazgirt tamamlamış, İstanbul'un fethi ise taçlandırmıştır. Bu zaferlerden sonra Türkiye Devleti kurulacak ve Osmanlı çağında, bu cihan devleti, tarihin en büyük siyasi teşekkülü haline gelecektir. Alpars­lan, R.Diogenes'le yapılan anlaşmayı Bizanslıların tanımaması üzerine, Kutalmışoglu Süleyman Şah'a Adalar Denizine ve Marara'ya kadar Anado­lu kıtasının açılmasını emretmiştir. Bu kadar büyük bir zaferin neticesiz bırakılmayacağı tabi: idi. Bizans'ın değil Fırat-Toroslar sınırını tutması, Doğu Anadolu'dan bile vazgeçmek istememesi şüphesiz siyasi görüşsüzlüğünün şaheser numunesi olmuştur.

 

Büyük zaferin Türk ve İslam âlemindeki akisleri de büyük olmuştur. Fatımiler hariç, birçok yerde Alparslan yüzlerce kaside ve tebrikname ile övülmüştür. Malazgirt Alparslan'ın adını ölümsüzleştirmiş ve zamanımıza kadar bu büyük komutan saygıyla anılmıştır.

Haçlı seferlerinin doğmasında başlıca amil olan bu zaferin, Avrupa medeniyetinin de gelişmesinde büyük payı vardır. Gerçekten Anadolu'nun fethine karşı, Avrupa'da bilgisizlik ve yoksulluğun doğurduğu Haçlı seferleri yüzyıllar boyu sürmüş, Müslüman Türkler karşısında, Hıristiyan Avrupa devamlı mağlup olmuştur. Fakat bu savaş ve seferler sayesinde, Avrupa, Doğu Dünyası ile münasebetlerini geliştirmiş ve İslam medeniyetinin bilim, kültür ve servetini Batı'ya taşımıştır. Akdeniz hâkimiyetini Müslümanlara kaptıran Avrupalılar, bu sebeple başka yollar aramışlar ve Okyanuslarla Dünya ticaretini ellerine geçirmişlerdir.

Malazgirt zaferinden önce, İslam Dünyası siyasi bakımından büyük bir karışıklık içerisindeydi. Özellikle Abbasi Devleti'nin son zamanlarında ortaya çıkan yıkıcı akım ve cereyanlar İslam Dünyası için büyük bir tehlike arzediyordu. Malazgirt zaferinden sonra, Türkler bu anarşi devresine son vermişler, Afganistan'dan, Akdeniz kıyılarına ve Mısır sınırlarına dek uzanan alanlarda tek bir yönetime bağlı, disiplinli bir devlet kurmuşlardır.

Türkler Anadolu'ya gelmeden önce, burası harabe bir halde idi. Uzun süren Bizans-Sasanı ve daha sonra Bizans-Emevi ve Abbasi mücadeleleri, Anadolu'yu bir harabe haline koymuştu. Nüfus azalmış, hayvancılık gerilemiş, arazi kırlaşmıştı. Öyle ki, ziraat sadece kalelerde yapılabiliyordu. Malazgirt’i takiben Türkler büyük nüfus kitleleriyle Anadolu'yu doldurdukları gibi, kırlaşan araziyi ve fakirleşen hayvancılığı yeniden canlandırdılar. Harabe yerleri yeniden inşa ettiler. Bunların sayıları oldukça fazla idi. Bunun en açık misali, bugün bile Anadolu'da onbinlerce yerin Ören-Viral-Höyü gibi adlar taşımasıdır. Türkler ziraat ve hayvancılığı canlandırmakla kalmadılar. Buna kendi damgalarını vurdular. Pek çok hububat ve hayvan cinsini Anadolu'ya getirdiler. Bunlar ara­sında At, Koyun, Çift hörgülü Deve sayılabilir. Hububat cinsleri içerisinde ise buğday, arpa, ayçekirdeği, pamuk, kavun, karpuz ve birçok çiçek cinsi sayılabilir. Denilebilir ki, Anadolu’yu Türkler yeniden inşa ettiler. Kısa zamanda her su başında, her yeşil yamaçta, her yayla doruğunda uzaktan uzağa minareler, medreseler, aşevleri, kütüphane­ler, hastaneler ve köprülerle Müslüman-Türk'ün elinde Anadolu nakış nakış işlendi. En sonunda sıcak denizlere değin uzanan büyük göçün yılları kapsayan yorucu yolculuğu bitmiş ve kesinlikle Anadolu Türklerin ebedi vatanı olmuştu.

Karışıklıklardan faydalanarak Doğu Roma'yı tekrar diriltmek isteyen Bizans'ın bu gayesi günden güne geriledi ve 1453 de bu emelleri tamamen söndürülerek, Türkler Anadolu'nun ke­sin hâkimi oldular.

Başlangıçta da belirttiğimiz gibi Ağustos ayı, Türk'ün büyük zaferleri ile doludur. Alparslan 26 Ağustos 1071 günü, "Anadolu benim ve milletimin olacaktır. Onlarla yeni bir yurdun kapısın) açıyo­rum" diyerek nasıl savaşıp, düşmanı esir etmiş ise 26 Ağustos 1922 günü Mustafa Kemal Paşa da "Alparslanlar'ın milletine hediye ettiği bu aziz yurdu, Megalo idea’nın sarhoşlarına bırakamam. Anadolu benim öz yurdumdur." diyerek, Bizans'ın halefi Yunanlıları "Başkomutanlık Meydan Muharebesi"nde öyle yenerek esir etmiştir. Bu rast-gele seçilmiş ve tesadüfî bir tarih olamazdı. Bu kader gününün seçimi, Atatürk ve silah arkadaşlarınca kararlaştırılmıştır.

Sonuç olarak denilebilir ki, temeli Alparslan tarafından atılan ve Fatih Sultan Mehmet tarafından sağlamlaştırılan Anadolu Türklüğü, Atatürk' ün aynı günün 851. yıl dönümünde (26 Ağustos 1922) kazandığı eşsiz zaferle anıtlaştırılmıştır.

 

ANADOLU'NUN TÜRK VATANI ZAFERİNİN OLUŞUNDA MALAZGİRT’İN ÖNEMİ

 

Dr. Rifat ÖZDEMİR Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ELAZIĞ

 

Malazgirt Zaferi Öncesi Türklerin Anadolu ile İlişkileri

 

Türkler, Malazgirt savaşından önceki asırlarda Doğu Avrupa, Orta Asya, İran, Orta-Doğu, Hindistan gibi değişik coğrafi mekânlarda çeşitli devletler kurarak dil, din ve kültür farkı olan değişik insan topluluklarını yönetmişlerdir.

 

Türkler tarafından kurulup geliştirilen bazıları kendi bölgelerinde faaliyet gösterirken bazıları ise değişik ülkeler yanında Anadolu ile de ilgilendiler. Askeri ve Ekonomik amaçlı plânlarını ve Suriye üzerinden Kudüs'e kadar akınlar düzenlediği bilin­mektedir. Meselâ Kudüs'e kadar akınlar düzenledi­ği bilinmektedir. Meselâ M.Ö. IV. yüzyılda kuru­lup gelişen Hun İmparatorluğu, dünya devleti haline geldiği bir sırada M.S.55 yılında "Doğu ve Batı Hunlar" diye ikiye ayrıldı. Doğu Hunlar. Uzak-Doğu seferi ile meşgul olurken, Batı Hunlar, Kara Deniz'in Kuzeyindeki bulunan Gotlar, Van­dallar vb. gibi kavimleri Batıya sürerek Avrupa'ya doğru ilerlemeye başladılar. Doğu ve Orta Avrupa-ya kadar ilerleyen Hunlar, Tuna'yi da geçip, Trakya'da ilerleyerek Roma’yı tehdit ettiler. Batı Hunların bir kolu Avrupa'ya akınlar düzenleyip Roma'yı sıkıştırırken. M.S. 395–396 yıllarında Kafkaslardan güneye inen diğer bir kolu da Anadolu'da ilerlemeye başladı. Erzurum, Karasu, Malatya, Urfa, Çukurova. Antakya'ya kadar ilerledikten sonra. Suriye üzerinden Kudüs'e ulaş­tılar. Sonbahara doğru kuzeye doğru dönen Hun Kuvvetleri Orta-Anadolu, Ankara, Nevşehir, Ür­güp, Göreme, Kayseri üzerinden doğuya hareket ederek Azerbaycan ve Bakû yoluyla merkezlerine ulaştılar.

 

Türklerin Anadolu içlerine kadar yaptıkları akınlardan yaklaşık olarak 620 yıl, yani Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun kurulması arefesinde, Büyük Selçuklu Devleti'nin kurucularından olan Çağrı Bey'in 1015–1021 M. tarihleri arasında Doğu-Anadolu'ya askerî mahiyetli akınlar yaptığı­nı biliyoruz.

 

Bu tarihlerde, 3000 atlı ile Maveraünnehir'den hareket eden Çağrı Bey Horasan ve Azerbaycan üzerinden Doğu-Anadolu’ya gelerek Van Gölü Bölgesine girdi. O zamana değin hiç Türk Görme­miş Ermeniler, yazdıkları kaynaklarda; "Mızrak Ok ve yaydan silahları çekili olan, beli kemerli, kodluların ki ne benzeyen uzun ve Örülü saçlı. Rüzgâr gibi uçan Türk atlıları" karşısında dehşete düştüklerini belirtmektedirler. Çağrı Bey, bu akını ile Van ve Batı bölgesini aldıktan sonra. Kuzeye dönerek Gürcüleri yenerek geniş toprak fetihlerin­de bulunmuştur. Çağrı Bey'in seferinden yaklaşık 13 yıl sonra. 1028 yılında Arslan Yabgu'ya bağlı Türkmenler Azerbaycan’dan hareket ederek Aras ırmağı yörelerine gelmişler, Anı Ermeni Krallığına belirli saldırılar düzenledikten sonra birçok ganimetle Rey'e dönmüşler,.

 

Yeni kurulup gelişmekte olan Selçuklu Devletinin, kısa sürede Dünya İmparatorluğu haline gelebilmesi için birçok fetihlerde bulunması icap etmekteydi. Bunun farkında olan devlet kurucuları gözlerini batıya çevirerek Bizans aleyhine genişlemeye yöneldiler. Bu amaçla Sultan Tuğrul'­un emriyle 1045 M. yılında harekete geçen İbrahim YINAL ve Kutalmış sefere çıktılar. İbrahim YINAL Güneyden Hemedan ve İsfahan'ı aldıktan sonra Dicle Nehrine dayanırken, Kutalmış da Aras ırmağını geçerek Ermeni Gürcü memleketlerine girdi. Bu seferi devam ettiren YINAL ve Kutalmış Pasin ve Hasan kale’yi Selçuklu topraklarına kattı­lar.

 

Selçuklu, emir ve komutanlarının, Doğu-Ana-dolu üzerindeki askerî baskıları, bundan sonra da devam etti. 1054 m. tarihinde harekete geçen Sultan Tuğrul, bizzat kendisinin yönettiği ordu ile Doğu-Anadolu’ya gelerek Muradiye ve Ercisi fet­hetti. Çoruh Nehri havzasına gönderdiği kuvvetler ise Bayburt’u aldıktan sonra Trabzon'a kadar akınlar da bulundular. Tuğrul Bey aynı yıl. Bizans Muhafızı olan Ermeni Vasil'in savunduğu Malaz­girt Kalesini kuşattı ise de alamadı. Bundan sonra. Selçuklu emir ve kumandanlarına "Fethi devam" emri veren Tuğrul Bey. Anadolu'dan ayrıldı. Fethe devam emri alan emirler, Malatya'yı fethettik sonra, Temmuz 1059'da Sivas'ı Selçuklu topraklarına kattılar. Alparslan'ın tahta geçmesine kadar devam eden Türk akınları, Bizans’ı kesin olarak Anadolu'dan atmaya yetmediği gibi. Anadolu'yu Oğuz (Türkmen) yurdu yapmaya da yetmemiştir.

 

Yakuti, Erbasan, Afşin, Ahmedşah, Türkmen et-Tükî vb. gibi şehzade ve kumandanları tekrar fetihle görevlendirdi. Bu Selçuklu, emir ve kumandanları büyük ölçüde Bizans'ı darbelediler. Bizanssın bu kadar darbelenmesinden sonra geniş canlı bir askeri harekâtla çökertilmesi zaruret haline gelmişti. Bu yapılmalı ki, Anadolu. Türkmen eli, Oğuz eli, durumuna gelebilsin.

 

Türklerin doğudaki akınlarına son vermek isteyen Bizans İmparatoru Romanus Diogenes (1067–1071) 1068 M. Tarihinde hazırladığı bir ordu ile Doğu-Anadolu'ya hareket ederek Kayseri, Sivas, Divriği ve Maras üzerindeki güzergâhlardaki Türk kuvvetleri, Ahlât üstünden Sakarya'ya kadar akınlar düzenleyen Türk kuvvetlerini berta­raf etmeye çalıştı. Anadolu'ya akınlar yaparak, geniş tecrübe ve bilgiler kazanan Bekçioğlu Afşin Bey'in getirdiği yeni bilgilerle Bizans’ın çöktüğünü öğrenen ve Bizans İmparatoru Romanus'a iltica eden eniştesi Kurtçu'nun (Erbaskan) teslim edilmemesine kızan, Mısır'ın Fethi için bir Fatımî devlet adamı tarafından davet edilen Alparslan, Azerbaycan üzerinden Bizans ülkesine girdi, önce Ani gibi müstahkem bir mevki olan Malazgirt'i aldı. (1070) sonra Erciş'i alarak, Diyarbakır bölgesinden geçip Siverek'i alarak Urfa'ya geldi. (10 MART 1071) İyi bir kuşatmaya rağmen Urfa'yı almayan Alparslan Suriye'ye doğru ilerleyerek, 21 MART 1071 tarihinde Fırat nehrini geçerek Haleb'i aldı, Şam’a gitmekte iken, Bizans İmparatoru Romanus Diogenes'in Doğu-Anadolu'ya hareket ettiğini duyması üzerine, Mısır'ın Fethi için bazı kuvvetle­rini oğlunun kumandasında Halep'te bırakarak hemen geri dönüp (27 NİSAN 1071), Fırat nehrini geçerek Urfa'dan Musul'a geldi. Fakat bu arada Fırat Nehrinden geçerken hayvanlarının birçoğu­nun boğulması, Irak askerlerinin dağılması üzeri­ne adeta ordusuz kalan Sultan, Azerbaycan'a dönerek büyük hazırlıklara başladı. Hemen emrin­deki 4000 hasgulâmı ve teçhizatı 10000 kişilik kuvveti alarak Ahlat'a doğru yola çıktı. Yolda kuvvetleri 40.000 kişiyi buldu. Diğer taraftan 1071 de yola çıkan Bizans ordusunun, yaklaşık olarak 100.000 kişiden fazla mevcudu vardı. Önce Ürgüp dolaylarında kurulan bir savaş meclisinde istişare eden Diogenes, daha sonra Erzurum'a gelerek karargâhını kurdu. Selçuklu kuvvetlerinin bulunduğu yerde savaşma eğiliminde olan Bizans komutanları, hızla Malazgirt ve Ahlat kalelerini işgal ettiler.

 

 

Alıntı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.