Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"GÜLER ZERE ÖLÜRSE TÜRKİYE EKSİK KALIR"


Ahmet AY

Önerilen İletiler

Günaydınmı desek !

 

Tv ler bas bas bağırdı eşi çırpınıp durdu ...Duymak isteyene,görmek isteyene..

 

!!

 

Eğer durum buysa kendimi öyle bir mahkumun yanında görmediğim için sorumlu addederim.

Zira kimlik benim için önemli değildir. Bunu anlamamak için kendinizi zorlamayın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sorumu tekrarliyorum:Neden göremediniz,görmenizi engelleyen neydi?

 

 

saygilarla

 

Sorunuza defalarca cevap verdim;

Yeterince kamuoyu oluşmayınca biz de olayın vehametini fark edemidik ve şimdi olup bitenden dolayı sorumluluğumun altında kalıyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Resmi kayıtlardan alınmış telefon konuşması zabıtları:

 

Tarih 27 Ağustos 1922 Büyük Taarruz’un ikinci günü sabahı. 57. Alay muharebenin ve de ülkenin-ulusun kaderini etkileyecek en kritik mevkide yer alan -Sincanlı Ovası’ndan Dumlupınar’a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engel olan Çiğiltepeyi kuşatmış. 57. Alay komutanı Albay Reşat'a Çiğiltepe’yi düşmandan temizlemesi emredilmiştir. Ne var ki, bu tepenin önemini çok iyi bilen Yunan Başkomutanı Trikopis ise, en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığmış; tahkimatı tamamlamıştır.

 

Saat 10.30′da Mustafa Kemal telefonda:

– Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?

– Komutanım, yarım saat sonra alacağız.

– Başarılar diliyorum.

 

Mustafa Kemal (10.45):

– Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.

– Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.

 

Mustafa Kemal (11.00):

– Reşat Bey’i istiyorum.

– Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım.

– Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi Ahmet Ay arkadaş güzel güzel itiraf etmiş, bir kere tek kutuplu medya izlemesi yaptığını itiraf etmiş bir... İkincisi, yandaş medyanın belli işine gelmeyen konuların nasıl üzerini örtüp tek kelime etmediğini ortaya koymuş iki... Daha ne yapsın. Şunu da yapmış: üzerinde gürültü koparılmayan gerçeklerden hiç haberi olmadığını, davul zurna çalınanları ancak duyabildiğini de itiraf etmiş.

 

Yani belli bir kesimin nasıl yönlendirilip şartlandırıldığının örnek bir timsali olmuş. Kendisini kutlarız! Demek AKP oyları böyle ve bu sayede götürüyor.

 

Ayrıca da biz burada "niye sesinizi çıkarmadıydınız?" filan diye suçlamıyoruz. Bizim suçladığımız cumhurbaşkanı makamını işgal eden kişi. Neden birini görebiliyor da ötekini göremiyor? Neden görevi olan kurumlar arasındaki dengeyi gözetmiyor? Üstelik gördüğüne bak, bir de göremediğine bak, durum iyiden vahim! Acaba gördü mü, gösterildi mi, görmedi mi, görmek mi istemedi gibi kanılar uyanıyor! Hadi hükümet yargıya müdahale edemez diyelim! :) Bu balık bu kavağa niye çıkamasın ki diyelim hadi! Ama cumhurbaşkanı devlet kurumları arasında dengeyi gözetir ve uyarı yapabilir. "Bu şahsı tutuksuz yargılayabilirsiniz, inisiyatifinizi kullanınız" demek yargıya müdahale değildir, yargılama devam edecek yine. Sadece tutuksuz yargılanacak ve tedavi şansı olacak.

 

Bunu yapmayacaksa niye devletin başına geçmiş? Ve siz niye illa geçsin diye başımızın etini yediniz? "Süs biberi gibi kurulsa yeter" mi dediniz?

 

Kamuyla ilgili kısmını anlattım ancak Sayın Cumhurbaşkanının neden olayı görmediği sorusunun muhattabı bellidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Ahmet Ay , yazılarınız itibariyle çok genç olmadığınız ve gündemi takip ettiğiniz belli. Bu nedenle "göremedik,bilemedik " gibi mazaretler hiç samimi değil. Başkalarını suçlayarak üste çıkma çabanızda hoş değil.Herkes üstüne düşen görevi yapmalı.

 

Evet bunun kamuoyuna mal edimeyişinden dolayı yeterince ilgi görmeyince biz de sorumluluğumuzu yerine getiremedik ve bundan dolayı da muzdaribim. Samimiyet testine tabi tutulacak en son kişi bile değilim. Samimiyet sorgulanırsa sizin de bu yazdıklarınızdan samimiyet yerine istismar sonucu çıkarabilirim ki bu etik olmaktan çıkar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu zatı muhteremler eminim Ali Tatar'ın eşinin yürek yakan feryatlarını da duymamışlardır. Onur nedir, onuruna yaşamından fazla değer vermek nasıldır, şerefi için yaşamak nasıl olur, şeref cellatlarına boyun eğmektense ölmeyi yeğlemek nasıl bir karakterdir ondan haberleri hiç yoktur eminim. Benim o gece gözüme uyku girmedi, gözlerim kan çanağına döndü! O şerefli insanın haysiyet duygusunu ta iliklerimde hissettim ve kahroldum.

 

Evet intihar bir zayıflıktır, dayanmalıydı. Demek ki kaldıramadı. Fakat unutmayalım Mustafa Kemal'in bir yiğit ve şerefli askeri Albay Reşat da, alması emredilen Çiğiltepeyi söz verdiği saatte ele geçiremediği için tabancasını şakağına dayamış ve tetiği çekmişti. Yirmi dakika sonra o tepe alındı! O tepeyi almak için yüzden fazla yiğit toprağa düştü!

 

Kahramanlık, ölümü hiçe saymak demektir. Ne yazık bu ülkenin kahramanları hep toprak altında artık...

 

Ali tatar merhumunun neler yapıp ettiğini bilemem ancak kanaatim odur ki yaptıklarının hesabını vermektense ölümü tercih etmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Resmi kayıtlardan alınmış telefon konuşması zabıtları:

 

Tarih 27 Ağustos 1922 Büyük Taarruz’un ikinci günü sabahı. 57. Alay muharebenin ve de ülkenin-ulusun kaderini etkileyecek en kritik mevkide yer alan -Sincanlı Ovası’ndan Dumlupınar’a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engel olan Çiğiltepeyi kuşatmış. 57. Alay komutanı Albay Reşat'a Çiğiltepe’yi düşmandan temizlemesi emredilmiştir. Ne var ki, bu tepenin önemini çok iyi bilen Yunan Başkomutanı Trikopis ise, en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığmış; tahkimatı tamamlamıştır.

 

Saat 10.30′da Mustafa Kemal telefonda:

– Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?

– Komutanım, yarım saat sonra alacağız.

– Başarılar diliyorum.

 

Mustafa Kemal (10.45):

– Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.

– Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.

 

Mustafa Kemal (11.00):

– Reşat Bey’i istiyorum.

– Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım.

– Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.

 

Erdem direnmekle kazanılır zayıflıklarla değil.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Afyon-Sandıklı yolunda küçük, göze çarpmayan bir levhada “Albay Reşat Bey – Çiğiltepe Şehitliği 10 km” yazar.

 

Bu yola saparsanız yol denemeyecek bir yoldan tepeleri yarım saatte zor tırmanırsınız. Yol ayrımında okunamayan bir tabela daha vardır. Şansınız varsa yolu raslantıyla bulur, şehitliğe ulaşabilirsiniz. Pek kimse olacağını sanmam, rüzgârın uğultusundan başka ses duyamazsınız. Albay Reşat ve Çiğiltepeyi bir saate kalmadan alan yiğit askerleri orada yatmaktalar.

 

Benim aslında bu ülkeden pek de umudum yoktur ya... Neyse...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Afyon-Sandıklı yolunda küçük, göze çarpmayan bir levhada “Albay Reşat Bey – Çiğiltepe Şehitliği 10 km” yazar.

 

Bu yola saparsanız yol denemeyecek bir yoldan tepeleri yarım saatte zor tırmanırsınız. Yol ayrımında okunamayan bir tabela daha vardır. Şansınız varsa yolu raslantıyla bulur, şehitliğe ulaşabilirsiniz. Pek kimse olacağını sanmam, rüzgârın uğultusundan başka ses duyamazsınız. Albay Reşat ve Çiğiltepeyi bir saate kalmadan alan yiğit askerleri orada yatmaktalar.

 

Benim aslında bu ülkeden pek de umudum yoktur ya... Neyse...

 

Şehitlere minnetterız.

Ülkeden çok umutluyum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Afyon-Sandıklı yolunda küçük, göze çarpmayan bir levhada “Albay Reşat Bey – Çiğiltepe Şehitliği 10 km” yazar.

 

Bu yola saparsanız yol denemeyecek bir yoldan tepeleri yarım saatte zor tırmanırsınız. Yol ayrımında okunamayan bir tabela daha vardır. Şansınız varsa yolu raslantıyla bulur, şehitliğe ulaşabilirsiniz. Pek kimse olacağını sanmam, rüzgârın uğultusundan başka ses duyamazsınız. Albay Reşat ve Çiğiltepeyi bir saate kalmadan alan yiğit askerleri orada yatmaktalar.

 

Benim aslında bu ülkeden pek de umudum yoktur ya... Neyse...

 

Sende bi bize bişey yapamazlar diyosun, sonra da umudum yok diyosun demirefe, bi karar ver istersen umut olsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tabii ki umutsuz olmaya hakkımız yok Buckminster. Sadece yaşananlara öfke ifadesi.

 

Yaşananlar yenir yutulur cinsten değil. Her melaneti ergenekon adıyla yaratılan hayali bir iblise yıkmanın sonucunda bu işlerin başı çıkıyor, "faili meçhul bırakmadık" buyuruyor. Ha yani her melaneti şeytana yıkınca faili meçhul kalmamış oluyor! Bu kadar süper bir mantığı hangi sivri zeka icat edebilirdi bilemiyorum.

 

Sadece Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı değil! Necip Hablemitoğlu'na geldiğimizde; Atatürkçünün, ulusalcının en mükemmeli bir insan! Cemaatin köstebek harekatını önceden deşifre etmiş, Alman vakıflarının faaliyetlerini deşifre etmiş bir süper beyin! Saçılım işlerine zemin yaratılırken susturulanlardan biri de o!

 

İddia ne? Ergenekon öldürmüş! Nerden çıkıyor bu kadar ters bir iddia? Dur bakalım yahu, olmaz diye bir şey yok, bakalım nerden çıkıyormuş diyor, bakıyorsun: İddianın kaynağına bir de bakıyorsun ki, ablasını öldürmek ve yeğenine fuhuş yaptırmak dahil bulaşmadığı suç kalmamış, TC vatandaşlığını reddeden, Anadolu islam devleti vatandaşı olduğunu söyleyen, Atatürk'e en ağıza gelmez hakaretleri yapan bir şahıs! Bu şahısın sözleri geçerli ve Hablemitoğlu'nu da ergenekon öldürmüş!

 

Başka bir tanığa bakıyorsun, o yana bu yana dönmekten beyni dönmüş biri! Son olarak nereye döndüğünü bilen yok! Dava bu tanık ifadelerine dayalı! Ha, bir de Kurtlar vadisi senaryosuna!

 

Yani bu kadarı da biraz değil, çok fazla da değil, çok aşırı fazla oluyor! Benim ülkem bu kadar da mı zavallı diye ister istemez üzülmek zorunda kalıyorsun, anlatabildim mi?

 

Ama tabii üzülmeye de hakkımız yok...

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani... Sonuç olarak elleri kanlı suçu sabit bir terörist ölmedi, şükürler olsun(!!!) Türkiye eksik kalmadı. Sanık sıfatı giydirilmiş, henüz iddianamesini görmemiş bir insan demir parmaklıklar ardında mum gibi eriyerek öldü, Türkiye yine şükürler olsun(!!!) eksik kalmadı. Yüksek karakterler merhamet dilenmez. Şerefiyle ölür, basar tekmeyi iki paralık menfaat dünyanıza, onuruyla çeker gider! O şereften mahrumlar da çok kalmayacaklar. Hepsi gelecek. Birer, birer...

 

Haşmetmaap, adaletlûû cumhurbaşkanımız efendimiz âlicenaplarının ellerini eteklerini öper, medyunu şükranlarımızı teveccüh ederiz efendim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani... Sonuç olarak elleri kanlı suçu sabit bir terörist ölmedi, şükürler olsun(!!!) Türkiye eksik kalmadı. Sanık sıfatı giydirilmiş, henüz iddianamesini görmemiş bir insan demir parmaklıklar ardında mum gibi eriyerek öldü, Türkiye yine şükürler olsun(!!!) eksik kalmadı. Yüksek karakterler merhamet dilenmez. Şerefiyle ölür, basar tekmeyi iki paralık menfaat dünyanıza, onuruyla çeker gider! O şereften mahrumlar da çok kalmayacaklar. Hepsi gelecek. Birer, birer...

 

Haşmetmaap, adaletlûû cumhurbaşkanımız efendimiz âlicenaplarının ellerini eteklerini öper, medyunu şükranlarımızı teveccüh ederiz efendim.

 

Abdullah Öcalan icin de teklif getirecekler Gül'e.Yalniz o teklifi getirmeden önce büyük dost ABD'nin icazetini aldiktan sonra af teklifini sunacaklar.Hele bir secim zamani iyice yaklassin bakin Türkiye'de daha neler olacak.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sorunuza defalarca cevap verdim;

Yeterince kamuoyu oluşmayınca biz de olayın vehametini fark edemidik ve şimdi olup bitenden dolayı sorumluluğumun altında kalıyorum.

Sayin Ahmet Ay,siz hala benim sorduklarima degil siz kendinize göre tasarladiginiz cevaplari veriyorsunuz.Bunlar tatmin edici olmuyor.Ben yazimda:Birkac gazete disinda Kuddusi Okkir'in vahim durumu medyada yer almadi.Yer almayan medya TARAF ve dinci gazetelerden olusan medyaydi.Ben size sorumu sorarken aslinda sizden bunu dogrulamanizi beklerdim,objektif olmak böyle gerektirir.Siz ise bana kelime oyunlariyla cevap verdiniz.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi dostlar, tabii ki henüz öfkeyi içgüdülerimizde taşımayı sürdüren bir türüz. Öfkemize ihtiyacımız olmaya devam ediyor. Bazen öfkemizi umutsuzluk biçiminde aktarabiliriz.

 

Yoksa, öyle Mumcu gitti, Kışlalı gitti, Hablemitoğlu gitti, kimse kalmadı, battı balık yan gider filan durumu elbette yok.

 

Vücudumuz hücrelerimizin ölmesi sayesinde hayatını devam ettirir. Hücrelerimiz ölmesin, seneye kalmaz, vücut tüm hücreleriyle komple mevta...

 

Hani yanlış filan anlaşılmasın diye belirteyim dedim... :)

 

Kaybettiğimiz değerlerin bilincinde olmamız için azıcık üzülmeyi dostlar bana çok görmeyeceklerdir eminim...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Abdullah Öcalan icin de teklif getirecekler Gül'e.

Ona hiç şüphe yok. Hasta çırpınmasın diye azar azar narkoz veriyorlar yalnız. Habur'da sabredemeyip narkozu biraz fazlaca verdiler, hasta depreşti. Hemen narkozu kıstılar, farklı ilaçlarla uyutma çalışmaları devam ediyor. Uygun zamandır diye karar verince narkozu bir daha dayıyacaklar. Ta bedeni parçalamaya başlayıncaya kadar narkozlama çalışmaları devam edecek.

 

Parçalandığında geçmiş ola... Narkoz etkisini kaybettiğinde artık çok geç... Hazırlanan "divide et imperium" planının deşifresi işte bu... Yeni adıyla AB master planı...

 

Yok yani, hiç abartı filan değil, Roma senatosunun tepesinde böyle yazardı. Avrupalıların Hun akınlarından taa Viyana kuşatmasına kadar Türk fobisi iliklerine, genlerine işlemiştir. Onlar açısından olay tamamen doğaldır, ellerinden geleni elbette yapacaklar. Kabul edilemeyen, içerde maşa bulabilmeleri. Şeyh Said'den Derviş Mehmede, ondan Molla Rıza'ya, kadar yüzlerce maşa bulabilmeleri.

 

Çok fena uyutuluyoruz ya! Ben şeyh Said isyanında iki kez bizzat İngiliz uçakları tarafından birliklerimizin bombalandığını öğrendiğimde şaşkınlığa uğradım. Bu kadar yalın ve net bir gerçeği yeni öğreniyor olmaktan utanç duydum. Fakat askeri tarih kayıtlarında var. Yeri, saati, şehit olan askerlerimizin sayısı ve isimleri, İngiliz uçaklarının sayısından, birliklerimiz üzerine attığı bomba sayısına varıncaya kadar hepsi kayıtlı!

 

Ama hiç olmazsa o zaman yediğimiz bu gole karşı Hatay'ı ilhak ederek golün kralı ile yanıt verebilmiştik! İngiliz uçaklarına yanıt verecek uçaksavarımız yoktu ama Mustafa Kemal Atatürk'ümüz vardı!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet bunun kamuoyuna mal edimeyişinden dolayı yeterince ilgi görmeyince biz de sorumluluğumuzu yerine getiremedik ve bundan dolayı da muzdaribim. Samimiyet testine tabi tutulacak en son kişi bile değilim. Samimiyet sorgulanırsa sizin de bu yazdıklarınızdan samimiyet yerine istismar sonucu çıkarabilirim ki bu etik olmaktan çıkar.

 

İstismarcı ? :D:D Neden şaşırmadım acaba?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İstismarın kitabının en kralı yazılmaktadır, her ne kadar gömlek değiştirdiklerini filan iddia etseler de, bu işin taşeronlarının, konu uzmanlık alanlarına girdiği için başyapıt olmaya aday bir kitap olacak bu. Eminim Nobel edebiyat'a layık görülür. Makyavel filan yanında çömezin çırağı kalır...

 

İstismar etmedikleri ne kaldı, bir düşünelim... Sezar suikastini henüz istismar edip Brütüs'ü ergenekon üyeliği ile suçlamadılar... Habil'in Kabil'i darbe olsun diye öldürdüğünü de iddia etmediler henüz... Küresel ısınmanın darbeye zemin oluşturmak amacıyla tezgahlandığı da henüz iddialar arasında değil...

 

Daha hâla Silahlı Kuvvetler pes etmez ve AB master planına teslim olmazsa sıra bunlara da gelecek gibi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ali tatar merhumunun neler yapıp ettiğini bilemem ancak kanaatim odur ki yaptıklarının hesabını vermektense ölümü tercih etmiştir.

 

Ne kadar birbirini tutmayan söylemler..."Ne yaptigini bilemem ama kanaatim odur ki yaptiklarinin...."Böyle yazan birisi bal gibide biliyordur Ali Tatar'in hesap vercek neler yaptigini!YOKSA YANILIYORMUYUM?

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Ergenekon" İnsan Yemeye Devam Ediyor

"Ergenekon" sürecinde Kuddusi Okkır hayatını kaybetti. Mahkeme sürecinde, savcı Zekeriya Öz'ün, Kuddusi Okkır'ın hayatını pazarlık konusu yaptığı ve tutuklulardan birine, "sen bana istediğim ifadeyi ver, Okkır'ı tedavi ettireyim" dediği ortaya çıktı.

Öz hakkında, "ihmali davranışla ölüme sebebiyet vermek" suçlaması ile TCK 83'ten suç duyurusunda bulunuldu. Bu süreçte; insanların anneleri , dayıları yakınlarının haksız yere içerde tutulmasına dayanamayıp vefat etti. Onurlarının "terör" gibi bir suçlama ile lekelenmesine dayanamayan subaylar intihar etti. İçerde sağlık durumu kötüleşen onlarca insan oldu. Bu zincirin son kurbanı, evinde bilgisayar bile bulunmadığı için evindeki düğün kaseti "delil" olarak alınan, yeni doğmuş çocuğunu cezaevinde görebilen polis memuru Kenan Temur oldu. "Ergenekon"'da insanların canı ile beslenen bir fenerle adalet aranmaya devam ediliyor

 

http://www.acikistih....asp?haber=8572 haberin devamı için tıklayınız

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben sizlere 28 şubatta neredydiniz demiyeceğim,

ben size balyoz, eldiven, sarıkız,yakamaz, kafes planları;

ben sizelere EMASYA, BÇG, JİTEM, JİT, yargısız binlerce infaz olduğunda neredeydiniz diye sormayacağım...

Ben size hiç bir şey sormayacağım.

Ne diye sorayımki...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bazı kelimeleri günde beş vakit elli kere tekrarlasanız da içeriği olmadığı sürece bir anlam ifade etmez. Ancak beyin şartlandırmaya yarayan ezberler olarak kalırlar.

 

İleri sürülen ezber kavramlarının içlerinin tın tın boş olduğu her geçen gün ortaya çıkıyor. Ergenekon davasının temeli nedir? Ümraniye bombaları. Olay yeri tutanağı nerde tutulur? Adı üstünde olay yerinde. Bu son derece standart bir prosedürdür. Memur sol kolunun üzerine alır, alt kısmı sert bir levha olan bir dosyadır, olaya bakar, gördüğü tüm ayrıntıları en ince ayrıntısına kadar hemen o anda orada tutanağa geçirir. Prosedür böyledir, olay yerinde tutulur bu tutanak.

 

Peki polis bir olay yerine giderken olay yeri inceleme aracında standart olarak bulunan olay yeri inceleme tutanağını olay yerinde kullanmaktan neden kaçınabilir? Talimata göre düzeltmeler, eklemeler çıkartmalar yapmak için olabilir mi acaba? Hani yani diyorum, olasılık! Örneğin bombaların seri numaraları ile ilgili filan bir sorun yaşanır, olur ya! Ne oluuur, ne olmaz! Talimatlar bir gelsin de, ona göre öyle değil mi ama?

 

İşte Tübitak tarafından olay yerinde alınan video kaydı üzerinde yapılan ses analizinde tespit edilen polis konuşmaları: (Bu kayıt mahkemede dinletilmiştir)

 

Yav olay yeri tutanağı bilgisayarda yazılır mı?

- Olay yeri tutanağı diyorum bilgisayarda yazılabilir.

 

Hı hı. Bir şey olmaz diyorsun. Olur mu?

- Olay yerinde tutulan notlardan sonra.

 

O zaman şimdi yaz.

- Şey dersin ya, daktiloda, bilgisayarda.

 

Elle mi yazalım?

- Hani adam diyor ki, bilgisayarı nereden olay yerinde diyecek.

 

Haa, o mu? Yok canım burada yazıyoruz.

- Adamlarla buraya geldik.

 

Biz şahısları buraya getirdikten sonra tutanağa başladık deriz o zaman.

- Olmaz yani. Onu diyorum yani adam diyecek ki, çatıya bilgisayar mı çıkardın diyecek sana.

- Olay yerinde ellen yazılır.

 

Tamam bu şekilde yazalım.

- Ama şöyle de düşünülür. Orada not bir şekilde alınmış, burada yazmış olabilir.

 

Büroda tutanak tutulmuş...

- O şekilde, o şekilde.

 

Ya bunu elle yazmayalım diyor... Bilgisayarda yazalım diyor.

- Elle yazalım.

 

Bilgisayarda yazacaksak daha iyi geçip...

- Çatının üzerinde elle nasıl yazdın der.

 

Hadi karar verin.

- Bilgisayarda yazacaksan geç.

 

Bilgisayarda yaz ya, bir şey olmaz ya.

- Soruşturma hatası ve...

 

Hiçbir mazereti olan oluyorsa BİİİİP öyle hâkimi savcısını (Gülerek).

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben sizlere 28 şubatta neredydiniz demiyeceğim,

ben size balyoz, eldiven, sarıkız,yakamaz, kafes planları;

ben sizelere EMASYA, BÇG, JİTEM, JİT, yargısız binlerce infaz olduğunda neredeydiniz diye sormayacağım...

Ben size hiç bir şey sormayacağım.

Ne diye sorayımki...

 

Sormanıza gerek yok sayın Ay. Zaman zaman bu foruma ara versemde ,bu tip olaylara nasıl tepki verdiğim yazılarım itibariyle az çok bellidir. Çevremde de bilinir. Ben sizin gibi "görmedik,duyamadık,bilemiyoruz "demiyorum gün gibi meydanda olan olaylara .İşte bu yüzden "samimi değil" diyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim zaman zaman aykırı çıkışlar yaptığım bilinir. Şimdi yine aykırı görülecek sanırım:

 

28 Şubat süreci ülkenin değişmesinde, gelişmesinde kilit rol oynamış önemli bir süreçtir. Bu süreç Türkiye’nin kabuk değiştirmesinde önemli bir adımdır. İstenildiği kadar kötülensin, istenildiği kadar baskıcı, darbeci bilmem ne diye nitelensin. Bu süreç Türkiye’nin değişiminde atılmış önemli bir kabuktur. Türkiye değişim, dönüşüm geçirmiştir.

 

Türkiye’de en ilerici ve demokratik kurum ordudur. En onaylanmayacak darbeler bile Türkiye’nin gelişmesini, kabuk değiştirmesini sağlamıştır. Örneğin 27 Mayıs. Onaylamam, savunmam, yanlıştır, tam bir cunta hareketidir, genelkurmay başkanını ve üst kurmayları tutuklayan, emekliye sevkeden bir cunta. Fakat dünyanın sayılı demokratik anayasalarından birini sonuç vermiştir. Keşke gerektiren şartlar oluşup olgunlaşmasa ve hiç olmasaydı.

 

Hiç lafı evirip çevirmeyelim. Türkiye bir türlü demokratikleşemiyor. Atatürk Türkiye’yi çok ileri bir noktaya bırakıp bu hayattan çekildi. Bu nedenle Atatürk’ün sonrasında Türkiye hemen geriye düşme eğilimine girdi. Çünkü getirildiği fazlasıyla ileri noktayı hazmedemedi, fazla ileri bir noktaydı. Düşünün, o geldiğimiz noktanın arkasından, bizden çok daha ileri kültürel altyapısı olan Avrupa bile Hitler’i Mussolini’yi doğurdu. Durur durur aniden zıplarsan olacağı o. Kesinlikle Atatürk’ün bıraktığı ileri düzeyden ilerlemeye devam edemedi. İki adım ileri attıysa hep bir adım geri attı. Ya da tersine bir adım ileri attıysa iki adım geri… Yoruma, bakış açısına göre değişir.

 

Türk ordusu Türkiye’nin demokratikleşmesinin garantisi ve motorudur. Bu ülkede demokratikleşme altyapısı neredeyse sıfırdır. Böyle bir kaygı hiç yok denebilir. Doğu devlet anlayışı tüm nimetleri ve gücü elinde tutmak, dogmatik olarak dayatılan, devlet çıkarı doğrultusunda yaratılan yapay doğruları tebaaya, hayatı ve malı devletin avucunda olan halka zorla kabul ettirmek üzerine gelmiştir binlerce yıldır. Bu kültürden hop diye batılı anlamda “State” i, batılı devlet anlayışını çıkaramazsınız. Ordu olmasın, demokratikleşme filan biter.

 

Peki ne getirmiştir 28 Şubat? Bir kere dogmatik dini ideolojiyi formatlamıştır. Erbakan zihniyetinin yok olma derecesinde az oy almasını sağlamış, halkı dönüştürmüştür. Erbakan’ın “batıcılar, batırıcılar… Rektörler selam duracak… Arka bahçemiz… Kanlı mı olacak kansız mı… Kadayıfın altı kızardı, sıra üstünde...” söylemlerinin halk oyu ile tarihe gömülmesini sağlamıştır. Bu söylemler bir daha prim yapmamıştır.

 

Değişen bir şey olmadı, Erdoğan yerini aldı mı diyorsunuz, çok doğru. Erdoğan yatıp kalkıp 28 Şubata şükretmeli. 28 Şubat ülkeyi öyle değiştirmiştir ki, Erdoğan milli görüş gömleğini çıkardım demek zorunda kalmıştır. Takiyye mi diyorsunuz? Tabii takiyye. Ama bu çark etme, katı, radikal, şeriatçı söylemi yumuşatmış, liberalleştirmiş ve daha özgürlükçü bir yapıya bürünmeye zorlamıştır. Bakın, zorla, baskı ile, dayatarak filan değil! Bizzat halk oyu ile! Halk Erbakan’dan desteğini tamamiyle çekmiş, Erdoğan’a çevirmiştir.

 

Bu nedir? Radikalizmin iflası, liberalizmin yükselişi. Bitti, bu en azından kötünün daha az kötüsüdür. Bu dayatma, baskı filan değil, demokratik bir halk dönüşümüdür. Halk oyuyla gerçekleşmiştir. Ha, Erdoğan içini fazla bastıramadı, takiyye uzun sürmedi. Olabilir, süreç yine işler. Bir kazanım oldu, bir değişim oldu mu, oldu. Gerisinde de süreç işleyecek.

 

Sürecin devamı nasıl işleyecek? AKP nin kendini kurtarma çırpınışlarını, neye sarılacağını, hangi hayali senaryoyla kendini kurtaracağını şaşırdığını halk görüyor. Hadi diyelim görmedi, bir süre gözünü kapattı, biraz daha şans verdi, görmek istemedi.

 

Halk satılmadık bir şey kalmadığını, tarımın bittiğini, sanayinin durduğunu, borcun boğaza dayandığını görmüyor bile olsa, ekmeğinin küçüldüğünü görüyor. Çoluğu çocuğu işsiz, güven bitmiş, rahat huzur bitmiş. Halk bunu görür, görmemesi olanaksız. Siz bugün dünkünden iki lokma eksik yeyin, akşama dünkünden daha çabuk acıkırsınız. Mide gurultusu ertelenmez, bastırılmaz. Halk yediği lokmanın eksildiğini anında tespit eder. Demokratikleşme aksadı mı, hızlandı mı, onunla ilgilenmez. Yani bilmez, bilgisizdir demiyorum, cin gibidir halk. Fakat pratiktir, sonuca bakar.

 

Hastanın ateşinin düşmediğini görmek için doktor olmanız gerekmez. Düşmüyor işte, görüyorsunuz. AKP nin iktidara gelmesinin tek nedeni de ne andıçlar, ne e-bildiriler, ne cumhurbaşkanlığı seçimi filan değildir. Önceki hiçbir iktidarın hayat pahalılığı, yani enflasyonu, yani ekonominin ateşini düşürememiş olmasıdır. Düşmüyor işte, gözünüzün önünde, hasta pancar gibi, kalkamıyor, tıp okuyup gelip “anaaa, fakültede öğrendim ben, bu hastanın ateşi düşmüyormuş meğer!” demenize gerek yok! Eee, o düşürülemeyen yılların bari bir kısmı kadar yeni şans verdiğine de kredi açacak, zaman tanıyacak halk. Başka yolu yok, sen zamanında beceremezsen, şans başkasına geçer. Bu böyledir, bunda bir yanlışlık yok!

 

İşte bu da sürecin devamı, 27 Nisan süreci bu da… Sistem işliyor. Asker öncü rolünü sürdürüyor. Keşke bu iş askere kalmasa. Bunu samimiyetle isterim. Ama realite bu. Askerden ileri bir kurum yok ülkede. Keşke olsun, o zaman çok daha hızlı gideriz. Bunun yolu askeri bertaraf etmek değil, askerden ileri geçmek, ona iş düşürmemek. O zaman asker kışlasından çıkmak değil, demeç bile vermez. Gerek kalmaz çünkü. Haftalık bilgilendirmeye filan ne gerek var o zaman? Savunma bakanı çıkar bilgilendirir. Başbakana bile gerek düşmez bu konuda. Başbakan tıkır tıkır işine bakar. Varsa ulusal güvenlikle ilgili açıklanacak bir konu, savunma bakanı çıkar açıklar. Olması gereken, istediğimiz ideal budur.

 

Ama birileri tutar, nereden bildiler, vahiy mi indiyse, Muhammed’in tam da hayret, ne tesadüf, 23 Nisan sularında doğduğu bilgisini gökten alırlarsa ve çocuk bayramına inat, altı yaşında çocukları türbana sokar, kameraların önüne sıralarlarsa 27 Nisan bildirisi gelir, hiç kimse kusura bakmasın. Bundan doğal bir şey olamaz. Çünkü bu nedir? “Tanımıyorum senin cumhuriyetini, benim kendi alternatif cumhuriyetim var” demektir. Kim “ben senin varlık hakkını tanımıyorum, senin sonunu getireceğim” diyene “öyle mi, çok naziksin, teşekkür ederim” der yahu? Yahut “padişahımız efendimize boynum kıldan incedir” mi desin, nedir yani?

 

Hiç eğip bükecek, kıvırıp çevirecek yanı yoktur. O bildiri gelir arkadaşım. Kimsenin ağzı bantlı değil. Kimseye de sus konuşma, karışma diyemezsin. Demokrasi birine var da birine yok mu? Ha yani, şimdi hükümet Merkez bankasına “bol bol para basacaksın” dese, Merkez bankası başkanı “emredersiniz efendim!” diyecek öyle mi? “Ama efendim bu enflasyonu körükler” demeyecek öyle mi? Kul sistemi mi, padişahlık mı yahu? Tabii ki görüşünü söyleyecek. Asker görüşünü söyleyince ne olur? 28 Şubat sürecinin devamı, yani 27 Nisan sürecinin düğmesine yine basılmış olur. Çok da iyi olur.

 

Yine halk verecek kararını, hiiiç merak etmeyin. Toz duman yatışacak, süreç işleyecek…

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.