Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Çanakkale Savaşı


_asi_

Önerilen İletiler

Çanakkale Savaşı

 

Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı Devleti'nin başkenti konumundaki İstanbul'u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'na girmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuştur ve iki tarafın da çok ağır kayıplar vermesiyle İtilaf Devletleri geri çekilmişlerdir.

 

ÇANAKKALE SAVAŞININ NEDENLERİ

 

Osmanlı Devleti 2 Ağustos 1914 tarihinde Alman İmparatorluğu ile, İttifak Devletleri safında yer almak üzere bir antlaşma imzalamıştı. Ancak bu antlaşma, savaş hazırlıkları henüz başlamadığı için gizli tutulmuştu. Osmanlı Devleti'ni bu antlaşmanın hemen ertesinde seferberlik hazırlıklarına başlamıştı. Aynı zamanda Osmanlı Devleti, "silahlı tarafsızlık"ını ilan etmiştir.

 

Akdeniz’de Kraliyet Donanması önünden çekilen Alman Goeben muharebe gemisi ve Breslau ağır kruvazörünin Amiral Sukon komutasında 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’a gelmeleri büyük bir gerginlik yaratmıştı, çünkü Osmanlı Devleti, Boğazlar Antlaşması gereği boğazları tüm savaş gemilerine kapalı tutmak durumundaydı. Alman Donanması’na bağlı bu gemilerin Boğazdan geçişine izin vermek savaş nedeni sayılacaktı. Ancak Osmanlı Devleti, bu gemilerin Almanya’dan satın alındığını açıklayarak gerginliği ertelemiştir. Sözkonusu gemiler 16 Ağustos 1914 tarihinde Yavuz ve Midilli adlarıyla Osmanlı Donanması’na katılmışlardı. Bu gemilerdeki Alman mürettebat, Osmanlı Donanması’na ait subay ve erat üniformaları giyerek gemilerdeki görevlerini sürdürmüşler, Amiral Souchon ise Osmanlı Donanması Komutanlığı’na getirilmişti. Böylece Almanya, yakın gelecekte Rus limanlarına karşı kullanılmak için iki büyük silahını Akdeniz'den geçirerek Karadeniz'in hemen yakınına atmış olmaktadır. Bu silahlar Ekim 1914 ayında hem Rus limanlarını vurmak için, hem de Osmanlı Devleti'ni bir oldu bittiye getirerek savaşın içine çekmekte kullanılacaktır.

 

 

YAVUZ VE MİDİLLİ OLAYI

 

Yavuz ve Midilli’nin de içinde bulunduğu bir Osmanlı filosunun Amiral Souchon komutasında 27 Ekim 1914 günü Karadeniz kıyılarındaki Rus limanlarını bombalamaları ardından hem Rusya İmparatorluğu hem de Birleşik Krallık, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir.

 

Batı Cephesi’nde 1914 yılının Eylül ayı sonlarında Alman orduları, Fransız-İngiliz savunmasını yaramamışlar, tüm Batı Cephesi’nde cepheler kilitlenmişti. Bu durum Almanya açısından Batı Cephesi’ndeki savaşın kısa sürede bitmeyeceği anlamına geliyordu. Oysa Alman savaş planı (Schlieffen Planı), ilk adımda Batı Cephesi’nde kısa sürede Fransız-İngiliz kuvvetlerinin yenilgiye uğratılması, ikinci adımda ise tüm kuvvetlerin Doğu’ya kaydırılarak Rusya’nın savaş dışı bırakılması esasına dayanıyordu. Schlieffen Planındaki bu sapma ardından Almanya, önce Rusya’yı savaş dışı bırakmak, Doğu’da serbest kalan kuvvetleri ile Batı Cephesi’ne yeniden yüklenmek istemişti. Osmanlı 3. Ordu'sunun Kafkasya bölgesindeki Kasım – 1914 ayı başlarındaki taarruzları bu planın hazırlık aşamalarından biriydi.

 

 

 

İZLEYEN GELİŞMELER

 

Avrupa cephelerindeki bu gelişmeler, İngiltere ve Fransa’yı müttefikleri Rusya’yı desteklemek zorunda bırakmıştı. Zaten Rusya, Almanya üzerinde yeterince güçlü bir baskı yapamamaktaydı. Kısıtlı endüstriyel kapasitesi dolayısıyla İngiliz ve Fransız desteğine gerek duyuyordu. Fransa ve İngiltere’nin bu desteği sağlaması için, herhangi bir Avrupa haritasından da görüleceği gibi, olası dört yol vardır. Kuzey ulaşım hatlarından ikisi olanaksızdır. Kuzey Buz Denizi, yılın çok büyük bölümünde donmuş olduğundan deniz ulaşımına olanak vermemektedir, Baltık Denizi ise Alman Donanması’nın denetimindedir. Orta ulaşım yolu olan Avrupa karayolu ise Alman denetimindedir. Olası dördüncü yol ise Osmanlı Devleti’nin denetiminde bulunan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının oluşturduğu denizyoludur. Çok yakın geçmişte, Balkan Savaşı’nda, Trablusgarp Savaşı’nda ve Sarıkamış Harekâtı’nda ağır yenilgiler almış olan Osmanlı Devleti’nin askeri gücü, İtilaf Devletleri’nce zaten yetersiz olarak değerlendirilmektedir. Avrupalılarca "hasta adam" olarak görülen yaşlı Osmanlı Devleti'nin boğazlardaki bir saldırıyı kaldıramayacağı düşünülmektedir. Eğer Boğazlar askeri olarak kontrol altına alınabilirse, Rusya’nın desteklenmesi olanaklıdır. Gerçekten de Rusya, Kasım ayı başlarında müttefiklerinden Çanakkale Boğazı’na göstermelik de olsa bir saldırı yapılmasını istemiştir. Böylece Kafkasya’da Osmanlı ordusunun baskısı hafifleyecektir.

 

Öte yandan Rusya direnmeyi sürdürecek olursa, Almanya’nın Batı Cephesi’nde yeni bir taarruza kalkışma olanağı da pek yoktur. Bu tesbit, özellikle İngiliz yüksek komutanlığının, Batı Cephesi’ndeki kuvvetlerin bir bölümünün burada atıl tutulup tutulmadığının sorgulanmasına yol açmıştır.Ayrıca İngiliz Donanması da yeterince etkili kullanılmamaktadır. Böylece Batı Cephesi’nden alınacak bir kısım kuvvetle donanmanın işbirliği ile daha etkili ve sonuç alıcı bir harekâta girişilmesi yolları aranmaya başlandı. Sonuçta Boğazlar’a yönelik bir operasyon planı üzerinde tartışılmaya başlanmıştır.

 

Rusya ile bağlantının bu şekilde, Boğazlar’ın kontrolünün sağlanarak sonuçlandırılması, Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’un da işgalini kaçınılmaz olarak gerektirmektedir. İkisi, aynı anda gerçekleşecek sonuçlardır. Çanakkale Boğazı’ndan geçilerek İstanbul’un işgalinin İtilaf Devletleri açısından diğer stratejik sonuçları şunlardır.

 

Osmanlı Devleti savaş dışı bırakılmış olmakla, Almanya savaşın başlarında bir müttefikini kaybetmiş olacaktır.

Osmanlının tehdidinde olan Süveyş Kanalı, dolayısıyla İngiltere’nin Uzakdoğu ulaşım yolunun güven altına alınması sağlanmış olacaktır.

Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması, ve müslüman ülkeler nezdinde İtilaf Devletleri lehine oluşturacağı kazanımlar açısından da önem arz etmektedir. Müslüman ülkelerin gerek Orta Doğu’da gerekse de Uzak Doğu’da İngiliz hakimiyetine karşı dirence zayıflamış olacaktır.

Balkan devletleri, hemen doğudaki Osmanlı Devleti’nin çökmesi ve bunu İtilaf Devletleri’nin başarması üzerine, doğal olarak İtilaf Devletleri safında savaşa katılmaları yönünde etken olacaktır. Çünkü Osmanlı Devleti’nin yıkılması, Balkan devletlerinin bölgedeki hesaplarına ulaşabilmeleri yönündeki en önemli engeli ortadan kaldırmış olacak ve bu durum, İtilaf devletlerinin bir hediyesi sayılacaktır.

Rusya ile Karadeniz üzerinden deniz ulaşımının açılması özellikle önemlidir. Osmanlı Devleti'nin Boğazları her türlü deniz trafiğine kapatması sonucu, Rusya ile İngiltere ve Fransa arasındaki ticari ilişkiler de durma noktasına gelmiştir. Pek çok ticari gemi, Karadeniz'deki Rus limanlarında beklemektedir, Avrupa'da buğday fiyatları yükselirken ucuz Rus buğdayı ithal edilememekte, muazzam ticari karlardan mahrum kalınmaktadır. Kısacası Boğazların kapanması, İngiliz ve Fransız firmaları için büyük kar kaybı getirmektedir.

 

 

SAVAŞIN AŞAMALARI

 

DENİZ MUHAREBELERİ

 

19 Şubat günü, güçlü Fransız kuvvetleri ile İngiliz Queen Elizabeth savaş gemisinin Osmanlı sahil bataryalarını bombalayarak ilk Çanakkale saldırısı başlatılmış oldu.

 

İtilaf devletleri, kısa bir aranın ardından bir sonraki saldırıyı 18 Mart'ta gerçekleştirmişlerdir. Hedef, Çanakkale Boğazı'nın sadece 1 mil genişliğindeki en dar noktasıdır. Amiral de Robeck komutasındaki aşağı yukarı en az 16 savaş gemilik dev donanma Çanakkale'yi geçmeye kalkmıştır. Ancak her gemi Nusret Mayın Gemisi adlı Osmanlı mayın gemisinin boğazın Asya tarafına yerleştirdiği deniz mayınları tarafından hasar almıştır. Bazı balıkçılar, İngilizler tarafından mayın toplama işiyle görevlendirilmiştir; ama Osmanlı ordusunun açtığı top atışlarıyla korkarak kaçmışlar, mayınlara dokunulmamıştır. Yerinde kalmış bu mayınlar İngiliz Ocean, Irresistible ve Fransız Bouvet adlı üç zırhlıyı batırmıştır. Ayrıca İngiliz Inflexible ve Fransız savaş gemileri Suffren ve Gaulois çok ağır bir şekilde hasar almıştır.

 

Sonuç olarak, 18 Mart 1915'te, deniz mayınları ve kıyılardaki Osmanlı topçu bataryalarının isabetli atışları denizden geçişin mümkün olmayacağını göstermiş, İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası'na asker çıkararak Boğaz topçu bataryalarını etkisiz hale getirmeyi hedeflemiştir.

 

Gelibolu Yarımadasında Müttefik[kaynak belirtilmeli] çıkartmaları yarımadanın güney bölümündeki altı kumsala, iki cephede yapılmıştır. Seddülbahir Cephesi’ne Britanya 29. Tümeni ile Fransız Kolordusu (Fransız Doğu Sefer Kuvveti) çıkartma yaparken Arıburnu Cephesi’nde ise Anzaklar Kolordusu çıkartma yapmıştır. Bu beş tümene ek olarak bir hafta içinde İskenderiye'den getirilecek olan Hint Tugayı, muhtemelen Seddülbahir Cephesi'nde kullanılmak üzere ordu ihtiyatını oluşturacaktı.

 

 

KARA MUHAREBELERİ

 

İngiliz-Fransız Birleşik Donanması'nın 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı’nı geçme ve İstanbul’u işgal girişiminin başarısız kalması üzerine bir kara harekâtıyla İstanbul’un işgali yönünde yeni bir savaş planı oluşturulmuştur.

 

Esasen 1 Mart 1915 tarihinde Yunanistan Hükûmeti, Gelibolu Yarımadasının işgal edilerek bu yolla İstanbul üzerine yürünmesi şeklindeki bir savaş planını İngiliz yetkililere iletmiş ve bu operasyon için üç tümen tahsis edebileceğini bildirmişti. Ancak İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener, o tarihlerde bir kara harekâtına kuvvet ayırmak yerine Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı kıyı topçusunu deniz topçusu ile imha ederek bu denizyolunu açmayı ve doğrudan İstanbul’a bir çıkartma yapmayı uygun bulmuştu. Dahası Çarlık Rusyası da bu operasyona Yunan birliklerinin katılmasına kesinlikle karşı çıkmıştır.

 

Ancak bölgedeki incelemelerinin sonucunda Lord Kitchener’e 5 Mart 1915 tarihinde bir rapor sunan General William Birdwood, bu raporunda bir deniz harekâtının başarı şansı olmadığını, deniz harekâtının Gelibolu Yarımadası’na yapılacak bir çıkartma harekâtıyla desteklenmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu rapor üzerine Lord Kitchener, 10 Mart 1915 tarihinde seçkin bir birlik olan İngiliz 29. Tümeni’nin Gelibolu Yarımadasına yapılacak bir çıkartma ile görevlendirdiğini bildirmiştir. Gelibolu’daki çıkartma için tertiplenen Akdeniz Sefer Kuvveti’nin komutanlığına da General Sir Ian Hamilton atanmıştır.

 

 

PLANLAR VE KUVVETLER

 

İtilaf tarafı

 

General Hamilton emrine verilen kuvvetler ve savaşçı mevcutları şöyledir.

Anzak Kolordusu 25.700

Britanya 29. Tümeni 17.000

Fransa 1. Tümeni 16.700

Britanya Kraliyet Deniz Tümeni 10.800

Anzak Tugayı 4.800

Böylece harekât için 75 bin kişilik bir kuvvet oluşturulmuştur.

 

General Hamilton, Gelibolu Yarımadasındaki çeşitli çıkarma alanlarına kuvvet çıkartarak yarımadanın denetimini, böylece Osmanlı kıyı topçusunu etkisiz hale getirmeyi amaçlamıştır. Bunun için iki ana çıkartma bölgesi belirlenmiştir. Bunlardan biri, yarımadanın en güney ucu olan ve Seddülbahir olarak bilinen bölge, diğeri ise daha kuzeydeki Kabatepe-Küçük Arıburnu arasındaki kumsaldır. Bu iki çıkartma bölgesinden Seddülbahir’e ağırlık verilmiştir. Seddülbahir bölgesine ağırlık verilmesi üç taraftan da donanma topçu ateşiyle desteklenebilir bir bölge olmasındandı.

 

General Hamilton Seddülbahir Cephesi çıkartmaları için Seddülbahir bölgesinde beş ayrı kumsal belirlemişti.

 

Sığırini (Morto) koyu – Hisarlık Burnu

Ertuğrul Koyu

Tekekoyu

İkizkoyu

Zığındere

Bu kumsallar için iki İngiliz, bir Fransız tümeni ile bir Hint tugayı tahsis etmiştir.

 

Arıburnu Çıkartması için ise iki tümenden oluşan Anzak Kolordusu tahsis edilmiştir.

 

Seddülbahir Cephesi’ne çıkarılan birliklerin hedefi, Gelibolu Yarımadası’nın güney bölgesinin taktik derinliğindeki Alçıtepe bloğu’nun ele geçirilmesidir. Bu birliklerin ileri harekâtı derinlikte birleşerek Kirte Köyü hattından Alçıtepe bloğu ele geçirilecek, Arıburnu Cephesi’ne çıkan birlikler ise Conkbayırı-Kocaçimentepe hattından Maltepe bölgesinin ele geçirilmesiyle Seddülbahir Cephesi’nin Osmanlı kuvvetlerince takviyesi önlenecektir. Alçıtepe, ilk günün hedefi olarak belirlenmiştir, Seddülbahir’den 10 km. ve Zığındere’den 5 km. mesafededir.

 

Arıburnu Cephesi kuvvetlerine verilen taktik hedef ise Kocaçimen tepe üzerinden Eceabat'ta sahile ulaşarak Seddülbahir Cephesi'ndeki Osmanlı kuvvetlerinin geri bağlantısını kesmektir.

 

 

İttifak tarafı

 

Deniz harekâtının başarısızlığı ardından (18 Mart 1915) bir kara harekâtına girişileceği ve bu harekâtın Gelibolu Yarımadası’nı hedef alacağını öngörüsü, mantık gereği olarak bile neredeyse kesinlik kazanmıştır. Kaldı ki 1915 yılının Nisan ayı başlarından itibaren Hamilton’un kuvvetleri Mısır’da toplanmaya başladığında bölgedeki Osmanlı istihbaratı, birliklerin mevcutları, komutanları, silah ve donanımları hakkında ayrıntılı bilgiler edinmeye başlamıştır.

 

14 Aralık 1914 tarihinde 42 kişilik bir subay gurubuyla İstanbul’a gelen ve Enver Paşa tarafından 1. Ordu Komutanlığı’na atanmış olan Alman Danışma Kurulu Başkanı Mareşal Liman Von Sanders, yeni teşkil edilen ve bölgeyi savunmakla görevli 5. Ordu komutanlığına 24 Mart 1915 tarihinde atanmıştır. Dolayısıyla bölgenin savunmasından sorumlu olan 3. Kolordu da Mareşalin emrine girmiştir. 5. Ordu’nun bir Alman mareşali komutasına verilmesi, Almanya ile Osmanlı Devleti arasında yapılmış olan antlaşmanın gereği olarak Almanya tarafından talep edilmişti.

 

Mareşal Sanders’in savunma planı, Hamilton’un taarruz planıyla örtüşmemektedir. Mareşal Sanders, çıkartmaların Saros Körfezi kıyılarına yapılacağını hesaplamaktadır ve 5. Ordu’nun ana kuvvetlerini bu bölgede toplamıştır. Saros Körfezi, Gelibolu Yarımadası’nın en dar bölgesidir. Buradan yapılacak bir çıkartmanın, yarımadayı savunan Osmanlı birliklerinin geri çekilme ve kara ikmal hattını kesmesi olasıdır. Ayrıca Mareşal Sanders’in savunma planı, elindeki kuvvetlerin önemli bir bölümünü geride, yedekte tutarak çıkartma kuvvetlerine ileri harekâtları sırasında taarruz etmeyi öngören, savunma ağırlıklı, temkinli bir plandır.

 

Osmanlı komutanları ise, çıkartmadan sonra, çıkartma kuvvetlerinin sahillerde elde edecekleri köprübaşlarıyla yoğun olarak takviye alacaklarını, gerekli tahkimatı yapacakları, dolayısıyla bu tahkimatlardan sökülüp atılmalarının çok güç olacağını düşünmektedirler. Onlara göre etkin bir savunma, hemen sahilde, daha çıkartma harekâtı sırasında yapılmalı, karşı tarafın kıyıda bir köprübaşı oluşturması önlenmelidir.

 

5. Ordu, üç tümenli 3. Kolordu ve iki tümenli 15. Kolordulardan oluşmaktadır. Ayrıca ordu karargahına bağlı 19. Tümen, 1. Süvari Tugayı, bir piyade alayı ve dört Jandarma taburu bulunmaktadır. Toplam savaşçı sayısı 84 bindir. Bu kolorduların bünyesindeki tümenler ve komutanları şöyledir.

 

3. Kolordu. Komutanı Esat Paşa

5. Tümen. Saros bölgesi. Komutanı Yarbay Hasan Basri Bey.

7. Tümen. Bolayır bölgesi. Komutanı Albay Halil Bey.

9. Tümen. Gelibolu Yarımadası’nın güney bölümü. Seddülbahir ve Arıburnu Cepheleri. Komutanı Albay Halil Sami Bey.

15. Kolordu. Komutanı General Weber

3. Tümen. Kumkale bölgesi. Komutanı Albay Nicolai.

11. Tümen. Beşige bölgesi. Komutanı Albay Refet Bey.

19. Tümen. Eceabat bölgesi. Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey.

Gelibolu Yarımadası’ndaki Osmanlı savunma kuvvetlerinin, Çanakkale Savaşları süresince, kara ve deniz olmak üzere iki ana ikmal hattı vardır. Kara ikmal hattı, İstanbul’dan bölgeye en yakın olan Uzunköprü’ye kadar yaklaşık 250 km.lik bir demiryolu hattı ve devamında 165 km.lik bir stabilize yoldur. Osmanlı tarafına yeterli motorlu nakliye aracı olmadığından, personel bu yolu yaya olarak geçmek durumundadır. Her türlü ikmal malzemesi de öküz ya da at arabalarıyla taşınacaktır. Ayrıca bu yolun bir bölümü gündüz saatlerinde Saros Körfezi’ndeki Birleşik Donanma’nın ateşi altına alınabilmektedir. Bu nedenle yolun bu bölümü ancak günün karanlık saatlerinde geçilebilmektedir. Deniz ikmal hattı ise Marmara Denizi’nden geçen 150 deniz millik bir hattır. Kara ikmal hattına oranla çok daha kısa sürede geçilebilen bu ikmal hattı, Birleşik Donanma’nın suüstü gemileri yönünden tehdit altında değildir. Ancak denizaltı faaliyetlerinin tehdidine açıktır. Nitekim 25 Nisan 1915 tarihinden itibaren Marmara’da en az bir denizaltı faaliyet halinde bulunmuştur. Mayıs 1915 ortalarından itibaren ise deniz ikmal yolu, artan denizaltı faaliyetleri yüzünden bütünüyle kullanım dışı kalmış, ikmal ve takviye kara ulaşım hattına bağımlı olmuştur.

 

 

ÇIKARTMALAR

 

Kalıcı olarak asker çıkartılan kumsallar, Seddülbahir bölgesindeki beş kumsalla Kabatepe kuzeyine çıkarılan Anzak Kolordusu çıkartma bölgesidir.

 

General Sir Ian Hamilton, asıl çıkartmalar dışında iki farklı biçimde yanıltıcı operasyonlar planlamıştı. Göstermelik çıkartmalar yapıldığı gibi, çıkartma yapılacak izlenimi uyandırmak üzere sadece deniz topçusunun hazırlık ateşi açılan hedefler de belirlenmişti.

 

25 Nisan sabahı Saros Körfezi açıklarına gelen Birleşik Donanma’ya bağlı savaş gemileri (Caanopus hafif zırhlısı, Dartmouth ve Doris Kruvazörleri ile iki destroyer Bolayır sırtlarını top ateşine tutmuşlardır. Gün boyu süren bu ateşin ardından havanın kararmasına çok az bir süre kalan içleri asker dolu sekiz büyük filika sahile doğru hareket ettiler. Sahile ulaşmadan hava kararmıştı ve karanlıktan yararlanarak gemilere döndüler. Donanma ateşi ve geceye doğru yapılan bu manevra, Osmanlı tarafına bu bölgede gece boyunca çıkartma yapılacağı izlenimi vermiş, bu bölgedeki kuvvetlerini kaydırmaları en azından 24 saat engellenmişti. Esasen planlanan harekât bu kadardı. Fakat gece yarısından sonra gönüllü bir İngiliz Yüzbaşı, sahile iki km. kadar yaklaşan bir filikadan sahile kadar yüzmüş, üç ayrı noktada aydınlatma fişeği ateşleyerek geri dönmüştür.

 

 

SEDDÜLBAHİR CEPHESİ

 

Seddülbahir Cephesi'ndeki İngiliz ve Fransız birliklerinin ilk hedefi Kirte Köyü ve hemen kuzeyindeki Alçıtepe olmuştur.

 

Birinci Kirte Muharebesi

 

Bu hedeflerin ele geçirilmesi için ilk müttefik taarruzu olan Birinci Kirte Muharebesi, 28 Nisan 1915 sabahı başlamıştır. Taarruzun sol kanadında iki İngiliz tugayı, sağ kanadında ise beş Fransız taburu taarruza katılmıştır. Osmanlı savunması İngiliz taarruzları karşısında tutunurken Fransız kesiminde yarılma noktasına gelmiştir. Cephe komutanı Albay Halil Sami Bey, hatların geri çekilmesi emri vermişken, iki bölüklük bir kuvvet, donanma topçusunun ateşinde bir gedik bularak hatları takviye etmiştir. Bunun üzerine geri çekilme emri derhal geri alınmıştır. Öğleden sonra Yarbay Sabri Bey, iki taburluk bir kuvvetle karşı taarruza geçerek müttefik cephesini kırmıştır. Gün sonunda, müttefikler taarruz çıkış hatlarına geri çekilmişlerdir. Osmanlı kayıpları 2.380, müttefik kayıpları ise 3.000'dir.

 

İkinci Kirte Muharebesi

 

Müttefik kuvvetlerin ikinci taarruzu, 6 Mayıs 1915 sabahı başlayan İkinci Kirte Muharebesi'dir. 8 Mayıs'a kadar süren çatışmalarda Müttefik kuvvetlerin "bağlantı noktası", en soldan taarruz edecek olan bir İngiliz tugayıdır. Bu tugay, ilk günkü taarruzunda yoğun bir ateşle karşılaşmış ve ilerleyememiştir. Taarruz hattı, en sol kenardan başlayan bu engelle, en sağa kadar durmak zorunda kalmıştır. Sol uç, ilerleyemeyince diğer birlikler de planlanan ileri harekâta girişememişlerdir. Osmanlı ateşinin en yoğun olduğu rapor edilen tepe, donanma ve sahildeki top bataryaları tarafından hallaç pamuğu gibi atıldığı halde, Osmanlı tarafının ateş gücünde bir değişiklik olmamıştır. Balonlarla yapılan hava keşfi de Osmanlı mevzilerinin yerini saptayamamıştır. İkinci gün merkez kesimden, üçüncü gün tekrar sol kanattan yapılan taarruzlar da aynı ateşle kaşılaşarak durmuştur. Üç günlük muharebelerin sonunda müttefik kuvvetler, en fazla 500 metre ilerleme sağlayabilmişlerdi. Müttefik kaybı 6.500, Osmanlı kaybı ise 2.000'dir.

 

Üçüncü Kirte Muharebesi

 

Müttefik kuvvetlerin üçüncü taarruzu, 4 Haziran 1915 tarihli Üçüncü Kirte Muharebesi’dir. Donanma topçusunun üç yönden, kara topçusunun ise cepheden geliştirdiği hazırlık ateşi ardından başlayan savaşta, Osmanlı cephesinin sol kanadından taarruz eden Fransız birlikleri yer yer Osmanlı siperlerine girmişlerdir. Yarbay Selahattin Adil komutasındaki Osmanlı 12. Tümeni’nin karşı taarruzluyla bu siperlerden çekilmişlerdir. Sağ kanatta ise İngiliz birlikleri Osmanlı siperlerine girmiştir. İkinci Topçu Bataryası komutanı Teğmen Arif Tanyeri’nin, 150 askeriyle ileri çıkıp cepheyi tutmasıyla Osmanlı hatlarının kırılması önlenmiştir. Osmanlı cephesi, Kirte Köyü’ne bir kilometre mesafede sabitlenmiştir. İzleyen 5 Haziran günü Osmanlı 9. Tümeni’nin saldırısı başarılı olmamış, akşam saatlerinde Arıburnu Cephesi’nden kaydırılan Yarbay Hasan Askeri komutasındaki Osmanlı 2. Tümeni'nin taarruzu ise birkaç yüz metre ilerlemiştir. 6 Haziran günü ise küçük çaplı çatışmalarla geçmiştir. Üçüncü Kirte Muharebesi’nde müttefik kayıpları 7.500, Osmanlı kayıpları ise 4.500 yaralı, 4.500 ölüdür.

 

Her üç taarruzun başarısız olması üzerine cephe komutanları, İngiliz komutan H. Weston ve Fransız komutan Gouraund, tüm cephe hattında değil de, daha sınırlı bir hattan taarruzu gerekli görmüşlerdir. Böylece gerek piyade, gerekse de topçu unsurları daha dar bir cephede kuvvet merkezi (siklet merkezi) oluşturulacaktı. Planın ilk operasyonu, cephenin en sağ (doğu) bölgesi olan Kerevizdere’de uygulamaya konulmuştur. 18 Haziran’da başlayan topçu ateşi üç gün boyunca sürdürülmüştür. 21 Haziran günü Fransız birliklerinin taarruzuyla başlayan Birinci Kerevizdere Muharebesi’nde Fransız birlikleri, hedefleri olan tepeyi ele geçirmeyi başarmıştır. Muharebelerde Fransız kayıpları 2.500, Osmanlı kayıpları ise 6.000 kişidir.

 

 

Zığındere Muharebesi

 

Bir sonraki Zığındere Harekâtı, bu kez cephenin sol kanadından taarruzu öngörmektedir. Zığındere ile sahil arasındaki Zığın sırtı boyunca üç tugayla ve Zığındere’nin karşı yamaçlarından iki tugayla taarruz etmektir. Zığın sırtı Albay Refet Bey’in komutasındaki Osmanlı 11. Tümeni’in savunma bölgesidir. Zığındere ile Kanlıdere arasındaki bölge ise Albay Halil Bey’in Osmanlı 7. Tümen’i tarafından savunulmaktadır. Her iki tümen de tek tugaylıdır. Deniz ve kara topçusunun 26 Haziran’da başlayan bombardımanı üç gün sürmüştür. 28 Haziran’da iki saatlik hazırlık ateşi ardından başlayan taarruz, sağ kesimde Osmanlı siperlerinin tümünde başarılı olmuştur. Bombardıman sonrasında Osmanlı ön hat siperlerinde sağ kalanların tümü yaralı subay ve erattır. 800 metre mesafedeki Kirte Köyü’ne yapılan ileri hareket, topçu ateşiyle durdurulmuş, hemen ardından Osmanlı karşı taarruzları başlamıştır. siperler 30 Haziran 1915 günü sabahına kadar birçok kez el değiştirmiş, sonunda İngilizlerde kalmıştır. Zığın sırtının kuzeyinden 1 Temmuz 1915 günü iki kez yenilenen Osmanlı taarruzu, yoğun topçu ateşi altında etkisiz kalmıştır. 5 Temmuz 1915 tarihinde Albay Hasan Basri Bey’in Osmanlı 5. Tümen’inin Zığın sırtına ve Albay Nicolai’nin komutasındaki Osmanlı 3. Tümen’inin Zığındere’nin doğu yamaçlarına giriştikleri taarruz ise sonuç alamamıştı.

 

Her iki kanattan yapılan taarruzların ardından bu kez cephenin merkez bölümünde taarruza geçilmiştir. Üç saat süren ve 60.000 bin top mermisinin kullanıldığı hazırlık ateşi ardından 12 Temmuz 1915 sabahı başlayan İkinci Kerevizdere Muharebesi iki gün sürmüştür. Hazırlık ateşi ardından başlayan İngiliz taarruzu, hiçbir savunmacının sağ kalmadığı ilk hat siperlerini almış, ikinci hat siperlerinde ise ağır kayba uğrayarak geri çekilmiştir. Öğleden sonra yedekteki İngiliz tugayının giriştiği saldırı, üçüncü hat siperlerine girmişse de Osmanlı karşı taarruzlarıyla yeniden eski konumuna çekilmiştir. İkinci girişilen İngiliz taarruzu, Osmanlı topçusunun ateşiyle geri çekilmiştir. Savaş sonunda cephenin en sol yanındaki birkaç siper parçası işgal edilebilmiş, sağ kesimde ise Fransız birlikleri Osmanlı siperlerinde tutunmayı başarmışlardır. İki günlük muharebelerin sonucunda müttefik kayıpları 5.800, Osmanlı kayıpları ise 9.700’dür.

 

Bu muharebeler sonunda Seddülbahir Cephesi’nde Osmanlı kuvvetlerini atarak ilerlemenin olanaksız olduğu ortaya çıkmıştı. Müttefik kuvvetler komutanı General Hamilton, takviye kuvvetlerle Suvla Koyu’nda bir çıkartma yapmayı planlamıştır. Bu çıkartma harekâtının, Anzak Kolordusu komutanı General W. Birdwood’un önerdiği Sarı Bayır Harekâtı ile aynı tarihte uygulanmasına karar verilmiştir. Ayrıca Osmanlı savunmasının dikkatini yarımadanın güney ucuna çekmek için Seddülbahir Cephesi’nde yanıltıcı bir taarruz planlanmıştı. Kirte Bağları Muharebesi olarak bilinen bu taarruz, 6 Ağustos sabahı İngiliz birliklerinin taarruzuyla başlamıştır. İngilizler, ilk hat siperlerine girmiş, ancak karşı taarruzla geri atılmışlardır. Taarruzun ikinci günü girişilen İngiliz taarruzları, Kirte Köyü’nün güney batısındaki bir bağ alanının bir bölümünde tutunabilmiştir.

 

Sınırlı hedeflere yönelik, üstelik de bir yanıltma operasyonu olan İngiliz taarruzunun bu denli kayba rağmen başarısız olması üzerine General Sır Ian Hamilton, Seddülbahir Cephesi'nde hiçbir askeri harekâta girişilmemesi emrini vermiştir.

 

 

 

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ARIBURNU CEPHESİ

 

Arıburnu Cephesi’nde 25 Nisan 1915 sabahı çıkartma yapan Anzak Kolordusu örtü kuvvetleri, sahildeki Osmanlı gözetleme postalarını atarak bir köprübaşı oluşturmuşlardır. Sahile çıkan örtü kuvveti üç koldan sırtlara ilerlemiştir. Sırtlardaki Osmanlı direnişi, ileri harekâtı yeryer engelliyor, genel olarak geciktiriyordu ama sahili tehdit edecek bir harekât gösteremiyordu. Buna karşın sırtlarda yer yer süren çatışmalarda Anzak kayıplar artmakta, sahile yağan takviye talepleri karşısında çıkan tüm birlikler derhal ateş hattına gönderilmektedir, sahilde ihtiyat tutulamamaktadır.

 

Anzak mevzilerine taarruza girişmiştir. Bu taarruzla Anzak birlikleri sırtın batı yamaçlarına çekilmişlerdir.

 

Ordu ihtiyatındaki 19. Tümen komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal çıkartma başladığı sıralarda 57. Alay ve bir topçu bataryasıyla Conk Bayırı’na hareket etmişti. Karargahta, 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya (Albay Mehmet Esat Bülkat Bey’e) kararını anlatmıştır. Esat Paşa, bu kararı onaylamış, Albay Halil Sami Bey’in 27. Alay’ını da yarbayın komutası altına vermiştir. Esasen 19. Tümen, ordu ihtiyatıdır, ancak Mareşal Sanders’le halen temas kurulamamış olması nedeniyle Esat Paşa harekâtın yapılması için çekimser kalmış,bunun üzerine Yarbay Mustafa Kemal Bey kendi inisiyatifini kullanarak tümenini ileri harekâta dahil olmak üzere Kılıçbayır yönüne intikal ettirmiştir.Taarruzun 5. Ordu Komutanı Mareşal Sanders'in Yarbay Mustafa Kemal Bey'in öngörülerinden,kendiliğinden hareket etmesinden ve 19.Tümen'in bu harekâta katılmasından haberi olmamıştır.

 

Bu arada Kılıçbayır yönüne sevk edilen Avustralya birlikleri, bölgeye ulaşır ulaşmaz muharebeye sürülmektedir. Çünkü Osmanlıların sırtlardan aşağı akıp cephe hattını kırmaları an meselesi olarak görünmektedir. 19. Tümen’e bağlı dört alayın bölgeye intikali ardından Osmanlı Arıburnu Kuvvetleri Yarbay Mustafa Kemal Bey emriyle saat 15:30 dolaylarında yeniden bu kez toplu olarak taarruza geçmişlerdir. General Hamilton anılarında şöyle anlatır. “Gebe dağlar Osmanlı doğurmakta devam ediyor. Bizim mevzilerimizin en yüksek ve en merkezi yerine birbirini kovalayan dalgalar halinde yükleniyorlar.”

 

Bu taarruzun sonucunda Kılıçbayır’ın iki yanından gelişen Osmanlı taarruzları karşısında Kılıçbayır ve hemen güneybatısındaki Cesaret tepe kesin olarak Osmanlıların eline geçmiştir. Düztepe’nin alınması, Osmanlı birliklerine Kılıçbayır üstünden Anzak sahiline geniş bir taarruz hattı açmıştı ama, Osmanlıların zaten ellerindeki az bir kuvvetle yaptıkları bu taarruzu sürdürecek kuvvetleri yoktur. Anzak cephesindeki bu gedik, savaş boyunca kalmıştır.

Harekâtın ilk gününde karaya çıkartılan asker sayısı 15.000’dir. Yaklaşık 2.000’i ölü olmak üzere kayıplar 3.500’dür. .[22][kaynak belirtilmeli]

 

Gece yarısına doğru Anzak Kolordusu Komutanı Birdwood, emrindeki her iki tümen komutanın da tahliyeden yana olduklarını, kendisinin de bu görüşü paylaştığını General Hamilton’a bildirmiştir. Anzak ordusu gün boyu süren çatışmalardan dolayı bitkindir, moral düşüktür, birlikler halen dağınıktır. Gün boyu süren Osmanlı taarruzları, Anzak cephesinin kuzey batı kesimindeki sırtta (Kılıçbayır) bir gedik oluşturmuştu. Bu gedik, Ancak çıkartma bölgesi için ağır bir tehdit oluşturmaktaydı. Gece boyu takviye alan Osmanlı kuvvetlerinin etkin bir topçu desteğiyle sabah girişecekleri bir karşı taarruza kesin gözüyle bakılmaktadır. Ordunun bu haliyle bu saldırıyı göğüsleyemeyeceğinden, sahilde imha edileceğinden korkulmaktadır. Amiral Thursby ise tahliyenin çok fazla kayba neden olacağını, pozisyonu korumanın daha iyi olacağı görüşündedir. General Hamilton, sahilde kalınarak direnilmesine karar vermiştir

 

Takviye olarak bölgeye gönderilen İngiliz 9. Kolordusu’nun Suvla Koyu’na çıkartma yaptığı 5-6 Ağustos gecesi, bir Anzak tümeni gece yürüyüşüne geçmiştir. Hedefleri, Kocaçimen Tepesi – Besim Tepe – Conk Bayırı hattıdır. Sarı Bayır Harekâtı olarak bilinen harekâtta Anzak birlikleri sırtlara kadar yaklaşabilmiş ama sırtları alamamıştır. Muharebelerin yoğunluğu Conk Bayırı bölgesinde olmuş, Conk Bayırı Muharebesi 9 Ağustos 1915 tarihine kadar sürmüştür. Kurmay Albay Mustafa Kemal’in 10 Ağustos sabahı başlattığı taarruz ile Anzak kuvvetleri sırtlardan çekilmek zorunda kalmışlardır.

 

Suvla Koyu’nda İngiliz 9. Kolordusu’nun ikinci genel taarruzuyla aynı gün 21 Ağustos’da Anzak birliklerinin sonuçsuz Bomba Tepe taarruzu, Çanakkale Savaşı’nın son muharebesi olmuştur.

 

Taarruzun sonunda 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa'da Yarbay Mustafa Kemal Yarbay Mustafa Kemal Bey'in komuta yeteneğini takdir ederek 19. Tümen'in bu hareketini 5.Ordu Komutanı Mareşal Sanders'e bildirmiştir.Mareşal Liman Von Sanders genel durumu inceleyerek 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey'in sıradan bir kurmay olmadığına müşahade etmiştir.Yarbay Mustafa Kemal Bey'in bu öngörüsü ve taarruzun başarıya ulaşmasındaki payı Osmanlı Ordusunda başarılı bir kurmay olarak anılmasını sağlayacak,Mustafa Kemal Bey'in askeri dehasının ortaya çıktığı bir savaş olacaktır.

 

 

ANAFARTALAR CEPHESİ

 

Çanakkale Savaşı'nın üçüncü cephesi olan Anafartalar Cephesi, 6 Ağustos 1915 tarihindeki Suvla Koyu civarında Müttefik kuvvetlerle yapılan çıkartma harekâtıyla başlamış ve hemen ertesinde Arıburnu Cephesi kuvvetleriyle birleşmiştir.

 

Çıkartma amacı ve planı

 

Gelibolu Yarımadası’na yapılan Müttefik çıkartmalarının başladığı 25 Nisan 1915 tarihinden itibaren Ağustos ayına kadarki dört aylık süre içinde Seddülbahir ve Arıburnu Cepheleri’nde ilerleme sağlayamayan Hamilton, üçüncü bir cephe açma yolunu seçmiştir. Burada amaç, sert direnme gösteren her iki cephedeki Osmanlı kuvvetlerinin geri hattına çıkarak kuşatmaktır. Hamilton, üçüncü cepheyi küçük ve büyük Kemikli burunları arasındaki Suvla kumsalına İngiliz 9. Kolordusu’nu çıkartarak açmıştır. İngiliz 9. Kolordusu, 1915 yılının Mayıs ayı sonlarında Avrupa’daki cephelerden çekilerek gönderilen takviye kuvvetleridir. O tarihe kadar Limni ve Gökçeada’da toplanmaktaydı. 6-7 Ağustos gecesi gerçekleştirilen çıkartma ile bu birlikler Kocaçimentepe – Conkbayırı hattından Çanakkale Boğazı’na ulaşacak ve savunmadaki Osmanlı kuvvetlerini çembere almış olacaktır.

 

Esasen bu plan Mayıs 1915 ayında Anzak Kolordusu kurmay heyetinin öne sürdüğü plandır. Arıburnu’na 25 Nisan 1915 sabahı çıkartılan Anzak kuvvetleri, gün sonuna dek, sert Osmanlı direnişi sonucu belirlenen hedeflere ulaşamamıştı. Dahası, çıkartmanın hemen ardından başlayan Osmanlı karşı taarruzları, Anzak birliklerinin sahilde dar bir alanda sıkışmalarına neden olmuştu. Çıkartma günü akşamı, Anzak Kolordusu’nun iki tümen komutanı da çıkartmanın başarısız olduğu, sahilde tutunmanın olanağının kalmadığı gerekçesiyle, birliklerinin tahliyesinden yanadırlar. Aynı gece Anzak Kolordusu komutanı General William Birdwood bu görüşü Müttefik Kuvvetleri genel komutanı General Sır Ian Hamilton’a iletmiştir. General Hamilton, sahilde kalınarak mevzilerin savunulması emrini vermiştir. Tüm bu gelişmelerin sonucunda Anzak Kolordusu kurmay heyeti, çıkartma bölgelerinin hemen kuzeyinde, takviye kuvvetlerce bir çıkarma yapılması planını gündeme getirmişlerdir.

 

Çanakkale Savaşı'nın başladığı tarihlerden itibaren Müttefik komutanlar, Osmanlı'nın, İç Hatlar Avantajından da yararlanarak yedek kuvvetlerini hızla harekât bölgesine taşıyabildiklerini ve Müttefik ileri harekâtını durdurabildiklerini gözlemlemişlerdi. Bu kez, Osmanlı'nın dikkatini, dolayısıyla yedek kuvvetlerini çıkartma bölgesi dışında bölgelere kaydırmalarını sağlayacak operasyonlar planladılar. Bunlardan ikli Seddülbahir Cephesi'nde girişilen göstermelik bir taarruzdur. Bölgedeki İngiliz kuvvetleri 6 Ağustos 1915 günü, saat 15:50 dolaylarında Osmanlı mevzilerine karşı taarruza geçmişlerdir. Kirte Bağları Muharebesi olarak bilinen bu operasyon, Osmanlı ihtiyat kuvvetlerini, yarımadanın güneyine çekmeyi amaçlamaktaydı.

 

Aynı amaçla ortaya konulan bir başka operasyon ise Anzak çıkartma bölgesinin kuzey bölümünden yapılması planlanan ileri harekâttır. Aslında bu taarruz planı, sadece Osmanlı'nın dikkatini başka yöne çekme amacını içermemekteydi. Esasen operasyon fikri, Gelibolu Yarımadasının en yüksek arazisi olan Conkbayırı – Kocaçimentepe – Besimtepe hattında Osmanlı savunmasının zayıf olduğu tesbitine dayanmaktadır. Gece saatlerinde derin vadilerden yapılacak bir yürüyüşle bu tepelerin ele geçirilmesinin, Gelibolu Yarımadasındaki Osmanlı savunmasının çökmesi sonucu doğuracağı hesaplanmaktadır. Gerçekten de derin kuru dere yataklarının ve sarp kayalıkların araziyi böldüğü, yer yer sık fundalıklarla kaplı bu arazi, askeri bir harekât için uygun olmadığı gerekçesiyle zayıf kuvvetlerle tutulmuştu. Bu operasyonla hem Osmanlı'nın ihtiyatların asıl çıkartma bölgesi dışına çekmek, hem de bu kilit bölgede stratejik bir pozisyon elde etmek amaçlanmaktadır. Bu harekât devamında yaşanan çatışmalar, Conk Bayırı Muharebesi olarak bilinir.

 

Çıkartma

 

İngiltere’den gönderilen üç takviye tümeni 10., 11., 13. ve 53. tümenlerdir. Bu tümenlerden 53. Tümen, ihtiyat olarak Mondros’ta kalacak, diğer üç tümen sahile çıkacaktır. 13. Tümen ve 10. Tümen’in bir tugayı, 3 Ağustos 1915 akşamı Anzak sahillerine çıkartılacak, 11. Tümen ise 6 Ağustos 1915 akşamı Suvla kumsalına çıkartılacaktır. 10. Tümen’in diğer iki taburu da hemen ardından sahile indirilecektir.

 

Suvla Çıkartmasına İngiltere’den intikal eden 9. Kolordu komutanı General Fredirck Stophord’un komuta etmesine karar verilmiştir.

 

Çıkartma 6 Ağustos 1915 gecesi saat 21:30’da başlamıştır. Saat 22:00 olduğunda kumsala dört tabur gücünde asker, hiç kayıp vermeden çıkartılmıştır. Her ne kadar çıkartma bölgesinin güney ve kuzey bölgelerinde Osmanlı gözetleme postaları ateş açmışlarsa da yoğun karşı ateşle geri çekilmişlerdi. Bölgedeki Osmanlı savunması Alman Yarbay Wilmer komutasındaki toplam üçbin mevcutlu üç taburdur ve kıyıdan 1,5 km. kadar içeride mevzilenmiştir.

 

Karaya ilk indirilen tümen, General Hammersley komutasındaki 11. Tümen’dir. General Hamilton’un planına göre 10. Tümen’in karaya çıkmasına üç saat sonra, yani saat 00:30’da başlanacaktır. Ancak General Hammersley’in askerlerinin sahilde siper kazmaya başlamaları, ileri harekata girişmemeleri sonucu 10. Tümen’in kıyıya çıkartılması gecikmiş, ancak gün ağarırken başlanabilmişti. Çıkartmanın daha ilk saatlerinde General Hamilton’un harekat planı aksamaktadır. Oysa generallerine, harekâtın başarı şansının hıza bağlı olduğunu, Osmanlı takviyeleri cepheye ulaşmadan önce ilk gün hedeflerinin ele geçirilmesinin zorunlu olduğunu anlatmıştı.

 

İngiliz 10. Tümen’inin kumsala çıkması başladıktan sonra, saat 06:00 dolaylarında General Hammersley, güneydeki Mestantepe ve kuzeydeki Kireçtepe yönünde ikişer taburu taarruza kaldırmıştır. Mestantepe’yi, Binbaşı Tahsin Bey emrindeki Bursa Jandarma Taburu ile Yüzbaşı Şevki (Doğan) Bey emrindeki 2. Tabur savunmaktaydı. Akşam üstü saatlerinde, yaklaşık 12 saat boyunca Mestantepe’yi savunan ve toplam savaşçı mevcudu ikibin olan bu iki birlik, ortaya çıkan kuşatılma tehlikesi karşısında geri çekilmişlerdir. Aynı saatlerde Suvla kumsalındaki İngiliz birliklerinin toplam mevcudu 27.000’i bulmuştu. Çıkartmanın ilk gününde, her iki tepe eteklerindeki çatışmalarda İngiliz kayıpları 100 subay ve 1.600 erattır ve kazanç, Mestantepe’nin ele geçirilmesidir. Bu bölgeyi savunan Osmanlı birliklerinin mevcudu da zaten İngiliz kayıpları kadardır. Yarbay Wilmer’in makineli tüfeği ve seri atışlı topları yoktur, savunmayı ağır silahlarla destekleyememiştir. Varolan toplar da ele geçmemesi için geri alınmak zorunda kalınmıştır ve etkin olarak kullanılamamıştır.

 

7 Ağustos’da Osmanlı savunması, Yarbay Wilmer komutasındaki birliklere herhangi bir takviye göndermemişlerdir. Osmanlı kuvvetlerinin bölgedeki tüm ihtiyatları, Conk Bayırı, Kocaçimentepe ve Kanlısırt çatışmalarına sevk etmek durumunda kalmışlardı.

 

 

7 Ağustos

 

Müttefikler tarafından yapılan bu çıkartma operasyonu, Gelibolu Yarımadası’ndaki (Seddülbahir ve Arıburnu) üçüncü çıkartma olduğu halde pek çok düzensizlik yaşanmıştır. Sahile topların çıkarılamaması, çıkarılan birliklerin düzenli bir şekilde ilerleyerek sahide yer açamamaları, bu yüzden pek çok gerekli malzemenin indirilememesi, çıkartma operasyonunu önemli ölçüde zorlaştırmıştır. Sahil, daha önceki iki deneyimde olduğu gibi yine sıkışık hale gelmiş, gerekli malzemenin çıkarılacağı alan sağlanamamıştır.

 

Özellikle su sorunu ciddi bir problem oluşturmaktadır. Bazı su tankerlerinin Osmanlı tarafından açıkan topçu ateşiyle batırılmasıyla, sahildeki müttefik askerine yeterince içme suyu çıkarılamamaktadır.

 

Yaşanan su sıkıntısının en belirgin nedeni ise, ileri çıkmış kıtaların malzeme yönünden sürekli olarak ikmal edilememeleri idi. Bu iş için kullanılacak katırların büyük bir bölümü 7 Ağustos gecesine kadar sahile atılamamıştır. Oysa her üç çıkartma öncesinde de Mısır pazarlarında, su taşımaya elverişli ne varsa toplanmış, gemilere yüklenmişti. Özellikle kıtaların su gereksiniminin sağlanması konusunda çıkartma operasyonu oldukça başarısızdır. Çıkartma bölgesinin kuzey kesiminde pek çok asker, Ağustos güneşi altında susuzluktan çıldıracak dereceye gelmişlerdi. Buna karşın çıkartma bölgesinin güney kesiminde, kuyular bulunması sayesinde fazlaca sorun yaşanmadı.

 

 

8 Ağustos

 

Sabahın erken saatlerinde iki İngiliz, bir Yeni Zelanda taburunun giriştiği taarruzla Conk Bayırı'nın batı yamaçları Müttefikler tarafından işgal edilmiştir. Ancak bu ileri hâreket, doğuya bakan sırta ve zirveye ulaşamamıştır. Kocaçimen Tepesi - Düztepe hattındaki Osmanlı birliklerinin komutanı Yarbay Cemil (Conk) Bey'in kıt'a kaydırmalarıyla giriştiği karşı taarruzlar Müttefikleri mevzilerinden sökememiştir. Güney Grup Komutanı (Seddül Bahir Cephesi) Vehip Paşa'nın gönderdiği 8. Tümen Komutanı Kurmay Albay Ali Rıza (Sedes) Bey komutasında gece saatlerinde karşı taarruzda bulunmuş ancak Müttefikler yine mevzilerinde tutunabilmişlerdir.

 

I. ANAFARTALAR SAVAŞI

 

Arıburnu Cephesi'nden 6 Ağustos 1915 gecesi Anzak Kolordusu'nun başlattığı (Sarı Bayır Harekâtı) taarruz ve Suvla Koyu'na yapılan çıkartmaların ardından Osmanlı 5. Ordusu komutanı Mareşal Liman von Sanders, Saros Grup Komutanı Albay Fevzi Bey’e, emrindeki 7. ve 12. tümenlerle Anafartalar bölgesine hareket etme emri vermiştir. Albay Fevzi Bey, Kocaçimen Tepesi – Düztepe hattındaki Osmanlı kuvvetleri komutanı Yarbay Cemil (Conk) Bey’i ve Yarbay Wilmer’i onun komutası altına alacak ve 8 Ağustos günü taarruza geçecektir. Ancak söz konusu tümenlerin bölgeye ulaşması 8 Ağustos akşam saatlerinde ancak gerçekleşebilmişti. Albay Fevzi Bey, her iki tümen komutanının görüşlerini aldıktan sonra 9 Ağustos sabahı taarruz etmeye karar vermiştir. Her üç Osmanlı komutanı da daha önceki çarpışmalarda uzun bir yürüyüşün hemen ardından, dinlenmeden, hele hele gece karanlığında girişilen taarruzların hem sonuç getirmediğini hem de askerin kırılmasına yol açtığını bilmektedirler. Mareşal Sanders, emrine uymadığını öğrenir öğrenmez 8 Ağustos akşamı Albay Fevzi Bey’i görevden almıştır. Aynı gece saat 21:45’de Kuzey Grup Komutanı Esat Paşa’ya telefonla, emrindeki 19. Tümen Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey’in Anafartalar Grup Komutanlığı’na atandığı bildirilmiştir. Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey'e verilen emir, bölgeye ulaşır ulaşmaz taarruz etmektir.

 

Ertesi sabah şafak vaktinde Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey taarruza başladığında İngiliz 9. Kolordusu'nun iki tümeni de aynı sıralarda taarruz için ilerlemekteydi. Osmanlı taarruzu, önlerindeki İngiliz kollarını atarak ilerlemiş, öğleden hemen sonra İngiliz 9. Kolordusu komutanı General Stopford, ihtiyatta tuttuğu tümeni ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmişti.

 

 

10 Ağustos Kocaçimen Tepesi – Conk Bayırı

 

Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey, Anafartalar Grup Komutanlığı’na atandığında bir harekât planı yapmıştır. Buna göre 9 Ağustos günü Kocaçimen Tepesi – Conk Bayırı hattında savunmada kalacak, Anafartalar kesiminde taarruz edecektir. İzleyen 10 Ağustos günü ise Anafartalar kesiminde savunmada kalarak Kocaçimen Tepesi – Conk Bayırı hattında taarruz edecektir. I. Anafartalar Savaşı muharebelerinin sonlanmasından hemen sonra ikinci günkü planını yürütmek üzere karargâhıyla birlikte Conk Bayırı’na hareket etmiştir. Hava karardıktan sonra bölgeye ulaşıp, 8. Tümen komutanı Albay Ali Rıza (Sedes) Bey ve 9. Tümen komutanı Yarbay Cemil (Conk) Bey’e, sabah erken saatlerde taarruz emri vermiştir.

 

Conk Bayırı’nda 10 Ağustos sabahı saat 04:30’da Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey, 8. Tümen’in ilk hat siperlerinden ileri yürümüş, kırbacıyla taarruz emrini vermiştir. Bu işaret üzerine başlayan süngü taarruzu bir anda İngiliz siperlerine girmiştir. Kısa süreli bir boğuşmanın ardından iki İngiliz taburundan sağ kalanlar düzensiz bir biçimde geri çekilmişlerdir. Çekilen İngiliz eratı izleyen Osmanlı 23. Alayı, Ağıl kesiminde General Baldwin’in tugayı ile çarpışmıştır. Çanakkale Savaşının en kanlı çatışmalarından biri olan bu boğuşmalar saatlerce sürmüş, General Baldwin ve kurmay başkanı bu çatışmalarda ölmüştür.

 

Seddülbahir Cephesi komutanı Vehip Paşa’nın, kendi cephesini zayıflatmak riskine karşın gönderdiği iki alaydan 28. Alay, Şahin Sırtı yamaçlarına kadar ilerlemiş, Müttefik deniz ve kara topçusunun yaylım ateşi nedeniyle daha ileri çıkamamıştır.

 

Besim Tepe bölgesinde taarruz eden Osmanlı 9. Tümeni Müttefik kuvvetleri geri atmıştır.

 

Her iki taarruzda Müttefik cephe hattı 500 – 1.000 metre geri atılmıştır.

 

Müttefik kuvvetler başkomutanı General Sır Ian Hamilton, İngiliz Genel Kurmayı’na gönderdiği bir raporda bu Osmanlı taarruzu hakkında “ilahi bir hücum” diye söz etmektedir. Time gazetesi muhabirlerinden Ashmead Barlette, bir makalesinde “Bu savaş, devler ülkesinde bir devler savaşıydı” demektedir.

 

10 Ağustos muharebelerinde 14. Alay komutanı Binbaşı İ. Hakkı Bey şehit olmuş, 23. Alay komutanı Yarbay Recai Bey ve 24. Alay komutanı Binbaşı Nuri Bey yaralanmıştır. Aynı gün bir şarapnel parçası Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey’in sol göğsüne çarpmıştır. Sol göğüs cebindeki saat, şarapneli karşılamış ve Kurmay Albayı mutlak bir ölümden kurtarmıştır.

 

Anzak 2. Tümeni, 6 Ağustos 1915 sabahı, Sarı Bayır Harekâtı olarak bilinen taarruzlarıyla Conk Bayırı ve Besim Tepe’ye taarruz etmişlerdi. Takviye İngiliz kıt’alarıyla sürdürülen bu taarruzlar 10 Ağustos’taki bu Osmanlı taarruzu ile tümüyle geri atılmış olmaktadır.

 

 

Anafartalar

 

Conk Bayırı’nda Osmanlı taarruzunun başlamasında yarım saat önce, saat 04:00’de Müttefik kara ve deniz topçusunun yoğun ateşi Anafartalar bölgesindeki Osmanlı 7. ve 12. Tümenlerin mevzilerini hedef almıştır. Bir saat devam eden bombardımanın ardından İngiliz kuvvetleri taarruza geçmiştir. Taarruz, 8-9 Ağustos gecesi sahile çıkan, General Linley komutasındaki 53. Tümen tarafından gerçekleştirilmiştir.

 

Taarruz, Yusufçuk Tepe ve daha kuzeydeki Küçük Anafartalar Tepesi yönündedir. Her iki mevzii iki Osmanlı taburu savunmaktadır. Yoğun topçu ateşleri ardından dört kez yenilenen taarruzlar gün boyu sürmüş olup Osmanlı savunması mevzilerini korumayı başarmıştır.

 

Akşam saatlerine doğru General Hamilton, taarruzun durdurulmasını ve birliklerin bulundukları hatlarda mevzi almasını emretmiştir. Muharebeleri sahilden izleyen General Hamilton, Conk Bayırı’ndaki Osmanlı taarruzunu, akşam saatlerinde Gökçeada’daki karargâhına döndükten sonra öğrenebilmiştir. Daha sonraki yıllarda yayımlanan anılarında General Hamilton 10 Ağustos muharebeleri hakkında şunları yazmıştır.

 

“Savaşta Türk askerleri İngilizler için o gün bir afet oldular. Önlerinde durmaya yeltenenleri öldürüp yere serdiler. Conk Bayırı Tepesini temizledikten sonra, kovanından çıkan arı sürüleri gibi, güç halde yakalarını kesin bir ölümden sıyırabilen öteki kollar üzerine saldırdılar… Osmanlı, birbiri ardınca Allah Allah haykırışlarıyla, gerçekten pek yiğitçe saldırdılar ve savaştılar. Birim erlerimiz de ırkımıza has olan sebat ve metanet ile dövüştüler ve oldukları yerde canlarını verdiler.”

 

 

10 Ağustos - 21 Ağustos

 

Tekketepe Muharebesi

 

Son muharebeler sonunda Arıburnu Cephesi'nde Anzak kuvvetleri eski hatlarına çekilmiş, Anafartalar Cephesi'nde ise Suvla Ovası'nın sahil bandından kalmışlardı. Özellikle bu bölgede, hakim sırtlardaki Osmanlı mevzilerinin ateşi altında kalmakta idiler. Müttefik kuvvetler üst komutanı General Sır Ian Hamilton, bu sırtların en azından kuzey kesimini oluşturan Tekketepe yükseltilerinin bir an önce ele geçirilmesinin gerekliliğini bilmektedir. Bu amaçla sahile yeni çıkartılmış olan 54. Tümen ile bu sırtlara taarruz kararı vermiştir. Bu tümenin bir taburunca 12 Ağustos 1915 tarihinde girişilen, Tekketepe Muharebesi olarak bilinen taarruz, Osmanlı savunması önünde ağır kayba uğrayarak geri çekilmiştir.

 

 

Kireçtepe İngiliz taarruzu

 

Anafartalar Cephesi'nin kuzey yarısını tutan Osmanlı 12. Tümen mevzilerine yönelen Tekketepe taarruzunun başarısızlığı üzerine General Hamilton, taarruzu daha kuzeye kaydırarak 12. Tümen'i sağ yandan çevirmeyi amaçlayan bir taarruz planlamıştır. Bu taarruz Kireçtepe ve Kireçtepe sırtlarının işgal edilmesini amaçlamaktadır. Böylece 12. Tümen kanat kırarak Tekketepe'den çekilmek zorunda kalacak, savaşarak alınamayan bu yükselti, İngiliz kuvvetlerinin eline düşecektir.

 

Kireçtepe sırtları, Suvla Koyu'na çıkartma yapıldığı 6 Ağustos 1915 tarihinden itibaren Yüzbaşı Kadri Bey komutasındaki Gelibolu Jandarma Taburu tarafından tutulmaktadır. Arazi kayalık olduğu için siper kazılamamakta, asker doğal çıkıntıları siper alarak döğüşmektedir. Çıkartmanın ilk iki günü içinde Yüzbaşı Kadri Bey, İngiliz 10. Tümeni'nin donanma topçusu desteğinde giriştiği saldırılar sonucu, Karakol Dağı ve Sivritepe'yi boşaltarak daha gerideki bir hatta çekilmişti.

 

Üç tugaydan oluşan İngiliz birlikleri 15 Ağustos 1915 günü öğle saatlerinde donanma ve kara topçusunun kayalık araziye düşen bombardımanı ardından taarruza geçmiştir. Ağır kayıplara Yüzbaşı Kadri Bey'in ağır şekilde yaralanması da eklenince tabur geri çekilmiş, Kanlıtepe - Havantepe hattında yeniden mevzi almıştır. Akşam saat 20:30'da, yeniden düzenlenen 5. Tümen komutanı Yarbay Wilmer'le birlikte bir taburluk takviye kuvveti gelince Osmanlı tarafı Arslantepe'ye taarruza geçmişlerdir. Sabaha kadar süren çatışmaların ardından saat 08:00'da bölgeye ulaşan bir Osmanlı taburu ile taarruzlar yenilenmiş, İngiliz birlikleri Arslantepe'den çekilmişlerdir.

 

Anafartalar Grup Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey, 16 Ağustos sabahı 5. Tümen karargâhına gelerek harekâtı bizzat yönetmiştir. Mustafa Kemal, telefonla 9. Tümen'in ön hatlarda görevli olmayan tüm unsurlarıyla Kireçtepe'ye hareket etmeleri emri vermiştir. 16 Ağustos sabah saatlerinde tüm müttefik kuvvetleri eski hatlarına çekilmiştir. Müttefik kayıpları ölü ve yaralı olarak 2.000 kadardır. Osmanlı tarafının kayıpları ise 1.696'dır.

 

General Hamilton, İngiliz 9. Kolordusu komutanı General F. Stopford'u ve iki tabur komutanını görevden almıştır. General Stopford'un yerine Seddülbahir Cephesi'ndeki İngiliz 29. Tümen komutanı De Lisle atanmıştır. Bir tümen komutanı istifa etmiş, bir tümen komutanı ise 23 Ağustos'da Kitchener tarafından görevden alınmıştır.

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İKİNCİ ANAFARTALAR SAVAŞI

 

Gelibolu Yarımadası’na asker çıkartıldığı 25 Nisan tarihinden itibaren beş aya yakın bir zaman geçmesine karşın müttefik kuvvetler Osmanlı kuvvetleri karşısında kesin bir sonuç elde edememişlerdi. General Hamilton, artık Gelibolu’daki müttefik kuvvetleri cephe komutanı durumundaki General F. Stopford’dan sonuç getirecek bir girişimde bulunmasını istemektedir. Ancak Stopford, birliklerin dağınık olduğu, muharebe güçlerinin kalmadığı gerekçeleriyle bir girişimde bulunmaktan kaçınıyor ve zaman istiyordu. Bunun üzerine General Hamilton, İngiliz Savaş bakanı Lord Kitchener’in onayını aldıktan sonra General Stopford’u görevden almıştır. Hemen ardından Seddülbahir Cephesi’ndeki İngiliz 29. Tümeni Anafartalar Cephesi’ne aktarıldı. Mısır’da bulunan 5.000 kişilik bir tümen de aynı cepheye getirildi. Bu şekilde içerden ve dışardan takviye edilen Anafartalar Cephesi’ndeki kuvvetlerle genel bir taarruz planlandı. Müttefik taarruzu, Anafartalar Grup Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal’in sorumluluk bölgesinde, 12. ve 7. Tümenlerin mevzilerine yönelmiştir.

 

Bu kuvvetler 21 Ağustos 1915 sabahı İsmailoğlu ve Yusufçuk Tepelerine genel bir taarruza geçtiler. Aynı anda Anzak Kolordusu’na bağlı bir tugay da Bomba Tepe’ye taarruz etmiştir. İsmailoğlu ve Yusufçuk Tepeleri’ne yönelik taarruz aynı gün, kesin bir başarısızlıkla son bulmuştur. Bomba Tepe’deki çatışmalar ise 29 Ağustos tarihine kadar sürmüş tepe, Osmanlı savunmasının elinde kalmıştır.

 

 

Tahliye

 

İkinci Anafartalar Savaşı’ndan sonraki aylar Gelibolu’da siper savaşları şeklinde sürmüştür. İki tarafın da taarruz gücü kalmamıştı. Müttefikler açısından bu dönem bir kararsızlık dönemidir. Onca kayıptan sonra Gelibolu’yu tahliye etmek kolay verilecek bir karar değildir. Taarruz için de General Ian Hamilton’un değerlendirmelerine göre en az ellibin askerlik bir takviye gerekmektedir. Ancak 14 Ekim 1915 günü Bulgaristan, İttifak Devletleri safında savaşa girerek Sırbistan’a saldırmıştır. Bu gelişme müttefiklerin Çanakkale seferinin varoluş nedenlerinden birinin ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Çünkü bu sefere kalkışılmasının nedenlerinden biri de Balkan ülkelerinin İtilaf Devletleri safında savaşa girmesini teşvik etmekti. Üstelik Bulgaristan’ın Osmanlı İmparatorluğu ile Müttefik olması, Almanya ile Osmanlı Devleti arasında kara bağlantısını, dolayısıyla savaş malzemesi nakliyatını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Nitekim 29 Ekim 1915’de İstanbul’la Almanya arasındaki demiryolu hattı İttifak Devletleri’nin kontrolüne geçmiştir. Bu demiryolu bağlantısının ilk en acı belirtisi de Avusturya’dan gönderilen ve cephede 15 Kasım 1915 tarihinde ateşe başlayan 240 mm.lik top bataryasıdır.

 

Bu tarihten üç gün sonra General Ian Hamilton görevden alınarak yerine General Charles Monro atanmıştır. Monro cephede yaptığı incelemelerin ardından 3 Kasım 1915’te İngiliz Yüksek Savunma Konseyi’ne cephe hakkındaki görüşünü, “Gelibolu tahliye edilmelidir” şeklinde bildirmiştir. Bu kolay alınacak bir karar değildir. 6 Kasım 1915 günü İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener Gelibolu’ya gelmiştir. 15 Kasım’da Lord Kitchener’in kararı Seddülbahir Cephesi dışındaki diğer iki cephedeki askerlerin tahliye edilmesi yönündedir. Ertesi gün 16 Kasım’da Müttefiklerin Selanik Cephesi de General Monro’ya bağlanmıştır. General Birdwood, General Monro’ya bağlı olmak üzere Çanakkale Müttefik Kuvvetleri Komutanlığı’na atanmıştır.

 

Kesin karar 7 Aralık 1915 tarihinde verilmiştir. Arıburnu ve Anafartalar Cepheleri’ndeki Müttefik kuvvetler, Selanik Cephesi’ne kaydırılmış, Seddülbahir Cephesi’ndeki kuvvetler ise yerlerinde kalmışlardır.

 

Tahliye işlemleri 10 Aralık 1915 tarihinde başladı. Gizlilik sağlanması amacıyla tahliye sadece geceleri yapılmıştır. Bir grup asker gündüzleri sahile çıkarılıyor, cepheye doğru yürüyüşe geçiyorlardı, bu askerler geceleyin tahliye ediliyor ertesi gün yine sahile çıkarılıyordu. Sahile indirilen boş cephane sandıkları katırlarla siperlere taşınıyordu. Son birlikler, postallarının üstüne çorap giyerek siperlerinden ayrılıp sahile yürüdüler, iskeleye battaniyeler serilmişti. 19 Aralık 1915 akşamı son asker de cepheden ayrılmıştır. 20 Aralık 1915 sabahı götürülemeyen malzeme sahilde ateşe verilmiş, Osmanlı siperleri altına kadar uzanan tünellerde toplam bir ton kadar dinamit ateşlenmişti.

 

Anafartalar ve Arıburnu Cephelerinin tahliyesinin hemen ardından Lord Kitchener’in, Seddülbahir Cephesi’ndeki birliklerin yerinde kalması yönündeki kararı, “ne amaçla kalması” açısından sorgulanmaya başlanacaktır. Sonuçta, 27 Aralık 1915 tarihinde bu bölgenin de boşaltılmasına karar verilir. Kuşkusuz bu hatalı bir gecikmeydi. 20 Aralık’tan itibaren Osmanlı tarafı, hiç olmazsa Seddülbahir Cephesi’ndeki Müttefik askeri varlığını elden kaçırmamak için mevcut kuvvetleri güney hattına kaydırmaya başlamıştır. Özellikle 240 mm.lik ve daha sonra gelen 150 mm.lik top bataryaları Seddülbahir Cephesi’nde konuşlanıp ateşe başlamışlardı. Yine de büyük bir ustalıkla sürdürülen tahliye işlemleri 9 Ocak 1916 sabahı, saat 03:20’de tamamlanmıştır. Otuzaltıbin asker, dörtbin nakliye hayvanı –gemilere alınamayan yüzlerce at, kuzeyde olduğu gibi, öldürülmüştü- 127 top ve ikibin ton ikmal malzemesinden taşınabilenler, gemilere yüklenmişti. Taşınamayan malzeme ise yine kuzeyde olduğu gibi sahilde büyük yığınlar halinde ateşe verilmişti.

 

Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihinin ertesinde, 6 Kasım 1918’de İngilizler Gelibolu’yu işgal ederek Merkez Tahkimatı’na el koymuşlardır.

 

Mareşal Liman Von Sanders, 25 Nisan akşamından itibaren diğer bölgelerdeki Osmanlı birliklerini Arıburnu ve Seddülbahir Cephelerine kaydırmaya başlamıştı. 28 Nisan 1915 tarihinde Seddülbahir Cephesi’nde de tüm Müttefik askeri karaya çıkartılmıştı ve ileri hareketleri Osmanlı birlikleri tarafından durdurulmuştu. General Sir Ian Hamilton’un elindeki tüm kuvvet budur ve ihtiyatı da yoktur. Osmanlı ise diğer bölgelerden kaydırdıkları kuvvetlerce takviye edilmektedirler. Her geçen gün, Hamilton’un harekâtı başarıyla sonuçlandırma olanağını sınırlamaktadır. Gerek İngiliz gerek Fransız üst rütbeli subayları, Batı cephesinden kuvvet aktarılmasına karşı çıkmaktadırlar. Gelibolu harekât alanına, ikinci öncelik verilmektedir. Ancak Lord Kitchener Gelibolu’daki birlikleri takviye etmeye karar vermiştir. Mısır’daki 42. Tümen 28 Nisan da gemilere bindirilmeye başlandı. Fransızlar da 30 Nisan da General Bailloud komutasındaki 156. Tümen’i, Doğu Sefer Kolordusu’nun 2. Tümen’i olarak Gelibolu’ya gönderme kararı almıştır. Oysa Alman Amiral Von Tripitz daha gerçekçi değerlendirmelerde bulunmakta, “Çanakkale Boğazı düşecek olursa savaş aleyhimize sonuçlanmış olacaktır” demektedir.

 

 

SAVAŞIN SONUÇLARI

 

İngiltere ve Fransa ile Osmanlı ve Alman orduları arasında geçen ve iki taraftan toplam 500,000'den fazla insanın "kaybına" (ölüm, firar, esir, sakatlanma ve hastalıklar) neden olan savaşın ardından İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı'nı geçememiş, İstanbul'u işgal edememiştir. Pek çok tarihçi, Rusya'da zorda kalan çarlık rejimi devrilmesinde ve I. Dünya Savaşı 2 yıl uzamasında bu olayın önemli payı olduğu görüşündedirler.

 

Çanakkale Savaşı, müttefikleriyle Rusya'nın irtibatını önlemiş, bu arada Lenin ve yandaşları Bolşeviklerin Ekim Devrimi ile Rusya savaş dışı kalmıştır. Bu durum ihtilal Rusyası ile müttefiklerini birbirinden ayırmıştır. Sovyet Rusya Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara hükûmetine belirli ölçüde lojistik destek sağlamıştır.

Bu savaşlar, İngiliz ve Fransız kuvvetlerini Gelibolu Yarımadası'na bağlamış, Almanya ve müttefiklerinin yükleri hafiflemiştir.

Savaşta, çok sayıda eğitilmiş insan kaybedilmesi nedeniyle cumhuriyet döneminde eğitilmiş insan sıkıntısı çekilmiştir.

Karşılıklı olarak çok büyük insan ve malzeme zayiatı verilmiştir.

Mustafa Kemal bu savaşta Conkbayırı Anafartalar ve Arıburnun'da görev yapmıştır. Çıkartmanın ilk günü Conkbayırı'ndaki müdahalesi ve savaşın son aşamalarında üstlendiği görevler, Mustafa Kemal'in askeri yeteneklerini ortaya çıkarmış "Anafartalar Kahramanı" olarak tanınmasını sağlamıştır. Bu durum daha sonraları Mustafa Kemal'in milli liderliğini ortaya çıkarmıştır

 

Ölü ve Yaralı Bilançosu

Ölen Yaralı Toplam

Avusturalya 8.709 19.441 28.150

Yeni Zelanda 2.701 4.852 7.553

Birleşik Krallık 21.255 52.230 73.485

Fransa 10.000 (Tahmini) 17.000 27.000

Hindistan 1.358 3.421 4.779

İtilaf 44.072 97.037 141.109

Osmanlı 45974 174.634 251.000

 

 

SAVAŞIN SONRASI VE ETKİLERİ

 

Toplumsal Etkileri

 

Çanakkale Savaşı, ilgili bütün ulusları derinden etkilemiştir. Avustralya ve Yeni Zelanda'da Anzak Günü adıyla her yıl düzenli bir seremoni tekrarlanır. Ayrıca Avustralyalı ve Yeni Zelandalılar o gün toplanarak Gelibolu Yarımadası'ndaki Anzakların (ANZAC: Australian and New Zealand Army Corps) çıkartma yaptıkları Anzak Koyu'na gelerek atalarının savaştıkları bu yeri ziyaret ederler.

 

Çanakkale Savaşı, en çok İtilaf Devletlerinin altındaki sömürgeleri özellikle de Avustralya ve Yeni Zelanda'yı etkilemiştir. Bu savaştan önce bu iki ülkenin vatandaşları Britanya İmparatorluğu'nun yenilmez üstünlüğünden emindiler ve böyle bir imparatorluğun onları askeri seferlere çağrısından büyük onur duymuşlardı. Bir propaganda posterinde yer alan Anzak üniforması giymiş bir çocuğun "Baba, Büyük Savaş'ta sen ne yaptın?" sorusu onları şüphesiz etkilemiştir. Ancak Çanakkale Savaşı onların bu büyük güvenini derinden sarsmıştır. Anzaklar için Çanakkale Savaşı'nın önemi çok büyüktür, Çanakkale'den ayrılan Anzaklar savaşın başka cephelerinde savaşmaya gönderilmişler ve gittikleri her yeri Çanakkale'de yaşadıklarıyla karşılaştırmışlardır. Ülkelerine döndüklerinde kahraman gibi saygı görmüşler ve gözlerindeki Britanya İmparatorluğu'nun sonsuz gücü büyük bir yara almıştır. 1 Ocak 1901'de Avustralya Federasyonu kurulmuş, Avustralyalılar on yıllık bir süreçte seçme ve seçilme ile temsil edilme haklarını elde etmişlerdir. Böylece Britanya İmparatorluğu'nun altında bir Avustralya Devleti doğmuştur. Günümüz Avustralya tarihi böyle anlatsa da bu ülkenin gerçek psikolojik bağımsızlığı Gelibolu olarak görülür. Her yıl çıkartmanın yıldönümü olarak 25 Nisan'da Anzak Günü adıyla anma törenleri düzenlenir ve o gün Avustralya ile Yeni Zelanda'da ulusal tatildir.

 

 

Avustralya şu ana kadar resmi olarak sadece bir düşman kumandanını tanımıştır. Campbell'e yapılan bir anıtıyla bu kişi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Yeni Zelanda için de bu durum aynıdır. Yeni Zelandalılar Wellington'un Tarakina Koyu'na Atatürk Memorial (NZ) adında bir anıt dikmişlerdir. Mustafa Kemal Atatürk'ün 1934 Anzak Kutlamaları sebebiyle gönderdiği mesaj ülkeler arası dostluğu pekiştirmiştir:

 

"Bu Memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."

 

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra İngiliz ve Fransız donanmalarının geri püskürtüldüğü 18 Mart, Çanakkale Şehitlerini Anma Günü olarak ilan edilmiştir.

 

Dünyada ise bu savaş, askeri beceriksizlik ve felaket sembolü olarak sayılmıştır. Eric Bolge tarafından yazılan savaş karşıtı şarkısı "And The Band Played Waltzing Matilda" bu savaşla ilgilidir.

 

1300px-Dardanelles_fleet-2.jpg

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.