Misafir Bastet Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 Paylaş Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 Hakkari'de polisin otomatik tüfek dipçiğiyle dövdüğü 14 yaşındaki Seyfi Turan için 95 şair dizeleriyle bir köprü kurdu. Bir daha çocukların kafaları copla kırılmasın, çocukların kafalarında hayat kırılmasın diye... Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda taş attığı gerekçesiyle Özel Harekat polisi tarafından dipçikle dövülerek ağır şekilde yaralanan 14 yaşındaki Seyfi Turan için 95 şair bir araya geldi. Şairler dipçiğe karşı, kalemleriyle, dizeleriyle tepki verdi. Sennur Sezer'in dediği gibi, şairler şiirin herşeye çare olduğuna inanıyor. Seyfi Turan Şiiri, aralarında Necmiye Alpay’ın da bulunduğu çevirmenlerce, İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça, Kürtçe ve Zazaca’ya çevriliyor. Çeviriler tamamlandığında tüm mağdur çocuklar yararına kitaplaşacak. İlkokul birinci sınıftan terk Seyfi, kitapları okuyabilecek mi bilmiyoruz ama şairler Seyfi için birer kitap imzalayarak gönderecek. Ayrıca, şiire dize veren tüm şairler kendi kitaplarını ya da Seyfi'nin okuyabileceği bir başka kitabı ona imzalayarak ona bir kitaplık kuracaklar. 'Kafamızda hayat kırılmamıştı' Şairler Seyfi Turan ve onun gibi şiddete uğrayan çocukların kırıklıklarını dizeleriyle onarmak için ikişer dizeyle ses verdi. İzmir'de yaşayan şair Fergun Özelli yüzün üzerinde şairle ilişki kurarak bu dizeleri biriktirdi. VE ŞİİR, BİR KEZ DAHA İŞE YARASIN DİYE... Seyfi Turan şiiriyle ilgili açıklamada, "Biz, doksan beş şair, geleceği kuracak olan kafası, taammüden saldırıya uğrayan on dört yaşındaki Seyfi Turan’ın varlığında, her türlü nefret ve şiddeti akıl dışı sertlikte yaşamak zorunda kalan çocuklara yirmi bir bölümlük bir şiir hediye ediyoruz..." deniliyor: Bebek olmadan önce, henüz doğmamıştık. Henüz doğmadığımız zamanda şiddet ve nefret kelimelerini öğrenmemiştik. Uyumamış, büyümemiştik. Kafamızda hayat kırılmamıştı. Herhangi bir “dipçik” kafamızı kırmamıştı. Kafamız bile yoktu. Bir çocuğun kafasını dipçikle kıran adamların kafası olduğunu ve bu kafanın içine şiddet ve nefretin nasıl dolduğunu bilmiyorduk. Doğduk, bebek olduk. Bebekler, yüzyıllardır ninni dinler ve ninni şiirdir. En kıymetliden bilinir bebekler, isimleri itinayla verilir, masalla, taşla, ışıkla, efsaneyle; en fazla hayatla büyürler. Bebekler tıpkı şiirdir; az palazlandığında çocuk deriz onlara, çocuk. Büyüdük, çocuk olduk. Ve “kafaları dipçikle kırılan, otuz yıl içeri atılıp, “eğitim” ve “bali”yle hayatları karartılan çocuklar için birer ya da ikişer dizeyle bir şiir yazıyoruz; vicdanımız ve masumiyetimizi korumak için” diyerek yola çıktık. Biz, doksan beş şair, geleceği kuracak olan kafası taammüden saldırıya uğrayan on dört yaşındaki Seyfi Turan’ın varlığında, her türlü nefret ve şiddeti akıl dışı sertlikte yaşamak zorunda kalan çocuklara yirmi bir bölümlük bir şiir hediye ediyoruz bugün. Bebekler ve çocuklar, o kanayan dünya çocukları, din, ırk, milliyet, düşünce ve üzerinde yaşadığı toprak farkı gözetilmeden bir daha şiddete maruz kalmasın diye. Ve şiir, bir kez daha işe yarasın diye. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir Bastet Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 Paylaş Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 SEYFİ TURAN ŞİİRİ 1. usaré domaié vané, qezna isania nenıka jü çeneké de henie kemeria (*) diyarbakır’ın kayıp çocuğuyum her şeyin tükendiği bir yerdeyim taştan başka yok verecek bir şeyim sevecekse elbet, kırık bir kemiğin hüznüyle sevecek kalbim... vurma bana, vurma! içimin oyuncakları kırılıyor ben, her ilkbaharın ilk günüyüm; gölgeler uzar yamaçlarımda eskimiş okul önlüğümden bozulup dikilme siyah külotum şu soruyla geçtim tarihten kurşunlar arasında ölüm, bir halkın çocuğu olmanın tek mucizesi mi? "her çocuk bir yüreğin penceresi" derdi anam güneş batmaya başladığında ufukta şimdi yürekleri kör kapılar gibi insanların çocukları yiyorlar adım atarken sokağa aklım erdiğinden beri içindeyim bu hüznün; kabara şakırtısı, makineli tüfek sancısı, kan damlası kuşlar geçiyor düşlerimden gökyüzü renginde türkülerine yüz çevirip kalem kırıyor hâkimler anne! ben buradayım; kalbimi çekiç yaptım da düzeltemedim hayatımın eğri büğrü kaportasını ezikliğini bana kusuyor ustam üstüpü gibi harcıyor çocukluğumu koltuk değneğimin sekişinden huylanan köpek kadar bile değilim üstüme dikilmiş gözler için... kapılar kapalı, duvarlar yüksek, çocuk ömrüm zindan içinde bir çınlama kalırsa kulaklarımda hepinizin sağırlığındandır, ölü bir nokta kalırsa gözlerimde hepinizin körlüğünden. - dövmeyin beni amcalar, dövmeyin n'olur duyulursa kırılır sonra içimdeki taze dal parklar ötelerde kalmış ve okullar; siz kötü çocuklar diyorlar, düşüyor bol kelepçe oysa ben çocukluk ne hiç bilemedim, bundan mıydı hiç de büyümedi ellerim ruhum safirdi, incindi utancı gördüm zorbanın sopasında durdum azaltmak için ruhumdaki acıyı güneş gören evlerin kapısında karşımda hayal kalp, orman uğultusu, mezarlık çiçekleri annem ardımdan yetim bir ağıt söylüyor durmadan çocukluğumu buruşturup ödüyorum insanlığın yenilgisini dünya filizkıran çöl, sokağımda kurt baharı. insanı acısından bilirim vahşeti şiddetinden başımdaki devletli yırtık yargısız infazdan faili meçhul cinayetten ben kayıt dışı, ağır tahrik, öteki çocuk muskalı eşiklerden geçtim eşiklerin sağ ayakla aşıldığı evlerden nazara karşı dökülürken öğrendim kurşunu cinayetler işledim oyuncak satan dükkanlarda; sapan taşım cebimdeydi aklımın kuşunu salarken kafeslerinizden ben miydim rüzgâr topacına gökkuşağını saran ben miydim devletinizi bir çakılla bozan değildim… bir çocuğun düşüydüm de mor bir çocuğun zor bir çocuğun üşümüş eliydim tüysüz yüzüm tüzüklerinize küs yanlışlıkla kalırım yoğun bakım yalnızlığımla - bana vururken ellerini incitme yorgun amca akşam çocuklarını nasıl seversin yoksa her yer metal! esiyor derin namlunun soluğu bir taş çalmışım ölümden nereye atayım ki onu hey! toprak ana, devlet gözüyle gelmek istemezdim sana törenler bayraklar istemezdin; alkışlar şaşaalar istemezdin siyahlar paltolar istemezdin; gözlükler yaşlar istemezdin balıklar sırtlarında taşıyorlar denizi, görmeliydin… kanatlandı çığlık gök boşlukta yırtıp bulutları sardım yarama el dokuması bayramlık gömleğimi giymiştim bilmediler; anamın ter kokusunu taşıyordu dinmedi beyazların nefreti, tek renk tek tip bu şehri çocuklar kuşatacak, üç kapı üç kilit hangi elim kırık yalnız onlar biliyor o çocuklar ki bir dakika itirafa davet edecek hepimizi. yağmur yağmadı; yağmıyor… belki hiç yağmayacak ölen lalenin acısı da büyüyecek benimle vur diyen yürek durdukça bunların içinde yaralanmış bir hayat yaşayacak giysilerimin içinde yüzümü güneşe taşıyın kuşlar gülüşüp oynuyordur orada çocuklar yakılmış fenerler gibi iri gözleri... bir damla terle gözyaşından doğmuşlardı avuçlarımda tuzları kaldı kıpkırmızı bir gece çocukların kanından örtünemem annemin anlattığı masalı omzuma kırık bir kol biçildi, terzi kim? morarmış bir çift göz kafama buyur ettim kabuk benim toprağa, kanasa yara benim çünkü beni panzerler ezdi, son nefesteyim - devlet beni vur! büyüyorum, ben tehlikeyim hırsızların çaldığı dilimi çığlıklarla onardım katillerin boşalttığı ruhumu alkışlarla buradayım: cevabın soruyu incittiği yerde { (*) çocukluk baharı derler, hazinesi insanın bir kız çocuğunun tırnağında kaya kınası } 2. leylekler getirmedi, kan yollarında bulduk seni sonsuz kırın ortasında kolları taşla kırılan filistinli gibi mahzun ay bir hata duruyor orada kaymak: bir zemindir de bir çocuğa bir taş da o sektirir oyuna bak! çiçeklenir hem kıyıcığından çocuklar taş’ın ritmini sekti simidin camından neler olmaz ki bütün ayakkabı boyacıları maça gider ellerindeki fırçalarla seni kırdıkları yerden kararıyor dünyanın bütün sabahları (o, hakkari'de bir çocuk) kalktı yerinden annesine gider gibi sarıldı koyunun memelerine annesinden emer gibi kan, demirle yüzleştirildi. sevincini taşıran çocuk aktı bir deli suya. bir daha hiç açmayacak o çiçek: masumiyet susarak kör edecek tarihin gözlerini - öldürmek -bilmem neden, kadîm mesleğiniz miydi tutamam elinizi yâ hû! öldürün ama yaralamayın bizi 3. çünkü bilmezsiniz kalbini unuttuğunuz o çocuklar tarihin beyaz taylarıdır şimdi bu çocuklar ölmemiş gibi yapsak karga gak dememiş, tavşan dağa küsmemiş gibi vurduğunuz her dipçikte yerin dibine girdiniz ne kahramandınız çocuklara sizin aklınız hurda edilmiş çocukların incinen yüzüne neden sokuyorsunuz tüfeklerinizi DNA'lara neden oynuyorsunuz seyfi'nin gen haritasıyla bir dili kopararak mı var olacaksınız? elbette taşa inanacaktır çocuklar çocuklar bütün dillerle konuşur... 4. tank paletleri ezip geçerken cesetleri korkarak yürüyordu caddede bir çocuk karıncanın birini ezeceğim onun sevgilisini üzeceğim diye sana bir şarkı gibi geldi nedense ölüm neyi sevdin anlamadım; bak başımda onların elleri her katil gibi onlar da biliyor artık kimsenin kimsenin peşine düşmeyeceğini. çocukların dövüldüğü bir medeniyet kuruluyor cehenneme şeytan dahi utanıyor dağlıyor gözlerini kendi kendine içlerinde aşk kalmamış onların, görülen sadece insan kılıfı ruhları çekilip alınmış, buz ve barbarlık doldurulmuş yerine! - eteğinden taşları göğe salma seyfo başına düşer devlet-in oyun sanma temelini mülkün yıkılır sırtına senin 5. böyle fal bakmadı avuçlarından hiçbir devlet çocukluğunun geçmedi hiçbir çocukluktan bunca hasar manzara biz kaç çocuktuk derdimizden dert taşırmış yüzümüz kerbela sustuk susturulduk dört yanımız ağrılar içinde ağrıyla - biz de çocuktuk. biz de çocuktuk. bir zamanlar. çocuklara dokunanlar hiç çocuk olmadılar mı yoksa? 6. öğretmenin vurduğu yerde gül biter diyen tüfek dipçiğinden bahçe beklermiş (!) ağlamayın lavanta kokulu anneler en güzel çocuklarınız öldürülecektir... 7. nereye istesek oraya gideriz haritanın yırtılan yerine havagazını ve pencereleri açar sevişiriz yüreğinizin üşüyen dipnotlarından bir damla sıcak kan düşer şiir defterimize sussun kırmızı bültenler, kara bültenler, mahkeme ilâmları ömrünün baharında çocuk konuşacak öz toprağını suladığı göz pınarlarıyla - azad yok azap var biji azadî çocuklar 8. çocuklar sabun sürer, sürer de tahtalara kayarlar, kayarlardı yokuş aralarında taşı taş üstünde kalmamış göç denklerinden fışkırıp pet şişede suyla, kağıt mendil satarlardı trafik ışıklarında menem aymaz öfkeymiş, dipçiğe yıkanmış ellerin vurdu acısı yüreklere, boynundan bir çiçeğin ağaçtan yonttuğum bir tüfeğim var. şükredin, o gün yanımda değildi; erkekseniz şimdi gelin! 9. yurdunu sev, yurdunu koru; tüfenginin dipçiğini eksik etme insanından.. .. böyle olunur devlet, emret; yazsın bunu, kafasına hem defterine seyfi! 10. yitik çocukluğun lüzumu yok, size daha çok riya gerek sen çirkin bir pinokyo’sun adam ellerin çünkü ölümlere uzuyor kan adam, küçük adam bilmiyorsun, çocuklar illâki büyüyor 11. her çocuk çokça doğudur her çocuk biraz diyarbakır savaş, vahşet, zulüm her çocukta onmaz yaralar bırakır kedere bıçak çekip jilet atarlar cehenneme tinerle ovarak cesaretlerini dudakları uçuklar uçurumların uykulardan çalınırken çocuklar sabah sayımlarında sarı gözlerinde tufan uyuyan çocuk çöl ateşiyle dökülür (k)an'ın üstüne bir dipçiğin izinde yürür yaralı geyikler kervanı yükü işaretli, lanetli, kin(in) zehrinden süzme. 12. büyüyünce oyuncak bebek olmak istiyor kızım hiç korkmasın, canı yanmasın diye diyorum ki ona: aklın hükmünün olmadığı bu pislik zamanı unut taş atan çocuklara karış, kandil kokan gecelerde yürü sonsuz dalgalarına boyun eğ denizin uzaklaş rüzgârsız şehirlerden ateş yanan dağlara koş nasılsa resimleyemezler hiçbir duvara zamanı 13. tamam, devlet, ‘baba’dır bu coğrafyada; hem söver hem döver ama, babalar babalıktan "sessizce çekilmesini bilmelidir abiler” 14. güle dipçik vuran zihin acaba hangi diptedir? büyür dünyanın mavi gözleri; büyür olur iki kızıl kan çanağı ah! dipçik düşüyor hep diptekilerin payına 15. çocuk daha insandır büyümemiştir henüz evin yarasıdır yüzümüzde gezdirdiğimiz dünyanın selâmsız mezarı taze iki yeşil zeytin gözleri kararmasın hayatla 16. büyük şairler çocukların arasından çıkacak çünkü sözcükler sınırlayamaz onları duvarlar boş bir zorlama onlar tamamlanmadığına inanırlar dünyanın o yüzden çoğu keşiflerde 17. aşk tanrı’nın prangalı yüreğidir katillerin suratlarına acısını kusan, tanrı’nın kanayan elidir, çocuğun çepellenmiş zülfüne ağlayan. vurulmuşluğun çocukluğuyla şarkılarla gelir kelepçelenmiş öpücükler... 18. acımasız kıyıcı oğlumuzun başını ezerken aslında yurdumun geleceğidir elden giden dayan ısırganım, dayan ebegümecim, dayan hardal otum, dayan! yeniden kanamasın çocukların onulmaz yaraları! eklenmiş dizelerin iğne deliklerinden 19. kafamda çatlak mı var, ne derdin belki koşuyordum çocukluğumun düzenine gülü gül ile tartan kardeşlik baharını haber eylemek için günlere ve güllere o, ol(durul)mayan renklere ol(durul)mamış biçimlere ah! dil var, paramparça bir dil, o taşın içinde 20. takılıverdi plak: … büyüklerimi saymak… büyüklerimi saymak… büyüklerimi say… büyüklerimi… büyü… dilsizlik taştı, esmerlik taştı, çocukluk taştı hrant oldu, gazze'yle direndi şiir sözcüklerden taştı gökkuşağında dondurma oldu, sucuklu sandviç koktu dünyaya köyü yakılmış küçük bir kürt çocuğuna türkçe sarıldı 21. gaçık denizlerin hürlüğünde, sabah geliyor çocuklar, sabaaah, kanaya kanaya!! bu sabah, eli kalem tutan bir sabah benzemiyor hiç başka sabahlara diyarbakır’ın kayıp çocuğuyum her şeyin tükendiği bir yerdeyim taştan başka yok verecek bir şeyim sevecekse elbet, kırık bir kemiğin hüznüyle sevecek kalbim... vurma bana, vurma! içimin oyuncakları kırılıyor ben, her ilkbaharın ilk günüyüm; gölgeler uzar yamaçlarımda eskimiş okul önlüğümden bozulup dikilme siyah külotum şu soruyla geçtim tarihten kurşunlar arasında ölüm, bir halkın çocuğu olmanın tek mucizesi mi? "her çocuk bir yüreğin penceresi" derdi anam güneş batmaya başladığında ufukta şimdi yürekleri kör kapılar gibi insanların çocukları yiyorlar adım atarken sokağa aklım erdiğinden beri içindeyim bu hüznün; kabara şakırtısı, makineli tüfek sancısı, kan damlası kuşlar geçiyor düşlerimden gökyüzü renginde türkülerine yüz çevirip kalem kırıyor hâkimler anne! ben buradayım; kalbimi çekiç yaptım da düzeltemedim hayatımın eğri büğrü kaportasını ezikliğini bana kusuyor ustam üstüpü gibi harcıyor çocukluğumu koltuk değneğimin sekişinden huylanan köpek kadar bile değilim üstüme dikilmiş gözler için... kapılar kapalı, duvarlar yüksek, çocuk ömrüm zindan içinde bir çınlama kalırsa kulaklarımda hepinizin sağırlığındandır, ölü bir nokta kalırsa gözlerimde hepinizin körlüğünden. - dövmeyin beni amcalar, dövmeyin n'olur duyulursa kırılır sonra içimdeki taze dal parklar ötelerde kalmış ve okullar; siz kötü çocuklar diyorlar, düşüyor bol kelepçe oysa ben çocukluk ne hiç bilemedim, bundan mıydı hiç de büyümedi ellerim ruhum safirdi, incindi utancı gördüm zorbanın sopasında durdum azaltmak için ruhumdaki acıyı güneş gören evlerin kapısında karşımda hayal kalp, orman uğultusu, mezarlık çiçekleri annem ardımdan yetim bir ağıt söylüyor durmadan çocukluğumu buruşturup ödüyorum insanlığın yenilgisini dünya filizkıran çöl, sokağımda kurt baharı. insanı acısından bilirim vahşeti şiddetinden başımdaki devletli yırtık yargısız infazdan faili meçhul cinayetten ben kayıt dışı, ağır tahrik, öteki çocuk muskalı eşiklerden geçtim eşiklerin sağ ayakla aşıldığı evlerden nazara karşı dökülürken öğrendim kurşunu cinayetler işledim oyuncak satan dükkanlarda; sapan taşım cebimdeydi aklımın kuşunu salarken kafeslerinizden ben miydim rüzgâr topacına gökkuşağını saran ben miydim devletinizi bir çakılla bozan değildim… bir çocuğun düşüydüm de mor bir çocuğun zor bir çocuğun üşümüş eliydim tüysüz yüzüm tüzüklerinize küs yanlışlıkla kalırım yoğun bakım yalnızlığımla - bana vururken ellerini incitme yorgun amca akşam çocuklarını nasıl seversin yoksa her yer metal! esiyor derin namlunun soluğu bir taş çalmışım ölümden nereye atayım ki onu hey! toprak ana, devlet gözüyle gelmek istemezdim sana törenler bayraklar istemezdin; alkışlar şaşaalar istemezdin siyahlar paltolar istemezdin; gözlükler yaşlar istemezdin balıklar sırtlarında taşıyorlar denizi, görmeliydin… kanatlandı çığlık gök boşlukta yırtıp bulutları sardım yarama el dokuması bayramlık gömleğimi giymiştim bilmediler; anamın ter kokusunu taşıyordu dinmedi beyazların nefreti, tek renk tek tip bu şehri çocuklar kuşatacak, üç kapı üç kilit hangi elim kırık yalnız onlar biliyor o çocuklar ki bir dakika itirafa davet edecek hepimizi. yağmur yağmadı; yağmıyor… belki hiç yağmayacak ölen lalenin acısı da büyüyecek benimle vur diyen yürek durdukça bunların içinde yaralanmış bir hayat yaşayacak giysilerimin içinde yüzümü güneşe taşıyın kuşlar gülüşüp oynuyordur orada çocuklar yakılmış fenerler gibi iri gözleri... bir damla terle gözyaşından doğmuşlardı avuçlarımda tuzları kaldı kıpkırmızı bir gece çocukların kanından örtünemem annemin anlattığı masalı omzuma kırık bir kol biçildi, terzi kim? morarmış bir çift göz kafama buyur ettim kabuk benim toprağa, kanasa yara benim çünkü beni panzerler ezdi, son nefesteyim - devlet beni vur! büyüyorum, ben tehlikeyim hırsızların çaldığı dilimi çığlıklarla onardım katillerin boşalttığı ruhumu alkışlarla buradayım: cevabın soruyu incittiği yerde { (*) çocukluk baharı derler, hazinesi insanın bir kız çocuğunun tırnağında kaya kınası } 2. leylekler getirmedi, kan yollarında bulduk seni sonsuz kırın ortasında kolları taşla kırılan filistinli gibi mahzun ay bir hata duruyor orada kaymak: bir zemindir de bir çocuğa bir taş da o sektirir oyuna bak! çiçeklenir hem kıyıcığından çocuklar taş’ın ritmini sekti simidin camından neler olmaz ki bütün ayakkabı boyacıları maça gider ellerindeki fırçalarla seni kırdıkları yerden kararıyor dünyanın bütün sabahları (o, hakkari'de bir çocuk) kalktı yerinden annesine gider gibi sarıldı koyunun memelerine annesinden emer gibi kan, demirle yüzleştirildi. sevincini taşıran çocuk aktı bir deli suya. bir daha hiç açmayacak o çiçek: masumiyet susarak kör edecek tarihin gözlerini - öldürmek -bilmem neden, kadîm mesleğiniz miydi tutamam elinizi yâ hû! öldürün ama yaralamayın bizi 3. çünkü bilmezsiniz kalbini unuttuğunuz o çocuklar tarihin beyaz taylarıdır şimdi bu çocuklar ölmemiş gibi yapsak karga gak dememiş, tavşan dağa küsmemiş gibi vurduğunuz her dipçikte yerin dibine girdiniz ne kahramandınız çocuklara sizin aklınız hurda edilmiş çocukların incinen yüzüne neden sokuyorsunuz tüfeklerinizi DNA'lara neden oynuyorsunuz seyfi'nin gen haritasıyla bir dili kopararak mı var olacaksınız? elbette taşa inanacaktır çocuklar çocuklar bütün dillerle konuşur... 4. tank paletleri ezip geçerken cesetleri korkarak yürüyordu caddede bir çocuk karıncanın birini ezeceğim onun sevgilisini üzeceğim diye sana bir şarkı gibi geldi nedense ölüm neyi sevdin anlamadım; bak başımda onların elleri her katil gibi onlar da biliyor artık kimsenin kimsenin peşine düşmeyeceğini. çocukların dövüldüğü bir medeniyet kuruluyor cehenneme şeytan dahi utanıyor dağlıyor gözlerini kendi kendine içlerinde aşk kalmamış onların, görülen sadece insan kılıfı ruhları çekilip alınmış, buz ve barbarlık doldurulmuş yerine! - eteğinden taşları göğe salma seyfo başına düşer devlet-in oyun sanma temelini mülkün yıkılır sırtına senin 5. böyle fal bakmadı avuçlarından hiçbir devlet çocukluğunun geçmedi hiçbir çocukluktan bunca hasar manzara biz kaç çocuktuk derdimizden dert taşırmış yüzümüz kerbela sustuk susturulduk dört yanımız ağrılar içinde ağrıyla - biz de çocuktuk. biz de çocuktuk. bir zamanlar. çocuklara dokunanlar hiç çocuk olmadılar mı yoksa? 6. öğretmenin vurduğu yerde gül biter diyen tüfek dipçiğinden bahçe beklermiş (!) ağlamayın lavanta kokulu anneler en güzel çocuklarınız öldürülecektir... 7. nereye istesek oraya gideriz haritanın yırtılan yerine havagazını ve pencereleri açar sevişiriz yüreğinizin üşüyen dipnotlarından bir damla sıcak kan düşer şiir defterimize sussun kırmızı bültenler, kara bültenler, mahkeme ilâmları ömrünün baharında çocuk konuşacak öz toprağını suladığı göz pınarlarıyla - azad yok azap var biji azadî çocuklar 8. çocuklar sabun sürer, sürer de tahtalara kayarlar, kayarlardı yokuş aralarında taşı taş üstünde kalmamış göç denklerinden fışkırıp pet şişede suyla, kağıt mendil satarlardı trafik ışıklarında menem aymaz öfkeymiş, dipçiğe yıkanmış ellerin vurdu acısı yüreklere, boynundan bir çiçeğin ağaçtan yonttuğum bir tüfeğim var. şükredin, o gün yanımda değildi; erkekseniz şimdi gelin! 9. yurdunu sev, yurdunu koru; tüfenginin dipçiğini eksik etme insanından.. .. böyle olunur devlet, emret; yazsın bunu, kafasına hem defterine seyfi! 10. yitik çocukluğun lüzumu yok, size daha çok riya gerek sen çirkin bir pinokyo’sun adam ellerin çünkü ölümlere uzuyor kan adam, küçük adam bilmiyorsun, çocuklar illâki büyüyor Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir Bastet Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 Paylaş Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 ŞİİRİN DEVAMI: 11. her çocuk çokça doğudur her çocuk biraz diyarbakır savaş, vahşet, zulüm her çocukta onmaz yaralar bırakır kedere bıçak çekip jilet atarlar cehenneme tinerle ovarak cesaretlerini dudakları uçuklar uçurumların uykulardan çalınırken çocuklar sabah sayımlarında sarı gözlerinde tufan uyuyan çocuk çöl ateşiyle dökülür (k)an'ın üstüne bir dipçiğin izinde yürür yaralı geyikler kervanı yükü işaretli, lanetli, kin(in) zehrinden süzme. 12. büyüyünce oyuncak bebek olmak istiyor kızım hiç korkmasın, canı yanmasın diye diyorum ki ona: aklın hükmünün olmadığı bu pislik zamanı unut taş atan çocuklara karış, kandil kokan gecelerde yürü sonsuz dalgalarına boyun eğ denizin uzaklaş rüzgârsız şehirlerden ateş yanan dağlara koş nasılsa resimleyemezler hiçbir duvara zamanı 13. tamam, devlet, ‘baba’dır bu coğrafyada; hem söver hem döver ama, babalar babalıktan "sessizce çekilmesini bilmelidir abiler” 14. güle dipçik vuran zihin acaba hangi diptedir? büyür dünyanın mavi gözleri; büyür olur iki kızıl kan çanağı ah! dipçik düşüyor hep diptekilerin payına 15. çocuk daha insandır büyümemiştir henüz evin yarasıdır yüzümüzde gezdirdiğimiz dünyanın selâmsız mezarı taze iki yeşil zeytin gözleri kararmasın hayatla 16. büyük şairler çocukların arasından çıkacak çünkü sözcükler sınırlayamaz onları duvarlar boş bir zorlama onlar tamamlanmadığına inanırlar dünyanın o yüzden çoğu keşiflerde 17. aşk tanrı’nın prangalı yüreğidir katillerin suratlarına acısını kusan, tanrı’nın kanayan elidir, çocuğun çepellenmiş zülfüne ağlayan. vurulmuşluğun çocukluğuyla şarkılarla gelir kelepçelenmiş öpücükler... 18. acımasız kıyıcı oğlumuzun başını ezerken aslında yurdumun geleceğidir elden giden dayan ısırganım, dayan ebegümecim, dayan hardal otum, dayan! yeniden kanamasın çocukların onulmaz yaraları! eklenmiş dizelerin iğne deliklerinden 19. kafamda çatlak mı var, ne derdin belki koşuyordum çocukluğumun düzenine gülü gül ile tartan kardeşlik baharını haber eylemek için günlere ve güllere o, ol(durul)mayan renklere ol(durul)mamış biçimlere ah! dil var, paramparça bir dil, o taşın içinde 20. takılıverdi plak: … büyüklerimi saymak… büyüklerimi saymak… büyüklerimi say… büyüklerimi… büyü… dilsizlik taştı, esmerlik taştı, çocukluk taştı hrant oldu, gazze'yle direndi şiir sözcüklerden taştı gökkuşağında dondurma oldu, sucuklu sandviç koktu dünyaya köyü yakılmış küçük bir kürt çocuğuna türkçe sarıldı 21. gaçık denizlerin hürlüğünde, sabah geliyor çocuklar, sabaaah, kanaya kanaya!! bu sabah, eli kalem tutan bir sabah benzemiyor hiç başka sabahlara diyarbakır’ın kayıp çocuğuyum her şeyin tükendiği bir yerdeyim taştan başka yok verecek bir şeyim sevecekse elbet, kırık bir kemiğin hüznüyle sevecek kalbim... vurma bana, vurma! içimin oyuncakları kırılıyor ben, her ilkbaharın ilk günüyüm; gölgeler uzar yamaçlarımda eskimiş okul önlüğümden bozulup dikilme siyah külotum şu soruyla geçtim tarihten kurşunlar arasında ölüm, bir halkın çocuğu olmanın tek mucizesi mi? "her çocuk bir yüreğin penceresi" derdi anam güneş batmaya başladığında ufukta şimdi yürekleri kör kapılar gibi insanların çocukları yiyorlar adım atarken sokağa aklım erdiğinden beri içindeyim bu hüznün; kabara şakırtısı, makineli tüfek sancısı, kan damlası kuşlar geçiyor düşlerimden gökyüzü renginde türkülerine yüz çevirip kalem kırıyor hâkimler anne! ben buradayım; kalbimi çekiç yaptım da düzeltemedim hayatımın eğri büğrü kaportasını ezikliğini bana kusuyor ustam üstüpü gibi harcıyor çocukluğumu koltuk değneğimin sekişinden huylanan köpek kadar bile değilim üstüme dikilmiş gözler için... kapılar kapalı, duvarlar yüksek, çocuk ömrüm zindan içinde bir çınlama kalırsa kulaklarımda hepinizin sağırlığındandır, ölü bir nokta kalırsa gözlerimde hepinizin körlüğünden. - dövmeyin beni amcalar, dövmeyin n'olur duyulursa kırılır sonra içimdeki taze dal parklar ötelerde kalmış ve okullar; siz kötü çocuklar diyorlar, düşüyor bol kelepçe oysa ben çocukluk ne hiç bilemedim, bundan mıydı hiç de büyümedi ellerim ruhum safirdi, incindi utancı gördüm zorbanın sopasında durdum azaltmak için ruhumdaki acıyı güneş gören evlerin kapısında karşımda hayal kalp, orman uğultusu, mezarlık çiçekleri annem ardımdan yetim bir ağıt söylüyor durmadan çocukluğumu buruşturup ödüyorum insanlığın yenilgisini dünya filizkıran çöl, sokağımda kurt baharı. insanı acısından bilirim vahşeti şiddetinden başımdaki devletli yırtık yargısız infazdan faili meçhul cinayetten ben kayıt dışı, ağır tahrik, öteki çocuk muskalı eşiklerden geçtim eşiklerin sağ ayakla aşıldığı evlerden nazara karşı dökülürken öğrendim kurşunu cinayetler işledim oyuncak satan dükkanlarda; sapan taşım cebimdeydi aklımın kuşunu salarken kafeslerinizden ben miydim rüzgâr topacına gökkuşağını saran ben miydim devletinizi bir çakılla bozan değildim… bir çocuğun düşüydüm de mor bir çocuğun zor bir çocuğun üşümüş eliydim tüysüz yüzüm tüzüklerinize küs yanlışlıkla kalırım yoğun bakım yalnızlığımla - bana vururken ellerini incitme yorgun amca akşam çocuklarını nasıl seversin yoksa her yer metal! esiyor derin namlunun soluğu bir taş çalmışım ölümden nereye atayım ki onu hey! toprak ana, devlet gözüyle gelmek istemezdim sana törenler bayraklar istemezdin; alkışlar şaşaalar istemezdin siyahlar paltolar istemezdin; gözlükler yaşlar istemezdin balıklar sırtlarında taşıyorlar denizi, görmeliydin… kanatlandı çığlık gök boşlukta yırtıp bulutları sardım yarama el dokuması bayramlık gömleğimi giymiştim bilmediler; anamın ter kokusunu taşıyordu dinmedi beyazların nefreti, tek renk tek tip bu şehri çocuklar kuşatacak, üç kapı üç kilit hangi elim kırık yalnız onlar biliyor o çocuklar ki bir dakika itirafa davet edecek hepimizi. yağmur yağmadı; yağmıyor… belki hiç yağmayacak ölen lalenin acısı da büyüyecek benimle vur diyen yürek durdukça bunların içinde yaralanmış bir hayat yaşayacak giysilerimin içinde yüzümü güneşe taşıyın kuşlar gülüşüp oynuyordur orada çocuklar yakılmış fenerler gibi iri gözleri... bir damla terle gözyaşından doğmuşlardı avuçlarımda tuzları kaldı kıpkırmızı bir gece çocukların kanından örtünemem annemin anlattığı masalı omzuma kırık bir kol biçildi, terzi kim? morarmış bir çift göz kafama buyur ettim kabuk benim toprağa, kanasa yara benim çünkü beni panzerler ezdi, son nefesteyim - devlet beni vur! büyüyorum, ben tehlikeyim hırsızların çaldığı dilimi çığlıklarla onardım katillerin boşalttığı ruhumu alkışlarla buradayım: cevabın soruyu incittiği yerde { (*) çocukluk baharı derler, hazinesi insanın bir kız çocuğunun tırnağında kaya kınası } 2. leylekler getirmedi, kan yollarında bulduk seni sonsuz kırın ortasında kolları taşla kırılan filistinli gibi mahzun ay bir hata duruyor orada kaymak: bir zemindir de bir çocuğa bir taş da o sektirir oyuna bak! çiçeklenir hem kıyıcığından çocuklar taş’ın ritmini sekti simidin camından neler olmaz ki bütün ayakkabı boyacıları maça gider ellerindeki fırçalarla seni kırdıkları yerden kararıyor dünyanın bütün sabahları (o, hakkari'de bir çocuk) kalktı yerinden annesine gider gibi sarıldı koyunun memelerine annesinden emer gibi kan, demirle yüzleştirildi. sevincini taşıran çocuk aktı bir deli suya. bir daha hiç açmayacak o çiçek: masumiyet susarak kör edecek tarihin gözlerini - öldürmek -bilmem neden, kadîm mesleğiniz miydi tutamam elinizi yâ hû! öldürün ama yaralamayın bizi 3. çünkü bilmezsiniz kalbini unuttuğunuz o çocuklar tarihin beyaz taylarıdır şimdi bu çocuklar ölmemiş gibi yapsak karga gak dememiş, tavşan dağa küsmemiş gibi vurduğunuz her dipçikte yerin dibine girdiniz ne kahramandınız çocuklara sizin aklınız hurda edilmiş çocukların incinen yüzüne neden sokuyorsunuz tüfeklerinizi DNA'lara neden oynuyorsunuz seyfi'nin gen haritasıyla bir dili kopararak mı var olacaksınız? elbette taşa inanacaktır çocuklar çocuklar bütün dillerle konuşur... 4. tank paletleri ezip geçerken cesetleri korkarak yürüyordu caddede bir çocuk karıncanın birini ezeceğim onun sevgilisini üzeceğim diye sana bir şarkı gibi geldi nedense ölüm neyi sevdin anlamadım; bak başımda onların elleri her katil gibi onlar da biliyor artık kimsenin kimsenin peşine düşmeyeceğini. çocukların dövüldüğü bir medeniyet kuruluyor cehenneme şeytan dahi utanıyor dağlıyor gözlerini kendi kendine içlerinde aşk kalmamış onların, görülen sadece insan kılıfı ruhları çekilip alınmış, buz ve barbarlık doldurulmuş yerine! - eteğinden taşları göğe salma seyfo başına düşer devlet-in oyun sanma temelini mülkün yıkılır sırtına senin 5. böyle fal bakmadı avuçlarından hiçbir devlet çocukluğunun geçmedi hiçbir çocukluktan bunca hasar manzara biz kaç çocuktuk derdimizden dert taşırmış yüzümüz kerbela sustuk susturulduk dört yanımız ağrılar içinde ağrıyla - biz de çocuktuk. biz de çocuktuk. bir zamanlar. çocuklara dokunanlar hiç çocuk olmadılar mı yoksa? 6. öğretmenin vurduğu yerde gül biter diyen tüfek dipçiğinden bahçe beklermiş (!) ağlamayın lavanta kokulu anneler en güzel çocuklarınız öldürülecektir... 7. nereye istesek oraya gideriz haritanın yırtılan yerine havagazını ve pencereleri açar sevişiriz yüreğinizin üşüyen dipnotlarından bir damla sıcak kan düşer şiir defterimize sussun kırmızı bültenler, kara bültenler, mahkeme ilâmları ömrünün baharında çocuk konuşacak öz toprağını suladığı göz pınarlarıyla - azad yok azap var biji azadî çocuklar 8. çocuklar sabun sürer, sürer de tahtalara kayarlar, kayarlardı yokuş aralarında taşı taş üstünde kalmamış göç denklerinden fışkırıp pet şişede suyla, kağıt mendil satarlardı trafik ışıklarında menem aymaz öfkeymiş, dipçiğe yıkanmış ellerin vurdu acısı yüreklere, boynundan bir çiçeğin ağaçtan yonttuğum bir tüfeğim var. şükredin, o gün yanımda değildi; erkekseniz şimdi gelin! 9. yurdunu sev, yurdunu koru; tüfenginin dipçiğini eksik etme insanından.. .. böyle olunur devlet, emret; yazsın bunu, kafasına hem defterine seyfi! 10. yitik çocukluğun lüzumu yok, size daha çok riya gerek sen çirkin bir pinokyo’sun adam ellerin çünkü ölümlere uzuyor kan adam, küçük adam bilmiyorsun, çocuklar illâki büyüyor 11. her çocuk çokça doğudur her çocuk biraz diyarbakır savaş, vahşet, zulüm her çocukta onmaz yaralar bırakır kedere bıçak çekip jilet atarlar cehenneme tinerle ovarak cesaretlerini dudakları uçuklar uçurumların uykulardan çalınırken çocuklar sabah sayımlarında sarı gözlerinde tufan uyuyan çocuk çöl ateşiyle dökülür (k)an'ın üstüne bir dipçiğin izinde yürür yaralı geyikler kervanı yükü işaretli, lanetli, kin(in) zehrinden süzme. 12. büyüyünce oyuncak bebek olmak istiyor kızım hiç korkmasın, canı yanmasın diye diyorum ki ona: aklın hükmünün olmadığı bu pislik zamanı unut taş atan çocuklara karış, kandil kokan gecelerde yürü sonsuz dalgalarına boyun eğ denizin uzaklaş rüzgârsız şehirlerden ateş yanan dağlara koş nasılsa resimleyemezler hiçbir duvara zamanı 13. tamam, devlet, ‘baba’dır bu coğrafyada; hem söver hem döver ama, babalar babalıktan "sessizce çekilmesini bilmelidir abiler” 14. güle dipçik vuran zihin acaba hangi diptedir? büyür dünyanın mavi gözleri; büyür olur iki kızıl kan çanağı ah! dipçik düşüyor hep diptekilerin payına 15. çocuk daha insandır büyümemiştir henüz evin yarasıdır yüzümüzde gezdirdiğimiz dünyanın selâmsız mezarı taze iki yeşil zeytin gözleri kararmasın hayatla 16. büyük şairler çocukların arasından çıkacak çünkü sözcükler sınırlayamaz onları duvarlar boş bir zorlama onlar tamamlanmadığına inanırlar dünyanın o yüzden çoğu keşiflerde 17. aşk tanrı’nın prangalı yüreğidir katillerin suratlarına acısını kusan, tanrı’nın kanayan elidir, çocuğun çepellenmiş zülfüne ağlayan. vurulmuşluğun çocukluğuyla şarkılarla gelir kelepçelenmiş öpücükler... 18. acımasız kıyıcı oğlumuzun başını ezerken aslında yurdumun geleceğidir elden giden dayan ısırganım, dayan ebegümecim, dayan hardal otum, dayan! yeniden kanamasın çocukların onulmaz yaraları! eklenmiş dizelerin iğne deliklerinden 19. kafamda çatlak mı var, ne derdin belki koşuyordum çocukluğumun düzenine gülü gül ile tartan kardeşlik baharını haber eylemek için günlere ve güllere o, ol(durul)mayan renklere ol(durul)mamış biçimlere ah! dil var, paramparça bir dil, o taşın içinde 20. takılıverdi plak: … büyüklerimi saymak… büyüklerimi saymak… büyüklerimi say… büyüklerimi… büyü… dilsizlik taştı, esmerlik taştı, çocukluk taştı hrant oldu, gazze'yle direndi şiir sözcüklerden taştı gökkuşağında dondurma oldu, sucuklu sandviç koktu dünyaya köyü yakılmış küçük bir kürt çocuğuna türkçe sarıldı 21. gaçık denizlerin hürlüğünde, sabah geliyor çocuklar, sabaaah, kanaya kanaya!! bu sabah, eli kalem tutan bir sabah benzemiyor hiç başka sabahlara Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir Bastet Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 Paylaş Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 ŞİİRE KATILAN 95 ŞAİR: A. Ertan Mısırlı, A.Hicri İzgören, Abdülkadir Budak, Ahmet Ada, Ahmet Günbaş, Ali Haydar Çakta, Altay Ömer Erdoğan, Arif Damar, Asuman Susam, Aydın Şimşek, Ayhan Altay, Aziz Kemal Hızıroğlu, Betül Tarıman, Bilsen Başaran, Bülent Güldal, Celal Çimen, Cem Mehmet Eren, Cezmi Ersöz, Danyal Nacarlı, Dinçer Sezgin, Emin Kaya, Engin Turgut, Enver Ercan, Ercan Y.Yılmaz, Eren Aysan, Erol Büyükmeriç, Fadıl Öztürk, Fatin Hazinedar, Fergun Özelli, Fuat Çiftçi, Gonca Özmen, Gökben Derviş, Gül Acemi, Gülsüm Cengiz, Gültekin Emre, Hakan Cem, Halide Yıldırım, Halil İbrahim Özbay, Haydar Ergülen, Hayrettin Geçkin , Hayri K. Yetik, Hüseyin Alemdar, Hüseyin Hatipoğlu, Hüseyin Peker, Hüseyin Şahin, İhsan Topçu, İlhan Tülman, İsmail Mert Başat, Kemal Varol, Kenan Yücel, Küçük İskender, M. Sadık Kırımlı, Mahmut Temizyürek, Mehmet Atilla, Mehmet Çetin, Mehmet Sarsmaz, Metin Cengiz, Metin Kaygalak, Murat Koçak, Mustafa Ergin Kılıç, Muzaffer Kale, Namık Kuyumcu, Nesimi Aday, Neşe Yaşin, Nevzat Çelik, Oğuzhan Akay, Onur Akyıl, Onur Caymaz, Orhan Alkaya, Önder Kızılkaya, Özgün E. Bulut, Özkan Kula, Özlem Sezer, Perihan Baykal, Rahmi Emeç, Raif Özben, Roni Margulies, Sabahattin Kurtoğlu, Seçil Özcan, Selami Karabulut, Selim Temo, Sennur Sezer, Serap Erdoğan, Serkan Engin, Seyhan Erözçelik, Sina Akyol, Sinan Özdemir, Şehmus Ay, Tarık Günersel, Veysel Çolak, Veysi Erdoğan, Yusuf Alper, Yücel Kayıran, Yücelay Sal, Zeynep Uzunbay Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.