Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bilim KADER'i kanıtladı!


Turnusol

Önerilen İletiler

dolayısıyla kader dediğimizi insanın bilmem kaç saniye sonrasında ne yapacağına indirgeyemeyiz. Zamanı aşkın düşünmek gerekir;

 

Bu ilgimi çekti. Peki, zamanı aşkın düşünelim. Madem ki "böyle değil, şöyle düşünmeliyiz" diyebiliyorsunuz, bize "şöyle"yi anlatınız.

 

Kadere dair fikir verebilir size ama kaderi buna indirgerseniz bazı önemli problemlerle karşılaşabilirsiniz

 

İndirgemeden tartışma açalım öyleyse. İndirgenen durumları hemen yükseltelim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir inançlı olarak kader konusu beni üzerinde düşündüren, anlamlandırmaya çalıştığım zihnimi ziyadesiyle meşgul eden bir konu.Konuyla alakalı çok derin açıklama da yapmamış Kuran.Sathi mantıkla İslami tanımı olan kaza-kader, cüzi irade-külli irade kavramlarının ötesinde derinlemesine bir tefekküre giriştiğimde cevabı verilmiş soruların dışında birçok cevapsız soru kalıyor bana sonra işin içinden çıkamıyorum.Allah affetsin bu meseleye

girdiğimde çıkan sonuç acziyetimi bütün azametiyle hissetmekle birlikte irademizin kader dediğimiz belirlenmiş şartlar çerçevesinde çok aciz olduğu hatta bazen hiç devrede olmadığı düşüncesi.İrade tercih etme yetisi özündeki basit tanımıyla hayattaki karşılığı çok farklı.İnsanda irade vardır doğruyu,yanlışı, güzeli çirkini seçme özgürlüğü vardır gibi basit bir mantığın ötesinde hayat sürüyor insan şu fani alemde.Hayat önümüze gelen çay mı kahve mi tercihlerinde iradeyi gösterecek birini tercih etme durumu kadar insan iradesinin gücüne açık değil.Dünyaya geldik kız veya erkek olarak burda cüzi irade yani insan iradesi yok, devre dışı.Dünyaya geldiğinde hangi ırktan, hangi coğrafyada,hangi maddi,manevi şartlara sahip hangi kültür düzeyinde, hangi bilinci taşıyan bir aile gibi tercih denilebilecek durumları seçemiyorsunuz.Bir Hıristiyan Avrupasında muhafazakar bir Hıristiyan ailede yetişmiş bir çocuğun İslam'la tanışma olasılığında iradesini bu yönde kullanma durumuyla Türkiye'de muhafazakar bir ailede İslami anlayışla yetişmiş birinin İslam'la tanışma durumunda ki iradesini kullanma durumu aynı değil.Ha bu bağlamda bu iki farklı insanın sorgulaması durumlarına göre farklı olacak üç aşağı beş yukarı bu yorum yapılabiliyor.Örneğin bir insanın suçlu olmasında, kötü olmasında tek yargılanması gereken suçlu olmayı, kötü olmayı bütün etkenlerden bağımsız olarak salt o anki iradesine yüklediğimiz hali pür melali mi?Bir insan yanlış işler yapıyorsa iradesi onu bu yönde bir tercihe svk ediyorsa o insana o tercihi yaptıran iradeyi oluşturan nedir?Örneğin anne babasını kaynbetmiş sokaklarda yetişmiş hırsızlık yapan, cinayet işlemeye meyilli bir insanın suç işlemede iradesinin tercihiyle maddi imkanları iyi, bilinçli, kültürlü bir ailenin yetiştirdiği bir insanın suç işlemede iradesinin göstereceği meyil aynı oranda aynı yönde midir?Burda bir eşitsizlik var deil mi şu aşikar ki birinci söylediğim kişinin iradesi o suçu işlemeye yönelik tercihi daha kolay yapacak ikinci şartlarda yetişen kişinin iradesinin terchi farklı olacaktır.Peki kötü şartlarda yetişen çocuk eninde sonunda suç işleyecek bu şartlarda ve işledi ve işleyecek de.Peki Allah indinde ve kanun önünde suçlu kim?Bu çocuğa o aciz, yanlış tercihler yaptıran ya da yanlışa daha meyilli iradeyi kim verdi, kim kazandırdı?Bu insana eğriyi,doğruyu seçebilen bir irade sahibiyken şu mu soruldu?İlerde senin iraden yanlışa daha meyilli mi olsun yoksa yanlış tercih yapmada buna uzak mı olsun, ilerde iradenin nasıl olmasını istersin bu sorul dumu hayır.İnsan bunu yanlışı ve doğruyu seçebilen yönlendirmesiz iradesiyle seçebiliyor olsaydı herhalde doğru oanı seçerdi.Yani ben ilerde insanlara faydalı, insanların sevdiği, vatanına faydalı,dürüst,ahlaklı biri olmaki için şu ailede, şu şartlarda, şöyle bir eğitim sistemiyle yetiştirilmek istiyorum derdi. İnsan ergen olduktan sonra iradesi doğrultusunda sorumluluğa tabi tutuluyorsa ya öncesinde ona kazandırılanlar, yetişme şartları, aldığı eğitim.Bunlar sorumlu değil mi o çocuğun iradesinin şekillenmesinde?Burda kimin iradesi tercih yapıyor?O çocuğun ailsinden,bulunduğu toplumdan, geçtiği eğitim sisteminden kazandırılan irade mi yoksa eğriyi doğruyu öğretmeye gerek kalmadan insanın içinde bulunan ve tek sorumlu olarak gösterilen irade mi?Kim tercih yapıyor? Mustafa Kemal anne karnındayken müdahalesiz iradesiyle ben ilerde Mustafa Kemal olacağım kararını vermedi herhalde.Mustafa Kemal'in her yönüyle birçok güzel özelliği bünyesinde toplaması Mustafa Kemal'e sorulan sen bu bu özelliklere sahip olan şu ileri başaracak bir insan olmak istiyor musun sorusuna iradesiyle verdiği bir cevap sonucu değildir herhalde.Einstein Einstein olmayı iradesiyle mi tercih etti?Einsten'i Einstein yapan irade nerden geldi bunu da mı kendi tercih etti?İnsana sorsalar herhalde birçok kişi kendinde kendini Einstain yapacak irade olmasını ister?Edison bıkmadan usanmadan deneylerini yapmasaydı, deli bu adam nidalarını araştırma aşkıyla duymazlıktan gelmeseydi bu durumu ona tercih ettiren irade onda olmasaydı Allah nasip etmeseydi Edison olabilir miydi?Yani o Edison'du o Einste'indi, o Mustafa Kemal'di sen sensin ben de benim.Bilmiyorum şu an kendimiz olmamızı ne kadar tercih ettik irademiz ne kadar sorumlu bu durum çay mı kahve mi gibi basit bir tercihle açıklanabilecek bir durum mu?Ben ben olmayı ben mi tercih ettim yoksa hakikaten bu kaderim mi?Aklım karıştı bir inançlı olarak.Engin blgisi olan arkadaşlarımızın açıklamaları beni mutlu edecektir bekliyorum...

 

MUHABBETLE...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir inançlı olarak kader konusu beni üzerinde düşündüren, anlamlandırmaya çalıştığım zihnimi ziyadesiyle meşgul eden bir konu.Konuyla alakalı çok derin açıklama da yapmamış Kuran.

 

Evet. Bu konuda ne Kuran'da ne de onun yorumlarında, ne de inananlarında doyurucu bir açıklama bulamazsınız.

Hep derim. Kader konusu, özellikle İslami inanç sisteminin en zayıf halkalarından bir tanesi.

 

Öncelikle bu içten ve sorgulayıcı yazınız için teşekkür ederim. Ben kendi adıma, kendi düşüncelerim doğrultusuda bir şeyler yazmaya çalışacağım.

 

Sathi mantıkla İslami tanımı olan kaza-kader, cüzi irade-külli irade kavramlarının ötesinde derinlemesine bir tefekküre giriştiğimde cevabı verilmiş soruların dışında birçok cevapsız soru kalıyor bana sonra işin içinden çıkamıyorum.Allah affetsin bu meseleye

 

Bu sadece sizin bir sorununuz değil. Tüm inanç sisteminin bir sorunu. Verilecek en son cevap "bizim aklımız o kadarına yetmez" gibisinden klasik bir cevap. Halbuki sorulan soru aklımızın yetmeyeceği bir soru değil. Kafalarda yer alan soru işaretleri hiç de çözülmesi imkansız sorunlar değil. Ancak cevabı olmayınca "aklımız yetmez" kaçamağı hep bir bahane oluyor. Lütfen şimdi, hepimiz çok iyi biliyoruz ki, sorulan soruların bir çoğu geçmişte "karıştırma aklın ASLA yetmez; O bilir" cevabına sahipken ne oluyor da özellikle bilim sayesinde o "aklımızın ASLA yetmeyeceği şeyler bir anda cevaplanmış oluyor???

 

Bu noktada, aklımızın ASLA yetmeyeceği şeyler bilim sayesinde cevap buluyorsa neden ASLA idi? Bunların örneklendirilmesine bence şimdi gerek yok. ASLA bulunamayacak olan Kader'in cevabı bir bakmışız bilim sayesinde çözülüvermiş. Adaletli mi? İnanç sistemi açısından bana sorarsanız sorun yaratıcı bir durum. Ne o yani bir gün gelip TANRI kavramını bilim mi açıklayacak? Açıkladığı zaman onun gizemi, ulaşılmazlığı, ululuğu ve ASLA BİLİNMEZ'i nerede kalacak? Öyleyse bilim sayesinde öğrendiklerimizi dini inançlara yamamaktan vazgeçmeliyiz diye düşünüyorum. İlk iletilerde buna benzer kısa bir mesaj vermiştim.

 

İrade tercih etme yetisi özündeki basit tanımıyla hayattaki karşılığı çok farklı.İnsanda irade vardır doğruyu,yanlışı, güzeli çirkini seçme özgürlüğü vardır gibi basit bir mantığın ötesinde hayat sürüyor insan şu fani alemde.

 

İşte bu yaklaşım bence çok doğru. İnsanın iradesi var demek yetmiyor. O iradenin oluşmasında insanın içinde büyüdüğü toplumun etkisi en büyük payı alıyor. Sonuçta insanı ve iradesini de içinde bulunduğu şartlara göre değerlendirmek gerekiyor. Bu değerlendirmeyi biz mi yapacağız? Hayır! Haşa! Bunun adaletini Allah bilir diye yine başka bir cevap gelir hemen karşımıza. Peki doyurucu mu? Kader'i sorgulamaya başlayınca hiç de yeterli değil. Ortaya büyük adaletsizlik görüntüsü çıkıyor.

 

Veridiğiniz örnekler ve karşılaştırmalar da yerinde.

 

Tercih meselesi çok karmaşık. Salt irade ile açıklanamaz. Aslında bu konuyu öyle karmaşık düşünmeye de gerek yok. En iyi açıklama en basit olanıdır. İş karmaşıklığa gelince bir çok açıklama bulunabilir. İşin en basit ele alınışı bence şudur. Ben inançlı olmayı kendim seçtiysem ve bu baştan bilniyorduysa sınavın anlamı var mıydı? Kendisi zaten ileride onu seçecek, ama yine de bir sınava tabi tutalım... Bakalım belki iradesi ile değişir. Bu mudur? Değişip değişmeyeceği inanç sistemine göre baştan bilinmiyor mu? Her şey bilinmekte ise sınavın anlamı mı olur? İleride yapacağı buluşlar baştan belli olan bir insanı "gönderelim de bir de gözümüzle görelim" mantığı mıdır? Hiç zannetmiyorum.

 

Sınava tabi tutuluyorsa baştan bilinmiyordur. Baştan biliniyorsa sınav anlamsızdır. Olayın özü budur.

 

Ha bir de, zamanın ötesinde değerlendirmekten bahsedilir. Ee hadi değerlendirin. İlerisinden ve geçmişten ayrı değerlendirilecek bir varlığı tartışmıyoruz. Bu varlığın benim yarınımı bilip bilmediğini tartışıyoruz.

 

Kısacası kader ve kaza kavramları, bu inanışın en zayıf, iyi düşünülmemiş yanlarıdır. Paradoks yaratır. Bu paradoks ancak Allah tarafından bilinir diyorsanız bilemem. Madem ki bilgi çağında kaderi çözecek kadar bilgi sahibiyiz (hani bilim ispatlamışmış ya) bu paradoksun çoktan çözülmüş olması gerekir. Çözen varsa bana da anlatsın... Bu forumda bu konuyu çok tartıştım. "O kadarını karıştırma" klasiği dışında cevap gelmedi.

 

Aklım karıştı bir inançlı olarak.Engin blgisi olan arkadaşlarımızın açıklamaları beni mutlu edecektir bekliyorum...

 

Bu konuyu aydınlatacak bir açıklama gelirse ben de çok memnun olurum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sınava tabi tutuluyorsa baştan bilinmiyordur. Baştan biliniyorsa sınav anlamsızdır. Olayın özü budur.

 

 

 

 

Bireysel kaderden genel yaratılış kaderine geldiğimizde ise bu soru çok önemli.Sınavla ilgili dini bilgiler insanın yaratılışında ve dünyaya gönderilişinde Allah'ın şeytanla olan diyaloğunda şu söylenir:'' Şeytan Allah'a karşı gelmiş ve Allah da şeytana ve insanlara belli bir mühlet vermiştir.Allah insanlara irade ve akıl verip kendi gösterdiği yolda gitmemizi istemiş şeytana da bizi bu yoldan alıkoyma çabasında serbest bırakmıştır.'' Bu bağlamda bu temellendirme Yaratıcı'yı sonrayı bilme konusunda aciz göstermektedir.Sanki Allah insanların şeytana uyup uymayacağını bilmiyor muş da şeytanla bu mahiyette bir anlaşma yapmış gibi.Biliriz ki inançlı olarak Allah'ın ilminin dışında hiçbir durum kavram, zaman, fiil söylenemez.Yani Allah'ın nazarında her şey olmuş bitmiştir.İnsanların şeytana uyup uymayacağı sonsuz ilmi sayesinde Allah tarafından bilinmektedir.Bilinen bir durumun yani bitmiş bir sınavın Allah katında hiçbir hükmü yoktur.Yani sınav mantığı kurgusunda Allah'ın sonrasını bilmiyormuş gibi aktarılması ya yanlış bir yorum ya da nedir doğrusu bilmiyorum.

 

MUHABBETLE...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilinen bir durumun yani bitmiş bir sınavın Allah katında hiçbir hükmü yoktur.Yani sınav mantığı kurgusunda Allah'ın sonrasını bilmiyormuş gibi aktarılması ya yanlış bir yorum ya da nedir doğrusu bilmiyorum.

 

Ancak sonuç olarak dine göre yalan olan bu dünya yaşantısı asıl olan diğer taraf için bir sınavdan ibarettir. Bu bir sınavdır demekte sakınca yok öyleyse. Diğer taraftan, şeytana mı yoksa Allah'ın hükümlerine mi uyacağımız ise sınavın ta kendisidir. Bu irade üzerine yapılacak seçimin sonucu, eğer Allah herşeyi biliyor temelinde düşünülürse -ki kuşkusuz böyle olmalı- zaten baştan bilinen bir sonuçtur. Bu durumda ya Allah herşeyi bilmemektedir, ya da biz irademizle hareket ettiğimizi sanırken sonumuz baştan bellidir. Bilmem yanlış mı yorumladım cümlenizi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ancak sonuç olarak dine göre yalan olan bu dünya yaşantısı asıl olan diğer taraf için bir sınavdan ibarettir. Bu bir sınavdır demekte sakınca yok öyleyse. Diğer taraftan, şeytana mı yoksa Allah'ın hükümlerine mi uyacağımız ise sınavın ta kendisidir. Bu irade üzerine yapılacak seçimin sonucu, eğer Allah herşeyi biliyor temelinde düşünülürse -ki kuşkusuz böyle olmalı- zaten baştan bilinen bir sonuçtur. Bu durumda ya Allah herşeyi bilmemektedir, ya da biz irademizle hareket ettiğimizi sanırken sonumuz baştan bellidir. Bilmem yanlış mı yorumladım cümlenizi...

 

Evet cümlelerimle ilgili tesbitiniz doğru.Ben bu sorunun içinden çıkamıyorum.Aklın yetmez cevapları bir kere aklıma gelen bu soruya sorulara cevap olmuyor.Doğrusu olmalı, makul bir açıklaması olmalı bu tarz soruları bir dindar soramaz gibi açıklamalar dizginlemiyor içimdeki bu soru fırtınasını.Bu gibi bazı noktalarda beliren çelişkiler bana imanı, inancı sorgulatsa da bütün dini metinlerden,inançlardan arınıp sadece baktığımda kendime,çevreme,evrene inancın söylediğinin ötesinde de daha önemli, daha mantıklı,daha anlamlı bir açıklama bulamıyorum hayatla,evrenle ilgili...

Bir gerçeklik var ortada bir ben varım ortada...

 

MUHABBETLE...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cevabım başlığadır; üzerine alınanlar da daha faydalı iletilerle gelirse yazışırız. Yoksa inançla ilgili tartışma yapmak istemediğimi çok önceleri belirttim; bu başlıkta yazma amacım inanan arkadaşların okuyup, dinlediklerine karşı daha dikkatli olmaları konusunda tavsiyedir.

Sayın Fuzuli; size de tavsiyem sınırlarınızın farkında olmanızdır. Ve Allah'ı hatırlayın ve ölümü hatırlayın. O'na dönüşü ve O'nun vahiyle bildirdiklerini hatırlayın. Sonra tekrar sınırlarınıza dönün ve deyin ki "Benim gerçek meselem ne?"

"Şu an ölmeyi göze alabilir miyim?"

Bizim bir zamanımız var işte, kim nasıl akıl yürütürse yürütsün sonunda ölmüyor mu? Düşünen adam düşüncesini de kesen bir sonu yaşamadı mı? Bu sınırlardan en çarpıcı olandır, diğerlerini de hatırlarsak meselenin bizim çay içişimizdeki özgürlük değil hangi niyetle ve inançla çay bardağını içtiğimiz olduğunu anlarız. Hepimiz biliyoruz ki seçimler yapıyoruz. Çünkü tüm değişken ve sabitlere rağmen bana cevap yazmayabilirisiniz, bu isteğinizi yerine getiremeyecek kadar baskı altındaysanız cevabınızın üslubunu ayarlayabilirsiniz, hiçbir şeye müdahale edemediyseniz Allah'ım affet diyebilirsiniz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cevabım başlığadır; üzerine alınanlar da daha faydalı iletilerle gelirse yazışırız. Yoksa inançla ilgili tartışma yapmak istemediğimi çok önceleri belirttim; bu başlıkta yazma amacım inanan arkadaşların okuyup, dinlediklerine karşı daha dikkatli olmaları konusunda tavsiyedir.

 

Değerli alio üstü örtülü tavsiyendeki hassasiyetin için sağol.Ben de inançlı bir kardeşin olarak sana soruyorum inancımızda sorulmayacak soru ya da sorulduğunda cevabı olmayan soru var mıdır?Örneğin ben de hasıl olan bu soruların cevabını ben bir inanan kardeşimden bekliyorum ki inancımı kuvetllendirecek tatmin edici bir cevap versin.Eğer bu mahiyetteki sorulara inancımız bir inançlı bunları sorgulayamaz, sorgulamamalı gibi geçiştiren soruya uzaktan yakından cevap olmayan türde cümlelerle karşılık verilirse inancın cevabını bulamadığı soruya başka biri hiç çekinmeden iyi niyetli veya değil, kendince veya ideolojik cevaplar verir.Benim inançlı olmam la olmamam arasındaki fark bu soruyu soruyor veya sormuyor olmamla bağlantılı olmamalı.Ciddi bir soru soruyorum güzel kardeşim ben inancımla ilgili düşünmeye başladığımda bir sürü soru geliyor aklıma ben kendi birikimimle,düzeyimle inancımla cevaplamaya çalışıyorum kendi sorularımı.Ama cevaplayamadığım noktada bilen inançlı insanlar arıyorum.Daha da ilginci bu soruların benim kafamda oluşmasını ben şimdi irademle istiyorum beni yıpratıyor bu sorular.Ben irademe nasıl engel olacağım örneğin?Eğer bu soruları soruyor olmam günahsa ben de istemiyorum bu soruları sormayı ne diyeyim şimdi irademe?Allah doğrusunu gösterir inşaallah...

 

MUHABBETLE...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet cümlelerimle ilgili tesbitiniz doğru.Ben bu sorunun içinden çıkamıyorum.Aklın yetmez cevapları bir kere aklıma gelen bu soruya sorulara cevap olmuyor.Doğrusu olmalı, makul bir açıklaması olmalı bu tarz soruları bir dindar soramaz gibi açıklamalar dizginlemiyor içimdeki bu soru fırtınasını.Bu gibi bazı noktalarda beliren çelişkiler bana imanı, inancı sorgulatsa da bütün dini metinlerden,inançlardan arınıp sadece baktığımda kendime,çevreme,evrene inancın söylediğinin ötesinde de daha önemli, daha mantıklı,daha anlamlı bir açıklama bulamıyorum hayatla,evrenle ilgili...

Bir gerçeklik var ortada bir ben varım ortada...

 

Benim için en önemlisi, insan neye inanırsa inansın veya inanmasın, herşeyi sorgulamasıdır. Sizin de sorgulamanızı görmek beni mutlu etti. Daha mantıklı olan açıklama sizin için neyse ona inanın. Ben buna hiç bir zaman aldırmam. Benim de sizin de mantığınız değişebilir ve bu inançlarımıza yansıyablir. Ben bu tarafı ile ilgilenmiyorum. Her yazımda sadece sorgulamayı ve sorgulatmayı hedef almaya çalışırım. Yoksa kimsenin benim inancımla işi olmayacağı gibi kimsenin inancıyla da işim yoktur.

 

Evet bir gerçeklik var ortada. Ve bu gerçekliği açıklamaya çalışan sürüsüyle dünya görüşü var. Hangisi doğru? Bilinmeyen sonsuz şey varken herşeyi biliyor gibi konuşmak ne kadar mantıklı? konuşabileceğimiz tek şey bilgimizle sınırlı. Bilimin bize öğrettiği ile... Bildiklerimizle tartabilir sorgulayabiliriz sadece inançları. Adı üstünde işte: İNANÇ... Bilinse inanç olur mu? Henüz bilinmeyenler varken, benim için ya da sizin için doğru olan, benim ya da sizin mantığınızın aldığıdır sadece. Mantık ve sorgulamayla hareket edelim de, neye inandığımızın hiç bir önemi yoktur. Çünkü sadece o zaman ortada dayatma, riyakaralık ve benzeri olaylar gelişmez.

 

Soru sormak ve sorgulamak, tartışmak. Bilgi birikimimiz böyle gelişmedi mi? Dünya 6 günde yaratıldı denilirdi. Bunu sorgulamasaydık hala 6 güne inanırdık. Ne zaman ki sorgulandı milyarlarca yıl bulundu hem de değişmeyecek sağlamlıkta. Diğer taraftan 6 gün, 6 farklı zaman şeklinde yorumlanmaya çalışıldı. Yorumlar değil şu anda eleştirdiğim. Sorgulamasaydık? Hala 6 güne inanıyor olacaktık. Ne demek istediğimi, Kuran'ın açıklamalarındaki değişkenliklere bakarak anlayabilirsiniz. Özelliklde bilimde elde edilen gelişmelere göre meydana gelen değişimler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cevabım başlığadır; üzerine alınanlar da daha faydalı iletilerle gelirse yazışırız. Yoksa inançla ilgili tartışma yapmak istemediğimi çok önceleri belirttim; bu başlıkta yazma amacım inanan arkadaşların okuyup, dinlediklerine karşı daha dikkatli olmaları konusunda tavsiyedir.

Sayın Fuzuli; size de tavsiyem sınırlarınızın farkında olmanızdır. Ve Allah'ı hatırlayın ve ölümü hatırlayın. O'na dönüşü ve O'nun vahiyle bildirdiklerini hatırlayın. Sonra tekrar sınırlarınıza dönün ve deyin ki "Benim gerçek meselem ne?"

"Şu an ölmeyi göze alabilir miyim?"

Bizim bir zamanımız var işte, kim nasıl akıl yürütürse yürütsün sonunda ölmüyor mu? Düşünen adam düşüncesini de kesen bir sonu yaşamadı mı? Bu sınırlardan en çarpıcı olandır, diğerlerini de hatırlarsak meselenin bizim çay içişimizdeki özgürlük değil hangi niyetle ve inançla çay bardağını içtiğimiz olduğunu anlarız. Hepimiz biliyoruz ki seçimler yapıyoruz. Çünkü tüm değişken ve sabitlere rağmen bana cevap yazmayabilirisiniz, bu isteğinizi yerine getiremeyecek kadar baskı altındaysanız cevabınızın üslubunu ayarlayabilirsiniz, hiçbir şeye müdahale edemediyseniz Allah'ım affet diyebilirsiniz.

 

Sonra gördüm eklediğiniz cümleleri Sayın alio.Benim en büyük meselem bu oldu zaten.''Benim gerçek meselem ne?'' sorusuna verilen cevabı benim de istemediğim şekilde aklımın, irademin kabul etmiyor olması.Yani bu sorularla uğraşmak yerine gerçeklerden hareket etmek daha doğru ama gelin görün ki bu soruları beynime çivileyen neyse engel olamıyorum ona.Sizce nedir bunun sebebi.Örneğin bu soruları sormak bu sorularla uğraşmak istemiyorum ama artık bir kere geldi aklıma sorun bu...

 

MUHABBETLE...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli alio üstü örtülü tavsiyendeki hassasiyetin için sağol.Ben de inançlı bir kardeşin olarak sana soruyorum inancımızda sorulmayacak soru ya da sorulduğunda cevabı olmayan soru var mıdır?Örneğin ben de hasıl olan bu soruların cevabını ben bir inanan kardeşimden bekliyorum ki inancımı kuvetllendirecek tatmin edici bir cevap versin.Eğer bu mahiyetteki sorulara inancımız bir inançlı bunları sorgulayamaz, sorgulamamalı gibi geçiştiren soruya uzaktan yakından cevap olmayan türde cümlelerle karşılık verilirse inancın cevabını bulamadığı soruya başka biri hiç çekinmeden iyi niyetli veya değil, kendince veya ideolojik cevaplar verir.Benim inançlı olmam la olmamam arasındaki fark bu soruyu soruyor veya sormuyor olmamla bağlantılı olmamalı.Ciddi bir soru soruyorum güzel kardeşim ben inancımla ilgili düşünmeye başladığımda bir sürü soru geliyor aklıma ben kendi birikimimle,düzeyimle inancımla cevaplamaya çalışıyorum kendi sorularımı.Ama cevaplayamadığım noktada bilen inançlı insanlar arıyorum.Daha da ilginci bu soruların benim kafamda oluşmasını ben şimdi irademle istiyorum beni yıpratıyor bu sorular.Ben irademe nasıl engel olacağım örneğin?Eğer bu soruları soruyor olmam günahsa ben de istemiyorum bu soruları sormayı ne diyeyim şimdi irademe?Allah doğrusunu gösterir inşaallah...

 

MUHABBETLE...

 

Hoş bir olay oldu biz istemeden, bilemeden. Ben iletimi değiştirip size özel de cevap yazdım çünkü o genel cevabım daha çok somut bir olayı "kader"le yetersizce ilişkilendirdiğini düşündüğüm arkadaşa ve beni tartışmaya çekmek isteyen bir başkasınaydı. Siz de kendi sorgulamanıza laf söylediğimi düşündünüz anlaşılan ve bana bunun üzerine cevap yazdınız. İkimiz de bimiyorduk ama elimizdekilerle buna engel olabilirdik; ben iletimi daha sabırlı ve dikkatli hazırlasaydım siz de okuduğunuzu biraz daha iyi niyetle algılayıp "niye soruyorsun?" demediğimi görseydiniz bu yazışmaları yapmazdık ve daha benim göremediğim hatta göremeyeceğim pek çok değişken.

Anlatabiliyor muyum? Öncelikle Kur'an'dan ve sünnetten yeterince faydalanmak gerekir. Ben de çok bilgili değilim, bunu da söylemek isterim ayrıca. O yüzden çok da ileri gitmek istemem ve size de daha çok öğrenmeyi tavsiye ederim. Öğrenme daha temel, sağlam kaynaklardan olur bunu da unutmayın.

Ve bu konular akıl alanını aşan konulardır, salt akıl yürütmeyle bir yere ulaşılacak değildir bence; başlığa verdiğim cevapta anlattığım "sınır" meselesini hatırlatırım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bu başlıkta yazma amacım inanan arkadaşların okuyup, dinlediklerine karşı daha dikkatli olmaları konusunda tavsiyedir.

 

Görüyoruz ki insanlar öyle dikkatli ki herşeyi sorguluyor. İnanışa göre bu beyin ne için verilmiş? Soru sormaması için olabilir mi?

Sen yine de karışma, sorgulama ve kullanma o organını... Bu mudur?

 

Sayın Fuzuli; size de tavsiyem sınırlarınızın farkında olmanızdır. Ve Allah'ı hatırlayın ve ölümü hatırlayın. O'na dönüşü ve O'nun vahiyle bildirdiklerini hatırlayın. Sonra tekrar sınırlarınıza dönün ve deyin ki "Benim gerçek meselem ne?"

"Şu an ölmeyi göze alabilir miyim?"

 

Demek ki BUDUR...

 

Bizim bir zamanımız var işte, kim nasıl akıl yürütürse yürütsün sonunda ölmüyor mu?

 

Bak ne güzel açıklamış arkadaşımız biggrin.gif

Yahu zaten öleceksin ne diye kafa yoruyorsun???

Aaahh bu düşünce ne tehlikelidir! şu anda müslüman ülkelerin geride kalmasının tek sebebi budur kardeşim. Kafa yorma! Yorma o kafanı, çalıştırma! Bırak pas tutsun! E nasıl olsa öleceksin biggrin.gif

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sonra gördüm eklediğiniz cümleleri Sayın alio.Benim en büyük meselem bu oldu zaten.''Benim gerçek meselem ne?'' sorusuna verilen cevabı benim de istemediğim şekilde aklımın, irademin kabul etmiyor olması.Yani bu sorularla uğraşmak yerine gerçeklerden hareket etmek daha doğru ama gelin görün ki bu soruları beynime çivileyen neyse engel olamıyorum ona.Sizce nedir bunun sebebi.Örneğin bu soruları sormak bu sorularla uğraşmak istemiyorum ama artık bir kere geldi aklıma sorun bu...

 

MUHABBETLE...

 

Çözüm yine Allah'da ve O'nun Peygamberindedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çözüm yine Allah'da ve O'nun Peygamberindedir.

 

Sorun da burada işte. Madem öyle, neden bilimsel gelişmeler bir anda dine açıklama şeklinde piyasaya sürülüyor? Çözüm Allah ve Peygamberde ise kaderi bilim nasıl ispatlıyor? Lütfen biraz konuya odaklanıp çelişkisiz cevaplar verin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu başlığa yazdığım ilk iletide anlattım derdimi; iyi okuyalım, iyi anlayalım.

 

Dikkatinizi çekerim ben de ilk iletinize bir yanıt vererek soru sormuşum. Demek ki derdinizi anlamamışız.

İyi takip edelim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Siz kader üzerine tartışmak istiyorsunuz bense iletimde başka bir şeyler vurguluyorum. İletiden anlamadığınız yeri "anlamadım, anlat" diye somut olarak gösterirseniz belki anlamanızda yardımım dokunur.

 

Arkadaşım senin ilk iletine verdiğim soru niteliğindeki cevabı okudun mu? Okumadıysan bi zahmet hemen bu sayfanın başındaki ilk iletiyi oku. Benim de ilk iletim olur kendisi bu başlıkta. İletinde anlamak istediğim noktayı belirtmişim. Daha ne kadar açık sorablirim ki? Ha verecek cevabın yoktur cevap vermemekte özgürsün, buna bişe diyemem. Ama hala soruyu anlatmamı bekliyorsan burda ya art niyet yada kaçamak beklerim. Herşey açık, iletide bulabilirsin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu ilgimi çekti. Peki, zamanı aşkın düşünelim. Madem ki "böyle değil, şöyle düşünmeliyiz" diyebiliyorsunuz, bize "şöyle"yi anlatınız.

 

 

 

İndirgemeden tartışma açalım öyleyse. İndirgenen durumları hemen yükseltelim.

 

İlginizi çeken cümle nedir? Siz şöyle alıntılıyorsunuz:

dolayısıyla kader dediğimizi insanın bilmem kaç saniye sonrasında ne yapacağına indirgeyemeyiz. Zamanı aşkın düşünmek gerekir;

 

Allah Allah; ben bile şaşırdım. Ne demek bu? Bakınız, öncelikle samimiyseniz sorunuzu tam cümlelerle, ben neyi nasıl anlattıysam onun üzerinden sorun ya da benden yarım alıntılar yapmayın.

 

O cümlenin yer aldığı paragraf ve ben ne üzerine yazmışım bunu:

 

Bir cümle alıntılıyorum başlığı açan iletiden:

 

Bunu özgür iradenizle mi yaptınız ya da zaten kaderinizde o çayı

içeceğiniz yazıyor muydu?

;

Aslına uygun mu? Hemen aynı iletiden daha geniş alıntılayalım:

Bir atom parçacığının nerede ve ne hızda hareket edeceğini 43 saniye

önceden tespit eden bir model geliştiren Hollandalı fizikçi Hooft, semavi

dinlerin savunduğu kaderin varlığını bilimsel olarak da ispatladı

(9 Mayıs 2006 Salı)

 

Restoranda yemeğinizi bitirdikten sonra genelde bir garson yanınıza gelir

ve "Tatlı veya çay alır mısınız?" diye sorar. Bir süre düşündükten sonra

kararınızı verirsiniz. Diyelim ki böyle bir durumda çay içmeyi seçtiniz.

Bunu özgür iradenizle mi yaptınız ya da zaten kaderinizde o çayı

içeceğiniz yazıyor muydu?

 

İşte bu ve benzeri sorular, modern insanın varoluşundan bu yana gündeme

geliyor. Din adamları, siyaset bilimciler ve davranış

uzmanları; yüzyıllardır "insanın davranışlarını kader mi yoksa, özgür iradenin mi

belirlediğini" tartışıyor. Semavi dinler elbette kader kavramının

varlığına işaret edip evrendeki tüm varlıkların kontrolünün Tanrı'ya ait olduğunu

vurguluyor. Bilim dünyası ise somut olarak ispatlanamadığı için kadere

şüpheyle yaklaşıyor.

 

Bunu verme sebebim kendi belirttiğim ilkeye uygun ileti hazırladığımı ispatlamak. Sanırım ilgili iletimde yaptığım alıntının alıntı yapılan iletiyi anlamsızlaştıracak bir yönü yok; yerindedir.

 

Şimdi cevap verdiğim paragrafa gelelim:

Ancak bu cümle daha sonra insanın bilimsel faaliyetiyle ilişkilendirilerek ele alınmış; halbuki biz zaman ve mekan üstü bir yaratıcıdan bahsediyoruz; dolayısıyla kader dediğimizi insanın bilmem kaç saniye sonrasında ne yapacağına indirgeyemeyiz. Zamanı aşkın düşünmek gerekir; burada Allah'dan bahsediyoruz. Kadere dair fikir verebilir size ama kaderi buna indirgerseniz bazı önemli problemlerle karşılaşabilirsiniz ki burada(bahsedilen deneyde) geleceği bilme durumunda olan insan yine de zamanla sınırlanmıştır mesela. Son paragraftan anladığım kadarıyla eksiklik kabul edilmiş:

 

Princeton Üniversitesi'nin felsefe uzmanı Hans Halvorson ise "Ne olursa

olsun, kader ve özgür iradeyi sadece fizikle açıklamaya kalkmak doğru

olmayabilir. Özgür irade konusunda fiziğin de cevap veremeyeceği sorular

var" diyerek konunun zamana bırakılması gerektiğine işaret etti

 

 

Ve sonra devam ettiğim açıklamamda da belirttiğim üzere:

 

Kader ve irade çokça tartışılmıştır; din ve özellikle İslam doğrudan "sen ne yaparsan yap" demez. Sen zaten her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten Allah'a inanmışsındır, bundan sonrasını yine onun sana bildirdiği ölçütlere göre onun yarattıkları içinde yaşarsın ve yargılanır sonuca ulaşırsın. Yine de çok çeşitli görüşler var tabi; bence aşırı kaderci veya iradeci anlayışların sebebi biraz da Allah'ı sınırlı algılama; bu çok önemli. Sınırlı olan bizlerin sınırlandıramayacağı Allah'dan bahsediyoruz. Çok zorlu bir konu ve bence konuşanların olduğu kadar dinleyenlerin de algı farklılıkları iyice içinden çıkılmaz hale getirebiliyor konuyu. Yani aslında belki de iki insan aynı şeyi düşünüyor ama yöntem ve terminoloji farklı; bunun kraldan çok kralcılarca anlaşılamaması yüzünden dallanıp gidiyor tartışmalar. Ve daha pek çok neden.

 

Özetle söylemek istediğim şu ki bu konuları öncelikle bilimin kendi iç disipliniyle, sonra da doğru bir düşünme faaliyetiyle daha sağlam bir biçimde dini görüşlerimizle ilişkilendirirsek yine bizzat kendi dini algımızı yanlış alış-verişlerden koruruz.

 

Bunları verme sebebim anlaşılmıştır umarım. İndirgemeden tartışmaya açmak kaderi, dini, Allah'ı tartışmak demektir ki defalarca söylediğim gibi istemiyorum; zorlayamazsınız da. Zamanın aşkın düşünülmesiyle anlattığımın zamanla sınırlanmış insanın kendi açısından kaderin tam anlamıyla anlaşılmasının mümkün olmadığı konusu olduğu kolayca anlaşılabilir.

 

Yine sorun varsa; bahsettiğim şekilde anlam kaydırmadan samimice sorulursa yanıt vermeye çalışırım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Binlerce insanımızı trafik kazasına kurban veriyoruz,binlerce canımız terör belası yüzünden toprağa düştü,milyonlarca insanımız insan gibi bir hayat sürdürememenin eşiğinde,aç,susuz,sefil,çıplak.Müslüman bir ülkeyiz ve Müslüman olmayan ülkelerin hakimiyet ettiği, onların kurguladığı bir dünyada onların gölgesinde yaşıyoruz, onların doğrularına boyun eğiyoruz.Bu kader mi?Kaza ve kadere iamn eden biri olarak ben nasıl bakacağım bütün bunlara, hangi yorumu yapacağım bu yaşananlar karşısında.Nasıl bir tevekkül iç huzuru verecek bana.Hangi bireysel,toplumsal irade,hangi doğru kararı veren güç sahibi irade bütün bu olumsuzluklar karşısında günah olmayanı tercih edip güzellikleri sunacak bana?Takdiri ilahi deyip inançlı olmakla rahata mı erecek ruhum?Bu düsturda bir imanım ne kadar Kuran'dan yana?Ben inandığımı düşünürken acaba inanmıyorum da farkında mı değilim inançsızlığımın?Benim inancım ne yapmamı söylüyor bu durumda ne yapmalıyım nasıl bir kaderle nasıl bir imanı rahatlıkla barındırmalıyım ruhumda?Bak İslam ülkelerinin haline deyip İslam'a gelen eleştiriyi nasıl def etmeliyim.Takdir-i ilahi deyip sıyrılmalı mıyım bu soru karşısında,ya kendimi nasıl kandırmalıyım...Şu anki inancımın Allah nezdinde doğruluğunu hangi ilahiyatçıya danışıp da mizana vurmalıyım?

 

Belki de bu kadar soru fazla belki de aşıyor bu aciz aklımı.Gerçekten aciz miyim ne yapmaya muktedirim?Acizliğimi kabul etmiş olmam aklımı ve irademi tevekkül ettirecek kadar kullandığımı nasıl inandırmalı bana?Belki de felsefesini yapmamalıyım inancımın ne bileyim...

 

 

MUHABBETLE...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sorun olarak saydıklarınızın hepsinin sebepleri mevcuttur; doğrudan bizimle ilgili ya da değil. Bir örnek mesela;

Diyorsunuz ki:

Müslüman bir ülkeyiz ve Müslüman olmayan ülkelerin hakimiyet ettiği, onların kurguladığı bir dünyada onların gölgesinde yaşıyoruz

Öncelikle biz Müslüman bir ülke falan değiliz hatta İslamiyetin yasakladığı pek çok şey devlet eliyle yapılabiliyor; ikincisi Müslüman olduğunu iddia eden ülkelerde de yine bizzat İslama aykırı işler binbir kılıfla yapılabiliyor günümüzde. Demek ki neymiş? Ben Müslümanım; o halde değilim diyen niye üstün demekle olmazmış bu işler. Çalmayan, çalışan; zarar vermeyen, onaran; bildiğini doğru konuşan, bilmediğini öğrenen bir toplumun en kötü "görünen" hali dahi çok daha gelişmiştir. Şehidin ölümüne basitçe "öldü, gitti" der miyiz? Halbuki "öldü işte" bize göre ama ne üzerine öldü nasıl öldü? O öldü ama inancımıza göre belki de pek çok diri gözükenden daha gerçek bir diri. Aç olan içindeki kin,nefret ve karanlıkla mı aç yoksa içinde bir ışık var da pek çok toktan daha mı tok. Bizim için en doğrusunun ne olduğunu bilebilir miyiz sadece görüntüyle? Bu da bir başka yan.

Şimdi bir de şu geldi aklıma. Mesela başlıkta da anlatıldığı gibi insan geleceği ciddi olarak hesaplamaya ve yönlendirmeye kalksa en sona kadar tüm olayları kontrol etmesi gerekir ki "en doğru" kararı verebilsin. Yani karşımıza başka sınırlar çıkıyor ki isteklerimiz, yönelimlerimiz her zaman doğruya yönelik olmuyor ve biz her şeyi bilemeyiz. Bu da bize haddimizi hatırlatan bir diğer mesele.

 

Öncelikle Kur'an'dan ve sünnetten yeterince faydalanmak gerekir. Ben de çok bilgili değilim, bunu da söylemek isterim ayrıca. O yüzden çok da ileri gitmek istemem ve size de daha çok öğrenmeyi tavsiye ederim. Öğrenme daha temel, sağlam kaynaklardan olur bunu da unutmayın.

Ve bu konular akıl alanını aşan konulardır, salt akıl yürütmeyle bir yere ulaşılacak değildir bence; başlığa verdiğim cevapta anlattığım "sınır" meselesini hatırlatırım.

Bu lafımı tekrar etme nedenim de yaptığınız sorgulamadan çok nerede ve nasıl yaptığınıza dair bir uyarı olması. Forum kullanıcıları olarak bir süre sonra çok samimi buluyoruz buraları ve içimizi döküyoruz(ben de yaptım aynı hataları) ama unutmayalım ki çok daha alt bigi seviyesinde insanlar da buradan yola çıkarak dayanaksız fikirler edinebiliyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi bir de şu geldi aklıma. Mesela başlıkta da anlatıldığı gibi insan geleceği ciddi olarak hesaplamaya ve yönlendirmeye kalksa en sona kadar tüm olayları kontrol etmesi gerekir ki "en doğru" kararı verebilsin. Yani karşımıza başka sınırlar çıkıyor ki isteklerimiz, yönelimlerimiz her zaman doğruya yönelik olmuyor ve biz her şeyi bilemeyiz. Bu da bize haddimizi hatırlatan bir diğer mesele.

 

 

Bu lafımı tekrar etme nedenim de yaptığınız sorgulamadan çok nerede ve nasıl yaptığınıza dair bir uyarı olması. Forum kullanıcıları olarak bir süre sonra çok samimi buluyoruz buraları ve içimizi döküyoruz(ben de yaptım aynı hataları) ama unutmayalım ki çok daha alt bigi seviyesinde insanlar da buradan yola çıkarak dayanaksız fikirler edinebiliyor.

 

Hassasiyetini, tavsiyeni anlıyorum sevgili ali0.Haddimizi bilecek kadar akıl tefekkürü yapmadığımız için, dilimizdeki imanı kafamızdaki kırık dökük iman malumatını iman sandığımız için aşmıyor muyuz o haddi o sınırı?Şeklimiz imani gönlümüz harabe değil mi o yüzden?Doğruları emek harcamadan almıyor muyuz başka dimaglardan?İnancımız hazır lokma olarak verilmiyor mu bize?Ne ki bugünkü halimizin hikmeti, dünyanın hali?

 

Kadere iman eden ne yapmalı ne düşünmeli?Kadere iman ettim demekle mi bitirmeli mi?

 

MUHABBETLE..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yaşamak; istesek de istemesek de yaşıyoruz şu an ve öleceğiz belki de bir sonraki an. Yaşamak. Sözü söylemekle bitmiyor dediğiniz gibi. Ya da başkasından almakla da bitmiyor. Yaşamak. Herkes kendi hesabını verecek. Yaşamak. Herkes yaşadığıyla ölecek ve bunun hesabını verecek.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İlginizi çeken cümle nedir? Siz şöyle alıntılıyorsunuz:

.............................

 

Arkadaşım bana alıntı dersleri vermekten vazgeç de, soruma cevabın varsa onu yaz. Laf kalabalığına gerek yok. Soru basit, cevabı da basit olsun. Tekrar söylüyorum, cevabın yoksa susma hakkın da vardır. Benim de merak ettiğim bir konudur ve soru sorduk. Fikri olan açıklasın. Yazı derslerine girmeye gerek yok!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Binlerce insanımızı trafik kazasına kurban veriyoruz,binlerce canımız terör belası yüzünden toprağa düştü,milyonlarca insanımız insan gibi bir hayat sürdürememenin eşiğinde,aç,susuz,sefil,çıplak.Müslüman bir ülkeyiz ve Müslüman olmayan ülkelerin hakimiyet ettiği, onların kurguladığı bir dünyada onların gölgesinde yaşıyoruz, onların doğrularına boyun eğiyoruz.Bu kader mi?

 

Güzel yaklaşım...

Bu yoruma iki cevap gelebilir:

 

1. Bunların tümü alınyazısıdır, Allah'ın dediği olur, haksızlığa uğrayanlar haklarını diğer tarafta alacaklarıdır. Öyleyse karıştırma bunların nedenini. Kaderde varsa ölmek neye yarar üzülmek?

 

2. Bunla toplum yaşamında tarihi, siyasal ve ekonomik getirilerdir. Bunların sebepleri vardır ve sonuçlar doğurur. "Bunları önlemenin yolları nedir"i tartışabiliriz. Nasıl bir çocuk suç işliyorsa içinde bulunduğu koşullarla değerlendirilmelidir, toplumları da tarihi, ekonomik ve siyasal çevreler içinde değerlendirmek gerekir...

 

Bu iki yorum aslında kaderci ve kaderci olmayan iki görüşün özetidir. Haydi buyurun ve seçin bir tanesini...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.