Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

(HYP)Halkın Yükselişi Paritisi hakkında ne düşünüyorsunuz?


Ya Sev Ya Sevr

Önerilen İletiler

Ya arkadaşlar bu gün dünyada bir gerçek vardır, İngilizce dünya dilidir.

 

İdeal olanı, hangi miletten olursa olsun. Kendi dilinin yanında ingilizceyide bilmesidir.

 

Mesela dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin. İngilizce ile işinizi halledebilir, tabelalaları okuyabilir, resmi işlemleri kolayca yaptırabilirsiniz

 

Dil fetişizmi yapmıyalım.

 

Kültürüne diline sahip çıkmakla ingilizce eğitimin hiç bir alakası yok.

 

Bu gün ticaretinde, ekonomininde, biliminde evrensel dili ingilizcedir. Bu böyledir bu saatten sonra bunun değişmeyeceğine göre.

 

Sonra gelişmil ülkeler demişsiniz valla hangi avrupa ülkesine giderseniz gidin. İnsanlar kendi dillerinin yanında ingilizceyide konuşurlar.

 

İngilice de eğitim de. Tarih vs ingilizce olmaz. ekonomi ve bilim dallarında ki dersler ingilizcedir. Kanımca bu derslerin ingilizce olması oldukça mantıklıdır. Zira bu sektörde çalışacak kişilerin besneleceği kaynakların çoğu ingilizce olacaktır.

 

Tekrar söylüyorum, İngilizce de eğitim almakla, Dilini korumanın hiç bir alakası yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 119
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Ya arkadaşlar bu gün dünyada bir gerçek vardır, İngilizce dünya dilidir.

 

İdeal olanı, hangi miletten olursa olsun. Kendi dilinin yanında ingilizceyide bilmesidir.

 

Mesela dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin. İngilizce ile işinizi halledebilir, tabelalaları okuyabilir, resmi işlemleri kolayca yaptırabilirsiniz

 

Dil fetişizmi yapmıyalım.

 

Kültürüne diline sahip çıkmakla ingilizce eğitimin hiç bir alakası yok.

 

Bu gün ticaretinde, ekonomininde, biliminde evrensel dili ingilizcedir. Bu böyledir bu saatten sonra bunun değişmeyeceğine göre.

 

Sonra gelişmil ülkeler demişsiniz valla hangi avrupa ülkesine giderseniz gidin. İnsanlar kendi dillerinin yanında ingilizceyide konuşurlar.

 

İngilice de eğitim de. Tarih vs ingilizce olmaz. ekonomi ve bilim dallarında ki dersler ingilizcedir. Kanımca bu derslerin ingilizce olması oldukça mantıklıdır. Zira bu sektörde çalışacak kişilerin besneleceği kaynakların çoğu ingilizce olacaktır.

 

Tekrar söylüyorum, İngilizce de eğitim almakla, Dilini korumanın hiç bir alakası yoktur.

Sayin Cyrano,bence yabanci dilde egitimin anadili yozlastirmada cok büyük katkisi vardir.yabanci dil bir tercih olayidir,isteyen kurslara giderek bu dilleri ögrenebilirler bunun önünde hicbir engel yoktur.Ama Milli Egitim Bakanligina baglii bir okulda yabanci dilde egitim yapmak en azindan ana dili sabote etmektir.Evet Ingilizce bir dünya dilidir,ama sadece Ingilizler degil,Almanlar Fransizlar dillerini dünya dili yaapabilmek icin mümkün olan her imkani kullanmislardir.Almanyada Türklerin disinda isyerlerine Türkce tabela asan esnaf yoktur,Almancadir bütün tabelalar,bizde nasil oldugunu anlatmama bilmem gerek varmidir.Bazi gerceklere lütfen sirtimizi dönmeyelim,ve önce Türkcemizi sonrada yabanci dilleri savunalim.

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayin Cyrano,bence yabanci dilde egitimin anadili yozlastirmada cok büyük katkisi vardir.yabanci dil bir tercih olayidir,isteyen kurslara giderek bu dilleri ögrenebilirler bunun önünde hicbir engel yoktur.Ama Milli Egitim Bakanligina baglii bir okulda yabanci dilde egitim yapmak en azindan ana dili sabote etmektir.Evet Ingilizce bir dünya dilidir,ama sadece Ingilizler degil,Almanlar Fransizlar dillerini dünya dili yaapabilmek icin mümkün olan her imkani kullanmislardir.Almanyada Türklerin disinda isyerlerine Türkce tabela asan esnaf yoktur,Almancadir bütün tabelalar,bizde nasil oldugunu anlatmama bilmem gerek varmidir.Bazi gerceklere lütfen sirtimizi dönmeyelim,ve önce Türkcemizi sonrada yabanci dilleri savunalim.

saygilarla

 

Değerli politika,

Söylemlerine aynen katıldığımı söylemek istiyorum.

İlk ve orta eğitim süresince okullarda zorunlu olarak yabancı dil dersi verilmesine karşıyım.

Eğer öğrenmek isteyen varsa seçmeli ders yada kurslar ile alabilmeli.

Biz daha 65 milyon insanımıza Türkçe öğretememişken, ...

Kültür emperyalizmi bazı ögelerini kırmızı şekerlere bulayarak sunar unutmayalım.

Saygı ve selamlarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayin Cyrano,bence yabanci dilde egitimin anadili yozlastirmada cok büyük katkisi vardir.yabanci dil bir tercih olayidir,isteyen kurslara giderek bu dilleri ögrenebilirler bunun önünde hicbir engel yoktur.Ama Milli Egitim Bakanligina baglii bir okulda yabanci dilde egitim yapmak en azindan ana dili sabote etmektir.Evet Ingilizce bir dünya dilidir,ama sadece Ingilizler degil,Almanlar Fransizlar dillerini dünya dili yaapabilmek icin mümkün olan her imkani kullanmislardir.Almanyada Türklerin disinda isyerlerine Türkce tabela asan esnaf yoktur,Almancadir bütün tabelalar,bizde nasil oldugunu anlatmama bilmem gerek varmidir.Bazi gerceklere lütfen sirtimizi dönmeyelim,ve önce Türkcemizi sonrada yabanci dilleri savunalim.

saygilarla

 

Mesleki ingilizce, teknik ingilizce, kursla vs ile öğrenilmez.

 

En basiti, Windows un bile türkçe, versiyonuna bak. Bir çok yerinde türkçeleştirilmiş şeyler ne kadar anlamsız duruyor.

 

sadece küçük ve basit bir örnek. " Save" kelimesinin türkçedeki anlamı " Kaydet " değildir.

 

Matematiğin, fizik, kimya, iktisat vs nin ingilizce eğitim yoluyla alınmasının anadile herhangi bir zararı yada sabote eden tarafı yoktur.

 

Çünkü dünyada bu bilim dallarının ortak dili ingilizcedir.

 

Derste kullanılan kaynakların türkçeye çevrilmiş haliyle okumak, isterse muhteşem bir çeviri olsun, yazıldığı dilde okumanın yanında daima eksiktir.

 

yine kaba bir örnek vereyim, Orhan Kemal'in bir romanını ingilizceye çevirebilir misin ? çevirisin ama onu türkçe olarak okumanın yarısı kadar bile verim alamazsın.

 

Bilimden bahsediyoruz, yani envrensel bir kavramdan. Ulus dil millet farklarının olmadığı bir sahadan. Sapla samanı birbirine karıştırmamak lazım.

 

Bizim Yurt dışında okumuş master yapmış, bilim adamlarımız türkçeyi kullanamakta mıdır? Türkçeleri bozulmuş mudur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mesleki ingilizce, teknik ingilizce, kursla vs ile öğrenilmez.

 

En basiti, Windows un bile türkçe, versiyonuna bak. Bir çok yerinde türkçeleştirilmiş şeyler ne kadar anlamsız duruyor.

 

sadece küçük ve basit bir örnek. " Save" kelimesinin türkçedeki anlamı " Kaydet " değildir.

 

Matematiğin, fizik, kimya, iktisat vs nin ingilizce eğitim yoluyla alınmasının anadile herhangi bir zararı yada sabote eden tarafı yoktur.

 

Çünkü dünyada bu bilim dallarının ortak dili ingilizcedir.

 

Derste kullanılan kaynakların türkçeye çevrilmiş haliyle okumak, isterse muhteşem bir çeviri olsun, yazıldığı dilde okumanın yanında daima eksiktir.

 

yine kaba bir örnek vereyim, Orhan Kemal'in bir romanını ingilizceye çevirebilir misin ? çevirisin ama onu türkçe olarak okumanın yarısı kadar bile verim alamazsın.

 

Bilimden bahsediyoruz, yani envrensel bir kavramdan. Ulus dil millet farklarının olmadığı bir sahadan. Sapla samanı birbirine karıştırmamak lazım.

 

Bizim Yurt dışında okumuş master yapmış, bilim adamlarımız türkçeyi kullanamakta mıdır? Türkçeleri bozulmuş mudur.

Sevgili Cyrano,seni anliyorum ama katilamiyorum.Almanyada bütün ilaclarin kullanim klavuzlari ilacin icindeki kimyevi madde disind kalan ne varsa Almancadir,insanlar okusun anlasinlar diye,bizde aynisini söyleyebilirmiyiz.sunu kabul etmelisin sevgili Cyrano ,biz maalesef öz kültürümüzle beraber dilimizide tarihe gömmekle mesgulüz.Bir Japon doktor meslekdaslari ile japonca konusur ingilizce bilse dahi.bir Alman bir Ingiliz de hakeza aynidir,maalesef bu yabanci dil sevdasi sadece bizlere özel bir özentidir.her millet kendi dilinde ilim yapar ilim yapan eger gerekiyorsa yabanci dilide ögrenebilir.biz disari bagimli kaldigimiz sürece kendi ürünümüzü üretemedigimiz imal edemedigimiz sürece yabanci dil kavramindan kendimizi soyyutluyamayiz.örnegini verdigin Window gibi.Bunu Alman basarmis ingiliz basarmis fransiz basarmis ama biz ve bizim gibi ülkeler maalesef yari yolda kalmisizdir.

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ya politika bana mühendislikte ki "Time Domain" i türkçeye çevirsene. Cidden bak sözlükten ve türkçeye çevir. Bunun kavram olarak türkçesi yoktur. "Zaman Menzili" diye bir türetme yapılır.

 

Tıpkı "save" gibi.

 

 

bu çok kullanılan bir örnektir. Yani bir mühendislik öğrencisine, Time Domain teknikleri anlatılır. O öğrenci hocasına sorsa, hocası bunun türkçede karşılığı yok der. bir metinde o kısım ingilizce olarak kalır. yani diyelim metin şu " kullanılacak time domain teknikleri vs vs"

 

sonra almanca , ingilizce, fransızca bunlar birbirleriyle akraba aynı dil ailesinden gelen dillerdir. tabiki birbirine çok daha kolay çevrilir.

 

 

türkiye de de ilaç prospektüsleri türkçedir.

 

Sen dilini, edebiyatta korur zengileştirirsin, müzikte, sinemada yada hayatın diğer alanlarında.

 

Ama bilim bu göz önüne alınacak, ya da bu kıstas alınacak bir dal değildir.

 

Bilim söz konusuyken, bir bilimsel kaynaktan vs den tüm bilimle uğraşanlar kolayca ve çabuk bir şekilde faydanlanmaları amaçlanır. Bunun için bilimsel çalışmalar, yeni teoriler kaynaklar ingilizce olarak hazırlanır ve tüm dünyaya sunulur.

 

Kaba bir örnek vereyim. uluslararası bilim kuruluşlarından birinin internet sitesinde bir bilim adamı yeni bir kaynak koydu ortaya. Tabiki ingilizce olarak. Herkes anında o kaynaktan yaralanmaya başlarken sen oturup, türkçeye çevrilmesini mi bekleyeceksin. Çeviren onu bakalım yüzde yüz doğru çevirebilecek mi ?

 

Japon doktorda, dünya sağlık örgütünün toplantısında ingilizce konuşur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ya politika bana mühendislikte ki "Time Domain" i türkçeye çevirsene. Cidden bak sözlükten ve türkçeye çevir. Bunun kavram olarak türkçesi yoktur. "Zaman Menzili" diye bir türetme yapılır.

 

Tıpkı "save" gibi.

bu çok kullanılan bir örnektir. Yani bir mühendislik öğrencisine, Time Domain teknikleri anlatılır. O öğrenci hocasına sorsa, hocası bunun türkçede karşılığı yok der. bir metinde o kısım ingilizce olarak kalır. yani diyelim metin şu " kullanılacak time domain teknikleri vs vs"

 

sonra almanca , ingilizce, fransızca bunlar birbirleriyle akraba aynı dil ailesinden gelen dillerdir. tabiki birbirine çok daha kolay çevrilir.

türkiye de de ilaç prospektüsleri türkçedir.

 

Sen dilini, edebiyatta korur zengileştirirsin, müzikte, sinemada yada hayatın diğer alanlarında.

 

Ama bilim bu göz önüne alınacak, ya da bu kıstas alınacak bir dal değildir.

 

Bilim söz konusuyken, bir bilimsel kaynaktan vs den tüm bilimle uğraşanlar kolayca ve çabuk bir şekilde faydanlanmaları amaçlanır. Bunun için bilimsel çalışmalar, yeni teoriler kaynaklar ingilizce olarak hazırlanır ve tüm dünyaya sunulur.

 

Kaba bir örnek vereyim. uluslararası bilim kuruluşlarından birinin internet sitesinde bir bilim adamı yeni bir kaynak koydu ortaya. Tabiki ingilizce olarak. Herkes anında o kaynaktan yaralanmaya başlarken sen oturup, türkçeye çevrilmesini mi bekleyeceksin. Çeviren onu bakalım yüzde yüz doğru çevirebilecek mi ?

 

Japon doktorda, dünya sağlık örgütünün toplantısında ingilizce konuşur.

Anliyorum sevgili Cyrano,fikirlerimiz uymasada dostlukta hemfikiriz.

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ya politika bana mühendislikte ki "Time Domain" i türkçeye çevirsene. Cidden bak sözlükten ve türkçeye çevir. Bunun kavram olarak türkçesi yoktur. "Zaman Menzili" diye bir türetme yapılır.

 

Tıpkı "save" gibi.

bu çok kullanılan bir örnektir. Yani bir mühendislik öğrencisine, Time Domain teknikleri anlatılır. O öğrenci hocasına sorsa, hocası bunun türkçede karşılığı yok der. bir metinde o kısım ingilizce olarak kalır. yani diyelim metin şu " kullanılacak time domain teknikleri vs vs"

 

sonra almanca , ingilizce, fransızca bunlar birbirleriyle akraba aynı dil ailesinden gelen dillerdir. tabiki birbirine çok daha kolay çevrilir.

türkiye de de ilaç prospektüsleri türkçedir.

 

Sen dilini, edebiyatta korur zengileştirirsin, müzikte, sinemada yada hayatın diğer alanlarında.

 

Ama bilim bu göz önüne alınacak, ya da bu kıstas alınacak bir dal değildir.

 

Bilim söz konusuyken, bir bilimsel kaynaktan vs den tüm bilimle uğraşanlar kolayca ve çabuk bir şekilde faydanlanmaları amaçlanır. Bunun için bilimsel çalışmalar, yeni teoriler kaynaklar ingilizce olarak hazırlanır ve tüm dünyaya sunulur.

 

Kaba bir örnek vereyim. uluslararası bilim kuruluşlarından birinin internet sitesinde bir bilim adamı yeni bir kaynak koydu ortaya. Tabiki ingilizce olarak. Herkes anında o kaynaktan yaralanmaya başlarken sen oturup, türkçeye çevrilmesini mi bekleyeceksin. Çeviren onu bakalım yüzde yüz doğru çevirebilecek mi ?

 

Japon doktorda, dünya sağlık örgütünün toplantısında ingilizce konuşur.

 

Değerli Cyrano,

 

İlk bakışta haklı gibi görünüyorsun, ama temelde bazı yanlışların var. Şöyle ki;

Hani on bin metre yarışının finişteki son düzlüğünün gösterildiği, özet görüntüleri seyredip yarış hakkında karar veriyorsun.

Bildiğim kadarı ile kendi alanımdan örnekler vereyim. Osmanlıya modern tıp prusya ekolü ile askeri hekimlerle girmiştir. O zamanki tıp dili Almancadır. Baktığın zaman o dönemde dünyada hakim güç Avusturya-Alman İmparatorluğudur. Daha sonra tıp dili Fransızca olmuştur. Ülkemizdeki Cumhuriyetin birinci kuşak hekimleri hep Fransız ekolü ile yetişmişler, tüm dünya hekimleri ile birlikte Fransızca kitaplar okumuşlar, bilimsel yayınlar yıllarca hep Fransızca yapılmıştır. İkinci dünya savaşı sonrası tüm dünya Amerikan emperyalizmi hakimiyetine girerken, yavaş yavaş tıp dili de değişmiş, ülkemize Hacettepe ekolü olarak giren Amerikan tıbbı, giderek ülkemizin tüm tıp eğitimi veren kurumlarına yerleşmiştir. Tabbi bu gelişme ABD nin dünya genelindeki emperyal hakimiyetine paralel seyretmiştir. Çok değil 1970-1980 li yıllarda bu ülkede tıp fakültelerinde Fransızca terimlerle dersler veriliyordu. Hatta bazı muhafazakar hocalar ihtisas sınavlarında İngilizce terminoloji kullanan gençlere kızıyor ve kınıyorlardı.

Şimdi bizler bugün bilimsel terimler İngilizce diye kültür emperyalizmine tüm kapılarımızı açalım mı ? Bilimsel dilde sadece bu gün için haklı olabilirsin. Ancak bilim ile uğraşan kişi kendisine gerekli tüm donanımlar gibi İngilizceyi de bir şekilde öğrenecektir. Bu öyle büyütülecek ve yıllarca zorunlu ders olarak okutulacak bir konu değil. Her zaman eleştirdiğimiz ABD de insanlar hayran oldukları Paris ve Roma'ya tatile gelmek için, tatil öncesinde üç ay içinde sadece dinliyerek şakır şakır Fransızca ve İspanyolca öğreniyorlar. Bizler eğitimin her tarafında olduğu gibi, dil eğitimini de yanlış yaptığımız için İngilizce diye, İngilizce dilbilgisi ve edebiyatı öğretmeye çalışarak gençlerimizin yıllarını çalıyoruz. Sonra yıllarca beyni yıkanarak İngilizcenin allamei cihan birşey olduğunu sanan bir Türk genci de kendi dilini unutabiliyor. Daha sonra da pastane yerine patiseri demeyi çok faziletli bir iş yapmış zannederek yapıyor. Benim 6 yaşındaki oğlum okuma yazma bilmediği halde, bilgisayardan sadece görsel öğrenme ile kendine gerkli bilgisayar bigisini sağlayabiliyor. Onun eğitiminin çok ileri basamaklarında gerkli olabilecek bilimsel kelimeleri yada metinleri takip edebilmesi için yıllarca kültür emperyalizminin etkisi altında yoğrulmasına izin vermeyeceğim. Gerektiğinde kendine gereken donanımı sağlayacaktır zaten.

Diğer yandan sosyolojik ve toplumsal olaylar bir insan ömrünün tamamını içine alabileceğinden, belki izlemek her kes için güç olabilir. Ancak biz kendi benliğimize sahip bağımsız bir güç olarak ağırlığımızı dünya genelinde hissettirmeye başlarsak, işte o zaman senin "save" de kayıt, olur "domain" de köken yada başka bir kelime olur. Bu bir ütopya değildir. yeterki hayal etmesini bilelim.

Saygı ve sevgilerimle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya arkadaşlar bu gün dünyada bir gerçek vardır, İngilizce dünya dilidir.

 

İdeal olanı, hangi miletten olursa olsun. Kendi dilinin yanında ingilizceyide bilmesidir.

 

Mesela dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin. İngilizce ile işinizi halledebilir, tabelalaları okuyabilir, resmi işlemleri kolayca yaptırabilirsiniz

 

Dil fetişizmi yapmıyalım.

 

Kültürüne diline sahip çıkmakla ingilizce eğitimin hiç bir alakası yok.

 

Bu gün ticaretinde, ekonomininde, biliminde evrensel dili ingilizcedir. Bu böyledir bu saatten sonra bunun değişmeyeceğine göre.

 

Sonra gelişmil ülkeler demişsiniz valla hangi avrupa ülkesine giderseniz gidin. İnsanlar kendi dillerinin yanında ingilizceyide konuşurlar.

 

İngilice de eğitim de. Tarih vs ingilizce olmaz. ekonomi ve bilim dallarında ki dersler ingilizcedir. Kanımca bu derslerin ingilizce olması oldukça mantıklıdır. Zira bu sektörde çalışacak kişilerin besneleceği kaynakların çoğu ingilizce olacaktır.

 

Tekrar söylüyorum, İngilizce de eğitim almakla, Dilini korumanın hiç bir alakası yoktur.

 

Arkadaşım, dünya dili diye birşey yoktur... Sömürge dili vardır. İngilizce, Sömürgecilik dilidir. gelişmiş avrupa ülkeletrrindeki İngilizce bilme olayından bahsetmişsiniz ancak şöyledir ki, Fransa'da herkes Fransızca eğitim almak ve Fransızca bilmek ZORUNDADIR. kendi dilini konuşma konusunda Fransızlar ve Almanlar bizden kat kat katıdır. kendi ülkelerinde başka bir dille konuşmama konusnda son derece dikkatlidirler. ama ingilizce bilmezler mi, bilirler tabii ki...

 

gelelim inglizce eğitim konusuna. işte bazı örnekler vermişsiniz, iktisat falan diye. ingilizce eğitim verilmesi uygunmuş güya... bakın, geometride yabancı dilden başka eğitim verilmesinin imkansız olduğunun düşünüldüğü bir dönemde, Atatürk, Geometli kitabı yazmış ve öz ve öz Türkçe kelimeler, tanımlamalar bulmuş ve bügün üniversitelerde, evrensel bilgi veren üniversitelerde dahi bu tanım ve kelimeler hala kullanılar ve hatta çokta güze matematik ve geometri eğitimi verilir. yani bırakın arkadaşım bu kendi dilinize güvensizliğinizi... bilim dili diye bişey yoktur. insan sadece kendi dilinde düşünebilir. siz, daha Türkçeyi konuşamayan ortaokul öğrencisine, kimya dersnide "anot" "katot" gibi inglizce ifadeler öğretiyorsunuz. o çocuyk bunun ingilizce karşılığını mı bilecek, yoksa soruya mı yönelecek? mantık parçalanıyor ve başarısızlık ortaya çıkıyor. bu üniversitede böyle. ama siz her alanda eğitimi türkçe verin, türkçeleştirin,o adamın kendi alanına yeteceği kadar yabancı dil öğrenmesi işten bile değildir. öğrenim arası kurslarla ek ala öğrenilebilir ve çokta yararlı olur. bunun tartışmasını yapmak gereksiz bile. yabancı dille eğitim "Sömürge Zihniyetinin" savunabileceği eğitimdir... ne yazık ki, sizide böyle gördüm... Dünya Dili yada Bilim Dili diye birşey yoktur ve olamaz... Bu, zamanında, Arapların "Cennet Dili Arapçadır" iddiasının "İngilizce" versiyonudur. onun gibi palavra ve boş bir yutturmacadır. ancak ***** buna inanır. diyorum size, Geometri dersinin, Türkçe ile verilmesinin imkansız olduğunun düşünüldüğü bir dönemde, Atatürk bu dersi Türkçeleştirmiştir ve Türk Bilim Tarihine damgasını vurmuştur. bugün hala Dikdörtgen, üçgen, çokgen, açı vs vs vs... ifadeleri kullanmıyor muyuz? tüm bilimler için böyledir. yeter ki, sömürge anlayışına kurban olmayalım ve kendi dilimize güvenelim...

 

ayrıca öyle ki, sizin "bilim dili" dediğiniz ingilizce, henüz en fazla 20 yıldır yoğun olarak bilime geçmiş haldedir. ondan önce türkiye ve diğer ülkelerde Fransızca ve Almanca hegemonyası vardı. bunu bilmemeniz büyük ayıp. daha 10 yıl öncesine kadar Türkiye'de Fransızca ve Almanca öğretmenler vardı ingilizce öğretmenlerden ziyade. yani, ingilizcenin güya bilim dili olması "değiştirilemez" diye bir şey içermez. rica ederim, ingilizceyi bu kadar gereksiz bir şekilde ve endi dilinizden bu kadar korkarak yüceltmeyin...

 

ya politika bana mühendislikte ki "Time Domain" i türkçeye çevirsene. Cidden bak sözlükten ve türkçeye çevir. Bunun kavram olarak türkçesi yoktur. "Zaman Menzili" diye bir türetme yapılır.

 

Tıpkı "save" gibi.

bu çok kullanılan bir örnektir. Yani bir mühendislik öğrencisine, Time Domain teknikleri anlatılır. O öğrenci hocasına sorsa, hocası bunun türkçede karşılığı yok der. bir metinde o kısım ingilizce olarak kalır. yani diyelim metin şu " kullanılacak time domain teknikleri vs vs"

 

sonra almanca , ingilizce, fransızca bunlar birbirleriyle akraba aynı dil ailesinden gelen dillerdir. tabiki birbirine çok daha kolay çevrilir.

türkiye de de ilaç prospektüsleri türkçedir.

 

Sen dilini, edebiyatta korur zengileştirirsin, müzikte, sinemada yada hayatın diğer alanlarında.

 

Ama bilim bu göz önüne alınacak, ya da bu kıstas alınacak bir dal değildir.

 

Bilim söz konusuyken, bir bilimsel kaynaktan vs den tüm bilimle uğraşanlar kolayca ve çabuk bir şekilde faydanlanmaları amaçlanır. Bunun için bilimsel çalışmalar, yeni teoriler kaynaklar ingilizce olarak hazırlanır ve tüm dünyaya sunulur.

 

Kaba bir örnek vereyim. uluslararası bilim kuruluşlarından birinin internet sitesinde bir bilim adamı yeni bir kaynak koydu ortaya. Tabiki ingilizce olarak. Herkes anında o kaynaktan yaralanmaya başlarken sen oturup, türkçeye çevrilmesini mi bekleyeceksin. Çeviren onu bakalım yüzde yüz doğru çevirebilecek mi ?

 

Japon doktorda, dünya sağlık örgütünün toplantısında ingilizce konuşur.

 

ya çok manasız bir örnek vermişsiniz bence... şöyle düşünün, lisede sayısal bölüme giden bi öğrencisiniz... hocanız size geliyor diyor ki "bka bu "anot" bu "katot"... şimdi bunu kime söylerseniz söyleyin, anlamayacaktır mutlaka yanına işaretlerini kotmak zorunda kalırsınız. çocuğu hem yabancı dil boyuduruğuna soktuğunuz yetmezmiş gibi, işaretlerlede kafaasını yorarsınız... ama bırakın lise öğrencisini, herhangibir eğitim almamış birisine "eksi ve "artı" konusundan bahsederseniz, anlamaması için aptal ötesi bir zekaya sahip olması gerekir. ve ingilizce terimlerin tam karşılığı bulunamaz diye bir düşünce olamaz. bulunamadığını düşündüğünüz şeyler, sizin yetersiz kaldığınız şeylerdir. bakın, zamanında Arapça ve Farsça içinde böyle söyleniyordu, Osmanlılar zamanında... okuyun, Osmanlılarda Tercüma Faaliyetleri çok önemli bir dönemdir. çok büyük öneme sahiptir. ancak o dönemden sonra cumhuriyet döneminde bu zincir kırılmış ve dil özleştirilebilmiştir. çünkü kendine güvenen, devrimci kimseler, özellikle Atatürk vardır... bugün sizin "Türkçe Karşılığı olmadığını" iddia ettiğiniz bir çok tanımın bile, bilimde dünyanın çok çok gerisinde kalmış araplar dahi, karşılıklarını türetebilmektedirler...

mesela:

Prevantoryum: Nekahet-Hane... (bunun Türkçesini türetemiyecek kadar aciz sanıyosunuz kendinizi, ama Arap yapıyor işte...)

Gouttes : Nekaris=Nikris (bu da ayak parmaklarında ve topuklarda meydana gelen ağrılı bir hastalığa verilen isimdir. Arap yapıyor, Ama Türkçe aciz öyle mi?)

 

 

neyse, bir çok örnk verilebilir bu konuda, uzatmaya gerek yok... hiç bir dil, başka bir dil karşısında çaresiz değildir. mutlaka bir yolu vardır, bir karşılık bulunur. yalnızca zihinlerimizi satmış olmayalım... kendi dilinize güvenirseniz ve yeterince bilgiye sahipseniz, hangi kelimenin neye karşılık geldiğini mutlaka bulursunuz. ama kendi alanınızda bile yeterli değilseniz, bunun en temel kanıtı, uzmanı olduğunuzu sandığınız terimlere, kendi dilinizde karşılık bulamamanızdır. ya kendi alanınızda yeterli değilsinizdir, yada kendi dilinizi bilmiyorsunuzdur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anot ve Katot ingilizce değildir. Kimyadaki tüm isimler gibi latincedir.

 

Atatürk, bu meseleyi bir komleks haline getirmediği için. Cumhuriyetin yeni nesil aydınlarının eğitilmesi için berline göndermiş ve almanca eğitim almalarını sağlamıştır.

 

Sizler hala Bilim alanında, ulusal değerler ve kültür gayretleri arıyorsunuz.

 

Oysa bu alan bunun için yoktur ve yeri değildir. Bilimde tek esas vardır ileri ve başarılı olmak. Bunun içinde hangi araç uygunsa o tercih edilir.

 

Bana bir sürü arapçadan vs den örnek vereceğinize, "Time Domain" in türkçe karşılığını yazabilirdiniz. Eğer bu salt bizim yetersizliğimizse.

 

Yada şu an kullandığınız windowsun türkçe versiyonuna bakıp durumun ne olduğunu anlıyabilirdiniz.

 

Bilimin dilinden sömürge vs sonuçları çıkarmak işi abartmaktır. Bilimin dili bu gün ingilizceyse bunun sebebi, sömürgecilik değil, İlgili alanlarda o dili konuşan ların başarısı ve kulliyatı onların oluşturmasıdır.

 

Bu gün Tıbbın dili latincedir. Ama hiç bir millet kalkıp tıp terimlerini kendi dillerine çevirmekle uğraşmamışlardır.

 

Tekrar söylüyorum. Bu gün Bilim adamları eserlerini herkesin direkt faydalanabilmesi için belli bir dilde yazıyorsa. Sizin kullancağınız kaynakların hemen hemen hepsi belli bir dilde varsa. Sizin yapacağınızda bellidir.

 

Ulusal değerler ve kültür başka bir alan. Bilim başka bir alandır. Ve hala akraba germen dil gruplarıyla "ingilizce- almanca- fransa vs" türkçe ingilizce ilişkisini nasıl kıyaslıyabiliyorsunuz ?

 

Arap örneğine gelince. Bilim alanındaki "üstün başarıları" na bakarak onların çok güzel model alabiliriz değil mi.

 

Onların bilim alanındaki "büyük başarı"larıda bu mümtaz çevirileriyle ne kadar gelişkin bilim adamı kuşağı yetiştirmelerinin sebebidir o halde.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ikinci bir dil olaral elbette ingilizce ve bırçok dil öğrenılmesi gereklıdır,faydalıdırda..

 

ama kendi Türkçe miz varken..mağazalara,işyerlerine vs..ing isimler koymak,dizi fılmlerde ''kal geldı''oha felan gibi sözcukler kullanmak ne kadar doğrudur sizce...

 

dilin emperyalizm ile çok alakası vardır..

 

çünkü bir toplumu pazar yapmanız için öncelikle kendi kültürel öğelerinizi benımsetmenız gerekıyor..dilde bunun yollarından birisidir...biz teknık ing..bahsetmıyoruz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Milletimizin yakin gelecekteki akibeti,tarihte kalip kalmiyacagi,buradaki milyonlarca insanin katliama ugrayip ugramiycagi dil konusu ile ilgilidir.Yabanci dil,yabanci dil dersinde yabanci dil kursunda ögretilir ögrenilir.Akli basinda hicbir ülkede yabanci dil,kendi dilini birakip ta bütün dersleri baska bir dilen anlatmak suretiyle ögretilmez.Böyle okullari kuranlar,buna alet olanlar,buna cocugunu gönderennler,bunlarin hepsi, bu millete ve kendine ihanet etmektedirle.Bu,milletin istikbaliyle oynamak demektir.

Her ülkede yabanci dil ögretiliyor,gayet de iyi ögretiliyor,bize gelince...matematiksel olarak iki cözüm cikiyor ortaya,biri,Ya biz dünyanin öyle akilli bir milletiyizki kimsenin Batida Doguda akil edemedigi yabanci dil ögretmenin en dehset bir yöntemini kesfettik,yani kendi ana dilini at yabanci dille ögret!buna göre demekki dünyanin en akilli milleti biziz..

Veya Aziz Nesin cok az söylemis,en aldatilmis en ahmak milleti haline gelmisiz dünyanin...

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk, bu meseleyi bir komleks haline getirmediği için. Cumhuriyetin yeni nesil aydınlarının eğitilmesi için berline göndermiş ve almanca eğitim almalarını sağlamıştır.

 

Sizler hala Bilim alanında, ulusal değerler ve kültür gayretleri arıyorsunuz.

 

Oysa bu alan bunun için yoktur ve yeri değildir. Bilimde tek esas vardır ileri ve başarılı olmak. Bunun içinde hangi araç uygunsa o tercih edilir.

 

Bilimin dilinden sömürge vs sonuçları çıkarmak işi abartmaktır. Bilimin dili bu gün ingilizceyse bunun sebebi, sömürgecilik değil, İlgili alanlarda o dili konuşan ların başarısı ve kulliyatı onların oluşturmasıdır.

 

Bu gün Tıbbın dili latincedir. Ama hiç bir millet kalkıp tıp terimlerini kendi dillerine çevirmekle uğraşmamışlardır.

 

Tekrar söylüyorum. Bu gün Bilim adamları eserlerini herkesin direkt faydalanabilmesi için belli bir dilde yazıyorsa. Sizin kullancağınız kaynakların hemen hemen hepsi belli bir dilde varsa. Sizin yapacağınızda bellidir.

 

Ulusal değerler ve kültür başka bir alan. Bilim başka bir alandır.

Değerli cyrano,

Yazılarını ilgi ile okuyorum, ama bazen iddiami illaki savunmam lazım tezi ile doğruyu kaçırıyorsun, yada tam bilmediğin şeyleri iddia ediyorsun.

Bilim alanında ulusal değerler aramak yada yaratmaya çalışmak tam da Atatürkçüye yakışan vakur bir davranıştır.

Atatürk'ün yurt dışına birçok insanı gönderme amacı eğitim,ve ülkemizde kendi dallarında eğitilmiş bir çekirdek kadro oluşturmaktı. Atatürkün sağlığında ülkemizde kolej yada yabancı okullar açmak gibi bir hedefi yoktu, kendisine yapılan teklifleri hep reddetmişti. Ülkemizde yabancı dil seferberliği 1938 den sonra ABD nin baskısı ile İnönü aracılığıyla başlamıştır.

Bilmin amaçlarını çevrendeki bir bilim adamına sorarsan seni aydınlatabilirler, bu uzun bir konudur. Ama bilmin amaç ve araçları arasında dil kavramı varmıdır bir sor bakalım. Şimdi Bir Türk doktorunun Türkiyede Türkçe konuşup yazarak başarılı olma şansı yok mu sanıyorsun. Biliyorum ki yanılıyorsun. Ama şu nu da unutma. Birçok Türk doktorunun bilimsel makalelerini koca koca jürili dergiler sudan sebeplerle reddederken, aynı dergilerde tuvalet kağıdı yerine kullanılacak kalitesizlikte birçok makale bilimsel sıfatı ile yer alıyor. İstersen bunlarada tek tek örnekler verebilirim. Bunlar emperyalizm değil de nedir.

Tıp dili latınca falan değildir, latince tıp tarihinin dilidir. Bugün tıp terminolojisinde latince terim sayısı çok çok azdır. Hatta latinceden fazla türkçe terim vardır. Aynı şekilde ABD de İngilizce, Fransada fransızca vb, latince terimlerin yerini çoktan almıştır.

Değerli cyrano,

Lütfen bildiğin konularda yaz, bazen çok güzel şeyler yazıyorsun. ama lütfen her konuda mutlaka birşeyler yazmaya mecbur hissetme kendini. Sen Windows'u yaz, Domain'in Türkçe karşılığını bul v.b.

Selam ve saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Elbette bildiğimizi yazmak gerekir.

 

Öncelikle, Tıp terminolojisindeki bütün terimler latincedir.

 

Bu yüzden Türkiye de Tıp fakultesinde okuyan öğrenciler, Tıp Terminolojisi adlı derste "Mesleki Latince" eğitimi alırlar.

 

Zaten yetkin bir hekim nasıl olmalı ? başlığının altında ki maddelerden biriside Latince Eğitimidir. Ayrıca hangi dilde tıp terminolojisinde latince kelimelerin yerini o dildeki kelimeler almıştır. Cidden böyle bir örneğin varsa merak ediyorum.

 

Evet bildiğimizi yazmalıyız dediğin gibi. Tıp Terminolojisi %100 olarak latinceyken. Kalkıp latince kelime çok azdır dememeliyiz.

 

Atatürk yabancı dilde eğitim veren okulları kapat mış mıdır ? Bu okullar Atatürk döneminde faaliyette değil miydi ?

 

Cumhuriyetin en nitelikli kadroları yabancı dilde eğitim veren (robert kolej vs..) okullarda yetişmemiş midir ?

 

Ajitasyonla tartışma yolunu seçmeyelim.

 

Amerikalıların baskıyısla 1938 den sonra başlamıştır vs.. bu nedir Ya. arkadaşım 1950 lere kadar Amerika Türkiye ye baskı yapabilecek bir devlet değildi herşeyi bir kenara bıraksan bile. Bir şeyi tukaka yapmak için, En azından tarihi kronolojiyi çarpıtmayalım.

 

Hala aynı noktada takılıp kalıyorsunuz. Bilim alanında başarılı olmada tek esas vardır. Doğru yöntemi kullanmak. Dilini korumak, yaymak, zenginleştirmek çabalarıyla. Bilim sahasını karıştırmak ise en fazla, abartmak olur.

 

Ve yineliyorum. Ben kişilerin bildikleri konularda kesin iddiada bulunmaları taraftarıyım. O yüzden :

 

Tıp terminolojisi latince değildir,

Atatürk yabancı dilde eğitim veren okullara karşıdır

Yabancı dilde eğitim Amerikanın baskısıyla başlamıştır

 

Gibi kaba ajitetif ve asıldan yoksun iddialarla tartışmayalım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Elbette bildiğimizi yazmak gerekir.

 

Öncelikle, Tıp terminolojisindeki bütün terimler latincedir.

 

.

.

.

Gibi kaba ajitetif ve asıldan yoksun iddialarla tartışmayalım.

 

Kardeşim, gerçekten Tarih bilgisinden azami derecede yoksunsun... Atatürk Mason localarından tutunda Yabancı-Azınlık okullarına kadar hepsini kendi döneminde kapatmıştır... bu konuyu bilmeden burada yazı yazmak çok abes. isterseniz size fazlası ile kaynak sunabilirim bu konuda. ikincisi, Abd. bırakın 1950leri 1inci dünya savaşından itibaren Türkiye ile direkt olarak irtibata geçmiş ve Türkiyeyi boyunduruğuna almaya çalışmış, ancak yapamamış ve 2inci dünya savaşı ile beraber Türkiye üzerinde büyük oyunlar oynamış, dünya savaşı biter bitmezde Rusyaya karşı Türkiyeye Truman Doktrinini ve Marshall Planını uygulamıiştır. Marshal plannda Yunanistan'a 300bin dolar, Türkiyeye 100bin dolar kredi yardımı verilmiş, karşılığında ise, Abd Propagandası yapılmasını istemiştir. Türk halkı, bunun uyarınca Abd.yi sevmeli idi... neyse... size uzun uzadıya bunu anlatmanın luzumu yok...

daha kendiniz Türkçe konuşmaktan yoksunken, sizin Türkçeyi savunmanızı beklemek zaten ayıp olur. Ajitetif yada Ajitasyon gibi kelimeleri kullanarak bizden daha kültürlü olduğunuzu değil, sömürge zihninin kurbanı olduğunuzu isbat ediyorsunuz.

demişiniz ki, işte burada konuşacağımıza, bilmem hangi kelimelerin anlamlarını bulsaymışız... merak etme kardeşim, eğere Para-Bilimci yada Kimyacı falan olsaydı ve o alanlarda uzman olsaydım mutlaka o kelimelerin karşılığı ile konuşurdum. ama ben tarihçiyim ve kendi alanımda hangi kelimenin anlamını istersen sana Türkçesini anında getireyim... öteki bilimleredeki terimlerim Türkçe karşılığınıda, o bilimlerde uzman olduğunu iddia edenlere sor. zira kendi alanında yeterince uzmansa, türkçe karşılığını yaratamamasında şüphe olmamalıdır. mesela Oktay Sinanoğlu kimya alanında kabul görmüş bir bilim adamıdır ve Türkçe Kimya Terimleri kullanmaktadır her zaman.... bu konuda sözlük bile yazmıştır. ancak bunu sindiremeyen bazı aymazlar, bu sözlüğü görmezden gelmektedirler. Atatürk'ta yapmıştır aynısını Geometri ve Matematik alanlarında... yani, Türkçeleşemeyeceğinin iddia ettiğiniz her alanda Türkçe karşılık mutlaka bulunmaktadır. Geometride be Kimyada bunun olamayacağını iddia edenler cevabını almışlardır. diğer bilimlerde de yeterince uzman ve kendi dilinin bilen kimseler çıktıkça cevablarını almaya devam edeceklerdir...

Amerika 1inci dünya savaşından itibarten Tüm dünyaya baskı yapabilecek bir devletti ancak, Monroe Doktrini çerçevesinde, dünya siyasetine uzak durmayı yeğlemiştir. bu doktrin önce 1inci dünya savaşında bir kere ihlal edilmiş ve Wilson prensipleriyayınlanarak 1inci dünya savaşına girmişler ve ikinci kez, 2inci dünya savaşına girilerek bu doktrin geçersiz kılınmıştır. kısaca arkadaşım Tarih bilginiz zerre kadar yok ve Atatürk'ün dil politikası hakkında hiç bir şey bilmiyorsunuz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Elbette bildiğimizi yazmak gerekir.

 

Öncelikle, Tıp terminolojisindeki bütün terimler latincedir.

 

Bu yüzden Türkiye de Tıp fakultesinde okuyan öğrenciler, Tıp Terminolojisi adlı derste "Mesleki Latince" eğitimi alırlar.

 

.

.

.

Gibi kaba ajitetif ve asıldan yoksun iddialarla tartışmayalım.

 

Değerli Cyrano,

Hazırlık dahil tam 8 sene Hacettepe Üniveritesi Tıp Fakültesinde Tıp okudum. 6 sene OMÜTF de ihtisas yaptım biraz ayıp olmuyor mu ? Ben tıp eğitimim boyunca mesleki vb latince dersi almadım. Daha öncede söylediğim gibi anatomi dersinde epeyce latince kelime ezberlemiştik zilli sınavlarla, ama daha sonra bunların en fazla % 5 inin güncel tıpta kullanıldığını gördük. Geri kalan terminoloji, uluslararası platformda ingilizce, ülkemiz sathında ise büyük kısmı Türkçe idi. Sadece bazı enteller daha fazla İngilizce kelime kullanmaya gayret ediyorlardı o kadar.

Bacak, kol, karaciğer, akciğer, boyun,karın, barsak, meme, bunlar türkçe değil mi. daha sayayım mı ?

İstanbul ve birkaç ildeki azınlık yada kilise kökenli birkaç okul değildi anlatmak istediğim. Özellikle öncelikle TED bünyesinde açılan ve Anadoluya yayılan kolejler, daha sonra ise devamı olan Anadolu liseleri vb idi anlatmak istediğim. Atatürkün bu ülkede kurduğu ilk 2 lise Ankara Gazi lisesi ve Atatürk Kız lisesidir, kolej değil. Hayatı boyunca milli eğitim ve okullarda okutulan ders programlarını zaman zaman kendisi dikte ettiren Atatürk'ün milli eğitime ne derece inandığı, Türk Dil Kurumunu, Türk Tarih Kurumunu niçin kurduğunu unutmayalım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli Cyrano,

Hazırlık dahil tam 8 sene Hacettepe Üniveritesi Tıp Fakültesinde Tıp okudum. 6 sene OMÜTF de ihtisas yaptım biraz ayıp olmuyor mu ? Ben tıp eğitimim boyunca mesleki vb latince dersi almadım. Daha öncede söylediğim gibi anatomi dersinde epeyce latince kelime ezberlemiştik zilli sınavlarla, ama daha sonra bunların en fazla % 5 inin güncel tıpta kullanıldığını gördük. Geri kalan terminoloji, uluslararası platformda ingilizce, ülkemiz sathında ise büyük kısmı Türkçe idi. Sadece bazı enteller daha fazla İngilizce kelime kullanmaya gayret ediyorlardı o kadar.

Bacak, kol, karaciğer, akciğer, boyun,karın, barsak, meme, bunlar türkçe değil mi. daha sayayım mı ?

İstanbul ve birkaç ildeki azınlık yada kilise kökenli birkaç okul değildi anlatmak istediğim. Özellikle öncelikle TED bünyesinde açılan ve Anadoluya yayılan kolejler, daha sonra ise devamı olan Anadolu liseleri vb idi anlatmak istediğim. Atatürkün bu ülkede kurduğu ilk 2 lise Ankara Gazi lisesi ve Atatürk Kız lisesidir, kolej değil. Hayatı boyunca milli eğitim ve okullarda okutulan ders programlarını zaman zaman kendisi dikte ettiren Atatürk'ün milli eğitime ne derece inandığı, Türk Dil Kurumunu, Türk Tarih Kurumunu niçin kurduğunu unutmayalım.

 

 

Arkadaşım çok güzel... tebrik ederim... çok sağlam bi kapak olmuştur arkadaşımıza...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Yıl:2002 Yer:Sabancı Üniversitesi Kürsüsü

 

"Türkiye'nin en iyi ihraç malı, ordusudur.", "Türkiye, PKK ile siyasî çözüme gitmelidir." diyen bir adam. Peki kim bu sözleri sarf eden ünlü yatırımcı ve spekülatör? 76 yaşında, 11 milyar dolarlık servetiyle, Amerika'nın 24. en zengin iş adamı, bir Macar Yahudisi ve "Amerikan Üstünlüğü Hayali" adlı kitabın yazarı: George Soros.

 

Ünlü Açık Toplum düşüncesinin kurucusu Karl Popper'in, en iyi öğrencisi. Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan, Kazakistan, Rusya, Polonya, Macaristan gibi ülkelerdeki kadife devrimlerin arkasındaki adam. 24 ülkede altmışa yakın Açık Toplum Örgüt ve Vakıflarıyla var olan adam. Bu vakıf ve örgütlerse dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz kaynağı Kafkasya-Orta Asya ülkelerinde yer almaktadır. Ayrıca 18 Güney Afrika Cumhuriyeti'nde de ofisleri bulunmaktadır. Ancak doğalgaz ve petrolün dışında Türkiye'de bulunma faaliyetleri arasında sahip olduğumuz su kaynaklarını da gösterebiliriz. Çünkü bilindiği üzere su, gelecek savaşların ana kaynağı olacaktır ve Türkiye bu açıdan oldukça zengin bir bölgede bulunmaktadır. Tıpkı petrolde olduğu gibi.

 

Türkiye, faaliyetlerine 2001 Temmuz ayında irtibat bürosu ile başlamıştır. Şu an: TESEV (Türkiye Ekonomik Sosyal Etütler Vakfı), Liberal Düşünce Topluluğu, TOSAV /Toplumsal Sorunları Araştırma Vakfı , ANSEV, Stratejik Araştırma Vakfı, Arı Kulübü, Milli Demokrasi, Vakfı ve İnsan Hakları Derneğine yardımlarda bulunmaktadır.

 

(Kaynak: www.habervitrin.com 30.05.2004 Metin Akyürek'in yazısı, Yaşar Yazıcıoğlu açıklamaları)

 

Ki, bu vakıflardan TESEV Başkanı Can Peker, Soros'dan yardım aldıklarını ve ortak projelerde çalıştıklarını bizzat kendisi, KanalTürk Ceviz Kabuğu programında canlı yayında belirtmiştir. Ayrıca 2004'te kurulan TESEV' in kurucuları arasında Eczacıbaşı'nın da bulunduğu yine bu programda belirtilmiştir. Biz, TESEV 'i öne çıkartıyoruz çünkü; bizim için millî değerler olan, şehitlik ve gazilik kavramlarının tartışmaya açılmasına çalışan TESEV'dir. Ayrıca TSK'nın sivil denetimini öngörmektedirler.

 

30 Mayıs 2004'teki Başbakanlık Eski Müsteşarı Yaşar Yazıcıoğlu'nun açıklamalarına bakınız. Türkiye'deki Misyonerlik hareketlerine dikkat çekerek, bunların arkasında Soros'un ve İsrail'in olduğunu belirtiyor. Ondan yardım alan vakıflar aracılığıyla, Türkiye' de ekonomik sosyal, siyasî platformlarda raporlar hazırlayarak, bu raporlardaki görüş ve düşünceleri, Türk bürokrasisine ve topluma dayatmaya çalıştığını belirtiyor.

 

Ayrıca bu gün Soros; Bilgi, Sabancı ve Boğaziçi üniversitelerine destek vermektedir ki; bunu Açık Toplum Enstitüsü Direktörü Hakan Altınay açıklamıştır.

 

Bakınız Vural Savaş' a gelen bir mektupta bir baba nasıl feryat etmektedir.

 

"Oğlum bu üniversitede okumaya başlarken pırıl pırıl ve Atatürk'çü bir gençti. İki yılda beynini öyle yıkadılar ki, o şimdi bütün ulusal değerlerimize düşman bir kişi haline geldi. Soros'la iş birliği yapan Tüm üniversitelerin maskelerini düşürmek gerçek bir vatan hizmetidir." (Vural Savaş, 9 Eylül 2005)

 

Şimdi düşünelim yarın bu genç, bu üniversiteden mezun olduktan sonra Türkiye' de hatırı sayılır bir mevkie gelecektir. Çünkü bu okullar gerçekten önemli bir konumdadır ve Türkiye'nin sayılı üniversitelerindendir. Peki, bu millî değerlerini yitirmiş yönetici, bu ülke çıkarı için ne kadar çalışır?

 

Anlaşılacağı gibi Soros, Türkiye'de eğitim ve bilim adamları, akademisyenler aracılığıyla bir parçalanmaya doğru gidiş hareketini desteklemektedir. Zaten, daha önce bahsi geçen ülkelerdeki devrimlere bakıldığında Soros'un eğitim, öğrenci, kitaplar, bilim adamları ve akademisyenler aracılığıyla bu hareketleri geniş kitlelere yayıp gerçekleştirdiğini görüyoruz.

 

Yalnız, Türkiye'de bir terslik var. Diğer ülkelerde, var olan yönetime karşı muhalefetler desteklenirken, bizde aksine Hükûmet destekleniyor. Soros, AKP için; "İslamî bir ülkenin en demokratik partisi ve bu çok olumlu bir şey. İslamî demokrasinin başarılı olması için elden gelen her şey yapılmalıdır. Türkiye diğer İslamî ülkelerden farklı bir tarihe sahip olmasına rağmen yine de İslam dünyası için çok değerli bir örnek olabilir." diyerek AKP Hükûmetini açıkça desteklemiştir. (Can Dündar; 12 Mayıs 2005 Milliyet Gazetesi)

 

Bu desteğe karşılık, YÖK'e en çok üyenin Soros'un desteklediği Bilgi Üniversitesi'nden seçilmiş olması da, AKP Hükûmeti'nin "Soros' a bir jest" i olabilir mi sorusunu akla getirmiyor değil.

 

Soros için yazılacak, söylenecek şeyler sadece bunlar değil... Biz HYP Gençleri olarak, Soros'u dikkatle izlemekteyiz. Onun bu çirkin emellerini sırasıyla gündeme getirip, Türk gençliğini, Türk halkını uyarıp, uyandırmaya çalışacağız. Çünkü, biliyoruz ki, hangi güç olursa olsun halk tarafından destek alamazsa yok olmaya mahkûmdur. Gelin, bu ve benzer amaçlı proje ve emellere karşı hep birlikte hareket edelim ve Türkiye'yi Türkiye'den yönetmek için bir adımda biz atalım.

 

İpek Sarıca

Halkın Yükselişi Partisi

İzmir İl Gençlik Kolları Başkanlığı

Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

cumhurıyetımızın devrımcı felsefesıyle cumhurıyeıtmızın devrım yasalarına gore bu ozel unıversıteler yasadısıdır.Turkıyede her alanda derım yapılacagı gıbı egıtımdede devrım sarttır.bu ozel unıversıtelerın ozel okulların tarıkat ve cemeat okullarının kamulastırılması gerekır.bugunku sıstem emperyalıst sısteme ınsanlar yetıstırmektedır.turkıyede egıtım bırlıgının yenıden kazandırılması gerekır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fransız Ulusal Meclisi, “Ermeni soykırımının inkârını cezalandıran yasa tasarısını onayladı. Sonuçta Türk-Fransız ilişkilerinde onarılması çok güç bir yara açıldı. Daha da önemlisi 1787 Fransız İhtilali’nin dünyada yaktığı “özgürlük, hak ve eşitlik “ateşi de yara aldı.

 

Fransa, bir avuç Ermeni oyu için 70 milyon Türk insanının nefret ve infialini kazanmıştır.

 

Fransa Cezayir’de yaptığı soykırımı unutmuştur!

 

Fransızlar 1830’ da Kuzey Afrika’yı işgalinde Cezayir’de yaptığı soykırım vahşetini ve kalanlara uyguladığı 'baskı ile eriterek yok etme süreci' ni (asimilasyon) unutmuş görünüyor. Bu; yıllarca sürdü. Halen Cezayir’de konuşulan ikinci ana dil Fransızca'dır.

 

Ermenilerin Azerbaycan Hocalı’da yaptıkları katliam ise çok uzak bir tarih değildir. 26 Şubat 1992’ de 3.000 kişilik Hocalı nüfusunun 613’ ünü bir gecede hunharca katlettiler. Binlerce Azerî’yi yerlerinden, yurtlarından ettiler.

 

Bugünden itibaren Türkiye - Fransa ilişkileri asla eskisi gibi olmayacaktır. Türk halkı Fransa’nın almış olduğu bu haksız kararı gelecek nesillere de aktaracak ve tarih boyunca unutulmamasını sağlayacaktır.

 

Fransa’da kabul edilen “inkâr yasası “ bireysel özgürlüklere ve düşünce özgürlüğüne bugüne kadar vurulmuş olan en ağır darbedir.

 

Fransız ve Ermeni halkları da Fransız Ulusal Meclisi’nde alınmış olan bu haksız, mesnetsiz ve ****** kararı alınlarında bir utanç lekesi olarak taşıyacaklardır.

 

Türk halkı burada kazanmıştır. Tarihinde bir tek soykırım vakası olmayan Türkiye Cumhuriyeti ilelebet onurlu, gururlu ve tertemiz yaşayacaktır.

 

Tarih saklanamaz, tarihî gerçeklerin üstü örtülemez!

 

Tarih kendisinde yapılan bu tahribatı affetmeyecektir!

 

Bu yara sonsuza kadar kapanmayacaktır!

 

Türk milleti salt çıkar amaçlı alınmış olan bu kararı nefret ve şiddetle kınamaktadır!

 

***

 

Burada yazar (!) Orhan Pamuk’ un aynı günde Nobel Edebiyat Ödülü’nü alması da düşündürücüdür.

 

Pamuk’un bir İsviçre Gazetesi’ne söylemiş olduğu “Ermeni soykırımı vardır” sözleri burada ödüllendirilmiş olmaktadır.

 

Orhan Pamuk ülkesini ve Türklüğü aşağılamasının karşılığında “Nobel Edebiyat Ödülü”’ne layık görülmüştür. Keşke o sözleri söylemeden bu ödülü almış olsaydı...

 

Orhan Pamuk, kendisini Orhan Pamuk yapan Türk halkına ihanet etmiştir.

 

Dünya çapındaki bir Attila İlhan acaba neden Nobel Edebiyat Ödülü alamamıştır?

 

***

 

Fransa olayı bize ders olmalıdır.

 

Türkiye çağdaş, modern, kendi kendisine yetebilen güçlü bir ülke olabilmek için tüm olanaklarını seferber etmelidir.

 

Tüketen değil üreten bir Türkiye olmalıdır.

 

IMF, ABD ve AB boyunduruğundan kurtulmanın yollarını aramalıdır.

 

Süratle kendisini ekonomik bağımsızlığa kavuşturacak bir maliye politikası izlemenin yollarını aramalıdır. Türk halkı cömerttir. İkinci bir Tekâlif-i Milliye (Atatürk’ün ordunun ihtiyacını karşılamak ve Sakarya Savaşı’na hazırlamak için halktan yardım istemek amacıyla oluşturduğu emirler) zamanı gelmiştir.

 

Terör sorununu “genel koordinatör” atayarak değil geçmişte olduğu gibi bizzat kendisi çözümlemelidir. Bunun içinde tarihten gelen haklarına dayanarak K.Irak’a girmelidir.

 

Dış politikasını süratle, “güvensizlik” üzerine oturtacak politikalar izleme kararı almalıdır.

 

Ayasofya’yı derhal ibadete açmalıdır.

 

Avrupa Birliği müracaatını dondurmalıdır.

 

Gümrük Birliği’ni askıya almalıdır.

 

***

 

Sözde soykırımı inkâr yasası çıkartanların ve onları destekleyenlerin geriye doğru dönüp bakmalarını ve kendi tarihlerini hatırlamalarını öneririz, eğer hatırlamazlarsa hatırlatmak bizim vicdanî görevimizdir.

 

İşte medenî dünyanın ve özellikle Batı’nın soykırımlar ile süslenmiş geçmiş ve yakın tarihinden örnekler: (Birleşmiş Miletler raporlarından alınmıştır)

 

20. Yüzyıldaki Etnik ve Kültürel Soykırımlar :

1- Jozef Stalin (SSCB, 1934–39) 13.000.000 mülteci–100 binlerce ölü.

2- Adolf Hitler (Almanya, 1939–1945) 12.000.000 mülteci kamplarda 2 milyon ölü-kayıp.

3- Mao Tze Dong (Çin, 1966–1969) 11.000.000 kişiye kültürel asimilasyon-toplama

 

Kamplarında sayısı belli olmayan kayıplar.

 

4- İspanyol ve Amerikalı Kâşifler (1492–1800) 7.972.000 ölü- kayıp.

5- Hideki Tojo (Japonya, 1941–1944) 5.000.000 ölü-kayıp

6- Pol Pot (Kamboçya, 1975–1979) 1.700.000 ölü.

7- Kim Il Sung (Kuzey Kore, 1948–1994) 1.600,000 mülteci ve toplama kamplarında ölü- kayıp.

8- Menghitsu (Etopya, 1975–1978) 1.500.000 ölü-kayıp.

9- Charles De Gaulle (Cezayir, 1954–1962) 1.000.000 ölü-kayıp.

10- Yakubu Gowon (Biafra, 1967–1970) 1.000.000 ölü-kayıp.

 

11- Leonid Brezhnev (Afganistan, 1979–1982) 900.000 ölü-kayıp.

12- Jean Kambanda (Ruanda, 1994) 800,000 ölü-kayıp.

13- İngiliz Krallığı (Avustralya, 1849–1938) 719,000 ölü-kayıp, 100 bin mülteci.

14- Suharto (Doğu Timor,1976–98) 600.000 ölü-kayıp.

15- Saddam Hüseyin (Iran, Kuzey Irak 1980–1990) 600.000 ölü-kayıp.

16- Yahya Khan (Pakistan,1971,Bangladeş, 1990) 500.000 ölü- kayıp.

17- Savimbi (Angola, 1975–2002) 400.000 ölü-kayıp.

18- Molla Ömer - Taliban (Afganistan, 1986–2001) 400.000 ölü- kayıp.

19- Idi Amin (Uganda, 1969–1979) 300.000 ölü-kayıp.

20- B.Mussolini (Etiyopya, Yugoslavya 1936) 300.000 ölü-kayıp.

21- Danimarka (Danimarka 1945) 250.000 Alman Mülteci ölüme terk edildi.

22- Mobutu Sese Seko Zaire, 1965–1997) 250.000 ölü-kayıp, 200 bin mülteci.

23- Charles Taylor (Liberya, 1989–1996) 220.000 ölü-kayıp.

24- Foday Sankoh (Sierra Leone, 1991–2000) 200.000 ölü-kayıp.

25- Amerika (Almanya Dresden,1943–1945) 200.000 sivil ölü (Dresden'e sığınan siviller).

26- S. Milosevic (Yugoslavya,1992–96) 180.000 ölü-kayıp.

27- Michel Micombero (Burundi, 1972) 150.000 ölü-kayıp.

28- Amerika (Hiroşima-Nagazaki 1944) 135.000 ölü (atom bombası).

29- Almanya (Namibya 1891) 117.000 ölü-kayıp, 15 bin mülteci.

30- Hassan Turabi (Sudan, 1989–1999) 100.000 ölü-kayıp.

 

31- Richard Nixon (Vietnam, 1969–1974) 70.000 ölü-kayıp.

32- Papa Doc Duvalier (Haiti, 1957–1971) 60.000 ölü-kayıp.

33- Marcos (Filipinler) 50.000 ölü-kayıp

34- Hissene Habre (Çad, 1982–1990) 40.000 ölü-kayıp.

35- Vladimir Ilich Lenin (Rusya, 1917–1920) 30.000 muhalif infaz edildi.

36- Francisco Franco (İspanya) 30.000 muhalif infaz edildi.

37- Lyndon Johnson (Vietnam, 1963–1968) 30.000 ölü-kayıp.

38- Hafız Esad (Suriye 1980–2000) 25.000 ölü-kayıp.

39- Khomeini (Iran, 1979–1989) 20.000 ölü-kayıp.

40- Eski Yugoslavya (1995 Bosna-Hersek) 15 ölü, 7500 kayıp, 45 bin mülteci.

 

41- Paul Koroma (Sierra Leone, 1997) 6.000 ölü-kayıp.

42- Usama bin Ladin (Dünya çapında,1991–2001) 4.000 ölü-kayıp.

43- Augusto Pinochet (Chile, 1973) 3.000 ölü-kayıp.

44- Efrain Rios Montt (Guatemala) 2.000 ölü-kayıp.

 

45- Sierra Leone 80.000 mülteci, kayıp rakamı belli değil.

46- Kıbrıs Cumhuriyeti (1912–1974) 25,000 sivil mülteci, 1000'ni aşkın ölü, 100 İngiliz ölü.

47- Yunanistan (Bati Trakya,1923–1990) 400.000 mülteci evlerini terk etti.

48- Bulgaristan (1970–1989) 360.000 mülteci kültürel asimilasyon sonucu evlerini terk etti, 1000 kişi toplama kamplarına alındı.

49- Norveç (1920–1930) Tatar göçmenleri kısırlaştırma ve toplama kamplarında izole etme.

50- ABD –Felluce (2004) ...

 

***

 

Türk’ün binlerce yıllık tarihi, onur, şeref ve zaferlerle doludur. Alnı açık, yüzü paktır. Tarihi ile de barışıktır. Aksini iddia edenler gerçeğin tokadını elbette yüzlerine yiyeceklerdir.

 

Ancak bu utancı asla tarihlerinden silemeyeceklerdir.

 

N E M U T L U T Ü R K Ü M D İ Y E N E !

 

Tülay Hergünlü

HYP (Halkın Yükselişi Partisi) Gn.Bşk.Yrd.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ermeni’nin 523955 Türk’ü katli

1910-1922 yılları arasında Ermeni çetelerin yaptığı katliamlar Başbakanlık Devlet Arşivleri tarafından ortaya çıkarıldı.

11 Ekim 2006 Çarşamba 19:51

Belirlenebilen bilgilere göre, Ermeni çeteleri Anadolu'da 523 bin 955 Türk'ü katletti.

 

Ermeni meselesine siyasi olarak sahip çıkan ve soykırım olmadığını söyleyen kişilere hukuki yaptırım olarak hapis cezasını uygun gören bir yasa teklifini gündeme getirmekten çekinmeyen Fransız hükümeti, Ermeniler'in yaptığı katliamları görmezden gelerek hata üzerine hata yapıyor.

 

Yüz binlerce insanı çocuk, bayan, genç, yaşlı demeden hunharca katleden Ermeni çeteleri, tarihe ışık tutan belge ve bilgilerin ışığında gün yüzüne çıkarılan toplu mezarlarla ne kadar acımasızca insanları katlettiğini açıkça ortaya koyuyor.

 

Başbakanlık Devlet Arşivleri, 1910-1922 yılları arası Anadolu'da 523 bin 955 Türk'ün Ermeni çeteleri tarafından katledildiğini belgeleriyle ortaya koydu. Ermeni çetelerinin katliamları tarih, yer ve isim olarak tek tek açıklandı.

 

Ermeniler, yıllardır sözde soykırımı iddialarıyla dünya kamuoyunu yanlarına çekmeye çalışırken, resmi belgeler ise Türkler'in katledildiğini gösteriyor. 1910-1922 yılları arasında Ermeni çetelerin yaptığı katliamların tarih ve yerleri ile katledilen Türk sayısı ise söyle:

 

"1910 Muş (10 ölü), 21 Şubat 1914 Kars-Ardahan (30 bin ölü), 1915 Van (44 ölü), 1915 Van (150 ölü), 1915 Bitlis (16 bin ölü), 1915 Muş (80 ölü), 1915 Bitlis-Hizan (113 ölü), 1915 Van (5 bin 200 ölü), Şubat 1915 Haskay (200 ölü), Şubat 1915 Dutak (3 ölü), Nisan 1915 Bitlis (29 ölü),

 

Nisan 1915 Muradiye (10 bin ölü), Nisan 1915 Van (120 ölü), Mayıs 1915 Van (20 bin ölü), Temmuz 1915 Muş-Akçan (19 ölü), Ağustos 1915 Müküs (126 ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (40 bin ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (123 ölü), 15 Ocak 1916 Terme (9 ölü), 1 Nisan 1916 Van-Reşadiye (15 ölü),

 

Mayıs 1916 Muş (500 ölü), 8 Mayıs 1916 Van-Tatvan (bin 600 ölü), 8 Mayıs 1916 Bitlis (10 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Pasinler (2 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Tercan (563 ölü), 11 Mayıs 1916 Van (44 bin 233 ölü), 11 Mayıs 1916 Malazgirt (20 bin ölü), 11 Mayıs 1916 Bitlis (12 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (bin ölü),

 

22 Mayıs 1916 Köprüköy-Van (200 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (80 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 23 Mayıs 1916 Of (5 ölü), 23 Mayıs 1916 Trabzon (2 bin 86 ölü), 23 Mayıs 1916 Van (3 yüz ölü),

 

25 Mayıs 1916 Bayezid (14 bin ölü), Haziran 1916 Van-Abbasaga (14 ölü), Haziran 1916 Edremit-Vastan (15 bin ölü), 6 Haziran 1916 Satak-Serir (45 ölü), 6 Haziran 1916 Satak (bin 150 ölü), 7 Haziran 1916 Müküs-Serhan (121 ölü), 14 Ağustos 1916 Bitlis (311 ölü), 1919 Sarıkamış (9 ölü),

 

1919 Tiksin-Ağadeve (5 ölü), 1919 Nahçivan (4 bin ölü), 6 Ocak 1919 Zarusat (86 ölü), 21 Ocak 1919 Kilis (2 ölü), 22 Ocak 1919 Antep (1 ölü), 25 Ocak 1919 Kars (9 ölü), 26 Şubat 1919 Adana-Pozantı (4 ölü), 18 Mayıs 1919 Osmaniye (1 ölü), 13 Haziran 1919 Pasinler (3 ölü),

 

3 Haziran 1919 Iğdır (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (803 ölü), Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (695 ölü), 4 Temmuz 1919 Akçakale (180 ölü), 5 Temmuz 1919 Kağızman (4 ölü), 7 temmuz 1919 Kars-Göle (9 ölü), 8 Temmuz 1919 Mescitli (4 ölü), 8 Temmuz 1919 Gülyantepe (10 ölü),

 

9 Temmuz 1919 Kağızman (6 ölü), 9 Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), 11 Temmuz 1919 Mescitli (20 ölü), 19 Temmuz 1919 Bulaklı (2 ölü), 19 Temmuz 1919 Pasinler (2 ölü), 24 Temmuz 1919 Kars-Kağızman (9 ölü), Ağustos 1919 Muhtelif köyler (2 bin 502 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (153 ölü),

 

15 Ağustos 1919 Erzurum (426 ölü), Eylül 1919 Allahüekber (3 ölü), 9 Eylül 1919 Ünye (12 ölü), 14 Eylül 1919 Sarıkamış (2 ölü), Kasım 1919 Adana (4 ölü), 11 Kasım 1919 Kahramanmaraş (2 ölü), 6 Kasım 1919 Ulukışla (7 ölü), 7 Aralık 1919 Adana (4 ölü), 1920 Göle (600 ölü),

 

1920 Kars (3 bin 945 ölü), 1920 Haramivartan (138 ölü), 1920 Nahçivan (64 bin 408 ölü), 1920 Nahçivan (5 bin 307 ölü), Şubat 1920 Kars civari (561 ölü), 1 Şubat 1920 Zarusat (2 bin 150 ölü), 2 Şubat 1920 Suregel (bin 150 ölü), 10 Şubat 1920 Çildir (100 ölü), 28 Şubat 1920 Pozantı (40 ölü),

 

9 Mart 1920 Zarusat (400 ölü), 9 Mart 1920 Zarusat (120 ölü), 16 Mart 1920 Kağızman (720 ölü), 22 Mart 1920 Suregel-Zarusat (2 bin ölü), 6 Nisan 1920 Gümrü (500 ölü), 28 Nisan 1920 Kars (2 ölü), 5 Mayıs 1920 Kars (bin 774 ölü), 22 Mayıs 1920 Kars (10 ölü), 2 Temmuz 1920 Kars-Erzurum (408 ölü),

 

2 Temmuz 1920 Zengebasar (bin 500 ölü), 27 Temmuz 1920 Erzurum (69 ölü), Mayıs 1920 Kars-Erzurum (27 ölü), Agustos 1920 Oltu (650 ölü), Ağustos 1920 Kars-Erzurum (18 ölü), 15 Ekim 1920 Bayburt (bin 387 ölü), 20 Ekim 1920 Göle (100 ölü), 17 Ekim 1920 Pasinler (9 bin 287 ölü),

 

18 Ekim 1920 Tortum (3 bin 700 ölü), 19 Ekim 1920 Erzurum (8 bin 439 ölü), 26 Ekim 1920 Kars civarı (10 bin 693), Ekim 1920 Aşkale (889 ölü), 1 Aralık 1920 Kosor (69 ölü), 3 Aralık 1920 Göle (508 ölü), 4 Aralık 1920 Kosor (122 ölü), 4 Aralık 1920 Kars-Zeytun (28 ölü),

 

4 Aralık 1920 Sarıkamış (bin 975 ölü), 6 Aralık 1920 Göle (194 ölü), 7 Aralık 1920 Kars-Digor (14 bin 620 ölü), 14 Aralık 1920 Sarıkamış (5 bin 337 ölü), 29 Kasım 1920 Zarusat (bin 26 ölü), Aralık 1920 Erivan (192 ölü), 1921 Nahçivan (12 ölü), 1921 Bayburt (580 ölü), 1921 Arpaçay (148 ölü),

 

1921 Karakilise (6 bin ölü), 1921 Karakilise ( 6 bin ölü), Şubat 1921 Zenibasar (18 ölü), 21 Kasım 1921 Pasinler (53 ölü), 21 Kasım 1921 Erzurum (bin 215 ölü), 1918 Hınıs (870 ölü), 1918 Tercan (580 ölü), Mart 1922 Kahramanmaraş (4 ölü)". Mynet (İHA)

 

Selçuk KARAGÖZ (Araştırmacı-Yazar)

Kuvayı Milliye ve Kuvva-i Milliye

 

Not: kuvvaimilliye.net adresinden alınmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mansur el Sabah sordu Yaşar Nuri Öztürk yanıtladı

 

- Değerli Hocam, birinci sorum, 2. Fransız İhtilali hakkında: Göz göre göre geçirdiler. Öncelikle bunun yorumunu almak istiyorum.

 

- Efendim, Türkiye bir Haçlı tasallutuna maruzdur, bunu söylüyoruz siyasete girdiğimiz günden beri ve Türkiye'nin sorunu, ana sorunu, başlık sorunu budur. Kürt sorunu değil. Ve bu tasallut, bu ana sorun, sorun yaratmaya devam ediyor. Türkiye'yi yönetenleri bugün bu emperyalist Haçlı güçlerle bugüne kadar sergiledikleri gafletle malul işbirliği içinde yakaladılar ve elden bunları kaçırmadan, bir takım tarihî iştahlarını tatmin ediyorlar. Dünya tarihinde bir ulusa böylesine alçakça oyun oynandığı görülmemiştir. Ve tabi, Avrupa Birliği; şunu çekin bu talebi dedik, bakın hâlâ çekmiyorlar. Ben isterim ki bununu cevabı yarın sabah Ayasofya'yı, bu Ramazan günü müminlerin namazına, niyazına, ibadete açmaktır. Hiç değilse buradan başlamak lazım.

 

Bakın Türkiye yıllardır ve özellikle de son 4 yıldır, bütün sorunlarla yüzleşmek, gerçeği kabul etmek, acı gerçeği kabul etmek yerine sorunlarını ve kendisine oynanan oyunları hasırın altına süpürüyor, halının altına süpürüyor.

 

- Hep böyle oluyor, evet.

 

- Halının altına süpürmek yöntemi bir gaflet ve dalâlet yöntemidir. Hele bir takım hainlerle de desteklenirse ülkeyi tahribe götürür. Türkiye'nin silkinmesi, ayağa kalkması lazım. Demokratik bir halk seferberliği ile bu millet ayağa kalksın yoksa yeni bir Kurtuluş Savaşı'nın kanlı ortamına itiliyoruz. Ben bunu bağıra bağıra söylüyorum ve diyorum ki, ben Halkın Yükselişi Partisi'nin kurucu genel başkanı, lideri olarak-siyasete bunun için girdim- ey millet, eğer biz fikrimizle, zikrimizle, bilim adamlığımızla 20 yıldan beri sana söylediklerimizde bir tane yanlış çıkmamışsa, hepsi zaman tarafından doğrulanmışsa, şu söylediğimizin de altını çiz ve bunun üzerinde biraz düşün.

 

- Artı, sizin önderliğinizde, daha sonrada çıkan bir çok bilim adamı sizin söylemelerinizle aynı şekilde arkanızdan gelmiş oldu.

 

- Mansur Bey, benim söylemlerimden 6-7 tane ekol çıktı Türkiye'de...

 

- Evet, evet

 

- Hepsine teşekkür ediyorum, hepsinden Allah razı olsun. Bakın bugün Diyanet yeni bir açıklama yaptı. 20 yıl önceki söylemlerimden birinin altın daha imza attı. Ne diyor? "İslam'da dinî diye bir nikâh yoktur." Mansur Bey bakın geriye doğru arşivler, ekranlara...

 

- Saim Yeprem açıkladı. Siz söyleyince de "Bu sosyete hocası da ne oluyor, nereden çıktı, dinimizi mi değiştiriyor?"

 

- Niye ben bunu söyledim, onu da irdeleyelim. Dinî nikâh kıydırmayanların eşlerine- affedersiniz edebime muhalif ama- "sürtük", kendilerine de onun mukabili olan, erkeğe söyleneni, söylüyorlardı. Çocuklarına da "****" diyorlardı. Bunu kırmak için dedik ki böyle bir şey yok. İslam nikâhı, fıkha bakın, hiç sektelemeden tarihi boyunca akitler içinde mütalâa etmiş, ibadetler içinde değil. Öyleyse akit geçerli olan hukukun, kamu hukukunun ilkeleriyle taayyün eder ve oluşur. Dolayısıyla dinî nikâh falan diye bir tâbir İslam tarafından kabul edilmez. Bunu ne zaman dedik biz? 20 sene önce. Bakın kitaplarıma... Şimdi Diyanet bunca bize karşı çıkıştan sonra - tabi bugünkü başkanı asla itham etmiyorum, değerli bir arkadaştır, son derece müteşekkiriz kendisine- tabi o kalkıp da "Ya bunları filan adam demişti, ona ne kötülükler etti bu ülkede bazıları, bir helallik alalım" dese kafasını uçururlar.

 

- Bir de Hocam, ben takip ediyorum. Köşe yazılarında da o sizi itham eden kişiler, sizin bütün söylemlerinizi gazetelerde yazıyorlar.

 

- Ama şu haysiyeti gösteremiyorlar: "Ya, yazık oldu, hakkını helal etsin bize. Olur işte öyle, yanlış anladık, fikirdir bu nihayet" demiyorlar. Deseler, ben onların hepsinin elini öperim. O haysiyeti gösteremiyorlar, o da ayrı bir iştir. Ama tarih bunları görüyor. Çünkü 60 küsür kitabım altında imzam, 80'li yıllardan beri dünyanın önündedir. Şimdi onları geçelim.

 

Ülkenin bakın geldiği yer burası. Şimdi hâlâ ben aynı şeyi tekrar ediyorum. Hâlâ demokratik bir halk seferberliği ile Ortadoğu, BOP ve ılımlı İslam projeleri çerçevesinde Türkiye'ye yöneltilen çökertme ve yok etme hareketine karşı; bu coğrafyayı, bu coğrafyanın dinini, dilini ve aynı zamanda Batı'yı da bilen, bunları birleştiren bir insan, bir siyasî figür, bir siyasî lider sıfatıyla hâlâ ülkenin önüne, etrafında birleşilecek ve vaz geçildiği zaman büyük bâdirelerle karşılaşılacak bir proje koyuyorum. Yani Halkın Yükselişi Partisi, partilerden bir parti değil. Böyle tarihî bir misyonun, bir imanın, bir davanın 1940'lardan berinin Türkiyesinde, bir seçenek, bir alternatif olarak milletin önüne kondu.

 

- Değrli Hocam, Bekir Coşkun'un bir yazısı var. "Hepsi aynı partidir" diye, köklerini sıralamış, siz hariç.

 

- Temel söylemimiz: Analardan danalar... bunu diyoruz. Teşbihtir bu. Hepsine saygım sonsuzdur, hepsiyle kucaklaşırız. Ama analardan danalar, bir teşbih, tarihî bir söz. Türk siyasetinde ana-dana kısır döngüsünü kıran tek siyasî teşekkül var bugün: Halkın Yükselişi Partisi... Seçime girecek. Şimdi bazıları, dün yine Zaman Gazetesi bir görüşme yaptı.

 

-Şimdi oraya geliyoruz Hocam. Bugün bütün gazetelerdesiniz.

 

- O, Aktüel'deki röportajla ilgili, hepsine teşekkür ediyorum.

 

- Bir parti genel başkanı heyetiyle geldi, görüştü benimle İstanbul'da. Yeni bir faaliyet var. 3 Kasım'da iktidar olan iki partinin, iktidarda olan partilerden ikisinin, ikisinden birinin şemsiyesi altında, "küçük partiler" dedikleri - bizi de oraya sokuyorlar, küçük olduğumuza nereden hükmediyorlar, biz seçime girmedik ki!..

 

- Henüz küçük bir parti diyor bugün Star Gazetesi...

 

- Ama nerden? Benim 20 yıllık geçmişim ne oldu, buharlaştı mı?

 

- Hocam bunlar parmağa bakıyorlar. Sizin meşhur "tek parmak" var ya, söyleminiz.

 

- Hayır, benim tek parmağım yok; o, Mecils'te tek parmak. Kadrolarımıza bakmak lazım. Kadrolarımız Türk siyasetinde bugüne kadar, Türkiye'nin birikimini en üst düzeyde ve en dürüst ve en güvenilir düzeyde parlamentoya taşıyacak bir yapılanmadır. 35 - 40 yıldır hukuk, basın ve üniversite hayatının içindeyim. İnsanın hasının nerede harmanlandığını en iyi bilenlerden biriyim, işim insan çünkü.

 

- Eyvallah

 

-Haa, o dirayetle Türk parlamentosuna taşıyacağım Türkiye'nin birikimini. Buna eğer bu millet, hayret verici bir biçimde karşı çıkmaz ve bize vekâlet verirse, bunu bütün cihan görecektir.

 

- Bir de Hocam, Aktatürk'ün söylemlerine samimiyetle bu kadar paralel giden bir görüş bugüne kadar ben görmedim. Hep sloganlar vardı... Ve Yunus'u, Mevlana'yı da işin içinde tutuyorsunuz.

 

- Anadolu Hümanizmi, kitaplarımdan biri... Bizim sosyal demokrat anlayışımızın esası. Deniz Baykal'ın bana, altını dolduracaksın dediği ama asla doldurtmadığı o proje; Anadolu Hümanizmi. O felsefenin 30 yıl üniversitede hocalığını yaptım. Yani bunu da söyleyelim. Biz bunları pazar yerinden, oradan buradan aşırmıyoruz.

 

- Hocam, bu güzel Ramazan gününde şöyle bir de dua edelim. HALKIN YÜKSELİŞİ olsun inşaallah diyoruz. Bugüne kadar bir çok şey yükseldi fakat halk yükselemedi ne yazık ki.

 

- Halkın omuzlarına basarak birileri yükseldi.

 

- Evet, artık birisi, halkın ayaklarından, kollarından tutup yukarılara doğru çekecek. İnşaallah size nasip olur diyoruz.

 

- Şimdi, bu Anadolu Hümanizmi; Yunus, Mevlana ve Hacı Bektaş'la başlayıp büyük Atatürk'le devletleşen bir büyük iman, felsefe ve insaniyetçiliğin ifadesidir. Bizim, sosyal demokrat anlayışımız bunun üzerine oturur, tabi çağdaş değerleri de iliklerine kadar değerlendirip milletimizin önüne projeler koyacağız. Bunu yapacak başka bir dirayette bir siyasetçi bugün Türkiye'de görmüyorum.

 

- Zaten, artık yangında son kurtarılacak gibi bir konumdasınız değerli Hocam. Cam kırılacak ve her halde o seçenek seçilecek. Hocam bir de son olarak, irtica var mı yok mu? Ne demek irtica?

 

- İrtica Türkiye Cumhuriyeti'nin, kurulduğu günden beri bir numaralı ve asla iki numaraya düşmeyen tehdidi ve belasıdır. İrticayı, 23 Nisan Olağanüstü Toplantısı'nda TBMM'de bu sene yaptığım konuşmada - şimdi dolanıp duruyorlar, ya orada bir konuşma var, bütün dünyanın ertesi gün bütün büyükelçilerin metnini istediği ve Meclis'in sağcısı solcusu dincisiyle bütün içerideki-dışarıdaki partilerin ortak talebiyle bastırdğımız bir şey - verdim; bir okuyun onu. Yani irtica dediğiniz şeyin bağlamları; hukuk, ilahiyat, felsefe... bunlar benim alt yapım, uzmanlık alanlarım. Böyle bir adam bir de siyasetçi kimliği ile bir irtica anlatmış Meclis'te. Kimse, oralara dolanmıyor. Bir tek Arslan Bulut Yeniçağ'da bunu aldı oturttu köşesine ve dedi ki, "Ne uğraşıyorsunuz?. İşte ben veriyorum, filan yerden alın, okuyun."

 

Şimdi, yapmıyorlar bunu? Bu siyasî bir çıkarcılıktır. Biz hâlâ siyaseti memleketin menfaatleri eksenine oturtamadık. Hâlâ bizim parti, bizim amblem ekseninde gidiyor bu iş. Onun için de, bakın, emperyalist güçler Türkiye'yi o yandan bu yandan budamaya devam ediyorlar.

 

- Değerli Hocam çok teşekkür ediyorum. Bir dua ile kapatılım. Önce ben bir dua edeyim. Kim insanlık için ve Türkiye Cumhuriyeti için ne düşünüyorsa, Allah ona milyon mislini versin diyorum. Sizden de güzel bir dua alalım, hayır dua alalım.

 

-Dua da sayabilirsiniz bunu, bu bir gerçeğin de ifadesidir; ben, Cenabı Hakk'ın bu milletten vaz geçtiği kanaatinde değilim.

 

- Eyvallah

 

- O, bu milletten vaz geçmeyen yüce Allah, bu milletin hakikaten çok büyük noktalara varan hatalarını yine affetsin büyük rahmeti ve lütfuyla ve bu millet bu seçimde Cenabı Hakk'ın sabrını artık taşırmamak üzere gerekeni yapsın. Biz milletin önüne ne yapılacağını, seçeneği koymuşuz.

 

- Hâlâ son bir ümit var diyoruz.

 

- Şimdi, filan partinin şemsiyesi... Hayır! Yeni olan, 3 kasım seçimlerinden beri yalnız Halkın Yükselişi Partisi Çınarı'dır. Çınarın etrafında, Çınar'ın şemsiyesi altında toplanmaya davet ediyorum. Ve orada birlikteliğe davet ediyorum. Oyları bölmemek tâbiri, bu seçimde Çınar'ın oylarını o yana, bu yana kaydırmamak anlamındadır.

 

- Eyvallah. Hocam o zaman ben de şöyle diyeyim son söz olarak: Çınarınız yüce olsun, rahmetiniz bol olsun diyorum,teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

 

- Hayırlı yayınlar diliyorum.

 

Not: HYP Halkın Yükselişi Partisi web sitesinden alınmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.