Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ZAZADAN MEKTUP


kaplan-200

Önerilen İletiler

Nereden cikartiyorsunuz insanlarin kendi ülkelerini yikmaya calistigini? Ülkeyi kurtarmanin tek caresi herkese kucak acmasidir ve eskiden oldugu gibi toplumu A veya B etnigine düsman olarak yetistirerek degil.

 

Agzini acan su günlerde bölücü oluyor ve bir de kalkiyoruz demokrasi dersi vermeye calisiyoruz. Gercek demokratlari "bilincsiz sözde demokrat" olarak nitelendirenlerin demokratligindan süphe duyulur.

 

Ben gerçekten bir paylaşımda bulunma kaygısında bulunan ve provakatörlük niyetinde olmayan bir insandan;

Benim söylediğim şeyleri alıp, eğer karşısında ise çürütmesini, değil ise geliştirmesini beklerim...

 

Bu şekilde "Sen şunu diyorsan böylesindir", "Şöyle diyorsan senden şüphe ederim" falan filan gibi kuru sözler ile kışkırtıcılık yapmak yakışık almıyor...

 

Şimdi bu anlayıştan devam edecek olursak:

Bana, benim ifade ettiğim "Demokrat" anlayışını niçin kabul etmediğinizi ayrıntılayarak ifade eder misiniz lütfen?

 

Ayrıca Demokratlığımdan şüphe duyuyorsanız, niçin şüphe duyduğunuzu

Ve benim "Sözde Demokrat" olarak nitelediklerimi niçin "Demokrat" olarak nitelediğinizi de söyleyiniz...

Olabilir; belki ben sizden daha ilkel savunular geliştirmişimdir;

Neden olmasın?

 

Yoksa bu şekilde iki cümleyi alıp:

"Sen böyle düşünüyorsan şusun!" demek tamamen etik dışıdır...

 

Bilmen anlatabildim mi sayın forumdaşım...

 

Bir iletiye karşı iseniz çürütün,

Yanında iseniz geliştirin...

Ben böyle bir kaygı beklerim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi sormak hakkımız: “Türk de etnisitenin bir parçası, o da bir etnik” diyorlar. Dolayısıyla bu ülkenin halkına Türk halkı denilemezmiş, içinde başka etnikler de varmış, öyle diyorlar. O halde soruyorum: Şu misakı milli ile çizilmiş vatan içinde yaşayan halka ne ulusu adını vermeyi düşünüyorsunuz? Türk ulusu demek istemiyorsunuz. O halde ne ulusu demenin önerildiğini açık biçimde almamız gerekiyor.

 

Ben tahmin ettiğim yanıtı vereyim: Hiçbir şey ulusu demeyecekler. Zaten ortadan kaldırmayı amaçladıkları şey, ulus bilinci. Ulus mulus istemiyorlar. Ümmetçiler, antilaikler ve anti Atatürkçüler…“Atatürk’ü anmak için sap gibi ayakta durmaya gerek” görmeyenlerin başka bir şey planladığı düşünülemez. Bu yaklaşımın ülkeyi parçalayacağı ise umurlarında değil. Ümmet bilincinin birleştirici olacağı gibi son derece büyük bir yanılgıları var. Ümmet fikri kesinlikle parçalayıcıdır. Bundan bir birleştiricilik ummak kadar vahim yanılgı olamaz. Yeryüzünde din kadar ayrıştırıcı başka bir faktör daha icat edilmemiştir. İslam dini ise kurulduğunun hemen akabinde çok vahim ayrışmalara ve vahşi çatışmalara neden olmuştur. İlk anda sağladığı görünürde birlik ise tamamen kılıç zoruna dayalı, baskıya dayalı yalancı bir birliktir. Türklerin batıya doğru açılma ve ilerleme stratejileri İslam ile paralellik göstermese ve bu stratejik düşünce ile İslam dinini seçmiş olmasalar bu din bitmiş olurdu. Ki Türkler İslam’ı tamamen farklı bir yorumla yoğurarak biçimlendirip öyle kabul etmişlerdir. Kılıç zoru bu konuda hiç işe yaramamış, tamamen sûfi yorumlarla gerçekleşmiştir.

 

Fakat şimdi yiğidi öldür, ama hakkını yeme. Türkler için İslam bir Batı antitezi ve bu yolla güçlü bir kimlik olmuştur. Böyle bir tarihsel misyonu olduğu için İslam halen vazgeçilmezdir, o ayrı. Yani bu ülkede İslam dininden vaz geçelim, bu işe artık bir son verelim gibi bir şey söylemenin bir yolu, bir olanağı düşünülebilir bile değildir. Şimdi doğruya doğru, eğriye eğri, realite böyle. O yüzden radikalleşmeyen, laiklik içinde idame eden, en azından böyle olması gereken, bu sınırda frenlenmesi gereken bir İslam bu ülkede var olacaktır. En azından öngörülmesi zor bir geleceğe kadar…

 

Bu yüzden Türkler için Arap İslamı büyük bir kimlik kaybıdır. Laiklik içinde barınamayan, Arap dünyasına yönelik ümmetçi bir İslam, bu ülkenin ruhunun bitişi anlamına gelir. Son derece vahim ve tehlikeli bir hedeftir. Bunun ne kadar tehlikeli ve bitirici bir yönelim olduğunun ya farkında değiller, iyi bir iş yapıyoruz şeklinde çok vahim bir yanılgı içerisindeler, ya da aslında çok iyi bilincinde ve farkında olanlar var!

 

Bana klasik “sen ateistsin, sana ne bu din sorunlarından?” diyen çıkacaktır. Bir kere benim kendimi ateist olarak tanımlamadığımı bilenler bilir. Ama dinciler için Kurânın bir harfine bile dudak büksen, ateist olursun, o ayrı… Ben bu anlayışı bu politik platformda değerlendirmem. Dini konular bölümünde yeterince eleştirmişimdir.

 

Neyse güncel konuya dönersek: Cumhuriyet kurulduğunda kim isyan etti? Bir etnik bölücüler, bir de dinci bölücüler. Ha, bir de Potomya isyanını unutmamak lazım. Hani şu “atma Hamidiye atma” diye pişman olunan isyan. Şimdi evlendirilenler ve sağdıç kim? Bu filmi hatırlamalısınız. Kürtçü-İslamcı sentezi Türkiye’yi Ortadoğu’ya çarmıh gibi mıhlayacaktır. Bu böyle kesin biline. Son derece vahim bir projedir. Dış güdümlüdür. Bu çok kesin bilinmeli ve bu gerçeğe iyi ayıkılmalıdır. Ben uyarımı yapayım, gerisini bilmem…

 

Burada düşülmemesi gereken tuzak şu: Bir alt-üst kimlik tartışmasına alet olmak. “Efendim Türk alt kimlik midir, üst kimlik midir?” Ne alt kimliktir, ne üst kimlik. Kimlik altta üstte olmaz. “Türk üst kimlik, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak alt kimliktir” dediğimiz anda da, “Türk, Kürt, Laz, Çerkez… alt kimlik, anayasal vatandaşlık üst kimliktir” dediğimiz anda da, her ikisinde de tuzağa düşeriz. Türk her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kimliğidir, altında üstünde başka kimlik yoktur. Bu kimlik inkarı değildir. Bir anayasa hiçbir etnik, dini, cinsiyet ayrımı içermiyorsa, başkaca bir eşitlik tanımı gerekmez. Ayrıca bir şunlar da eşittir, bunlar da eşittir diye liste yapmaya gerek yoktur. Bu George Orwell Hayvan Çiftliği romanı kadar trajikomedi olur. Atlar da eşittir, inekler de eşittir, tavuklar da eşittir… diye uzayıp giden bir eşitlik listesi olabilir mi? “Tüm hayvanlar eşittir” dedin mi biter. Sadece “ama domuzlar daha eşittir” eklemesi yapacak uyanıklara karşı dikkatli olmak yeter.

 

“Anayasal vatandaşlık bilinci” de bu Türk ulusu bilincidir. Bu kimlik de ırka değil, tarihe yapılmış bir atamadır. Dediğimiz gibi Kürtler Bizans’tan alıp vatan yapsa bu vatan Kürdiye olurdu. Bir sakıncası da olmazdı. Türkler bileğinin hakkıyla yapmış bu işi, Türkiye olmuş. Bu bir atamadan ve tarihsel bilinç oluşturmaktan başka bir şey değil. Bundan da gocunacak hiçbir şey yok. Tarih böyle yapılmış, böyle de yazılmış. Tarih başa sarılamadığı için bu vatan dünya durdukça Türkiye olacaktır…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu George Orwell Hayvan Çiftliği romanı kadar trajikomedi olur. Atlar da eşittir, inekler de eşittir, tavuklar da eşittir… diye uzayıp giden bir eşitlik listesi olabilir mi? “Tüm hayvanlar eşittir” dedin mi biter. Sadece “ama domuzlar daha eşittir” eklemesi yapacak uyanıklara karşı dikkatli olmak yeter.

 

“Anayasal vatandaşlık bilinci” de bu Türk ulusu bilincidir. Bu kimlik de ırka değil, tarihe yapılmış bir atamadır. Dediğimiz gibi Kürtler Bizans’tan alıp vatan yapsa bu vatan Kürdiye olurdu. Bir sakıncası da olmazdı. Türkler bileğinin hakkıyla yapmış bu işi, Türkiye olmuş. Bu bir atamadan ve tarihsel bilinç oluşturmaktan başka bir şey değil. Bundan da gocunacak hiçbir şey yok. Tarih böyle yapılmış, böyle de yazılmış. Tarih başa sarılamadığı için bu vatan dünya durdukça Türkiye olacaktır…

Onun filmi de çevrilmişti DemirEfe...

Ama bin kere de izletsen; anlatamazsın...

 

Lise'de bir hocam çok güzel söylemişti:

"Irkçılık bir kıvılcım gibidir; bir kere düştü zaman, artık düşmüştür..."

 

Kürtçülük de böyledir...

Kimi zaman demorasiye bürünür, aydın olmaya bürünür, insan haklarına bürünür, eşitlik ve özgürlüğe bürünür...

Ama yine de Irkçılıktır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Onun filmi de çevrilmişti DemirEfe...

Ama bin kere de izletsen; anlatamazsın...

 

Lise'de bir hocam çok güzel söylemişti:

"Irkçılık bir kıvılcım gibidir; bir kere düştü zaman, artık düşmüştür..."

 

Kürtçülük de böyledir...

Kimi zaman demorasiye bürünür, aydın olmaya bürünür, insan haklarına bürünür, eşitlik ve özgürlüğe bürünür...

Ama yine de Irkçılıktır...

:clover::clover::clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Boşig diye başladığıma bakılmasın.Bu cümleler sadece kendilerine değil,hatta çoğu kendisine değil.Kaplan,Politika,yeri geldiinde Demirefe,Cyrano...özür dilerim ama siz sadece kendi bildiğinizi okudunuz.

 

A- Alıntı yaparak ithamda bulunmalısın.

 

B- Cezmi Ersöz metamorfozları yerine, ortaya bilgi koyarak tartışmalısın.

 

Zira biz burada romantik edebiyat okumak için bulunmuyoruz. Bu dediğim için forumda bir bölüm var.

 

Ne demiştim ?

 

Cumhuriyet doğudaki feodal yapıyı kırmak için mücadeleye giriştiğinde bölge halkını karşısında bulmuştur. Bunun için "kendi bildiğini okumak" diyorsan, neden yanlış olduğunu ortaya koyarsın. Dersin ki, hayır efendim bölge halkı cumhuriyeti bu konuda desteklemiştir, feodal yapıya karşı mücadele etmiştir. Sonra bunun altını doldurursun.

 

Ama ben sende onu görmüyorum. Bu tür durumlarda, romantik edebiyata sarılarak konuyu dağıtma görüyorum.

 

Evet tekrar söylüyorum. Cumhuriyet tüm yurtta feodal yapıya karşı mücadeleye girişmiştir. Doğu hariç tüm bölgelerde bu konuda halk değil karşı durmak, mücadeleye aktif olarak katılmıştır. Hali hazırda zira cumhuriyetten önce bu bölgelerde feodal yapıya karşı mücadele vardı.

Doğuda ise halk feodal yapıdan yana taraf almış, ağasını beyini korumak için cumhuriyete karşı cephe almıştır. Siz dünyanın başka neresinde gördünüz, ağalarının çıkarları için ayaklanan halk yığınlarını ?

Benim söylediğim kendi bildiğini okumak değil, tarihsel gerçeklerdir.

 

Ha bunun yanlış olduğunu mu düşünüyorsun ? Bunu mu iddia ediyorsun, "doğru bilgi" yi koyarsın ortaya.

 

O yok ama. Bu tür durumlarda Mavi arkadaşımız hemen romantik edebiyata başvurup konuyu dağıtmakta. Az sonra göreceğimiz gibi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

A- Alıntı yaparak ithamda bulunmalısın.

 

B- Cezmi Ersöz metamorfozları yerine, ortaya bilgi koyarak tartışmalısın.

 

Zira biz burada romantik edebiyat okumak için bulunmuyoruz. Bu dediğim için forumda bir bölüm var.

 

Ne demiştim ?

 

Cumhuriyet doğudaki feodal yapıyı kırmak için mücadeleye giriştiğinde bölge halkını karşısında bulmuştur. Bunun için "kendi bildiğini okumak" diyorsan, neden yanlış olduğunu ortaya koyarsın. Dersin ki, hayır efendim bölge halkı cumhuriyeti bu konuda desteklemiştir, feodal yapıya karşı mücadele etmiştir. Sonra bunun altını doldurursun.

 

Ama ben sende onu görmüyorum. Bu tür durumlarda, romantik edebiyata sarılarak konuyu dağıtma görüyorum.

 

Evet tekrar söylüyorum. Cumhuriyet tüm yurtta feodal yapıya karşı mücadeleye girişmiştir. Doğu hariç tüm bölgelerde bu konuda halk değil karşı durmak, mücadeleye aktif olarak katılmıştır. Hali hazırda zira cumhuriyetten önce bu bölgelerde feodal yapıya karşı mücadele vardı.

Doğuda ise halk feodal yapıdan yana taraf almış, ağasını beyini korumak için cumhuriyete karşı cephe almıştır. Siz dünyanın başka neresinde gördünüz, ağalarının çıkarları için ayaklanan halk yığınlarını ?

Benim söylediğim kendi bildiğini okumak değil, tarihsel gerçeklerdir.

 

Ha bunun yanlış olduğunu mu düşünüyorsun ? Bunu mu iddia ediyorsun, "doğru bilgi" yi koyarsın ortaya.

 

O yok ama. Bu tür durumlarda Mavi arkadaşımız hemen romantik edebiyata başvurup konuyu dağıtmakta. Az sonra göreceğimiz gibi.

 

Birde bana dersin "Güzel yazıyorsun" diye...

Ben güzel yazıyorsam; bu yukarıdaki ne?

 

Ben sana söyleyeyim karşılaşacağın cümleyi:

"Devlet niçin halkı değil de ağaları muhatap aldı?"

 

İyi de ağa için silaha sarılan da yine o halk değil miydi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cyrano,

 

Size karşı herhangi bir itham da bulunmadım,konuya genel bakışınız hakkındaki düşüncelerimi söyledim.Alıntılama yapmama gerek yok,siz de benim ne demek istediğimi çok iyi anladınız ki bir daha düşüncelerinizi tekrarladınız.

Cezmi Ersöz mü! Kendilerini daha lise yıllarındayken okuduğum birkaç kitabı ile tanırım.Nasıl görmek istiyorsanız öyle görün. Düşünceleriniz de özgürsünüz,saygı duyarım.

 

Geçen günlerde blogunuza eklediğiniz bir yazı vardı;”neden bilim insanlara yarar yerine zarar vermek için kullanılır” şeklinde sorular soruyordunuz.

 

Neden söyleyeyim mi;çünkü her şey bilgiden ibaret değildir.Bilginin hemen yanında anlayış vardır,anlayışınızla değişen bilginin bir de yorumu vardır ki;bilgiyi anlamlı kılan yorumlarınızdır.

 

Örneğin;

 

Kürt isyanları…

 

“Kürt isyanları çıkış nedeni mevcut düzeni korumaya çalışan yığınların isyanıdır…”şeklinde bir cümle kullanıldığını varsayalım(ki siz de aşağı yukarı böyle düşünüyorsunuz)

 

Bu cümle bir bilgidir.Eksik ve içi kendisince doldurulan.Doğrudur ,tarihte Kürt isyanları vardır,bu isyanlarda bölge halkı kendisinden saydığının yanındadır.Eksik olan legal egemin sorgulanmaması,içi kendisince ise doldurulan sadece taraf bakışına takılıp kalınması...

 

Örneğin bir Dersim Katliamı…

 

Osmanlı Devleti döneminde özerk olan Dersim,Cumhuriyet döneminde de özerkliğini korumak ister,devlete vergi ve asker vermeyi red eder.

 

Şeyh Sait Rıza ve Ağrı isyanlarından sonra,rota Dersim’e çevrilir.Dersim de önce Seyit Rıza ve yanında olan ciddi bir destek vardır…Sonra sadece Seyit Rıza ve yakın çevresi…

 

Aranan kişi sayısı yaklaşık üçbinyediyüz iken teslim olan yaklaşık ikibindir.

 

Ve buna rağmen Dersim’de kolay kolay haklı çıkartılamayacak bir katliama imza atılır.İdamlar,sürgünler ve göçler.

Evet,Genç Cumhuriyet “egemenlik kayıtsız şatsız milletindir” der ve ağalara karşı savaş açar.Feodalizm değil,batılılaşmadır amaç.

 

Toplumsal anlamda değişimlerin çok yavaş ve sancılı olduğu bilinmektedir.Bu değişimlerin kanla yenilendiği de bir gerçektir…Belki de Dersim de yaşananlar da bu realitenin bir parçasıydı.Onaylamazsak da.

 

Ancak;

 

CHP Genel Başkan Vekili ve Başbakan Celal Bayar'ın 29 Haziran 1938 de Mecliste şu sözleri sarfeder;

 

“"Dersim'de bir ıslahat programımız vardır. Bu program yürümektedir. Yol,köprü, karakol ve mektep inşaası suretiyle. Geçen sene askeri harekat yapıldı... Bu sene içinde bu programa göre askeri harekatın yürümesi lazımdır...Dersim için tatbik etmekte olduğumuz programın icabı olarak bu meseleyi sureti katiyede halletmek ve Dersim denilen işi sureti katiyede tasfiye etmek için alacağımız bir tedbir daha vardır. Yakında ordumuz Dersim havalisinde manevralar yapacaktır. Umumi bir tarama hareketiyle...bu meseleyi kökünden söküp atacaktır...Bizim için esas olan şey, Kemalist rejimdir. Türk vahdetidir. Türk milliyetçiliğidir"

 

Erkânı Harbiye Reisi'ne verilen raporda,

 

“Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı kuvvetlerin müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder. Dersim evvela koloni gibi nazarı itibara alınmalı. Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra ve tedricen öz Türk hukukuna mazhar kılınmalıdır.

"

der ayrıca…Sadece bir egemenlik kavgasıdır değil yaşananlar…Asimilasyondur ayrıca.Ölüm ile verilmek istenen ayardır ki;Osmanlı Devleti dönemin de çıkan Kürt isyanlarını bir tarafa bırakırsak,Cumhuriyet dönemi tüm isyanları bastırmada da yeğane araç askerdir.

 

Ve…

 

Egemen,aşiret ağaları ile masaya oturdu;bölge halkı ile değil.Bölge halkı başka bir dili konuşuyordu;tüm olan bitenleri kendiyle aynı dili konuşanın söylediklerinden ibaret sayıyordu.

 

Osmanlı İmparatorluğunu paramparça eden Milliyetçilik dalgası Kürtleri de fazlasıyla etkilemiştir ki;daha çok dini yönüyle tanınan Said-İ Nursi ;

 

“...Eğer daiye-i teferrüd, ihtilaf, hodfüruşluk, meylü'l-ağalık, milleti istih-dam, aldanmak ve aldatmak suni Kürtlük muktezasmda gösterilse; şahid olunuz, o Kürtlükten istifamı veriyorum. Ve cesaret, sadakat, diyanetin unvanı olan tabii Kürtlükle iftihar ediyorum. Nasıl ki, zaman-ı istibdatta bu tabii Kürtlük için tımarhaneye düştüm. Divanelerin hekimine dedim: Eğer müdahane, temellük, tazarru-u sinnevri, tabasbus-u kelbî, menfaat-ı umumiyi menfaat-ı şahsiyeye feda etmek aklın muktezasmdan addedilmek lazım gelirse, şahid olunuz ben o akıldan istifamı veriyorum. Ve divanelikle iftihar ediyorum. Ey Kürtler! Tımarhaneyi kabul ettim. Ve Kürtlüğü lekedar etmemek için irade-i padişahı ve maaş ve ihsan-ı şahaneyi kabul etmedim”(Tenvir Neşriyat)

 

diyerek hem Kürtleri hem de egemeni uyarmaktadır.

 

Van’da açmayı düşündüğü medrese de “Türkçe,Kürtçe ve Arapça” dilleri ile “ilimi ve dini bilimlerin” atrı okutulması gereğini fazlasıyla belirtmiştir.İlginç olan ise;medenileşme adına silaha verilen para hiçbir zaman bölge de ki eğitime verilmedi.

 

Beş yaşında ki bir çocuk bir yaşlıyı görünce der ki;”bu yaşlı amca hep yaşlıydı”.Beş yaşında ki beyin;yaşlı bir insanın çocukluğunu ve gençliğini idrak edemez.

 

Bizler beş yaşında ki çocuklar değiliz. Hiçbirşey göründüğü gibi değil;Dersim katliamını konuşurken sadece çıkar demek ne kadar eksik bir söylemdir.Peki Dersim’in dünü,Dersimin şartları…peki Dersim’e karşı uygulanan politikalar…?

Bakınız,ben kesinlikle Kürtler yaşananlarda masum demiyorum.Kürt Sorunu,kabul eder yada etmezsiniz.Sorunlu Kürtler de diyebilirsiniz.Adı ne olursa olsun;varlığı ile masumiyeti barındırmaz.İmha ve inkarı dayatanlar kadar kırmızı çizgilere takılan Kürtler de yaşananlardan sorumludur.

 

Ancak şunu unutmamalıyız ;sizin dilinizi bilmeyen bir halk var,anlayamadığınız yada anlatamadığınız.Aynı dili konuşmadığınız,ensesinde daima silah ve açlık olan bir halkı da yalnız başına günahkar ilan edemezsiniz.Vicdanım buna hayır diyor.

 

“Cumhuriyet tüm yurtta feodal yapıya karşı mücadeleye girişmiştir. Doğu hariç tüm bölgelerde bu konuda halk değil karşı durmak, mücadeleye aktif olarak katılmıştır. Hali hazırda zira cumhuriyetten önce bu bölgelerde feodal yapıya karşı mücadele vardı.”şeklinde ki cümlenizi doldurursanız sevinirim ayrıca...En azından diğer bölgelerin neler yaptığından bahsederek...saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Boşig,

 

"Anne-babasından:

Birisi Kürt, diğeri Türkmen;

Birisi Alevi, diğeri Sünni;

Birisi Laz, diğeri Türkmen;

Birisi Çerkez, diğeri Türkmen;

Birisi Kürt, diğeri Arap;

Birisi bilmem ne, diğeri başka bilmem ne

Olanları nasıl kimlikleyeceksiniz peki?

Yüzde'leyecek misiniz?

Kimliklerinde "%50Kürt, %50Arap"mı yazacağız?

 

Daha da kötüsünü düşünün:

Babası ve annesinden birisi Kürt, diğeri Arap olan birisinin;

Babası ve annesinden birisi Türkmen ve diğeri Çerkez olan birisi ile evlendiğini düşünün...

Doğacak çocuklarını nasıl kimlikleyeceğiz?

%25Kürt, %25Türkmen, %25Çerkez, %25Arap mı diyeceğiz?"

 

şeklinde ki sorularınıza inanın ki yanıt bulamıyorum.Çünkü mantığı çözmüş değilim.Benim annem Kürt,babam Kürt...ben bir Kürt'üm.Benim annem bir Türk babam bir Kürt...ben bir melezim...Benim babam Türk,annem Türk...ben bir Türk'üm.Bu kadar basit dostum.

 

Bu açılım dalgasından sonra gerçekten sinirlerim bozuldu.Gerek siyasiler,gerek temsilciler,gerek aydınlar,gerek köşe yazarları...kahvehane muhabbetleri,mahalle başı sohbetleri.

 

Dinlemeye bir başladınız mı,hayretler içinde kalıyorsunuz.O kadar basit noktalara takılı kalmışız ki;vay bizim halimize.

 

Özür dilerim,ben mantığını çözemediğim ifadelere takılı kalmak istemiyorum...

 

Gelelim diğer noktalara...

 

"Peki neden Etnik-Kökeninizi dile getirmek kaygısı taşıyorsunuz?

Yani neden Etnik-Kökeninizi söylemek sizin için bu kadar önemli ki?

 

Eğer bir kimsenin Türkmen, Çerkez, Laz, Rum, Çingene ya da bilmem ne olması sizin için önemli değil

Ve onların Kürt olmamaları da sizin için bir değer kaybı değilse;

Sizin Kürt olmanız da sizin için bir övünülecek ya da sizi onlardan üstün kılacak,

Sizi onlardan ayrı ve farklı kılacak daha "Değer" bir özellik değilse;

Neden illa ki kendinizi "Kürt" olarak tanımlama ihtiyacı hissedesiniz ki?

 

A, B, C, D, E, F, G, Ğ, H, I, İ, J ve K öğeleri eşitse ve birisi diğerinden üstün değilse;

Neden eşitlikler arasında kendinizi K ile tanımlama

Ve bunu illa ki bir Kimlik olarak edinme kaygısındasınız?

 

Niçin doğarken aidiyetinizi tercih edemediğiniz bir şey ile kendinizi tanımlama gereği görüyorsunuz?"

 

diyorsunuz...Bir Alman neden Almanım diyorsa,bir Arap ne kadar kendi kimliğine sahip çıkıyorsa da ben de bunun için Kürt'üm diyorum,bunun için kimliğime sahip çıkıyorum.

 

Benim anadilim Kürtçe,hem ben bunu özellikle belirmiyorum ki;işyerimde memleketimi soranlar hemen bana "Kürt'müsün" diye de soruyorlar...ne dememi isterseniz;"abi hepimiz kardeşiz,hepimiz insanız" diyeyim mi?

 

Siz Kürt olmadığınızı ifade etmeseniz de birileri sizi bu şekilde ifade ediyor ki;benim Kürt olduğumu çok sonradan öğrenen ev arkadaşım öncesin de tüm bölge halkını kimliği ile ifade etmeyi bırakın kimliği ile yerden yere vuruyordu.

 

Dediğim gibi;Kürt olduğumu söylemem milliyetçlik değildir;Kürt olmanın başka etniklere bedel olmamı söylememdir milliyetçilik.

 

Bakınız Hitlere ve Gandhiye...İkisi de kimliktir;ama biri hakkı olduğunu sayarak diğerlerini yok eder,biri varlığıyla sadece insan olma hakkım der.

 

Ben burada ne toprak ne özerklik diyorum;dediğim sadece insan olma hakkı.Sadece benim için değil;ülkemin tüm parçasından tüm insanları için.

 

Kolunuz ağırır,bedenin bir parçasıdır...kolum ağırdı demek,doktordan çözüm istemek...bedeni mi yok saymaktır yoksa...?Düşünelim bakalım.

 

Ve aydın...

 

TDK aydın için;

 

"2 .Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver" der...Benim Kürt aydınları demem sizi niye bu kadar rahatsız ettiğini de anlamış değilim ama size ısrarla "Cemil Meriç-Mağaradakiler" kitabını öneririm;orada aydının aidiyetini değil algılayışını ve kimliklerle çelişmediğini göreceksiniz.

 

Kürtlerin varlığından rahatsız olmayan nice arkadaşım var,bunların çoğu Türk...kimse bana milliyetçisin demedi.Ama Kürtlerin varlığından rahatsız olan herkes bana kolayca milliyetçilik etiketini yapıştırdı.

 

Bakış ve niyet...saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mavi, umarım olaya sadece "Devlet insanları öldürdü" diyerek bakmıyorsundur sadece...

 

Daha önce dediğim gibi:

Belirli ilkeler çerçevesinde kurtuluş savaşı vermiş ve o ilkeler çerçevesinde yapılanmış;

Osmanlının kayırdıklarını artık kayırmayan,

Osmanlının verdiklerini artık vermeyen,

Osmanlının ihya ettiklerini artık etmeyen bir devlet vardır...

 

Ekonomik ve toplumsal yapılanması, toprak sistemi çok başkadır...

Dersim İsyanına kadar aynı nedenlerden kaynaklanan bir sürü isyan görmüştür...

Ve kalıcı çözüm aramaktadır...

 

Dersim, dönemde erişilebilecek en zor yerlerden birisidir ve Aşiret yapısı çok güçlüdür...

Siz bunu amacın aslında feodalizm değil de batılılaşma olduğunu söylemişsiniz...

Çok eksik bir tespit...

Aslında amaç hem feodalizmin çöküşüdür ve hem de batıdır...

Çünkü batı, feodalizmi aşarak ortaya çıkarmıştır Ulusal kimlikleri...

 

 

şeklinde ki sorularınıza inanın kiyanıt bulamıyorum.Çünkü mantığı çözmüş değilim.Benim annem Kürt,babamKürt...ben bir Kürt'üm.Benim annem bir Türk babam bir Kürt...ben birmelezim...Benim babam Türk,annem Türk...ben bir Türk'üm.Bu kadar basitdostum.

 

Hayır hayır, ne bu kadar basit ve ne de bu mantığı çözememiş durumdasınız...

Etnik-Köken tanımlamasının mantıksızlığını gösteren çok basit bir örnekti sadece benimkisi...

Ve yanıtınız ne kadar haklı bir örnek olduğunu ortaya koyuyor...

 

Bu açılım dalgasından sonra gerçekten sinirlerim bozuldu.Gereksiyasiler,gerek temsilciler,gerek aydınlar,gerek köşeyazarları...kahvehane muhabbetleri,mahalle başı sohbetleri.

 

Dinlemeye bir başladınız mı,hayretler içinde kalıyorsunuz.O kadar basit noktalara takılı kalmışız ki;vay bizim halimize.

 

Özür dilerim,ben mantığını çözemediğim ifadelere takılı kalmak istemiyorum...

 

Niçin mantığını çözememiş olasın ki Mavi?

Ve sen kendi kökenini bir kimlik olarak bu kadar üstelerken, anne ve babası ve hatta dedeleri farklı etnik-kökenlerden olan insanları tanımlama konusunu neden bu kadar basit buluyorsun bana bunu açıklar mısın?

Ha ama etnik kökenini tanımlamak madem bu kadar basit ve gereksiz: niçin kendini illa ki herşeyden önce Kürt olarak tanımlıyorsun?

 

Annen-baban Kürt...

Olmasaydı ne olurdu?

Kaybedeceğin ne olurdu?

Örneğin Kürtçeye yapılan yasaklamayı o zaman haklı mı bulacaktın?

Kürt olmasan ne olurdun Mavi?

O işkenceleri ve haksız yargılamaları da haklı bulacak mıydın o zaman?

Kürtçenin yasaklanmasını haksız bulman için illa ki kendini Kürt olarak tanımlaman mı lazım?

 

Bir Alman neden Almanım diyorsa,bir Arap ne kadar kendi kimliğine sahipçıkıyorsa da ben de bunun için Kürt'üm diyorum,bunun için kimliğimesahip çıkıyorum.

 

Benim anadilim Kürtçe,hem ben bunu özelliklebelirmiyorum ki;işyerimde memleketimi soranlar hemen bana "Kürt'müsün"diye de soruyorlar...ne dememi isterseniz;"abi hepimiz kardeşiz,hepimizinsanız" diyeyim mi?

Mavi, kimse senin Kürt olmandan rahatsızlık duymuyor...

Her zaman diyorum; bir Türkmene sorun "sen nesin" diye...

"Ben Türk'üm" demez...

"Ben Yörüğüm, Ben Manavım, Ben Boşank'ım, Ben Türkmenim, Karakeçiliyiz biz, Tatarız..." der....

Senin de "Ben Kürt'üm" demende bir sorun yok, elbette diyebilirsin...

Amma ve lakin o insanlar bu kökenlerini "Kimlik" olarak edinme kaygısında değillerdir...

Kendi sülalemden ve akrabalarımdan, çevremden biliyorum...

 

Senin Kürtlüğün, seni ilgilendirir...

Beni değil...

Ve rahatsız oluyorum, çünkü gözümüze sokup duruyorsun;

Nedir bu kaygın?

 

Senin kökenin, seni ilgilendirir...

Ve eğer sen gerçekten insani değerleri ve ortak paydaları önemsiyorsan

Seni, diğer insanlar ile ortak paydada buluşturacak ortak değerler seni tanımlamalıdır...

 

Hem geleceksin bana insanlık dersi vereceksin...

Hem de insan olmaktan önce kendini Kürt olarak tanımlayacaksın...

Kürtlüğün, senin Etnik-Kökenindir ve benim bunu öğrenmeye ihtiyacım yok.

Ben senin ile iletişimimi, ortak paydalarımız üzerinden kurarım.

Ortak paydalarımız da bize bir ortak kimlik kazandırır ki ne senin Kürt olman, ne benim Yörük olmam, kimliğimiz değildir...

Daha da doğrusu, kimliklerimizi Etnik-kökenlerimiz üzerine kurmaya ihtiyacımız yoktur?

 

Niçin kimliğini Etnik-Kökenin üzerine kurasın?

Sadece Kürtlerle iletişime geçmek için mi?

Sadece Kürtler ile iletişime geçmeyi önemsediğin için mi?

Senin Kürt olman, Kürt olmayanlar ile iletişiminden daha önemli olduğu için mi?

 

İnsanların sana yaklaşırken, senin Kürt olduğunu bilmelerini önemsediğin için mi?

 

Şimdi kimse bana çıkıp da;

"Niye Kürtlükten alınıyorsunuz, kendisini Kürt olarak tanımlasa ne olur" lafazanlığı yapan olmasın;

 

Kimlik, bireyin kendisini tanımlamada öncelik verdiği değerler üzerine kuruludur.

Ve Kimlik, sizin diğer insanlara bakış açınızı, kendinizden hareketle tanımlar...

Eğer bir kimse kendi kimliğini Etnik-Kökeni ile tanımlıyorsa,

Diğer insanlara bakışı da kendisini tanımladığı o kaygıdan uzak değildir;

Bunun esresi ötresi yok...

Bu, budur...

 

Sen kendini Kürt olarak tanımlamak kaygısı güdüyorsan ve bunu

İnsanlarla iletişiminde bir Kimlik olarak edinmek istiyorsan,

Diğer insanlara yaklaşımında bunu yani etnik kökeninin bilinmesini,

Kendinin öyle tanımlanmasını önemsiyorsundur...

 

Siz Kürt olmadığınızı ifade etmeseniz de birileri sizi bu şekilde ifadeediyor ki;benim Kürt olduğumu çok sonradan öğrenen ev arkadaşım öncesinde tüm bölge halkını kimliği ile ifade etmeyi bırakın kimliği ileyerden yere vuruyordu.

 

Dediğim gibi;Kürt olduğumu söylemem milliyetçlik değildir;Kürt olmanın başka etniklere bedel olmamı söylememdir milliyetçilik.

Mavi, lütfen bana, kavramları bilmiyormuşum muamelesi yapma...

Milliyetçiliğin, Etnik-Milliyetçiliğin ne olup olmadıklarını çok iyi biliyorum...

 

Kürt olduğunu söylemen elbette ki Milliyetçilik değil.

Milliyetçilik, "Ulus" ifadesine ulaşabilmiş kavramlar ile yapılır.

Tabii ki burada "Irkçı" temelli bir Milliyetçiliği kastetmiyorum;

Ulusallığı tanımlayan milliyetçilik anlayışını kastediyorum...

O yüzden "Kürtlüğünüzü" söylemeniz, Ulusal bir anlam taşımaz...

Ancak Kürtlüğünüzü bir Kimlik olarak üstelemeniz sizi Etnik-Milliyetçi yapar;

İster kabul edin, ister etmeyin...

 

Ayrıca "Türk" olmayı, başka etniklere bedel olmak olarak algılamanız...

Anlatamamışım hala "Ulus" kavramını ve "Türk" adının niçin Ulus niteliğine büründüğünü...

Hala "Aman Türk olmasın, bize bir gol atmış olurlar!" kompleksini yok edememişiz...

Tamam ya hu, Türk de değilsiniz, sizinle aynı Ulustan da değiliz...

Siz Kürtsünüz, ben de Yörük (ya da istediğin gibi olsun: 'Türk' diyelim)...

Farklıyız...

Farklılıklarımız tanımlasın bizi, oldu mu Mavi...

Bu mudur hoşunuza giden?

 

Ortak bir kimlik oluşturmayalım!

Olur mu?

 

Ben burada ne toprak ne özerklik diyorum;dediğim sadece insan olmahakkı.Sadece benim için değil;ülkemin tüm parçasından tüm insanlarıiçin.

 

Kolunuz ağırır,bedenin bir parçasıdır...kolum ağırdıdemek,doktordan çözüm istemek...bedeni mi yok saymaktıryoksa...?Düşünelim bakalım.

Yapma Mavi...

Daha bir Ulus bilinci edinmemişsiniz;

Bir bedenin parçası olabilmeyi nasıl umuyorsunuz söyler misiniz?

 

İnsan olma hakkını Etnik-Köken kaygısı ile tanımlamanız zaten oldukça anlamlı...

Lütfen romantize etmeyelim, olur mu?

Ve aydın...

 

TDK aydın için;

 

"2 .Kültürlü, okumuş,görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver" der...Benim Kürt aydınlarıdemem sizi niye bu kadar rahatsız ettiğini de anlamış değilim ama sizeısrarla "Cemil Meriç-Mağaradakiler" kitabını öneririm;orada aydınınaidiyetini değil algılayışını ve kimliklerle çelişmediğini göreceksiniz.

 

Kürtlerinvarlığından rahatsız olmayan nice arkadaşım var,bunların çoğuTürk...kimse bana milliyetçisin demedi.Ama Kürtlerin varlığındanrahatsız olan herkes bana kolayca milliyetçilik etiketini yapıştırdı.

 

Bakış ve niyet...saygılar.

 

Ben, senin Kürt olmandan rahatsız olmuyorum...

Kimsenin Etnik-Kökeninden rahatsız olmuyorum...

Beni, bakış ve niyet ile öyle lanse etmeyiniz...

 

Benim rahatsız olduğum şey:

Sizin, kendinizi Etnik-Kökeninizin kaygısına düşerek Etnik-Kökeniniz ile tanımlamanız

Ve bana da Etnik-Köken kaygısı ile yaklaşmanızdır...

 

İstediğiniz kadar Kürt olabilirsiniz;

Ama Kimliğinizi "Kürt" olarak tanımladıkça, benim algıladığım şey;

Sizin bir "Kürt" olarak bilinmek istediğinizdir...

Siz herşeyden önce bir Kimlik olarak "Kürtlüğünüzle" bilinmek kaygısındaysanız,

Benim sizden rahatsız olmamamı bekleyemezsiniz...

Kendinizi nasıl kimliklediğiniz, diğer insanların kimliklerine nasıl yaklaştığınızı da tanımlar...

Kendi kimliğinizi bir "Kürt" olarak tanımlıyorsanız,

Bana da denim Etnik-Kökenim çerçevesinde yaklaştığınızı anlamak çok kolay...

Ve ben, bana Etnik-Kökenimin kimliğim olarak tanımlanması ile yaklaşılmasından rahatsızlık duyarım.

Çünkü beni tanımlayan şey, elimde olmadan, doğumumla ait olduğum ırk değil;

Benim seçeneklerim ve içselleştirdiğim kavramlarımdır...

 

Size bundan daha açık ve net olarak nasıl anlatabilirim bilemiyorum...

 

Ayrıca "Aydın" konusunda yazdıklarımı, sizin yazınıza yanıt olarak yeniden dönerek okuyunuz...

Ekleme yapmaya gerek duymuyorum, ekleyebileceğim bir tanımınız yok....

"Kürt Aydını" demeniz beni rahatsız etmedi; sadece güldüm...

Çünkü Aydın'ın Kürdü, Yörüğü, Müslümanı, Hıristiyanı olmaz...

Aydın bu kaygıları aşmıştır ve kendisini bu kimliklerle tanımlamaz...

Kendisini bunlarla tanımlamayan birisini bunlarla tanımlamak da size ve de bana düşmez...

 

Kitap önermenize de gerek yok;

Kavramların anlamlarını, onları öğretebilecek kadar biliyorum...

Kendi okuyacağım şeyleri de kendim seçebilirim...

Sağolun...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cyrano,

 

Size karşı herhangi bir itham da bulunmadım,konuya genel bakışınız hakkındaki düşüncelerimi söyledim.Alıntılama yapmama gerek yok,siz de benim ne demek istediğimi çok iyi anladınız ki bir daha düşüncelerinizi tekrarladınız.

Cezmi Ersöz mü! Kendilerini daha lise yıllarındayken okuduğum birkaç kitabı ile tanırım.Nasıl görmek istiyorsanız öyle görün. Düşünceleriniz de özgürsünüz,saygı duyarım.

 

Geçen günlerde blogunuza eklediğiniz bir yazı vardı;”neden bilim insanlara yarar yerine zarar vermek için kullanılır” şeklinde sorular soruyordunuz.

 

Neden söyleyeyim mi;çünkü her şey bilgiden ibaret değildir.Bilginin hemen yanında anlayış vardır,anlayışınızla değişen bilginin bir de yorumu vardır ki;bilgiyi anlamlı kılan yorumlarınızdır.

 

Bu dediğin için doğru bilgi gerekir. Aşağıda buna değinicem.

 

Örneğin;

 

Kürt isyanları…

 

“Kürt isyanları çıkış nedeni mevcut düzeni korumaya çalışan yığınların isyanıdır…”şeklinde bir cümle kullanıldığını varsayalım(ki siz de aşağı yukarı böyle düşünüyorsunuz)

 

Bu cümle bir bilgidir.Eksik ve içi kendisince doldurulan.Doğrudur ,tarihte Kürt isyanları vardır,bu isyanlarda bölge halkı kendisinden saydığının yanındadır.Eksik olan legal egemin sorgulanmaması,içi kendisince ise doldurulan sadece taraf bakışına takılıp kalınması...

 

Burada bir bilgi göremedim. Sadece itiraz gördüm.

 

 

Örneğin bir Dersim Katliamı…

 

Osmanlı Devleti döneminde özerk olan Dersim,Cumhuriyet döneminde de özerkliğini korumak ister,devlete vergi ve asker vermeyi red eder.

 

Şeyh Sait Rıza ve Ağrı isyanlarından sonra,rota Dersim’e çevrilir.Dersim de önce Seyit Rıza ve yanında olan ciddi bir destek vardır…Sonra sadece Seyit Rıza ve yakın çevresi…

 

Aranan kişi sayısı yaklaşık üçbinyediyüz iken teslim olan yaklaşık ikibindir.

 

İşte yanlış bilgi ya da yanlış sunmanın güzel bir örneği. "Osmanlı Devleti döneminde özerk olan Dersim" şimdi bu ifadeyi kullanmaktadır arkadaşımız. Çünkü ya böyle okumuştur bir yerden ya da böyle bahsetmek daha güzel gelmektedir. Arkadaşımızın özerklik dediği şey nedir ? Ağa, şeyh, aşiret tayfasının halkı diledikleri gibi kullanması, halkın bunun karşısında hiçbir söz hakkı olmaması. Ola ki şeyhe, ağaya, beye karşı gelen köylülerin bu tayfanın kendi askerlerince öldürülmesi. Tamamen halkın ağaların, beylerin, şeyhlerin boyunduruğu altında kalması.

 

Peki dünyada herhangi bir Cumhuriyet rejimi kendi vatandaşlarının oranın ağaları, şeyhlerinin boyunduruğu altında kalmasına müsade eder mi ?

 

Cumhuriyet ne demiştir ?

 

Vergi ödenecek

ort

Asker verilecek

 

Temsilciler seçimle belirlenecek

 

Okullar kurulacak

 

Ağa ,bey tayfası halktan zorla vergileri kendi namlarına toplamakta. Gençleri kendi askerleri olarak kullanmakta. Feodal egemenliklerini muteber temsilcilik olarak saymaktadırlar. Tamamen ortaçağ feodal düzeni. Ki bu kadar geri bir feodalizm Osmanlı'da bile yoktu.

 

Dersim'de şeyh,ağa tayfasının devamını istedikleri buydu. Cumhuriyetin değiştirmek istediği de buydu.

 

Şimdi konu dağıtılarak geçiştirilmeye çalışılan soru budur ;

 

Dersim İsyanı'nının haklı herhangi bir yanı var mıdır ? Onu gerici bir isyan olmaktan çıkaran herhangi bir nokta var mıdır ? Dersim İsyanı'nın "özgürlükçü" herhangi bir yanı var mıdır ? Cumhuriyet dersim isyanını bastırmakta, dersimde devam eden ortaçağ kalıntısı feodal düzeni yıkmakta haksız mıdır ?

 

 

Toplumsal anlamda değişimlerin çok yavaş ve sancılı olduğu bilinmektedir.Bu değişimlerin kanla yenilendiği de bir gerçektir…Belki de Dersim de yaşananlar da bu realitenin bir parçasıydı.Onaylamazsak da.

 

Ancak;

 

CHP Genel Başkan Vekili ve Başbakan Celal Bayar'ın 29 Haziran 1938 de Mecliste şu sözleri sarfeder;

 

“"Dersim'de bir ıslahat programımız vardır. Bu program yürümektedir. Yol,köprü, karakol ve mektep inşaası suretiyle. Geçen sene askeri harekat yapıldı... Bu sene içinde bu programa göre askeri harekatın yürümesi lazımdır...Dersim için tatbik etmekte olduğumuz programın icabı olarak bu meseleyi sureti katiyede halletmek ve Dersim denilen işi sureti katiyede tasfiye etmek için alacağımız bir tedbir daha vardır. Yakında ordumuz Dersim havalisinde manevralar yapacaktır. Umumi bir tarama hareketiyle...bu meseleyi kökünden söküp atacaktır...Bizim için esas olan şey, Kemalist rejimdir. Türk vahdetidir. Türk milliyetçiliğidir"

 

Erkânı Harbiye Reisi'ne verilen raporda,

 

“Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı kuvvetlerin müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder. Dersim evvela koloni gibi nazarı itibara alınmalı. Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra ve tedricen öz Türk hukukuna mazhar kılınmalıdır.

"

der ayrıca…Sadece bir egemenlik kavgasıdır değil yaşananlar…Asimilasyondur ayrıca.Ölüm ile verilmek istenen ayardır ki;Osmanlı Devleti dönemin de çıkan Kürt isyanlarını bir tarafa bırakırsak,Cumhuriyet dönemi tüm isyanları bastırmada da yeğane araç askerdir.

 

Önce altını kalınlaştırdığım cümleyi herkesin bir kez okumasını ve nasıl bir mantık yürütüldüğünü anlamasını istiyorum. İsyanları bastırmada yegane araç askermiş. Silahlı bir isyanı bastırmak için hemşirelet, itfaiyeciler mi kullanılmalıydı ?

 

Silahlı bir isyanı ya silahla bastırırsınız. Ya da isyancıların istediklerinin tümünü veya bir kısmını kabul edersiniz.

 

Şeyh Sait'in istediği gibi Cumhuriyet'in iptal edilip tekrar şeriata geçilmesi. Seyit Rıza'nın istediği gibi Dersim'de ortaçağ feodal düzeninin hüküm sürmesi. Cumhuriyet ne yapacaktı? Bunları mı kabul edecekti? Sen şu an laik bir cumhuriyette değilde Şeyh Said'in istediği gibi şeriat düzeninde mi yaşamak isterdin ? Seyid Rıza'nın istediği gibi ortaçağ feodal düzeninde mi yaşamak isterdin ?

 

Yine isyanın haklı mı haksız mı olduğu kısımları. Halkın kendisini ortaçağ serfleri gibi zincir altında tutmak isteyen ağaların, bu amaçla verdikleri mücadeleye destek çıkması gibi kısımlar atlanıp. Ayaklanmanın bastırılış biçimine gelinmiş.

 

Defalarca hatırlattık. Ayaklanmanın bastırılış biçimi, ayaklanmanın niteliğini değiştirmez.

 

Ve…

 

Egemen,aşiret ağaları ile masaya oturdu;bölge halkı ile değil.Bölge halkı başka bir dili konuşuyordu;tüm olan bitenleri kendiyle aynı dili konuşanın söylediklerinden ibaret sayıyordu.

 

Bu geriye dönük mazeret yaratma olmuş. Oysa ağa, şeyh tayfası için bardağı taşıran şeyin türkçe ve kürtçe hazırlanan bildiriler, gazetelerin dersimde dağıtılmış olduğu bilgiside yok sayılmış.

 

 

 

Osmanlı İmparatorluğunu paramparça eden Milliyetçilik dalgası Kürtleri de fazlasıyla etkilemiştir ki;daha çok dini yönüyle tanınan Said-İ Nursi ;

 

“...Eğer daiye-i teferrüd, ihtilaf, hodfüruşluk, meylü'l-ağalık, milleti istih-dam, aldanmak ve aldatmak suni Kürtlük muktezasmda gösterilse; şahid olunuz, o Kürtlükten istifamı veriyorum. Ve cesaret, sadakat, diyanetin unvanı olan tabii Kürtlükle iftihar ediyorum. Nasıl ki, zaman-ı istibdatta bu tabii Kürtlük için tımarhaneye düştüm. Divanelerin hekimine dedim: Eğer müdahane, temellük, tazarru-u sinnevri, tabasbus-u kelbî, menfaat-ı umumiyi menfaat-ı şahsiyeye feda etmek aklın muktezasmdan addedilmek lazım gelirse, şahid olunuz ben o akıldan istifamı veriyorum. Ve divanelikle iftihar ediyorum. Ey Kürtler! Tımarhaneyi kabul ettim. Ve Kürtlüğü lekedar etmemek için irade-i padişahı ve maaş ve ihsan-ı şahaneyi kabul etmedim”(Tenvir Neşriyat)

 

diyerek hem Kürtleri hem de egemeni uyarmaktadır.

 

Bu isyanların milli hiçbir niteliği yoktur. Ha keza milliyetçi.

 

 

Van’da açmayı düşündüğü medrese de “Türkçe,Kürtçe ve Arapça” dilleri ile “ilimi ve dini bilimlerin” atrı okutulması gereğini fazlasıyla belirtmiştir.İlginç olan ise;medenileşme adına silaha verilen para hiçbir zaman bölge de ki eğitime verilmedi.

 

Beş yaşında ki bir çocuk bir yaşlıyı görünce der ki;”bu yaşlı amca hep yaşlıydı”.Beş yaşında ki beyin;yaşlı bir insanın çocukluğunu ve gençliğini idrak edemez.

 

Bizler beş yaşında ki çocuklar değiliz. Hiçbirşey göründüğü gibi değil;Dersim katliamını konuşurken sadece çıkar demek ne kadar eksik bir söylemdir.Peki Dersim’in dünü,Dersimin şartları…peki Dersim’e karşı uygulanan politikalar…?

Bakınız,ben kesinlikle Kürtler yaşananlarda masum demiyorum.Kürt Sorunu,kabul eder yada etmezsiniz.Sorunlu Kürtler de diyebilirsiniz.Adı ne olursa olsun;varlığı ile masumiyeti barındırmaz.İmha ve inkarı dayatanlar kadar kırmızı çizgilere takılan Kürtler de yaşananlardan sorumludur.

 

Ancak şunu unutmamalıyız ;sizin dilinizi bilmeyen bir halk var,anlayamadığınız yada anlatamadığınız.Aynı dili konuşmadığınız,ensesinde daima silah ve açlık olan bir halkı da yalnız başına günahkar ilan edemezsiniz.Vicdanım buna hayır diyor.

 

Edebiyat yine başlamış. Ne zaman meselenin özüne gelinse karşılaştığımız bu.

 

Konumuz ne ? Cumhuriyet dönemi isyanları gerici isyanlardır. İsyanı çıkaranların talep ettiklerinin tümü halkın aleyhinedir. Halk buralarda kendi aleyhine olan şeyler için isyan eden ağa bey tayfasını desteklemiştir.

 

Şunu dersin. Şu isyan, şu talepler halkın çıkarınadır, kütlerin iyiliği içindir. Gösterirsin. O yine yok. Tarih yaşanmış bitmiş olaylar bütünüdür. Bugünden geriye o olaylar değiştirilemez.

Cumhuriyetin, feodal yapıyı parçalamak için giriştiği mücadele. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bu yapıdan çıkarı olan, egemenliklerini bu yapıya borçlu olan ağa bey şeyh tayfasında dirençle karşılaşmıştır. Cumhuriyetin bu mücadelesine karşı bu tayfa ayaklanmış halkta onları desteklemiştir. Romantik edebiyat yerine, net olarak hayır efendim öyle olmadı şöyle oldu denilir. Bu kadar basittir.

 

Ayaklanmaların nasıl baştırıldığı, ne kadar şiddet kullanıldığı bu ayaklanmaların niteliğini değiştirmez. O başka bir konudur. Biz ayaklanmanın haklılığı ve haksızlığından bahsediyoruz. Hemen ayaklanmanın nasıl bastırıldığı getiriliyor önümüze.

 

Doğunun geri kalmışlığının baş sebebi budur. Zira geri kalmak için mücadele eden bir halkla karşı karşıya kalmıştır Cumhuriyet. Cumhuriyet Devrimleri nasıl olur ? Cumhuriyet o güne kadar halkı boyunduruk altında tutan feodal unsurları yok eder. Toprak reformu yapar, ve bir daha feodallerin güç kazanmasını engelleyecek önlemler alır. Ama, feodallerin yok edilmesini engellemek için Cumhuriyete karşı isyan eden bir halk başka hiçbir yerde bulunmaz. Toprak reformuna karşı ağasının yanında saf tutan bir halktan bahsediyoruz. bunu söyleyince neden kızdığını arkadaşlarımızında anlamıyorum. Bu olmuştur. Bu yaşanmıştır.

ir

 

 

 

“Cumhuriyet tüm yurtta feodal yapıya karşı mücadeleye girişmiştir. Doğu hariç tüm bölgelerde bu konuda halk değil karşı durmak, mücadeleye aktif olarak katılmıştır. Hali hazırda zira cumhuriyetten önce bu bölgelerde feodal yapıya karşı mücadele vardı.”şeklinde ki cümlenizi doldurursanız sevinirim ayrıca...En azından diğer bölgelerin neler yaptığından bahsederek...saygılar.

 

 

Tabi doldurayım. Aslında sorman tuhaf. Zira, yörelerinin feodal unsurlarına karşı ayaklanıp, ege'de, akdeniz'de, karadeniz'de, trakya'da halkın büyük desteğini arkasına alan Atçalı Kel Ahmet'ler, Hekimoğlu'lar, Bayramoğlu'lar, Çarkıcalı'lar yüzlerce halk kahramanını kahraman yapan, adlarına türküler yazdıran ve halktan gördükleri büyük desteği sağlayan yerel feodal unsurlara karşı giriştikleri mücadelelerdir.

 

İnce Memed'den bahsediyordun. Ne kadar beğendiğinden. Evet benimde başucu eserlerimdendir. Ve ne kadar güzel anlatır halkın feodal unsurlara karşı besleği nefret ile onlara karşı savaşan İnce Memed gibi insanlara verdiği desteği. Abdi Ağa'nın, Ali Safa Bey'in çıkarlarını korumak için savaşacak bir halk kitlesi göremezsin.

 

Cumhuriyetin işini kolaylaştıranda bu olmuştur. Neler mi yapılmıştır ? İstiklal Mahkemelerinden başla.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İşte yanlış bilgi ya da yanlış sunmanın güzel bir örneği. "Osmanlı Devleti döneminde özerk olan Dersim" şimdi bu ifadeyi kullanmaktadır arkadaşımız. Çünkü ya böyle okumuştur bir yerden ya da böyle bahsetmek daha güzel gelmektedir. Arkadaşımızın özerklik dediği şey nedir ? Ağa, şeyh, aşiret tayfasının halkı diledikleri gibi kullanması, halkın bunun karşısında hiçbir söz hakkı olmaması. Ola ki şeyhe, ağaya, beye karşı gelen köylülerin bu tayfanın kendi askerlerince öldürülmesi. Tamamen halkın ağaların, beylerin, şeyhlerin boyunduruğu altında kalması.

 

Peki dünyada herhangi bir Cumhuriyet rejimi kendi vatandaşlarının oranın ağaları, şeyhlerinin boyunduruğu altında kalmasına müsade eder mi ?

 

Cumhuriyet ne demiştir ?

 

Vergi ödenecek

ort

Asker verilecek

 

Temsilciler seçimle belirlenecek

 

Okullar kurulacak

 

Ağa ,bey tayfası halktan zorla vergileri kendi namlarına toplamakta. Gençleri kendi askerleri olarak kullanmakta. Feodal egemenliklerini muteber temsilcilik olarak saymaktadırlar. Tamamen ortaçağ feodal düzeni. Ki bu kadar geri bir feodalizm Osmanlı'da bile yoktu.

 

Dersim'de şeyh,ağa tayfasının devamını istedikleri buydu. Cumhuriyetin değiştirmek istediği de buydu.

 

Şimdi konu dağıtılarak geçiştirilmeye çalışılan soru budur ;

 

Dersim İsyanı'nının haklı herhangi bir yanı var mıdır ? Onu gerici bir isyan olmaktan çıkaran herhangi bir nokta var mıdır ? Dersim İsyanı'nın "özgürlükçü" herhangi bir yanı var mıdır ? Cumhuriyet dersim isyanını bastırmakta, dersimde devam eden ortaçağ kalıntısı feodal düzeni yıkmakta haksız mıdır ?

Cyrano dostum, tek kelimeyle; Mükemmel...

Yazının bütünü mükemmel...

 

Ben sadece Mavi'ye şu üç soruyu sormak istiyorum, eğer yanıtlamak isterse:

-Gerçekten Kürt Etnik-Milliyetçiliği yapmadığınızdan emin misiniz?

-Gerçekten Doğu halkının bilincini, emeğini, hayat hakkını sömüren Aşiret yapısının çökmesini istediğinizden emin misiniz?

-Gerçekten de yazdıklarımızı okumaya değer bulup okuyor ve anlamlandırmaya değer bulup üzerilerine düşünüyor musunuz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

İşte yanlış bilgi ya da yanlış sunmanın güzel bir örneği. "Osmanlı Devleti döneminde özerk olan Dersim" şimdi bu ifadeyi kullanmaktadır arkadaşımız. Çünkü ya böyle okumuştur bir yerden ya da böyle bahsetmek daha güzel gelmektedir. Arkadaşımızın özerklik dediği şey nedir ? Ağa, şeyh, aşiret tayfasının halkı diledikleri gibi kullanması, halkın bunun karşısında hiçbir söz hakkı olmaması. Ola ki şeyhe, ağaya, beye karşı gelen köylülerin bu tayfanın kendi askerlerince öldürülmesi. Tamamen halkın ağaların, beylerin, şeyhlerin boyunduruğu altında kalması.

 

Peki dünyada herhangi bir Cumhuriyet rejimi kendi vatandaşlarının oranın ağaları, şeyhlerinin boyunduruğu altında kalmasına müsade eder mi ?

 

Arkadasim size birisi de sunu sormazmi, Osmanli ile "Özerk Dersim'in" aga, seyh ve asiret tayfasinin arasinda halki diledikleri gibi kullanmasi ve halkin konusma hakki olmamasi konusunda ne farki varki? Ama Osmanli icin herhalde bir devletti diyeceksiniz muhakkak, yoksa yaniliyormuyum? Osmanli devlet sayiliyorsa döneme göre Dersim neden özerk sayilmayacakmis? Sonucta osmanli olsun seyhler olsun halka karsi ayni sistemi uyguladilar.

Ö dönem anti-demokratik, feodal bi yapiya sahipti ve siyasi yapilanma ve yönetimde döneme uygundu.

 

Simdi gelelim sizin "Peki dünyada herhangi bir Cumhuriyet rejimi kendi vatandaşlarının oranın ağaları, şeyhlerinin boyunduruğu altında kalmasına müsade eder mi ?" sorunuza. Sayin Cyanro siz gercekten bizim CUmhuriyetimizin kendi vatandasi olarak lanse ettigi Kürt vatandaslarini bölgenin agalarinin, seyhlerinin boyundurugu altinda kalmasini önledimiki böyle bir soru soruyorsunuz? Siz gercekten önledigine inananiyormusunuz?

 

Evet buradan görüyoruz kim yanlis bilgilerle bir seyler isbatlamaya calisiyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Şeyh Sait'in istediği gibi Cumhuriyet'in iptal edilip tekrar şeriata geçilmesi. Seyit Rıza'nın istediği gibi Dersim'de ortaçağ feodal düzeninin hüküm sürmesi. Cumhuriyet ne yapacaktı? Bunları mı kabul edecekti? Sen şu an laik bir cumhuriyette değilde Şeyh Said'in istediği gibi şeriat düzeninde mi yaşamak isterdin ? Seyid Rıza'nın istediği gibi ortaçağ feodal düzeninde mi yaşamak isterdin ?

 

Devletin yegane amaci Kürt vatandaslari seriatci ve ortacag züzenini isteyen seyhlerin elinden kurtarmak ise neden bu insanlara kimliklerini yaskladi dersiniz? Neden zorla Türk böylegelerine göc ettirerek kimliklerini ve dillerini unutmalari icin caba harcandi dersiniz? Sizin aciklamalariniz aynen Amerikanin Irak'i veya baska ülkeleri sözüm ona diktatörlerden kurtarma ve onlara demokrasi verme cabasina benziyor. Ne kadarda Kürt vatandaslari düsünmüszki onlari seyhlerin elinden kurtarmisiz. Ama günümüz Türkiye'sine bakiyoruz ve hala bölgede seylerin ve agalarin yönettigini görüyoruz. Meclise gidin tümünü göreceksiniz, doguya gidin göreceksiniz, korucularin yanina gidin göreceksiniz. Cok güzel korumusuz bölge halkini seyhlerden ve agalardan dogrusu.

Bu anlattiklariniza kendinizinde inanip inanmadiginizi dogrusu bilmek isterim desem yalan olmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadasim size birisi de sunu sormazmi, Osmanli ile "Özerk Dersim'in" aga, seyh ve asiret tayfasinin arasinda halki diledikleri gibi kullanmasi ve halkin konusma hakki omamasi konuusnda ne farki varki? Ama Osmani icin herhalde bir devletti diyeceksiniz muhakkak, yoksa yaniliyormuyum? Osmani devlet sayiliyorsa döneme göre Dersim neden özerk sayilmayacakmis? Sonucta osmanli olsun seyhler olsun halka karsi ayni sistemi uyguladilar.

Ö dönemin anti-demokratik, feodal bi yapiya sahipti ve siyasi yapilanma ve yönetimde deneme uygundu.

 

Ben Osmanlı ile bir farkı olduğunu mu iddia ediyorum ? Cumhuriyet Osmanlı'yı yıkarak kuruldu değil mi ? Yani dersimdeki ortaçağ kalıntısı feodal düzeni yıkmak isteyen Cumhuriyet, Osmanlı'yı ortadan kaldıran Cumhuriyet.

 

 

Simdi gelelim sizin "Peki dünyada herhangi bir Cumhuriyet rejimi kendi vatandaşlarının oranın ağaları, şeyhlerinin boyunduruğu altında kalmasına müsade eder mi ?" sorunuza. Sayin Cyanro siz gercekten bizim CUmhuriyetimizin kendi vatandasi olarak lanse ettigi Kürt vatandaslarini bölgenin agalarinin, seyhlerinin boyundurugu altinda kalmasini önledimiki böyle bir soru soruyorsunuz? Siz gercekten önledigine inananiyormusunuz?

 

Evet buradan görüyoruz kim yanlis bilgilerle bir seyler isbatlamaya calisiyor.

 

E pes.

 

Arkadaşım sen yazdıklarımı okudun mu ? Kürt isyanları Cumhuriyet bunu yapmak istediği için başladı. Ve halk bu mücadelede ağasının, şeyhinin, beyinin yanında saf aldı.

 

Kürt isyanları dediğimiz isyanlar, ağaların, şeyhlerin beylerin Cumhuriyetin getirdiği yeniliklere karşı kendi egemenliklerinin sürmesini sağlayacak feodal düzenin devamlı için başlattıkları isyanlardır. Ve halk bu isyanlarda ağasını, şeyhini, beyini desteklemiştir.

 

Cumhuriyet ne zaman doğuda ağaların beylerin saltanatını yıkmak için harekete geçse. Karşısında halkı bulmuştur.

Nasıl bir mantık bu ya. Hem ağa bey tayfasının kendi salatanatlarını sürdürmek için başlattıkları isyanları "özgürlük destanı" olarak sunacaksın. Hem bu isyanların bastırılmasını haksız bulacaksın. Ondan sonra niye Cumhuriyet kürt vatandaşların ağaların şeyhlerin boyunduruğunda kalmasına müsade etti diye soracaksın.

 

bu kadar tutarsız ve anlamsız bir soru olmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dersim isyanı,

 

Olay ne ?

 

Cumhuriyet, dersimde ortaçağ kalıntısı bir feodal sistemi sürdüren ağa bey şeyh tayfasına. Sizin bilmemkimin soyundan gelmeniz, bilmemkimin oğlu olmanız, bilmemne tarikatının şeyhi olmanızın halk üzerinde hiçbir tasarruf hakkı vermez size. Siz kendi namınıza vatandaşlardan zorla vergi toplayamazsınız. Kendi kişisel silahlı gücünüz için asker toplayamazsınız, soya, dini kimliğinize dayalı hükümranlık süremezsiniz. Sizin bu yaptığınıza cumhuriyet rejiminde yer yoktur diyor. Bu tayfa kendilerine "soylarına ve dini kimliklerine dayalı imtiyaz, vergi ve asker toplama hakkı" gibi taleplerle isyan ediyor. Halkta bunlara destek veriyor.

 

Neresinden allanıp pullanırsa pullansın olayın özü budur. Emrindeki köylüsüyle eşit haklara sahip bir vatandaş olmak. Bilmekimin oğlu, bilmem ne tarikatının şeyhi olduğu için halk üzerinde yasal yetkilere sahip olamamak. Halktan kendi adına vergi toplayamamak gibi kaybedecekleri imtyazlarını kaybetmek istemeyen feodal unsurların gerici bir ayaklanması.

 

Her cumhuriyet devrimi bu kesimlerin bu tarz ayaklanmalarına maruz kalmıştır. Ama halkın kendi aleyhine olan. Kendi esaretinin devam etmesini sağlayacak bir ayaklanmaya destek vermesine heryerde rastlayamazsınız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Devletin yegane amaci Kürt vatandaslari seriatci ve ortacag züzenini isteyen seyhlerin elinden kurtarmak ise neden bu insanlara kimliklerini yaskladi dersiniz? Neden zorla Türk böylegelerine göc ettirerek kimliklerini ve dillerini unutmalari icin caba harcandi dersiniz? Sizin aciklamalariniz aynen Amerikanin Irak'i veya baska ülkeleri sözüm ona diktatörlerden kurtarma ve onlara demokrasi verme cabasina benziyor. Ne kadarda Kürt vatandaslari düsünmüszki onlari seyhlerin elinden kurtarmisiz. Ama günümüz Türkiye'sine bakiyoruz ve hala bölgede seylerin ve agalarin yönettigini görüyoruz. Meclise gidin tümünü göreceksiniz, doguya gidin göreceksiniz, korucularin yanina gidin göreceksiniz. Cok güzel korumusuz bölge halkini seyhlerden ve agalardan dogrusu.

Bu anlattiklariniza kendinizinde inanip inanmadiginizi dogrusu bilmek isterim desem yalan olmaz.

 

Yine bahsettiğim gibi, isyanın bastırılış biçimine lafı getirmek. İsyanın nasıl bastırıldığı başka bir konudur. İsyanın niteliği, ilerici mi gerici mi, özgürlükçü mü , baskıcı mı olduğu isyanın nasıl bastırıldığına göre mi anlaşılır. İsyanı başlatanların neden başlattıkları ve ne istediklerine göre mi ?

 

Kürt vatandaşlar şeyhlerin ve ağaların yönetiminden rahatsızlar mı ? Bunun değişmesini mi istiyorlar ? Ne zamandır bu böyle ? Gidelim meclise diyorsun. Yahu kendi ağzınla kendine cevap veriyorsun. O kadar rahatsızlar ki ağaların hükümranlığından. Seçimlerde oylarını ağalarına veriyorlar.

 

Dünyanın en zor şeyi, kendisini esir eden zincirlerin gönüllü koruyuculuğunu yapan insanları kurtarmaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben Osmanlı ile bir farkı olduğunu mu iddia ediyorum ? Cumhuriyet Osmanlı'yı yıkarak kuruldu değil mi ? Yani dersimdeki ortaçağ kalıntısı feodal düzeni yıkmak isteyen Cumhuriyet, Osmanlı'yı ortadan kaldıran Cumhuriyet.

 

 

 

 

E pes.

 

Arkadaşım sen yazdıklarımı okudun mu ? Kürt isyanları Cumhuriyet bunu yapmak istediği için başladı. Ve halk bu mücadelede ağasının, şeyhinin, beyinin yanında saf aldı.

 

Kürt isyanları dediğimiz isyanlar, ağaların, şeyhlerin beylerin Cumhuriyetin getirdiği yeniliklere karşı kendi egemenliklerinin sürmesini sağlayacak feodal düzenin devamlı için başlattıkları isyanlardır. Ve halk bu isyanlarda ağasını, şeyhini, beyini desteklemiştir.

 

Cumhuriyet ne zaman doğuda ağaların beylerin saltanatını yıkmak için harekete geçse. Karşısında halkı bulmuştur.

Nasıl bir mantık bu ya. Hem ağa bey tayfasının kendi salatanatlarını sürdürmek için başlattıkları isyanları "özgürlük destanı" olarak sunacaksın. Hem bu isyanların bastırılmasını haksız bulacaksın. Ondan sonra niye Cumhuriyet kürt vatandaşların ağaların şeyhlerin boyunduruğunda kalmasına müsade etti diye soracaksın.

 

bu kadar tutarsız ve anlamsız bir soru olmaz.

Siz Derisim özerk degildir cünki,.... demenize karsilik bende size Osmanli örnegini verdim. Osmanli bir devletti ama davranisi aynen seyhlerinki gibiydi, dolayisiyla Dersim özerk olamiyorsa osmanli da devlet olamaz mantigi ortaya cikiyor.

 

Arkadasim ben inadina sormak istiyorum, Cumhuriyet dedigimim sistem gercekten inaniyormusunuzki bölge halkini agalarin ve seyhlerin elinden kurtarmak istedi ve istiyor?

 

Ben buna asla inanmiyorum, bilakis devlet seyhlerden ve agalardan faydalaniyor. 85 yildir degisen ne olmuski? Meclisgidin görün, kimlerin nasil ve kimler tarafindan milletvekili secildigini bilmiyorsunuz galiba. Bölgede seyh ve agalarla devletin nasil ic ice calistiklarini da görmüyorsunuz galiba.

 

Birde su Osmanlinin yikilisini düzeltmek isterim. Osmanliyi Cumhuriyet yikmamistir sayin Cyanro. Osmanli zaten savas döneminde tüm gücünü kaybetmistir ve ülke isgal edilmistir. Osmanlinin varligiyla yoklugu arasinda hic bir fark kalmamisti. Tabiiki osmanlinin yiilmasi güzel bir olaydir ve burada Atatürk ve arkadaslarinin yaptiklari asla unutulmaz. Ama Osmanli cumhuriyet yokkende zaten varligi hemen hemen bitmisti. Osmanliyi Cumhuriyet yikti diyoruz, cünki Osmanli halki kötü yönetiyordu,....diyoruz, ama nedense Cumhuriyet okullarinda tarih dersinde Osmanli genelde övülür, fetihlerden bahsedilir, seffahligindan bahsedilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Baksanıza hâlen o kadar kolay dolduruşa getirilebiliyorlar ki... Tribünde bir Galatasaray bayrağı açmak, Diyarbakır taraftarının Fenerbahçelilere saldırıya geçmesine yetiyor. Diyarbakırspor yöneticileri de bunu kabul etti ha! Galatasaraylıların kışkırtmasıyla olaylar çıktığını söylediler. Olaylar da ne olaylar! Futbol değil savaş sanki! Terör saldırısı gibi!

 

Yani ne diyim artık...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yine bahsettiğim gibi, isyanın bastırılış biçimine lafı getirmek. İsyanın nasıl bastırıldığı başka bir konudur. İsyanın niteliği, ilerici mi gerici mi, özgürlükçü mü , baskıcı mı olduğu isyanın nasıl bastırıldığına göre mi anlaşılır. İsyanı başlatanların neden başlattıkları ve ne istediklerine göre mi ?

 

Kürt vatandaşlar şeyhlerin ve ağaların yönetiminden rahatsızlar mı ? Bunun değişmesini mi istiyorlar ? Ne zamandır bu böyle ? Gidelim meclise diyorsun. Yahu kendi ağzınla kendine cevap veriyorsun. O kadar rahatsızlar ki ağaların hükümranlığından. Seçimlerde oylarını ağalarına veriyorlar.

 

Dünyanın en zor şeyi, kendisini esir eden zincirlerin gönüllü koruyuculuğunu yapan insanları kurtarmaktır.

Anlayamiyorsunuz veya anlamak istemiyorsunuz.

Anlatmak istedigim, siizin bahsettiginiz gibi Cumhuriyet bölge halkini seyhlerin ve agalarin elinden kurtaramamis. Simdi ben nerede kurtamis diye sormayin lütfen. Siz hangi cumhuriyet vatandasini ...... diye bir soru sormustunuz. Bu sorunuzdan anlasilan dogal olarak cumhuriyetin halkini seyh ve agalara teslim etmeyecegi. Bende diyorumki Cumhuriyet bölge halkini asla seyhlerin ve agalarin baskisindan kurtarma gibi bir cabasi olmamistir, bilakis onlarla ortak calismistir. Meclis örnegide devletin ve seyhlerin nasil ortak calistiginin bir örnegidir. Ama tabii siz konuyu tersinden anlayip sorumlu olarak bölge halkini gösteriyorsunuz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anayasaya uygun sekilde calisan her parti demokrasi icerisinde yasayabilir ve bunu ben aciktan normal degilgerekli buluyorum. Anayasaya uygun degilse zaten gereken merciler o partiyi yasaklarlar.

 

Dolayisiyla kiviracak hic bir sey yok ortada. Normal bulmakta asla destekleme anlamina gelmez, o sadece sizijn sahsi görüsünüz.

 

Ben mesela MHP, BBP, SP ve AKP gibi partileri asla desteklememe karsilik onlarinda demokrasinin geregi olan partiler olarak görüyorum ve anayasaya uygun hareket ettikleri sürecede hic bir sorun görmüyorum. Önemli olan begenmedigin parti ve politikalari siyasi alanda demekratik cercevede elestirerek yanlislarina dikkat cekersin.

 

zamaninda Alevi vatandaslarinda partileri vardi ve anayasa icerisinde basardiklari ölcüde yasayabildi ve sonunda kendisini fes etti ve bildigim kadariyla kadrosunun büyük bir kesmi, naskani da dahil olmak üzere CHP'ye gecti. Etnik ve dinsel bazda parti kurmak ve siyaset yapmak demokrasiye aykiri degildir, aykiri olan kendi etnik kökenlerini veya dini görüsünü digerlerine zorlamasidir. öyle bir durumda da zaten anaya geregi partiler hakkinda soorusturma acilir. En son AKP örneginde yasadigimiz gibi.

 

Sayın dünyahepimizin,

 

daha önceki iletinizde;

 

Ben nerede ve ne zaman her etnik grubun bir partisi olmasi gerekli diye bir sey söylemisim? nereden cikartiyorsunuz bu tip gercek disi iddaalari?

 

demiştiniz. Ama bu iletinizde;

 

Etnik ve dinsel bazda parti kurmak ve siyaset yapmak demokrasiye aykiri degildir

 

diyorsunuz. Yani, sizin mantığınıza göre, haklarının verilmediğini düşünen her etnik grup bir parti kurmalı mıdır ? Bunu mu söylemek istiyorsunuz ?

 

Yani, anladığım kadarıyla Kürtler ve Alevilerin, şu anki demokrasimizin bireysel haklar konusundaki eksiklikleri yüzünden, kendi partilerini kurmalarını normal görüyorsunuz. Aynı mantıkla ülkemizdeki Zazalar, Araplar, Arnavutlar, Çerkesler, Boşnaklar vb. diğer Türk etniğinden farklı etnik grupların da ayrı birer parti kurmalarını da normal gördüğünüzü anlıyorum yazdıklarınızdan ama hem '' Anayasaya uygun sekilde çalisan her parti demokrasi icerisinde yasayabilir '' diyorsunuz hem de '' Etnik ve dinsel bazda parti kurmak ve siyaset yapmak demokrasiye aykiri degildir '' diyorsunuz. Buradan sizin Anayasa’yı ve Siyasi Partiler Kanunu'nu bilmediğiniz sonucuna varıyorum. Çünkü, Anayasa’ya ve Siyası Partiler Kanunu’na göre '' etnik ve dinsel bazda parti kurmak '' yasaktır.

 

Sadece AKP değil, MHP, BBP, SP ve gibi partiler de eğer bu ilkeleri delen eylemlerde bulunurlarsa yargılanıp kapatılabilir. Refah partisi ne diyordu ? Biz Müslümanların partisiyiz diğerleri patates dininden. MHP ve BBP de tutar biz Türk ırkının partisiyiz diye bir abukluk yaparlarsa elbet yargılanırlar. Yapmışlar da yargılanmamışlar ise bu devletin ayıbıdır.

 

Öte yandan, bu partilerin bu gibi söylem ve eylemlerini normal ve demokrasi içinde görmek onları desteklemek anlamına gelir. Tıpkı, sizin Kürt etnik milliyetçisi söylem ve eylemlerine rağmen DTP’yi normal görmenizin ne anlama geldiği gibi.

 

Aleviler bugün de bir parti kurma hazırlığındalar ama sizin sandığınız gibi, tüzüklerinde '' bu parti Alevilerin partisidir '' gibi bir madde Anayasa’ya ve dolayısıyla Siyası Partiler Kanunu’na göre yer alamaz. Doğal olarak, kurucuları Alevi, Sünni, Kürt, Türkmen, Çerkes, Arap vs. olabilen partilerin hepsi Anayasa ve Siyasi Partiler kanununa göre Türkiye Partisi olmak zorundadır. Yani tüm Türkiye’yi temsil eden ve hem kadrosunda hem de yönetiminde tüm Türk vatandaşlarına yer vermesi, söylem ve ürettiği politikalarla tüm Türkiye halkına hitap etmesi gerekir o partinin. Olması gereken budur.

 

Bir demokrasi düşünün ki, her etnik ve dini grubun bir partisi olsun ve hatta bunların kesişimleri yani hem Alevi hem Türkmen ya da hem Alevi hem Kürt ya da hem Sünni hem de Kürt ya da hem Sünni hem Arnavut olan vs. ( örnekler çoğaltılabilir ) partiler olsun. Ve bunların hepsinin doğal olarak kendisine demokrat, kendi hakları için mücadele eden, her şeyi kendilerine göre yontmaya çalışanlardan oluştuğunu düşünürsek, buradan sağlıklı bir demokrasi çıkmasını bekleyebilirmiyiz ?

 

Böyle bir sınıflama, işte o karşı olduğunuz çoğunlukta olan grup kimse, onların azınlık üzerinde tahakkümünün önüne kesinlikle geçemez. Çoğunluğun insafına bırakır azınlığın haklarınıve bu da çok tehlikeli sonuçlara yol açabilir.

 

Ve ayrıca, bu durumda seçim yapmanın bir anlamı kalır mı ? Nasıl olsa, Kürt ve Sünni olanlar, Türk ve Alevi olanlar vs. sayısı üç aşağı beş yukarı bellidir. Hele dini bir tarafa bırakırsak, etnik kökenler tamamen insanın iradesi dışında, doğumuyla belirlenmiş özellikleridir ve bu temelli bir sınıflama kesinlikle seçimlerin varoluş nedenini yok eder.

 

Oysa, bunun yanlış bir yöntem olduğunu daha önceki iletimde açıklamıştım :

 

Demokrasinin araçlarından biri olan STK( Sivil Tolum Kurluşları )ların işlevi farklıdır. Sizin örneğiniz olan Alevi hakları için mücadele eden STK'ların mücadelesi, Laikliğin içinin boşaltıldığı, İslam'ın Sünni mezhebinin dayatıldığı bir ortamda tabii ki demokratik bir haktır. Bu STK'ya üye olanların tümünün blok olarak bir partiye oy vermeleri beklenemeyeceği gibi, eğer sosyal demokrasiye inanıyorsanız, hiçbir partinin de bu blok oyları talep edemeyeceğini de anlarsınız.

 

Çünkü, Aleviler içinde hem burjuva sınıfına hem de işçi sınıfına ait olanların olması doğaldır. Biraz daha açarsam, diyelim ki bu STK'dan blok oy alan parti serbest piyasacı ve sosyal hakları hiçe sayıyor. Bu durumda İşçi sınıfından bir Alevi'nin bu partiye oy vermesi saçma olmaz mı ? Zaten katılımcı demokrasinin olduğu bir ülkede, yani; her parti üyesinin parti politikalarını belirleyebildiği ve dolayısıyla yönetimde söz sahibi olabildiği bir ortamda, Alevilerin haklarının ciddiye alınmaması gibi bir durum zaten söz konusu olamaz.

 

Bu noktada, ülkemizde, demokrasinin tüm kural, kurum ve araçları ile yerleşmesini sağlamanın tek yolu, '' Katılımcı Demokrasi '' nin geliştirilmesidir. Yani; tüm partilerde var olan '' Lider Sultası ''nın ve '' Delege Sistemi ''nin, tabanlarından gelen baskılarla kırılmasıdır. Demokrasi için verilmesi gereken asıl mücadele alanı burada olmalıdır.

 

Bu yolla yani partilere üye olmanın kolaylaştırılması ve her üyenin parti yönetim ve kararlarına direk müdahalesinin mümkün olması ile, her parti, üyelerinin istekleri doğrultusunda politika üretebilir. Bu da, sağlıklı bir demokrasinin yolunu açar ve hiçbir dini ve etnik grubun-şiddet yoluyla demokrasinin ve laikliğin ortadan kaldırılması dışında-isteklerinin uygulanmaması diye bir durumun kendiliğinden ortadan kaldırılması anlamına gelir ve herkes eşit bireysel haklara sahip olabilir. Tüm dünyada geçerli olan sistem budur. Ve bu şekilde, bence asıl odaklanılması gereken gerçeklik olan ''ekmek kavgası'' yapılarak insanların insanca yaşayabilmesinin yolu açılır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadasim ben inadina sormak istiyorum, Cumhuriyet dedigimim sistem gercekten inaniyormusunuzki bölge halkini agalarin ve seyhlerin elinden kurtarmak istedi ve istiyor?

 

Ben buna asla inanmiyorum, bilakis devlet seyhlerden ve agalardan faydalaniyor. 85 yildir degisen ne olmuski? Meclisgidin görün, kimlerin nasil ve kimler tarafindan milletvekili secildigini bilmiyorsunuz galiba. Bölgede seyh ve agalarla devletin nasil ic ice calistiklarini da görmüyorsunuz galiba.

 

Bunun cevabı da daha önce verilmişti :

 

Devlet politikalarını seçilmiş hükümetler oluşturur. 1950’ye kadar Toprak reformu, Köy enstitüleri yoluyla bir şeyler yapılmaya çalışıldı. 50’de daha önce tek parti CHP içerisinde yer almış olan ve feodal ağalardan oluşan grubun Demokrat parti ile seçimleri kazanması bu süreçte bir kırılma noktası oldu. Bu tarihten sonra, doğal olarak sağ partiler eliyle feodal yapı güçlendirilmeye başlandı. 70’lerde yükselen sol bilinç ile bir ara iktidara gelen Ecevit’in Köy-Kent projeleri ile yani '' toprak işleyenindir '' sloganı ile Toprak reformu tekrar gündeme gelse de 80 sonrasında sağ partilerin ağırlık kazanmasıyla( Çünkü 80 darbesi sola karşı yapılmıştır ) ve PKK terörü yüzünden koruculuk sisteminin getirilmesi ile bu sorun bugüne taşınmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Osmanliyi Cumhuriyet yikmamistir

 

Osmanlı'yı Cumhuriyeti kuranlar yıkmıştır. Bir devletin yıkılması siyasi sisteminin, ideolojisinin ortadan kaldırılması ile olur. Yani, bir ülkenin savaş kaybetmesi, işgal edilmesi o devletin, o siyasal sistemin yıkıldığı anlamına gelmez. İşgal altındaki İstanbul'da Damat Ferit hükümeti ve Padişah'dan oluşan Osmanlı devleti, Kurtuluş Hareketi sırasında kurulan TBMM tarafından Monarşi kaldırılana kadar, ''Devlet-i Aliyye '' olarak devam etmiştir. Hatta Kurtuluş Savaşı kazanıldığında Atatürk'e Padişahlık teklif edilmiştir. Yani; Atatürk ve arkadaşları isteseydi pekala '' Osmanlı '' adı ile birlikte siyasal sistemini de devam ettirebilirdi. Ama yapmadılar ve Osmanlı'yı '' yıktılar ''.

 

Cumhuriyet okullarinda tarih dersinde Osmanli genelde övülür, fetihlerden bahsedilir, seffahligindan bahsedilir.

 

Bunu 1950'den sonraki sağ parti iktidarlarının, eğitim sistemine yaptığı müdahalelerde arayacaksinız. Çünkü, Cumhuriyet'in yaptıkları ile kastedilen, ilk dönem uygulamalarıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu arada, laf yine dönmüş dolaşmış, Dersim Olayı’na gelmiş . Bunu yaklaşık 8 ay önce tarih bölümünde tartıştığımızda Sayın Mavi’ye sorduğum bir soru vardı :

 

Sn.Mavi, Dersimlilerin sitesinden alıntı yapmıştım. Okudunuz mu ? :)

 

vallahi okumadım,yarın mutlaka okuyacağım :)

 

demişti. Şimdi aynı alıntıyı buraya da yapıştırıyorum. Belki bu kez okur. Bu alıntı yaptığım site sanılmasın ki, devletin kurduğu ya da resmi ideolojici, milliyetçi falan bir site. Bu site, '' DERSİM 38`DEN DOLAYI TC DEVLETİNDEN DAVACIYIZ '' diyen bir site.

 

Sonra birisi çıkıp da, daha önce, Almanya’daki Zaza’ların sitesinde yazan ve Zaza’ların Kürt olmadığına dair yazıyı yapıştırmamın nedenini atlayıp, sayın dünyahepimizin'in yaptığı gibi '' orada şu da yazıyor ona da katılıyor musun '' diye sormasın.

 

Bu alıntıyı yapmamın nedeni, '' devletten davacı olanların ''sitelerine koydukları bir yazı olması. Dolayısıyla inandırıcılığı oldukça yüksek.

 

 

 

 

DERSİM AYAKLANMASINI HAZIRLAYAN NEDENLER - BAKİ ÖZ

 

( -http://www.dersim.dk/dersim%20ayaklanmasini%20hazirlayannedenler.htm- )

 

Dersim halkı, Osmanlı’dan beri özerk yaşıyordu. Aşiretler biçiminde örgütlenmişlerdi. Feodal bir yapı sürdürülüyordu. Ama bu gelişmiş bir feodalizm değildi, çok ilkel bir feodalizmdi. Aşiret başkanları, ağa ve seyyidlerin toprak üzerinde tekelci mülkiyetleri vardı. Aşiretler arası çatışmalar doruktaydı. Cumhuriyet’e geçilmesine karşın, toplum aşiret yapısında direniyordu. Feodal güçlerin bir bölümü Cumhuriyet’ten sonra da devlete yanaşarak köylü üzerinde etkinliğini arttırmışlardı.

 

Dersim halkı, tümüyle Aleviydi. Inancını ve kültürünü geleneksel yapısı içerisinde sürdürüyordu. Bu durumuyla da çevre aşiretlerle ve devletin resmi inanç yapısıyla çelişkisi vardı. Inancından ötürü tarih boyu aşağılanmış ve zaman zaman kıyıma uğramıştı. Dersim olayı, Dersim’in bu genel yapısının özelliklerini taşır. Yoksa 20.-31.03.1937 gecesi Harçik köprüsünün yakılması, 26.-27.03.1937 gecesi askerlerin kadınlara sarkıntılığı nedeniyle Sin karakolunun basılıp, telefon hatlarının kesilmesi, olayı başlatan kıvılcım olur.

 

Osmanlı’dan beri, otorite dışı yaşamaya alışık Dersim, yönetimin gerektirdiği kuralları pek yerine getirememiştir. Dersim, Osmanlı-Rus savaşından (1877/1878) sonra asker vermemiş, 1928’den sonra askerliğe katılım başlamıştır. Yalnızca il merkezlerine yakın olan köylerden yakalanabilenler, Batı illerine gönderilerek, askerlik yükümlülükleri yerine getirilebilmiştir.

 

Dersim, vergi vermeye de pek alışık değildir. Devletin vergiyi genellikle topraksız aşiretlerden istemesi, vergi gelirlerinin % 65’ini yoksul köylüden toplamaya kalkışması, vergi ödemenin sorun olmasına neden olmuştur. Fakat, devlet giderek vergi almada başarıya ulaşmıştır. Böyle olmasına karşın, Dersim’in giderleri gelirlerinden fazladır. En az 100.000’in üzerinde hayvan, vergiden kaçırılmaktadır.

 

Dersim’de talan ve soygun, ilkel bir geçim kaynağı olarak sürdürülmüştür. Dersimliler “kol” denilen soyguncu/talancı grupları oluşturarak, çevre aşiretlere, ilçe ve illere soygunlar düzenlemişlerdir. Toplumdaki ürün rantın en büyük vurguncuları, aşiret başkanları ve ağalar olmuşlardır. Haydaran aşireti, Yukarı Abbas Uşağı, Seyyid Rıza’nın koruması ve yönlendirmesinde olan Koçgirililer, çevrede silahlı soygun yapmaktadırlar. Erzincan, Elazığ, Malatya illeri ve bu illerin ilçeleri, Dersimlilerin soygun alanıdır. Bir yıl içerisinde, yalnızca Erzincan’da 229 soygun olayı olmuş, bu olaylar nedeniyle Mazgirt, Hozat, Nazimiye ve Ovacık ilçelerinde 4680 sanık hakkında soruşturma açılmıştır. 1937 Ekim’inde hükümet Dersim’de 3700 suçluyu silahlarıyla birlikte istemektedir. Kaçaklardan ancak 150’si tutuklanabilmiştir. Dersim, suçlu kaçakları Hükümete vermemekte direnmektedir.

 

Dersim aşiretleri silahlıdır. Hükümet bölgede silah toplama yoluna gitmiş, 1937 Ekim’ine kadar Erzincan ve Bingöl de dahil olarak Dersim’de 4991 tüfek toplamıştır.

 

Dersimliler kimi kez vergi vermiş, nüfuza yazılmışlarsa da bu geçici olmuştur. Devletin “yola getirme” olarak uygulamaları yıldırıştan öteye gidememiş; yeterli yönetsel, ekonomik ve toplumsal önlemler alınamamıştır.

 

Olaya Katılım ve Doğurduğu Yitikler

 

1937-1938 Dersim Olayı sırasında, Dersim’de ellinin üzerinde aşiret vardır. Ayaklanmaya bunlardan ancak Yukarı Abbas Uşağı, Demenan, Haydaran, Yusufan, Kureyşan, Kalan, Bahtiyar, Keçel, Bal, Kör Abbas, Aşuran, Koç, Şam, Şeyhan, Beyit, Resik gibi aşiretler katılmıştır. Aşiret halkının tümü, olaylarda yer almamıştır. Birkaç aşiretin dışındakiler de küçük gruplar katılmışlardır. Aşiretin geneli olay dışı kalmış ve ayaklanma yanlısı olmamışlardır. Seyyid Rıza, genel önder durumundadır. Şeyh Hasananlı Alişer ve Nuri Dersimi ise, kurmayları ve teorisyenleridir.

 

Hükümet, 1937 Mayıs’ında ayaklanmayı bastırmak için, 10.000’e yakın asker görevlendirir. Bu sayı, daha sonraları iki katına çıkarılacaktır. Iki yıl süreyle, kanlı çarpışmalar olacaktır. Köyler bombalanacak ve yıkılacaklardır. Önemli ölçüde de asker kaybı olacaktır. Kesin rakamlar verilememekle birlikte, kaynaklara bakılırsa 10.000’e yakın Dersimli bu çarpışmalarda ölmüştür. Çünkü resmi yayınlarda, tarama bölgesi içinde ölü ve diri 7954 kişi çıkarıldığı belirtilmektedir. Genekurmay yayınına göre içlerinde kimi aşiret reislerinin de bulunduğu yüzlerce haydut yok edildi. Bir o kadar da kadın ve çocuk grupları yakalandı. Bu arada yine yüzlerce hayvan, silah ve cephane ele geçirildi. Haydutların direndikleri köyler, münferit evler, komlar ve hatta tarla ve meşelikler yakıldı.

 

Dersim ayaklanması, devlete o günkü ölçülere göre, büyük paralara mal olur. Genel Müfettişlik, bir gider bütçesi hazırlar. Hazırlık için 552.407, bir aylık harcama için 128.180, yüz günlük harcama için 426.600 liraya gereksinim olduğunu saptar. Bu giderleri karşılamak için 1937 ve 1938 bütçelerinde toplam 979.007 lira ayrılır.

 

Olay, askeri yöntemlerle bastırıldıktan sonra, kalıcı önlemler düşünülür. Ayaklanmaya katılmamış, bölge aşiretlerinin elindeki toprakların tapuları verilir. Yine devlete bağlı kalan kimi ailelere, toprak dağıtılır. Yol, köprü, okul, devlet binaları yapılarak bayındırlık çalışmalarına önem verilir. Olaylara karışmış, sürekli “çıban başı” olabilecek aileler ile ağa, seyid ve aşiret reisi ailelerinin batı illerine sürülerek, etkinliklerinin kırılması tasarlanır. Böylece, hem Batı’nın verimli toprakları tarıma açılacak, hem Doğu’daki aşiret yapısı parçalanacak, Doğu kökenli aileler Batı’nın olanaklarına ulaşacaklar, etnik yığılmalar dağıtılarak toplumsal kaynaşma sağlanacak, hem de var olan feodal yapının ulus-devlet yapıya dönüşümü sağlanmış olacaktır.

 

Dersim Olayı’nın bastırılması sırasında, 4. Genel müfettişlik 5000-7000 kişinin Batı’ya göçürülmesini ve oralara yerleştirilmesini gerekli görür. Yasak bölge dışında bulunan, fakat yerlerinde kalmaları sakıncalı görülen aşiret reisleri, kolbaşları, seyyid ve olay çıkaran aile ve yakınlarının da Batı illerine göçürülmesi uygun görülür. Zaten Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın çoktan beri böyle bir önerisi vardır. Dersimli ailelerin Trakya’ya serpiştirilerek yerleştirilmelerini rapor etmiştir. Ağustos 1938’de 14. Süvari Tümeni, savaştığı yörede 381 kişilik bir grubu, Batı’ya göndermek için, Elazığ’a götürmüştür. Içişleri Bakanı Şükrü Kaya Batı’ya sürülecek aileleri belirlemiş ve 3470 kişiden oluşan 347 aile Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Manisa ve Izmir gibi batı illerine serpiştirilerek yerleştirilmiştir. Bu sürgünler için, 300.000 lira ödenek ayrılmıştır.

 

Dersim Olayı ve Önemli Yöneticilerin Tutumu

 

Dönemin liderlerinin Dersim olayındaki rolleri, tartışmalıdır. Kimin/kimlerin ne kadar payı vardır? Olayı kim/kimler yönlendirmiştir? bu alanda halkta yerleşmiş olan kanı doğru mudur? Raporlarında görüldüğü gibi Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın Dersim’e, Aleviliğe ve Kürtlüğe bakışı hiç de olumlu değildir. Oldukça ön yargılıdır. Şovence yaklaşmaktadır. Bölgenin asimile edilmesinden ve askeri harekattan yanadır. Dersim halkının Trakya’ya göç ettirilmesini önermiştir. Bölgeye yapılan askeri harekatın esaslarını da o hazırlamıştır. Bir Genelkurmay Başkanı olarak, olayların gelişmesinde haberinin olmaması olası değildir.

 

Başbakan Ismet Inönü, 1935 tarihli raporunda Doğu illerini “önemli bir dayanak” olarak görür. 21.06.1937’de Elazığ’da yetkililerle bir toplantı yaparak, 1937 harekatının emrini verir. Ayaklanma yıllarında halkın Batı illerine göç ettirilmesini doğru bulmaz, karşı çıkar. Iç politikadaki uygulamaları benimseyemediğinden Başbakanlıktan ayrılır ve yerine Celal Bayar getirilir. Benimsemediği uygulamalar Dersim’deki harekatın şeklidir. 1938 Harekatı sırasında, yönetimde olmadığı için Dersim halkınca suçlanmaz.

 

Celal Bayar, Iktisat Bakanlığı günlerinde, 1936’da Doğu’ya yaptığı bir gezisi sonucunda sunduğu “şark raporu”nda -bir iktisatçı olarak- bölgede ekonomik önlemleri önermez, “dayanılacak en büyük gücün, ordu ve jandarma olduğunu” savunur. Ayaklanmaların kesinlikle “şiddet uygulaması” ile bastırılmasını ister. 1938’lerde Başbakan olan Celal Bayar’ın görüşlerinde bir değişiklik yoktur. Dahası, düşüncelerini uygulama olanağı bulmuştur. 30.06.1938’de Meclis konuşmalarında ve dönemin gazetelerinde yer alan aynı günkü demeçlerinde; “Dersim sorununun kökünden çözümü için orduya görev verildiği” ve ayrıca bölgede “tarama harekatı” yapılacağı resmen açıklanır. Celal Bayar, bu alandaki kararlılığını, uygulamasıyla gösterecek, suçu da daha sonraları Atatürk’ün üzerine yıkmayı becerebilecektir.

 

Olayda cumhurbaşkanı olarak Atatürk’ün ne ölçüde rolü vardır? Hep düşünülmüş, Atatürk, onun karşıtı çevrelerce, oldukça suçlu gösterici bir tutuma girilmiştir. Atatürk, huzurlu bir ortamda devriminin yaşama geçirilmesinden yanadır. Yasaların çalışmasını ve toplumun her kesiminin, bu yasalara uymasını istiyordu. Bu amaca ters düşen eylem ve davranışlar, ona göre doğallıkla gerekli cezayı görecek ve yasa egemenliği sağlanacaktır.

 

Atatürk’ün tutumuna bu açıdan bakmak gerekir. 30.08.1938 Zafer Bayramı’ndaki orduyu başarısından ötürü kutlaması, destekçileri olduğunu belirtmesi, Meclis açış konuşmasında 01.11.1938 Dersim’de bir “haydutluk ve eşkıyalık olayları” olarak nitelediği olayların bitirilerek, ulusal egemenliğin sağlandığını belirtmesi; bundan kıvanç duyduğunu söylemesi bu nedenledir.

 

Atatürk’ün hedefi, halk değil; ayaklanan, yasaları çiğneyen, devlet otoritesini kabul etmeyen aşiret üst çevreleridir. Halkı bunların yönlendirdiğini çok iyi bilmektedir. Bu nedenle 04.05.1937 Bakanlar Kurulu kararında hedef alınacak kesim çok iyi bir biçimde belirlenmiştir. Onlarsa şunlardır: “Silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek duruma getirmek...” Atatürk, olaya ayaklanan aşiretler açısından bakmış ve onların bastırılmasını istemiştir.

 

Dersim Olayının Niteliği

 

Dersimliler kendilerini “Horasanlı” ve Zaza olarak niteler. Inanç olarak, Alevidirler. Dersim olayı bir Kürt hareketi değildir. Bir Kürt ulusal hareketi niteliği ve görüntüsü sergilemez. Her ne kadar teorik önderlerinden Alişer ile Nuri Dersimi, katı bir Kürtçülük çabası içerisinde iseler de bu durum Dersimlinin sorunu ve amacı hiçbir zaman olmamıştır. Bu teorik önderler, düşüncelerini halka kazandıramamışlardır. Kısaca olay, bir ulusal Kürt hareketi değildir. Zaten Kürt kesimiyle de bir birleşmeleri olmamış, olayın bastırılmasında Sünni Kürt aşiretleri, devlet güçlerini doğrudan desteklemişlerdir.

 

Olayda, Şeyh Said olayında olduğu gibi dinsel bir amaç ve nitelik de yoktur. Alevilik sorunu, hiçbir zaman öne çıkarılarak, herhangi bir istekte bulunulmamıştır. O nedenle, başka olaylarda olduıu gibi dinci, gerici vb. olarak değerlendirilemez. Çünkü, dinsel bir hareket değildir.

 

Bir Zazalık niteliği de görülmez. Ayaklanmacıların, böyle bir istekleri yoktur. Bir ulusallık aranmamaktadır ve Kürtlük/Zazalık açısından “bir ulusal bilinç yoksunluğu” vardır.

 

Dersim Olayı bir bölgesel/lokal olaydır. Bölge dışına taşmamış ve yardım almamıştır. Yine, bölge içerisinde sönmüştür. Bölgenin Osmanlı’dan taşıyıp getirdiği feodal yapısının koşullarında oluşan, feodal nitelikli bir olaydır. Olaya aşiretler ve aşiret yapısı yön vermiştir. Amaç, aşiret düzenini korumaktır. Aşiretlerarası sürtüşme nedeniyle, olaya bölgenin tüm aşiretleri de katılmamışlardır. Olay, ulus-devlete katılmamak amacıyla, bir aşiretler ve bölge direnişi olarak sürmüş ve devlet gücü karşısında doğal olarak kırılmıştır. Ulus-devlete karşın, aşiret düzenini sürdürme mücadelesinde başarılı olunamamıştır.

 

Dersim ayaklanmacılarının, bir dış destek yardımı yoktur. Başında böyle bir tasarıları da olmamıştır. Kısaca Dersim ayaklanmasının arkasında “yabancı parmak” yoktur. Çıkacak olan II. Dünya Savaşı’nda Ingiltere, Türkiye’yi yanında tutmak ve Alman kanadına itmemek için, Dersim ayaklanmasına destek olmaz, hükümeti destekler. Seyyid Rıza’nın “Dersim Generali” imzasıyla 30.07.1937’de Ingiltere’den yardım isteğine, Ingiltere, “Bekle ve dengenin kimden yana döneceğini gör” taktiği izleyerek; Seyyid Rıza’nın tutuklanmasından sonra, 05.10.1937’de yanıt verir ve Seyyid Rıza’nın mektubunu “ciddiye almadıklarını Türk Hükümeti’nin bilmesini” ister. Nuri Dersimi’nin Eylül 1937’dan sonra yurt dışına çıkarak dış destek arayışları sonuçsuz kalır. Çünkü başında böyle bir plan yapılarak ayaklanılmamıştır. Sonradan gelişen koşullar doğrultusunda, bu tür arayışlar içerisine girilmiştir. Dersim ayaklanması, bir dış kaynaklı ayaklanma değildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ayrıca, ne tuhaf ki aynı şeyler aynı kişiler arasında tekrar tekrar, yazılanlar sanki hiç okunmamış gibi tartışılıyor. Yaklaşık 1 sene önceki tartışmamızda, Cyrano'nun nefis bir yazısı vardı. Onu da buraya alıntılamadan geçemeyeceğim :

 

Lenin'in "kendi zincirinin bekçisi olmak" diye bir tespiti vardı. Doğu'nun sorunu Osmanlı'dan beri budur.

 

Türkmen kültürü ile Kürtlerin kültürü birbirinden farklıdır. Osmanlı Tarihi boyunca Kürt ayaklanmaları olmuştur. Ancak aralarında hiçbir halk ayaklanması yoktur. Halk ayaklanması evrensel anlamda feodal aktörlerin bizim coğrafyamızdaki şekliyle , ağanın, şeyhin, beyin, mirin çıkarları gereği ayaklanması ve halkın onu desteklemesi değildir. Halk ayaklanması ilk önce ağaya, şeyhe, mire, beye karşı ayaklanma ve devlet feodal aktörü desteklerse ona karşıda ayaklanma şeklindedir. Osmanlı tarihi boyunca yaşanan Türkmen ayaklanmaları ekseriyetle bu şekildedir. Selçuklu'daki "Cimri Vakası" ndan beri, Türkmenler kendi içlerinden devlet adına hüküm süren feodal aktörlere karşı ayaklanmıştır. Kimi zaman Osmanlı o aktörün kellesini vermiştir. Kimi zaman ayaklanmayı bastırmak için güç kullanmıştır. Neticesinde Türkmenler, balkanlardan, basraya kadar sürgüne göndermiştir. Büyük katliamlardan sonra.

 

Son dönemlerinde, Köroğlu, Atçalı Kel Ahmet, Bayramoğlu, Hekimoğlu, Çakırcalı, Gizik Duran vs gibi ağasına, beyine, karşı ayaklanan ve halkın desteği arkasına alan liderler çıkmıştır ortaya. Bu aktörlerin ayaklanmalar, ağasını beyini, Osmanlı'ya karşı korumak veya Osmanlı'dan istediklerini koparmasını sağlamak için yapılan ayaklanmalar değildir. Bizzat o beyi, o ağayı Osmanlı'yı temsil eden feodal güce karşı yapılan ayaklanmalardır. Halkın bu liderlere verdiği destek, o yörelerin halkının feodal aktöre bakışını ortaya koyar.

 

Buradan neden feodal yapının doğuda cumhuriyetten sonra uzun yıllar ve kültürel olarak halen varolduğu sorusuna gelirsek. Böyle bir kültürün ve bilincin o bölgede oluşmamasından kaynaklanmaktadır. Doğuda beylere, ağalara karşı yapılmış benim bildiğim hiçbir halk ayaklanması yoktur. Hepsi bizzat beylerin ve ağaların öncülüğünde Osmanlı Döneminde feodal aktörlerle Osmanlı arasındaki çıkar çatışmaları, Cumhuriyet dönemindede. Feodal aktörlerin , burjuva devriminin kendi varlıklarını tehdit eden yeniliklerine karşı yapılan ayaklanmalardır.

 

Devlet bu yapıyı halka rağmen parçalama ve yoketme yolunda adımlar attığında bu sefer bunun adı "jakobenizm " olur. Evet kendi zincirinin bekçisi olmak Lenin'in dediği gibi. arihinde ayaklanmacı kahramanlar olarak adı geçenler, Karadeniz'de Hekimoğlu, Ege'de Atçalı Kel Ahmet, Çakırcalı, Akdeniz'de, Bayramoğlu, İnce Memed, Marmara'da Köroğlu, vs gibi ağasına beyine karşı ayaklanan ve halkın desteğini alan sıradan köylülerdir. Bu adamların hepsi ya bir ağayı, ya bir beyi öldürmüş kimselerdir. Ve halkın gözünde onları değerli kılan bu özellikleridir.

 

Doğu'da Seyid Rıza , Şeyh Sait ve arkadaşları gibi Zengin aşiret reisleridir. Cumhuriyet'in getirdiği burjuva devrimleri ve demokrasi nin. Kendi feodal egemenliklerini tehlikeye atmasından endişe duyan aşiret reislerinin birleşerek gerçekleştirdikleri ayaklanmalar. Bunlar tabiki halk ayaklanması değildir. Halkın kendi yoksulluklarının sebebi olan ağa tayfasını Cumhuriyete karşı kormak için ağalarını destekledikleri ayaklanmalardır. Genel olarak doğuya baktığımızda ağa, bey kutsaldır. Destanların baş aktörleri hep onlardır. İsterseniz sayayım.

 

Bugünde pek farklı değildir durum. Parlamanetomuzda doğu bölgelerinden gelen milletvekillerinin neredeyse tamamı, aşiret reisi , aşiret yöneticisidir.

 

Mesele biçinç ve kültür meselesidir. Kendi zincirinin bekçisi değil parçalayıcısı olma meselesidir.

 

Cumhuriyet'ten sonra doğuda feodal yapının mağduru olduğu halde feodal aktörleri Cumhuriyete karşı koruyan halka rağmen yapılan tasfiyelere, Demokrat Parti iktidarıyla son verilmiştir. Zira Demokrat Parti'nin kuruluşundan itibaren onu iktidara getiren ve destekleyen temel güç bu kesimdir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri varlıklarını tehdit altında hisseden feodal aktörler için Demokrat Parti can simidi olmuştur. Ve 1950 DP iktidarı ile , feodal aktörleri en çok rahatsız eden şey olan Köy Enstitülerinin kapatılması ile başlayacak şekilde burjuva devrimi durdurulmuştur. O günden beri feodal yapı ekonomik olarak evrim geçirsede, sosyolojik olarak varlığını korumaktadır.

 

Medeni dünyada yeri olmayan ağalık sistemini dağıtmaya çalışan Cumhuriyet "zalim" , ağalar ise "kahraman" olmuşlardır.

 

Pariste jakobenlerin kralı devirdiğinin haberi henüz taşraya ulaşır ulaşmaz, kazmalarla, küreklerle kadın-erkek çoluk -çocuk derebeylerinin evini sarıp , mallarına el koyup bölüşüp. derebeyini prangalayıp Paris'e gönderen Fransız köylüleri ile , "aman ağamıza zeval gelmesin" diyerek ayaklanan insanların geleceği aynı olmaz tabi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anlayamiyorsunuz veya anlamak istemiyorsunuz.

Anlatmak istedigim, siizin bahsettiginiz gibi Cumhuriyet bölge halkini seyhlerin ve agalarin elinden kurtaramamis. Simdi ben nerede kurtamis diye sormayin lütfen. Siz hangi cumhuriyet vatandasini ...... diye bir soru sormustunuz. Bu sorunuzdan anlasilan dogal olarak cumhuriyetin halkini seyh ve agalara teslim etmeyecegi. Bende diyorumki Cumhuriyet bölge halkini asla seyhlerin ve agalarin baskisindan kurtarma gibi bir cabasi olmamistir, bilakis onlarla ortak calismistir. Meclis örnegide devletin ve seyhlerin nasil ortak calistiginin bir örnegidir. Ama tabii siz konuyu tersinden anlayip sorumlu olarak bölge halkini gösteriyorsunuz.

Ya hu Cyrano size:

 

Dünyanın en zor şeyi, kendisiniesir eden zincirlerin gönüllü koruyuculuğunu yapan insanlarıkurtarmaktır.

diyor...

 

Ve siz hala "Cumhuriyet kurtarabilmiş mi?" diyorsunuz...

 

Cumhuriyet kurtarmak istemiştir ama Kürtler kurtulmak istememişlerdir...

 

Mavi'de soruyor:

"Neden beni değil de ağaları muhatap aldı devlet" diye...

 

Aynı yanıt:

Çünkü Kürtler, ağalarının önderliğini tercih etmişler, onların boyunduruğunda ve kölemenliğinde yaşamayı istemişler ve devletle kendilerinin değil ağalarının muhatap olmasını desteklemişlerdir...

Cumhuriyetin, kendilerine ulaşmasını istememişler, uzak durmuşlar, kaçmışlardır...

 

Hala laf oyunları yapıyorsunuz....

 

İstediğiniz kadar kabul etmeyin:

Sorun Cumhuriyet Rejimi ya da tutumundan kaynaklanmamaktadır.

Sorun, Kürtlerin geleneksel toplumsal örgütlenmelerinin yani Aşiret yapısının çürüklüğünden, ilkelliğinden ve bu yapının, onların dünya ve yönetim algılarını, kültürlerini de ilkel kılmasından kaynaklanmaktadır.

 

Hakikaten de hangi halk, kendisini ağanın boyunduruğundan kurtarmak isteyen bir rejim devinimine karşı koyarak, ağasının boyunduruğunda yaşamayı tercih etmiştir?

 

Evet bazı şeylerde aksaklıklar var ama bu rejimde değildir onlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.