Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Şems-i Tebrizi'nin 40 Kuralı


Radya

Önerilen İletiler

Şems-i Tebrizi'nin 40 Kuralı

( Gönlü Geniş Ve Ruhu Gezginlerin Kırk Kuralı )

 

- Birinci Kural:

Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar.

Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin çoğunlukla...Yok eğer Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

 

- İkinci Kural:

Hak Yol' unda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil.

Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil.

Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil!

 

- Üçüncü Kural:

Kuran dört seviyede okunabilir.

İlk seviye zahiri manadır.

Sonraki batıni mana.

Üçüncü batıninin batınisidir.

Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

 

- Dördüncü Kural:

Kainattaki her zerrede Allah' ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescidde, kilisede, havrada değil, her yerdedir.

Allah' ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O' nu görüp ölen de yoktur. Kim O' nu bulursa sonsuza dek O' nda kalır.

 

- Beşinci Kural:

Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır.

Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını.

"Aman sakın kendini" diye tembihler.

Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: " Bırak kendini, ko gitsin! "

Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer.

Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

 

- Altıncı Kural:

Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır.

Sen sen ol, kelimelere fazla takılma.

Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşk dilsiz olur.

 

- Yedinci Kural:

Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat' i keşfedemezsin.

Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

 

- Sekizinci Kural:

Başına ne gelirse gelsin karamsarlığa kapılma.

Bütün kapılar kapansa bile, O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar.

Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var.

Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır.

Dileğin gerçekleşmediğinde de şükret.

 

- Dokuzuncu Kural:

Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir.

Sabır nedir?

Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.

Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder.

Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

 

- Onuncu Kural:

Ne yöne gidersen git, -doğu, batı, kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün!

Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

 

- Onbirinci Kural:

Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz.

Senden yepyeni taptaze bir "sen" zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

 

- Onikinci Kural:

Aşk bir seferdir.

Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir.

Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

 

- Onüçüncü Kural:

Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var.

Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir.

Tutup da ona hayran olmaya değil.

 

- Ondördüncü Kural:

Hakk' ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol.

Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın.

"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme.

Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

 

- Onbeşinci Kural:

Allah içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür.

Tek tek herbirimiz tamamlanmış bir sanat eseriyiz.

Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır.

Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

 

- Onaltıncı Kural:

Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydır.

Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir.

Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir.

Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan'dan ötürü yaradılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne de layıkıyla sevebilirsin.

 

- Onyedinci Kural:

Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur.

Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır.

Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

 

- Onsekizinci Kural:

Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir.

Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir.

Şeytanı kendinde ara ; dışında başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir.

Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan'ı tanır.

 

- Ondokuzuncu Kural:

Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları.

Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir.

Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin.

Yakında gül yollayacak demektir.

 

- Yirminci Kural:

Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.

Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

 

- Yirmibirinci Kural:

Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık.

Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı.

Farklılıklara saygı göstermemek kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk' ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

 

- Yirmiikinci Kural:

Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur.

Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur.

Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

 

- Yirmiüçüncü Kural:

Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret.

Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar perişan olur onun için.

Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar.

Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.

Aşırılıktan uzak dur.

 

- Yirmidördüncü Kural:

Mademki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi,

atttığı her adımda Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir.

İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile gene başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.

 

- Yirmibeşinci Kural:

Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama.

İkisi de şu an burada mevcut.

Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında.

Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak, nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

 

- Yirmialtıncı Kural:

Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes gözünmez iplerle birbirine bağlıdır.

Sakın kimsenin ahını alma, bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma.

Unutma ki dünyanın öteki ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir.

Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

 

- Yirmiyedinci Kural:

Şu dünya bir dağ gibidir. Ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir.

Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır.

Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.

Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et.

Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak.

Senin gönlün değişirse dünya değişir.

 

- Yirmisekizinci Kural:

Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret.

Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi.

Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz.

 

- Yirmidokuzuncu Kural:

Kader hayatmızın önceden çizilmiş olması demek değildir.

Bu sebepten "ne yapalım kaderimiz böyle" deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir.

Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir.

Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.

Öyleyse ne hayatına hakimsin, ne de hayat karşısında çaresizsin.

 

 

- Otuzuncu Kural:

Başkaları tarafından kınansan, ayıplansan, dedikodun yapılsa hatta iftiraya uğrasan bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kötü laf etme. Kusur görme. Kusur ört.

 

- Otuzbirinci Kural:

Hakk'a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı.

Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir.

Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp...

Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız.

Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar, kimimiz ise ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

 

- Otuzikinci Kural:

Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı'ya saf bir aşkla bağlanabilesin.

Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma.

Bilhassa putlardan uzak dur dost.

Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma!

İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!

 

- Otuzüçüncü Kural:

Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun.

İnsanın çömlekten farkı olmamalı.

Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutanda benlik zannı değil hiçlik bilincidir.

 

- Otuzdördüncü Kural:

Hakk'a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir.

Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır, emin bir beldede yaşar.

 

- Otuzbeşinci Kural:

Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz.

Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla.

İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım sıdım ilerler kişi.

Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

 

- Otuz atıncı Kural:

Hileden, desiseden endişe etme.

Eğer birileri sana tuzak kuruyor zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur.

Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sisitem karşılıklar esasına göre işler.

Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.

O'nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz, Sen sadece buna inan!

 

- Otuzyedinci Kural:

Tanrı kılı kırk yararak titizlilke çalışan bir saat ustasıdır.

O kadar dakiktir ki, sayesinde her şey zamanında olur.

Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç.

Her insan için biz aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.

 

- Otuzsekizinci Kural:

"Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazırmıyım?" diye sormak için hiç bir zaman geç değil.

Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.

Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık.

Her an her nefeste yenilenmeli.

Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

 

- Otuzdokuzuncu Kural:

Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar.

Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır.

Hem bütün hiç bir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır merkezinde...

Hem de bir günden bir güne hiç bir şey aynı olmaz.

 

- Kırkıncı Kural:

Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır.

Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma!

Ayrımlar ayrımları doğurur.

AŞK'ın ise hiç bir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.

Başlı başına bir dünyadır aşk.

Ya tam ortasındasındır merkezinde, ya da dışındasındır hasretinde.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kimya baştan çıkartıcılığıyla Şemsi bile kurallarından uzaklaştırmış. Şems de kuralları olsa bile bir insan ve kendi kurallarına karşı çıktığını, ancak Kimya karısı olmayı istediğinde ve bunu bir hayat kadınından öğrendiği teknikle uygulamaya kaltığında, son anda yaptığı hatayı anlayabilmiş ve nefsine yenik düşmemiş, ama bu uğurda kocalığından da vazgeçmiştir. Her yüz yılda bir Şems yaşarmış diye duydumdu. Acaba bu yüzyılda siyahlar içinde gezinen yaşamış gönlü geniş gezgin kim :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şems'in en önemli özelliği riyakar olmamasıymış, insan kırılır diye yalan asla söylemez, doğru bildiğini insanın yüzüne söylermiş. Patavatsızmış yani, hükümdara bile demediğini bırakmamış, hükümdar ona bir kese altın fırlatmak istemiş, o hemen bir adım öne çıkıp biz aşkımız için yaptık bunları, para pul için değil demiş. Bu özelliklerinden dolayı hiç sevilmezmiş Şems. İnsanlar onu anlamaz, etrafındaki avaneleri ile konuşup, eleştrildikleri için küçük düşmelerinin intikamını alır, kötülerlermiş her yerde. Doğruyu söyleyen dokuz köyden misali.

 

Şems öleceğini de bilmişmiş, tıpkı canı sevdiği için uzak diyarlardan yanına geldiği ve bildiklerini ona anlatacağını önceden bildiği gibi. Ölümden korkmazmış ve bildiği ölümüne gitmiş, ne parada ne pulda gözü varmış, aşkı ve kaderi için ölmeyi seçmiş. Bedeni ölmüş, sonraki asırı beklermiş ruhu, kimbilir kimin umudu SEms-i Tebrizi Hazretleri

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şems'in olanları bilme yeteneği varmış. Gizlendiğini sananları görürmüş, kapıların ardından, çok uzaklardan. Ne düşünür, neler planlarlar bilirmiş, onlar söylemeden söylermiş orada olduklarını, onu dinlediklerini, yüzlerine dermiş korkmayın diyerek söylermiş dilediklerini. Kimler lafla alt etmek istemiş onu ama onun dili, ruhunu tedavi ettiği arkadaşı mevlananın kalemi keskinmiş.

 

Şems bu dünyadaki amacının birinin ruhunu tamamlamak olduğunu bilirmiş. Görevi bittiğinde de ölüme huzurla gitmiş. Ruhu yaşamış can dostunda dönen her devranda.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...
  • 2 hafta sonra...
  • 1 ay sonra...

Kimya baştan çıkartıcılığıyla Şemsi bile kurallarından uzaklaştırmış. Şems de kuralları olsa bile bir insan ve kendi kurallarına karşı çıktığını, ancak Kimya karısı olmayı istediğinde ve bunu bir hayat kadınından öğrendiği teknikle uygulamaya kaltığında, son anda yaptığı hatayı anlayabilmiş ve nefsine yenik düşmemiş, ama bu uğurda kocalığından da vazgeçmiştir. Her yüz yılda bir Şems yaşarmış diye duydumdu. Acaba bu yüzyılda siyahlar içinde gezinen yaşamış gönlü geniş gezgin kim :D

Bursaya gel..ŞEMS burada..ister inan ister inanma.. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içine gizlenmiştir.Şeytan,dışarda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil,bizzat içimizde bir sestir.Şeytanı kendinde ara,dışında başkalarında değil...

 

 

Şems-i Tebrizi

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sana affedilmeyecek kadar büyük hata yapan birine akıl sınırlarının bittiği yerden başlayacak ceza vermek istiyorsan, bütün samimiyetinle AFFET.

Hissedilen herşeyi arşivleyen KADER kendisiyle en iyi biçimde ilgilenecektir...Şems-i Tebrizi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bazen uzaklaşmak gerekir, yakınlaşmak için

Bazen hatırlamak gerekir, hatırlanmak için

Bazen ağlamak gerekir, açılmak için

Bazen anmak gerekir, anılmak için

Bazen de susmak gerekir, duymak için...

 

Şems-i Tebrizi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...

Sana affedilemeyecek kadar büyük hata yapan birine, akıl sınırlarının bittiği yerden başlayacak ceza vermek Istiyorsan ; bütün samimiyetinle affet.Hissedilen her şeyi arşivleyen kader, kendisiyle en iyi biçimde Ilgilenecektir. Şems-i Tebrizi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Dünya'daki tüm kitaplar,tüm hesaplar,akıl oyunları,sayfalarca laflar,sevginin yerini tutmaz..okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın..!!

 

* Şems-i Tebrizi*

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Arza hacet yok halim sana ayandır...

Dile gerek yok , sessizliğim sana beyandır...

söze lüzum yok , susuşum sana kelamdır...

Kelama ihtiyaç ,yok aşk sana figandır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

ŞEMS...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Ey Gönül !Şimdi sorarım sana, hangi Aşk daha büyüktür..?

Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?

 

Şems-i Tebrîzî

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Şems-i Tebrîzî hazretlerine bir kimse; "

 

Efendim! Mârifeti bana anlatır mısınız?" dedi.

O da; "Bir gönül kismilev.gif Allahü teâlânın muhabbetiyle yanıpsmilev.gif onunla hayat buluyorsasmilev.gif bu mârifettir." buyurdu.

 

Soruyu soran; "Peki ben ne yaparsam bu mârifeti elde edebilirim?" diye tekrar sordu. "

Bedeni terk ederek. Çünkü Allahü teâlâ ile kul arasındaki perdesmilev.gif kişinin bedenidir.

Allahü teâlâya vâsıl olmasına mâni olacak şey dört tânedir:

1) Şehvetsmilev.gif

2) Çok yemek.

3) Mal ve makamsmilev.gif

4) Ucb ve gurûr.

İşte bu dört şeysmilev.gif kulun cenâb-ı Hakk'a ulaşmasına mânidir." buyurdu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir defâsında da; "Velîlersmilev.gif Allahü teâlâyı zikretmekten yorulmazlar ve O'nun muhabbetine doymazlar. Onların yanında dünyânın hiçbir kıymeti yoktur. Onlarsmilev.gif her an Allahü teâlâyı zikrederlersmilev.gif şükrederlersmilev.gif ibâdete devam ederler. Bir kalpten bütün arzu ve istekler çıkarsasmilev.gif orada Allahü teâlânın sevgisinden başka bir sevgi kalmaz." buyurdu.

 

"İlim üç şeydir: Zikreden dilsmilev.gif şükreden kalpsmilev.gif sabreden beden."

 

"Perhizi olmayan bir vücûdsmilev.gif meyvesiz bir ağaç; utanması olmayan bir bedensmilev.gif tuzsuz bir aş; gayreti olmayan bir vücûdsmilev.gif sâhipsiz bir köle gibidir." buyurdu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şems-i Tebrîzî hazretlerine; "İnsanların en üstünüsmilev.gif kıymetlisi kimdir?" dediler.

Cevâbında; "Şu dört kimsenin kıymetismilev.gif Allahü teâlâ katında yüksektir:

1) Şükreden zenginsmilev.gif

2) Kanâatlı ve sabreden fakirsmilev.gif

3) İşlediği günâhlara pişmân olupsmilev.gif Allahü teâlânın azâbından korkan kişismilev.gif

4) Takvâsmilev.gif verâsmilev.gif zühd sâhibi; yâni haramlardan sakınıpsmilev.gif şüpheli korkusuyla mübahların çoğunu terkederek dünyâya zerre kadar meyletmeyen âlimdir." buyurdu.

 

"Bu kıymetli insanların içinde en üstünü hangisidir?" diye sordular. Buyurdu ki: "İlim ve hilm (yumuşaklık) sâhibi âlimlerdir."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cömertliği sordularsmilev.gif buyurdu ki:

"Dört türlü sehâvetsmilev.gif cömertlikvardır:

1) Mal cömertliği; zâhidleresmilev.gif dünyâya kıymet vermeyenlere mahsustur. Onlar malı verirlersmilev.gif mârifetismilev.gif Allahü teâlâyı tanımayı alırlar.

2) Beden cömertliği; müctehid olan âlimlere mahsustur. Onlar da Allahü teâlânın yolunda vücutlarını harcarlar ve hidâyeti alırlar.

3) Can cömertliği; şehidlere mahsustur. Onlar da canlarını vererek Cennet'i alırlar.

4) Kalb cömertliği; âriflere mahsustur. Onlar da gönül vererek muhabbeti alırlar."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

 

Sevgiliyi sevgilisinden ayıran kimseyi Allah da

kendisinden ve kendisini sevenlerden ayırır.

 

Muhammed Gazalî, Allah rahmet etsin,

Ebu Ali Sina'nın El-İşârât vel-Tenbihat adlı eserini

Ömer Hayyam'a okuyordu.

O, çok üstün yaradılışlı, erdem bir insan olduğu

için hep kötülemek isterler.

Oysa, İhya-ûl-ulum'ud-din adlı eserinde Gazâlî,

İbni Sina'dan faydalanmıştı.

Onu tekrar okuyor, Hayyam'a hâlâ anlamadın mı?

diye işaret ediyordu.

Üçüncü kez okudu.

Mutriplere, çalgıcılara, davulculara seslendi.

Ta ki, Gazâlî karşısına gelsin, çalgılar çalınsın da,

ona okuduğu şeyin faydalı olduğu herkesçe bilinsin.

 

Şiir:

 

"O kimse ki, bütün lâfı Enel Hak, yani ben

Hakkım'dır,

Şüphesiz ki o zavallı, bu ip ile asılır."

 

Onu öyle elimin altına alayım, öyle aciz bir hale

getireyim ki, böylece hep benim elimde olsun.

O , fesahatte, söz ustalığında zamanının en uzmanı

olmuştur.

Şaşılacak derecede yetkili bir konuşmacıdır.

Tanrı erlerinin gönülleri çok geniş ve engindir.

Felekler kadar uçsuz bucaksızdır.

Bütün felekler onun gönlünün etrafında döner.

 

Bir gün semâ ayini sırasında bir mürit,

Şeyh Şahabeddin'den bir beyit söyledi.

Şeyh, derhâl azarladı,

"boynun kopsun, dilin kesilsin,"

dedi.

Orada kimsenin bir beyt söylemeye cesareti yoktu.

Oradaki Hak, kendini göstermiş ve perdeyi atmıştır.

Orada herşey göz kesilmiştir.

Dilin ne yeri vardır?

Her kimde böyle bir hal belirmeden gelirse,

şüphe yok ki rezil olur,

pislik yuvası gibi dolu olur;

güzeller arasına karışmış çıplak zenci gibi kepaze

olur gider.

Hava ve heveslerle, şehvetle dolu insanlara,

orada yer yoktur.

 

Ansızın gördüm ki, şamdanın içinden fışkıran

güneş gibi bir parlaklık göğsüme doğdu.

Bey! Şöyle bir başımı çevirdim.

Gördüm ki, sarığım yere düşmüş;

o kendi sarığını tuttu;

sanki ben kendime bakıyorum ve o aydınlıkta

bütün kan damarlarımı, sinirlerimi, kemiklerimi

ve kendimdeki mânaları görüyordum;

başka hiç bir şey göremiyordum.

 

Kutsal hadiste:

 

"Ben iyi kullarım için öyle bir şey hazırladım ki,

ne gözler görmüş, ne kulaklar işitmiş, ne de

insanın kalbine doğmuştur."

 

anlamına gelen bir müjde vardır.

 

Hele şu:

 

"Gördüğünü kalbi yalanlamadı."*

 

anlamına gelen âyet bundan daha kuvvetlidir.

 

Bundan biraz geçtikten sonra orada yalancılıktan

bahsettiniz.**

Bir perdenin delilidir bu.

O, Kur'an'da, bu da kutsal hadiste işaret olunmuştur.

Kur'an'da, sırdan pek az bahsedilmiştir.

 

Cihanda yaygın bir mısradır bu:

 

Mısra:

 

"Gece dolanır cihanı seyreder,

parmakla gösterilir."

 

Makalât

Cilt: 2

İslâm klasikleri

Hürriyet Yayınları-1975

 

**

 

KUR'AN

NECM: 53/1-18

 

O necme kasem ederim indiği dem ki

Şaşırmadı sahibiniz azıtmadı da

Ve hevadan söylemiyor

O sade bir vahiydir ancak vahyolunur

Ta'lim etti ona kuvveleri şiddetli

Bir kuvvet sahibi, hemen duruklandı

Ve o en yüksek ufukta idi

Sonra yaklaştı da tedellî etti

"kabe kavseyni ev edna" oldu da

Verdi kuluna verdiği vahyi

Gözün gördüğünü kalb tekzib etmedi*

Şimdi siz ona o görüşüne karşı

mücadele mi ediyorsunuz?

Kasem olsun ki o onu bir deha da

inişinde gördü

Sidrei müntehanın yanında

Ki Cennetül'me'vâ onun yanında

O dem ki o Sidreyi bürüyen bürüyordu

Göz, ne şaştı ne aştı

Vallahi gördü rabbının âyâtından

en büyüğünü gördü

 

**

Zikr olunan: 53-11 ayette, yalan ve

yalancılardan da kapalı olarak bahs ediliyor.

Tebrizî bu hususa dikkat çekmekte.

 

Figürler ile/meseller ile ifade edilmiş

kurgu-bilgilerin, sadece kıraat edilerek

yapılan yorumları/tefsirleri, hakikatten

uzak olmakta ve de bu bilgileri insanlar

arasında ve gerek maddi, gerekse mevki

elde etmek için iddialı tarzda yaymak da

aynı zamanda yalancılık olmaktadır.

 

Sure'nin devamında bu işaret edilmekte.

Şöyle ki:

 

NECM: 53/19-23

 

Siz de gördünüz değilmi Lât-ü Uzzayı?

Üçüncü olarak da menatı uhrayı?

Size erkek ona dişi öyle mi?

Bu öyle ise çok hayflı bir taksim

 

Onlar hiç bir şey değil,

sırf sizin ve babalarınızın taktığınız kuru isimler.

 

Allah onlara öyle bir saltanat indirmedi.

Yalnız zanna ve nefislerin sevdasına tabi' oluyorlar.

 

Elmalılı H. Yazır

HAK DİNİ

KUR'AN DİLİ

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bütün arzulardan isteklerden vaz geçebilirim, üstüne düştüğüm her şeyden, herkesten kopabilirim.Ancak canımıza can olan aziz varlıktan imkanı yok ayrılamam.Birinden kopan ayrılan herkes, senin için ayrılır.Ama senden bir an bile kim ayrılabilir? Buna imkan var mı?

 

Senin etrafında döndüğüm zaman; saki de var, şarab da var, kadeh de var. devran var , her şey var.Lütfettin bir de tecellilide bulundun mu? İşte o zaman can, İmranoğlu Musa gibi hayrete düşer,şaşırır kalır..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.