Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Rakının Tarihi


Misafir Bastet

Önerilen İletiler

RAKININ TARİHİ

 

Bektaşiye sormuşlar :

 

" - Hayatında kaç defa içtin ?"

 

" - Bir defa.... Ondan sonra hep mahmurluk attım".

 

 

Etimolojik açıdan bakıldığında Yakındoğu ve Ortadoğu ülkelerinde "araki" , "ariki", "arak" ve "rakı" gibi aynı kökten geldiği belli olan değişik birçok isim damıtılmış anasonlu veya sakızlı içkiyi tanımlar. Bu konuda bir iddia bu içkinin ilk Irak'ta yapılıp diğer ülkelere dağılmış olabileceğidir. Bu iddia pek akla yakın gelmemektedir. Zira Osmanlı'da 16. Yüzyılda "arak" olarak adlandırıldığı zaman Irak bir devlet olarak yoktu. Bir diğer iddia razzaki üzümünden üretildiği için bu adı aldığı. Bu da olamaz zira rakı her türlü üzümden imal edilegelmiştir. Örneğin misket üzümü. Bir başka varsayım ise Arapçada "arak" sözcüğünün "ter" anlamına gelmesidir. Rakının üretim tekniğine dayalı bu varsayım akla daha yakın olmalıdır. Zira sonuçta imbikte damıtma işlemi sırasında ter damlacıkları gibi damlalar oluşmakta ve birleşerek oluktan dışarı akmaktadır. Doğu Hindistan, Malezya, Seylan ve İran'da çeşitli bitkilerin damıtılması sonucu ortaya çıkan içkilerin tamamına "arak" denmesi bu görüşü kuvvetlendirmektedir.

 

Alkol olmadan rakı yapılamaz.

Arapça kökenli olan alkol sözcüğü, bir belirtme takısı olan "al" ile kaş boyası olarak kullanılan rastık tozu anlamına gelen "kühl" sözcüklerinden oluşmuştur. Kimyada formülü C2H2O'dur. Eski Mısır'da imbik katı'dan damıtılarak rastık boyası yapmakta kullanıldığından sıvıdan damıtım işlemi için de aynı ismin kullanılmış olması muhtemeldir.

 

 

 

İmbik olmadan alkol yapılamaz.

İmbik ile ilgili elimizdeki en eski bilgiler ise Venedik'te Saint Marco müzesinde bulunan Panopolisli Zosimos'un 28 ciltlik Simya Ansiklopedisinde bulunmaktadır. İskenderiye simyacısı olan Zosimos MS. 4. Yüzyılda yaşamış olup eserinde kendisi gibi İskenderiye simyacısı olan MS. 1.Yüzyılda yaşamış olan Maria'nın Tribikos adlı damıtma aygıtının resmini Ansiklopedisine çizmiştir. Sıvı damıtmaya yarayan bu aygıtın üç değişik seviyesinden çıkan oluklardan üç değişik damıtım mahsulü sıvı alınabiliyordu. Maria ayrıca bugün Bain Marie (ben-mari) olarak bilinen su banyolu ısıtma işleminin de mucididir.

 

Suma imbikte ısıtılmaya başlayınca alkol 78.4 oC'da kaynayıp buharlaşmaya başlar. Suyun kaynaması için sıvının 100 oC'a ulaşması gerekir. Sıvının sıcaklığı 100 oC'ın altında tutulduğu sürece yalnızca alkol buharlaşır ve tekrar yoğunlaştırılarak damla damla akmaya başlar.

 

İslam İmparatorluğu sırasında ilk defa imbiğin alkol elde etmek için kullanıldığını göstermektedir. İbn-i Sina (MS. 844 - 932) eserlerinde kendinden bir yüzyıl evvel yaşamış olan Sufi Geber'in şaraptan damıtma yolu ile alkol elde ettiğini yazmaktadır.

 

MS. 9. Yüzyılda Araplar Sicilya'yı fethettiğinde üzümü sıkıp şırasını damıtarak elde ettikleri alkolü lamba yakmakta ve savaşta yaraları dezenfekte etmekte kullanıyorlardı. Araplar İslam dini elvermediği için bu sıvıyı içki niyetine içmeyi düşünmemişlerdi. Ancak, Sicilyalılar alkolün içerisine anason ekleyerek "tutone" adlı içkiyi yaptılar. Bugün içtiğimiz "Rakı"nın atası MS. 9. Yüzyılda Sicilyalıların bulduğu "tutone" dir. Moore'lar MS. 1000 yılında Sicilya'ya geldiklerinde tutulan kayıtlarda alkolsüz anasonlu bir meşrubat olan ZAMMU'dan bahsedilir ve buna alkol ilave edince "ZAMBUR" adını alır. Bugün İtalya'da anasonlu içkiye SAMBUCA denir.

 

 

 

GEÇMİŞTE RAKI ÇEŞİTLERİ

Şimdi Tekel'in imal etmekte olduğu dört çeşit rakıya kanıp geçmişte de böyle olduğunu zannedebiliriz. Bu yanlış olur. Tekel 1926 yılında kuruldu ve aynı yıl rakı imaline başladı. Tekel rakısı olarak piyasaya Fevkalade, Aliyulala ve Ala rakıları çıktı. Bu rakılar 10, 15, 25, 50 ve 100 cl'lik şişelerde satılıyordu. Sonra Tekel Yeni ve Kulüp Rakılarını çıkarttı. Tekel'in adı o sıralarda "İnhisarlar Dairesi" idi. Altınbaş'ın piyasaya sürülmesi yenidir. İnhisarlar Dairesi yani "Tekel"in kurulduğu yılllarda ülkemizde bandrol ödenerek özel sektör rakısı olarak şu rakılar satılmaktaydı : "A" Rakısı, Bahçe, Memur, Olgun, Bülbülce, Edremit, Sevim, Çamlıca, Mürefte, Sümer, Bilecik, Adalar, Efe, Elif, Keyif, Hanım, Zarakosta, Çavuş, Alem, Dem, Dimitroeopulo, Baküs, Stafilino, Bülbül, Sakız, Fertek, Ankara, Üzüm Kızı, Ruh, Jale, Filurya. Denizkızı, Erdek, Umurca rakıları ise 1880 - 1900 arasında satılmaktaydı.

 

Bu rakıların Sakız Rakısı hariç diğerleri sadece anason içeren Düz rakı yani "Duziko" idi. Sakız Rakısının ise içinde sakız bulunuyordu ve Bozcaada'da imal ediliyordu. İçinde sakız bulunan rakı türüne genel olarak "Mastika" deniliyordu.

 

1930 yılına ait Beyoğlu'ndaki Lala lokanta ve birahanesinin fiyat listesinde şu rakılar yer almakta: Duziko Bomonti, Duziko Bilecik, Duziko Keyf ve Duziko Demitraeopulo.

 

Buradan o sırada piyasadaki en kaliteli rakıların bunlar olduğunu anlamaktayız. Hepsi de aynı fiyata satılmakta : 125 kuruş'a bir ufak şişesi, hem de mezeler dahil.

 

 

 

Aynı tarihlerde rakı içmeyi giderek azdırıp alkolikleşen, varını yoğunu alkole verdikten sonra rakı alacak para bulamayınca "Yakılmaya mahsus ispirtoya" düşen müptelalar mavi ispirtoya "Menekşe" diyorlardı.

 

Bu rakılar 1944 yılında rakı devlet tekeline alınınca ortadan kalkmış. Rakı devlet tekeline geçtikten sonra da bir müddet bölgesel dağıtımı olan özel sektör rakıları devam etmiş. Güneydoğu'da Gaziayıntap ve Diyarbakır, İstanbul'da İstanbul, Boğaziçi ve Yalova, Ege'de Nazilli ve Aydın rakıları içilmiş.

 

Tekel bir ara Adana'da "Boğma rakı", 1945-1947 arasında Sakız Rakısı ve İstanbul'da 1967 - 1975 arasında "Tek Rakısı" gibi yenilikler denediyse de tutmamış. "İyi Rakı'nın imalatına ise 1950'li yıllarda son verilmiştir.

 

Yukarıdaki listede yer alan "Üzüm Kızı" markalı rakıyı zamanın meşhur şairi Hüseyin Rifat üretiyordu. Ürettiği bu rakının etiketlerinin üzerine kendi yazdığı dörtlükleri bastırırdı :

 

O kadar tatlı ve hoştur ki rakım

İki zıkkımlanırım bir satarım.

Bunu takdir ederek her içenin

Canının üstüne canlar katarım !

 

Halis-üd-dem bir üzüm mahsulüdür,

Saf bir meydir, bunun bir şişesi

Derdi eksiltir; hele hergün içen

Kimsenin kalmaz gönül endişesi !

 

Bir görüşte namımı mirim, deme :

"Kim bu mahluk-ı acip, aya neci ?"

Bulamayınca şairiyetten gıda

Oldum işte ben de bi meyhaneci !

 

 

Deniz Gürsoy-Çilingir Sofrasında Rakı kitabından

 

 

-http://www.yemekicmek.com/rakinintarihi.php-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Rakı konu olunca aklıma bir Neyzen Tevfik hikayesi geldi. O zamanlar İstanbul valisi Fahrettin Kerim adıyla anılan rakı ile alakalı

 

 

 

 

 

1950'lerin başında bir gece Beyoğlu meyhanelerinin birine, elinde bir ney muhafazası taşıyan ,25-30 yaşlarında , iyi giyimli bir genç girer. Şöyle bir etrafı kolaçan ettikten sonra , boş bulduğu bir masaya ilişip, havalı bir el hareketi ile garsonu çağırır,

 

-Şişşşşt, bakar mısın buraya.

 

Garson seyirtir hemen masaya doğru;

 

-Buyrun beyim?

 

-Bir Fahrettin Kerim bana. Biraz buz,az da badem.

(Fahrettin Kerim, o zaman İst. valisinin adı ile anılan minik rakı şişesi)

 

-Baş üstüne beyim.

 

Sipariş gelmeden daha, mekanın sahibi gelir masaya;

 

-Delikanlı bakar mısınız?

 

Delikanlı afili bir bakış atar;

 

-Buyrun?

 

-O masadan kalkmanızı rica edecektim, şu arkadaki masaya alsak sizi.

 

-Ne münasebet efendim, boştu masa ben geldiğimde.

 

-Üstadın masasıdır bu, buraya gelen herkes bilir , kimse oturmaz!

 

-Ne üstadı imiş bu?

 

Patronun gözü masadaki neye ilişir ve gözüyle işaret eder;

 

-Üstad Neyzen Tevfik, tanıyor olmalısınız.

 

-Ben benden başka üstad tanımam, benim üstad diyeceğim adam bu aleti benden iyi üflemeli...

 

Patron sinirlenmeye başlar, iki de fedai hareketlenir masaya doğru. Tam o sırada,az önce meyhaneye girip tartışanların haberi olmadan duruma şahit olan Neyzen Tevfik el eder patrona bırak kalsın anlamında. Ne de olsa son demleridir artık hayatının, durulmuştur artık gençlik ateşi. Yavaşça ilişir arkadaki boş masaya Bir Fahrettin Kerim de o söyler az da badem. Delikanlı ikinci şişeyi bitirdikten sonra, neyi çıkartır muhafazasından , dudaklarına götürür. Patron artık dayanamaz acele seyirtir masaya;

 

-Delikanlı ayıptır yahu, üstadın yanında...Her şeyin bir edebi, usulü var yahu!

 

Arka masadan kısık bir ses duyulur;

 

-Şişşşşt bırak efendi, tamamdır.

 

Patron üstada hürmetten, geri geri çekilir karanlığa doğru, delikanlı başlar bir taksim üflemeye. Herkes bırakır çatalı, bıçağı, kadehi; kulak kesilir. Ustadır delikanlı hakikatten. Ustadır da çok tizden girmişltir, hem caka satma merakı ,hemde içkinin tesiri ile. Tıkanır kalır...Tam fısıltılar başlamışken, ilahi bir ney sesi duyulur üstadın masasından, delikanlının çıkarmadığı perdeden almış devam etmektedir. Şaşırır delikanlı, hem zordur o perdeye çıkmak, hem de alıcı gözle baktığı halde ,ney görememiştir üstadın elinde o ana kadar.

 

Arkasını döner,bakar. Gördüğü yeter ona. Alelacele , kıpkırmızı bir suratla , çeker gider.

 

Üstadın elinde ney değil, boş bir Fahrettin Kerim şişesi vardır, ona üflemektedir ney yerine.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

RAKI NASIL İÇİLİR

 

Oturursun masaya, garson bir şişe rakı getirir, mezeleri siralar,kadehini doldurur, içersin!

hayir, rakı öyle içilmez...

 

rakının nasıl içileceğini, ya da nasıl içilmeyecegini bilelim..

raki güneş batmadan içilmez.

rakı yalniz başına içilmez,

duvara bakılarak içilmez,

rakı keyif için içilir,

dertlenmek için içilmez,

rakı sohbet için içilir.

rakı, şakadan, nükteden, işletmeden anlamayan bayır turplariyla içilmez.

rakı gürültüyle içilmez.

rakı çabuk içilmez, içip masadan kalkilmaz.

rakı sofrasında fazla yemek yenmez, mezelerle yetinilir.

rakı sofrasında sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz,

rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da buz konur;

bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çikar, rakının hem tadı hem keyfi kaçar.

rakının ana mezeleri dışında, ekstra mezeleri de vardir,

bir de 'göz mezesi' vardır ki.... bakın o nedir?

yahya kemal, her akşam sofrasını 'kuş sütü eksik' kurdurur, ama çoğuna el bile sürmezmiş...

lakin sürsün, sürmesin hepsi hesaba yazıldığı için şef garson,

şaire, simdiki deyimle 'kıyak yapmış', sofraya kirmizi turp koymamış...

yahya kemal gelmiş, oturmuş masaya şöyle bakmış garsonu çagırmış:

'nerede kırmızı turp?'

'efendim dikkat ettim yemiyorsunuz da...'

'ben sofraya konan her şeyi yemek zorunda değilim, onlarin bazıları benim göz mezemdir!' demiş..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

rakı yalniz başına içilmez,

kesinlikle B)

 

yahya kemal, her akşam sofrasını 'kuş sütü eksik' kurdurur, ama çoğuna el bile sürmezmiş...

lakin sürsün, sürmesin hepsi hesaba yazıldığı için şef garson,

şaire, simdiki deyimle 'kıyak yapmış', sofraya kirmizi turp koymamış...

yahya kemal gelmiş, oturmuş masaya şöyle bakmış garsonu çagırmış:

'nerede kırmızı turp?'

'efendim dikkat ettim yemiyorsunuz da...'

'ben sofraya konan her şeyi yemek zorunda değilim, onlarin bazıları benim göz mezemdir!' demiş..

Vayy be B);)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.