Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ahmet Kaya Unutulmadı...


Önerilen İletiler

16 Kasım 2008 - Ahmet Kaya'nın Ölümsüzlüğünün Yıl Dönümü...

 

kasim.jpg

 

Ben Altı yaşındayken başladım, yani babamın bana Altı yaşındayken bir bağlama almasıyla başladı, aslında problem esas ordan başladı, belkide bu konuda en fazla suçlu babamdı. yani iyi şarkı söyleyen çocukken iyi şarkı söyleyen insandım ama pek fazla iyi kafa tutan bir insan değildim açıkçası.

 

Kimlik sorunu yalnızca insanın milliyeti yada milleti ile ilgili değildir, yani kişilik sorunu ilk önce insanın ben varmıyım yokmuyum diye başlar. Yani hayatın içinde varsanız hayat için birşey yapıyorsanız bunun çok ağır bedelleri vardır, bu benim için de geçerli, işte bu ülkenin yöneticileri için de geçerlidir, bakkalı için de, eczacısı için de geçerlidir, ama sanatçı halkın sesi halkın gözüdür, yani çağın tanığıdır, ve çağın bire bir tanığıdır, bütün cinayetlerin tanığıdır, görür ve anlatır, halk görür anlatamaz halk susar. Sanatçının işi gördüğünü anlatmaktır korkmadan anlatmaktır yiğitçe anlatmaktır.

 

Ben o zaman aslında önemli bir şeyler açıklamak adına değil, Kürt asıllı bir insan olarak bir kaset yaptığımı ve bir tek Kürtçe kaset yaptığımı değil, bir kaset yaptığımı ve Kürtçe bir şarkı söylediğimi, çok iyi bir niyetle söyledim, orda yani ben bu kadar tepkinin geleceğini aslında bilmiyordum tahmin bile etmiyordum.

 

Ve, Kürtler Ve Türkler 1500 senedir binlerce yıldan beri birlikte yaşayan bu halkın gerçekten kardeş olduğuna inanıyorum, yani bunu böyle istediğim için, Kürt asıllı olduğum için, böyle bir şarkıyı söylemek istediğim için yaptım. Yani işte madem sen işte Kürtçe bilmiyorsun bu Kürtçe’yi nasıl söyleyeceksin diye sordular? Yani bunun cevaı çok kolay, Türkiye’de bugün Portekizce İspanyolca İngilizce Şarkıcılar nasıl söylüyorsa bende böyle söyleyeceğim yani.

 

Ben her yerde şunu söylüyorum; ben yaşamın hiç bir döneminde hiç bir aşamasında, orda büyüdüğüm orda yerleştiğim orda yediğim orda içtiğim, birlikte hayatı paylaştığım insanlara şrefsiz demedim, ve bunu demeyecek kadar koskocaman dev asa bir yüreğimin olduğunuda herkes çok iyi bilir.

 

Hiçbir yanlış adım atmamış bir Ahmet Kaya’nın yanlızca Kürdüm dediği için başına bu kadar felaketlerin gelmesi doğalmıydı!

 

Beni Annemden

 

Beni Kardeşlerimden

 

Beni Ailemden

 

Beni Ülkemden

 

Beni Dostlarımdan

 

Beni Çocuklarımdan

 

Beni Eşimden

 

Ve en yakınımdaki insanlardan ayırmak için bir sebepmiydi gerçekten bu! Onları vicdanlarıyla ve yürekleriyle baş başa bırakıyorum.

 

O kadar kenar mahalle, şehrin varoşlarından şehrin damarlarından çıkıp Istanbul şehrinin Bizans’ın ortasına gelen bir Ahmet Kaya olarak bugün böyle bu tür sürgün işlerinde yaşamayı hazmedemiyorum açıkçası.

 

Ya intikamcı duygulardan arınmış ve gerçekten Türkiye’de iç barış isteyen, artık insanların kıçının dibinde yani bombaların patlamasını istemeyen, artık turistlerin rahatlıkla gittiği, insanların artık ben köyüme gidip köyümün çeşmesinden bir bardak su içmek istiyorum, oraya gitmek istiyorum diyen insanı rahatlıkla bugün gidebileceği bir Türkiye yaratmak için kolları bir kere sıvadım.

 

Doğru, Namuslu Bir İnsan Olarak yaşamanın tek bir koşulu tek bir şartı vardır;

 

Hiç bir zaman, Sanat, Şöhret, Para, Pul, Ar, Namus, Herşey ama Herşey İnsanın Kültürel anlamdaki Siyasal anlamdaki Ulusal Anlamdaki Kişiliğinden çok daha önemli DEĞİLDİR..

 

Daha önce söylediğim bir şey vardı, yani meraklısına duyurulur; Benim kefenim arka cebimde duruyor, hiç sırtımıda duvarlara yaslamadan dolaşıyorum, sırtım açık, bir şarkıda söylediğim gibi Beni Bir Çocuk Bile Vurabilir, boynuna bakıldığı an ensesi görünecek kadar şeffaf bir insanım…

 

Ahmet KAYA..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn.A.Kayanin bu sözlerine sonuna kadar katiliyorum. Medyada yansitildigi gibi PKK propogandasi yapmadiginida, gittigim gecelerinden biliyorum. PKK savunucusuydu diyenlere; asil siz I.Tatlises ve M.Kirmizigül'ü takipe alin diyebilirim. Bizim ülkemizde hep güclüler kazanir, gücsüzler kaybeder. Güclü olanlarin yandaslari cogunlukta oldugundan, el üstünde tutulmalarida ülkemiz acisindan normal sayilir. Ama asil olan gercek: Devlet yada güclü kisiliklerden destek istemeyen asil sanatcilarimizdir. A.Kaya'da bu katogiridedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

16 Kasım 2000 senesinde kaybetmiştik onu. Tam 8 sene geçti aradan.

 

Sevgili Ahmet Kaya gibi bir sanatçı bir daha yer yüzüne gelmez.

Milyonlarca insanın kalbinde ayrı bir yeri var..

Ona yapılan haksızlıkları; Unutmadık, Unutmayacağız..

 

Saygıyla Anıyoruz Seni Ahmet Babam...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hatırlıyor musunuz, Ahmet Kaya'yı sürgüne bir linç girişimiyle yolladık. Bugün vakayı adiyeden olan seri linç girişimlerinin ilk halkası belki de 1999'da Show TV'deki Magazin Gazetecileri Derneği'nin ödül gecesinde yaşanmıştı. Yılın en çok satılan albümü onundu, ödül ona verildi, o da haliyle konuşma yaptı. Çıkacak albümü için Kürtçe bir şarkı okuduğunu, bir de klip çekeceğini, büyük TV kanallarının da herhalde klibi yayımlayacağını söyledi. Sonra gelsin çatallar, kaşıklar, yuhalama-lar, efelenip sahneye yürümeler, Reha Muhtar'lar, Serdar Ortaç'lar, Ebru Gündeş'ler, Şenay Düdek'ler, onuncu yıl marşları, güvenlik kordonları...

 

Ölçüsüz milliyetçi infialin kurbanı

 

O gece Türkiye'nin küçük çapta dönüm noktalarından, utanç anlarından biriydi. Sonrasında Ahmet Kaya yapayalnız bırakıldı, asparagas haberlerle hedef gösterildi, yurtdışına çıkmak durumunda kaldı, çok sevdiği memleketinden uzakta, yalnız öldü. Bahsettiği albüm ölümünden sonra yayınlandı, Kürtçe bilmemesine rağmen okumaya çalıştığı 'Kervan' da klibiyle beraber burada yer aldı, tabii televizyonlarda falan gösterilmedi. Ama çok geçmeden başka Kürtçe şarkılar, klipler yer aldı televizyonlarda. Hep yaptığı gibi önden koşan, sözünü sakınmayan Ahmet Kaya, ölçüsüz bir milliyetçi infialin kurbanı olduğuyla kaldı. Ya da, daha doğrusu, bu sayede, şarkılarında hep bahsettiği tekinsiz hayatın şahsında vücut bulmasıyla, bir tutarlılık, bir bütünlük kazandı . Üzücü de olsa, şarkılarıyla ölümünde de hemhal oldu...

 

Ahmet Kaya'yı, sessizlikte bir ses olarak değerlendirmek gerekir herhalde. 12 Eylül'ün izleri henüz belirginken, 1985'te ilk albümü 'Ağlama Bebeğim'i yayınladığında, sanat ve fikir hayatı öylesine durgun, hapishanelerde işkence gören, idam bekleyen, sürgünde çile dolduran yüz binlerce insan öylesine sahipsizdi. Bir sene sonraki üçüncü albüm, 'Şafak Türküsü', bu büyük kitleye adeta tercüman oldu. Daha ortada doğru dürüst 'Türk popu' da yokken, Hey dergisinin listelerinin tepelerinde, bir 'protest' şarkıcı dolanıyordu. 1987'de 'yorgun demokrat'lara omuz verirken, 1988'de 'Başkaldırıyorum'la ayaklarının üzerine dikilecekti. 'İyimser Bir Gül'ün, 'Sevgi Duvarı'nın ardından, artık Türkiye'nin en çok dinlenen isimlerinden biri olmuştu. Solun zayıflığından bahsederken, belki de bir potansiyel olarak yüz binlerce Ahmet Kaya dinleyicisine bakmak gerekiyordu. Daha sonraları, 'düşük yoğunluklu çatışma'nın en sert, en karanlık döneminde 'Şarkılarım Dağlara' diyebildi. Faili meçhuller alıp başını giderken 'Beni Bul' diye bağırıyordu. Mücadele nereye evriliyorsa, nerede bir haksızlık çıkıyorsa, oraya bakmaya çalışıyordu. Şimdilerde müzikte hasret kaldığımız bir hak arama, hesap sorma tavrını korumaya gayret ediyordu...

Onca sevilen, ama çok da hor görülen müziğinde acaba göremediğimiz, değerlendiremediğimiz şeyler mi var? Genellikle Osman İşmen'e teslim ettiği düzenlemeler daha iyi olabilirlerdi hadi, ama arabeskle itham edilmesine ne demeli? Nihayetinde modern bir lokal füzyon olan arabeskin kapsayıcılığının, sahiciliğinin, bu toprakların kulağına ve geleneğine ait olduğunun farkındaydı muhtemelen. Sesine gem vurmayı sevmeyecek birinden bekleneceği gibi, gırtlağının o sulara girmesi için de herhalde ekstra çaba harcamıyordu

Kendisini arabesk yapmakla suçlayan birine bir gün şöyle demiş: 'Ne yani, Araplar devrimci olamaz mı arkadaş?'

Attilâ İlhan, Hasan Hüseyin, Ahmed Arif kadar, herhalde Yusuf Hayaloğlu'nu da onunla anmalı. Kendi yazdıkları kadar, Hayaloğlu'nun söz dünyası da belirledi şarkılarını. Bir cebinde Das Kapital, bir cebinde rakı şişesi, yarını belirsiz, dokunsan yanacağın bir adamdı şarkılardaki. Öyle de öldü.

 

Posterlik bir devrimci

 

Ahmet Kaya'nın ölümünün ardından üç albüm yayımlandı. Dördüncüsü de yolda: Sağlığında bir şiirini besteleyip okuduğu Orhan Kotan'ın Türkiye'de yayınlanan tek şiir kitabını, 'Gururla Bakıyorum Dünyaya'yı önüne alıp başından sonuna okumuş, kaydetmiş vaktiyle meğer. Kaya'nın anısını hakkıyla yaşatmaya çalışan GAM Müzik, şiirleri başka Ahmet Kaya besteleriyle besleyerek yayına hazırlıyor. Bu ay sonuna kadar çıkmasını umduğumuz albümün adı muhtemelen 'Gözlerim Bin Yaşında' olacak.

 

Bu topraklarda iyice kök salmaya başlayan bir baskıcı iklimin, hoşgörüsüzlüğün, birörnekleşmenin, eblehleşmenin karşısında hâlâ bir panzehir Ahmet Kaya. Ölümünden altı yıl sonra anlıyoruz ki, Deniz Gezmiş ve Yılmaz Güney'in yanına, Türkiye tarihinin en ünlü (en posterlik) üç devrimcisinden biri olarak adını yazdıran Kaya, büyük bir boşluk dolduruyormuş. Şimdi o boşluk, hatasıyla günahıyla normal bir insan olan Kaya'nın kahramanlaştırılmasıyla doldurulmaya çalışılıyor. Bir yanda idolleştirme, bir yanda yok sayma: '80'lerin ve 90'ların en kitlesel sanatçılarından birine bugün reva gördüğümüz bu. Ölüm yıldönümünde bari, ifrattan ve tefritten kaçınarak, başına gelenlerin yarattığı öfkeyi ve dersi de saklı tutarak, koyalım bir CD'sini, açalım bir rakı. Neşeli bir şey olsun: 'Çek Mustafa Çek' mesela, 'İyimser bir gül açsın yanaklarında' ya da...

 

MERVE EROL- Radikal

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

'Tabaklar çatallar havada uçuşuyor. Smokinli bir takım erkeklerle tuvaletli bir takım kadınlar (ki onlara sanatçı deniyor) ayağa fırlamış, isterik bir şekilde bağırıyor küfrediyorlar. İstanbul'un en lüks otellerinden birinin salonu burası.

 

Tüm bu isyan, bir masada oturmuş, şaşkın bir şekilde çevresine bakan bıyıklı, esmer bir adama. Polisler, korumalar bu olası linç olayını engellemeye çalışıyor. Masaya bardaklar, çatallar atılıyor.

 

Televizyon haberlerinde izliyorum. Olay ülkemizin en mümtaz ödül törenlerinden biri olan Magazin Gazetecileri Derneği'nin gecesinde yaşanıyor. Hani bir nevi Oscar ödülü bu. Çevresine tedirgin bakan adamın adı Ahmet Kaya. Biraz önce sahneye çıkmış aldığı ödülün ardından kısa bir konuşma yapmış sonra gelmiş yuhalar küfürler. Peki mikrofonda ne demiş Ahmet Kaya? 'Ben bu ödülü 'İnsan Hakları Derneği'ne, 'Cumartesi Anneleri'ne ve magazin gazeteciliğine emek vermiş arkadaşlarım adına alıyorum.' İşin içine 'insan hakları', 'Cumartesi Anneleri', 'emek' filan girdi ya, salon hafiften kıllanmaya başlıyor, sonra Kaya'nın can alıcı cümlesi geliyor: 'Kürtçe bir şarkı ve klip yapıyorum' diyor. 'Bu ülkede bunları yayımlayacak yürekli insanlar olduğunu biliyorum. Yayınlamazlarsa Türk halkına hesap vereceklerini de biliyorum.' İşte bu cümleden sonra salon birbirine giriyor. Bağırışlar çağırışlar, küfürler, çatal, kaşık fırlatmalar.

 

(...) Ahmet Kaya masada şaşkın bir şekilde TV kameralarına derdini şu cümlelerle anlatmaya çalışıyor: 'Yıllarca Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü savundum, ama Kürt realitesini kimse inkâr edemez, sadece bunu söyledim'.

 

Ama salondakilerin isterik çığlıkları bitmiyor.

 

'Cehenneme git. Kürt diye bir şey yok...' Herkes ayaklanmış. Polisler geliyor, Ahmet Kaya'yı otelin arka kapısından apar topar kaçırıyorlar. O anda Serdar Ortaç çıkıyor sahneye ve popülizmin en müthiş örneklerinden birini vererek 'Bu dünyada kimse sultan değil, Atatürk'ün yanındayız ve bu vatan bizim' diyor sonra 'Onuncu Yıl Marşı'nı söylemeye başlıyor. Ve beklenen gerçekleşiyor Reha Muhtar çıkıyor sahneye 'birlik ve bütünlüğümüz' adına herkesi 'Memleketim' şarkısını söylemek için sahneye çağırıyor. Böylece 'iç barışımız' sağlanmış oluyor ve salondakiler 'Memleketim' şarkısı eşliğinde 'Türküz, Türküz' diye tempo tutuyor.

 

Ayıptır ayıp. Sanatçı dediğin zaten aykırı bir sestir, aykırı bir nefestir. Ahmet Kaya sanatçı mıdır değil midir? Ben bilemem ama dar kafalı düzenin suyunda giden, küçük çıkarlar uğruna kitleleri peşine takmak isteyen insanlara sanatçı denmeyeceğini öğrenecek kadar yaşlandım galiba..."

 

Bu satırları, yine bu sayfada 15 Şubat 1999 Pazartesi günü yazmışım. Ahmet Kaya'nın idam kararını veren işte o gece orada yaşananlardı. Bir insanın yaşamı, o gece, oracıkta söylediği üç beş cümle ile allak bullak oldu. Türkiye'nin en sevilen sesi, en sevilen şarkıcısı, ülkenin en büyük haini oldu.

 

Peki ne yapmıştı Ahmet?.. Hürriyet'te Muammer Elveren ile yaptığı son röportajında bunu anlatmış. "Bana, o gece, 'Sünnetsiz, Ermeni hayvanı, Kürt diye bir şey yoktur bu ülkede' diye haykıran birkaç densiz yüzünden bu hale geldim" demiş... Aynı görüntüleri geçen akşam televizyonda yeniden izledim ve yüreğim burkuldu. O nasıl hayvanca bir saldırıydı.

 

Politik görüşü ne olursa olsun o güzelim şarkıları mahkûm etmeye, onu gurbet ellerde öldürmeye kimin hakkı vardı? Bu konuda iki ayrı dünyanın insanı, iki farklı sesin yazılarından birkaç satır alıntı yapmak istiyorum. İkisi de Ahmet Kaya'nın ölümü üzerine yazmışlar. İlki Akşam gazetesinde Kenan Işık. Şöyle yazmış: "Öfkenin ve protestonun bizzat kendisi olan Ahmet Kaya, bir yanı öbür yanı ile döğüşürken mecali kalmamış, tükenmiş ve sol yanı sağ yanına yenik düşmüş. Yüreği genç yaşta duruvermiş. (...) Nâzım da gurbette ölmüştü. Karısı Vera'dan işitmiştim. Dış kapıyı açmak üzereyken yığılmış kalmış eşiğe. Tam kapıyı açacakken durmuş yüreği, kalakalmış oracıkta. Gurbette... Vatan hasreti çekerken."

 

Kenan ışık beni affetsin. O güzel yazısından sadece birkaç cümle aktarabildiğim için. Bir başka 'cepheden' Zaman gazetesi Yazarı Eyüp Can'dan da özür diliyorum. Onun yazısından da sadece şu birkaç satırı buraya alabilecek kadar yerim var. Şöyle yazıyor Eyüp Can "Sevgili Ahmet Kaya, ülken tahammülsüz, mizacın hırçın olduğu için kavgan da isyankar şarkıların gibi hiç bitmedi. (...) Vakit tamam toprağa karışacaksın. Seni gıyabında tutuklayan ülkene, umut edilir ki, toprağınla barışık dönersin. Cenazeni siyasi şova dönüştürmek isteyenlere de, yasaklarla gölgeleyenlere de sessiz tebessümünle cevap vereceksin. Üzülmeyesin artık onun huzurundasın."

 

Ahmet Kaya hiçbir zaman yorgun bir demokrat olmadı. Yorgun demokratlar, onun hakkında hiçbir yasal yasak olmadan, adını bile anmaktan korkan bizleriz. Yorgun, şaşkın, korkak sözde demokratlar. Ölümünden sonra kaleme sarılan korkaklar. Gerçek demokratlar bizi affetsin.

 

Arda Uskan

Radikal, 20 Kasım 2000

 

 

 

 

Bu yazıyı sevgili Ahmet Kaya'nın web sitesinde okudum ve sizlerle paylaşmak istedim!!!Sanat adına bu ülkeye hizmet vermiş olan sevgili Ahmet Kaya'yı saygı,sevgi ve özlemle anıyorum................................. :clover::clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA

 

çünkü isyan bıçağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum

ve kederin

ve solgun yüzlü işçilerin üzerine

dağ başlarının hırçınlığı savruluyor benden.

çünkü beni ateşiyle dimdik tutan kin

çünkü benim gözbebeklerimde tutuşan şafak

miting afişleri

cesur pankartlar

ve binlerce militan

derin denizlerin aydınlığı

zorlu sabahlar

gökyüzü ve lale

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata.

 

çünkü ben sevdiğim kızı

yaşamak gibi

halkım gibi sevdiğim kızı

/ki şiirini yazamayan

ve türküsünü söyleyemeyen halkım gibi

binlerce ve binlerce kurşunlanan halkım gibi

zincirlere vurulan

savaşlara yollanan

vergilere bağlanan halkım gibi

felç olmuş yalnızlıklara bırakarak

büyük acıların ve gözyaşının içine bırakarak

şiirlerimin bir bıçak gibi ışıldadığı

devrim türkülerini

ve başkaldırmayı öğreten dudaklarını

bir kere olsun öpemeden

bir kere olsun tutamadan kaygısızca

serin bir yaz gecesi gibi ürperen ellerini

hatta boynunu ve ayak bileklerini

bilemeden, bilemeden, bilemeden

vurdum yüreğimi şanlı kavgaya

 

barışın ve özgürlüğün dağlarına yürüyorum işte

/yiğitsen uslandır beni

ey yasakların

kahpeliğin

ve soygunların koruyucusu

türkü çağıran kızlarımı sustur

ve kahraman oğullarımı,

mezar kaza kaza kederli, kızgın

tohum serpe serpe hünerli

ve sömürüle sömürüle bomboş

ve açlığın

ve zulmün izlerini

derin uçurumlarında taşıyan ellerimi

nacaklara ve tırpanlara sarılan ellerimi

mavzerlere sarılan ellerimi

zincirlere vur gücün yeterse.

 

ama adına yaşamak dersen

ot gibi, saman gibi yaşamak dersen

bir solucan gibi yerlerde sürünerek

ezilerek

sömürülerek

re-zil-ce

çatlayan tomurcuğun

doğan çocuğun çığlığını duymadan

gül benizli sevgilinin

titreyen göğüslerini öpmeden doyasıya

korka korka

yana yana

her gün biraz daha derinden

her gün biraz daha kapkara duyarak ölümü

aç ve arkasız

köpekleşerek

yaşamak dersen

bu yürek

çat diye çatlasın ulan!

 

gelgelelim parlayan güneşi

emekçi halkların

kahraman halkların güneşini

şehvetle içine dolduran toprak

şimdi sımsıcak

şimdi ulaşılmaz

şimdi olgun meyvelerle dolu

bahar bahçelerini salmaktadır dünyaya

ve gül benizli sevgilinin dudaklarında hayat

bizi aşka ve kavgaya çağırmaktadır

bıçak kemiğe dayandığı

ok yaydan fırladığı için değil

bu bezirgan saltanatı

bu zulüm bitsin diye

 

ağaran günler için

yeni bir dünya uğruna

yüzlerinde cesaretin onuru

ve imanlı gücü dövüşen dünyanın

emperyalizme karşı dövüşen dünyanın

ve ölüme

gülerek koşan genç savaşçıların

al bayrakları dalgalansın

kinle boğuşan yorgun yüreği

aydınlansın diye anamın.

felaketler geçirmiş anamın

dişleri dökülmüş kederli ağzı

ağlamaya hazır gözleri

safrası

ve sonsuz

ve dağları eriten sabrı,

merhameti

 

yani bir bütün halinde insanlığımız

yunsun, arınsın diye duru pınarlarda

alın terinin namusu kurtulsun diye

kurtulsun diye sıcak somun

acı soğan

ve çiçekli basmalar

ahdettik

vefa ettik

kelle koyduk

ölen ölür dostlar

düşmanlar heyy heyy

kalan sağlar

 

 

Söz: Orhan Kotan

Müzik: Ahmet Kaya

 

 

 

Bir yıl daha geçmiş onu kaybetmemizin üstünden ... Sanırım yıllar geçtikçe acısı içimizde büyüyecek , ona ateş püskürenler eserlerini okumak için sıraya girdikçe, onun özlemini çektiği barış dağların kuytularına iyice saklandıkça, halklar savaştıkça ...

Anısına Saygıyla . :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dün gece gördüm düşümde

Seni özledim anne

Elin yine ellerimde

Gözlerin ağlamaklı

Gözyaşlarını sildim anne

 

Camlar düştü yerlere

Elim elim kan içinde

Yanıma gel yanıma anne

İki yanımda iki polis

Ellerim kelepçede

Beni bul beni bul anne

 

Dün gece gördüm düşümde

Seni özledim anne

Gözlerinden akan bendim

Düştüm göğsüne

Söyle canın yandımı anne

Camlar düştü yerlere

Elim elim kan içinde

Yanıma gel yanıma anne

 

Sevgili Ahmet Kaya,ne zaman bu nağmelerde kendimi arasam;o geceden kalan şaşkın,acı dolu gözlerin gelir aklıma.Sen ''dilimle klip'' derken sana fırlatılan çatal ve bıçaklarda gördüğüm basitliği,seni anlamayanları,seni kullananları ve yalnız bırakanları affetmeyeceğiz.

 

Titrek bir mum alevinin havaya bıraktığı bulanık bir is

Ve göz gözü görmez bir sis değildik biz

Beni bilimle anla iki gözüm , felsefeyle anla

Ve tarihle yargıla

 

Bal değildir ölüm bana , idam gül değildir bana ) 2

Geceler çok karanlık , gel düşümdeki sevgilim )

Ay ışığı yedir bana )

 

Ahh...ben hasrete tutsağım , hasretler tutsak bana

Bıyığımdan gül sarkmaz , bıyık bırakmak yasak bana

Mahpus bana, sus bana , yağlık ilmek boynuma

Sevgili yerine , koynuma idamlar alır, idamlar alır yatarım

 

Ve sonra sabırla beklerim , bulutları çekersiniz üstümden

Suçsuzluğumun yargılayıcılarını yargılarsınız

Ve o güzel geleceği getirirsiniz bana

 

Ölüm tanımaz işte o zaman sevgim

Tırnaklarımı geçirip toprağın sırtına, doğrulurum

Gözlerimde güneş koşar

Ve çiçekler ekersiniz, çiçekler ekersiniz toprağıma

 

Duygu bana, öykü bana , roman gibi her an bana ) 2

Hücremde yalnızım gel , gel düşümdeki sevgilim )

Soyunup hazırlan bana )

 

Biraz sonra asmaya götürecekler beni

Biraz sonra dalımdan koparıp öldürecekler beni

Hoşçakalın sevdiklerim

 

Dört mevsim , yedi kıta , mavi gök , bütün doğa hoşçakalın

Hoşçakalın sevdalılar

Çocuklar , üniversiteliler , genç kızlar

Sonsuz uzay , gezegenler ve yıldızlar , hoşçakalın

 

Hoşçakalın senfoniler, oyun havaları

Sevda türküleri ve şiirler

Bildirilerimizin ve seslerimizin yankılandığı şehirler

Dağlarında yürüdüğümüz toprak

Yalın ayak eylem adımlarıyla geçtiğimiz nehirler hoşçakalın

 

Hoşçakalın ağız tatları , sıcak çorbam , çayım , sigaram

Havalandırma sıram , banyo sıram, kelepçe sıram

Parkamı , kazağımı , eldivenlerimi , ayakkabılarımı

Ve kalemimi , ve saatimi

Ve kavgamı bıraktığım sevgili dostlar

Hoşçakalın , hoşçakalın

 

Dostum bana , sevdam bana , soluğunu geçir bana ) 2

Uyku tutmuyor gözüm , anılar sıraya girdi )

Gel anne süt içir bana )

 

Hoşçakalın anılarımı bıraktığım insanlar

Mutluluğu için dövüştüğüm insanlar

Yedi bölge, dört deniz , yedi iklim , altmış yedi şehir

 

Okullar , mahalleler , köprüler , tren yolları

Deniz kıyıları , balıkçı motorları , takalar

Asfalt yolları boyu dizilmiş fabrikalar

Ve işçiler ve köylüler.... hoşçakal ülkem

 

Hoşçakal anne , hoşçakal baba , kardeşim

Hoşçakal sevgilim , hoşçakal dünya

Hoşçakalın dünyanın bütün halkları

 

Sınırlı olmayan mekâna

Sınırlı olmayan zamana gidiyorum ben

En sevda halimle , en yaşayan halimle , gidiyorum dostlarım

Hoşçakalın , hoşçakalın...

 

Beni yaşamımla sorgula iki gözüm

Beni yüreğimle , beni özümle

Bilimle anla beni , felsefeyle anla beni

Tarihle anla beni , ve öyle yargıla

__________________

 

Seni unutmayacağız...yüreğimizdesin,umudumuz ve barışımızdasın güzel insan.Bıraktığın yerde sevgimiz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BU NE YAMAN ÇELİŞKİ ANNE

 

Ahmet Kaya’nın politik duruşuyla ilgili pek çok şey söylenebilir. Kimileri ‘lümpen’ deyip bir kenara atar. Kimileri Kürtlerin ozanı der. Ahmet Kaya bunlardan hiçbirisidir belki de hepsidir....

 

Bir yenilgi dönemi ozanıdır Ahmet Kaya. Ülkedeki postmodern altüst oluş, onun yaşamına, politik görüşlerine ve şarkılarına da yansımıştır. “Magazin gazetecileri” ödülünü alırken yaptığı ajitasyon, Jet Fadıl’ın sponsorluğunda verdiği konserler, yoksulların gönlünü titreten müzikler sayesinde bindiği lüks arabalar… Kimi zaman bıçkın bir sosyalist, kimi zaman Kürt özgürlük savaşçısı, kimi zaman ortalamacı bir birleştirici, kimi zaman türbanlı kızların Ahmet abisi...

 

Ahmet Kaya’nın ünlendiği dönem tam bir alt üst oluş dönemiydi. Solun yenildiği, cezaevlerinde yaşananların ağır havasının ortalığı kapladığı, sosyalizmin bir tarihsel döneminin kapandığı, umudun yittiği, dini ve ulusal kimliklerin ön plana çıktığı bir dönem…

 

Solcuların kimisinin “bizi anlamadınız” melankolisiyle içki masalarında umut aradığı, kimisinin de yeni dünya düzeni trenine binmek için gelmişine geçmişine küfür ettiği bir dönem… İnsanların azgın bir piyasa denizine atıldığı, ellerindeki her şeyin kayıp gittiği yıllar… İşte tam da bu yenilgi dönemini, çekilen acıları ve savrulmaları anlatır Ahmet Kaya...

 

Yenilmiş ama isyankar ses tonuyla hayat verir şiirlere…

 

Henüz 17-18 yaşında 12 Eylül zindanlarına düşmüş, akla hayale gelmez işkencelerden geçmiş ya da arkadaşlarının çektiği acıları görmüş bir kuşak düşünün. “Uçurtmam tel örgülere takıldı, hani benim gençliğim nerde” sözlerine o kadar anlam yükleyebilir ki o kuşak? Ya da dışarı çıktığında inandığı değerlerin çöktüğünü, korumak için nice acılara katlandığı sevdiklerinin yenidünyanın nimetlerine kapıldığını gören bir kişinin, “beni kaç kere dövdüler adını söylemedim, yıkılsın evin…” derken ki isyanını…

 

Ahmet Kaya’nın politik duruşuyla ilgili pek çok şey söylenebilir. Kimileri yere göğe sığdıramaz, kimileri “lümpen” deyip bir kenara atar. Kimileri Kürtlerin ozanı der kimileri “sağcılarla da kol kola girebilen bir adam.” Ahmet Kaya bunlardan hiçbirisidir belki de hepsidir. Çünkü bahsettiğimiz dönem tüm bu zıtlıkları bir arada tutar. Yenilginin tozunun ve dumanının arasında neyin ne olduğunun birbirine karıştığı, yenilenme arayışında nice savrulmaların yaşandığı süreçtir aslında.

 

Ahmet Kaya’yı sevenlerin sadece solcularla sınırlı olmaması hatta sağcı-dinci kesimlerinde Kaya’yı kimi zaman utanarak kimi zaman da açıkça benimsemesi dönemin politik durumuyla alakalıdır. Ezilenlerin ağıtını yakan Ahmet Kaya, o dönemde kendisini ezilen hisseden ve öfke biriktiren her kesime hitap eder. 12 Eylül’de “fikirleri iktidarda kendi zindanda” olan güruhun yaşadığı bunalıma da birebirdir Kaya... Ya da solun umut olmadığı dönemlerde ezilmişliğini başörtüsüne indirgeyen kesimlerin duruşuna...

 

“Bu ne yaman çelişki anne” diyebileceğimiz çatallı süreç, Ahmet Kaya’nın politik duruşuna ve yaşantısına da yansır elbet. Bir programında ben sosyalistim diye haykırdığı rivayet olunur, eşinin verdiği bir söyleşide MHP’ye konser vermek istediği kulaklara çalınır ama kendisi ÖDP şenliğine çıkar. Kimi çevreler onu “bölücü” ilan eder kimileri İslamcıların kuyrukçusu...

 

Ahmet Kaya kimdir dendiğinde tek bir cümlede ortaklaşma sağlanamayacağı çıkar belki bu yazıdan. Ama öyle değil… Herkesin kabul ettiği bir şey vardır ki, “Ahmet Kaya delikanlıdır”.

 

İşte o yüzden “güneşten ışık yontan sert adamların” hikâyesini, yani en önce ipi göğüsleyenlerin, yeşil parkalıların hikâyesini, bizim hikâyemizi yani, en iyi o anlatır. O yüzden her şeye rağmen, onca söylentiye, inkâra rağmen Ahmet Kaya bizimdir. Bizimle güzeldir…

 

BARIŞ İNCE

16 Kasım 2008 / Birgün Gazetesi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sahi Ahmet Kaya niye öldü?

 

“Hep sonradan gelir aklım başıma, hep sonradan, sonradan…”

 

Ahmet Kaya’nın bu şarkısını ilk dinlediğimde sene 1990’dı.

 

Kıbrıs’ta güzün sonsuz bir sarıya boyadığı Meserya Ovası’nı yara yara, Mağusa’dan Lefkoşa’ya gidiyordum.

 

Kişisel tarihimde; “Hep sonradan gelir aklım başıma” mısrasını kaç kez mırıldandım hatırlamıyorum ama şimdi toplumsal vicdanımızın da bu mısrayı mırıldanma zamanının geldiğine inanıyorum.

 

Bu kadarını bile okur okumaz kızıp söylenecekler için son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim…

 

Ahmet Kaya için sonun başlangıcı olan Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde olanları hatırlayan var mı?

 

Ya da bir gecede radyo arşivlerinden onun şarkılarını sildiren, plakçıların raflarından kaset ve cd’lerini indirten olay neydi?

 

Çoğu kişi PKK propagandası diyecektir ama değil.

 

Ahmet Kaya için sonun başlangıcı olan cümle Kürtçe klip çekmek istediğini söylemesidir.

 

O gece ve bu talep nedeniyle Ahmet Kaya’yı toplumsal hafızamızdan kazımıştık.

 

Kaderin garip cilvesi ama Ahmet Kaya’nın öldüğü gün Diyarbakır’da olan dönemin TOBB Başkanı Fuat Miras “Kürtçe yasağı sona ermeli” dedi.

 

Yine kaderin garip bir cilvesi ama Ahmet Kaya’nın ölüm yıldönümünde TBMM’de TRT’nin Kürtçe yayını ile ilgili konuşmalar yapılıyordu.

 

Bildiklerimiz ile zannettiklerimiz arasındaki farka bakınca bunların pek bir önemi kalmıyor aslında.

 

Ahmet Kaya’nın anadili Kürtçe değildi desem ya da eşi Gülten Kaya’nın cenaze törenini şova dönüştürmek isteyen PKK’lılarla gırtlak gırtlağa geldiğini söylememin bir manası var mı?

 

“Ama Ahmet Kaya,PKK’lıların organizasyonlarında sahneye çıktı” diyenleri duyar gibiyim…

 

Bırakın bir konserde kendi şarkılarınızı okumayı, kaç milletvekilinin ROJ TV’deki programlara katıldığını biliyor musunuz?

 

Ya da Türk mahkemelerinin sanatçı konser salonu dekorasyonundan sorumlu tutulamaz kararını?

 

Ahmet Kaya öldüğü yıl, Finansal Forum’da yazıyordum.

 

12 Eylül kuşağına Attila İlhan, Can Yücel gibi şairleri tanıtan bir adamın bu laneti hak etmediğini yazmıştım.

 

Ailem: “Seni terörist zannederler, yapma” demişti, okuyanların çoğundan küfür bazılarından da beddualar almıştım.

 

İki yıl önce Sabah’ta Ahmet Kaya için toplumsal linç hareketini başlatanların kimliklerinden söz etmiştim.

 

Yazının etkisi büyük oldu, linci başlattığını söylediklerimden birinden; “Vay beni nasıl eleştirirsin” diye küfür dolu bir cevap yazısı gelmişti.

 

Bunların daha doğrusu o adamların hiç ama hiç önemi yok…

 

Bu yazıdan sonra bir sürü okurdan şehitleri,gazileri hatırlatan,terörün yüz milyarlarca dolarlık maliyetinden söz eden mesajlar gelecek.

 

Yaşananların tek ya da büyük sorumlusu Ahmet Kaya ise söyleyecek sözüm yok, haklısınız…

 

Aksi halde “Hep sonradan gelir aklım başıma,hep sonradan,sonradan” diye mırıldanmayı siz de deneyebilirsiniz…

 

Bu cümle insanın yüreğine ya da beynine değilse bile vicdanına çok iyi geliyor…

 

Özay Şendir ([email protected])

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Lütfen bu yazıyı okuyun...

 

Vicdanları temize çekmek...

 

 

Dün "Sahi Ahmet Kaya niye öldü?" diye yazınca posta kutuma bir sürü mesaj düştü.

 

Kutlayan mesajların çokluğuna şaşırmadım desem yalan olur.

 

Ahmet Kaya'nın öldüğünün ertesi günü Finansal Forum'da yazıma çokca beddua, küfür ve tehdit tepkisi almıştım.

 

2006'da Sabah'ta yazdığım yazıya gelen tepkilerde övgü ve küfür sayısı neredeyse eşitti.

 

Üstelik o zaman gelen övgülerin çoğunda Kürt sorunu konusunda fazlasıyla politize olmuş cümleler vardı.

 

Oysa dün gelen mesajlarda her görüşten ve etnik kimlikten insanların cıcak cümleleri vardı.

Vicdanları temize çekme vakti bu olmalı diye düşünmedim desem yalan olur....

 

***

 

Vicdanları temize çekmekten söz edince nedense aklıma Serdar Ortaç geldi.

 

Ahmet Kaya için sonun başlangıcı olan gecede şarkı sözlerini değiştiren,salondakilerin gazını arttıran ve "bu memleket bizim" tadında konuşmalar yapan Serdar Ortaç.

 

Aynı Serdar Ortaç,aynı yıl askerlikten kaçmak için hile yapmak suçlamasıyla iki ay hapiste yatmıştı.

Bu ülkede çoğunluk için askerden kaçmak utanç sebebidir, vatanı sevmemektir.

 

"Ülkeyi seveceksen illa benim gibi ve benim kriterimle seveceksin" diyenlerden değilim.

Keşke o gece o salona gaz verirken Serdar Ortaç da böyle düşünebilseydi...

 

***

 

O iş başka bu iş başka diyenlere mutlaka olacaktır ama taşları doğru yere oturtalım.

 

Hatırlayın Kenan Doğulu,Eurovision'a hazırlanırken,İngilizce değil Türkçe şarkı

okuması için baskılar yapılmıştı.

 

Bu baskılara "Müziğin dili evrenseldir" diyerek karşı çıkan kişi Serdar Ortaç'ın ta kendisiydi.

 

Oysa Kürtçe şarkı ve klip yapmak istiyorum diyen Ahmet Kaya'ya karşı tepkilerde başı çeken de Ortaç'ın ta kendisiydi.

 

Evrensel olan müziğin dili söz konusu Kürtçe olduğu zaman mı tercümana ihtiyaç duyuyor diye hala merak ederim.

 

Vicdanları temize çekme meselesine gelince,Serdar Ortaç o geceden yıllar sonra "Ahmet Kaya ileriyi görmüş" gibi bir cümle sarf etmişti.

 

Vicdanları temize çekmek bu kadar kolay olmalı mı,olmamalı mı,o kısmını bilemedim doğrusu...

 

***

O gecenin bir başka kahramanı Reha Muhtar'dı.

Ahmet Kaya'ya çatal-bıçak atanlar arasında olduğunu iddia edecek bir durumum yok.

 

Ama Serdar Ortaç'dan sonra sahneye gelip tüm salonu "Memleketim" şarkısını söylemeye davet ettiğini biliyorum.

 

Doğru burası bizim memleketimiz,hani tarihte tüm kavimlere ev sahipliği yapmış olan Anadolu'nun bağrı var ya,işte oralıyız biz.

 

Birarada durmayı becerebildiğimiz sürece de bu topraktan gelen geçen herkes de zenginliğimizdir...

Bu bazılarına garip gelebilir ama mesela İlber Ortaylı Hoca, Roma İmparatorluğu'nun devamı olduğumuzu söyler.

 

***

 

Bir haksızlık yapmamak için altını çizmek istediğim noktalar var.

 

Mesela 10 Şubat 1999 gecesi yaşananların faturası Serdar Ortaç ya da Reha Muhtar'a kesilemez.

O gece salonda Ahmet Kaya'nın masasına çatal-bıçak fırlatanlar da vardı.

 

Ortaç ya da Muhtar kadar bilindik olmamak onları kurtarmaz,kurtarmamalı...

 

Magazin Gazetecileri Derneği kendi gecelerinde yaşanan bu olayı yok sayıyor ya, bir arkadaşımdan arşiv görüntülerini istedim.

 

Çatal-bıçak fırlatırken kameralara takılan kim varsa isimlerini çıkarıp,sizlerle paylaşacağım.

 

Ve onlara sanatçıların aykırı olma hakkını sadece özel hayatla mı sınırlandırdıklarını soracağım...

 

***

 

Dün gelen ve geçmişte gelen mesajlarda Ahmet Kaya'nın Türkiye için "şerefsizlerin ülkesi" dediğini ve PKK bayrağı altında konser verdiğini anlatan satırlar da vardı.

 

Ben o cümleleri ve fotoğrafları Ahmet kaya'nın eşi Gülten Kaya ile konuştum, Ahmet Kaya'nın resmi internet sitesindeki mahkeme kararlarını okudum.

PKK'nın Ahmet Kaya'nın cenazesini nasıl şova dönüştürmek istediğini ve Gülten Kaya'nın bu isteğe en sert şekilde karşı koyduğunu tanıklardan dinledim.

 

Gülten Kaya,o dönemde kendilerine asla cevap hakkı tanınmadığını,cımbızlanan cümlelerle ortaya bambaşka bir görüntü çıkarıldığını söylüyor.

 

Hayatım boyunca en fazla saygı duyduğum siyasilerdein başında gelen Ecevit'in zaman zaman kullandığı "Vur ama dinle" cümlesine çok inanırım.

Ahmet Kaya ve ailesine defalarca vurduk ama hiç dinledik mi?

 

Mesela "Olmadı Gözüm" manşetini atan Ertuğrul Özkök,kitaplarında bir zamanlar sevgi ve saygıyla söz ettiği Kaya'yı hiç dinledi ya da dinlemek istedi mi?

 

Vicdanları temize çekme vaktinde adını ve sanını anmamız gereken ne çok insan var...

 

***

 

Mart 2004'te Diyarbakır'da kaldığım otelin berberine gitmiştim.

 

İçeride Ahmet Kaya'nın "Aynı daldaydık" diye başlayan şarkısı çalıyordu.

 

Berber kalfasına kaş göz işaretiyle teybi kapatmasını söylerken,müdahale ettim ve "bırak çalsın" dedim.

 

Berber,"Abi İstanbul'dan Ankara'dan gelenler bu kaset çalınca bizi PKK'lı zannediyor" diye yanıtladı beni. Cevap vermek yerine ben de şarkıyı mıraldanmaya başladım "Aynı daldaydık,aynı daldan düştük ayrıldık..."

 

Uzatmadan olanı söyleyeyim,traş bttiklten sonra berbere parasını verebilmek için uzun süre uğraşmak zorunda kaldım.

 

***

 

Vicdanları temize çekmek başlığını çoğu kişinin bilmediği bir gerçekle noktalıyalım...

 

Ahmet Kaya'nın Şafak Türküsü'nde yer alan "Baba olamayacağım örneğin,toprak olmak ne garip şey Anne" mısralarını yazan şairi tanır mısnız?

 

12 Eylül'ün idama mahkum ettiği o genç toprak olmadı.

 

Uzun zamandır özgür ve Güney illerimizdeki bir üniversitede dersler veriyor.

 

Onu idama mahkum ettiren 12 Eylül'ün lideri Kenan Evren ise Anayasa'ya koydurduğu geçici madde nedeniyle yargılanamıyor...

 

Özay Şendir ([email protected])

19 Kasım 2008 / haberturk.com

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bizim insanlarimiz haksizliga, sömürüye ve zulme karsi geleni bugüne kadar komunist ve vatanhaini ilan etti ve halada ediyor. Ülkesindeki azinliklarin hakkini arayanlari ve neden verilmedigini soranlari ya PKK'li yada Asala sempatizani yatilar ve malesef hala da yapiyorlar. Ahmet Kaya'da durusuyla, kisiligiyle ve sanatiyla her türlü zulme, irkciliga ve sömürüye karsiydi. Bu anlamda dogal olarak Türkiye'de Kürt halkinin hakli isteklerini destekledigi icin aynen mesela benim PKK'li ilan edildi. Ben hayatta PKK'yi sevmem ve desteklemem, ama Kürt halkinin yaninda oldugum icin PKK'li ilan edildim burada. Bu aliskanlik bizde genelde devamli vardi, ama 1980 darbesinden sonra öyle bir nesil yetistirdikki hakkini aramayan ve arayanlarida hemen düsman gözüyle gören bir nesil. Öyle bir nesilki kendi hakkini bile aramiyor. Birakalim siyasi istekleri normalde gecim sikintisinda olupta ac kalanlar bile artik her seye razi gibi. Benzinin fiyatina bakin anlarsiniz. Avrupanin gelir bazinda altlarinda yer almamiza ragmen benzin fiyati konusunda nedense en üstlerdeyiz. Devlet sömürüyor biz devam et diyoruz. Fransa'da bile genc cocuklar polisin yanlis tutumuna karsi sokaklara dökülürken ve ülkeyi ayaga kaldirirken, ülkemizde benzeri olaylarda neredeyse polisi alkisliyoruz.

Ahmet Kaya'ya bizi yalniz birakip gitti icin kiziyorum, keske halaa aramizda olsaydi da dahada güclü olsaydik. Sevgilerimle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bizim insanlarimiz haksizliga, sömürüye ve zulme karsi geleni bugüne kadar komunist ve vatanhaini ilan etti ve halada ediyor. Ülkesindeki azinliklarin hakkini arayanlari ve neden verilmedigini soranlari ya PKK'li yada Asala sempatizani yatilar ve malesef hala da yapiyorlar. Ahmet Kaya'da durusuyla, kisiligiyle ve sanatiyla her türlü zulme, irkciliga ve sömürüye karsiydi. Bu anlamda dogal olarak Türkiye'de Kürt halkinin hakli isteklerini destekledigi icin aynen mesela benim PKK'li ilan edildi. Ben hayatta PKK'yi sevmem ve desteklemem, ama Kürt halkinin yaninda oldugum icin PKK'li ilan edildim burada. Bu aliskanlik bizde genelde devamli vardi, ama 1980 darbesinden sonra öyle bir nesil yetistirdikki hakkini aramayan ve arayanlarida hemen düsman gözüyle gören bir nesil. Öyle bir nesilki kendi hakkini bile aramiyor. Birakalim siyasi istekleri normalde gecim sikintisinda olupta ac kalanlar bile artik her seye razi gibi. Benzinin fiyatina bakin anlarsiniz. Avrupanin gelir bazinda altlarinda yer almamiza ragmen benzin fiyati konusunda nedense en üstlerdeyiz. Devlet sömürüyor biz devam et diyoruz. Fransa'da bile genc cocuklar polisin yanlis tutumuna karsi sokaklara dökülürken ve ülkeyi ayaga kaldirirken, ülkemizde benzeri olaylarda neredeyse polisi alkisliyoruz.

Ahmet Kaya'ya bizi yalniz birakip gitti icin kiziyorum, keske halaa aramizda olsaydi da dahada güclü olsaydik. Sevgilerimle.

 

Değerli arkadaşım,

 

dikkat ederseniz benim tüm yazdıklarım Kürt Sorunu ile bütünleştiriliyor.Sizde zaten ilan edilen tarafla şereflendirilmişsiniz.Şaşırmayalım,geri adım atmayalım,yalnız değiliz.Daha güçlüyüz.Sevgiler sevgiyi taşıyan tüm yüreklere,sevgiler bizden olan herkese...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Desenize Ahmet Kayayi en son ben canli olarak gordum cunku olmeden onceki son konserindeydim :D.. Onemli olan hatiri sayili insanlarimizin degerini olmeden once anlayalim

 

Bende televizyonda defnedilişini gördüm ;) senden bir adım öndeyim :) Büyük ve güzel insanlar güzel yürekler için değerlidir dostum,yalnız biz sevdiklerimizi yitirdiğimiz de ararız.Odur bizim eksikliğimiz.Mesela benim için Yaşar Kemal değiştirilemeyeceklerdendir;onu yitirdiğim gün yazacağım.İlginç ama böyle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.