Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

KÜRT SORUNU...FEODALİZM...OSMANLI DEVLETİ!


mavi olmayan gökyüzü

Önerilen İletiler

..........................

...........................

 

 

KENDİ VAR, ADI YOK BİR ÜLKE: KÜRDİSTAN • ‘Kürdistan’ terimi ilk kez, son Büyük Selçuklu Sultanı Sancar Bey’in (ö. 1157) merkezi bugünkü İran’ın Hemedan kentine yakın Bahar kenti olan ‘Kürdistan Eyaleti’nde kullanılmıştı. Kürdistan adı, coğrafi bir terim olarak, Kanuni Sultan Süleyman 1525 ve 1553 tarihli fermanlarında da vardı. I. Ahmet 1604 tarihli fermanında ‘Umum Kürdistan’ terimini kullanmıştı. 17. yüzyıl yazarı Evliya Çelebi ünlü seyahatnamesinde ayrıntılarıyla ‘Kürdistan’ bölgesini ve şehirlerini anlatmıştı. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa 1847 yılında yönetim birimi olan ‘Kürdistan Eyaleti’ni kurdu. 13 Aralık 1847 tarihli Takvim-i Vekayi‘de yayınlanan düzenlemedeki eyaletin merkezi Ahlat’tı ve Diyarbakır, Muş, Van, Hakkâri, Cizre, Botan ve Mardin’i kapsıyordu. Merkez sonra sırasıyla Van’a, Muş’a ve Diyarbakır’a taşındı. 1856’da bu eyaletin sınırları yeniden düzenlendi, 1864’te ise Diyarbakır ve Van vilayetlerine bölünerek son buldu. Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey’in Hariciye Nazırı Ferid Paşa’ya gönderdiği 13-14 Nisan 1335/1919 tarihli tezkirede bakılırsa bu tarihte de Kürdistan, Ermenistan, Kürt gibi terimler hiçbir komplekse kapılmadan kullanılıyordu. Milli Mücadele’nin başlarında, Mustafa Kemal’in, Kürt aşiret reislerine çektiği telgraflarda, Sovyet Rusya Dışişleri Komiseri Çiçerin’e yazdığı mektuplarda, bazı Meclis konuşmalarında ‘Kürdistan’ dediğini, Birinci Meclis’in Doğu’dan gelen üyelerine Kürdistan milletvekili dendiğini biliyoruz. Ama 1923’ten itibaren belgelerde bölgeden Vilayat-ı Şarkıya veya Şarkî Anadolu olarak söz edilmeye başladı. 1930’larda Şark, 1950’lerde Doğu ve Güneydoğu Anadolu, 1960’larda Kalkınmada Öncelikli Yöreler, 1984’ten 2002’ye kadar OHAL Bölgesi dendi. Bugün ise belirgin bir adı yok ama Kürdistan adını telaffuz etmek adeta tabu haline geldi. Öyle ki, Irak’ta resmi adı ‘Kürdistan Bölge Yönetimi’ olan idari yapı için bile ‘Kuzey Irak’taki oluşum’ gibi garip bir terminoloji kullanılıyor. İran’daki Kürdistan bölgesinden ise çok az kimsenin haberi var.

 

Osmanlı Devleti’nde, 1839’da Tanzimat ilanından sonra yaşanan ilk ciddi Kürt ayaklanması Cizre’deki son Botan Emiri Bedirhan Bey’in 1847’deki ayaklanmasıydı ama bu bırakın milliyetçiliği, ‘Kürtlük bilinci’yle bile değil, merkezî devlete karşı yetke alanını genişletmek için yapılmış bir başkaldırıydı. Yıllarca merkezle işbirliği içinde yöredeki Kürt aşiretlerine hükmeden Bedirhan Bey, bir süre sonra gücünün büyüsüne kapılmış, önce devletin Hıristiyan tebaasından Nasturilere saldırmış, arkasından Van bölgesinde Tanzimat reformlarına karşı çıkan Kürt aşiretlerine arka çıkmıştı. Merkezî devlet de, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Paşa tehlikesini savuşturduktan sonra Bedirhan Bey’e haddini bildirmeye karar vermişti. 1847’de başlayan çatışmalar, sekiz aylık bir mücadeleden sonra merkezin galibiyeti ile sonuçlandı. Bedirhan Bey önce İstanbul’a sonra yabancı ülkelerin ricasıyla Girit’e sürgüne gönderildi. Orada Müslüman ve Hıristiyanlar arasında arabuluculuk yapması üzerine devlet tarafından affedildi ve ‘Paşa’ unvanıyla ödüllendirildi.

 

ŞEYH UBEYDULLAH İSYANI • Bedirhan Bey’in yenilgisinden sonra bölgede dinsel, ekonomik ve siyasal anlamda en güçlü aktör Hakkâri’nin Şemdinli bölgesindeki Nehri köyünde ikamet eden Şeyh Ubeydullah olmuştu. Peygamber soyundan gelen ve Nakşibendîliğin Halidiye koluna bağlı olan Şemdinanlar, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti ile İran arasındaki bölgenin kontrolünü tamamen eline geçirmişlerdi. Ağır vergileri ve 1879’da kötü geçen hasadı bahane eden Şeyh, önce vergi sistemini değiştirmek için devletle pazarlık yapmış, ama istekleri yerine gelmeyince Nasturilerin de desteğini alarak 1880’de hem Osmanlı Devleti’ne, hem de İran’daki Kaçar Devleti’ne isyan ettiğini açıklamıştı. Uzun bir pazarlıktan sonra Medine’ye sürgüne gitmek zorunda kalan Ubeydullah’ın Başkale’deki İngiltere Konsolos Yardımcısı Clayton’a yazdığı mektuptaki bazı ifadeler, ‘Kürtlük bilinci’nin şekillenmeye başladığını düşündürüyordu, çünkü talepler arasında Kürdistan’ın bağımsız bir bölge olarak tanınması vardı. (Ayaklanma hakkında ayrıntılı bilgi için: Waidieh Jwadiah, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi ve Gelişimi, İletişim, 1999, s.143-193)

 

Bu yazı dizisinin devamını vereceğim.Kürt sorunu anlamak için tarihle yüzleşmenin vakti geldi.Saygılar!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Kurt sorununu anlayabilmek oncelikle Kurt feodal yapisini anlayabilmekten gecer. Iste Kurt Feodalizmi dedigimiz olay

 

kürt feodalizmi bu ülkenin en büyük sosyal sorunlarından birisidir. ne yazık ki, ülkenin toplum bilimci akademisyenleri bu konuya pek ilgi göstermemiştir. bu konunun sahipsizliğinin bir diğer ispatı da, bu başlığının sözlük açıldıktan tam 6 sene sonra dolmasıdır. üstelik de sözlükteki onca sosyoloğa rağmen bir mühendis tarafından. neyse amacımız tereciye tere satmak değil o da biline. sözlüğün ersatz yuppie akademisyenleri (bu başlığın dolu olması ise ayrı bir trajedi, bir çeşit özeleştiri herhalde) konuyla ilgilenmiş olsalardı ben de haddimi bilecektim elbette.

 

feodalizm hakkında bilgi için (bkz: feodal toplum:http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=feodal+toplum) , (bkz: feodalizm:http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=feodalizm)

kürt feodalizmine girmeden evvel kürtleri tanımak gerek. (bkz:http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=kurtler/@galatyphoon )

 

yine de kısaca bahsetmek gerekirse, kürtler tahmini olarak m.s. 6-10.yy arası kuzey ve orta iran’dan anadolunun güneydoğusuna göç ettiği düşünülen hint-aryan kökenli bir ırktır. kürtler büyük oranda hayvancılıkla uğraşırlar. bu yüzden yüksek düzlüklerde ve dağlarda yaşarlar. dağ olgusu o kadar güçlüdür ki, kürt mitolojisine dahi girmiştir. kürtlerin dağlık bölgelerde yaşamaları, onları merkezi yönetimin etki alanından bir nebze olsun çıkarmış ve yerel feodal güçlerin etkin olmasına sebep vermiştir.

 

coğrafik sebepler dışında feodalizmin etkin olmasının en az onun kadar etkili başka sebepleri de vardır. hint aryan ırklarının sosyokültürel olarak feodalizme yatkın olmaları, tarihte stratejik sebepler ile bölgede hiçbir devletin tam olarak hakimiyet kuramaması diğer etkenlerdir.

 

son maddeyi açmak gerekir. kürt aşiretleri osmanlı ve safeviler (iran’da kurulu alevi/şii türk hanedanlığı) arasındaki anadolya hakim olma mücadelesini çok iyi değerlendirmiş böylece osmanlı hanedanının bölgede merekezi yönetmi etkin hale getirmesini engellemiştir. (merkezi yönetim ile feodalizm tezat şeylerdir. çoğu zaman birinin olduğu yerde diğeri olamaz yada güçlü olamaz.) kürtler tam olarak anadolu ile safeviler arasında sınır gibiydiler. osmanlı, safevilerin anadoluda mukim alevi türkmenler üzerinde etkili olması engellemek için sünni kürt aşiretleri ile ittifak yapmış, onları safeviler ile alevi anadolu türkmenleri arasında doğal bir tampon olarak kullanmıştır. bunun karşılığında osmanlı aşiret liderlerinin bölgedeki hegomanyasına karışmamış böylece aşiret düzeni bölgede iyice semirmiştir. bu üç adet oyucunun olduğu oyuna çok iyi dikkat etmek gerekir. bu basit bir tarihsel vaka değildir. sırayla gidersek;

 

osmanlı – aşiretler – safeviler

osmanlı veya türkiye – aşiretler – emperyalist güçler

türkiye – aşiretler – pkk

 

görüldüğü üzere aşiretler ne yapıp ne edip bu oyunda merkezi hükümet ile teke tek kalmamayı başarmış böylece dengeyi sağlamıştır. merkezi hükümetler bu oyuna ister istemez gelmiş, aşiret düzeni bir türlü yıkılamamıştır. bu konu için (bkz: kürt sorunu:http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=kurt+sorunu/@galatyphoon)

 

konuya geri dönersek, feodal güçler yöre halkı üzerindeki hegomanyalarını kaybetmemek için faydalı olası her stratejiyi kullanmıştır. töre baskısı yada dini baskı bunların arasındadır.

 

kürt feodal sistemi o kadar etkin olmuştur ki, töre denilen sosyal olgu dahi feodalizmi desteklemek üzere inşa edilmiştir. kürt toplumu için töre herşey demektir. gündelik yaşamdan, evliliğe, ticaretten, bir babanın çocuğunu toplum içinde nasıl sevmesi gerektiğine kadar her alanda yazılı olmayan feodal kurallar işler. bölgede herşey feodal sisteme uygun işler, en ufak uyumsuzluğa tahammül gösterilmez. söz gelimi hayvancılık için çok önemli olan otlakların nasıl paylaşılacağı tamamen aşiret düzeni içinde belirlenir. hiçbir istisanaya müsade yoktur, mesela vaktinde hakkari yüksekova’da nehil ırmağın etrafındaki bataklıkların kurutulup otlak olarak bazı köylülere verilmesi gündemdeydi. aşiret liderleri ne yapıp ne edip bunu engellediler. çünkü bu bölgedeki iktidar yapısını değiştirecekti.

 

töre namına ne kadar kural varsa hepsinin feodal yapıyı güçlendirdiğini kolayca görebiliriz. misal kürtlerde amca kızı yada baba tarafı kuzenleri ile yapılan evlilikler bütün evliliklerin % 40’ı kadardır. amca kızı yada kuzen olmasa dahi evliliklerin nerdeyse tamamı aşiret içinden olur. kürt olmayan (misal bir türk) biri ile yapılan evliliklerin oranı o kadar düşüktür ki, bu tür bir evlilik çevrede sansasyon yaratır (kasabalarda bu evliliklerin oranı bir miktar daha yüksektir). bunun sayesindedir ki, belirli bir bölgede mülkiyet aşiret içinde kalır, yabancılaşma ve asimilasyon engellenmiş olur. böylece feodal yapı dağılmaz.

 

kürt feodal düzeninde hiyerarşiyi tanımlarsak (sömürü piramidi);

 

aşiret ağası

melalar, şıhlar (dini liderler)

kabile reisi (aşiretin bir alt birimi kabiledir)

hane reisi

hanenin yetişkin/evli erkekleri (malxo)

evin en kıdemli kadını (kebani)

küçük erkek çocuklar

evlenmemiş kızlar (çocuk yada genç)

evin gelinleri

bebekler

 

genel kanı bu düzenin tek sömürücülerinin aşiret reisleri olduğu yönünde olsa da, bu çok büyük bir yanılgıdır. zannımca hane reisi ve daha üstte bulunan birimler, bu düzende verdiklerinden çok daha fazlasını alıyorlar. yani bir erkek doğduktan sonra hane reisi oluncaya kadar sömürülen, hane reisi olduktan sonra da sömüren statüsüne geçiyor. bu yüzden genç kürt erkekleri olabildiğince çabuk hane reisi olmak, hane reisi olanlarda evli oğullarının, evlerini ayrımasını olabildiğince uzatmak gayesindedirler. (klasik bir kürt hanesinde, anne-baba, evli erkek çocuklar, eşleri ve bunların çocukları, evlenmememiş kızlar ve diğer çocuklar hep beraber otururlar. çoğu zaman amca tarafı da bu haneye katılabilir)

 

kürt feodal sisteminde en tepede aşiret liderleri varsa an aşağıda kürt kadınları (bebeklerden sonra) vardır. bu bahsedilmesi gereken bir konudur. kürt kadınlarının kendilerine yönelik bu baskıdan kurtulmak için, en kabul gören yeteneğini yani doğurganlığını bir silah olarak kullanır. aslında bu da dolaylı olarak feodalizme hizmet eder. gerçekten de feodalist düzende bir çok kere üremek/çoğalmak desteklenir. eve yeni gelin gelmiş ve evde en düşük sosyal statüde (çocuklardan bile düşük) olan gelin statüsünü yükseltmek ve kebani yani en yüksek statülü kadın olmak için çok çocuk özellikle de erkek çocuk sahibi olmak zorundadır. çok çocuk sahibi olmak feodal düzende;

 

- hane reisi için daha çok hizmetkar yada bir nevi işçi anlamına gelir. tıpkı aşiret ağasının haneleri sömürmesi gibi hane reisi de kendisinin altındaki bireyleri sömürür. onları kendi malı gibi görür. erkek yada kız fark etmez. erkek çocuk olsanız dahi babanız için çalışmak zorundasınızdır. bu anlayış her türlü sosyal yaptırım ile desteklenir. mesela bir kürt atasözü “kureki ku ji bo bavê xwe dixebite, ji bo nefsa xwe dixebita” der ki, “babası için çalışan oğul, kendisi için çalışıyordur”. bu sebeple baba olabildiğince evlenen oğlunun evini ayrımasına izin vermez. bir adamın erkek çocuğu ne kadar çabuk yetişkin* çocuğu olursa o kadar işlerden kaytarır. kendisini köy kahvesine daha fazla atabilir, daha fazla aylaklık yapabilir.

 

- hane reisi ve aşiret için çok nüfus güç demektir. ne kadar çok nüfusunuz varsa olası bir çıkar çatışmasında o kadar çok arkanız var demektir. tamamen fiziksel şiddete dayalı olan bir sistemde arkası olmamak acınası, zavallı bir halde sömürülmek demektir.

 

- aşiret düzeninin sömürücüleri, nüfus fazla oldukça merkezi hükümetin bölgede daha fazla zorlanacağını iyi bilirler. çok çocuk demek, eğitimsizlik yani cahillik demektir. cahillik ise düzenin devamı demektir.

 

- en temelde evin gelini için çocuk bir nevi rütbe demektir. hiyerarşinin en altında bulunan kadın için baskıdan biraz olsun kurtularak, saygı duyulmanın tek yolu olabildiğince çocuk yapmaktır. esasında bu da bir çeşit sömürüdür. bu sebeple bebeğin yeri piramitte annesinin altıdır. gerçekten de, yeni doğan çocuk 2-3 yaşına gelinceye kadar aileden sayılmaz, kendisine isim dahi verilmez.

 

- söz konusu piramitte her zaman için aşağı doğru indikçe nüfus artar. yani bir aşirette, sadece bir tek aşiret reisi varken, bir kaç tane kabile reisi ve şıh, yüzlerce hane reisi, daha aşağı unsurlardan ise, aşağı doğru gittikçe artmak ana kural olmak üzere binlerce vardır. bu kural unutulmaması gereken bir kuraldır, her zaman için sömürülenler, sömürenlerden sayıca daha fazla olmalıdır. bu yüzdendir ki, çok çocuk yapmak sömürülen sayısının artması için gerekli şarttır.

 

bütün bu sebepler birleşince, bölgede % 3,5’lara varan inanılmaz düzeyde bir nüfus artışı ortaya çıkıyor. bırakın bu kadar fakir bir bölgeyi, bu oran bir çok petrol zengini ülke olan ortadoğu bölgesinde dahi bir rekordur. sürdürülmesi imkansızdır.

 

 

 

bir süre sonra ülke bütçesinde çok büyük gedikler açılacak. daha da önemlisi çok büyük sosyal sorunlar çıkacaktır. bu da kürt feodalizminin zararlarının artık bölgesel nitelikten çıkıp ulusal bir sorun olduğunun kanıtıdır.

 

feodalizmin batıya ihracı, üzerinde durulması gereken çok önemli bir konudur. 1980 sonrası feodal kürtlerin batıya göçleri hızlandı. giderek daha fazla bireyselleşen ülkenin batısına feodal bir ailenin göçmesi tam anlamıya züccaciye dükkanına giren fil misali gibidir. doğuda aşiretlerin çıkar çatışmaları söz konusu olduğunda en azından bir aşiret aşirete karşı mücadele eder. fakat batıya göçmüş bir aşiret karşısında aşiretleri değil savunmasız ve şiddetin değil hukuğun üstünlüğüne inanmış bireyleri bulur. eğer türkiye’de hukuğun bu gibi durumlarda zayıf kaldığını düşünürseniz, aşiret ile yüzyüze kalmış bireyin haklarından vazgeçmesi ve bir nevi serf durumuna düşmesi kaçınılmaz sondur. gerçekten de bu süreç bir çok bölgede yaşanmıştır. mesela güney bölgelerdeki turistik kasabalarda orta ve küçük çaplı turistik işletmelerin (küçük oteller, restoranlar, plajlar vs vs) çoğu baskı ve tehdit ile bu aşiretlerin eline geçmiştir. hatta yerel halk işten tamamen çekilmiş, tıpkı güneydoğu anadoluda olduğu gibi aşiretler artık kendi aralarında çatışır olmuştur.

 

http://www.hurriyetim.com.tr/...~2@nvid~610390,00.asp

 

güneydoğuda kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretinin kürt feodal sistemini besleyen bir damar haline geleli 25 seneden fazla oluyor. batıya göç eden aşiretler ise mafyalaşarak sadece üretimi yada kaçakçılığı değil sokakları da ele geçirmek için çabalamaktadırlar. bu çaba sadece türkiye’de değil avrupa’da da görülmektedir. ayrıca kapkaç, hırsızlık, değnekçilik gibi adi suçlarda aşiretler olmasa bile yine bölgedeki feodal sistemin sonucu olarak ortaya çıkan sokak çocukları sorunu ile ilintilidir. güneydoğuda bir çok aile çocuklarını bu tür çetelere para karşılığı vermekte yada çeteler çocukları kaçırıp kapkaça ve hırsızlığa zorlamaktadır.

 

http://www.sabah.com.tr/2004/12/08/gnd101.html

http://www.tempodergisi.com.tr/...lum_politika/06149/

http://www.aksiyon.com.tr/...=14434&yorum_id=1820

http://www.hurriyetim.com.tr/...~1@nvid~552793,00.asp

 

bütün bu olaylar her geçen gün şiddetlenerek devam etmektedir. batı insanının bu insanlara tepkisi ırkçılık olarak olmakta bu ise aşiret bireylerinin aşiretten çözülmesini engellemekte feodal düzenin şehirlerde de devam etmesine neden olmaktadır. bu da biz ve siz kavramını her iki taraf için de güçlendirmekte ve batıya göç eden kürtlerin bile asimile olmasını engellemektedir. hatta bu ayrım o kadar şiddetlidir ki, çoğu zaman büyük şehirlerde kürt milliyetçiliği güneydoğuya göre daha güçlüdür.

 

son olarak kürt milliyetçiliği yada pkk ile kürt feodalizmi arasındaki ilişkiyi incelersek, kürt feodalizminin hem kürt milliyetçiliğini beslediği ve desteklediğini hem de bu vakte kadar bölgede bağımsız bir kürt devletinin kurulmasının önünde en büyük engel olduğunu görüyoruz. bunda şaşılacak bir şey yoktur. yazının başında bahsedilen 3 kutuplu oyunda ne ankara ne de pkk tam anlamıyla başarılı olacaktır. bu oyunda nash dengesi şu anki düzenin devamı üzerine kurulmuştur. oyunun şartları değişmediği sürece yeni bir denge kurulmasını beklemek oyun teorisine aykırıdır. bu düzen sadece aşiretlerin yararınadır. ayrıca giderek daha fazla ülkenin batısında çıkar elde eden aşiretler için türkiyeden kopmak çıkarlarına terstir (bu durum değişebilir). öte yandan pkk’nın yada kürt milliyetçilerinin mücadeleyi kaybetmesi yada yok olmaları da işlerine gelmez çünkü böyle bir durumda merkezi hükümet ile pazarlık kozunu kaybetmiş olacakları için merkezi yönetim feodal düzeni yıkarak onları yok edecektir. ayrıca kürt feodalizmi hizipçilik üzerine kurulmuştur. bölgedeki aşiretlerin her birinin çıkarları çatışır. bu sebeple ne hepsi kürt milliyetçisi olur ne de devlet yanlısı olurlar. bu feodal sistem gereğidir. hatta bazı aşiretler zaman zaman kürt milliyetçisi (barzanici) rolüne bürünmüş, başka zaman da sıkı şekilde devlet tarafına geçmiştir. bunda şaşılacak bir şey yoktur, aşiretler söz konusuysa kaypak bir zemine alışmak gerekir.

 

türkiye yöneticileri ne yazık ki, bu oyuna gelmişlerdir. bölgedeki korucu uygulaması buna örnektir. halbuki bizim politikamız feodal sistemin olabildiğince çabuk yıkılması, bölge insanının medenileşerek ulus devlet içinde hızlı bir asimilasyonu üzerine olmalıydı. fakat ne yazık ki türk eğitim sistemi feodal çarklar sebebiyle bölgeye girememiş, bölge türkiye’ye bağlı olmasına rağmen çoğu yerde türkçe bilen insan sayısı 15-20 %’yi geçmemiştir. neredeyse 1000 senedir (bunun 500 senesi türk yönetimi altında) beraber yaşadığımız insanlara türkçe öğretememişsek çuvaldızı (hatta mümkünse daha kalın bir şeyi) kendimize batırmamız gerekir. aşirete karşı aşiret politikası artık iflas etmiştir. bu politikanın terk edilmesi gerekmektedir....

 

Tespit yukarida simdi de cozum arayislari...

 

özellikle kürt feodalizmini anlamadan bu sorunu çözmek mümkün değildir.

 

kürt sorunu, kürt feodalizminin, merkezi yönetim ve kendi arasındaki mücadelede, merkezi yönetimin elini zayıflatmak için bizzat emperyalist devletler ve kürt feodalleri tarafından icat edilmiş bir sorundur. böylece kürt feodalleri merkezi yönetimin gazabından kendilerini korumuş, sömürüye dayalı düzenlerinin devamını sağlamıştır. bu düzen dolaylı da olsa kürtlerin asimile olmasını ve ulus devlete entegre olmalarını engellemiştir.

 

türk tarafı da, bu düzene hizmet edecek yanlış politikalar gütmüş, hem feodal düzenin devamını sağlamış hem de dolaylı da olsa kürt milliyetçiliğinin gelişmesine sebep olmuştur.

 

aşiretler, merkezi yönetim ne zaman bölgede aşiret çıkarlarına ters hareket etse kürt milliyetçiliği kisvesi altında isyan çıkarmış böylece merkezi yönetimi bölgede sindirmiştir. merkezi yönetim de, bu oyuna gelmiş, güya kürt milliyetçisi aşiretlere karşı yine güya devletçi aşiretleri kollamıştır. mesela korucular bu politikanın bir eseridir. bir aşiretin kürt milliyetçisi (barzanici) yada devletçi olması tamamen konjonktüre bağlıdır. bu seçimin altında fikri derinlik aramak bölgeyi tanımamak demektir. şöyle ki;

 

söz gelimi hakkari’de 6 tane büyük aşiret vardır*. bunlar;

 

baskê çep (sol kanat)

ertuşi

jirki

diri

 

baskê rast (sağ kanat)

pinyanişi

oramari

dorski

 

burada sol-sağ siyasi anlamda sol-sağ değil, aşiret gruplaşmasını gösterir(milan-zilan hikayesi). pinyanişi aşireti isyanlara katılmamış bunun karşılığında devletten çıkar elde etmiştir. buna karşılık diğer cenahtaki aşiretler ise zaman zaman kürt milliyetçiliği gütmüşlerdir. fakat zaman zaman devletçi göründükleri de olmuştur. pinyanişi aşireti ile aynı tarafta olan oramari aşireti 1930’da oramar isyanını çıkartmış olsa da artık devlete bağlıdır. işte bu nokta bize aşiretlerin devlet tarafında yada pkk tarafında olmalarının tamamen konjontürel nedenleri olduğunu gösteriyor. oramari vaktinde isyan etmiş bile olsa şimdi devlet tarafında olabilirken, ertuşi şimdi kürt milliyetçisi olarak bilinse bile duruma göre her an devlet tarafına geçebilir. yani ne devlet ne de pkk hiçbir zaman aşiretlerin tamamını kendi taraflarına çekemeyecektir. bu düzenin tabiatına aykırıdır. çünkü aşiretlerin çıkarları çatışır. bu yüzden hiçbir zaman hepsi aynı tarafta olamazlar. işin ilginç yanı pkk da, devlet de bunu bilir ama her ikisi de sadece kahrolsun aşiret düzeni diye slogan atsalar da, düzenin devamına politikaları ile destek verirler.

 

görüldüğü gibi sorunun çözümü için bölgede feodalizmin yıkılması gerekir. kürt feodalizmi yazısında, bu düzenin en altında kadınların olduğu belirtilmişti. işte bu nokta kilit noktadır. aşiret düzenini yıkmak isteyenler (gerek devlet gerek diğer güçler) hep piramidin en tepesine yani aşiret liderlerine odaklanmıştır. halbuki bir lider gider diğeri gelir. eşek çok olduktan sonra ona semer vurmak isteyen eksik olmaz. aşiret düzenine karşı uygulanacak strateji kadınlar üzerine ve sülale tipi aile yerine çekirdek aileyi kurmak üzerine olmalıdır. yani kadınlar statü atlatılmalı, böylece piramidin yapısı bozulmalıdır. bu beslenme piramidinin en altında bulunan bitkilerin yok edilmesi (benzetmede kadın sömürüsünün durması) ile bütün ekosistemin yok edilmesine benzer. aslanları tek tek öldürerek, aslanlar yok edilemez. bir aslan gider diğeri gelir. aslanlar azimle yok edilse bu sefer sırtlanlar meydana çıkar. fakat bitkileri yok ederseniz, geyikler yok olur. geyikler yok olursa, aslanlar da yok olur. benzetecek olursak burada bitkiler kadınlar, geyikler hane reisi erkekler, aslanlar ise aşiret liderleridir.

 

kadınların bu çarktan çıkarılması ve düzeninin yıkılması için bölgenin hayvancılık ekonomisinden kısmen sanayi ekonomisine geçirmemiz gerekir.

 

bu amaca ulaşmak için artık elimizde daha önce olmayan bir silahımız var. tekstil sektörü ve diğer emek yoğun sektörler !

 

bu sektörlerin yapısı itibariyle maliyetleri daha çok emek bedelidir. bu yüzden çok büyük istihdam sağlarlar (türkiye genelinde 3 milyon kişi, 10 milyon kişiye de dolaylı ekmek) türkiye’nin batısında kurulmuş bu sektör artık emek maliyetlerinin artması yüzünden tabir caizse can çekişmekte, diğer ülkelere* kaçmaktadır. halbuki, bu ülkenin doğusu halen söz konusu ülkeler ile emek maliyeti bazında rekabetçidir. fakat asgari ücretin, sanki bütün ülke aynı kalkınmışlık seviyesindeymiş gibi her yerde aynı seviyede olması, bu bölgenin istikrarsız olması ile de birleşince yatırım için cazip olmaktan çıkarmaktadır eğer asgari ücret, die tarafından her şehrin şartları gözetilerek açıklanır ise bir çok tekstil yatırımı yurtdışı yerine bu bölgeye gidecek ve bölgenin sanayi toplumuna geçiş süreci başlatılacaktır. bu sürecin bir kere başlaması yeterlidir. kendi kendine yeterli bir süreç olacaktır. asgari ücretin her yerde eşit olmaması bir çok eleştiriye yol açacaktır. kesinlikle bu eleştirilere kulak tıkamalı, politik doğruluk zaman zaman sonuca ulaşmanızı engeller. unutmamalı ki, cehnneme giden yol iyi niyet taşları ile döşelidir. bazen pragmatik olmakta fayda vardır.

 

devlet bölgede tekstil fabrikaları için merkezi yerlerde (şehir merkezlerinde) organize sanayi siteleri kurmalı ve bu sitelerin güvenliği ne olursa olsun sağlanmalıdır. zaten pkk’nın da artık bu sitelere eskisi gibi ağır silahlar ile saldırması pek mümkün değildir. saldırsa bile bu onları 20 yıl geriye götürecek tekrar bölge halkı ile karşı karşıya kalacaktır.

 

1- kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalı, fabrikalarda kadınlara 50-60 % kontenjan şartı getirilmelidir. böylece kadınların para kazanması onların toplum içinde statüsünü artıracak, eskisi gibi statülerini artırmak için doğurganlıklarını kullanmayacaklardır. çekirdek tipi aileye dönüşüm başlayacaktır.

 

2- fabrikalar aynı zamanda birer eğitim merkezi olmalı, fabrikalarda türkçe kursları, aile sağlığı ve doğum kontrol dersleri düzenli olarak işçilere verilmelidir. böylece bir şekilde feodal düzen tarafıdan bypass* edilmiş türk eğitim sistemi ve medeniyet arka kapıdan bölgeye girecektir.

 

3- koruculuk sistemi mümkün olan en kısa zamanda kaldırılmalı, silahlar toplanmalıdır. koruculara maaş verileceğine, türkçe kurslarına** gitmiş ve akabinde sınavlarda başarılı olmuş insanlara tek seferlik ücret verilmelidir. (bu tip uygulamalar avrupa’da da vardır)

 

4- fabrikalarda ve bölgede çocuk işçi çalışıtırılmasına kesinlikle engel olunmalıdır. bu hayati bir meseledir. bölgede tam bir çocuk sömürüsü vardır. eğer çocuk işçi sorunu çözülmez ise, kontrolsüz çocuk yapmak bütün bu önlemlere rağman yine de cazip kalacaktır. çocuklar medeni dünyada olduğu gibi okutulmalıdır, sömürülmemelidir. bu da çocukların haneye gelir getirici halden, gider sebebi haline getirecek, feodal sistemin altını oyacaktır.

 

5- zamanında batıya göç etmiş yada köyleri boşaltılan insanlara, bölgeye geri dönmek şartı ile fabrikalarda işe girmek konusunda öncelik verilmelidir. böylece hem köy boşaltma sonucu mağdur olan insanların mağduriyeti giderilir hem de batıya göç etmiş kürtlerin batıda feodalleşip, tepki olarak, ırkçılığın ülkede gelişmesi önlenir. bu da gayet önemli bir maddedir

 

6- toki bölgede konut projeleri gerçekleştirmelidir. böylece köyden kente göç eden insanlar için medeni yerleşim imkanı sağlanmalıdır. bu konutlar çoğu zaman 2 odalı olmalı dolaylı olarak yine çekirdek aile dikte ettirilmelidir.

 

görüldüğü üzere bölgede insanlara türkçe öğretmek en çok üzerinde durduğumuz konulardan biri. bu çok önemli. tek bir ulus olacaksak, aramızda dil birliğinin bulunması şarttır. sakın yanlış anlaşılmasın, kürtçe yasaklansın demiyorum ama desteklensin de demiyorum. yasaklar ile asimilasyon olmaz. kürtçe serbest olmalı ama türkçe devlet eliyle desteklenmelidir.

(eğer birisi olurda “ba ba ba, resmen asimilasyon istiyor, ayıp ayıp” diyecek olursa, seni kiniyorum ve sana laflar hazirladim, haberin olsun.)

 

peki, bu yol garantili mi ? hayır değil. açıkçası bu süreç çok zorlu bir süreçtir. daha önce, kürt feodalizminin hem kürt milliyetçiliğinin ana damarı olduğunu ama aynı zamanda da bir kürt devleti önündeki en büyük engellerden olduğundan bahsetmiştim. eğer, kürt feodalizmi yıkılırsa ve kürt toplumunun ulus develete entegrasyonu ve sanayi toplumu olma süreci başarılı olmaz ise işte o zaman tam bir felaket olacaktır. bu sürecin sonu http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=7928096 `daki yazıda belirtilmiştir. kürtler, kürt milliyetçliğinin kucağına itilecek, tabir caiz ise, eskiden sadece elimiz kangren iken kangren tüm vücudumuza yayılacaktır.

 

böyle bir risk varken, bu yola girmek toplumun bütün kesimlerinin onayının alınması gereken bir konudur. giderek bu yapının içinde olmadığı halde mağdur konumuna düşen batı insanı ödeyebileceği bedeli bilmeğe hakkı vardır. zira tek çözüm yolu bu değildir !....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kürt sorununu sadece feodalizme indirgemek pek doğru bir yaklaşım değil;feodalizm sadece Kürtler ile ilgili olmayan geniş bir yelpazedir...Osmanlıya dönelim;sonuç itibariyle Osmanlı sosyal formasyonuna dönersek daha doğru olur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değişik Bakış ile Kürtler

 

20. yüzyılda belkide hiçbir topluluk hakkında Kürtler kadar çok yazı yazılmamıştır. Araştırma yapılmamıştır. Kürtler’in kökenleri, dili, dini, diğer kültürel özellikleri bu denli didik, didik edilmemiştir. Bu yüzyılda Kürtler hakkında binlerce eser yazılmıştır. Son 10 yılda Türkiye’de sadece bu satırların yazarının kütüphanesinde biriken kitap sayısı 1000’i bulmuştur. Yayınlanan dergi sayısının çeşidi onlarca, çıkan sayılar ise yüzlerce olmuştur.

Kürtlüğe ilk ilgi Rusya kaynaklıdır. V. Miorsky, B. Nikitin, Jaba gibi Rus kürdologlar konuyu iyi araştırmak için Urumiye ve Erzurum konsolosluklarında bile görevlendirilmişlerdir. Ruslar, 1856 Paris Antlaşması ile sıcak denizlere boğazlar yolu ile inme umudunu kaybedince hemen 1860’da St. Petersburg Üniversitesi’nde bir Kürdoloji bölümü kurmuşlar Jaba, Nikitin, Bazinin ve Minorsk’i Kürtlüğü İncelemek için görevlendirmişlerdir.

General Maslofsky Rus projesini şöyle anlatır. “Rusların bu uğurdaki gerçek niyet ve ülküleri Fırat boylarında Rus-Kazakları ile Mujiklerini yerleştirmek, yani buralarda Kırım ülkesi, Kuban boyları ve Karadeniz’in doğusu gibi Ruslaştırarak, İskenderun ile Basra Körfezi’ne çıkmaktı.”(1)

B. Nikitin Kürt tarihi ile ilgili olarak; “Tarih ve dilbilim alanında yaptığımız bu gezi henüz bir çok noktayı karanlıkta bırakıyor ve Kürtlerin kökenleri üzerinde ancak bazı varsayımlar öne sürmemize imkan veriyorsa, antropolojide bize bu konuda fazla yardımcı olamayacaktır” diyor: Yani Kürtler’in kökeninin belirsiz olduğu, tartışmalı olduğu vurgununu yapıyor.

Nikitin gibi Minorsky’ninde Kürtler hakkında yazdıkları bazı Kürtler tarafından bayrak gibi algılanır. Ama bakın Minorsky; “Kürtlerin menşei meselesinin hallini, Kürt, ananeleri ve İslam kaynakları kolaylaştırmamaktadır.” diyerek Kürtlerin kökeni konusunda çok iddialı konuşmamak gerektiğini yazıyor. “Kürtlerin Kökeni” kitabı ile Kürtler arasında önemli bir ün edinen İhsan Nuri bile kitabında Kürtlerle, Kürtlerin ataları kabul edilen Medler hakkında bir ilişki kurmanın tarihsel zorluklarında bakın nasıl sözediyor: “Bugün Med diye bir aşiret de yoktur. Medistan’ın merkezinde Kürt milletinin ortaya çıkması nasıl olmuştur?” Kemal Burkay’da, tıpkı İhsan Nuri gibi; Araplar’ın fethinden önce Kürt Tarihi, sanatı ve diğer kültürel özellikleri hakkında yeterli bilginin mevcut olmadığını ifade ediyor.

Kürtlere ısrarlı tarih oluşturma çabaları çok parlak sonuçlar oluşturmamıştır. Çünkü bu konuda araştırma yapanların çabası Kürtlüğü binlerce yıl öncesine götürmek ve Mezopotamya coğrafyasında Kürtlere bir tarih bulmaktır. Halbuki, her etnik kimlik belirli bir dönemin ve belirli şartların oluşturduğu bir olgudur. Tarihin belirli bir döneminde farklı bir çok toplumsal yapı belirli şartlar altında toplumsal harman oluş surecinden geçerek yepyeni bir etnik kimlik oluşturabilir. Tarihte Etiler, M.Ö 200 li yıllarda, Hunlar M.S. 4.5. yüzyılda oluşmuş etnik kimliklerdir. Bugün bunlar toplumsal olarak tarihe mal olmuşlardır. Silinmiş gitmişlerdir.

Kürtlere ilgi, Ruslar’dan sonra tarihi olarak Batılı büyük güçler tarafından olmuştur. Geleceğe yönelik planlarında tesadüflere yer bırakmak istemeyen Batılılar hazırlık olmayı kendilerine ilke edinmişlerdir. Onlar işe, dünyann başlıca petrol yatakları olan Orta Doğu’nun etnik haritasını en ince detaylarına kadar araştırmakla başlamışlardır.

Türk, Fars, Arap dışında kendi denetimlerine tabi yeni bir toplumsal gücün Orta Doğu’da olması kendileri için gereklidir. Orta Doğu’da oynanacak satrançta böyle bir taş hayati önemde olabilir. İşte bu yeni unsuru keşfetmek için ilk yol ve en masum, barışçı yol “bilim aşkı ile yanıp tutuşan” sosyologları, antropologları yani araştırmacıları bölgeye yığmaktır. Kürt milliyetçileri ise, “mal bulmuş mağribi” misali bu araştırmacıların ardından ütopyalarını oluşturmaya çalışırlar.

Sonuçta; bu maksatlı, dışarıdan belli bir amaç için yönlendirilen duygusal çabalar sosyal bilimlerin şaşmaz, taviz vermez nesnel yaklaşım ilkeleri karşısında yenik düşer.. Ortada varsayımları aşmayan birbirleriyle ve zaman zaman kendi ile çelişen çok farklı “tezler” ortaya çıkar. Ve hala Kürtlerin kökeni aydınlatılmadı. Nikitin’in, Bazinin’in, Minorsky’nin, Bruniessen’in v.s. tezlerinin hem Kürtçülüğü savunanlara, hem Türkçülüğü savunanlara, hem Zazalığı savunanlara, hem karşı tezlere referans oluşturmasının sırrı burada aranmalıdır. Bu yoğun çalışmalar, iyi ayıklanmak ve bilimsel nitelik gözeterek yine de önemli veri birikimlerini sağlamayı gerçekleştirmiştir. Doğru sonuç çıkarmak sağlıklı bakış açısına bağlıdır.

Kürtler’de, Osmanlı’dan bugüne kalan mirastır.Kürtler’in tarihini bir kısım yazarlar Mezopotamya’da 5.000 yıllık geçmişe götürür. İlk Kürt ya da Kürdistan adının, Mısır Firavunları’nın yazılarında görüldüğü, Zebur’da, Tevrat’ta görüldüğü, Babil’in çamur tabletlerinde okunduğu, Ksenefon’un “Onbinler’in Dönüşü”nde “Karduhi” adına rastlandığı bilinenler arasındadır.

Kürtler’in tarihi konusunda 3 görüş vardır. Bunlardan birincisi; Kürtler’in 5 bin yıldır Mezepotamya’da yaşayan bir halk olduğu, atalarının da Medler olduğu savunur. Bu düşünce bazı Batılı Kürdologlar tarafından ve Kürt siyasileri tarafından savunulur. Bu konuda ikinci geniş; Kürt diye bir halk yoktur. Kürtçe diye bir dilde yoktur. Kürtçe’nin varlığına dayanarak Kürtler’in varlığı ispatlanmaya çalışılıyor. Kürtçe diye bir dil yoktur. Kırmanci, Sorani, Gorani gibi bazı kabile dilleri var. Her dil ille de etnik bir kimlik olmadığına göre Kürt diye bir etnik kimlik te yoktur. Ya da dil sayısı kadar etnik kimlik var ise Kürtçe diye bir dil yoktur. Kurmanciye, Goraniceye, Soraniceye, Dimiliceye v.s. ayrı etnik toplum demek gerekir. Bu diller boy, aşiret v.s. dilleridir. Kürtler daha milliyet, millet, ulus v.s. olmuş bir toplum değildir. Millet, milliyet v.s. oluşumu öncesi toplumlardır. Kürtçe denilen dil; Farsça ve Arapça’dan oluşmuş bir lisandır. Kürtler önce Rus daha sonra da Batılı güçlerin manipüle ettikleri bir toplumdur. Alfabesi, sözlüğü, yazım kuralları v.s. bile batılı Kürdoloji Enstitüleri tarafından oluşturulan bir lisandır. Alfabesi, sözlüğü, yazılı edebiyatı, yazılı tarihi olmayan bir dildir. Her şey Batılıların talebine göre oluşturulmaktadır.

Bu konuda üçüncü görüş ise; Kürt diye bir toplum yoktur. Batılı araştırmacılar Kürt dedikleri Zağros kavmine ve Mezopotamya ülkesine bağlama saplantısı vardır. Kürtlükle ilgili pek çok veri başka bir coğrafyayı Asya Steplerini göstermektedir. Örneğin; Yenisey Elegeş anıt taşında Alp Urunga “Ben Kürt İlhanıyım” diye dünyaya seslenmektedir. Prf. Dr. Aydın Taneri bu düşünce tarzını yazdığı kitabın başlığına taşımak suretiyle; “Türkistan’lı Bir Türk Boyu Kürtler” demiştir.(1)

Bu tartışmalar basınımızda son 100 yıldır yapılıyor. Toplumumuzda önemli tahribatlarda yapmıştır. Bu nedenle çok kan kaybıda olmuştur. Kürtler’in Kürtlüğü-Türklüğü artık geçmişte kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyeliği çerçevesinde oluşan konsept sonucu Kürtler’in “Kürt” olduğu devleti temsil eden en yetkili ağızlardan da ifade edilmiştir. Süleyman Demirel Başbakanlığı döneminde Diyarbakır ziyaretinde; “Kürt realitesini tanıyoruz. Kürtler 1. sınıf vatandaştır” derken, Mesut Yılmaz’da başbakanlığı sırasında AB görüşmeleri ardından bir Diyarbakır ziyareti sırasında; “Avrupa Birliği”nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diye ifade etmiştir.

Kürtçe, AB uyum yasaları Kopenhag kriterleri çerçevesinde “anadilde yayın” kapsamında Kürtçe’nin kırmançi lehçesinde ilk yayınını 9 Haziran 2004 de TRT’de yapmaya başladı. Aynı kapsamda; Çerkesçe, Arapça, Boşnakça ve Zazaca yayında başlamış bulunuyor.

KÜRTLER’DE DİN

Kürtler’in dini yapısını incelerken 2’ye ayırarak incelemek gerekir. Bunlar;

1) Sûnni (Şafii+Hanefi Kürtler)

2) Alevi Kürtler

3) Hıristiyan Kürtler

Sûnni Kürtler’i, Şafi ve Hanefi Mezhebi diye bölmek gerekir. Sûnni Kürtler toplam Kürtler’in %70’ini oluşturuyor. Şafii Kürtler ise Sünni Kürtler’in %80’ini oluşturuyor. Alevi Kürtler denilen Kürtler toplam Kürt nüfusun %30’unu oluşturuyor. Ama bu kesim Kürt olmaktan çok Kürtçe’yi 1. dil ya da 2. dil olarak konuşan kesimdir. Sosyologların ve Alevi toplumunun kanaat önderlerine göre, Kürtçe konuşan Aleviler Osmanlı’da Yavuz S. Selim-Şah İsmail arasında olan Çaldıran Savaşı’ndan sonra can güvenliği nedeni ile Kürt bölgelere 1516 lardan sonra zorunlu göç eden Türkmen Alevilerdir. Süreç içinde önce Kürtçe öğrenilmiştir ardından ise yüzyıllar sonra kürtleşmişlerdir. Aleviliği kabul eden Kürte tarihsel olarak rastlamak olanaksızdır. Kürtleşen toplumsal kesimdir.

Bu durumu; P. A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar” kitabında; “Bugün Kürtleşmiş gruplar arasında önceden bir Türk kimliğine sahip olduğunu hatırlayan veya bir Türk kimliği atfedebilecek olanlarda vardır.” Dedikten sonra, “Ayrıca Kürtler’in Türkleştiği durumlara dair belgelerde mevcuttur.” Diyor. Tunceli ve Erzincan yaylalarında hala kenar-göçer bir aşiret olarak yaşayan Şavak Aşireti için ise; “Tunceli’de yaşayan ve farklı bir kültüre sahip yarı göçebe bir grup olan Şavak bir çeşit Kurmanca konuşur, fakat konuştukları dil Kurmanca konuşan diğer insanlar tarafından anlaşılamaz, lehçeleri çok benzer olanlar bile aynı güçlüğü” yaşarlar.” tesbitini yapmıştır.

Alevi Kürtler denilen kesimin son yüzyıldır Şafii Kürtler ile hiçbir toplumsal ilişkisi nerede ise yoktur denilirse abartı sayılmaz. Şafii İslam, İslam dininin en katı yorum tarzıdır. Şafii Kürtler; Ağalık, Şeyhlik sistemenin en katı olarak yaşadığı yörelerdir. Tutucu feodal ilişkiler olan Ağalık-Şeyhlik sistemi ile İslam’ın en katı yorumu olan Şafiilik birleşince daha tutucu bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır. Alevilik ise, İslam’ın en hümanist en liberal en özgürlükçü yorumudur. Bu iki yorumun birbiri ile barışık yaşaması çok zordur.

Bu nedenle Aleviler ile Şafiiler’in diyalogu nerede ise hiç yoktur. Evlilikler nerede ise asla olmuyor. Olanlar ise başarısız oluyor.

Hanefi Kürtler, Hanefi İslam anlayışından kaynaklanan bir özellik olması nedeni ile Şafiiliğe kıyasla daha liberal bir İslami anlayıştır. Hanefi olan Kürtler’in daha çok Kürtleşen Hanefi Türkmenler olduğu savı var. Toplumsal ilişkiler ve Kültürlerin birbirini etkilemesi sonucu Kürtleşen Türkler’in direk Şafiiliği benimsemeyip Hanefiliği muhafaza ettikleri söz konusu cemaat tarafından savunulmaktadır.

 

KÜRT NÜFUSU

Batı ve Türkiye kamuoyunda Kürtler denilince en çok nüfus sayıları merak ve tartışma konusudur. Türkiye’deki diğer azınlık nüfusların yaptırım gücü zayıfır. Türkiye’de Türkler’den sonra en büyük nüfusu Kürtler oluşturuyor. Kendi aralarında ise Şafii Kürt nüfusun oranı en yüksek orandır. Şafii Kürtler tüm Kürtler’in % 70’ini, Hanefi Kürtler tüm Kürt nüfusun % 10’unu, kendilerine Alevi diyen nüfus %20’sini oluşturur. Hıristiyan yani Yezidi Kürt sayısı orana giremeyecek kadar küçüktür.

1965 Genel Nüfus sayımında Kürt Nüfus; 2.219.502 dir. 1982 de Genel Nüfus sayımına göre; 3.800.000 dir. 1984 de; Genel Nüfus Sayımına göre; 6.200.000 dir. Bugün il ilçe köy düzeyinde HADEP, DEP, DEHAP’ın seçimlerde aldığı oylara göre v.s tahminen, 9-10 milyon arası Kürt nüfus bulunuyor. Bu oranın içinde 1 milyon civarında da Zaza nüfus bulunuyor.

İllere göre dağılım ise şöyledir: Şafii Kürtlerin veHanefi Kürtler’in nüfusları; Van, Hakkari, Ağrı, Siirt, Bitlis, Batman, Şırnak, Muş, Diyarbakır, Urfa illerinin nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyor. Bir kısmında bu oran %70-80 civarındadır. Kars, Mardin, Bingöl, Erzurum, Elazıg, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Maraş, Tunceli, Erzincan, Sivas’ta ise seyrek olarak bulunuyor.

Tunceli, Erzincan, Sivas’ta Şafii Kürt hiç yoktur. Osmanlı dönemindeki sürgünler nedeni ile; Cihanbeyli, Haymana, Kulu, Tokat gibi ilçelerde de vardır. Son yıllarda ki göçler nedeni ile ise; Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere, Bursa, Adana, Antalya ve Mersin’de çok önemli bir Kürt nüfus bulunmaktadır. Bu iller dışında seyrekte olsa bazı illerde de vardır.

Alevi olup Kürtçe ya da Zazaca konuşan nüfus ise; Tunceli, Erzincan, Sivas, Elazığ, Malatya, Antep, Maraş, Bingöl il merkezlerinde ve Elbistan, Pazarcık, Kürecik, Akçadağ, Sarız,Çayırlı, Tercan gibi ilçelerde bulunuyor. Kürtçe konuşan ya da Zazaca konuşan Alevi sayısı ise yaklaşık 1 milyon civarındadır.

Güneydoğu illerinden Batı illerine İstanbul, Ankara, İzmir hatta Antalya, Adana, Mersin gibi illere gelen Kürt nüfus kısa zaman sonra bölgede yapılan seçimlerde gösterdiği siyasal davranışı göstermiyor. Bölgede “Kürtçü” bilinen partiye oy verdiği halde Batıdaki kentlere göçtükten sonra aynı davranış görülmüyor. Oylar başka partilere gidiyor.

Kürtler’de grup kimliğini oluşturan ortak koşul etnik kimlikten ziyade dinsel hatta mezhepsel kimliktir. Etnik kimlik ikinci planda kalır.Örneğin; seçimlerde geleneksel Şafii Kürt seçmen, önce dinimin partisi diye ifade ettiği Refah-AKP çizgisi, sonra milliyetimin partisi diye ifade ettiği etnik kimliğe öncelik vermektedir. Kürt bölgesinde feodalizm ağırlıklı olarak kendini toplumsal hayatta hissettirmektedir. Bölgede merkezi otoriteden çok mahalli otorite olarak ağanın otoritesi hakim olan otoritedir. Mahalli otorite olarak “Ağalık Sistemini” karşısına alan merkezi otorite temsilcisinin adeta yönetim şansı yoktur. Tüm bölgedeki düzenleme adeta bölgedeki bu “denge” üstüne oluşturulur.

Osmanlı döneminde bu durum “ağalık-şeyhlik” lehine daha hakimdi. Cumhuriyetle birlikte kısmen bu otorite sarsıldı. Osmanlı’da tüm mülk Allah adına padişahındı. Özel mülkiyet yoktu. Ama bu kural Güneydoğu bölgesi için bir istisna teşkil ediyordu. Bu bölgede Aşiret reisi olan ağalara, şeyhlere gerektiği zaman Osmanlı sarayı toprakları babadan oğula miras yolu ile geçmekte dahil verliyordu. Bu bölgede tımar sistemi uygulanmıyordu. Osmanlı sarayı Kürt feodallerine adeta rüşvet dağıtıyordu. Kürt feodalleride bölgede Osmanlı’nın adeta ileri karakolu idiler.

Kürt feodalleri Osmanlı’dan elde ettiği bu ayrıcalıklar nedeni ile Cumhuriyet’i benimsemedi. Cumhuriyete karşı Osmanlı’nın yanında yer aldı. Osmanlı’da kurulan Hamidiye Alayları kurulacak Kürt devleti için ordu oluşturuyordu. Kürtlere devlet yönetimini öğretiyordu. Bazı Kürt ağalarının çocukları Londra’da okutuluyordu. Kürt Teali Cemiyeti İngilizler’in desteklediği örgütlediği işbirlikçi bir örgüt idi.

Kürt feodalleri ile laiklikten demokrasiden, insan haklarından, kadın-erkek eşitliğinden ve kanun önünde eşitlikten yana olan Cumhuriyet yönetimi arasında kan uyuşmazlığı vardı. Başta Kürt Teali Cemiyeti kanalı ile hilafeti saltanatı, şeriatı savunan Kürtler, Cumhuriyet kurulunca da yaptıkları isyanlarla Cumhuriyet karşıtlıklarını sık sık gösterdiler.

Cumhuriyet yönetimine karşı, 1925’de Şeyh Sait önderliğinde Bingöl’de ardından Raçkotan ve Raman’da, Sason’da, Ağrı’da, Mutki’de, Bicar’da ayaklandılar. Asi Resul, Tendürik, Savar, Zeylan, Oramar ayaklanmalarıda bu ayaklanmaları izledi. Yaklaşık 20 ayrı ayaklanma ile Kürt feodalleri emperyalizme, işbirlikçilerine ve Osmanlı sarayı artıklarına karşı mücadele eden Kuvay-i Milliye ordusuna karşı ayaklandılar.

Cumhuriyet’e karşı gerçekleşen bu ayaklanmaları o günkü dünya siyaset tablosundan ayrı düşünmemek gerekir. Sadece Şeyh Sait isyan Türkiye’ye Musul-Kerkük Petrollerini kaybettirmiştir. Bu ayaklanmalar hala paylaşılamayan Orta-Doğu petrol yataklarının hakimiyetini elde etme yarışından başka birşey değildir. Bugünden düne bakıldığında aradan geçen 80 yıldan sonra yine başa dönülmüş bulunuluyor. Değişen sadece hakimiyet mücadelesi veren güçler dengesi oluyor.

Osmanlı döneminde Kürtler Türkler’den daha imtiyazlı bir toplumsal kesimdi. Türkler “edraki bi idrak” iken Kürt feodallerinin tapu hakkı vardı. Türk bölgelerinde mülk Allahın ama Kürt ağalarının hakimiyetinin olduğu yerlerde mülk ağanındır.

Cumhuriyet yönetimine karşı Kürt feodallerinin en büyük tepkisi kanun önünde eşitliği kabul etmemeleridir. Onlar Osmanlı’daki imtiyazlarının devamını istiyorlardı. Bu nedenle “Toprak Reformu”na, Doğu’ya kadın-erkek eşitliğinin, eğitimin, yolun, suyun, okulun, seçme ve seçilme hakkının özgürce kullanılmasına hep karşı oldular. Cumhuriyet vatandaşlarına kanun önünde eşit olma ilkesini getirdi ve uyguladı. Kamuoyunun bildiği gibi 1. TBMM’nin üçte biri Kürt milletvekillerinden oluştu. Bu oran adeta gelenekselleşti. Bugünkü TBMM’nin de üçte biri Kürt kökenli milletvekillerinden oluşmuş bulunuyor. Şimdiye kadar kurulan 50’yi aşkın TBMM hükümetinde yüzlerce Kürt kökenli milletvekili bakan olmuştur. Şu andaki Başbakan baş danışmanı Cüneyt Zapsu 1925 deki isyanın elebaşısı Şeyh Sait’in torunudur. İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve 10’a yakın bakan Kürt kökenlidir. Atatürk’ten sonraki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Malatya’lı olup Kürt kökenlidir. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Özal Malatyalı ve Bülent Ecevit Kürt kökenlidir. Türkiye’de önemli bir sermayedar kesim Kürt kökenlidir. Halis Toprak, Ağa Ceylan, Tatlıcılar v.s. bunlardan sadece bir kaçıdır. DEP’li Ahmet Türk Güneydoğu’da Mardin’de “Kanco Kale” denilen malikanesinde 5 bin özel koruması ile korunan şatosunda yaşıyor. DYP eski milletvekili Sedat Bucak ve aşiretinin 15 000 silahlı adamı bulunuyor.

Tüm bunlara karşın Kürt eksenli siyaset ile seçimlere katılan HADEP, DEP, DEHAP adları %10 Kürt nüfusun ancak %4’ünü alabilmektedir. Özellikle kentlere göçen Kürtler, Kürt eksenli siyaset yapan partiye oy vermede ekonomik davranıyorlar. Alınan oy; genel seçimlerde 1,5 milyon yani, %4’ü %5’i geçmiyor. Bu sonuçlarda bu tür siyasallaşmaya halkın ilgisinin ölçüsü sayılabilir. Toplam Kürt Nüfus 10 Milyon ise bu oran yaklaşık % 10’u sayılır. Yani Kürtlerin yüzde 90'ı Kürtleri desteklemiyor.

Uzun yıllardır her uluslararası toplantıda Türkiye’den Kürtlerle ilgili olarak; Kürtçe yayın ve Kürtçe anadili öğrenebilmesi için öğrenme hakkı isteniyordu. Mayıs 2004 de devlet televizyonu ve radyosu ile yayın başladı. Yaklaşık bir yıldır da Kürtçe kursları açıldı. Ama ne yazık ki, ne Kürtçe öğretmek için açılan dershaneler yeteri kadar öğrenci bulabildi. Ne de TRT’nin TV ve radyo kanalı ile başlattığı Kürtçe ve Zazaca yayın yeterli ilgiyi topladı.

Batman’da bile açılan Kürtçe kursuna 480 kişilik dersaneye 80 kişilik öğrenci kayıt yaptırdı. Dersane öğrecisizlikte kapanmak üzere bulunuyor. Bu durum bu talebin halktan kaynaklanmadığını, halkın somut durumuna hitap etmediğini kabul edene de etmeyene de göstermiş oldu. Demek ki talep önemli ölçüde siyasi bir talepmiş, ya da küçük bir azınlığın talebi olduğunu gösteriyor. İngilizce kursu açılmış olsaydı daha çok talep olacağı tartışmasız bir olgudur.

 

KAYNAKLAR

Nitikin, Kürtler 1995 İstanbul

Bazinin, Kürt Tarihi 1992 İstanbul

Minorsky, Kürtler 1978 İstanbul

İ. Beşikçi Bütün Kitapları 1995 Ankara

Kemal Burkay, Kürt Tarihi 1996 İstanbul

Yalçın Küçük, Kürtler Üstüne Tezler, 1988 Ankara

Kürt İsyanları (Genel Kurmay Belgeleri 3 Cilt) 1992 İstanbul

P. A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar

M. Bayrak, Kürdoloji Belgeleri, 1997 Ankara

M. Bayrak, Alevilik ve Kürtler 1997 Ankara

Birikim dergisi S. 71. 72

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...
"Osmanlı Devleti,resmi olan tarihten çok farklı bit tarihe dayanmaktadır.Pragmatizme dayanan bir imparatorluk.Türk devleti olduğu iddia edilsede kendi içinde Türk'ü barındırmayan bir devasa güç."

 

bana bu sözü açıklarmısın :D

 

Tabi ki :)

 

"Osmanlı Devleti,resmi olan tarihten çok farklı bit tarihe dayanmaktadır" dedim,çünkü;resmi tarih bize 700 yılllık bir imparatorluğu kendi doğrularına göre anlatır.Osmanlı Devleti tam bir rüyadır,herşey olurundadır.Dünyaya adaleti sunar,kendi imparatorluğunda hiçbir sorun yoktur vs...

 

Bu işte resmi tarih...öğretilen ve dayatılan.

 

Gerçek şu ki;haraç ve cizyeye dayalı olan bu imparatorluğun varlığı hükmettiği toprağa bağlıydı.Sınırlar daraldıkça,gelirler azalacak.Bu da sömürge olan bir imparatorluğun sonudur.

 

Osmanlı Devleti,sadece kuruluş ve yıkılış dönemlerinde bir Türk devletidir,olması gereken de budur.İmparatorluk,kendi içerisinde farklı etnikleri,inançları barındırırken,amacı devletin devamı olan bir imparatorluktan herhangi bir kimliği sahiplenmesi beklenemezde.

 

Osmanlı Devleti'nin sosyo/ekonomik yapısında bunu görürüz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tabi ki :)

 

"Osmanlı Devleti,resmi olan tarihten çok farklı bit tarihe dayanmaktadır" dedim,çünkü;resmi tarih bize 700 yılllık bir imparatorluğu kendi doğrularına göre anlatır.Osmanlı Devleti tam bir rüyadır,herşey olurundadır.Dünyaya adaleti sunar,kendi imparatorluğunda hiçbir sorun yoktur vs...

 

Bu işte resmi tarih...öğretilen ve dayatılan.

 

Gerçek şu ki;haraç ve cizyeye dayalı olan bu imparatorluğun varlığı hükmettiği toprağa bağlıydı.Sınırlar daraldıkça,gelirler azalacak.Bu da sömürge olan bir imparatorluğun sonudur.

 

Osmanlı Devleti,sadece kuruluş ve yıkılış dönemlerinde bir Türk devletidir,olması gereken de budur.İmparatorluk,kendi içerisinde farklı etnikleri,inançları barındırırken,amacı devletin devamı olan bir imparatorluktan herhangi bir kimliği sahiplenmesi beklenemezde.

 

Osmanlı Devleti'nin sosyo/ekonomik yapısında bunu görürüz.

 

sayın mavi....

eğer osmanlı devleti dediğin tarih resmi olmayan tarihten çok farklı bir tarihe dayanır diyorsan bunu bana önce ispatla.Yoksa ortya attığın kolay kabul edilir bir iddia değil.Ha dersen kitaplardan okuduğum tarih bunu diyor.O zaman sana şöyle bir örnek vereyim.

 

Ali Kemal MERAM sol görüşlü bir yazardır.Yazdığı kitabın adıda "Padişah Anaları ve 600 yıl bizi yöneten devşirmeler" dir.Bu kitaba göre bakarsan Osmanlı devleti soyunda bulunan hiç kimse Türk değildir ve hatta Orhan Gazinin babası bir Türk düşmanıdır.İlginçtir ki Orhan gazi nin babası Osman Gazidir ve OSmanlı İmparatorluğunun kurucusudur.

 

Ali KARAÇAM ise sağ görüşlü bir yazardır.Onun kitabının adıda "Osmanlı devletini Cihan Devleti Yapan 150 Sır" dır.BU kitaptada Her padişahın kendisine çok sayıda eş aldığı ancak Osmanlının "kan bozulursa Törede bozulur" ( ki bu Oğuz Türklerinden kalma bir adettir) şeklinde bir hayat felsefesinden bahseder.

 

bu sadece bir örnek anlatmak istediğim vermek istediğim mesajı almışsındır umarım

 

Yani Tarihi yorumlarken kullandığın malzeme ve bulmak istediğin cevap tarafsız olmalı.Öncelikle unutmamak lazımdır tarih bir milletin bir ırkın yada nasıl bir tabir kullanırsanız adını sizkoyun tarih bir hafızadır.Atatürk'ün özellikle tarihin araştırılmasına yönelmeside bunun üzerinedir.Osmanlı tarihi oğuzlar selçuklar ve diyar diyar......Tarih incelenirken önce tahlil edersin sonra terkiplersin.Elindeki verileri önce aklın uygunluğu sonra ise varoluşun getirdiği yorumlama ile gerçeğe yansıtırsın.Ancak bugün tarih bu şekilde yazılmamaktadır.Amaç Osmanlıyı sevmiyorum diyerek yola çıkarak bir tarih yazmaksa vur abalıya misali değnek çakacak bir çok yer bulunur.

 

Ama tarih abartılmadan olmayan bir şeyi varmış gibi yazmadan yapılmalıdır.Siz bunu böyle yaptınız demedim.Osmanılının tarihinin resmi olmadğını iddia ettiğiniz için yazıyorum.Osmanlı tarihinnin Cumhuriyette geçiş dönemlerinde bazı abartı söylemlerle ve taraflı ifadelerle yazımı hatta ortaya bir taş at çıkaramasınlar şeklinde doğruluğu ispatlanamayan iddialarla tarih yazıldı.

 

Türkiyennin bilinen tarih profesörlerinden İlber Ortaylının çok güzel bir sözü vardır "meşrebine göre annenin babanın görüşüne göre çocukların ağızına bir kaç söz yapıştırılıyor bu çocuk bütün hayatı boyunca o öğrendşği ne ise ömürünü onunla tamamlıyor.Bİr şeyin köküne inmeye elle tutulur bir delil göstermeye hiç merakımız yok"

 

yani aziz muhterem arkadaşım yukarıya yazdıklarınla ilgili yansız bir delil ortaya atmadığın süerece ki ben delile bakarım sadece o benim için ispattır.Delil dedim diye bana kalkıpta internetten arayo bulduğun bir sayfayı alıntılama o bir kanıt değil çünkü.Osmanlıyı bende sevmem ama seveceğim yanlarıda var.Olaylara objektif yaklaşmakta fayda var.

 

Ha bu arada bir yanlışını düzelteyim "Gerçek şu ki;haraç ve cizyeye dayalı olan bu imparatorluğun varlığı hükmettiği toprağa bağlıydı.Sınırlar daraldıkça,gelirler azalacak.Bu da sömürge olan bir imparatorluğun sonudur."

 

bu sözün çok çelişkili çünkü hem anlamca cümlenin başındaki ifaden uymuyor hemde kullandığın kelimeler.Neden dersen.... Osmanlı devletinde haraç yoktu vergi vardı.Şuanda da olduğu gibi vergi veriyordu herkes.Ben basit anlamda değerlendirdim bu arada demeden geçmeyim.Osmanlı devleti bir sömürge imparatorluğu değildir tarihin kabul ettiği tek sömürge imparatorluğu vardır o da tarihteki adıyla "güneş batmayan imparatorluk" diyerek geçer büyük birleşmiş britanya yani İngilteredir.Osmanlı devleti bir sömürde imparatorluğu değildir ve değildir ki neden sonu olsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Osmanlı Devleti bir Türk devleti değildir.'Türk onun imparatorluğuna dahil dahil bir alay reayeden bir tanesidir" (Niyazi Berkas,100 Soruda Türkiye İktisat Tarihi II. Gerçek Yay.S:213)

 

"....Üzerinde durulması gereken,ama ekseri gözden kaçan bir şey de 'Osmanlının ne ve kim olduğudur,....Bu konuda M Fuad Köprülü;Etnik değil sadece politik bir tabir olan Osmanlı kelimesi eski nüvislerde daima 'devlet hizmetlerinde bulunan ve devlet bütçesinde geçinen hakim ve müdir sınıfı temsil eder..........(Fikret Başkaya,YediyüzÜtopya.S:79)

 

Forumdaşım,Osmanlı Devletini anlamak için önce Osmanlı Devletinin sosyal formasyonuna bakmak gerekiyor.Bu da daha çok üretim tarzı,üretim araçları ve işleyiştir.

 

Biliyoruz ki Osmanlı Devleti,ne başlı başına Feodalizm ile nede kendi döneminde ki herhangi başka bir olgu ile açıklanamayacak bir karışık bir sistem ile bugüne gelmiş devasa bir imparatorluktur.

 

İmparatorluk,din ve milleti değil,devletin bekasını düşünür daima.Zaten gereken de budur,söz konusu Kayı boyundan gelen Osmanlı daha sonraki dönemde farklı etnik kimliklerle boyanmış bir sarayın iç çekişmeleri olarak karşımıza çıkar.

 

Bunun yanında Osmanlı Devleti,haraca dayalı bir devletti.Bu haraç,reayden elde edilen haraç ve savaşlarda elde edilen ganimetlerle açıklanacak bir haraçtı.

 

Osmanlının varlığı,işte buna dayanıyordu.Artıklarla kendi kendini üreten bir devlet.

 

Bunun yanında Osmanlı Devletin'de ki Adem-i Merkezyetçi sistem de bu işlerliği devamlı kılıyordu.

 

"Gerçek şu ki;haraç ve cizyeye dayalı olan bu imparatorluğun varlığı hükmettiği toprağa bağlıydı.Sınırlar daraldıkça,gelirler azalacak.Bu da sömürge olan bir imparatorluğun sonudur."

 

şeklinde ki cümlemde çelişki yok,sadece sizin düşüncelerinize uymuyor.Çelişkimi de kendinize göre vergi olan kavramla açıklamışsınız zaten.

 

Yazdığım cümlenin sonuna kadar arkasındayım,hem sol-sağ yazarlar olarak değil bakış olarak tarihi anlamalıyız.Tarihi yazan,yorumlarken kendi bakışıyla yorumlar.

 

Mesela,bizim için bir yıkım olan Sevr,bir Ermeni Devleti için neyi ifade eder?

 

Dediğim gibi,kanıt Osmanlı Devletini doğru okumakta yatarr.

 

Buna rağmen ben de hala çelişki arıyorsanız;size Devşirme sistemini sorabilir miyim?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Osmanlı Devleti bir Türk devleti değildir.'Türk onun imparatorluğuna dahil dahil bir alay reayeden bir tanesidir" (Niyazi Berkas,100 Soruda Türkiye İktisat Tarihi II. Gerçek Yay.S:213)

 

"....Üzerinde durulması gereken,ama ekseri gözden kaçan bir şey de 'Osmanlının ne ve kim olduğudur,....Bu konuda M Fuad Köprülü;Etnik değil sadece politik bir tabir olan Osmanlı kelimesi eski nüvislerde daima 'devlet hizmetlerinde bulunan ve devlet bütçesinde geçinen hakim ve müdir sınıfı temsil eder..........(Fikret Başkaya,YediyüzÜtopya.S:79)

.

.

 

 

bendeki tarih kitaplarıda osmanlı Türk devletidir diyor hangisi doğru sence ?????

 

devşirme sistemi bir nevi şuanki dünyada da var olan beyin göçü sisteminin eski tabiridir.Fethedilen devletlerde bulunan bazı eğitimli yetişmeye müsait olan gençler medreselerde eğitilir ve devlet adamı yapılır sokullu mehmet paşada bundan biridir bunda ne gariplik var anlamadım ???

 

ismini verdiğin yazarlar ağarlıklı olarak sol görüşlü yazarlar bu adamların osmanlı yı sevmesini de beklemem zaten :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bendeki tarih kitaplarıda osmanlı Türk devletidir diyor hangisi doğru sence ?????

 

devşirme sistemi bir nevi şuanki dünyada da var olan beyin göçü sisteminin eski tabiridir.Fethedilen devletlerde bulunan bazı eğitimli yetişmeye müsait olan gençler medreselerde eğitilir ve devlet adamı yapılır sokullu mehmet paşada bundan biridir bunda ne gariplik var anlamadım ???

 

ismini verdiğin yazarlar ağarlıklı olarak sol görüşlü yazarlar bu adamların osmanlı yı sevmesini de beklemem zaten :D

 

Devşirme sisteminde asimilasyonun kendisi vardır?

 

Tabi ki yine de siz inanmak istediğinize inanın yine :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Devşirme sisteminde asimilasyonun kendisi vardır?

 

Tabi ki yine de siz inanmak istediğinize inanın yine :)

 

inanmak istediğime değil bilader ben mantık adamıyım kusra bakmada aklımın uyduğu mantığımın kabul ettiğini alırım iki tane solcu yazar kalkıpta osmanlıyı karaldı diye osmanlı düşmanı iki tane yazarda övdü diye turancı olan biri değilim

 

ha verdiğin örneklere bakıyorum hatta ve hatta senin avatarına bakıyorum milliyetçi olmak sana uymayan bir şey hatta ve hatta avatarında milliyetçilik gerçekleri göstermez mi ne yazıyor tam okuyamadım da ona benzer bir şey.

 

Malum ben Türküm Türk milliyetçisiyim ama Allah Allah edalarında değilim.Sende kürt milliyetçisisin malum.Ama sende işte o gerçekleri görmeyi engelleyen bir milliyetçilik var benim kanımca yani birisi TÜrk milliyetçsi olunca kötü beter aman Allah korusun ama kürtçü olunca, solcu olunca, devrimci olunca yada ne bilim buna benzer tabir ler işte sizden oluyo

 

yeni bir ideolojik akım mı yaratıyorusunuz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

inanmak istediğime değil bilader ben mantık adamıyım kusra bakmada aklımın uyduğu mantığımın kabul ettiğini alırım iki tane solcu yazar kalkıpta osmanlıyı karaldı diye osmanlı düşmanı iki tane yazarda övdü diye turancı olan biri değilim

 

ha verdiğin örneklere bakıyorum hatta ve hatta senin avatarına bakıyorum milliyetçi olmak sana uymayan bir şey hatta ve hatta avatarında milliyetçilik gerçekleri göstermez mi ne yazıyor tam okuyamadım da ona benzer bir şey.

 

Malum ben Türküm Türk milliyetçisiyim ama Allah Allah edalarında değilim.Sende kürt milliyetçisisin malum.Ama sende işte o gerçekleri görmeyi engelleyen bir milliyetçilik var benim kanımca yani birisi TÜrk milliyetçsi olunca kötü beter aman Allah korusun ama kürtçü olunca, solcu olunca, devrimci olunca yada ne bilim buna benzer tabir ler işte sizden oluyo

 

yeni bir ideolojik akım mı yaratıyorusunuz

 

Valla,sağolasın dostum,hasta hasta güldürdün...beni anlamak istemiyorsunuz,ne diyeyim :) mantık Osmanlıyı net gösteriyor zaten...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ekonomik,sosyal,siyasal....

 

ben tarih dedim gelilşim demedim sana

ekonomik açıdan şudur

sosyal açıdan budur

siyasal açıdan budur diyerek ifadeler yazmak gibi bir fikrim yoktu

konuya girdiğimiz derinliğe bakarsan senin cevapları toparlamaya çalışıyorum sürekli çünkü kafandaki doğrudan şaşmıyorsun kürtlerin ekonomik sosyal yada bilmem nesini sormadım

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ben tarih dedim gelilşim demedim sana

ekonomik açıdan şudur

sosyal açıdan budur

siyasal açıdan budur diyerek ifadeler yazmak gibi bir fikrim yoktu

konuya girdiğimiz derinliğe bakarsan senin cevapları toparlamaya çalışıyorum sürekli çünkü kafandaki doğrudan şaşmıyorsun kürtlerin ekonomik sosyal yada bilmem nesini sormadım

neyini sordunuz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

neyini sordunuz?

 

osmanlı devleti yıkıldı yerine TÜrkiye Cumhuriyeti kuruldu değil mi yıllardan beridir de bu hassasiyetin üzerine başta amerika olmak üzere bir çok ülke sürekli gider.Peki söylermisin bana neden kürt devleti kurulması bu kadar isteniyordu da tarhiten bu yana ingiltere sürekli kürtleri kullanarak doğuda bir ermeni devleti kurulması için çabaldı.Kürtleri bir şekilde üstün görseydi ermenistanı tercijh etmezlerdi.bu sadece bir varsayımım

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

osmanlı devleti yıkıldı yerine TÜrkiye Cumhuriyeti kuruldu değil mi yıllardan beridir de bu hassasiyetin üzerine başta amerika olmak üzere bir çok ülke sürekli gider.Peki söylermisin bana neden kürt devleti kurulması bu kadar isteniyordu da tarhiten bu yana ingiltere sürekli kürtleri kullanarak doğuda bir ermeni devleti kurulması için çabaldı.Kürtleri bir şekilde üstün görseydi ermenistanı tercijh etmezlerdi.bu sadece bir varsayımım

 

Türk tarhinde Kürtler...çkarlar diyelim ona o zaman,İngiltere'nin işine gelen bu olduğundan.Sevr antlaşmasında sadece Ermeni değil Kürt devletinden de behsedilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türk tarhinde Kürtler...çkarlar diyelim ona o zaman,İngiltere'nin işine gelen bu olduğundan.Sevr antlaşmasında sadece Ermeni değil Kürt devletinden de behsedilir.

 

kürt devletinden bahsetmez özerklik yani eyalet verilmesinden bahseder yani bir devlet değil özerklik yani nasıl hong konk ingilterenin özerkliğinde bir devlet se aynı şekilde yani bir bağımsızlığı yok

 

sadece ermenistan için bir devlet söz konusudur orda da der zaten ermenistan cumhuriyeti diyerek

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bendeki tarih kitaplarıda osmanlı Türk devletidir diyor hangisi doğru sence ?????

 

devşirme sistemi bir nevi şuanki dünyada da var olan beyin göçü sisteminin eski tabiridir.Fethedilen devletlerde bulunan bazı eğitimli yetişmeye müsait olan gençler medreselerde eğitilir ve devlet adamı yapılır sokullu mehmet paşada bundan biridir bunda ne gariplik var anlamadım ???

 

ismini verdiğin yazarlar ağarlıklı olarak sol görüşlü yazarlar bu adamların osmanlı yı sevmesini de beklemem zaten :D

 

Sayin Taypa

 

Sanirim Devsirme ile beyin gocunu bir birine karistirmis olacaksiniz ?! Cunku beyin gocu kendi istedigi ve rizasi ile baska ulkeye goc edip orada calismaktir.. Osmanli donemindeki devsirmenin simdiki beyin gocu ile bir alakasi yoktur... Osmanli donemindeki devsirmeler sadece hristiyan cocuklari icin uygulanmis bir yontemdir kendi isteklerinin disinda olan birseydir.. Bugun ki beyin gocu ile bir alakasi yoktur.. Beyin gocunde insanlarin dini dili irki goz onunde bulundurulmaz ama devsirmede oyle degildir.. Isterseniz Nette bir arastirma yapin devisirme nedir ve neden boyle bir uygulama yapilmistiriniz... Ve oyle her onune gelen hristiyan cocuklarida devisirilmiyordu sadece Hristiyanlarin en asilleri devsiriliyordu.."Devşirme, toplama demektir. Tebaadan olan Hıristiyan çocuklarının Yeniçeri yapılmak üzere toplanmalarıdır. Saray hizmetleriyle, Bostancı

ocağı ve Yeniçeri ocağında istihdam edilmek üzere Osmanlı Devletinin Hristiyan halkından topladığı çocuklara verilen isimdir"..

Saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayin Taypa

 

Sanirim Devsirme ile beyin gocunu bir birine karistirmis olacaksiniz ?! Cunku beyin gocu kendi istedigi ve rizasi ile baska ulkeye goc edip orada calismaktir.. Osmanli donemindeki devsirmenin simdiki beyin gocu ile bir alakasi yoktur... Osmanli donemindeki devsirmeler sadece hristiyan cocuklari icin uygulanmis bir yontemdir kendi isteklerinin disinda olan birseydir.. Bugun ki beyin gocu ile bir alakasi yoktur.. Beyin gocunde insanlarin dini dili irki goz onunde bulundurulmaz ama devsirmede oyle degildir.. Isterseniz Nette bir arastirma yapin devisirme nedir ve neden boyle bir uygulama yapilmistiriniz... Ve oyle her onune gelen hristiyan cocuklarida devisirilmiyordu sadece Hristiyanlarin en asilleri devsiriliyordu.."Devşirme, toplama demektir. Tebaadan olan Hıristiyan çocuklarının Yeniçeri yapılmak üzere toplanmalarıdır. Saray hizmetleriyle, Bostancı

ocağı ve Yeniçeri ocağında istihdam edilmek üzere Osmanlı Devletinin Hristiyan halkından topladığı çocuklara verilen isimdir"..

Saygilar

 

sayın yakışıklı

yazıyı dikkatle okursanız "bir nevi ...."şeklindedir yani direk beyin göçü ile devşirmeyş i bir tutmadım benzer yanlarını sergiledim bu konuda belki sizden belki sizden çok ama emin olun ki bilgi sahibi biryim

 

benzer yanları yok diyorsanız eğer bu sizin şahsi görüşünüz diyebilirim ama beyin göçüyle devşirme arasında bayağı ortak konta vardır.Mesela buna en güzel örnek ODTÜ de okyan birçok gencin okul esnasında başarısından dolayı Amerikaya alınması ve Amerikan vatandaşı olarak hayatına devam etemsi gibi.Mesela benim bir arkadaşım şuanda Nasa da fizik asistanlığı yapıyor.Amerikan avtandaşı olarak

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın yakışıklı

yazıyı dikkatle okursanız "bir nevi ...."şeklindedir yani direk beyin göçü ile devşirmeyş i bir tutmadım benzer yanlarını sergiledim bu konuda belki sizden belki sizden çok ama emin olun ki bilgi sahibi biryim

 

benzer yanları yok diyorsanız eğer bu sizin şahsi görüşünüz diyebilirim ama beyin göçüyle devşirme arasında bayağı ortak konta vardır.Mesela buna en güzel örnek ODTÜ de okyan birçok gencin okul esnasında başarısından dolayı Amerikaya alınması ve Amerikan vatandaşı olarak hayatına devam etemsi gibi.Mesela benim bir arkadaşım şuanda Nasa da fizik asistanlığı yapıyor.Amerikan avtandaşı olarak

 

sevgili arkadasim atatürk türkiyeyi kurmadan evel osmanli devleti onu terevrüst olarak

ilan etigini biliyormuydun?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayin Taypa

 

Bu konuda benden fazla bilgi sahibi oldugunuzdan suphem yoktur.. olabilir ben sizin bilginizi burada sorgulamiyorum ama devsirme ile beyin gocunu bir birine benzetmeniz yanlis cunku Devsirme toplama olduguna gore, Beyin gocunun toplama ile bir ilgisi yoktur.. Vermis oldugunuz orneklerde zaten bunu gostermektedir yani beyin gocu ve devsirme farklidir benzerlikler bulunmamaktadir lutfen bunu birbirine karistirmayalim.. Arkadasiniz alinmasi Turkiye cumhuriyeti araciligiyla olmamismidir ?! cunku bildigim kadariyla Turkiyedeki basarili ogrenciler devlet tarafindan yurtdisina yuksek lisans icin egitime gonderiliyor .. Ama devsirmede bu soz konusu degildir.. Devsirmenin kurulus amacina ve nedeninede bakarsa beyin gucuyle alakasinin olmadigini goruyoruz.. Ayrica arkadasinizin hayatina Amerikan vatandasi olarak devam etmeside yine sizin arkadasinin tercihidir egerki amerikan vatandasi olmasaydi sozunu ettiginiz asistanlik gorevine alinmayacakmiydi alinacakti..

saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.