Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

TARİKATLAR VE RADİKAL İSLAMCI AKIMLAR .....


Yayamaz Kayımca

Önerilen İletiler

Can Dündar: Biz de Türk basını kapsamındayız ya bunları söylüyorsunuz Türk basınına.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Bakın dünya üniversitelerinde 30 yıl okuttuğum tasavvuf Muhammed-i Vicdan ve şuura saltanat uğruna ambargo koyan Emevi dinciliğine sahabe neslinin bir reaksiyonu olarak çıktı. Ben burada tarikatları yerden yere çalmak filan gibi bir niyetim yok ama bir gerçeği tespit edelim. Böyle birbirini hırpalamanın bir alemi yok, bu yakışıksız bir şey. Şimdi ben kalkıp da mesela Mevlana’ya sataşır mıyım? Veya Abdülkadir Geylani’ye sataşır mıyım? Hiç alakası yok. Başka bir şey söylüyorum, bir dönemden bahsediyorum ben. Emevi’nin saltanatı din aracı yapmasına, oradan başlıyor, Evlad-ı Resul’ü bile katletmiştir bunun için. Bakın siyasal İslam’ın prototipi Emevi'dir.

 

Emre Kongar: Bravo tabii. Bravo dedik hocam.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Buna reaksiyon olarak gelen tasavvuf büyük tasavvuf yani züht hareketi, esas ismi budur bunun. Sonra tarikatlar döneminde tekrar işi saltanat aracı yapmaya alet edilmiştir. Hepsi mi bunu yaptı? Niyetleri kötü müydü? Onu demiyorum ama bunu görmemiz lazım. Yani tarikatlardan bir sıkıntımız varsa, cemaatler çok iyi söyledi birisi. Holdinglerle tarikatı birbirine katmayın. Başka şey, çok öyle tarikatlar var ki bugün halen tasavvufun saf, temiz vicdanını temsil ediyorlar. Kimsenin bu ülkede Mevlevilerden şikayet var mı? Hazretilerden şikayeti var mı? Hatta Kadirilerden şikayeti var mı? Niye? Onlar tasavvuf ekseninde meseleyi derin bir temizlenme ve arınma olarak görüyorlar, hepimiz saygı duyuyoruz. Şimdi şikayet nerede? Burada teolojik çürüme var, İslam dünyasının esas meselesi teolojiktir. Benim böyle bir yazım da var, mesele teolojik diye. Onu düzeltmeden iki yolu var İslam dünyasının, ya bu dini ilahi kaynağı gibi yaşar işte o düzelmedir. O zaman yükselişe geçer veya bu dini bırakır. Bu dini bu şekilde yaşayarak İslam dünyası hiçbir yere gidemez. İşte bakın geldiği yer. Bugün Papa peygamberini haşa vekella bunu basın toplantısında söyledim, Neron’a bile tarihte reva görülmeyen hakaretlerle İslam’ın peygamberine hareket etti. Şimdi bu adam gelecek bir de Türkiye’de orayı burayı taciz edecek. Bu hayasızlığın ta kendisi değil mi? Bunları konuşmak lazım. Yani nerede tarikatlar? Elin günün sakalsızlığını, bıyıksızlığını mesele yapıp dinine, imanına musallat olanlar bugün neredeler? Peygamber tarihin en azılı katili, canisi diye tanıtılıyor dünyanın önüne. Gıkları çıkıyor mu? Niçin? AKP rahatsız olur. Çünkü AKP Hıristiyanlarla işbirliği içinde Türkiye’nin anasını ağlatıyor. Bunları söylesene kardeşim. Sen tarikat burada, ne anlatıyorsun. Bir üstelik de çoğu tarikat diyor. Tarikat değil, bir defa onları öğreneceksiniz. Şimdi bir şey daha var. Bu Aguste Comte hanımefendi dedi. Aguste Comte o gafı yapmıştır, Aguste Comte yalnız bilim adamı değildir. Aguste Comte filozoftur, felsefe bilimi değil. Tabi bilime ufuk açar ama felsefe bilim değil, filozofta bilgin değil onu da ayıralım. Şimdi bir şey daha söyleyeceğim ve benim bitiyor ondan sonra işim. Bugün diyorsunuz onu da görelim. Efendim Emre hoca bazı noktalarda haklı olarak dedi ki; bu tarikatlar neyse cemaatlar sizin ortak ifadenizle kendi yaşam tarzlarını dayatıyorlar, dayatınca tehdit oluyor ve bundan demokrasi de insan da rahatsız oluyor, toplum yani reaksiyonun arka planında bu var. Şimdi bir şey soracağım ben size, sizi tenzih ediyorum. Siz bu ülkenin hakikaten aydınlarından birisiniz, ben bunu her zaman söylüyorum. Şimdi bunlar dayatıyorlar hayatlarını bize. Bunlar ilkeldir, bunlar yontma taş devri mahlukatıdır diyen adamlar hangi vicdan, idrak ve insafla veya hangi şahsiyet ve onurla bugün bu dayatıyorlar, bunlar çağdışıdır, Türkiye’den bile bunlar dışarı atılmalıdır dedikleri adamların bugün ayaklarının altını yalıyorlar, paspas oldular menfaat için. Siz Türk aydının, Türk basınının, Türk iş çevrelerinin bu çürümesini, bu düşüşünü burada gündeme getirin. Yani tarikatlar demekle bu iş bitmiyor ki. Bakın tarikat, tarikat diye diye cambaza baktırdılar bu ülkede milleti. Şimdi tarikatlardan şikayet adı altında öyle bir düşüş kitlesi vücut buldu ki menfeati için ne Allah’ı var, ne vicdanı var hepsini satmaya hazır ve dün anasına avradına küfrettiği adamların bugün ayaklarının altında paspas oluyor. Bunu seyrediyoruz. Bunları da gündeme getirin. Yani bu ekranlardan halka böyle faydalı olun. Yoksa İsmail Ağa cemaati gibi her cemaatte kavga olur, kıyamet olur. Onu bırakın emniyet çözsün. Ben bunları söyleyeceğim. Burada bizim en önemli problemimiz şahsiyetsizlik, ilkesizlik ve imansızlıktır. İmanımız o olur, bu olur. Yani septikler hiçbir şeye inanmıyoruz dediler. Felsefe onlara diyor ki; hiçbir şeye inanmıyoruz demekte bir inançtır. Bakın şimdi bunu bir tarafa bırakalım ama şahsiyetsizlik bir iman değildir, iki yüzlülük iman değildir, alçaklık iman değildir, saygıya layık değildir. Dün sövdüğüne bugün paspas olmak şahsiyet değildir. Şimdi Türkiye’yi biraz da bu açıdan irdeleyin. Yani cemaatler orada falan. Esasında Türkiye’de aydın, bilmem ne basın mensubu, bilmem ne çağdaş falan filan geçinen ve çağdaşlık adına ve Türkiye’nin yüceltilmesi adına bu kadar ahkam kesen insanların son yıllarda gördük ki şahsiyet paydaları hiçbir tarikatın hiçbir çürümüşlüğünde görünmeyecek kadar düşüktür. Şimdi Türkiye bunu irdeleyecek. Artık 30 sene, 40 sene önceki tarikat bilmem neredeki sapmaları falan onlar aşıldı. Bugün en büyük çürüme, en büyük şahsiyetsizlik oradadır. Hani bunu tashih etmek lazım.

 

Emre Kongar: Siyasette değil mi?

 

Yaşar Nuri Öztürk: Siyasette ve aydınlarda. Aydınların aydınlarını tenzih ederim.

 

Emre Kongar: Teşekkürler.

 

Can Dündar: Teşekkür ederiz. Siz bize yapmamızı tavsiye ettiğiniz her şeyi yaptınız. Onun için medya adına da teşekkür ederiz.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Sen şimdi tarikat. Bir güzel okuyacaksın.

 

Can Dündar: Ahmet Bey, hem hocamın bıraktığı yerden size döneyim, hem de biraz önce öğrenci arkadaşlardan da sorular istedik. Bir tanesinin sorusu var, Boğaziçi Üniversitesi’nden. Hem tekke ve zaviyeler kapatılmışken öğrenci evleri var diyor. Nurcan’ın bir sorusu var, o da diyor ki; Akp Kuran kurslarını tekrar açtı. Bu kurslar da cemaatlerin kaynağını oluşturuyor. Bu konuda Cumhurbaşkanının bir uyarısı oldu çok yeni. Kapatılmasını söyledi enstitülere bir şey olarak. Yani bu da bir çözüm önerisi. Yani bunların kapatılması lazım, başka çare yok. Şimdi hem bu tekke zaviyeler kanunu, hem Kuran kursları açısından siz nasıl bir çıkış öngörüyorsunuz?

 

Ahmet Taşgetiren: Şimdi biraz sakin konuşmak isterim.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Sen sakin konuş. Bu adrenaline sen dayanamazsın.

 

Ahmet Taşgetiren: Önce kısaca bir tasavvufla ilgili bir kaç değerlendirme yapayım.

 

Can Dündar: Korkum şu ki; orada kaldık, bir türlü geleceğe bakamıyorum.

 

Ahmet Taşgetiren: Şimdi empati diye ben önceki turda sözümü öyle bitirmiştim. Yani bir dünyayı doğru tanımlamak ve onlar açısından da düşünebilmek. Yani bu tarikat içinde yer alan insanlar hangi hassasiyetler taşıyorlar, nasıl bir dünyaları var bunu Türkiye’nin de yeterince tanıdığı kanaatinde değilim. Yani orada ifade ettim.

 

Can Dündar: Tabi siz de ondan ayrı bir Türkiye varmış gibi bahsediyorsunuz. Yani o da Türkiye’nin bir parçası aslında. Öyle değil mi?

 

Ahmet Taşgetiren: Hayır Türkiye’nin onu yani kamuoyunun diyeyim. Kamuoyunun bu alanı yeterince tanıdığı kanaatinde değilim. Medya bilgilendiriyor, medyanın da bu alandaki bilgisi son derece sınırlı. Mesela tasavvuf yeterince bilinmiyor. Aslında hocam da güzel anlattı, tasavvufun ne anlama geldiğini. Nihal hanım da güzel anlattı. Ben kısaca şunu ifade etmek isterim; onların sözlerine belki artı bir ilave olacak. Bir kalbi arınma olayıdır tasavvuf. Yani kalbinizi arındırıyorsunuz, nelerden? İşte insanın zaafı diye telakki ettiği diyelim hubbur yaset diye bir kavram var, baş olma sevdası. Bundan arındırıyor. Ne bileyim mal tutkusundan arındırıyor. İşte bir takım insanın nefsi zaaflarından arındırıyor ve şöyle bir şey; kalbi Allah’ın nazar edeceği bir alan haline getiriyor. Kalpteki kirlilikleri arındırıyor. Böyle bir olay. Şimdi İslam tarihinin belli bir döneminde işte hocam onu Emeviler dönemi olarak şey yaptı, bir yozlaşma sürecine giriliyor. O dönemde ben nasıl işte Muhammed-i ruhla hocamın çok güzel ifade ettiği Muhammed-i ruhla yeniden donanabilirim kaygısı içerisinde insanlar bir arayışa yöneliyorlar. O dönemin işte Cüneydi Bağdadi gibi, Hasan Basri gibi büyük mutasavvıfları var. Şimdi tasavvuf dünyası böyle bir dünya. Yani İslam içinde bir derinleşme olayı. Tarikat ne? Tarikat da bence yani bu işi bir önder kanalıyla yapma işi, onun elinden tutma işi, ona tasavvuf dilinde mürşid-i kamil deniyor. Yani kemal ehli bir yol gösterici insan demek. Ben bu mürşid kişiliğinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yani orada yozlaşma varsa tarikat yozlaşıyor, orada sağlıklı bir tip varsa tarikat sağlıklı işliyor. Şimdi mürşid aslında kendi kişiliğini terbiye etmiş ve Allah’ın yüceliğini en iyi idrak etmiş olan insandır. Onun için mesela mürşid’in kendisini putlaştırması diye bir hadiseden söz etmek söz konusu olmamalıdır. Yani teoride olmamalıdır. Bunlar söylüyorum.

 

Can Dündar: Soruma da gelirseniz. Son bir kaç cümleyle lütfen.

 

Ahmet Taşgetiren: Oraya geleceğim. Yani bir kere bu tasavvufun bu niteliği bilinmiyor.

 

Can Dündar: Özüne aykırı diyorsunuz.

 

Ahmet Taşgetiren: Yani siyasette çok iddialı olmak, baş olmak, işte bir yere tahakküm etmek bu tasavvufun o özüne aykırı bir şey bunun altını çizmek lazım bir.

 

Can Dündar: Tamam.

 

Ahmet Taşgetiren: Peki Türkiye’de tarikatların genel karakterini nedir? Benim gözlemim şu; yani bu alanda bulunan insanlar Türkiye’nin sade insanlarıdır. Yani çok iyi mürşitler vardır, gerçekten çok temiz, kendi kişiliğini arındırmış insanlar olduğunu biliyorum, tanıyorum ve çok güzel bağlı insanlar vardır. Ana özellikleri, benim tespitim şu; 1-Türkiye sevgisi, 2-Müslümanlık sevgisi. Türkiye’yi seviyor bu insanlar, bir vatan olarak bu ülkenin yücelmesini, büyümesini, onurlu bir ülke olmasını, dünyada ağırlığı olan bir ülke olmasını istiyor, seviyorlar. 2-Müslümanlıklarını da seviyorlar ve şunu düşünüyorum ben bu dindar toplum diyebileceğimiz, bu tabanın, bu zeminin Müslümanlıkla Türkiye sevgisi arasında bir ayrım yapılmaya zorlanmamasını istiyorlar. Yani Müslümanlığı sanki yasaklı bir alan, sürekli gözaltında bulundurulması gereken bir alan, sürekli tehdit üretebilecek bir alan gibi telakki edilmesini sağlıklı bulmuyorlar. O zaman yaralanıyorlar. Yani Türkiye sevgisi ve Müslümanlık sevgisinin Türkiye’de bir ortak payda olmasını belki düşünüyorlar diye düşüneceğim. Yani bunun için de kriminolojik olaylar olmuyor mu, olur. Bütün toplumlarda olur bu. Buna yapılacak olan şey şudur; o kriminolojik olayı alırsınız ve onu gerekli biçimde sistemin öngördüğü çerçeve içerisinde değerlendirirsiniz. Yani yasaklanma konusu.

 

Can Dündar: Ahmet bey süremizin sonuna geldik. Evet o konuyu ...

 

Ahmet Taşgetiren: Şimdi aslında gerçekten daha önce uzun konuşuldu, zaman daraldı. Size de hak veriyorum belli bir sürede bitirmeniz lazım.

 

Can Dündar: Ama bu özellikle son bir kaç cümle rica edeyim.

 

Ahmet Taşgetiren: Şunu söyleyeyim; yani Mehmet bey söyledi, yasaklar bir sorun çözmüyor. Bana göre Sovyetler döneminde bu tarikat derinden aktı gitti ve bugün Sovyetler dağıldıktan sonra orada bu anlamda bir şey var yani yok edemiyorsunuz. Kaldı ki ben tarikat olgusunun, tasavvuf olgusunun Türk toplumunun genlerinde bulunduğunu düşünüyorum. Bu 1000 yıllık beraberliği var İslam'la Türk toplumunun. Bu 1000 yıllık beraberlik içerisinde Türkiye’nin kaderiyle paralel sorumluluklar üstlendiğini düşünüyorum bu zeminde yaşayan insanların. Onun için de yani tekke ve zaviyelerin kapatılmasının yani şu anda zaten tekke ve zaviyeden başka olgular var. Yani tarikat olgusu şu anda da tekke ve zaviyeden başka bir olgu. Nasıl bir olgu? Hizmet grupları halinde bir olgu.

 

Can Dündar: Oraya dönmeyelim. Anladım ama mesajı.

 

Ahmet Taşgetiren: Şimdi Nur hanım cemaatlerin öğrencilere burs verdiğini ifade etti. Evet burs veriyorlar ama bu bir tahakküm oluşturmuyor bana göre. Bunu bir sosyal hizmet olarak telakki ediyor. Yani daha iyi niyetli bakabilirsek.

 

Can Dündar: Tekrar izin verirseniz cevap hakkı doğacak şeylere girmeyelim. Çünkü gerçekten sonuna geldik. Çok teşekkür ediyorum, mesajı aldık.

 

Ahmet Taşgetiren: Sağolun.

 

Can Dündar: Nur hanım siz cevap hakkını uzun kullandığınız için çok kısaca bir kaç cümleyle rica edeceğim.

 

Nur Serter: Tamam. Ne yapılmalı ya ben cevap vereceğim.

 

Can Dündar: Lütfen.

 

Nur Serter: Öncelikle şöyle bir gerçek var; burası bir hukuk devleti, anayasamız var, yasalar var. Eğer tarikatlar ve cemaatler özgürce hareket etsin deniliyorsa yapılması gereken ilk şey hiç kuşkusuz anayasanın 174’ncü maddesi başta olmak üzere, 24’ncü maddesi de dahil değiştirmek ki ben tabii ki bundan yana değilim. Ancak öncelikle hukuk içinde tartışılması gereken bir konu olduğunun altını çizmek istiyorum. İkincisi, sıkı bir denetimin gerekli olduğuna inanıyorum. Camiiler niçin tarikat camileri olarak ayrılsın? Kim buna izin veriyor? İmamlar neden tarikatlar ve cemaatler tarafından atansın? Bu ülkede bir diyanet işleri başkanlığı var. Yasadışı Kuran kursları neden cemaatlerin elinde yetiştirsin öğrencileri? Gerekirse yasal Kuran kurslarının sayısı artırılsın. Ruhsatsız cemaat külliyeleri yapılıyor bu ülkede, dev gibi binalar dikiliyor. Neden olan ayrıcalık tanınıyor? Kendi içinde infaz mahkemeleri bile kuran cemaatler var. Neden bu kurumlara ciddi bir denetim yapılmıyor? Neden mali denetim yapılmıyor? Ben vergi verirken yapılıyor da neden cemaatler mali bir denetimin altında değil bir kere öncelikle bunların yapılması gerekiyor. İçişleri bakanlığı, maliye bakanlığı ve diyanet işleri başkanlığı. İkincisi, nitelikli siyaset orta vadede. Türkiye’de siyaset bu niteliksiz şekliyle devam ederse, siyasi partiler kanunu çıkarılmazsa, parti içi demokrasi işletilmezse, dokunulmazlıklar kaldırılmazsa bunların üstesinden gelinemez. Uzun vadede de eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması, düşünen ve sorgulayan bir gençlik yetiştirilmesi, medyanın, sivil toplum örgütlerinin de toplumun eğitimine ağırlık vermesi gerektiğini çok kısa olarak söylemek istiyorum.

 

Can Dündar: Çok teşekkür ederim. Tabi diyanet temsilcisi yok aramızda ama diyanetin yani 10-15 bin camii. Bizim kontrolümüz dışında. Çünkü yetişemiyoruz, buna bütçemiz yetmiyor diyor. Tabi bir yandan da biz diyanet işlerinin bütçesi artırıldığı zaman bu sefer de diyanet çok büyük bütçesi var diyoruz evet.

 

Nur Serter: Bu kadar çok imam hatip okulu var, açıldı. Buradan yetişenleri kullansınlar işte imam olarak.

 

Can Dündar: Yani o anlamda diyanetle ilgili bir sorun var ki burada tartışamadık. Çok kısa vaktimiz kaldı. Bir kaç cümle rica edeceğim.

 

Nihal Bengisu Karaca: Bir kaç cümle sığdırır mıyım bilmiyorum ama yani sonuçta yani insan aklı ve işte resmi tarih, resmi kalıplar hep kendisini aklileştirebildikleri ve kendileriyle uyumlu olan fenomenleri anlamaya yatkındırlar ama ne yazık ki yani onların dışında da bazı fenomenler var. İnsanların kendilerini, inançlarını ibadetleriyle birlikte bu evreni tam olarak karşılayabilme hisleri gibi yani ve bunun için güvenli, kendileri için güvenli olan yollarından biri tarikat olabilir. Ben bunu garipsemiyorum. Hani kendim bir tarikat üyesi değilim. Çünkü benim değerler hiyerarşimde işte özgürlük daha yüksek bir yerde duruyor. Belki başkasının sözünü dinleme işte daha nasihat dinlemeye yatkın bir yapım çok fazla olmadığı için ben değilim ama bir başkası için de özgürlük değil de efendim hayatın anlamını kavrayabilmek, neden ben buradayım, benim nihai amacım ne, işte veya öldükten sonra nereye gideceğim ve orada ne olacağım yani iki dünya saadetine nasıl ulaşabilirim gibi makul bir takım sorular onun değerler hiyerarşisinde çok çok önemli bir yerdedir ve bu özgürlükten feragat eder ve zaten dinde hani özgürlüğü de çok batılı ve modern anlamda algılayabilirsiniz ama bunu dayatamazsınız başkasına. Çünkü en azından mesela bir sabah namazına kalkmak uyuma özgürlüğünden kendin için daha kutsal olan bir amaç için feragat etme durumudur en basitinden ve bunlar yani sadece cemaat ve tarikat dendiğinde yani dini durumlarında dışında bir takım şeyler de var, oluşumlar da var. Yani onlara artık giremedik, giremeyeceğiz sanırım ama ben şunu da söylemek istiyorum; güzel olan her şey bu dünyada içerisinde, hakikat payı bulunan her şey zaman istismara uğrar. Yani aynı zamanda istismara açıktır.

 

Can Dündar: Bunu doğal karşılıyorsunuz evet.

 

Nihal Bengisu Karaca: Yani din bunlardan biridir.

 

Can Dündar: O da istismar edilmektedir.

 

Nihal Bengisu Karaca: Yani insan sağlığı bunlardan biridir, işte aşk bunlardan biridir, anne ve babalık ebeveyn, aile olma bile bunlardan biridir. Yani aile olacak diye bir araya getirirsiniz insanları. Yani birbirlerini öldürürler. Yani anlatabiliyor muyum? Sonuçta istismar çıkıyor efendim buradan diye insanların kendisine anlam yüklediği ve oradan belli bir şekilde kendilerine tanımlayabildikleri ve anlamlandırabildikleri kaynakları referans alanlarını yasaklamak onları yeraltına indirmektir, göndermektir. Yani hayatın dışına sürmektir, onları kendi içlerine kilitlemektir ve dolayısıyla ondan sonra da kalkıp vay bunlar niye mali olarak denetlenemiyorlar diyemezsiniz. Yani bu mantıklı olmaz.

 

Can Dündar: Peki çok teşekkür ederiz, çok teşekkür ederiz.

 

Nihal Bengisu Karaca: Yani aksine denetleyebilmeniz için bunlarla karşılıklı konuşulabilecek ortak, makul noktalar bulabilmelisiniz. Bulamıyorsanız üzerinde çalışmalısınız.

 

Can Dündar: Teşekkür ederim. Hocam siz ilk turda geniş bir analiz yaptınız. Onun için bu turda süremiz çok daraldığı için kısa bir final yapmanızı rica edeceğim.

 

Emre Kongar: Evet çok kısa bir final. Din iyi bir şeydir, doğru. İnanç iyi bir şeydir, o da doğru, tersi de doğru. Müslümanlık iyi bir dindir, o da doğru. İnsanlar kalplerini arındırarak Allah adına kötülüklerden kendilerini ihtiraslardan kurtarabilirler. Tabi çeşitli yolları vardır ama en güzel yollarından biri dindir filan. Bunları tartışmıyoruz ki burada. Sayın Taşgetiren harika bir vaaz verdi ama yani bu programla hiçbir ilgisi olduğunu zannetmiyorum. Yani şimdi gerçeklere baktığımız zaman çıldırtıcı bir takım şeyler var. Diyanet görevlisi olduğu bilinen birisi nazara karşı içine ter karışmış abdest suyu içermesini öneriyor bu ülkede. Bunu yapan devlet görevlisi. Efendim bunu yapan devlet görevlisi. Bu ülkede İstanbul gibi bir kentin iki büyük belediyesinde evlenenlere verilen bilmem şeyde bir tanesinde, broşürde 9 yaşında kızların evlendirilmesinin caiz olduğu, karısını dövmesinin uygun olduğu yazılıyor. Yeni evlenenlere verilen resmi nikah töreninde. Türkiye bu noktada. Yani biz kimse ne İslamın ulviyetini, ne dinin işlevini filan tartışmıyor. Türkiye’de tartışılan şey başta da söylediğim gibi dinin siyasal amaçlı istismarıdır. Sanıyorum ki sayın Taşgetiren’in de, sayın Kutlular’ın da, sayın Bengisu’nun da tabii ki sayın hocam en başta olmak kaydıyla buna hiç itirazları yok. Burada bunu tartışıyoruz.

 

Nihal Bengisu Karaca: Buna itirazım yok. Sadece spotları ..... bir de olayın başka bir boyutu var.

 

Emre Kongar: Şimdi biz bunu tartışırken İslamın ulviliğinden, dinin işlevinden filan bahsetmek konuyu tamamen saptırmak, buna kimsenin itirazı yok. Sordukları zaman nesin diye işte Türküm, Müslümanım filan diyorsun zaten. Bunların siyaseten istismarıdır. İşte sayın Yaşar Nuri Öztürk’ün üzerinde durduğu nokta, bunu önlemek lazım. Bunun için de ...

 

Mehmet Kutlular: Hocam bazı şeyler çok marjinaldir burada yani.

 

Emre Kongar: Efendim marjinal filan olur mu, yapmayın.

 

Mehmet Kutlular: İşte orada hocanın efendim abdest suyu falan bunlar.

 

Emre Kongar: Birisi belediye başkanı, öbürü diyanet görevlisidir. Bunlar marjinal filan değil.

 

Mehmet Kutlular: Bu marjinal şeyleri ...... uygun değil.

 

Emre Kongar: İsmail Ağa camii cinayeti de birinci cinayette değildir, tarikatlar böyle şey neden kudret. Bakın bunun İslamla, bunun dinle bir ilgisi yok. Onun için lütfen alınmayınız. Lütfen müminler üzülmesinler, Müslümanlar üzülmesinler. Bunlar batıda da olur, Hıristiyanlıkta da olur. Nerede bir dinin, bir mezhebin veya bir tarikatın içine para, pul, iktidar, siyaset girerse bunları Papa’lıktaki skandalı unutmayın, banka skandalını. Daha yeni yani 3-5 yıl oldu. Girdiği zaman oluyor, bunları konuşalım. Hiç kimsenin mukaddes dinimize tahan eylediği yok. İşte karşımızda bu konuda en fazla şikayet eden ve çok ağır ben söylemem, siz maşallah çok cesaret sahibi olmuşsunuz politikaya gireli. Çok ağır yani eleştiriler getiremem ben.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Bir öğrenseniz siz de yani ben Kuran’dan öğrendiklerimi din adına söylemeyeceksem o zaman Kuran beni çarpar.

 

Emre Kongar: Tabi, işte buyurun buyurun. Buradan bakalım, olaya buradan bakalım. Yani vaaz vermekle filan bu işler olmaz.

 

Can Dündar: Hocam çok teşekkür ederim.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Şimdi ben 1-2 cümle söyleyeyim.

 

Can Dündar: Hocam kapatmak zorundayız.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Kapat kapat yani yok 3 tane cümle söyleyeceğim.

 

Can Dündar: Kapatalım da biz devam edelim yine.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Biz meleklerin kanatlarıyla uğraşırken Emre hoca, bak bugün meclise 9 tane madde sevk edildi, tasarı, 9 kanun ve uluslararası sözleşmelerin tashihi filan ama bir de orada vakıflar kanunu var ve onun içinde azınlık vakıflarına getirilen haklar var. Bunu kimse tartışmıyor. Papa meselesi de bir cambaz gibi çıktı. Oraya bakıyor herkes. Burada suriçi İstanbul’da bir Hıristiyan Rum Dükalığı hazırlanıyor, bunu niye konuşmuyor kimse? Bu ekranlar bunları niye konuşmuyorlar? Bana göre bunların hepsi cambaza bak numarasıdır, onları konuşalım ve Akp dindarlaşıyor, ne dindarlaşması.

 

Nihal Bengisu Karaca: Hiç alakası yok.

 

Nur Serter: AKP-AB-ABD ilişkisini konuşalım.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Akp Fatih’in kemikleri üzerinde bir Hıristiyan devletinin kurulmasını hazırlıyor, bunun gayreti içinde, işbirliği içinde. Şimdi burada bunları yapmayın ya.

 

Can Dündar: Biz yapmadık bir şey hocam. Size söz hakkı verdik ve siz de konuştunuz. Çok çok teşekkür ediyorum hepinize katıldığınız için. İzin verirseniz bu tartışmayı kapatmak istiyorum burada. Efendim ilk program için bence gayet seviyeli ve güzel bir tartışma oldu. Çok kısaca özetlemek gerekirse belki aslında kimsenin İslam inancına, cemaat fikrine bir itirazı yok. Burada daha çok onun yozlaşmış örneklerinin nasıl tarikatlara dönüştüğü ve hocamın deyişiyle siyaset bulaştıkça nasıl bir zulme dönüştüğünü tartıştık ve bununla nasıl baş edeceğimiz konusu gündeme geldi.

 

Emre Kongar: Tartışmaya çalıştık.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Sadece yasak meselesi değil. Şimdi ben 19’ncu yüzyıl Osmanlı dönemini tasavvufunu inceledim. Tezimin ana, kişi olarak konusu da kuşa dalıdır. Şimdi 1845 Kuşadalı’nın ölümü, Atatürk’ten 100 küsur yıl önce. Tekkeleri esas kapatan Atatürk değil, Kuşadalı’dır ve gerekçesi bizzat kendi tekkesini önce kapatmış, elini ayağını öpen padişahlara da buraları açmayın diyor. Çünkü buralar zaten bir zaruretten doğmuştu, peygamberin hayatında bunlar yok. Şimdi ise bunları meyhane ve kerhaneye dönüştürdüler, aynen tabir kendinin, tezimde var. Buralardan insanlığa ve İslama bir hayır gelmez. Yani çürümeyi buralardan yoklamak lazım. O zamanda da yasakçılık veya laik baskılar falan filan yoktu canım. İşte Osmanlı’nın dönemi.

 

Can Dündar: Teşekkür ederiz.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Yani oraları da irdelemek lazım.

 

Can Dündar: Dolayısıyla bugünkü şeyin kökeninde de biraz bu yozlaşmayı görüyorsunuz. Tabi burada belli bir konsensüs sağlanıyor, zannediyorum çözüme dönük şeyde belli anlaşmazlıklarımız var. Yani bazısı kapatılması

 

 

 

gerekir, kapatılma kararında hassasiyet gösterilmesi gerekir, daha sıkı denetlenmesi gerekir önerilerinin yanısıra yasaklamakla hiçbir şey olmaz, tersine yeraltına ittikçe daha sonuç verir.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Kardeşim lütfen. Bakın diyanet dediniz Allah aşkına.

 

Can Dündar: Hocam siz kapattırmayacaksınız programı.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Niye yasak veya yasak mı değil mi? Oraya niye getiriyorsun? İslamın gerçeğini öğreteceksin, o zaman ne tarikattan sıkıntı çıkar.

 

Can Dündar: Ama hocam direk sadece İslam ve ...

 

Yaşar Nuri Öztürk: Şimdi bakınız, hiçbir tarikatın yaptığı diyanetin yaptığı kadar kötü değil. Diyanetin senin anlattığın devede kulak. Neleri var onun? Esas hurafenin başını çeken devletin 1.5 katrilyonunu alan diyanettir. Resmi dokunulmaz, anayasal kurum. Siz buraları temizleyeceksiniz. Yani İslamın gerçeği ortada yokken falan filan tarikatı sineği oradan avlamakla batağı kurutamazsınız.

 

Can Dündar: Teşekkür ederiz. Bunu da not almış olduk. Bu hafta tarikat, devlet, siyaset, ticaret ve cinayet ilişkilerini tartıştık. Haftaya bir başka konuda yeniden birlikte olmak üzere programı birlikte hazırladığım bütün arkadaşlarım adına sizlere iyi akşamlar diliyorum, hoşçakalın.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...

Kimden: Mehdî Kâim ûz-Züntikam... (Bay, 35)

Kime: Grup: Alevi Haber Ajansı...-AHA-

Tarih: 5.8.2008 11:18 (GMT +2:00)

 

 

Konu: Mehdi Ebubekir Sifil-i lain'e cevap vermiştir...

 

 

Öyle bir şey söyle ve eylemini gerçekleştir ki; Allah'ın ve lanet edenlerin laneti gelip seni bulmasın...

 

İmam-ı Rabbani (r.a.) 349.mektubunun son kısımlarında şöyle buyurdular...

 

**Resulullah'ın (sav) ehl-i beytini sevenler, ehl-i sünnet vel-cemaattan olmaktadır. Ki bunlar: Hakikatta ehl-i beyt şiasıdır...** Seni kutluyorum İmam-ı Rabbani...

 

...Keşke bu insaf libasından soyunanlar, ashab-ı kiramın büyüklerinin ismini söylemeden ehl-i beyt düşmanlarına sövselerdi ve din ulularına kötü zan izhar etmeselerdi; o zaman, bu hususta ehl-i sünnet ile aralarında muhalefet kalmaz, kalkardı. Zira, ehl-i sünnet dahi ehl-i beyt düşmanlarına adavet ederler. Onları taan ederek ayıplarlar...

 

________________________________________________________________

 

 

Ayin-i tel'indeyiz...

Ayin-i tel'in günüdür bugünümüz...

Bugünümüz her günümüz...

Her gün aşura,her yer kerbela...

Her gün aşura,her yer kerbela...

Her gün aşura,her yer kerbela...

Ehl-i Beyt'te lânet edenlere *****...

Oniki-İmamlara lânet edenlere ******...

Sünnet-i Ehl-i Beyt'e lânet edenlere ******...

Hanedan-ı Ehl-i Beyt'e lânet edenlere ******...

Ehl-i Beyt'e Lânet edenlere -hazret- diyenlere ******...

Ehl-i Beyt'e Lânet edenlere -radyallahu anh- diyenlere ******...

 

Ebubekir SİFİL-İ LAİN ALEYHİLLANE'NİN FETHULLAH GÜLEN-İ LAİN VE BAHAİLİK MAKALESİNİN SON KISMINDAN ALINTIDIR...TARİH 4 AĞUSTOS 2008'DİR...MEHDİ NOT ALMIŞTIR...

 

Hocaefendi'nin ve bağlılarının politikalarını, söylemlerini, stratejilerini ve hareket zeminini tasvip etmek zorunda değiliz. Ama Hz. Ali (r.a) ile mücadelesini fırsat bilerek Hz. Mu'âviye (r.a) 'a taraftarlık görüntüsü altında İslam ülkesinin sınırına yığınak yapan Bizans imparatoruna Hz. Mu'âviye (r.a) 'ın mukabelesinin de anlattığı gibi bu başka şeydir, müslümanın hukukunu muhafaza etmek başka şey…

 

________________________________________________________________

 

 

Mü'minin ferasetinden korkunuz...

Zira o Allah'ın Nur'u ile bakar...

 

Alevi'nin ferasetindende korkunuz...

Zira o'da Ali'nin Nur'u ile bakar...

 

Alevilerin şahs-ı manevisi,

Hazret-i Ali Emir el Mü'minin'dir...

 

Sünnilerin şahs-ı manevisi ise;

Şam şeytanı Muaviye aleyhillane'dir...

 

________________________________________________________________

 

 

Resulullah -sallallahu aleyhi ve alihi vessellem-buyurdu ki;

 

*Muaviye kıyamet günü ateşten bir tabut içerinde gelecektir...*

 

*Ammar bin Yasir bagi (terörist, asi, baskaldırmış...) bir topluluk tarafından şehit edilecektir...*

 

Maide suresi:

 

78. İsrailoğulları’ndan inkar edenlere, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanet edilmiştir. Bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları nedeniyledir.

 

79.Yapmakta oldukları münker(çirkin iş) lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi!

 

Resulullah -sallallahu aleyhi ve alihi vessellem-buyurdu ki;

 

*Ya Ali sen Meryem oğlu İsa'ya benziyorsun...*

 

*Ya Ali Harun Musa'ya ne ise sen bana öylesin...*

 

Ve dikkat hz.Musa dağa çıktıktan sonra geride neler yaşandı biliyorsunuz...Ve bu bagi (terörist, asi, baskaldırmış...) toplulukta hz.Ali'nin diliyle lanetlenmiştir...

 

Bakara suresi:

 

159.Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için kitapta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de (bütün) lanet ediciler.

 

Resulullah -sallallahu aleyhi ve alihi vessellem-buyurdu ki;

 

*Ya Ammar! sen bir gün insanların başka bir vadiye Ali'ninde başka bir vadiye gittiğini görürsen,Ali'nin tarafını (şiasını) kabul et...Zira Ali seni kötüğe sevk etmez...Hak yoldan alı koymaz...Ali Hak ile Hak Ali iledir...*

 

Dolayısı ilede Şeytan-ı tağut-u lain'de şam şeytanı Muaviye aleyhillane iledir vesselam...

 

Ve diyorlar ki; naciyi fırka ashabın yoludur? ..peki sıffin savaşında ashab ikiye ayrıldı...Ali tarafı ve Muaviye tarafı...Ali Hak ile Muaviye şeytan-ı lain ile hangi ashabın yoludur bu fırkayi naciye...tıss...

 

Hüseyne ve onun adımlarını takip edenlere rahmet olsun...

Yezite ve onun adımlarını takip edenlere *****...

Allah'ın açık ayetlerini ve apaçık hidayet yolunu gizleyenlere lanet üstüne lanet olsun...(Bakara:159)

Allah biz ehl-i beyt iledir...Zafere dek bizimle kalacaktır...

Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir...Zalimler için yaşasın cehennem...

Gerçeğe Hû Mü'mine Yâ Alî Yâ Mehdî Sahib-î zaman...

 

Hazret-i Nebi (saa) Ali'ye dedi ki;

 

*Ya Ali? benden sonra senin başına bir takım işler gelecek...Bela ve musibetler senin peşini bırakmıyacak...Fakat sabredersen sen kazanacaksın...*

 

Abdurrahman bin Mülcem -aleyhillane- İmam'ın başına zehirli kılıç darbesini indirir...Ve imam'ın başı,sakalı ve bıyığı kanlar içinde kalır...

 

İmam şöyle nida eder; *Kabe'nin Rabbine andolsun ki ben kazandım...*

 

Ve bizlerde şimdi nida ediyoruz;

 

KABE'NİN,YERYÜZÜNÜN,AYIN,GÜNEŞİN,KAİNATIN VE ONSEKİZBİN ALEMİN RABBİNE ANDOLSUN Kİ ALİ VE ŞİASI KAZANMIŞTIR...ONLAR Kİ,GERÇEKTEN ZAFER VE MUTLULUĞA ERMİŞ VE KENDİLERİ İÇİN EBEDİ KURTULUŞU SAĞLAMIŞ MÜMİN KİMSELERDİR...ALLAH'IN RESULÜNÜN EHL-İ BEYTİN VE ONİKİ İMAMLARIN SELAMI ONLARIN ÜZERİNE OLSUN...MUHAMMED MEHDİ'NİN İKİNCİ KIYAMI YAKINDIR...ALEVİLERE VE ŞİİLERİMİZE BİN SELAM OLSUN...MEHDİ BÖYLE SÖYLEDİ...

 

YILDIZLARIN DÜŞTÜĞÜ YERE ANDİÇENE ANDOLSUN Kİ,EĞER BİLİRSENİZ BU BÜYÜK BİR YEMİNDİR...BEN ÜMMETİN EN HAYIRLISI,AHLAKEN RESULE EN ÇOK BENZEYEN,MAZLUMLARIN SULTANI,GERÇEK ADALETİN MİMARI,YERYÜZÜNÜN MİRASÇISI OLAN SALİH KULLARIN HALİFESİ MUHAMMED EL MEHDİ'YİM...BİZİM GERÇEĞİMİZİ İNKAR EDENLERE EBEDİ ******......MEHDİ BÖYLE SÖYLEDİ...

 

 

ZİKR-İ HAKİKATİMİZDİR...

_________________________

BAKİ GERÇEKLER DEMİNE HU DOST ALLAH EYVALLAH...

GERÇEĞE HU MÜ'MİNE YA ALİ YA MEHDİ SAHİB-İ ZAMAN...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.