Misafir şevval Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2005 İçinden Doğru Sevdim Seni İçinden doğru sevdim seni Bakışlarından doğru sevdim de Ağzındaki ıslaklığın buğusundan Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de Beni sevdiğin gibi sevdim seni Kar bırakılmış karanlığından. Yerleştir bu sevdayı her yerine Yüzünde ter olan su damlacıklarının Kaynağına yerleştir Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına Gül taşıyan cocuğuna yerleştir Ve omuzlarına daracık omuzlarına Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten Bir papatya tarlasıyla ayrılmış sinene yerleştir Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun Kar taneleri gibi uçuşan Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine Yerleştir bu sevdayı her yerine. Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen Sevdayı Ve köpüklendir Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten Öğrenmez ama öğretir mutluluğu Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli Var eden kendini birincisinden Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren. Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen Tanımadığın bir ülke gibi İçinde yaşamadığın bir zaman gibi Tam kendisi gibi mutluluğun Beni bekliyorsun Ve onu bekliyorsun beni beklerken Edip Cansever Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2005 GÜL KOKUYORSUN gül kokuyorsun bir de amansız, acımasız kokuyorsun gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun hırçın hırçın, pembe pembe öfkeli öfkeli gül gül kokuyorsun nefes nefese. gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle sen koktukca düşümde görüyorum onu düşümde, yani her yerde yüzü sararmış, titriyor dudakları şakakları ter içinde tam alnının altında masmavi iki ateş iki su iki deniz bazan bazan iki damla yaz yağmuru mermerini emerek dağlarının şiirler söylüyor gene ölümünden bu yana yazdığı şiirler kızaraktan birtakım şiirlere büyük sular büyük gemileri sever çünkü ve odur ki büyüklük şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse o zaman ölünce de şiirler yazar insan ölünce de yazdıklarını okutur elbet ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi yaşamanın herbir yerinde. gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun bu koku dunyayı tutacak nerdeyse gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün herkes, hep bir ağızdan: gül! ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek saçların, alınların,göğüslerin üstüne yüreklerin üstüne bembeyaz kemiklerin mezarsız ölülerin üstüne kurumuş gözyaşlarının titreyen kirpiklerin üstüne kenetlenmiş çenelerin ağarmış dudakların unutulmus çığlıkların üstüne kederlerin, yasların, sevinçlerin ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek. bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül yıllarca esecek belki ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah göreceğiz ki biz dunyamızı gerçekten görmemişiz daha geceyi, gündüzü, yıldızları görmemişiz hiç tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla. öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları bu umutsuzluklari bırakın kardeşler göreceksiniz nasıl güller güller güller dolusu nasıl gül kokacağız birlikte amansız, acımasiz kokacağız dayanılmaz kokacağız nefes nefese. EDİP CANSEVER Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ CILGIN Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2006 Edip Cansever - Yangın Dışarı çıkıyorsanız dikkat! çiçeklerle karşılaşmayın Ya da koklamayın onları, iyisi mi yüzünüzü örtün şapkanızla Ya da düşünmeyin hiç, ben bakın öyle yapıyorum Neden diyeceksiniz, insandaki sevgiliyi eskitiyor bu çiçekler Güneşe benzetiyorlar adamı, masaya vurmuş koyun bulutlarına Pek tuhaf! ben de sahanda yumurtayı kıskanırım Beni seviyorsanız dikkat! köşe başındaki camcıya sorun O ne derse doğrudur, dalga geçmeyin adamla Üstelik beni sevmek haşlanmış pirinçleri beyazlatır Günaydın! Sabahlarınız gibidir beni sevmek, horuzun renkleri gibidir Beni sevdiniz mi yangındır artık parmaklarınız Sizi görmüyor muyum dikkat! trenlere çikolata yediriyorum Bunu her zaman yapıyorum, akılla oynamak yani Öyle trenler var ki insanı şımartıyor Çıkıp kuruluyorum pencere yanına gel keyfim gel Gidip duruyorum böylece, adımı bileceksiniz çok ülkeli adam Üstelik daha kalkma saati gelmeden trenlerin. Sokağa dökülüyorsam dikkat! bu da doğrudur oldukça Bir kanunu vardır belki, ya su içmişimdir ya da yıkamışımdır yüzümü Olmıyacak şey mi niye bakmayayım denizlere En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak. Bir cümle tuhafsa dikkat! pek tuhaftır insanın tırnak çıkardığı Sonra da boyadığı, ne demeli sonra da kestiği Korkum yok ben güpegündüz rakılar boğazlıyorum Gözlerimi batırıyorum ıstakozlara Oh ne güzel şişenin de bir anlamı oluyor böylece Kim konuşuyor ben konuşmuyorum. Bir gün çok yürürseniz dikkat! sinekler şehirde kalıyor Bütün taşıtlar paslanıyor ayrıca Pencereli yıldız, misafirli oda, bol bol öttürüyorsunuz onları Çünkü kırlara çıkıyorsunuz, şemsiyenizi bırakın ayıp Bana parmağınızdaki çiçekleri gösterin. Bir yere kapanıyorsanız dikkat! yanınızda olsun elleriniz Kim ne der bakındı işte durmadan ellerinize Dünyayı dolaşan damarlar içinde En kemikli taraflarıyla zencileri döversiniz En kirli yerleriyle çat kapı fakir mahalleleri Ayıptır yani insan elini temiz tutmalı biraz. Bir gün ölümü beğenmeyecekseniz dikkat! ölmeyin kolayla Kadınlara sarkıntılık edin, hoşa giden bardaklar satın alın Ya da bir aptalın yalnızlığını seçin, çicçk sulamakla olsun bu Tıkır da tıkır işleyen apartmanlar vardır ya, sakın ha Ya da her sabah Göğe bir yüz metre kollarınızla Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Ne Gelir Elimizden İnsan Olmaktan Başka Ne çıkar siz bizi anlamasanız da Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da. Hiçbir şey ! Kadınlar geçtiği o kadın kokusu anlarında Yıkanmış, mayhoş ve taranmış duygularıyla Dönüşür içimizde az menekşe, bir sarmaşık Menekşe, hadi neyse, mor deriz sarmaşıklara Mor deriz, mor bilinir çünkü, bir yandan güneşler kurur Her yandan güneşler kurur, sanki yaz günüyledir Bir adam kayboluyordur bir taşra sıkıntısıyla Deriz ki, "şuram ağrıyor" bir de, "başım dönüyor", "yanıyor avuçlarım" Belki de bir çığlık mı bu, bu seziş, bu yakınma Bir çığlık, hem de nasıl, katılmış, donmuş,yaşıyorcasına Uzansak ellerimizde uzansak avuçlarımızda, bir çığlık Nedir mi ellerimiz-korkunçtur bir elin bir köşesinde insan olmalarıyla- Korkunçtur insan olmalarıyla kıyısında bir yüreğin Kıyısında gibi yangından, çok karanlıktan geçilmez caddelerin Ve korkunç anlamsız gözlerinde ha dünya ha bir park bekçisinin Korkunçtur insan olmaları, bir ceset, suda bir şapka gibi sallanaraktan Bitmeyen bir selam gibi, hastayken, inceyken, yalnızlıklarda aranan Korkunçtur-bunu anlıyoruz-bir yüzün en çoğul beyazında Korkunctur insan olmaları güz ortalarında, eriyen türbe ışıklarında Ve korkunçtur eriyip kaybolmaların bir köşesinde insan olmalarıyla Korkunçtur korkunç! Diyerek: ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum ayrıca Neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi Tüketen kim. Hani görmeden daha, sezmeden herşeyin bittiğini Ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla Çökerken üstümüze bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz inceliği Ansızın bir ürperişte: bitti mi herşey bitti mi Yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi Bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar Birakıp giden beni bir kenara, bir uzağı, yada bir boşluğu bırakır gibi Ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya Ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba. Ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız Hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına Eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında Okunmaz kitaplarda, uzaksı giyişlerde çocuksuz avlularda Anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda, asılmış koyun butlarında Ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız Kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan olmalarımla Kapansam, evlere kapansam, yıkanmış bir deniz bulacaksam orada Anılar bulacaksam- anılar mi dediniz ? ne sesli bir vuruşma Odalar bulacaksam, odalarda kadınlar, çiçekler, çok aynalar Rakılar, gene rakılar, kırıklar sonsuz yaralar Bulacaksam orada, bir koltuğu bir koltuğa doğru Bir yüzü bir yüze, bir eli bir ele doğru yaklaştıran çocuklar Sinekler bulacaksam, kaskatı yapan boşluğu, sinekler Zorlanmış bir gülüşten-iğrenip birden-kusmalar, bulantılar Bulacaksam belki de: susanlar, bilmem ki niye susanlar Ölüler bulacaksam-ölü gözleri onlar, cesetler, giderek dışa vurmalar Ne dedik, dışa vurmalar mı, yani ilk aydınlığı mı ölümün Ölümün ilk aydınlığı mı, ne dedik, sahi biz ne deseydik bu konuda Ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık birşey insanın sonsuzunda Bu kadarcık bir şey-İyi ya, peki, şimdi kim var sırada Sakın haaaa!. biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza Yok deyin çünkü biz..biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla Ne güzel ellerimizle.. Başlayın, hadi başlasanıza Örneğin bir kahve falı ? Az müzik ? Diyorum biraz İskambil!.. Ama hiç seslenmeyelim-seslenmeyelim-içimizden oynayalım ayrıca - Dört kişiyiz! - Hayır on!. - Bin kişiyiz! - Bana kalırsa.. Ne kadarcık bir fark var bizimle bütün insanlar arasında Öyleyse başlayalım: Koz kupa! Ah şu sinek onlusu bire bir unutulmaya Çayınız soğuyacak! Çayınız mı dediniz ? Ne tuhaf biraz anlıyorum - Üç karo! - Pas diyorum! - Susalım baylar, dört kupa! Ah şu sinek onlusu! Koz kupa! Çayınız mı dediniz ? Susalım! Susalım-Niye susalım-Anılar mı dediniz ? Ne sesli bir vuruşma! Ya sonra ? Bırakın şu sonrayı, bilmem ki nedir o sonra Gene mi, başladınız mı ? peki şimdi kim var sırada Sakın haaaa!. biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza Yok deyin çünkü biz..biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla Ne güzel ağzımızla.. Yok canım, ben var ya, istiyorum sırada olmayı istiyorum-Sahi mi- ama isterseniz siz olun Siz olun, biz olalım kim olacak ? -Hep böyle oyalansanıza Yani "Şu sinek onlusu, susalım baylar, koz kupa." Gibi oyalansanıza Biraz oyalansanıza. Bir oyun başka olamaz oyundan gibi Bir söz başka olamaz sözden gibi Bir şey başka olamaz şeyden gibi Tam öyle gibi, varıyor gibi bir mutluluğa Ne gelir elimizden insan olmaktan başka Ne gelir elimizden insan olmaktan başka Ne çıkar siz bizi anlamasanız da Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da. Hiçbir şey ! Kimse bir gün gözlerimi sevmeyecek korkuyorum Bir yaşlı kadın en erkek boyutunda Kendisiyle çiftleşecek kaç kere yalnız Kaç kere yalnız, kaç kere şaşırmış, bitkin kaç kere Bir ölgün ses bulacak sesinden çok uzaklarda Vardır ya, hani bir yer, uzakta çok uzakta Ölüm mü- yok canım, çok sesli bir evrende çok erken daha Üstelik bilmiyoruz da, doğrusu bilmiyoruz, ölüm mü, bunu hiç bilmiyoruz Diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla Tavşansı sıçramalarla bitirsek şu ormanı Böylece, niye olmasın, işte bir orman daha Sanki bir gölgeye geldik; yorulduk, acıktık, susadık biraz Ve doyduk, ve içtik, ayıldık bir anlamda Ayıldık ve sorduk, baktık ki hep ormandayız Kaç kere ölmemişiz, kaç kere sormamışız, bu kaçıncı dalgınlığımız Yani kaç sesli bir evrende kaç kere yalnız Ne ölmek, ne ansımak! sadece yaşamakla Tam öyle gibi.. Demeyin: eh, biraz yorulsak da Demeyin, sakın haa, yok şu kadar bir şey insanın sonsuzunda Biz şimdi ne yapsak, biz şimdi ne yapsak, biz işte biraz bilmiyoruz ya Diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla. Edip Cansever.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ marti_name Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2006 uyanınca çocuk olmak siz ne iyisiniz. ben sizi bir şeylere benzetiyorum bilmem bir testi, bir bakır sahan kolay mı sizinle çok rahat bir gökyüzü mü var sizinle güneş bir pazartesi olarak mı duruyor burnunuzda yoksa bükülmüş bir nehir gibi mi küpelerinizde siz küçük adıyla mı çağırırsınız sessizliği öyle mi, ya kim uyandırır sizde bu sevişme dalgalarını, aşk seslerini bak'ları, duyurulmuştur'ları, okşa'ları, evet'leri hele bu elleri, ayakları bu gözleri gözleri. gidip bir bardak su içiyorum. ağzım benim! su böyle neye benziyor, çok çocuklu bir bahçeye değil mi bakmayla içersek gözlerimiz de bir şeye benziyor senin gözlerin, benim gözlere, onun gözleri her zaman söylüyorum kuyumcular için imzalı yazı gerekmez ama hiç gerekmez, öyle mi değil mi. armut ağacı! iyi sabahlar! sana bakınca yüzüm değişti bütün gün çalışıyorum en kötü iş yerlerinde yorulup bunalınca hep o sana bakmayı deniyorum birden çarşıyı gösteriyor dallarının inceliği hem niye saklamalı, çarşıyı gösteriyor işte bak! şakır şukur şapka satın alan birisi yusyuvarlak bir kişilik ediniyor pis adam- ne kötü dünya- öyle mi değil mi. siz yok mu, sizin her yeriniz şaşırıp kalmaya istekli bir bakın, uyanıp kalkınca çocuk olmalarım var benim şu da var: bir sokak en açılmış pencerelere dalıyor dalıyor da söz mü, yatağa uzatıyor otomobillerini aşk duyan bir kadın onun kişiliği olan memelerini gözlerim! hey sokak geri getiriyor gözlerimi kimi zaman da bir cam kırılıyor şangır şungur diyorum böylesi gürültüler şiir için gerekli öyle mi değil mi. bizim o duvarlık tabaklar durmadan uzağa götürüyor evimizi daha aldığım gün bildim maydonoz olacak üstündekiler maydanoz olacak, maydanoz olacak, maydanoz olacak iyi ama, niye sevmeli her önüne geleni herkesin, herkese, herkesi daha dün yepyeni bir son koydumdu şiire aldı, yepyeni bir kalabalığı getirdi ama iyi yaptım, öyle mi değil mi. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.