Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Doğuda ÇOCUK,KADIN ve İNSAN olmak........


Yayamaz Kayımca

Önerilen İletiler

Oyy çocuk...

Sen mavilerde bir geleceksin

Sen adın gibi hırçın.. Adın gibi sonsuzsun...

Adın DENİZmiydi senin?

Onun gibi bakıyorsunda..

Kaderinde onun gibimi yoksa...

 

Senin için bak küçüğüm bu şiir...Biliyorum bunları hiçbir zaman okumayacaksın.Biliyorum bu kelimeler sana çocukluğunun avutulmuşluğunu vermeyecek.Biliyorum Deniz'im!

 

Deniz'im,bak ablan seni hiç unutmadı,unutamadı...O gözlerinde ki ışıltı o kadar çok işledi ki yüreğime ne zaman bir çocuk görsem selpak satıp ''ekmek parası'' kazanmaya çalışan;Deniz diyorum,Deniz'im ne yapıyor acaba! Doğubeyazıt buza kesmişti.Titriyordu elin.Soğuktu,korkutucuydu yıkık olan otoğar.Ve sen Deniz'im sokuldun usulca yanıma.''Abla nereye'' diyerek gülümsedin bana!Gülüyordu gözlerin,titriyordu ellerin.Soğuktu havaya rağmen üstünde ki kıyafetler ile donuklaşmıştı gözlerin.Doğru ya alışkındın sen yoksulluğa,yoksullaştırılmaya...Alışkındın lastik yakıp ısınmaya,okuldan çıkıp bir simit parasına medet ummaya,yaşına rağmen annem içim demeye.Alışkındın sen küçüğüm yok sayılmaya!

 

''Çalışmak zor olmuyor mu Deniz?'' diye sana sormuştum ya meğer ne kadar da çocukmuşum ben,ne kadar da büyükmüşsün sen ''Olmaz mı be abla'' cevaplarken. Biliyor musun tam ben ''bu çocuk alışmış ya böyle yaşamaya'' diyecekken,''ben sabahları kalkıp çizgi film izlemek istemez miydim,eve gelip derslerime çalışmak istemez miydim?Olmuyor işte,babam işsiz,annem hasta.Hem ben büyünce doktor olmak istiyorum.Annme bakacağım.Abla ben çalışmaktan hiç utanmadım,bütün öğretmenlerim beni burada gördü.Ama geçen gün matematik öğretmenim geldi buraya,çok utandım.hemen saklandım.''Polis abi gelip bize katıldığında ürktün,o gidince ne oldu Deniz dedim ya aslında ne olduğunu çok iyi anladım.

 

Deniz'im yarım saatte hayatıma giren ''en iyi yabancı çocuk'' oldun.Arkadaşların geldi,senden farklı olmayan.Küçük olan o çocuklğa rağmen beni onlara karşı''hey,ablaya yanaşmayın'' deyişin var ya! Ve araba hareket edene kadar oracıkta beni bekleyişin,el sallayışın...Unutmadı ablan seni küçüğüm,unutamadı!Ne zaman oraya düşse yolum arıyor gözlerim seni.Yoksun,yine arıyor gözlerim,yoksun.Doğubeyazıt buza kesmiş,binlerce olan Denizlerden benim olan Deniz,elinde selpağı,yüreğinde sevgisi gülümsüyor ablasına(Düşecekse yolunuz oralara Denizi benim için öper misiniz?)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 75
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

''Diyarbakır'da, 10 yıl önce ailesi tarafından para karşılığı evlendirilen 4 çocuk annesi 28 yaşındaki A.K., eşinden sürekli dayak yediği için boşanmak isteyince, karşısına töre çıktı.

 

Ne kendi ailesi, ne de eşinin ailesi töre gereği boşanmaya izin vermedi. Evden kaçarak, 2 yıldır gizlenerek yaşamaya çalışan A.K., “Ben diğer kadınlar gibi töre kurbanı olmak istemiyorum. Devletimizin sahip çıkmasını istiyorum” dedi.

 

A.K., bir süre önce Konya'da Şefkat- Der Hayata Tutunma Evi'ne sığındı. Sefkat- Der yetkilileri tarafından gizli bir yerde tutulan A.K., eşinden sürekli şiddet gördüğünü ileri sürerek, şunları anlattı:

 

“10 yıl önce, ailem beni para karşlığında evlendirdi. O zaman aileme benim için 2 bin mark verdiler. Aileme evlenmek istemidiğimi belirtmeme rağmen beni zorla evlendirdiler. Evlendiğimiz günden itibaren şiddetli geçimsizliğimiz başladı. Sürekli şiddet gördüm. Ayrılmak istedim ama ailem kabul etmedi. Babamın evine gittiğimde, beni kabul etmedi, ‘Çocuklarını al geri dön’ dedi. Daha sonra ailem beni affetti ve ailemin yanında kalmaya başladım. Ailemin affetmesinin sebebi de 2001 yılında erkek kardeşim Ankara'da öldürülmesi oldu. Bir can daha kaybetmemek için beni kabul ettiler. 4 çocuğumla birlikte ailemle yaşıyordum. Eşim önce iki çocuğumu kendi yanına aldı.

 

Boşanmakta ısrarlı olcağımı düşününce sonra diğer iki çocuğumu daha yanına aldı. Töre gereği beni öldürmek istiyorlardı. Çünkü, bizde evlendikten sonra baba ocağına dönmek yoktur. Bunu üzerine babam, ‘Seni, bizim yanımızda bulurlar, kaç git’ dedi. Ben de evi terk ettim. Bir süre sokaklarda ve daha sonra kadın sığınma evlerinde kaldım. Sokakta tanıştığım bir kadının evinde kaldım. Beni erkeklere satmak istedi. Oradan da kaçtım. Herkes beni kullanmak istedi ama ben namusuma sahip çıktım.”

 

İşte bir kadının dilinden kadın olmak ve töreye susamak.Kadın olmak zordur doğuda.Doğduğun gün ananın sırtında varırsın tarlalara...sonra sapsarı saçların kesilir toprağın rengine.Anan ayakların yere basınca sır verircesine anlatır kadınlığı,unutursun çocukluğu,sırtında kadın olmanın ağırlığı.Ve bakmışsın elinde hiç olmayan minik bir oyuncak bebek.Aniden bulursun kendini geleneklerde.Annen erkekleri yasaklar,baban konuşmayı.Ve bakarsın tanımadığın bir eş yanında.Çocukça ama çocuk sahibi olan ana.Gün gelir devran dönmez o an!Yaşarsın kaderini annenin olan suskunluğunda!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence bizi buralarda Kızlarımızdan cok Erkeklerimizin Okuması lazım valla dedemin yasındaki adam okummusa bile tekrar okuması lazım....kızacaksınız simdi neden ayrımcılıkmı yapıyorsun die hayır yapmıyorum cunku Erkekler daha cok okumalı ki böyle anlamsız türelerimiz kalmasın..Kızlarımız okudugunda ne degisiyo sadece dayak yiyen türe cinayetlerine kurban gidenlerin tahsili farklılasıyor;eskiden okula gitmeyen böyle dayak,türe cinayetlerine kurban giderdi simdi ise lise unv.lilerde bu duruma dustu...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kefensiz, törensiz bir çukura attınız onu

utanırım her defasında gözlerinize korkuyla bakmaktan

utanırım her defasında sizinle aynı dünyayı paylaşmaktan

yere batsın tanımam törelerinizi, ben anneyim

şimdi yaralı bir kuş gibi çırpınıyor kalbim

şimdi param parça her yerim

şimdi kış kadar soğuk ve çaresiz ellerim

şimdi pınarlar gibi çağlıyor gözlerim

 

''Bu topraklarda kadınlarımızdan çok erkeklerimiz okumalı'', töre ve geleneklere sığınmış ataerkil bir toplumda sunulması gereken bir reçete olabilir.Erkek egemenliğinin tüm yönleriyle hissedildiği,erkeğe ait kuralların yüceleştiği bir Doğu'da,Türkiye'de ve dünyada kadını bir ''cinsel obje,köle,ihtiyaçlar listesi'' olarak algılayan beyinler bırakın okumayı bana göre ''eğitim kampları''n da saatlerce körelmiş beyinlerine kadının da onlar kadar insan olduğu ve yarının kadınlarla yüceleştiği bir kez değil bin kez anlatılmalı.Ama;

 

Töre dediğimiz olgunun sadece erkeklerle açıklanamayacağı,zorla evlendirilen kadın kadar töreler gereği kardeşini vurmak zorunda kalan bir erkeğin de ''töreye kurban olarak sunulduğu'' unutulmamalı.Doğuda kadın olmak zordur dedik çünkü;

 

Onlar kendi hayatlarını yaşayamazlar,kendilerine sunulanları kaderin cilvesi deyip kabullenmek zorunda bırakılırlar,

 

Yaşadıkları toplum onlara sürekli kadın olduklarını hatırlatır,kadına ve kadınlığına yaptırımlar sunarlar,

 

Töre gereği berdel usulüyle evlendirilen bir genç kız;taşıyamayacağı bir yükün altında ezilmeye mahkum bırakılır,hem de sevmek zorunda kaldığı bir hayat arkadaşıyla,

 

Namus denilen kavramı daima yanlarında taşırlar,namusuna laf uzatılınca silahların kendisine doğrulmasını kaderlerinden sayarlar,

 

Kendisine şiddet uygulayan eşlerinden baba evi denilen kutsal yuvaya sığınırlar,çaresizlikleri yalnızlığa dönüşür yine şiddete teslim bırakılırlar.

 

Erkek okumalıdır,kadın okumalıdır.Erkek kadar kadında ayakları üzerinde durmalıdır.Bir kadına şiddet vurulacak bir tokattan ibaret değildir;onu okuma hakkından mahrum bırakmak,cahilliğni kadınlığına bağlamak ve kocalarına bağımlı bir yaşam alanı sunmak da şiddettir.

 

''Kadınların en insani haklarını kullanamaması ,sadece evlilik sırasında değil bütün alanlarda sözkonusu.Kendi hayatını seçme,kendini gerçekleştirme ,eğitim görme,çalışma,ve diğer temel hakların ihlal edildiği bir ortamda: kadınlar çoğu kez evliliğe başlama veya gerekiyorsa bitirme konularında söz sahibi olamıyor.

 

Kadının insan haklarının tanınmadığı bir ortamda böyle bir isteği dile getirmek bile bir çok tehlikeyi ve yoksunluğu göze almayı zorunlu kılabiliyor.

 

Kadınların erkeklerle eşit itibarlı bir yurttaş olduğunu ve hayatı hakkında özgürce karar veremeye hakkı olduğunu sadece kadınların bilmesi yeterli değil.Tüm yurttaşların temel insan hakları ve ihlal durumunda yaptırımlara maruz kalacağı bilincinin oluşması gerekiyor.

 

Bunun için çok ciddi ulusal bir politika,çok ciddi kaynak ve sivil girişimlerin güçlendirilmesi zorunlu.'' Şunu da eklemek de yarar var. Dün cahil denilen kadınlara uygulanan şiddetin bugün eğitim sürecin çeşitli kademelerinden geçmiş kadınlara uygulanması tabi ki öncelikle erkeklerin bazı şeylerin farkına varmasını zorunlu kılıyor.Ve tabi ki Doğu ise bahsimiz Doğuyu bu kadere zorlayan sistem de en az insan olmayı becerememiş,güç gösterisine dönüşen zihniyetler kadar sorumludur bu olanlardan.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yoksulluğun dolaylı etkilerinin başında ailenin genel "tükenmişliği" ve eğitimsizliği nedeniyle çocuklarındaki hastalık bulgularını erken fark edememesi veya önemsiz bulması ve esas önemlisi yoksulluk nedeniyle sağlık kuruluşlarına geç getirmesi veya hiç getirmemesidir.

 

Yakın zamanda yapılan bir araştırma, Diyarbakır'da yaşayan çocukların yüzde 62'sinin babasının işsiz olduğunu, yüzde 80'inin ekonomik yetersizlik nedeniyle doktora getirilemediğini göstermektedir(26).

 

!!!!!Daha önce değinildiği gibi, yoksulluk çocuklardaki hastalık sıklığını arttırırken, bu kez aileler yoksulluk nedeniyle zamanında ve yeterli sağlık hizmetine ulaşamamaktadır. Resmi verilere göre toplumun yüzde 80'i sağlık güvencesi kapsamında görülmektedir; ama özellikle doğuda ve kentlerin varoşlarında sağlık güvencesi oranı yüzde 50'nin altındadır.

 

Kocaeli Tıp Fakültesi Çocuk Kliniğine Ekim 2002 itibarıyla bu yıl yatan 986 çocuğun 413'ünün yeşil kart sayesinde hastaneye yatabilmiş olması, Türkiye'nin görece gelişmiş bir bölgesinde bile "Yeşil Kart"ın ne kadar önemli bir işlev gördüğü göstermektedir.

 

Yoksulluk kronik hastalığı olan aileler için çok daha büyük bir sorundur. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde çocuk nefroloji uzmanı olarak bir süre çalışan Doç. Dr. Zelal Bircan'ın bölgedeki kronik böbrek hastası çocuklarla ilgili gözlemleri yoksulluğun yarattığı çaresizliği yeterince anlatmaktadır:

 

"Diyarbakır ve çevresindeki illerden gelen hastaların geçerli bir sağlık sigortasının olmaması, zaten zorlu bir savaşımı gerektiren kronik böbrek yetmezliğini daha da dayanılmaz bir hale getirmekte ve aileler çaresizlik içinde çocuklarını tedavi ettirmeden taburcu ettirmektedir. Bu durum hastalara hizmet veren sağlık personelini de olumsuz etkilemektedir"

 

Antalya'da yapılan bir vaka kontrol araştırmasında babanın ücretli, maaşlı veya işsiz olmasının ishali 4.5 kat, kişi başı gelirinin düşük olmasının 5.0 kat arttırdığı bildirilmiştir!!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..........

Ben Türkçe konuşmasını bile bilmeyen bir anne ve babanın 12 çocuğundan birisiyim. Benim annemin elleri nasırlı ve kınalıdır. Sabah 05’te kalkar kahvaltı hazırlar, çocuklarını okula veya işe gönderir. Akşam geç saatlere kadar bahçede oturur çocuklarının başına bir şey gelmesin diye dua eder ve kapının önünde gelmemizi bekler. Hepimiz uyumadan o uyumaz. O yaşadığı sürece bizlere insan ve topluma faydalı olmayı öğretir.

O Mezopotamya’nın, Anadolu’nun örnek Kürt kadınlarındandır.

Hiç bir zaman Kürt, Türk, Çerkez, Laz, Alevi, Arap ve ne olursa olsun insanlar arasına engeller koymadı ve koymayacakta. O hep insanların arasına engel koyanlara engel oldu. Bunu yaptığı içinde zaman zaman suçlu ilan edildi. Ama o hiç yılmadı. Ben benim, ben benden başkası olamam. Ben benden başkası olduğum sürece insanlara yararım ve faydam olmaz. Topluma faydalı insanlar kolay yetişmiyor bu memlekette. Yetişenlerde yok edilmek isteniyor. Bu arayışta olanlar basit düşünen insanlardır. Basit düşünen insanlarda da işim olamaz. Çünkü ben barış ve insan sevdalısıyım. Ben benim, o, bu veya şu olamam. Geçmişini unutmayan ve her zaman gururla söz eden biri olmuşum, olmaya da devam edeceğim.

Tehditler ve birilerine yaranmak için beni hedef gösterenler maksatlarına ulaşamayacaklar. Bu tür tehditler beni hiçbir zaman yıldırmayacaktır. Bu böyle bilinsin. Eğer birilerinin veya herhangi bir kurumun altı ıslaksa mutlaka kendinden korkar. Bizlerde medya olarak üzerine gittiğimiz zaman aşiret ayaklarına, keke ayaklarına, parti ayaklarına ve çete ayaklarına takılırlar. Yalnız bu ayaklara takılırsanız karşınızdakini tanımanızı tasfiye ederim. Evdeki hesap çarşıya uymayabilir.

Biz aşiretçiliği bitirmiş, ağalığı yemiş insanlara insan olduğu için değer vermişizdir. Ağa demek insanlarına sahip çıkan ve destek verendir. İnsanların alın terlerini alarak ve köle gibi çalıştırarak aşiretçilik veya ağalık olmaz. İnsanlarına faydalı olandır ağa. Unutmayın ki en büyük kabadayılık efendiliktir.

Biz efendiliğimizle insanlara hizmet edenleriz. Etmeye de devam edeceğiz. Kişilerin çıkar ve menfaatlerini kesinlikle düşünmeyiz. Her seferinde basın yayın ilkeleri çerçevesinde sizlere haber ve yorum yazmaya gayret ettiğimizi dile getiriyorduk. Bunu yine tekrarlıyorum. Sizlerinde takdir göreceği gibi daha önce birçok alanda yazmış olduğumuz bazı yazılarımız hoşlarına gitmeyen kişiler ve kurumlar tarafından mercek altına alınmış foyaları ortaya çıkar diye gerek telefonla, gerek meil yolu ile ve gerekse yazılarıma yazmış olduğu yorumları ile perde arkasından tehditler savurmuşlardır.

Basın yayın ilkeleri gereği herkesin bir cevap hakkı vardır. Ama tehdit hakkı yoktur. Bu ülkede yaşadığımız sürece kanunlara, nizamlara ve yasalara uymak zorundayız.

Türkiye Cumhuriyeti bir ağalık ve Aşiretçilik Devleti değil, bir hukuk devletidir. Eğer bunu inkâr ederseniz maksadınız farklı olur ve niyetiniz açıkça belli olur. Onun için bir şeyler yaparken dürüst olun, insanları ayırmak yerine bir araya getirin. Tüm insanları gökkuşağı renkler altında barışa ve kardeşliğe birer tohum atmaya davet ediyorum.

Her şey gönlünüzce olsun…(Alıntı)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kefensiz, törensiz bir çukura attınız onu

utanırım her defasında gözlerinize korkuyla bakmaktan

utanırım her defasında sizinle aynı dünyayı paylaşmaktan

yere batsın tanımam törelerinizi, ben anneyim

şimdi yaralı bir kuş gibi çırpınıyor kalbim

şimdi param parça her yerim

şimdi kış kadar soğuk ve çaresiz ellerim

şimdi pınarlar gibi çağlıyor gözlerim

 

''Bu topraklarda kadınlarımızdan çok erkeklerimiz okumalı'', töre ve geleneklere sığınmış ataerkil bir toplumda sunulması gereken bir reçete olabilir.Erkek egemenliğinin tüm yönleriyle hissedildiği,erkeğe ait kuralların yüceleştiği bir Doğu'da,Türkiye'de ve dünyada kadını bir ''cinsel obje,köle,ihtiyaçlar listesi'' olarak algılayan beyinler bırakın okumayı bana göre ''eğitim kampları''n da saatlerce körelmiş beyinlerine kadının da onlar kadar insan olduğu ve yarının kadınlarla yüceleştiği bir kez değil bin kez anlatılmalı.Ama;

 

Töre dediğimiz olgunun sadece erkeklerle açıklanamayacağı,zorla evlendirilen kadın kadar töreler gereği kardeşini vurmak zorunda kalan bir erkeğin de ''töreye kurban olarak sunulduğu'' unutulmamalı.Doğuda kadın olmak zordur dedik çünkü;

 

Onlar kendi hayatlarını yaşayamazlar,kendilerine sunulanları kaderin cilvesi deyip kabullenmek zorunda bırakılırlar,

 

Yaşadıkları toplum onlara sürekli kadın olduklarını hatırlatır,kadına ve kadınlığına yaptırımlar sunarlar,

 

Töre gereği berdel usulüyle evlendirilen bir genç kız;taşıyamayacağı bir yükün altında ezilmeye mahkum bırakılır,hem de sevmek zorunda kaldığı bir hayat arkadaşıyla,

 

Namus denilen kavramı daima yanlarında taşırlar,namusuna laf uzatılınca silahların kendisine doğrulmasını kaderlerinden sayarlar,

 

Kendisine şiddet uygulayan eşlerinden baba evi denilen kutsal yuvaya sığınırlar,çaresizlikleri yalnızlığa dönüşür yine şiddete teslim bırakılırlar.

 

Erkek okumalıdır,kadın okumalıdır.Erkek kadar kadında ayakları üzerinde durmalıdır.Bir kadına şiddet vurulacak bir tokattan ibaret değildir;onu okuma hakkından mahrum bırakmak,cahilliğni kadınlığına bağlamak ve kocalarına bağımlı bir yaşam alanı sunmak da şiddettir.

 

''Kadınların en insani haklarını kullanamaması ,sadece evlilik sırasında değil bütün alanlarda sözkonusu.Kendi hayatını seçme,kendini gerçekleştirme ,eğitim görme,çalışma,ve diğer temel hakların ihlal edildiği bir ortamda: kadınlar çoğu kez evliliğe başlama veya gerekiyorsa bitirme konularında söz sahibi olamıyor.

 

Kadının insan haklarının tanınmadığı bir ortamda böyle bir isteği dile getirmek bile bir çok tehlikeyi ve yoksunluğu göze almayı zorunlu kılabiliyor.

 

Kadınların erkeklerle eşit itibarlı bir yurttaş olduğunu ve hayatı hakkında özgürce karar veremeye hakkı olduğunu sadece kadınların bilmesi yeterli değil.Tüm yurttaşların temel insan hakları ve ihlal durumunda yaptırımlara maruz kalacağı bilincinin oluşması gerekiyor.

 

Bunun için çok ciddi ulusal bir politika,çok ciddi kaynak ve sivil girişimlerin güçlendirilmesi zorunlu.'' Şunu da eklemek de yarar var. Dün cahil denilen kadınlara uygulanan şiddetin bugün eğitim sürecin çeşitli kademelerinden geçmiş kadınlara uygulanması tabi ki öncelikle erkeklerin bazı şeylerin farkına varmasını zorunlu kılıyor.Ve tabi ki Doğu ise bahsimiz Doğuyu bu kadere zorlayan sistem de en az insan olmayı becerememiş,güç gösterisine dönüşen zihniyetler kadar sorumludur bu olanlardan.

 

 

Şayet bunlar kendi cümlelerin ise gerçekten de tebrik ederim seni.Oldukça net ve açık cümleler.Doğru ve dürüst ifadeler.Ben doğuda çocuk olmadım,annem de kadını değildi.Uğramayan töre ve savaşa ait olmayan bir çocuğa da anlattın ne demek istediğini.Yazmaya devam.Düşünmeye devam.Karadenizin hırçın dalgası olacak bir ses,ama doğunun yüreğini taşıyan bir güzellik.Yüreğine,emegine sağlık mavi olmayan gökyüzü desen de sonuna kadar mavi olan gök!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şayet bunlar kendi cümlelerin ise gerçekten de tebrik ederim seni.Oldukça net ve açık cümleler.Doğru ve dürüst ifadeler.Ben doğuda çocuk olmadım,annem de kadını değildi.Uğramayan töre ve savaşa ait olmayan bir çocuğa da anlattın ne demek istediğini.Yazmaya devam.Düşünmeye devam.Karadenizin hırçın dalgası olacak bir ses,ama doğunun yüreğini taşıyan bir güzellik.Yüreğine,emegine sağlık mavi olmayan gökyüzü desen de sonuna kadar mavi olan gök!

 

Çok teşekkür ederim Sevgili Emre.Şöyle yazılır çizilir savaş lüğatında;önce çocuklar,kadınlar ve yaşlılar...Belki de savaş bile farkına varmıştır onların ne kadar özel olduğuna.

 

Anlamak için doğuda çocuk olanı,anlamak için savaşta çocuk olanı,anlamak için sokakta çocuk olanı ne doğuda ne savaşta nede sokakta çocuk olmaya hiç gerek yok.Çocukluk düşlerin en masum sırdaşlığıdır.Varsa o düşlerde bombalar,sıcacık bir yatak özlemi durup düşünmek yetmez mi?

 

Değerli arkadaşımız Yayamaz Kayımca'nın yüreğine sağlık.O başladı,ben o olmayınca vekaleten bakıyorum :D Senin yüreğine de sağlık Emre.Bunu ikinci defa yazıyorum;ben hiçbirzaman Diyarbakır'a yabancı olan Emre'nin burada çocuklar için nasıl çırpındığını unutmayacağım.İyi ki varsın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

TÖRE

 

Kara yazmalı kadınların,

Mühür vurulmuş dudaklarında türküydü töre.

Herkesin bildiği,

Kimsenin söylemediği.

Oy gülüm havar,

Sana biçilen töre,

Ölüm gelir göz göre göre...

 

Güneşin kavurduğu ak alınlarda,

Kara, kapkara çizgiydi töre,

Kimsenin görmediği.

Görüp te söylemediği.

Oy gülüm havar,

Sana biçilen töre,

Ölüm gelir göz göre göre...

 

Bir anlık mutluluğa , hoyratlığa,

Ölümüne zılgıtlarla biçilen ömürdü töre.

Kimsenin yaşamadığı.

Oy gülüm havar,

Sana biçilen töre,

Ölüm gelir göz göre göre...

Sadece kadın ölümlerini kutsallaştıran töreyi reddediyorum!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Düşler Vadisi

 

Koşar alnında çocuklar

Yüzlerinde aşkın rengi

Sevda fısıldarlar göğe

Çocuk dilinde

 

Düşler vadisinde

Bir yalnız çocuk

Uzanmış gökyüzüne

Tutuyor yıldızları

 

Acı değil sevda aksın

Geceler gün olsun

Umut başaklarımız

Acı harmanları vursun

 

Şimdi sığınılacak tüm limanlar küçük bir çocuğun anlaşılmayan yasaklı coğrafyasında saklı!!!!!!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gözlerim neden böylesine donuk ve anlamsız,nerede bir zamanlar yerinde duramayan deli gönül,ya ellerim ya ellerim neden böyle buz kesmiş!

 

Herkes ne kadar da mutlu,neyin kutlaması yapılıyor söyleyin Allah aşkına...

 

Ellerimden tutan bu yabancı da kim ?! Ya şu parmağımdaki kırmızı kurdaleli yüzük!

 

Boğazımda bişeyler var düğüm düğüm,yutkunamıyorum nedennn? Peki ya niçin akmıyor şu kahrolası gözyaşlarım!!!

Ben senin küçük asi kızın..Bak gözlerime yalvarırım,tanımadın mı hala!

Demedim mi baba,o olmazsa kimseyle olmaz demedim miii!

Umutlarım çalındı,bir köşeye fırlatıp attılar beni,yüreğimi kanattılar baba...

Bilmiyor musun???

 

İstemem baba,ne sevmek ne sevilmek...Zeminim sağlam değil,yıkılır bu bina baba,bişeyler söyle,al bu adamı yanımdan

 

Yalvarırım kurban etme beni bu gece

babaaaaaaaaaa.............!!!!!!!(alıntı)

 

bir babaya...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 hafta sonra...

YEDİKULE’DE İNSANLIĞI ÖLDÜRDÜLER

 

 

Yedikule’de öldürülen bebeğe ithafen

 

Bir sızı düştü içime, inceden inceye bir sızı ki yüreğimi üşütmekte. Uzak okyanusların üzerine düşen ay ışığı neye yarar. Bir sızı var içimde, yelkenlerini deli rüzgâra teslim eden kaptanın yüzündeki gülümsemeyi alır götürür. Yeni bir günü müjdeleyen güneşin ilk ışıklarını utandıran bir sızı. Baharı getiren mor menekşeler solar, çocukluğumun parlak yıldızlarını söndürür.

Bir sızı var içimde; beynimdeki bütün ninnileri bıçakla kazır, yerine on günlük bir bebeğin çığlıklarını doldurur. Annemin bütün seslenişleri kazındı yüreğimden, Annemin yüzüne bir gölge düşer, babamın elinde koparılmış bir güvercin kafası. Kaçmak için tanrının yarattığı kanatlarımı fareler kemirmiş, babam kendi elleriyle koparacak kafamı, güvercinin kafasını kopardığı gibi. Ah! Bu sızı, çocukluğumun tüm tatlı düşlerine şeytan karıştı. Beni bekleyen tüm yolların başında babam kanlı bıçağıyla beni beklemekte.

 

Bir sızı var içimde; çocukluğumun tüm kahramanları teker teker korkudan kendilerini vurdular. İmamlar eceli gelmiş sakat köpekler gibi caminin avlusuna işediler. Şeytan, tanrı babanın krallığını ele geçirdi. Melekleri teker teker darağaçlarına astı. Cehennemin tüm kapılarını açıp en günahkârları kendine melek yaptı. Yeryüzüne düşen yağmur taneleri toprağa değerken kan kokusu geliyor burnuma, dünyadaki tüm kuşlar dillerini koparıp suratıma fırlattılar. Kuşların krallığına baykuş getirildi artık. Bir sızı ki içimdeki; yerin yedi kat altından çıkan zebaniler önümde diz çöküp tövbe ettiler.

Yedikule çöplüğünde bir poşet, içinde on günlük bir bebek, görmesem de yüzünü içimdeki sızı; “gözlerine bak“ diyor. Ne de olsa tüm bebeklerin gözleri sevgiyle gülümsemekte. Annesinin gözlerini aramakta çünkü. Gecenin en karanlık anında, üzerine düşen bir ışığı annesinin gözleri sanır belki. Vücudunda gezinen böcekleri kardeşlerinin şefkatli elleri sanır, ağzına tıkılmış bez parçasını annesinin mememsi sanır. Sanırda sanır, ama sandığı nedir nedendir bilmem içimdeki sızı en ağır cezayla beni cezalandırır.

 

Yedikule çöplüğünde bir poşet, içinde on günlük bir bebek, bebeklerin en çok öpülen yerleri onda morarmış, darp edilmiş, öldürülmüş, torbaya konulmuş, çöplüğe atılmış, bir anne iki baba tarafından.

Tüm dünya lanetlendi. Toprağa on günlük bir bebeğin kanı aktı. Öpülesi o yanakları, kolları bacakları, tepeden tırnağa tüm vücudu korkunun ve nefretin şiddetiyle kanatıldı. Kendi bebeğimin gözlerine bakamayacağım artık. Bebeğimin o minnacık ellerini tutamayacağım, dünyanın en güzel seyri olan yüzünü seyredemeyeceğim.

Bir kelebeğin ömrü kadar ömür biçilen o bebeği unutmuyacağım.

 

(alıntıdır)

 

işte bizim anlayışımızdan insan olmak;kapatın pencereleri,aydınlığa yakalanmayalım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Töre kurbanı kadının feryadı

 

Diyarbakır'da, 10 yıl önce ailesi tarafından para karşılığı evlendirilen 4 çocuk annesi 28 yaşındaki A.K., eşinden sürekli dayak yediği için boşanmak isteyince, karşısına töre çıktı.

 

Ne kendi ailesi, ne de eşinin ailesi töre gereği boşanmaya izin vermedi. Evden kaçarak, 2 yıldır gizlenerek yaşamaya çalışan A.K., “Ben diğer kadınlar gibi töre kurbanı olmak istemiyorum. Devletimizin sahip çıkmasını istiyorum” dedi.

 

A.K., bir süre önce Konya'da Şefkat- Der Hayata Tutunma Evi'ne sığındı. Sefkat- Der yetkilileri tarafından gizli bir yerde tutulan A.K., eşinden sürekli şiddet gördüğünü ileri sürerek, şunları anlattı:

 

“10 yıl önce, ailem beni para karşlığında evlendirdi. O zaman aileme benim için 2 bin mark verdiler. Aileme evlenmek istemidiğimi belirtmeme rağmen beni zorla evlendirdiler. Evlendiğimiz günden itibaren şiddetli geçimsizliğimiz başladı. Sürekli şiddet gördüm. Ayrılmak istedim ama ailem kabul etmedi. Babamın evine gittiğimde, beni kabul etmedi, ‘Çocuklarını al geri dön’ dedi. Daha sonra ailem beni affetti ve ailemin yanında kalmaya başladım. Ailemin affetmesinin sebebi de 2001 yılında erkek kardeşim Ankara'da öldürülmesi oldu. Bir can daha kaybetmemek için beni kabul ettiler. 4 çocuğumla birlikte ailemle yaşıyordum. Eşim önce iki çocuğumu kendi yanına aldı.

 

Boşanmakta ısrarlı olcağımı düşününce sonra diğer iki çocuğumu daha yanına aldı. Töre gereği beni öldürmek istiyorlardı. Çünkü, bizde evlendikten sonra baba ocağına dönmek yoktur. Bunu üzerine babam, ‘Seni, bizim yanımızda bulurlar, kaç git’ dedi. Ben de evi terk ettim. Bir süre sokaklarda ve daha sonra kadın sığınma evlerinde kaldım. Sokakta tanıştığım bir kadının evinde kaldım. Beni erkeklere satmak istedi. Oradan da kaçtım. Herkes beni kullanmak istedi ama ben namusuma sahip çıktım.”

 

‘ÇOCUKLARIMI ÖZLEDİM’

 

En küçük kızından 1 yaşındayken ayrıldığını söyleyen A.K., “Çocuklarımı çok özledim. Eşim ve ailesi erkek çocuk dünyaya getirdiğimde kurbanlar kesip, bayram yaptı ama diğer çocuklarım kız olunca tepki gösterdiler. Ben cahil bir insan değilim. Lise 2'nci sınıftan terkim. Eşim ise ilkokul mezunu bile değil. Aramızdaki geçimsizliklerden biri de eğitim farkı. Liseyi bitirip okuluma devam etmek istedim. Ama eşim, açık öğretim formlarımı yırttı. Eğitimimi tamamlayıp GATA'da doktor olmak istiyordum” diye konuştu.

 

‘TÖREYE KURBAN GİTMEK İSTEMİYORUM’

 

Töreye kurban gitmek istemediğini söyleyen A.K., “Töre yüzünden akrabalarımdan öldürülenler oldu. Özellikle benim yaşadığım Güneydoğu'da yüzlerce kişi töreye kurban gitti. Ben diğer kadınlar gibi töre kurbanı olmak istemiyorum. Devletimizin sahip çıkmasını istiyorum. Kadın sığınma evlerinde barınma süresi 3 ay, en fazla 6 ay. İsteğim, tüm töre mağdurlarının kalıcı olarak bir yerlere yerleştirilmesi, hatta kimliklerininin değiştirilmesidir” dedi.

 

2 BİN KADINI ÇOĞU TÖRE MAĞDURU

 

Şefkat- Der Başkanı Hayrettin Bulan ise Hayatta Tutunma Evi'nde kalmak için 2 binini üzerinde müracat olduğunu, bu müracaatlarının büyük bir bölümünün ise töre mağdurunlarından oluştuğunu söyledi. Bulan, “Töre mağdurları heran ölümle karşı karşıyalar. Başbakanlığın, valilik, kaymakamlık ve belediyelere gönderdiği genelgeler tam olarak yerine getirilmiyor. Hayata tutunma evlerinde kalan kişilerin barınma süreleri uzatılmalı veya kalıcı bir hale getirilmelidir. Özellikle töre mağdurlarının güvenliği için kimliklerini değiştirilmesi, hatta gerektiğinde estetik ameliyat yapılması gerekir. Kadın sığınma evlerinin sayının da artırılıp, bu yerlerin burada kalan töre mağdurlarının güvenliği sağlanmalıdır” dedi.

Hürriyet İnternet / DHA Yayın Tarihi : 04 Şubat 2007 03:24

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Doğu'da çocuk olmak da zor

 

Cumartesi, 24 Nisan 2004

 

Diyarbakır İHD’nin “Çocuk Hakları İhlalleri 2003 Bilançosu”na göre Doğulu çocukların durumu kötü.

 

Doğu Anadolu'nun sosyal ve ekonomik koşullarından en fazla etkilenen kesim çocuklar oldu. İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi'nin “Çocuk Hakları İhlalleri 2003 Bilançosu” raporu, Doğulu çocukların durumunu gözler önüne serdi. Çocuklar, 1 yıl içinde, yaşam hakkı, kişi güvenliği, eğitim hakkına yönelik ihlaller ile aile içi şiddet ile cinsel istismara maruz kaldığını ortaya koydu. Rapora göre, 2003 yılı içinde 7 çocuk mayınlar nedeniyle hayatını kaybetti. 21 çocuk ise yaralanarak sakat kaldı. Çocuklar, oyun oynarken ya da koyun otlatırken mayın kazalarıyla karşılaştı. Mayın kazaları, Mardin, Diyarbakır, Van, Hakkari, Şırnak, Muş ve Bingöl illerinde gerçekleşti.

 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da faili meçhul saldırılar nedeniyle hayatını kaybeden çocukların sayısı ise 5 olarak belirlendi. 1 çocuk ise yaralandı. Raporda, faili meçhul saldırılar olarak belirtilen olayların bazılarını tecavüz vakaları oluşturdu. Şırnak'ta 11 yaşındaki S.A. tecavüz edilmiş ve defalarca bıçaklanarak parçalanmış şekilde bulunurken, Diyarbakır'da G.B. ile Z.D. isimli çocuklar ölü bulundu. Van'da koyun otlatan N.Ç., D.K. adlı çocuklar, jandarma ekiplerince kaçakçı oldukları iddiasıyla roket mermisiyle öldürüldü. Mardin'de ise M.D evinin önünde otururken, askerlerin ateşi sonucu yaralandı. Çocukların ölümüne neden olanlar ise bulunamadı. 5 çocuk ise kayboldu.

 

Rapor, yasaların 16 yaşından küçük çocukların gözaltına alınmasını yasaklamasına rağmen, bölgede çocuklara yönelik gözaltının boyutlarını da ortaya koydu. Rapora göre, bölgede 1 yıl içinde 102 çocuk çeşitli nedenlerle gözaltına alındı. Çocuklardan 40'ı Emniyet ve Jandarma tarafından işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı şikayetinde bulundu. 8 çocuk ise tutuklandı.

 

Doğu ve Güneydoğu illerinde tepki toplamasına rağmen gösterime devam eden şiddet içerikli filmler, eğitim konusundaki şikayetlerin en büyüğünü oluşturdu. Kimi zaman

Kürtler kimi zaman ise Ermeniler'in tarihinin öğretilmesi amacıyla gösterilen filmlerde, şiddet sahnelerin çok fazla olması ve propaganda yapılması, filmlerin çocuklara gösterilmesi şikayetlere neden oldu. Ailelerin bir çoğu, filmleri izleyen çocuklarının psikolojilerinin bozulduğu ve okula gitmek istemediklerini bildirdi. Bu nedenle Derneğe başvurarak yardım isteyenlerin sayısı 30 olarak belirlendi.

 

Rapora göre, 4 çocuk aile içi şiddete maruz kaldığı gerekçesiyle İHD'ye başvurdu. 1 çocuğun ise cinsel istismara maruz kaldığı belirlendi.

 

Göçle beraber, yaşam koşulları ve ortamı değişen, yeme içme-barınma-eğitim-sağlık gibi zorunlu ihtiyaçları karşılanamayan çocuklar sokaklarda çalışmak zorunda kaldılar. 2003 yılı içinde Diyarbakır'da sokakta çalışan çocukların sayısı 28 bin olarak belirlendi. Sokakta çalışan çocuklardan 950'si belediye veya sivil toplum kuruluşlarınca koruma altına alındı. Eğitimlerine devam ederken, sokaklarda çalışmak zorunda kalan çocukların sayısı ise 1200 oldu. Bölgede, 8 bin civarında çocuğun madde bağımlısı olduğu belirlendi.

 

Bölgenin sağlık sorunları da çocuklara yansıdı. Sağlık Bakanlığı'nın genelgesine rağmen, tedavi ücreti ödenmediği gerekçesiyle yıl içinde 2 çocuk hastanelerde rehin kaldı. 7 çocuk ise tedavilerinin yapılması için İHD'den yardım istemek zorunda kaldı.

 

Raporda, Kürtçe'ye yönelik engellemeler de yer aldı. Buna göre, 2003 yılı içerisinde bölgede çocukların sadece fiziksel ihtiyaçları değil aynı zamanda kültürel ve etnik

kökenlerinden dolayı da hak ihlallerine maruz kaldığı belirtildi. Raporda, "Kürt kökenli vatandaşlar kendi çocuklarkına Kürtçe isimleri verme, çocuklarına Kürtçe eğitim sağlama imkanlarından yoksun bırakılmıştır. Yeni çıkan yönetmelikle günde birkaç saat Kürtçe yayın yapacak tv'ler Kürtçe çizgi film konularında çocuklara yayın yapma

yasağı getirilmiştir" denildi.

 

Eğitim, sağlık, ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlar altında ezilen çocukların intihara

sürüklendiği de ileri sürülen İHD Diyarbakır Şubesi'nin raporuna göre, bölgede 34 çocuk intihar etti. 12 çocuk ise intihara teşebbüste bulundu.

 

1990-2003 yılları arasında tespit edilen 544 mayın patlamasında 284 çocuk yaşamını yitirdi, 253'ü yaralandı.

 

2003 yılında işkence gören 779 kişiden 96'sını çocuklar oluşturdu.

 

Şiddet içeren 109 bin olayda 10 bin 3 çocuk fiziki ve manevi zarar gördü.

 

Aile içinde yaşanan 5142 şiddet olayında 424 çocuk şiddet görerek yaralandı.

 

Sokakta yaşayan, evden kaçan, kaybolan, terk edilen, eylemlere katılan, su işleyen, suç mağduru ve şüpheli gibi nedenlerden dolayı 83 bin 249 çocuk hakkında polis tarafından işlem yapıldı.

 

İşlem yapılan çocuklardan 12 bin 48'ini 0-10 yaş grubu çocuklar oluşturdu. 1811 çocuk ise gözaltına alındı.

 

57 bin 587 çocuğun bağımlılık içeren madde kullandığı belirlendi.

 

640 bin kız çocuğu okula gönderilmedi.

 

(Kaynak, aa, Hürriyet, 18-22 Nisan 2004)

 

Sevgili Emre bunu sana ve çoçuklar için çarpan yüreğin için ekledim...Karadenizin hırçını umutla kal.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Diyarbakır surlarında kaçışırdı tüm düşler.Silah sesleri sarıverirdi gece ansızın.Dicle bizim için deniz,babalarımız için bereketti.Kürtçe tek bildiğimiz dil iken,okul sıralarında bozuklaşan bir Kürtçe ve kendimiz kadar yakın olan bir Türkçe.Doğuda çocuk olmak çoğu zaman çaresizliği bile kaderden saymaktır.Göçe uğramışsa,Diyarbakır sokakalarında hayat satmaktır.Doğuda çocuk olmak ben olmaktı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...
doguda_kadin_olmak2.jpg

 

 

Esaretin adı yok,

çizilmiş bir kalem...

ve özgürlük.

doğuda kadın olmak;

esareti barındıran özgürlüğe koşmaktır,

yalınayak!

 

Doğuda kadın olmak işte böylesi güzel mısralarda anlatmak olsa kendini.Doğunun yürekli kızı,doğuda kadın olmak eline aldığın kalemde esareti ve dediğin özgürlüğü yaşamaktır.Sensin Mavi,işte bu çocuklar için çırpınan.

 

cocuk1.gif

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

doğuda çocuk olmak

 

Soguk ve sehirlerarasi

Otobüslerde vazgeçtim

çocuk olmaktan...............

............

Zap suyunun sesini basina koyuyordum sarkilarimin

listesinin... Korkuyordum... Sonra iniyordum otobüsten...

Çarsidan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün

en kisa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu

kosuyordum... Çünkü sonunda annem oluyordum babam

kokuyordum sonunda...

...........

y.erdoğan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

''

Polise sığındı ama kurtulamadı

Ağrı'da, kocam beni dövüyor iddiasıylapolise sığınan kadın, korunduğu halde öldürüldü.

17 Ekim 2008 / 16:08

Alınan bilgiye göre, ilçenin Kalus köyü yakınlarında bir kadın cesedi gören vatandaşlar, durumu Jandarma Komutanlığı ekiplerine bildirdi.

Olay yerinde inceleme yapan Jandarma Komutanlığı ekipleri, cesedin Özlem Arslan’a (19) ait olduğunu ve yakın mesafeden silahla öldürüldüğünü tespit etti.

Arslan’ın cesedi, Doğubayazıt Devlet Hastanesinde nöbetçi Cumhuriyet savcısının

yaptığı otopsinin ardından ailesine verildi.

Özlem Arslan’ın, eşi Mehmet Arslan’dan şiddet gördüğü iddiasıyla aynı gün mahkemece boşandığı ve daha önceden de şiddet gördüğü gerekçesiyle polise

sığındığı öğrenildi.

Jandarma ekipleri olayla ilgili olarak eşi Mehmet Arslan’ı Diyadin ilçesinde gözaltına aldı.

 

Doğubayazıt Belediye Başkanı Mukaddes Kubilay, öldürülen Arslan’ın Karaca köyündeki baba evini ziyaret ederek aileye başsallığı dileyerek, işlenen cinayeti kınadığını bildirdi.

Anne Fatma Şahin, damadı Mehmet Arslan’ın kızının üstüne kuma getirmek istediğini bu nedenle boşanma davasının açıldığını ileri sürdü.

Kızı Özlem’in boşandığı eşi tarafından köye getirilmek üzere Diyadin’den yola çıkarıldığını anlatan anne Şahin, "Biz kızımızı bekliyorduk. Bir türlü gelmedi. Öldürüldüğünü biz Jandarmadan duyduk" dedi.

 

Karaca Köyünde toprağa verilen Arslan’ın mezarına, ilçedeki bazı sivil toplum örgütleri karanfil bırakarak olayı protesto etti.''

 

Anne ve babalar;lütfen kızlarımıza sahip çıkalım...onları töre adı altında yapılan katliamlara teslim etmeyelim...

 

*alıntı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

SOKAKTA ÇALIŞAN ÇOCUKLAR DEPRESYONA DAHA YAKIN

 

 

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı bünyesinde çalışmalarını yürüten Psikolog Diyar Oğuzsoy, yaptığı araştırmada sokakta çalışan çocukların yaşadığı stresin depresyona yol açtığını belirledi...

 

 

 

İnsanların psikolojik dengesini çok ciddi şekilde sarsan çatışma ortamı çocukları etkiliyor, yaşamlarında onarılması güç yaralar açıyor. Zorunlu göç sonucu Diyarbakır’a yerleşen ve iş piyasası dışında kalan aileler ‘çocuğu aileye maddi katkı sağlaması gereken bir birey’ olarak düşündükleri için çok sayıda çocuk sokakta çalışmaya sevk ediliyor. Psikolog Diyar Oğuzsoy’un Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde 12-17 yaş arasındaki çocuklar üzerinde yaptığı araştırma, zorunlu göçün sonucu yaşanan stresli yaşamın çocuklarda depresyona yol açtığını belirledi. Oğuzsoy, sokakta çalışan 82 çocuk ile çalışmayan ve kontrol grubu olarak seçtiği 82 çocuk olmak üzere 164 çocuk ile anket yaptı. Araştırma kapsamındaki çocukların depresyon düzeylerini ortaya koyan Oğuzsoy, sokakta çalışan çocukların depresyon düzeylerinin, sokakta çalışmayan çocuklara göre daha yüksek olduğunu belirledi.

 

 

 

GÖÇLE GELENLERİN ÇOCUKLARI DAHA ÇOK

 

Oğuzsoy, sokakta çalışan çocukların yüzde 28’inin minimal, yüzde 22’sinin hafif, yüzde 50’sinin de orta derecede depresyon şiddeti gördüğünü söyledi. Sokakta çalışan çocuklardan hafif düzeyde depresif belirtiler görülenlerin oranının yüzde 50 olmasına dikkat çeken Oğuzsoy, sokakta çalışan çocukların göçle ilişkisi olduğunu vurguladı. Oğuzsoy, sokakta çalışanların yüzde 62.2’sinin göçle gelenlerin çocukları, yüzde 37.8’inin ise yerli olduğunu, buna karşın sokakta çalışmayanların yüzde 25.6’sının göçle gelen ailelerin çocukları, çalışmayanların yüzde 74.4’ünün ise yerli olduğunu belirtti.

 

 

 

İSTİSMAR DEPRASYONA NEDEN OLUYOR

 

“Sokakta çalışma zorunluluğu, çocuğu ailenin sıcak ve güvenli ortamından uzaklaştırmaktadır” diyen Oğuzsoy, sokak koşullarının kendine özgü sorunlarının bulunması ve bunlarla baş etme güçlükleri, çocuklarda depresyonu ortaya çıkaran nedenler olduğunu söyledi. “Sokakta çalışmak çocuğu birçok engelle baş başa bırakmaktadır” derken, “Kendi ve evinin geçimini sağlamak, çocukta yaşının üstünde sorumluluk alma zorunluluğunu da ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte sokakta çalışan çocukların ailesi tarafından ihmal edilmeleri ve sokakta çalışmaya bağlı olarak istismara açık olmalarının bu çocukların yaşadıkları depresyonla ilişkili olabileceği kabul edilebilir” diye konuştu.

 

 

 

GÖÇ SADECE YER DEĞİŞTİRME DEĞİLDİR

 

Orta düzeyde depresif belirtileri bulunan 39 çocuğun göçle geldiğini buna karşın aynı durumda olan yerli çocuk sayısının ise 2 olduğunu ifade eden Oğuzsoy, “Bu göç durumu ile depresyon şiddeti arasındaki bağıntıyı açıkça ortaya koymaktadır” dedi.

 

Göç olgusunun demografik bir süreç ya da iki mekân arasında yer değiştirme hareketi olarak görmenin yetersiz olduğuna dikkat çeken Oğuzsoy, göçün birey ve toplum üzerinde ciddi etkileri olan sosyolojik bir durum olduğunu söyledi.

 

 

 

EKONOMİK DURUM BELİRLEYİCİ

 

Sokakta çalışan çocukların depresif durumlarının onların sosyo-ekonomik yapıları ile doğrudan orantılı olduğunun da ortaya çıktığını ifade eden Oğuzsoy, sokakta çalışanların yüzde 62.2’sinin 300 YTL ve altında geliri olduğu, 301-600 YTL geliri olanların oranının ise yüzde 30.5 olduğunu söyledi.

 

Sokakta çalışıp da ailesinin geliri 600 YTL ve altında olanların oranı yüzde 92.7 olarak belirlendi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

''......... belirttiğim gibi diyarbakır silvan ilçesi köprülübağ köyü okulunda görevliyim okulumuzda iki dersliğimiz var ve okulumuz bundan ibaret aklınıza gelen diğer materyallerimiz yok bizim temin edebildiğimiz bi kaç kartondan yapılmış materyalimiz var kitaplığımız öğrencilerimizin faydalanabileceği hiçbir sosyal olgu bulunmamakla birlikte öğrencilerimizn bir çok eksiği bulunmakta bu nedenle sizden gelecek her türlü yardıma ihtiyacımız var bulunduğumuz köyün gelir düzeyi genel olarak düşük bu yzden öğrencilerimizin önlükleri yok veya yırtık eski halde ayaklarında ayakkabı yok olanlarınki ise yırtık ve bu durum biz öğretmenleri üzmekte okulumuzun mevcudu 110 kadar dolayısıyle hepsinin ihtiyacına cevap veremiyoruz bu yüzden yardım sever siz degerli arkadaşlardan kitap defter kalem giyecek her türlü yardımı bekliyoruz ......''

 

Diyarbakır'ın Silvan ilçesinden bizden yardım eli uzatmamızı bekleyen Sevgili ''gensevera''nın bu yazdıklarını okudukça,alkıma düşen tek kelime!

 

 

DOĞUDA ÇOCUK OLMAK BU ÇIĞLIĞA ORTAK OLMAKTIR!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haydi kızlar tarlaya!

 

 

Eğitimcilerin kızlar için çabaları önemli, okula giden kızların mutluluğu her şeye değer, ama...

 

 

Doğu ve Güneydoğu’da kız çocuklarının okula yollanmaması konusunda en büyük engel aileler değil, çoğu köyde okul yok, okul olan yerlerde yurt yok, varolan yurtlar yetersiz

 

Kız çocukların okullaşması konu olunca Doğu ve Güneydoğu’da bu oranın ülke genelinden çok daha düşük olması çoğu zaman bu bölgedeki geleneksel yapıya bağlanır. Kız çocukların aileleri, daha çok da babaları tarafından okutulmadığı söylenir. Bu durumda, muhakkak ki geleneksel yapı belli bir ölçüde rol oynuyor, ancak aynı zamanda birçok istatistik de gösteriyor ki Doğu ve Güneydoğu kız çocukların okullaşması için gerekli altyapıdan yoksun.

Geçen hafta doğunun sosyo ekonomik açıdan en kötü verilere sahip illerinden birinde idim. Köylere gittim. Gezdiğim köylerin neredeyse çoğunda okul yoktu, okul olanlarda da okullar açılalı epey olmasına rağmen öğretmen yoktu. Çocukların çoğu çamurun içinde ve bayağı soğuk olmasına rağmen lastik ayakkabılarıyla oynuyorlardı. Sordum kadınlara neden okulda değil çocuklar diye... Perihan cevap verdi: “Benim iki kızım var, biri altı, diğeri sekiz yaşında, ikisini de yatılı yolluyorum, sadece 5 km. uzaklıktaki okula çünkü param yok servis tutayım, benim kızlarım daha yıkanmayı bilmiyor, sen altı yaşındaki çocuğunu yatılı yollar mıydın?”

Perihan’dan sonra çok düşündüm, bu kadar eğitimli olmama rağmen, ben altı yaşındaki oğlumu okusun diye yatılı okula yollayamazdım.

Devam ettim, “Niye yolladın? Perihan?” diye sordum, cevabından öfkesi anlaşılıyordu: “Kızlarım inadına okuyacak, geri kalmayacak. Ama bak bu köye, hiçbir çocuk okumuyor, ben yine iyiyem çünkü yatılı da olsa okutabiliyem, ya diğerleri...”

Evet, ya diğerleri... Doğu ve Güneydoğu’yu köy köy gezdiğiniz zaman diğer yerlerde de durumun Perihan’nın köyünden farklı olmadığını görüyorsunuz. Kırsaldaki eğitim tamamen kaymakamların inisiyatifine kalmış durumda. Örneğin, çalışma yaptığımız alanlardan biri olan Diyarbakır Eğil’de okullaşmada hızlı bir yol katediliyor. Bunun en büyük nedeni Eğil Kaymakamı’nın köylerde okula ulaşamayan çocukları taşımalı sistemle okula ulaştırması. Birçok başka ilçede ise kaymakam ve öğretmenlerin ilgisizliği, yoksulluk ve yoksunluk gibi sorunlarla birleşince, çocukların, hele kız çocukların okula yollanması maalesef çok zorlaşıyor.

Kız çocuklarının okullaşması özellikle ilkokuldan sonra daha da zor hale geliyor. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde, kızların okula gönderilmesini teşvik amacıyla yürütülen kampanyaların da etkisiyle, son yıllarda ilkokula devam eden kız çocuk sayısında bir artış oldu. Bölge genelinde ilköğretimde okuyan kız öğrencilerin sayısı yüzde 30’lar düzeyindeyken, bu yıl yüzde 46’ya kadar yükseldi. Ancak ilköğretimdeki bu artışa rağmen, ortaöğretimde kız çocukların aleyhinde varolan oran ise hâlâ sürüyor. Bölgede yer alan Diyarbakır, Siirt, Mardin, Şırnak ve Batman’da ortaöğretimde okuyan öğrencilerin yüzde 70’ini erkek öğrenciler oluşturuyor. Şırnak’ta ortaöğretimdeki öğrencilerin yüzde 25’i, Siirt’te yüzde 28’i, Mardin’de yüzde 31’i, Batman’da yüzde 32’si ve Diyarbakır’da ise yüzde 35’i kızlardan oluşuyor.

 

Engel çok

 

Bölgede, ortaöğretime kız çocukların girmelerinin önünde birçok fiziki engel var. Bunlardan biri de yatılı ortaöğretim kız öğrenci yurtlarının azlığı. Sınırlı sayıdaki ortaöğretim kız yurtlarının çoğu da hayırseverler tarafından yaptırılmış. Bu yurtlarda kalan kızların çoğu Hakkari, Diyarbakır, Van ve Muş gibi illerin köylerinden binbir güçlüğü aşarak gelmiş kızlar. Çoğunun ailesi mevsimlik tarım işçisi ve çoğunlukla kızlar yazın ailelerine eşlik ederek, kendileri de mevsimlik işçi olarak Batı illerine çalışmaya gidiyorlar. Devlet, bu yurtlarda kalan kız öğrencilere aylık 6 YTL harçlık veriyor. Buna ek olarak, yılda bir kırtasiye parası (30 YTL) ve giyim parası (78 YTL) veriliyor. Yol parası olmadığı için bir yıl boyunca evine gidemeyen birçok öğrenci var. Bölgede çeşitli yurtlarda görüştüğüm kişilerden aldığım bilgilere göre, tüm bu koşullara rağmen yurtlara talep çok yoğun, aileler “bir umut kızlarımız okusun” diyor. Bir yurt çalışanın deyimiyle: “Maalesef bir yandan ‘haydi kızlar okula’ derken, diğer yandan kızları gerisin geriye tarlaya yolluyoruz, bizim yurtta sadece 30 kişilik boş yer var, talep 120 kişi, 90 kızı bu yıl köylerine geri yollayacağız”.

Tüm bunlar şunu açıkça ortaya koyuyor, bölgede devletin eğitimle ilgili yatırımı son derece yetersiz. Bir yandan kampanyalar yapılırken, diğer yandan da okulların inşa edilmesi, yeterli sayıda ve nitelikli öğretmenlerin tayin edilmesi, öğrencilere eğitim materyallerinin sağlanması, yurtların yapılması, yoksul öğrencilere maddi destek verilmesi, öğrencilerin beslenmelerinin desteklenmesi gibi devletin sorumluluğunda olan hizmetlerin verilmesi gerekir. Yoksa tüm kampanyalara rağmen bu çocukları kendi ellerimizle tekrar tarlalara yollamış olacağız.

 

NURCAN BAYSAL: Kalkınma Merkezi, Diyarbakır

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

doguda ki halkin kadina olan yaklasimi belli kadinlar Marabadir satilan cani istediginde 70.yasinda olsada kari isterim deyince bütün Ailenin seferber oldugu olayada gülerek yaklasarak hatda 70.yasindaki dedelerine genc kari satin alacak kadar kendilerinden gecebilmektedirler... ondan sonra Doğuda ÇOCUK,KADIN ve İNSAN olmak........bunun batisi yokmu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

doguda ki halkin kadina olan yaklasimi belli kadinlar Marabadir satilan cani istediginde 70.yasinda olsada kari isterim deyince bütün Ailenin seferber oldugu olayada gülerek yaklasarak hatda 70.yasindaki dedelerine genc kari arayacak kadar kendilerinden gecebilmektedirler... ondan sonra Doğuda ÇOCUK,KADIN ve İNSAN olmak........bunun batisi yokmu

 

teşekkür ederim Sevgili Efendi Türkler,

 

bunun batısı da var;maalesef bunun dünyası da var!

 

sorun herşeyden önce insan olabilme sorunu,hemen akaibinde eğitim,değerler,yaşanmışlıklar,eknomi....tamamen siyasi,sosyal,kültürel ve ekonomi...

 

teşekkür ederim :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.