Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BEKLEYİŞ


asterix

Önerilen İletiler

BEKLEYİŞ

 

gül diyorum

yoksul acıların gölgesinde

güllerin solsun istemiyorum

ay diyorum sonra

ay n'olur

bir vaktinde gecenin

yaraların açsın istemiyorum

 

hangi sevda vurmuş seni

hangi delikanlı

gönlüne

salvo bakışlarla...

soramam

zeytin karası gözlerini

yoluma yatırma

dayanamam.

 

Nevzat Çelik

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ŞAFAK TÜRKÜSÜ

 

 

Beni burada arama anne

Kapıda adımı sorma

Saçlarına yıldız düşmüş

Koparma anne

Ağlama

 

Kaç zamandır yüzüm tıraşlı

Gözlerim şafak bekledim

Uzarken ellerim

Kulağım kirişte

Ölümü özledim anne

Yaşamak isterken delice

 

 

Bugün görüş günü

Günlerden salı

Islak

Sarı bir yağmur

Ülkemin neresine bakarsa ay

Orada yitik bir anne ağlıyor

Sen aralıyorsun yağmuru

Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini

Sonra bir umut koşuyorsun

Yüreğin avcunda

ısırırken

çırpıntı gözlerini

(ah verebilseydim keşke

yüreği avcunda koşan

herbir anneye

tepeden tırnağa oğula

ve kıza kesmiş

bir ülkeyi armağan

koşma anne

birdenbire batacak olan

düş denizinde yarattığın umut sandalıdır

oysa benim için gece

ışık hızıyla koşan

kısa ve soğuk bir zamandır

bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak

uykusuz

yorgun

ve korkak

 

 

sanırım baytardı

yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken

ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor

boşver hipokrat amca

üzülme ne olur

sen de anne

sen de üzülme

hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi

ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim

ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim

korkak kahraman gecelerimi

düşlerimle sınırsız

diretmişliğimle genç

şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine

usulca açılıverdi

yanağımda tomurcuk

 

pir sultan'ı düşün anne

şeyh bedrettin'i

börklüce'yi

torlak kemal'i düşün anne

hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde

utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının

onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen

ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın

deniz'i düşün anne

her mayıs şafağında uzun

uzun döverken darağaçlarını

ve o şafaktan doğma

onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları

insanları düşün anne

düşün ki yüreğin sallansın

düşün ki o an

güneşli güzel günlere inanan

mutlu bir yusufçuk havalansın

 

 

sıcak omuzlar değerken omzuma

buz üstünde yürüdüm yıllar boyu

bayraklar ve türkülerle

kopunca memelerinden o mükemmel yaşama

 

kurşunlar sıktılar alnıma

açık alanlarda ağır

kartalların konup kalktığı

yalçın kayalardan biriydim

ölüp dirildim yeniden

güneşli güneşsiz akşamlarda

 

mutlu yarınlar adına

özgürlük adına ekmek adına

üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin

dirilip dönmesin diye hiroşimalar

tahtadan atların boynuna çıplak

ölümlerle yatmasın diye çocuklar

aç gözlerle bakmasın diye çocuklar

kardeşlik adına

havadaki kuş denizdeki balık adına

yürüdüm yıllar boyu

 

dönüp bakmadım arkama

ıraktı gözlerim çok ırak

izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda

kalsa da silinir gider

yalnızca bir ağıt gibi çakılır

ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer

 

 

tören adımlarıyla ölmek

ne garip şey anne

kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum

bütün gözler üstümde

 

sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun

masa üstünde üşüyen bir sigara

yanında küçücük bir cam bardak

içinde rengi bu gecenin

cılız titrek bir kibrit

kağıt kalem

sandalye

geride flu

yağlı

büküm büküm bir ip

ve çingene kuralına uygun

değişmez dekoru mudur

idam mahkumunun

 

 

kırılacak cammışım gibi davranıyorlar

yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün

oysa birazdan boynumu kıracaklar

pul pul dökülecek yaz siyasi eylül'ün

 

ben ölümü asıl az ötede titreyen

çingenenin kara killi ellerinde gördüm

anladım ki küllenen sigaradır

soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm

 

yani benim güzel annem

alacaşafağında ülkemin

yıldız uçurmak varken

oturup yıldızlar içinde

kendi buruk kanımı içtim

 

 

ne garip duygu şu ölmek

öptüğüm kızlar geliyor aklıma

bir açıklaması vardır elbet

giderken darağacına

 

 

geride

masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem

bağışla beni güzel annem

oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana

elleri değsin istemedim

gözleri değsin istemedim

ağlayıp koklayacaktın

belki bir ömür taşıyacaktın koynunda

 

usul adımlarla yürüdüm ömrümü

karşımda kurum kurum-laşan darağacı

(tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan

ökse de olsa dört bir yanı)

birdenbire acıdı boynum

gelecekler var birbiri ardınca genç

yakışıklı

 

ne olur işçi kadınım

az yumuşak dik

şu kefenin yakasını

 

 

yaşamak ağrısı asıldı boynuma

oysa türkü tadında yaşamak isterdim

çiçekleri kokmak ırmakları akmak

yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak

su başlarında aylak sektirmek kavalımı

sonra bir çocuğun afacan bacaklarında

anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim

o güzel günleri görenler arasında

bir soluk ben de yaşamak isterdim

bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden

öperken siya-u jakond'u tebessümünden

işte o an saçlarından yakalamak dolunayı

bir de yirmibeş kilometreden görebilmek

nazım'ın gözleriyle pırıl pırıl moskova'yı

 

ölmek ne garip şey anne

bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı

sedef kakmalı bir kutu içinde

vermek isterdim çocukların ellerine

sonra

sonra benim güzel annem

damdan düşer gibi

vurulmak isterdim bir kıza

 

 

künyemi okudular

suçumuz malum

 

gecenin kıyısında durmuşum

kefenin cebi yok

koynuma yıldız doldurmuşum

koşun çocuklar çocuklar koşun

sabah üstüme

üstüme geliyor

yanlış mı duydum yoksa

erkenci bir horoz mu ötüyor

keskin bir acı bilenmiş

gitgide yaklaşıyor sonum

 

iri sözlerim yoktu söyleyecek

usulca baktım yüzlerine

bin yıllık iskeletleri çatırdayarak

göçtü ayaklarının dibine

 

korkutamadılar beni anne

avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran

darağacı

bir zaman rüzgarda

saçını tarayan telli kavak değil mi

boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız

sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi

söyle anne

o çingene

bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan

bağıra çağıra geçen bohçacı kadını

sevmedi mi çılgınca

 

 

kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda

işkenceler zindanlar hücreler

savunmak yok mutlu tok bir yaşamı

açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren

mideme karşı

kısacası

bir çiçeği düşünürken ürpermek yok

gülmek umut etmek özlemek

ya da mektup beklemek

gözleri yatırıp ıraklara

 

ölmek ne garip şey anne

artık duvarları kanatırcasına tırnağımla

şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım

mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım

baba olamayacağım örneğin

toprak olmak ne garip şey anne

ceplerimde el yerine balyoz taşırken

korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini

ve yüreğimin ırmakları taştı

taşacakken

ölmek ne garip şey anne

 

uçurumlar ki sende büyür

dağdır ki sende göçer

ben yaprak derim çiçek derim

çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim

gül yanaklı çocuğa benzer

yine de

oğlunu yitirmek kimbilir

ne garip şey anne

 

 

beni burada arama anne

kapıda adımı sorma

saçlarına yıldız düşmüş

koparma anne

ağlama

kırıldıysa düş evinin kapısı

bütün kırık kapıların çağrılışıyım

kızların yanaklarında çukurlaşan

biten başlayan aşkların ortasındayım

her kavgada ölen benim

bayrak tutan çarpışan

her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni

özlem benim kavga benim aşk benim

bekle beni anne

bir sabah çıkagelirim

 

bir sabah anne bir sabah

acını süpürmek için açtığında kapını

umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur

çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar

o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak

öylece kalkar uykudan şalterler

dişleyip tükürmeden sigaralarını

türkü tadında giyinirken işçiler

 

bir sabah anne bir sabah

acını süpürmek için açtığında kapını

adı başka sesi başka nice yaşıtım

koynunda çiçekler

çiçekler içinde bir ülke getirirler

başlarını koymak için yorgun dizine

sen hazır tut dizini anne

o mükemmel güne

 

 

Nevzat ÇELİK

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Güz

 

 

sarı yaprakları ağaçların

kanatları kırık bir kuş gibi düşüyor

ta buradan duyuluyor gürültüsü

kalbimde dehşetli bir keder üşüyor

kuru yaprakları ağaçların

kanatları kırık bir kuş gibi düşüyor

 

içerde vakitsiz basıyor keder

gözlerimi kapatıp seni düşündüm

seni su başında bir karaca gibi

en güzel yüzünü verirken suya

bir tüfeğin aynasında gördüm

tam altı bahar altı koca kış

kesik bir dal gibi titredim kıyasıya

bir tüfeğin aynasında gördüm seni

en güzel yüzünü verirken suya

 

içerde vakitsiz basıyor keder

yasak bir kitap gibi yakılmayıp bu güz de

sensizliğe mahkum edilirsem eğer

hasretin beni duman edecek

içimde seni sevmek telaşı

alıp başını gidecek

 

alıp başını gidecek seni sevmek telaşı

her kuleden uzanıp açıp her mazgalı

karınlık bir kuyu gibi bakacak düşman gözü

ve ben duyarak hissederek bu gözü

yasak bir ıslık kıvırıp dudaklarımın ucuna

delip de geçemezsem güzü

kırlangıçlar uykumu basacak

gizlerme vuracak

kanatlarında uçurdukları ayın

çıplak ve ölü yüzü

 

kırlangıçlar uykumu basacak

gözlerim deli deli bakacak

üçe beşe çıkacak nöbetçi sayısı

yasak bir ıslık dudaklarımı yakacak

felaketim olacak

 

felaketim olacak biliyorum

bu vakitli vakitsiz bastıran keder

bu kalbime sürtünen cehennem telaşı

voltamın ucunda savrulan bu sapsarı hüzün

bu senin tüfeklerin menziline düşen güzelim yüzün

ülkemin yüzü kentlerin dağların yüzü

bu işkence bu ayrılık bu zulüm

sonra bu diz boyu yaprak ölüsü

göçüp giden bu kuşlar..

ağlamak ayıp değil işin kötüsü

 

alaca bulaca yürüyor üstüme bulut

gözlerime değerse duramam

sevgilim sevgilim ellerimi tut.

 

 

Nevzat Çelik

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sınanıyoruz kaçınılmaz ayrılıklarda bak

son demde yakaranı tanrı bağışlasın bırak

 

okşadım tenini kırıldı bir kez yasak bıçak

kanımı akansın olası mı seni unutmak

 

seni sevdalar yontusu seni aşk yaratısı

sana çoğaldım elbet bitecek yaşamak ağrısı

 

Nevzat Çelik - Yaşamak ağrısı'ndan...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

MÜMKÜNÜM YOK

 

Yusuf'a

 

plastik tadında yediğim içtiğim

yaz kış gözlerimi örseliyor duvar

paslanıyor demir gelip boyuyorlar

hep aynı renkte ölemem

beton tuttu ayaklarım dışarda kar

karın altında toprak nasıl hasretim

bir kuşun kanatları geçiyor üzerimden

bin kanat bakıyorum parmaklığa

aklı gidiyor nöbetçinin

 

kırk yıllık yoldan tanırım ben soğukları

ama asıl baharların erbabıyım

yine yorgun argın aşacak dağları

yine kapıma yıkılacak karanfil

elleriyle koymuş gibi bulacaklar

badem mi olur erik mi çağla mı

kendi dalından asacaklar baharı

kaç yıl oldu alışamadım

mümkünüm yok bu kez firarım

 

aklı gidiyor nöbetçinin tüfek tüfek kalıyor

tezkeresi yakın hırsla parmaklarını sayıyor

göz gez arpacık bakıyor fena bakıyor

gece dehşetli uzuyor duvarı iniyorum

toprağa basmalıyım bir kuşu uçmalıyım

deli esmeli poyraz bir dal parçası azbiraz

mutlak duvarı aşmalı yoksa duramam

gövdemi mıhlasalar bahara kalamam

mümkünüm yok bu kez firarım

 

hırsla parmaklarını sayıyor baştan sayıyor

tezkeresi yakın düşleri kayıyor

apansız bin basamak nöbetçi kulesi

yapayalnız ağzında uçurumun apansız

kar etmiyor parka ah ne çocukça ıslık

beter üşüyor tetik otomatiğe düşüyor

ben bahara kalamam ay batarken

şafak şafak açarken yaban süseni ben

yalnayak fırlıyorum duvarın dibinden

 

bir ses canavarlaşacak ardımdan

döne döne sırtımı yakacak

ciğerimi bulacak beni toprağa yıkacak

vu-ra-cak mümkünü yok

bir ödül bir tezkere alacak

karaköy'de bir orospuyla yatacak

kaç bahar büyüğüm ondan

onda hiç bahar açmayacak

mümkünüm yok bu kez firarım

 

Nevzat Çelik

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

NE FAYDA

 

«Telden Demirden geçsen

Mapusu delsen

Ne fayda!»

 

 

I

 

yüreklerimizi gencecik

çıkarıp verebilseydik

üşümezdi göğsümüzde

biber gibi bir uçurum

 

II

 

tam da yakalamışken doğanın gizini

bir bir vururken emperyalizmi

toprak ananın geniş kalçalarında

neden kalktın soframızdan

ENVER USTA

 

günü akşam etmek sana yakışır mı

yakışır mı sana upuzun yatmak

biz yaştakileri ustasız bırakmaz

 

adam sen de

yatarsan yat

biz dik durdukça

sen ölsen

NE FAYDA!

 

Nevzat Çelik

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.