Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

-Bir geometri kitabı yazdığını

 

-Üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin (Türkçe) isim

babasının bizzat Mustafa Kemal olduğunu,

 

-Norveççe`de `Atatürk gibi olmak` diye bir deyim olduğunu.

 

-Bir röportajda Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?" diye

sorulduğunda "Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz

üye olmak için, davet gelirse düşünürüz" dediğini ve bunun üzerine BM

yasasının değiştirildiğini ve üyeliğe davet edilen ilk ülkenin Türkiye

Cumhuriyeti olduğunu,

 

-1996'da Haiti Cumhurbaşkanının vasiyetinde, mezar taşına yazılmasını

istediği metinde; "Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal

Atatürk'ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm" yazdığını

 

-1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;

"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına

Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

 

-Atatürk`ün dünyada `başöğretmen' sıfatlı tek lider olduğunu,

 

2005'de Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan Mr. Johns`un

önerisinin "Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk'ü örnek alsın yeter"

olduğunu,

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir röportajda Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?" diye

sorulduğunda "Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz

üye olmak için, davet gelirse düşünürüz" dediğini ve bunun üzerine BM

yasasının değiştirildiğini ve üyeliğe davet edilen ilk ülkenin Türkiye

Cumhuriyeti olduğunu,

 

en güzeli de bu bence AB için herşeyden vazgeçenlere.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...
  • 5 ay sonra...

 

ATATÜRK’ÜN KENDİSİNİ TANIMLAMASI:

 

(1)”Benim hayatta yegane fahrim (onurum), servetim, Türklükten başka bir şey değildir.”

 

“Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir.”

 

(Bozkurt, Mahmut Esat; Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, İst., 1955, s.95)

 

(2) Bir İngiliz’in “siz hangi asil ailedensiniz?” sorusuna verdiği yanıt:

 

“Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden Teodoz, İtalya Yarımadasına inmek isteyen Türk Atilla’ya barış görüşmesinden önce sormuş: ‘Siz hangi asil ailedensiniz?’ Atilla’da ona cevap vermiş: ‘Ben asil bir milletin evladıyım!’ işte benim cevabımda size budur!”

 

(Egeli, Münir Hayri; Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar, İst., 1959, s.15)

 

(3)” Türk, Türk olduğu için asildir… çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz.”

 

(Ünaydın, Ruşen Eşref; Atatürk Tarih ve Dil Kurumları (Hatıralar), TDK. Yayını. Ank., 1954, s.549)

 

(4)“… Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım (dır)” (Egeli, Münir Hayri, s.699

 

(5)“Millî mevcudiyetimize düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı…’Türk’üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!’ diyelim”

 

( Faik Reşit Unat’ın “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” Türk Dili Dergisi, Sayı 146, 1963 makalesinden aktaran Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ank., 1984, s.171-173)

 

(6)” Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır…”

 

(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II. derleyen Nimet Unan, Türk İnk. Tarihi Ens.yayını, Ank.,1959,s.143)

 

(7) Zübeyde Hanım’ın soyu Yörük’tür. Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği’nin yıkılmasından sonra (1466), Balkanlar’da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bunlar, “Konyarlar” ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve böyle anılmıştır.

 

Aile, Vodina sancağının Sarıgöl nahiyesine yerleştirilir. Zübeyde’nin babası Sofi-zade Seyfullah Ağa, Selanik yakınlarındaki Lankaza’ya göçer ve bir çiftlik sahibi olur. Ve Zübeyde Hanım 1857′de burada doğar. Annesi, babasının üçüncü eşi Ayşe Hanım’dır.

 

(Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.40-46 - Göksel, Burhan; Atatürk’ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma, Kültür Bak. Yay., Ank.1994, s.7)

 

8) M. Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956):

 

“Annemden sık sık şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük’tür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz” diyor ve atalarından bazılarının da sonradan tekrar Konya’ya geri döndüğünü de şöyle açıklıyor: “Dedem Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya’ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak.”

 

(Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.46)

 

(9) Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor:

“…Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk’e “Yörük nedir?” diye sordum. Ağabeyim de bana ‘Yürüyen Türkler’ dedi.”

 

(Şapolyo, Enver Behnan, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, İst.,1958, s.33,23- aktaran Güler, Ali s.45)

 

(10)Yörük ile Türkmen eş anlamlıdır. Atatürk, soyunu açıklarken bunu da vurgular:

 

“…. Benim atalarım Anadolu’dan Rumeli’ye gelmiş Yörük Türkmenler’dendir.”

(E.B.Şapolyo, a.g.e.den aktaran Güler, Ali a.g.e. s.27, 28)

--------------------------------------------------------------------------------

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ATATÜRKÇÜLÜK NASIL BiR SEYDiR?

 

Eskiden(Emperyalizm çağında) bazı devletler, bir bölgede yaşayan insanları kendileri için çalıştırmak, yer üstü ve yer altı kaynaklarını sömürmek için, silahla o toprakları işgal ederlerdi. Şimdi ise Neo emperyalizm çağında, bazı istisnai durumlar hariç emperyalist devletler kaba kuvvet kullanmıyor. KÜRESELLEŞME denen bir sivil araçla isteklerini silahsız elde ediyorlar. Mikro milliyetçiliği kışkırtmak, Demokrasinin araçlarını ustaca kullanmak ve Dini inançları özgürlük maskesiyle sömürmek çoğu durumda yeterli oluyor.

 

Sömürü düzeninin başlaması için IMF diye bir teşkilat kurup, o ülkeye borç vererek işe başlıyorlar. Borç ödemek zorlaşınca işbirlikçi birilerini bulup, ülkenin nesi var nesi yoksa sattırmaya sıra geliyor. Bu arada açlıktan ölümlere sebep olup, kontrolü kaybetmemek için cüzi bir kısmını sadaka olarak dağıttırıyorlar. Bir süre sonra suyunu, ormanını yeraltı ve yer üstü zenginliklerini, bankalarını, fabrika ve her türlü tesisini satın alıp, o ülkenin insanlarının tümünü kendiler için çalıştırıyorlar. Bu bir şirket satın almaya benziyor. Nasıl satın aldığınız şirketin tüm demirbaşları ve çalışanları sizin emrinize girer ve size çalışırsa, borçlandırdığınız ülkelerdeki insanlar da bir süre sonra tamamen size çalışmaya başlıyor. Çalışanların maaşlarından kesilen vergiler de devletin borcunun taksit ve faizlerini ödemede kullanılıyor. (Şu an Türkiye en fazla sömürülen ülke. Çünkü dünyanın en yüksek faizini veriyor, hem de gönüllü!) Ülke iflas eder gibi bir duruma düşüp, borç ödeme işi tehlikeye girdiğinde Kemal Derviş gibi bir has adamlarını komiser olarak gönderiyorlar. Böylece Putin benzeri birinin yönetime gelip, moratoryum ile borç ödemesini askıya almasını engelliyorlar. Bu komiser daha Türkiye yolunda uçaktayken, milletin önüne ilk hedef olarak dış borç ve faizlerinin kesintisiz, sürdürülebilir olarak ödenmesini koyuyor. Ecevit ve Bahçeli, komiseri hemen bakan yapıyor. DSP çökünce de Baykal tutup CHP'ye kabul ediyor.

 

Peki, BÜTÜN BUNLAR TÜRKİYE’NİN BAŞINA NİÇİN GELDİ?

 

Yönetici kadrolardaki bilgi, bilinç ve farkındalık eksiğinden, kısaca

 

“ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNME SİSTEMİNİN” yeterince BİLİNMEMESİNDEN.

 

Sırası gelmişken BİLMEK üzerinde de durmak isterim.

 

"BİLMEK", öğrenmek, hafızada bulundurmak, malumat sahibi olmak değil İDRAK ETMEKTİR.

İDRAK ETMEK, öğrenilen BİLGİNİN SEMBOLÜ OLMAK DEMEKTİR.

Bir BİLGİNİN SEMBOLÜ OLMAK DEMEK, o bilginin aksine davranışta bulunmamak, bilginin GEREĞİ NEYSE ONU YAPMAK DEMEKTİR.

 

İşte bu nedenle Atatürkçü Düşünme sisteminini iyice bilmek zorundayız.

 

Hiç unutmam, Ankara Ün. Fen Fakültesinde Süreyya Aybar(Allah rahmet eylesin) isminde son derece dürüst, yalansız, demokrat ve açık düşünceli bir Fizikokimya Profesörümüz vardı. Ama son derece de prensip sahibi ve disiplinliydi. Sorduğu problemlerde çözüm yolumuz doğru olsa bile sonuç mantıksızsa yanlış kabul eder, “Bir mühendisin hesap hatası yapma lüksü yoktur” derdi. Bitirme sınavında ilk sorusu ANAHTAR SORU denen not değeri olmayan bir soru olurdu. Onu doğru cevaplayamayanın diğer doğru cevaplarını dikkate almaz, başarısız sayardı. Sebebini sorduğumuzda; "Anahtar soruyu sizin FİZİKOKİMYACI DÜŞÜNME SİSTEMİNE (Nosyonuna, Bakış Açısına, Kavrayışına) sahip olup olmadığınızı anlamak için soruyorum. Eğer Fizikokimyacı nosyonuna sahip değilseniz iş yaşamınızda karşınıza çıkabilecek durumların tanımlayamaz, doğru kararı verip, doğru eylemi yapamazsınız" derdi.

 

Onun bu sözlerini hiç onutmadım. Zaten yaşam unutmama izin de vermedi. Çünkü dogru düşünme sistemi sahibi olmak, doğru gözlem yapmak yani farkındalık ve doğru davranışın temelidir. Örneğin İran ordusundaki askerler ellerinde Musaf(yazılı kuran) taşıyan mollalar kışlaları bastığında bu nedenle ateş edememişlerdir. Tıpkı Siffin savaşında Hz. Ali’nin askerlerinin, mızraklarının ucuna Kuran ayetleri takan Muaviye’nin askerlerine saldıramayışı gibi. Şu an Türkiye'de olan şey de budur. Özünde bağımsızlığına düşkün olan halkımız “Atatürkçü Düşünme Sistemi”ni yeterince idrak edemediği için doğru davranışı gösterememekte sandıkta kendi aleyhine çalışan partilere oy vermektedir. Çünkü okullarda sadece emperyalizm ve Atatürk’ün emperyalizme karşı mücadelesi öğretilmiş, “Atatürkçü Düşünme Sistemi” öğretilmemiştir. Üstelik Neo emperyalizm ve Küreselleşmenin ne olduğunu da bilmemektedir. Dolayısıyla elinde silah taşımayan yeni emperyalistleri tanıyıp, tavır koyacak bilgi, bilinç ve farkındalık seviyesinde değildir.

 

Nasıl ki bilgisayarımızı, 5 sene önce yükleyip, güncelleştirmesini ihmal ettiğimiz bir anti virüs programıyla bugünün virüslerine karşı koruyamazsak, ülkenin silahsız işgali ve egemenliğin işbirlikçiler eliyle yabancıların eline geçmesini de 1920'lerdeki tanımlama ve mücadele kalıplarını kullanarak engelleyemeyiz.

 

O halde sahip olduğumuz “ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNME SİSTEMİNİ” bu yeni durumların bilgisiyle güncelleştirmeli ve yeni mücadele biçimleri geliştirmeli ve bunu da en kısa zamanda geniş halk kesimlerine aktarmalıyız.

 

 

Tuncay Erciyes

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...

Emperyalizmin hedefindeki 1 numaralı komutan

 

Ümraniye'de bir gecekonduya yapılan baskında bir kısım bomba bulunur. Evin sahibi bombaların bir emekli astsubaya ait olduğunu söyler. Emekli astsubay Oktay Yıldırım tutuklanır. Gerçi bombalar o evde yokken bulunmuştur kendisi redetmektedir ama olsun bir tanık vardır.Astsubay'ın emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'le bağlantısı vardır. (Muzaffer Tekin'le birlikte fotoğrafları yeterli kanıttır.) O nedenle Muzaffer Tekin de tutuklanır. Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in bir miting sırasında emekli Tuğgeneral Veli Küçük'le fotoğrafı bulunur.

 

Veli Küçük de tutuklanır.

 

Emekli Orgeneraller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'un da Cumhuriyet mitinginde bu isimlerle birlikte fotoğrafı vardır. (Gerçi daha bir kaç milyon vatandaş da bu mitinglere katılmıştır ama olsun. Savcımız şimdilik onlara soruşturma açmamıştır!)

Tüm bu emekli askerler Türk Ordusu'nda görev yapmıştır demek ki suçlu Türk Ordusu'dur. (Bunun için de dosyaya bu isimlerin askerlik dönemlerindeki yemin töreni resimleri konabilir.) Peki bu kadar suçlunun görev yaptığı Türk Ordusu'nu kim kurmuştur: Atatürk. (Buraya Atatürk'ün bir fotoğrafı)

 

ata141pw8.jpg

 

Gördünüz mü nasıl da ulaştık 1 numaraya!

 

 

 

bana bir şimşek çak

ortalık fena karanlık

yüreğim örtülüyor

ağır bir dalgınlığa genişliyorum

durmadan değişen o mevsimde

dağlarda kalın

omuz omuza bulutlar

çok fena kalabalık

ellerim çıplak

bana bir şimşek çak

kötü bir tuzaktayım

bilmem ne yapsak

aklımda fikrimde onlar

yaşlı ve genç

erkek ve kadın

korkularıma tutsak

bana bir şimşek çak

içim içime sığmıyor artık

vahim bir çağrışımdan

daha vahimine atlamaktayım

bana bir şimşek çak

çok yanlış anlaşılmaktayım

hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor

içimdeki zemberek

boşandı boşanacak

yaşamak mı gerek

yoksa unutmak mı

şaşırmaktayım

Attila İlhan

 

Ergenekon'un hedefi Türk Ordusu

 

Ergenekon iddianamesi mahkemeye sunuldu ve eğer mahkeme tarafından da kabul edilirse Ergenekon yargılaması başlayacak. Ve başlayan bu dava Türkiye tarihinin en önemli siyasi davası olacak.

İddianamenin içeriğini henüz bilemiyoruz ancak şimdiden çok net bir şekilde gözüken şey, bu davada tutuklu bulunan ya da tutuksuz yargılanacak zanlılar değil,

 

Türk Ordusu ve Atatürkçülük yargılanacak.

 

İngiliz Economist dergisi 'Dar Kemalist gömlek artık bu modern ülkeye uymuyor' yorumunu yaptığı yazıyla aslında Ergenekon iddianamesinin temel savını da özetlemiş oluyor.

 

Ve yazıda devamla ulaşılmak istenen asıl nokta da çok net bir şekilde anlatılıyor:

 

'Anadolu'nun eski günlerde daha az İslami görünmesinin en büyük nedenlerinden biri büyük ve canlı bir Hıristiyan topluluğa sahip olmasıdır. Ancak bu demografik denge 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında Ermeni ve Rumların topluca katledilmeleri ve sürülmeleri sonucunda vahşice tepetaklak edildi. Mesela Anadolu'nun kuzeyinde yer alan Tokat'ta 1915'ten önce Ermeniler nüfusun yaklaşık üçte birini oluşturuyordu. Bugün ise bir zamanlar burada yaşayan Ermeni topluluğunu anımsatan terk edilen, tek şey üzerinde otlar bürümüş ve hazine avcısı yerel halk tarafından talan edilmiş bir mezarlık.'

 

Yazı emperyalistlerin 1923'te yıkılan hayallerini çok özlü bir şekilde açıklamakla kalmıyor aynı zamanda emperyalizmin bugün için kurduğu hayali de gösteriyor: Kemalizm'den arındırılmış ve Hırıstiyan azınlıkların topraklarını geri aldıkları bir 'modern Türkiye'!

 

'Modern Türkiye' dedikleri ise Sevr'de tarif edilen 'Türkiye'.

 

Sevr ile Ergenekon arasındaki yakın ilişki, bugün içinde bulunduğumuz tehlikenin boyutlarını anlamak açısından son derece önemlidir.

 

Emperyalizmin Türksüz bir 'modern Türkiye' yaratmasının önündeki engel dün de Türk Ordusu'ydu bugün de. O halde öncelikli hedef, Türk Ordusu'nun yok edilmesidir.

 

Ancak Türk Ordusu'nu yok etmek öyle kolay bir hedef değil. Bu, Ordu'nun kendisini savunma refleksinden çok Türkiye'nin temel gerçekliği nedeniyle böyle: Sonuçta emperyalizm bu ülkede tüm kaleleri ele geçirse de Türk toplumunun en temel değeri olan Atatürk'ün varlığı.

 

Demek ki emperyalistlerin işi zor, Ordu'yu yok etmek kolay belki, ama ya Atatürk'ü?

 

1 Numara: Atatürk

 

İşte Ergenekon bu anlamda Atatürk'e açılmış bir dava olacaktır. Siz bakmayın sanıklar ya da zanlılar arasında Atatürk'ün adının geçirilmemesine.

 

Henüz Atatürk'ü doğrudan teröristlikle suçlamadıklarına da bakmayın. Sonuçta daha Kurtuluş Savaşımızın başından itibaren Mustafa Kemal, Batılı devletlerin resmi belgelerinde terörist olarak geçmektedir.

 

Ne tesadüftir ki bugün de Ergenekon'la Atatürkçülere aynı suçlama yöneltiliyor, teröristlik.

 

Ve teröristlikle suçlanan isimler ne hikmetse hep Türk Ordusu'nun komutanları. Buradan varılacak yerin Türk Ordusu'nu bir 'terör örgütü' durumuna düşürmek olacağını şimdiki Genel Kurmay Başkanı bile anlamıştı.

 

Ama pek çok kesimin anlayamadığı en önemli şey, bu soruşturmanın sonunun Atatürk'e bağlanmak zorunda olduğu.

Bu da Ergenekon savcısının Aristo'ya bile rahmet okutacak, ancak Hitler'in kavrayabileceği düşünce sistematiği içinde son derece olanaklı.

 

O halde basit denklemi yazalım:

 

Ümraniye'de bir gecekonduya yapılan baskında bir kısım bomba bulunur. Evin sahibi bombaların bir emekli astsubaya ait olduğunu söyler.

Emekli astsubay Oktay Yıldırım tutuklanır. Gerçi bombalar o evde yokken bulunmuştur, kendisi redetmektedir, ama olsun bir tanık vardır.

Astsubay'ın emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'le bağlantısı vardır. (Muzaffer Tekin'le birlikte fotoğrafları yeterli kanıttır.) O nedenle Muzaffer Tekin de tutuklanır.

Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in bir miting sırasında emekli Tuğgeneral Veli Küçük'le fotoğrafı bulunur. Veli Küçük de tutuklanır.

Emekli Orgeneraller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'un da Cumhuriyet mitinginde bu isimlerle birlikte fotoğrafı vardır. (Gerçi daha bir kaç milyon vatandaş da bu mitinglere katılmıştır ama olsun. Savcımız şimdilik onlara soruşturma açmamıştır!)

Tüm bu emekli askerler Türk Ordusu'nda görev yapmıştır demek ki suçlu Türk Ordusu'dur. (Bunun için de dosyaya bu isimlerin askerlik dönemlerindeki yemin töreni resimleri konabilir.)

Peki bu kadar suçlunun görev yaptığı Türk Ordusu'nu kim kurmuştur: Atatürk. (Buraya Atatürk'ün bir fotoğrafı.)

Gördünüz mü nasıl da ulaştık 1 numaraya!

Her şeyin suçlusu Atatürkçüler!

Ergenekon'a saldıranlara baktığımızda ısrarla söyledikleri bir şey var, bu operasyon Atatürkçülere karşı yapılmış bir operasyon değil kendisine Atatürkçü diyen bir kısım suçluya yapılan operasyon.

Ancak durumun hiç de bu şekilde olmadığını çok iyi biliyoruz. Eğer Ergenekon'da hedef suçlular olsaydı bugün suçluları tartışırdık ama Türk Ordusu'nu ve Atatürkçülüğü tartışıyoruz.

Ergenekon'a saldıran tüm yazarlarınsa ortak bir özelliği var: Kararlı birer Atatürk düşmanı olmaları. Ve yine bu operasyon içn yazdıklarına baktığımızda, hiç de suçlu dedikleriyle uğraşmadıklarını görüyoruz. Onlar daha çok bu 'suçluları' bu 'suça' yönelten yapıyla uğraşıyorlar!

 

Demek istedikleri şey basit... Atatürkçülük bu ülkeyi içe kapadı. Ülkede askeri bir diktatörlük kuruldu. Ordu içindeki derin yapı da yıllardır Türkiye'de suç işliyor.

 

Suç listesine bakıyoruz, 2008 yılında yapılan bir soruşturmada 15 yıl önceki Uğur Mumcu cinayeti bile çözülmeye çalışılıyor. Kimileri biraz daha geriye gidip 1 Mayıs 1977 Katliamı'na ve Çorum Maraş Olayları'na bile ulaştılar.

Kısacası bu ülke tarihinde karanlıkta kalmış her faili meçhul, her katliam, her provokasyon bu insanların üzerine atılacak.

İnsana şaka gibi geliyor hukuk böyle mi işler diye, ama mesela 6-7 Eylül olaylarını da iddianamede görürsek şaşırmamalıyız. Çünkü İlhan Selçuk, gençlik döneminde bu olaylara katıldığını açıklamıştı. İster misiniz kendisine bir de bu suçlama yöneltilsin mahkemede!

 

Tüm bu suçlamaların temel bir mantığı var: Bu ülkede her kötülüğün arkasında Atatürkçülük vardır!

Ülkede bir Kürt terörü mü var, PKK diye bir örgüt mü kurulmuş, insanları mı öldürmüş?

Hayır! Bunu onlar yapmış olamaz, olsa olsa Atatürkçüler yapmıştır. PKK'yı kuran da, askerlerimize saldırtan da, derin devlettir!

 

Bu ülkede Şeriatçı terör mü var, Sivas'ta insanları canlı canlı mı yaktılar, Atatürkçü aydınları mı öldürdüler?

Hayır! Bunu onlar yapmış olamaz, olsa olsa Atatürkçüler yapmıştır. Şeriatçı terör örgütlerini kuran da, Sivas'ı yakan da, Atatürkçü aydınları katleden de derin devlettir!

Peki bu Atatürkçüler manyak mı?

 

Sadist mi?

 

Neden durup dururken kendi kendilerine bir Kürt terörü, Şeriat terörü yaratıyorlar?

 

Cevap basit (******** anlamında): Çünkü halkı Şeriatla korkutup, bölünmeyle korkutup iktidarda kalmak istiyorlar!

Çok güzel mantık ama tutarsız bir yanı var, çünkü iktidarda Atatürkçüler değil hep sağcılar var!

Tüm bu anlamsiz tezleri gerçekmiş gibi sunanlar, kendi ruh dünyalarında bu ülkede bir Kemalist diktatörlük olduğuna ve bir türlü de iktidarı bırakmadığına kendilerini inandırmış durumdalar.

 

Ama gerçekte olan şey apaçık ortada:

 

Bu ülkede bugün, 10 yıl öncesine göre, 20 yıl öncesine göre, 50 yıl öncesine göre daha fazla mı Şeriatçı var daha az mı?

Bu ülkede bugün, 10 yıl öncesine göre, 20 yıl öncesine göre, 50 yıl öncesine göre daha fazla mı bölücü var daha az mı?

Hangi taşı kaldırsam altından Atatürk çıkıyor!

 

Aslında bugün Ergenekon'a saldıran koronun mantığını bunların manevi babaları olan Kenan Evren yıllar önce çok iyi özetlemişti: Hangi taşı kaldırsam altından Atatürk çıkıyor!

 

Kenan Evren, kıt Türkçesiyle kaş yapayım derken göz çıkarmıştı, Atatürk'ün önemini vurgulayacaktı sözde ama aslında bilinçaltına işleyen Atatürk düşmanlığını ifade etmiş oldu.

 

Son yıllarda yaşadığımız her şey de bu cümleyi doğrularcasına gelişiyor.

 

Şimdi kendilerine demokrat süsü veren insanlar var, gazetelerde, televizyonlarda köşebaşlarını tutmuş durumdalar ve akıllarınca demokrasi için mücadele ediyorlar. Ama aslında faşist bir terör kampanyasının sözcülüğünü yapıyorlar.

Ergenekon operasyonu bu bakımdan emperyalizm ve faşizm üzerine büyük dersler sunuyor bize.

 

Emperyalizm, hukuk tanımaz bir sistemdir. Bugünün ABD ve AB emperyalizmleri, daima hukuk derler, demokrasi derler ama Hitler faşizminin ruhunu taşımaktadırlar.

 

Son 5 yıldır AB yasaları sayesinde demokratikleşen bir ülkede yaşıyoruz sözde, ama yaşadığımız şu Ergenekon rezaleti, ABD'de Mc Carty dönemini, Almanya'da Hitler dönemini bile mumla aratmıyor mu?

 

Hani her tür düşünceye örgütlenme özgürlüğü tanınacaktı?

 

Ama bu operasyon gösteriyor ki, değil örgütlenmek, Atatürkçülerin bir masada birlikte yemek yemesi bile bir suç haline gelmiştir.

 

Hani sivil toplum gelişecekti?

Görüyoruz ki, emekli askerler sivil toplum kuruluşlarında etkili olmaya başlamışlar ve demokratik haklarını kullanıyorlar, ama darbecilikle suçlanıyorlar.

 

İnsan sormadan edemiyor, darbe yapacak adam bunu niye sivillerle yapsın!

Şimdi Ergenekoncular halkı hükümete karşı isyana teşvik etmekle suçlanıyorlar.

Keşke...

Evet keşke bu ülkede herkes halkı bu hükümete karşı isyana teşvik etse. Bu ülkede, kanunlarımızda hükümete karşı isyan etmek ne zamandan beri suç?

Demokrasinin en temel hakkı, rakip hükümeti yıkmaya çalışmak değil mi?

Ne oldu o çok demokratlarımıza?

Yoksa tek parti sistemini geri getirdiniz de bizim mi haberimiz yok?

Bu ülkede madem tek parti hükümeti olacak ve bu hükümete karşı her tür yasal gösteri, miting, örgütlenme suç sayılacak, bunu açıkça ilan edin de biz de ona göre hareket edelim!

Faşist ve devrimci

İçinde bulunduğumuz durumu ve rejimi çok iyi kavramamız gereken bir dönemden geçiyoruz.

İlk dersimiz şu; emperyalizm hiçbir ülkeye demokrasi getirmez.

Yıllardır AB yasaları ülkeye demokrasi getiriyor destekleyelim diyen Atatürkçü anlayış, bugün demir parmaklıklar ardında.

Sadece bu da değil, aynı tehlike büyük basın için ve hatta büyük sermaye için de geçerli. Büyük basının bugün Ergenekon'u savunmasının nedeni bu. Aslında Ergenekon'u da Atatürkçüleri de savunmak istemezler ama kendilerini korumak için, hedef olmamak için şimdi Ergenekoncuların arkasına saklanıyorlar.

O halde bir de faşizm üzerine ders: Faşizm küçük insanların diktatörlüğüdür ve büyük sermayeye de izin vermez.

Bu küçük faşistlerin küçücük beyinlerinin içine bakalım bir de.

 

Faşist, tipik bir *********.

Onun için bir kendisi vardır, bir de 'herkes'.

Kendisi hep haklıdır, 'herkes'se hep haksız.

Kendisi hep dürüsttür 'herkes'se hep *********.

Kendisi çok barışçıldır ama n'apsın ki 'herkes' ona düşmandır.

İşte o nedenle faşist, mecburen, ırkını, kanını, dini korumak için 'herkes'e savaş açmak zorundadır.

Ve öyle de yapar.

Faşiste sorsanız öyle yapmasa, kanı, ırkı, dini, ruhu elden gidecektir.

Ama buradaki kan, ırk, din, ruh, aslında faşistin iyi bir buluşudur. Normalde faşist için sadece 'ben' vardır. Ama n'apsın ki faşist, sadece bu 'ben'le, 'herkes'i yok edemeyeceğini de çok iyi bilir. Bu, faşistin gerçek dünyayla tek temasıdır.

Bu bilinç onu bir 'biz' yaratmaya götürür. Ama bu 'biz', 'ben'in etrafını saran bir çeperdir sadece.

Hitler, yüce Alman ırkı için tüm ırkdaşlarını bu 'biz' etrafında toplamıştı. Irkdaşları da 'biz' olduklarını sanıp bu zavallının peşinden gitmişlerdi. Ama ortada bir kavga yoktu 'kavgam' vardı.

Bugün, Türkiye'de, aynı işlevi demokrasi görmektedir. Hitler'in rolüne soyunan Tayyip, demokrasi ile bir 'biz' yaratmaktadır. Ve bu 'biz'i de Atatürkçülere karşı savaşa sokmuştur.

Kendini 'biz' sanan zavallı kurşun askerler aslında sadece Tayyip'in egosu için savaştıklarını göremiyorlar.

Tayyip'in korkusu, yani Şeriatçı bir faşistin korkusu nedir?

 

Bunlar rüyalarında hep Atatürk'ün mezarından çıkıp bunlara gereken dersi vereceğini görmektedirler. Atatürk korkusu, gerçek hayatta yerini Atatürkçü korkusuna bırakır. O nedenle, her Atatürkçüde bir Atatürk olma potansiyeli gördüğü için de, tüm Atatürkçülere saldırır.

 

Sanır ki tüm Atatürkçüleri hapse tıksa, rahata erecektir.

Zavallı faşist! Hitler 5 milyon Yahudiyi toplama kampına atmıştı da yine korkusunu atamamıştı!

Faşistin zavallı olduğunu bilelim, ama devrimci de güçlü olmak zorundadır.

Faşist ne kadar gerçeklikten kopuksa devrimci o kadar gerçekçi olmalıdır.

Gerçekçilik nedir peki?

Gerçekçilik, faşistin gerçekliğini bilmektir. Bu tür bir faşizmle, hiçbir şekilde uzlaşma olamayacağını bilmelidir devrimci. Faşist, istese bile uzlaşamaz, çünkü o korkularının esiri olan bir katildir.

Ama bugün kimi muhalif kesimler, AKP kapatılmazsa Tayyip'in 'rahatlayıp' dizginlenebileceğini düşünmektedir saf saf.

Faşizmse gerçekten kanla beslenir. Verilen her kan, daha fazla kan vermek zorunda bırakır sizi. Bakmayın Müslüman gözüktüklerine bunların, aslında bunlar pagandır, ********* her bir faşist.

O nedenle faşizme karşı reformcu bir mücadelenin imkânı yoktur. Uzlaşma seçeneği, devrimcinin akıldışılığı, hayalciliği olur. O hayalin bedeli ise kanla ödenir.

Devrimci için gerçekçilik, faşistle anladığı dilden konuşmaktır, yani savaşmaktır.

Devrimci bir savaş da bir 'biz'e ihtiyaç duyar. Bu ise antifaşist bir 'biz'dir. Faşistin yok edeceği tüm toplumu devrimci bir önderlik altında 'biz' yapmaktır.

Kısacası faşizme karşı örgütlenmektir.

Faşist savcılar masa başında fotoğraf albümlerine bakıp kanıt aramaktadır. Kim kimle yan yana gelmiş.

Demek ki yan yana gelmek bunların en büyük korkusu.

O halde yan yana gelmeli, omuz omuza mücadele etmeliyiz.

Bu mücadelenin zemini ise gerçek bir mücadeledir.

Yani mücadele, politik alanda verilir. İnternette, televizyonda verilen mücadele tümüyle sanaldır, hayalidir. Faşizmse gerçektir, hapishaneleri gerçektir.

Burada faşistin demokrasi kavramının yanında ikinci aracını da görmeliyiz. Klasik faşizmin ırk kavramının yerini günümüzde demokrasi almıştır, kitleleri uyuşturmanın yöntemi olan mistisizmin yerini ise komplo teorileri.

Komplo teorilerinin ilk işlevi kitleyi bilgiye boğmaktır. Bilgiye boğulan kitle, kendisini önemli görmeye başlar. Gazetedeki inanılmaz gizli bilgi ve belgeleri okuyan kitlenin her biri küçük birer faşistçik olmaktadır. Onlar da artık faşist liderleri kadar çok şey bilmektedir. Kitle böylece bir iç huzura erer.

Ama kitle aynı zamanda kendisine sunulan bu bilgilerle, kinle beslenir. Ne kadar da çok düşman vardır etrafta. Hepsini yok etmek gerekmektedir. Bugün 'ortak akıl' diye ortaya sürülenler işte bu kitledir.

Sonra bu komplo teorilerinde iz süren kitle, önce bir sürü bağ kurar. Tıpkı malum savcı gibi. Birden kendini çok zeki görür. Alçak düşman açık vermiştir ve o, tüm bağlantıları kurmaktadır!

Ama bir süre sonra o kadar çok bilgi yığılır ki, küçük faşistler bu işin içinden çıkış olmadığını görür. Düşmanı ve bağlantıları görmek artık çok zorlaşmıştır onun için. İşte o noktada bir kez daha faşist liderine sığınır. O kimi gösterirse düşman odur, ona saldırmalıdır.

Bunca zamandır bu bilgi bombardımanı işte bunun içindir. Burada bilgi merkezlerini dolduran medyaya şaşmamak gerekir. Hitler de faşist partisini komünist döneklerle kurmuştu! Bizim Hitler'imiz de bugün eski konüminstleri kullanıyor.

Ama bu bilgi bombardımanıın ve komplo teorilerinin en sıradan, hatta kendisine Atatürkçü bile denebilecek isanlar üzerinde de mistik bir ayartıcı etkisi olur: Acaba kandırıldık mı? İşte bu soruyu sorduğun anda her şey bitmiştir, faşistleşme yoluna girmişsindir.

O nedenle basına gözlerimizi, kulaklarınızı kapamak, kendi aklımızla düşünmek zorundayız.

Faşizme karşı mücadelenin ilk durağı direnmektir. Bugün televizyon karşısında bile direnemeyip bilinci çarpıtılanların yarın kahraman savcımız karşısında korkudan dizlerinin bağının çözülmesi normaldir.

Onlara verecek cevabımız hazır olmalıdır:

 

Evet 1 Numaranın emrindeyim, ben de Mustafa Kemal'in askeriyim!

 

bana bir şimşek çak

yolumu aydınlatacak

gazi'nin gözlerinden

mavi bir şimşek

kuva-yı milliye mavisi

aynı emaneti taşımaktayım

'hürriyet ve istiklal benim karakterimdir'

çünkü hain sinsi ve korkak

aynı düşmana karşı

savaşmaktayım

Attila İlhan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.