Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ABİLERİMİZ...KARDEŞLERİMİZ...OĞULLARIMIZ...


GeceKuşu

Önerilen İletiler

"Kardeşlerimiz ölüyor bizim" diye yorumladı mikrafonu uzatan muhabire bir genç kız...

 

En çarpıcı,en yalın en gerçekçi yorumuyla...

 

Cümlenin sonunu da şöyle tamamladı " Benim kardeşlerimdi onlar..."

 

Gözlerine baktım bir an...

 

Çok netti, yalın ve içten...

 

Göz yaşıda yoktu üstelik öylesine mağrur...

 

Öylesine duruyordu sokağın ortasında nereden geliyordu...

 

Nereye gidiyordu bilinmez...

 

 

 

Kısaca özetledi...

 

Kardeşlerimizdi ölenler...

 

Kimimiz için abilerimiz...

 

Kimimiz içinse oğullarımız...

 

***

 

Boğazıma bir yumruk tıkandı o an...

 

Ağzımdaki lokmalar büyüdü bir anda...

 

Sofradaydım anlayacağınız...

 

Tam da akşam haberleri zamanını...

 

Ağlamayı bilemedim, gözlerim yanıyordu oysa...

 

Her zamanki gibi,herbirimiz gibi acıyı yüreğime gömmeye çalıştım yine...

 

***

 

Farkında bile değildik...O genç kızın kardeşleriydi ölenler aslında...

 

Belkide mustakbel eşi ve çocuklarının babası...

 

Bizim için ise yorumlar farklı...

 

ABD,AB..Irak..Pkk..

 

Oysa en yalın gerçeği suratıma çarpı verdi o genç kız...

 

Ölen onun kardeşleriydi...

 

Kimimiz için abilerimiz...

 

Benimse oğullarım yaşıtında fidanlar...

 

***

 

Değdi mi bari...Değecek mi peki...

 

Onlara hiç yakışmayan bu gencecik ölüm...

 

Bense bir kaşık çorbayı yudumlayabiliyorum...

 

Yarın kimimiz okula öğrenimine...

 

Kimimiz işine...

 

Kimi kadınlarımız, analarımız yeni bir akşam üzerine hazırlıklarını yapacaklar evlerinde...

 

Bütün bunları özgürce yapabilelim diye yürüdüler kör kuşunun üzerine "ABİLERİMİZ..KARDEŞLERİMİZ..OĞULLARIMIZ.."

 

***

 

Değdi mi bari...Değecek mi peki...

 

Onlara hiç yakışmayan bu gencecik ölüm...

 

Oysa;

 

Onlar kardeşlerimizdi...

 

Onlar Abilerimiz...

 

Onlar oğullarımız...

 

***

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilmiyorum bugün kac defa okudum ben bu yazinizi Sayin GeceKusu,

 

sadece bizler izlerken yada oradan buradan duyduklarimiza üzülürken.. bu acilar la karsi karsiya olanlar...

göz göze olanlar kimbilir ne haldeler.. kimisi düsünmek bile istemezken.. oncasi yasiyor.. görüyor.

 

Her defasinda tekrari olmaz insallah desekte... malesef hep yanildigimizi görüyoruz..bugün degil ise baska bir gün.

 

Ben asil neyi paylasamiyorlar onu cok merak ediyorum ve sanirim hicbirzaman ögrenemiyecegim...verilen cevaplarin hicbiri tatmin edici degil cünkü..

 

Saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türk Subayı

 

Hakan Evrensel emekli bir subaydır. Güneydoğu Anadolu''da terörle mücadele etmiştir. Evrensel daha sonra istifa ederek, Güneydoğu Öyküleri-1,2,3 adlı üç kitap yayınlamıştır. Bu kitapta subay, doktor, hakim, savcı, er Güneydoğu Anadolu''da emperyalizmin işbirlikçisi PKK''ya karşı mücadele edenlerin mücadele anıları anlatılır.

 

Üç kitapta defalarca basılmıştır. Şimdi üç cilt bir arada "Güneydoğu Öyküleri" adı ile yayınlandı. Oğullarının yiğitliğini anlamak isteyen bir milletin okuması gereken bir kitaptır Evrensel'in kitabı. Bütün kitapçılarda bulmak mümkün.

 

Bugün size bu kitaptan bir hakimin anılarını aktarmak istiyorum. Güneydoğu''nun küçük bir ilçesinde görev yapan hakim ilçe dışındaki lojmanından görünen karakolun bir gecesini şöyle anlatır:

 

"Lojmanımızın balkonundan o karakol görünürdü. Yaklaşık bir aydır her istihbarat kaynağından karakolun basılacağı haberi geliyordu. Üstelik baskının şimdiye kadar yapılanlardan çok daha büyük olacağı söyleniyordu. Yakın birliklerden timler getirildi, karakolun etrafına mayınlar döşendi, ağır silahlarla takviyeler yapıldı ve baskın beklenmeye başlandı."

 

"En son gelen istihbaratta baskının saati ve baskına katılacak terörist sayısı bile veriliyordu. 22.10, beş yüz terörist. Karakol o gün basılmadı."

 

"Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem başladı. Balkonumuzdan izlediğim dehşet dolu manzarada, daire haline gelmiş teröristlerin, dairenin ortasına, gecenin karanlığında ateşleri parıldayan silahları ateşlediklerini görüyordum. Karakolun, havan ve roket mermilerinin patladığı yerde olduğunu biliyorduk. Tam anlamıyla çember içine almışlardı. Lojmandan ayrılıp doğruca jandarmanın binasına gittik. Karakolun merkezi, telsizle, sürekli timlerden durumlarını bildirmelerini istiyor; dış emniyette bulunan timler de bu çağrılara cevap veriyor, havan ve uçaksavar ateşi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardı."

 

"Bir süre sonra telsiz konuşmaları, timlerden birinin üzerine yoğunlaştı. Timden bir türlü cevap alınamıyordu. Üst üste, defalarca çağrı yapılıyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konuşmaları takip eden askerler timden ümitlerini kesmişlerdi. Ama bir yandan da çağrılar devam ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu: "Yaralılarım var, yaralılarımı alın." Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hemen cevap verildi. "Tamam Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çıkacak." İlk yaralı haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmişti. Tim komutanı konuşurken arkadan silah sesleri duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapıyordu. Telsizin başındaki tim komutanlarından biri, bu timde şehit olduğundan emindi. Merkezden tekrar çağrı yapıldı. "Suat 3 , irtibatı kesme. Sakin olun!"

Cevapta bir değişiklik olmadı : "Yaralılarım var. Kan kaybediyorlar.

Yaralılarımı alın!"

 

"Ve tam bir buçuk saat, beşer dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü : "Yaralılarımı alın" , "Sakin olun, geliyoruz." Hepimiz o time kimsenin yardıma gidemeyeceğini çok iyi biliyorduk. Karakola düşen mermi sayısında azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskının şiddetini gittikçe artırıyorlardı.

Kimsenin, değil karakolun dışına çıkmak, mevzi değiştirebilecek fırsatı dahi olmadığı apaçıktı."

 

"Bir süre sonra, Suat 3''ün telsizinden hırs dolu kelimelerini işittik: "Hemen gelip yaralılarımı almazsanız, karakola dönüp bölüğü tarayacağım." Hepimiz şok olmuştuk. Hemen tabur komutanı devreye girdi. Hemen hemen aynı sözcüklerle tim komutanına sakin olma çağrısı yaptı. Ama işe yaramıyordu. Tim komutanı "Yaralılarımı alın!" dışında başka bir şey demiyordu. Tabur komutanının da telsizi bırakmasıyla, bir saat kadar daha tim komutanından ses çıkmadı. Birer dakika arayla yapılan yoğun çağrılara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanının da şehit olduğunu düşünüyorduk. İçim burkuluyor, başım dönüyor, tanık olduğum bu anlardan nefret ediyordum. Telsizin başına tim komutanının okuldan devre arkadaşı geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alıp, cevap beklemeden, telsizin kodlarını da kullanmadan, konuşmaya aşladı : "Devrem ben Hüseyin. Geçmiş olsun devrem. Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çıktı. Sana doğru geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?"

 

"Telsizin mandalını bırakıp beklemeye başladı. Hepimiz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazının hoparlör kısmına gözlerimizi dikmiş bekliyorduk. Ve konuştu : "Devrem, bölük komutanı nerde?" Hepimiz derin bir "Oh!" çektik. Telsizden, "İzinde devrem" yanıtı verildi. Suat 3 , artık tükenen bir sesle konuşmayı sürdürdü : "Ne olur

yaralılarımı alın. Bende yaralıyım."

 

"O ana kadar kendisinin de yaralı olduğunu söylememişti. Hepimiz donup kalmıştık. Telsizin başındaki devre arkadaşı da bu sözü üzerine mikrofonu fırlattı ve odadan çıktı. Ben kapının hemen eşiğinde ayakta duruyor, duyduklarım ve gördüklerimle bir tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyordum. "Ben de yaralıyım" dan sonra yine ses kesildi. Sabaha

kadar hiç konuşmadı Yüzlerce kez yapılan çağrılara cevap vermedi. Artık onun şehit olduğuna ben de inanmıştım."

 

"Gün ağarırken hepimiz yorgun düşmüş, telsizden yapılan "Suat 3, Konuşan Suat, Cevap ver!" çağrısından bıkmış halde bir köşede yığılmışken, birden telsizin mandalına basıldığını fark ettik. Telsizden silah sesleri geliyordu. Ve on on beş saniye sonra hayatım boyunca unutamayacağım bir İstiklal Marşı dinlemeye başladım. MAndala sürekli basıldığı için bütün telsizlerin konuşma imkanı durmuştu."

 

"Çatışmanın altında yaralı bir tim komutanının, makamıyla söylediği İstiklal Marşı'nı dinliyordum. Gözlerim dolmuştu. O ana kadar duyduğum en güzel İstiklal Marşı''ydı. Birinci dörtlüğü bitirdi. İkinci dörtlükte sesi çatallaştı. Kelimeler uzadı. Ama marşı söylemeyi bırakmadı. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Marşı

bitirdiğinde, ben de bitmiştim. Hemen orayı terk ettim."

 

"Bir daha onun sesini hiç duymadım. Toplam 22 şehidin verildiği o baskın gecesinde, vücuduna saplanmış 7 merminin acısıyla söylediği İstiklal Marşı''nı ruhuma işleten tim komutanının ölmediğine ise hala inanamıyorum."

 

Hakimin anıları burada sona eriyor. İşte benim Türk subayından anladığım budur. Vücudunda yedi mermi olduğu halde makamı ile istiklal Marşı söyleyen adamdır.

 

Vatan Toprağı Kutsaldır,Kaderine Terk Edilemez

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.