Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Neden, niçin ve nasıl yaratıldık?


sardunyam

Önerilen İletiler

Bazı insanlar yaratılışları gereği neden, niçin ve nasıl sorularını diğerlerinden daha çok sorar... Bunların bir kısmı daha sonra dini sorgulamalarında aradığı yeterli yanıtı bulamayınca ateizmi benimser...

 

Bir kısmı iman etmiştir ama sorulardanda korkmaz... Klasik anlayışta olanlar bu soruları sormaz soranlardanda hoşlanmaz... ben sormaktan hiç korkmadım ki imanım hiç zayıf değildir... sordum çünkü inandım bu soruların mutlaka mantıklı bir yanıtı vardı arayıp bulmakta bizim işimiz...

 

Dinsel öğretilerde insanlardan istenen ibadet ve itaat gibi görünsede aslında işin özünde "anlamak" vardır... sor anla sormadan anlayamaz ve öğrenemezsin...

 

imanları ve bilgileri zayıf olanlarında sormaya cesaretleri yoktur kaybedeceklerinden korkarlar... soru bilgiden doğar, bilgisizlikten doğan sadece öğretidir yani ezber...

 

Benim şahsi kanaatim bize örnek gösterilen bütün peygamberleri düşününce her birinin örnek alınacak özellikleri var ve insan oldukları için insanca eksikleride var, hatalarıda var... o yüzden bir peygamberin insan olduğunu unutmamak gerekir unutulduğunda İsa gibi tanrılaştırılır... bilinçli ya da biliçsiz ama tanrılaştırılır... peygamberlerden kalma giysi, eşya ve silah gibi emanetlere günümüzde gösterilen yaklaşım büyük günah taşıyor bence... çünkü tanrılaştırılıyorlar...

 

Hz. Muhammet (s.a.v) eğer bugün müslümanların halini görse sakalına, hırkasına gösterilen tapınma benzeri hareketlerden çok rahatsız olur ve kendi elleriyle o emanetleri yok ederdi eminim... putları yok etmek ve putperestliğe engel olmak için gelen peygamberin eşyaları putlaştırılıyorsa bunun vebali ağır olacaktır... ki resmini neden yaptırmadığını bilenler bilir...

 

saygı, sevgi ve vefa ayrı şeylerdir ama ortadaki manzarada saygı, sevgi ve vefa yok el sürmek, yüz sürmek ve medet ummak var... ve bu İslamın manasına kesinlikle aykırı...

 

Allah'ın bizi yaratma sebeplerinden biri ve belki en önemlisi bizim manayı bulmamız, Allah'ı bulmamız... Yani bizim Hz. İbrahim gibi olmamız isteniyor... Kuranın en çok övdüğü peygamber O'dur... Peki neden diye sorduğumuzda Hz. İbrahim'in çok soru sorduğu, Allah'ı aradığı ve manayı bulduğunu görüyoruz... Bizden istenende bu...

 

Ve diğer bütün peygamberler davranışları ve mesajlarıyla birer örnektir... ama Hz. İbrahim'in yeri ayrı tutuluyor...

 

Mabetlerde, tapınaklarda, giysilerde, şekilden ibaret şovlarla Allah'a varılmaz... göremediğine inanmayanlar bazen ateist olsada bazende iman ettiğini sanabiliyor... oysa göremediğine inanmadığından inandığını görmeye başlıyor... binalar içinde yada binalar dışında ama gördüğünü anlıyor...

 

Anlamdan, samimiyetten ve sorgulamadan uzaklaşıyor gördüğüne inanan, eşyalara tapınan yada büsbütün inkar eden varlıklar oluyoruz...

 

Neden, nasıl ve niçin?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sorgulamanın önü kesilmiş günahtır aman dinden çıkarsın..yok şöylesi ..yok böylesi..bide kalkıp bize derler ya bazı inançsız arkadaşlarımız siz işinize geldiği gibi yorumluyorsunuz asıl aşırılar dinlerini gerektiğince yaşıyor diye..buda başka bir kandırmaca..çift taraflı ateş anlıyacağın..

 

bu beynin neden kafamızın içinde olduğunu hiç merak etmezler bazıları..kafamızı sallayıp bize söyleneni uygulayacaksak düşünmeye gerekte yok zaten..ee bana bu soruları sorduran beyin neyin nesi o zaman?

 

ibadet dediğin gibi nefsi terbiye etmenin bir yoluda olabilir..ama artık ibadet bile şekilcilik olmuş..yok şöyle yap yok böyle olsun sağdan şu gözükmesin soldan bu olmasın vs..

 

bizim camimizde bir kuran kursu vardı pek eski derme çatma..şimdilerde kartonpiyerli parkeli vs..ama okullarımız hala benim gittiğim zamandaki gibi eski..hani hep derizya müslüman ülkeler neden bu kadar geri çağ dışı..neden olmasın ki eğitim en istenmeyen şey çünkü..düşünen sorgulayan beyinler en istenmeyen şey..

 

ilim dinden ayrıymış gibi gösteriliyor.. yaratandan uzaklaştırılarak.halbuki ilimde yaradana varmanın yolu..

 

akan büyük paralar var çünkü..mevkiler var yalan dolanla dolu..o zaman kim dinleyecek el pençe duracak kim paralarını akıtacak..

 

allahı bulmak içinde.. neden yaratıldığını bulmak.. niçin yaşadığını bilmek..bunların cevabını kafa sallayarak mı bulacağız o yasak bu günahlamı ilerleyeceğiz..hala başörtüsünü tartışıyoruz büyük mesele biliyorsun..örtündün imanlısın ayrılıyorsun diyorlar örtünmedin herhangi biri..karar bu..fikre bak..

 

yada dediğin gibi o taş senin bu kapı benim yüz sürerek aman dileyerek bir şeyler istiyorlar..hala sakal cübbe hala kılıç kan hala allah adına dökülen kardeş kanları cihadlar filan..bu hurafecilik bu ezbercilik olmasa bulabilirlermi sanıyorsun bu saçmalıklara inanacakları..

 

nefret tohumları ekiliyor içimize..korku salıyorlar üstüne bi tutamda ayetle filan süsleyip budur buyrun diyorlar..

 

bu değil...birazcık anlamaya çalışan için bu değil..

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

SeLam..

 

Acaba Atatürk Bunca Büst den resimden eşyadan vs vs geriye bıraktıklarının Putlaştırıldığını görse ne diyecekti..

 

Müslümanlara İthamda bulunurken İnsanların kendi Yaptıklarını öncelikle ivedi olarak gözden geçirmesi etüd etmesi gerekir..

 

SayGıLar..

 

Nedir bi anlasam Atatürk'le probleminiz?

Konu üzerine düşüneceğinize "hadi ordan sizde Atatürkü putlaştırıyorsunuz" demek basit tabirle çocukça...

Demekki kabul ediyorsun peygamber emanetlerinin "putlaştırıldığını" ...

Ben kabul etmiyorum Atatürk'ün heykellerinin putlaştırıldığını nedeninide açıklayayım sana gerçi anlayacakmısın bilmem ama deneyeyim...

 

Atatürk'ün bize emanet ettiği şey ilimdir, fendir, ilkeler ve cumhuriyettir... Atatürk benim için bağımsızlık demektir önünde saygıyla eğilirim ama ben onun heykelinden, sakalından, entarisinden, cübbesinden medet ummam... çaputa çul bağlamam... Ve üstelik putları deviren Hz. Muhammetti... Oysa laf söylemediğin müslümanlar O'nun bu devrimini yerle bir ediyorlar hemde neyle kendi eşyalarıyla... Sen bunun vebali altından kalkacağına inanıyormusun?

 

Ben Atatürk'e bağlı ve gönülden inanmış biri olarak hangi şeyleri yaparsam ona ihanet edeceğimi biliyorum...

Ve Müslüman olarak Hz. Muhammed'e iman etmiş biriyim ve ne yaparsam ona ihanet ederim onuda biliyorum...

 

Biri benim Türklüğümün, bağımsızlığımın sembolü, önderi... Rehberim...

Diğeri Müslümanlığımın, Hakkı bilirliğimin, putlardan uzak durduğumun kanıtı, sembolü, önderi ve rehberimdir...

 

Her ikisininde bana gösterdiği hedefleri iyi öğrenmeye çalışıyorum...

 

Atatürk dediğimde devrim Hz. Muhammet dediğimde yine devrim görüyorum ve iki çok zeki insan...

 

Onların bütün söylediklerinin aksini yapan onlardan olamazki zaten...

 

Ve sevgili frozen,

 

Ne kadar doğru ve ne kadar gerçek söylediğin okullar yine köhne yine okulsuz köyler var hala bu yüzyılda... Ama camisiz köyde yok ve camiler alabildiğince şaşaalı...

 

Bir hadiste peygamber efendimiz bile camilerin süslenmesinin kıyamet alameti olduğundan bahsediyor... gösteriş dinimize uygun değil... Ama kime anlatacaksın... Sonra bize camilere karşısınız derler... :D

 

Evet hep söylüyoruz din din olmaktan çıktı afyon olarak kullanılıyor çocuklar kullanılıyor, beyinler uyuşturuluyor... Düşünme, konuşma, tartışma, sorma, görme, duyma diyorlar sadece itaat et, kime hoca efendilere, şeyhlere ve bunları savunanlara... Oldu görürsem söylerim... :lol:

 

Keşke arkadaş buraya kadar gelip zahmet edip yazmışken kendince yaratılma nedenini yazsaydı... ama ne gerek var değil mi? Ben Kuran Kursuna giderken bu düşünceyi bize Kuran öğreten hoca aşılıyordu, yani 24 sene falan önce Atatürk'ün heykelleri önünde durmayın putperest olursunuz oda putperestti zaten falan diyordu... Bizde bayramlarda okulca gittiğimiz meydanlarda Atatürk heykeline çelenk koyarken korkardık Allah'ım biz şimdi putperest mi olduk diye... :D Oysa bu sadece bir saygı ve anma gösterisiydi...

 

Taşlara, duvarlara, eşyalara el yüz sürmek Hz. Muhammet'in tebliğine uyuyor mu? O Kabe'de neleri, niçin ve nasıl devirdi? Putperestler Kabe içindeki putlardan ne bekliyordu, şimdi ne oluyor arada fark var mı? Hele şimdi Ramazan Eyüp Sultan,a gidip bakın mezar taşları okşanıyor, Eyüp Sultan'ın türbesinden içeri yüzün mezara dönük giriyorsun, çıkarkende geri geri çıkıyorlar bu ne? bunları akılla izah mümkün mü? Savunulacak yanı var mı?

 

Ha yapan yaparda bilsin ki bu şirktir, Allah'a ortak koşmaktır kimsenin kimseden üstün tarafı yoktur, bilgi tek farktır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk dediğimde devrim Hz. Muhammet dediğimde yine devrim görüyorum ve iki çok zeki insan...

 

Onların bütün söylediklerinin aksini yapan onlardan olamazki zaten...

 

Bu yazınızla Atatürk ile arap muhammedi aynı kefeye mi koyuyorsunuz. muhammed arapların lideridir onların devrimcisidir.

Atatürk bizim liderimizdir ve kimseyle kıyaslanamaz hele bi arapla. Atatürk ve muhammed aynı kişiler mi onların bütün söylediklerinin aksini yapan onlardan olamaz.

Atatürk bizim başbuğmuzdur başkalarıyla aynı mertebeye konulamaz, Atatürk muhammedin Vatanımıza, Milliyetimize verdiği zararları devrimleriyle düzeltti siz hala nelerden bahsediyorsunuz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Devrimciler hangi milletten olursa olsun devrimcidir. Che Guevra ve Castro da kendi ülkelerinin ve milletlerinin devrimci olduğu gibi dünyayada misal teşkil etmişler. Hz. Muhammedin arab olması sizi neden rahatsız ediyor arkadaşım milliyetçiliği ırkçılık olarak alırsak bu işin içinden çıkamayız.

 

 

islamı din olarak benimseyenlerin rehberi Hz. Muhammed'dir. Siz rehber edinmeyin olur biter. Onun yaptıkları bu ülkeye zarar vermedi arabların geleneklerini din edinmek bu ülkeye zarar verdi. kendi zamanının ve tüm zamanların en büyük devrimcilerinden biride Muhammet Mustafa'dır.

 

Atatürkte birilerine göre diktatörlükle suçlanmıştır ama Mustafa Kemal diktatör değil ve üstelik müslüman bir devrimcidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

UZUN BİR HİKAYE AMA OKUMAYA DEĞER... AHMET BAKİ'DEN YOL VE LEVHALAR ÜZERİNE MUHTEŞEM BİR ANLATIM... BÜTÜN BİLDİKLERİMİZ DOĞRU AMA KURGUYU DOĞRU YAPAMIYOR YOLUN KENDİSİ VE LEVHALARIYLA ÖZÜNDEN DAHA ÇOK İLGİLENİYORUZ... VE BİR ZAMAN SONRA YOLUNDA LEVHANINDA LAFTAN ÖTE BİR ANLAMI KALMIYOR... :clover:

 

DİN: yol...

LEVHALAR: ayetler, kainat, görünen taraf

MANA: görünmeyen, öz, anlam, hakikat, asıl kaynak...

 

 

Uçsuz bucaksız ormanların çevrelediği küçük bir köy varmış. Bu köyde yaşayanların hemen hepsi geçimlerini hep ormandan temin ederlermiş. Tüm rızıkları ormandan gelirmiş. Onun için ormanı hayatlarının kaynağı gibi görür, onu över yüceltir, ona şükran hissederlermiş...

 

Köyün yaşlıları, ormanın derinliklerinde aslında çok daha büyük nimetlerin var olduğundan ve atalarından bazı seçkin kişilerin o nimetlere de erebildiklerinden bahsederlermiş...

 

Bir gün bu köyden yürekli bir genç ucu bucağı görünmeyen ormanın derinliklerini keşfetmeye karar vermiş. Yanına biraz azık alıp, sonunu bilmediği uzun bir yolculuğa çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş... Giderken bir yerlerden sonra etrafta patika yollara ve sağlı sollu konmuş bazı işaret levhalarına rastlamış. Önceleri o levhaları izlemiş... Daha önce o yoldan gidenlerin koydukları tahtadan işaret levhalarıymış bunlar... Kimi bir işaretten ibaret, kimi tek kelimelik, kimi de birkaç kelimelik birşeyler anlatmaya çalışan levhalar... Bazılarının üzerlerindeki yazılar kaybolmak üzere olmasına rağmen bazılarındaki işaretler ve çözebildiği anlamlar işini kolaylaştırmış yürekli gencin... Derken günler geceler geçmiş ve köyden hayli uzaklaştıktan sonra bir akşamüstü ne işaret levhası kalmış ortalıkta bakacak, ne de bir patika yürüyecek...

 

Yürekli genç içindeki sesi dinleyerek yola devam etmeye karar vermiş ertesi sabah. Gittikçe gitmiş, hiçbir gözün görmediği, hiçbir elin değmediği yerlere ulaşmış. Hayranlık veren güzelliklerden, ürkütücü, korku dolu karanlık yerlere kadar her çeşit ortamdan geçmiş günler boyu süren serüveninde... Kâh zevkle, hayretle seyreylemiş karşılaştıklarını, kâh zor zamanlar geçirmiş, aç susuz kalmış, tehlikeler atlatmış ama her seferinde hayatta kalmayı başarmış... Ve nihayet, nihayet bir sabah gözünü açtığında kendini güneşli mavi gökyüzü altında öylesine güzel bir yerde bulmuş ki seyrinde mest olmuş... Gözünü bir cennete açmış adeta; gözün görebileceği her tür güzellik, nimet biraradaymış... Üstelik etrafında ışıl ışıl parlayan eşsiz hazineler bulmuş... Öylesine hazinelermiş ki bunlar, ne seyrine yürek dayanır, ne anlatmaya kelimeler yeter...

 

Masallardaki gibi zevkler yaşamış orada genç... Ancak gönlü tüm bu güzelliklere kendi başına sahip olmaya razı olmamış, bu müjdeyi herkese vermeyi, bu güzelliklere onların da ermesine vesile olmayı istemiş...

 

Geriye dönerken geçtiği yollara bu kez kendi lisanıyla yeni işaret levhaları koymaya başlamış... Kimi yerde de eski levhaları temizlemiş, yenilemiş, altlarına açıklamalar eklemiş ve yerlerini sağlamlamış...

 

Günler sonra köye vardığında, gördüklerinden, yaşadıklarından bahsetmiş... Dinleyenlerden çoğuna bunlar hayal gibi gelmiş ama az bir kısmı da inanmış. İnananlardan bazıları, kendilerini hazır hissedince, yürekli adamın anlattıkları üzerine yola çıkmışlar. Bazıları levhalara ulaşmış ve onları izlemeye başlamış... Ne var ki bunlardan kimi bir süre sonra devam etmeye takati yetmediğinden, kimi köyünü, sevdiklerini kaybetmek istemediğinden, kimi de gördüklerinin heyecanını sevdikleriyle paylaşmak istediğinden dolayı yoldan geri dönüyorlarmış... Yoldan dönenler, köyün ahalisi tarafından bilge olarak kabullenilmeye başlanmışlar; gitmek isteyenlere yolu tarif ediyor, hangi levhaları nasıl takip etmeleri gerektiğini anlatıyorlarmış: "Şu kadar gün şu yöne gidince şöyle bir levhaya rastlarsın. Ondan sonra falan gelir, onu da filan takip eder, orası falan aşamadır. O levhanın işaret ettiği yöne doğru şu kadar gün daha yol alınca karşına falanca işaret çıkar, o işaret seni filanca basamağa yönlendirir" gibisinden yol boyunca nelerle karşılaşılacağını anlatıp dururlarmış. Lakin sonuna kadar giden olmadığı için hep anlatılanlar hazineye varmadan önce bir yerde son bulurmuş.

 

Yolculardan biri bir gün ormanda ilerlerken daha önce kimsenin bahsetmediği bir levhanın önünde bulmuş kendini. Yeni birşey bulmanın heyecanıyla levhayı söküp koltuğunun altına aldığı gibi soluğu köyde almış. Ve yerini tarif etmeye başlamış. O günden sonra, önceden gidip dönenlerin anlattıklarından farklı yeni bir levhayla karşılaşanlar, geridekilere anlatmak için, buldukları levhaları heyecanla alıp köye getirmeye başlamışlar. Köydekilerden bazıları, doğru yapıyorsunuz, levhaları bize getirin ki hep birlikte düşünüp çözelim ne denmek istendiğini diyorlarmış... O günden sonra ormana her giren, toplayabildiği kadar işaret levhasını toplayıp köye getirmeye başlamış. Bu kişiler zaman zaman köyün meydanına toplanır işaret levhalarını ardı ardına dizerek hangi yolla nereye nasıl gidilebileceğini anlatmaya çalışırlarmış. Hatta köyün marangozları asıllarına benzer yeni levhalar üretmeye başlamışlar. Bu bilgeler arasında bazen yarışmalar, bazen de alevli tartışmalar olurmuş... Eğer biri diğerinin hatasını bulursa hemen müdahale edip gerçeğin öyle olmadığını söyler, levhaların hangi sırayla konması gerektiğini anlatırmış. Bazıları ihtiyaç oldukça elde mevcut levhaların aralarına yeni yaptıkları levhalardan eklemişler.Bazı levhaları aradan çıkararak kestirme yollar bile tasarlamışlar... Derken çeşitli levhalarla ve çeşitli diziliş sıralarına göre çok sayıda kombinasyon üretilmeye başlanmış... Levhaları biriktirmekten tutun, onları koltuğunun altına alıp kapı kapı gezip anlatmaya kadar türlü işler türemiş...

 

O yürekli gencin geçtiği ve herkesin hazineye ulaşması için yola koyduğu levhalar, sonunda yoldan toplanıp koltuk altında ya da köy meydanında biriktirilmeye başlanmış ve bütün iş, hangi sıranın doğru olduğu, nereden nereye geçildiğinin dilden kulağa anlatılmasına dönüşmüş... Kimin koltuğunun altında levha çoksa, ya da kim daha çok kombinasyon üreterek işaret levhalarından bahsediyorsa, o kişiler daha bi bilge kabul edilmiş... Bazı bilgeler levhaların adlarını öylesine ezberlemişler ki bir solukta hepsini sayabiliyorlarmış... Diğerleri, her levhaya kimler varmış, neler yaşamış, onların hikayesini anlatıyormuş... Bazılarıysa levhaların bulunduğu yerlerin özelliklerini tek tek sayabiliyormuş... Hatta bazıları levhaların neden yapıldığını, ebadını, üzerindeki yazıların tarihçesini dahi anlatabiliyormuş...

 

Zaman gelmiş, köyde levhaları anlatan çok olmuş, ama aralarında yolu yürümeye gönüllü kimse kalmamış... Bu durumu değiştirmek için yürekli adamın elinden de artık pek birşey gelmiyormuş. Zira, aslına bakarsanız, gördüğü hazineyi anlatmanın mümkinatı yokmuş, elinden gelen sadece insanları çeşitli benzetmeler ve işaretlerle ona yönlendirmekten ibaretmiş. Fakat insanların hazineye kadar yolu yürüme meşakkatine katlanmaktansa, yoldan ve işaretlerden bahsedip mutlu olmakla yetinmelerini de kabullenmeye başlamış.

 

İşaret levhalarına gelince... Gün gelmiş, işaret levhaları çok kıymetli hale gelmiş, onlara hürmet edilmeye başlanmış, saklayanlar olmuş, bazıları levhaları kutsal bile kabul etmişler... O işaret levhalarının bazılarının üzerinde sadece işaretler varmış. Onları kimse çözememiş. Okunabilen tek kelimelik olanların üzerinde ne yazdığını ise bu öyküyü okuyanlar çok iyi bilirler... Yenilerinin üzerinde "data, string, nokta, an, hologram, kuantum..." gibi şeyler, eskilerinde de "ahadiyet, vahidiyet, rab, rububiyet, esmâ, ulûhiyet..." gibi kelimeler yazarmış... Birkaç kelimelik olanlarda ise "özde biriz", "vahdet-i vücud", "rabbül âlemin" ve bunlar gibi daha nice sözler...

 

Sonuçta, yolu bilen veya levhalardan bahsedenler çok olmuş; ancak yolu yürüyen olmamış.

 

O yüzden de levhalar hakkında çok şey anlatılmış ama onların gerçek işlevini yürekli adamdan başkası anlayamamış; çünkü işaret ettikleri hedefte gerçekte ne olduğuna ondan başka hiç kimsenin ne gözü, ne kulağı şahit olmamış...

 

Bize çıkan ders: Hakikati anlatan "kelimeler", hakikatin kendisi değildir! İşaretler, kendilerine değil, gösterdikleri hedefe varmak içindir! Yol, anlatanı değil, yürüyeni erdirir hedefe! Ömür ise, duyduklarını depolamak ve nakletmek için değil, imanın gereğinin uygulanması ve getirisinin yaşanması içindir! Müminin yitiği olan ilim, "bilinç"tir, hâldir; "kuru kitabî bilgi" değil! Gereğince iman edip Allah ve Rasûlullah bilinciyle yaşanmadan, kimse hazineye ermiş olmaz! O zat, levhaları anlatmadı, bulduğunun ne olduğuna işaretlerle seni kendi gerçeğine yönlendirmeye çalıştı. İşaretlerde hikmet arama, işaretlerden dem vurma; takatin yetiyorsa yolu yürü, bize şahit olduğun hazineden bahset!..

 

Hayal ve zan dünyasından çıkıp halini ve eksiklerini görebilmek de bayramdır bizim için! Yolda selâmlaştıklarıyla bildiğini paylaşmak da bayramlaşmamızdır! Zira, Gani isminin işaret ettiği mânânın açılımıyla izin verdiğince lütfudur eksiğimizi farkedebilmek! Yola giremeyen nefs, "ben tanrıyım" (ben "hak"lıyım) hünerini sergilemeye devam ededursun, yolu yürüyebilme nasibine eren bilir ki "eksiğini kabullenebilmek" atacağı bir sonraki adımın müjdesidir... bayramınız kutlu olsun...

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

''....oysa göremediğine inanmadığından inandığını görmeye başlıyor... binalar içinde ya da binalar dışında ama gördüğünü anlıyor... ''

 

 

 

Enel Hak ........ cok etkilendim bu cumleden mest oldum desem yeridir :)...

 

I love my mam :) (ancak anneme saygı duydugum gibi sana saygı sevgi duyarım :) )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bazı insanlar yaratılışları gereği neden, niçin ve nasıl sorularını diğerlerinden daha çok sorar... Bunların bir kısmı daha sonra dini sorgulamalarında aradığı yeterli yanıtı bulamayınca ateizmi benimser...

 

Bir kısmı iman etmiştir ama sorulardanda korkmaz... Klasik anlayışta olanlar bu soruları sormaz soranlardanda hoşlanmaz... ben sormaktan hiç korkmadım ki imanım hiç zayıf değildir... sordum çünkü inandım bu soruların mutlaka mantıklı bir yanıtı vardı arayıp bulmakta bizim işimiz...

 

Dinsel öğretilerde insanlardan istenen ibadet ve itaat gibi görünsede aslında işin özünde "anlamak" vardır... sor anla sormadan anlayamaz ve öğrenemezsin...

 

imanları ve bilgileri zayıf olanlarında sormaya cesaretleri yoktur kaybedeceklerinden korkarlar... soru bilgiden doğar, bilgisizlikten doğan sadece öğretidir yani ezber...

 

Benim şahsi kanaatim bize örnek gösterilen bütün peygamberleri düşününce her birinin örnek alınacak özellikleri var ve insan oldukları için insanca eksikleride var, hatalarıda var... o yüzden bir peygamberin insan olduğunu unutmamak gerekir unutulduğunda İsa gibi tanrılaştırılır... bilinçli ya da biliçsiz ama tanrılaştırılır... peygamberlerden kalma giysi, eşya ve silah gibi emanetlere günümüzde gösterilen yaklaşım büyük günah taşıyor bence... çünkü tanrılaştırılıyorlar...

 

Hz. Muhammet (s.a.v) eğer bugün müslümanların halini görse sakalına, hırkasına gösterilen tapınma benzeri hareketlerden çok rahatsız olur ve kendi elleriyle o emanetleri yok ederdi eminim... putları yok etmek ve putperestliğe engel olmak için gelen peygamberin eşyaları putlaştırılıyorsa bunun vebali ağır olacaktır... ki resmini neden yaptırmadığını bilenler bilir...

 

saygı, sevgi ve vefa ayrı şeylerdir ama ortadaki manzarada saygı, sevgi ve vefa yok el sürmek, yüz sürmek ve medet ummak var... ve bu İslamın manasına kesinlikle aykırı...

 

Allah'ın bizi yaratma sebeplerinden biri ve belki en önemlisi bizim manayı bulmamız, Allah'ı bulmamız... Yani bizim Hz. İbrahim gibi olmamız isteniyor... Kuranın en çok övdüğü peygamber O'dur... Peki neden diye sorduğumuzda Hz. İbrahim'in çok soru sorduğu, Allah'ı aradığı ve manayı bulduğunu görüyoruz... Bizden istenende bu...

 

Ve diğer bütün peygamberler davranışları ve mesajlarıyla birer örnektir... ama Hz. İbrahim'in yeri ayrı tutuluyor...

 

Mabetlerde, tapınaklarda, giysilerde, şekilden ibaret şovlarla Allah'a varılmaz... göremediğine inanmayanlar bazen ateist olsada bazende iman ettiğini sanabiliyor... oysa göremediğine inanmadığından inandığını görmeye başlıyor... binalar içinde yada binalar dışında ama gördüğünü anlıyor...

 

Anlamdan, samimiyetten ve sorgulamadan uzaklaşıyor gördüğüne inanan, eşyalara tapınan yada büsbütün inkar eden varlıklar oluyoruz...

 

Neden, nasıl ve niçin?

 

 

Düşüncelerine tam olarak katılmasam da yaklaşımın etkileyici... Teşekkürler bu sağduyuya..

Yaratılış konusunda şunu söyleyebilirim, ateisteler olarak kastettiğin kişiler de, yine senin bahsettiğin sorular sayesinde ateist olmuştur. Eksik gözlem mi desem, yarım kalan yorumlarmı desem bilmiyorum ama, sormaya devam edersen, korkarım ki inançlarını sorgulamak zorunda kalabilirsin. Yabana atma, sadece sor....Kendine sor, başkasına sor, inandığın ve inanmadığın şeylere sor. Elbet anlayacaksın diye düşünüyorum neden nasıl niçin yaratıldığını... (yada neden nasıl niçin var olduğunu)...

 

Tekrar saygılar... :clover:

 

 

Haa birde,

Atatürk ve Muhammed karşılaştırması. Kuşkusuz her iki insan da (doğru yada yanlş) kendi doğrularını (toplumlarının faydası için) yaymak adına büyük işler başarmış büyük devrimcilerdir. Ama gerek teoride gerek pratikte ayrılmaktadırlar. O zaman biz de ayrı iki tutum ve davranışı aynı kefede değerlendirmeyelim. Neden mi? Birisi ******* önüne dini savlarla çıkmış ve doğru adına birşeyler yapmış, diğeri (ötekinin sonuçları olarak da değerlendirilebilir) yozluğun ve tutsaklığın karşısında hepimizin adı gibi bildiği (ve bilmesi gereken!) hareketi gerçekleştirmiştir. Detay tekrar olacaktır sanırım...

Saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

''....oysa göremediğine inanmadığından inandığını görmeye başlıyor... binalar içinde ya da binalar dışında ama gördüğünü anlıyor... ''

Enel Hak ........ cok etkilendim bu cumleden mest oldum desem yeridir :)...

 

I love my mam :) (ancak anneme saygı duydugum gibi sana saygı sevgi duyarım :) )

 

you too my baby :D (too'yu doğru yazdım dimi)? :P

 

insan beyni çok enteresan bir makina ve düşüncenin gücüne kesinlikle inanıyorum... inandıklarını mı düşünüyorsun, düşündüklerine mi inanıyorsun derin bir felsefe... ama sonuçta kendi kurgularına kapılıyor her insan ve kanıtları elinde sanıyor olsada herkes manasını başka anlıyor...

 

ENEL HAKK...

 

Düşüncelerine tam olarak katılmasam da yaklaşımın etkileyici... Teşekkürler bu sağduyuya..

Yaratılış konusunda şunu söyleyebilirim, ateisteler olarak kastettiğin kişiler de, yine senin bahsettiğin sorular sayesinde ateist olmuştur. Eksik gözlem mi desem, yarım kalan yorumlarmı desem bilmiyorum ama, sormaya devam edersen, korkarım ki inançlarını sorgulamak zorunda kalabilirsin. Yabana atma, sadece sor....Kendine sor, başkasına sor, inandığın ve inanmadığın şeylere sor. Elbet anlayacaksın diye düşünüyorum neden nasıl niçin yaratıldığını... (yada neden nasıl niçin var olduğunu)...

 

Tekrar saygılar... :clover:

 

teşekkür ederim, düşüncelerimize tam anlamıyla katılmamız mümkün değil... düşünceler değişkendir zaten ve hergün üzerine bir yenisi eklenir... aksi taktirde biz inşa ettiğimiz gecekonduda bir çivi çakmadan yaşar gideriz... ve birgün o binanın altında kalırız...

 

inançlarımıda sorguluyorum çünkü kafama takılan bazı meselelerde aradığım net yanıtı bulamıyorum... tuhaf gelecek ama bu imanımı sarsmıyor Allah'ın varlığı ve BİR'liğine kesinlikle inanıyorum... inançları sorguluyorum derken inanageldiğim bütün bilgilerin ve öğretilmişlerin doğruluğunu ve yeterliliğini soruyor ve anlamaya çalışıyorum... bence ateistlerin kendi sorgulamalarında vardıkları ALLAH yoktur kavramı daha zor... eğer o yoksa ne var sorusuna verecekleri yanıt gördükleri kadardır... oysa görünenden fazlası var etrafımızda ve evrende...

 

nedensiz, niçinsiz ve nasılsız bir var olma mümkünmüdür?

 

nedensiz var olan herhangi bir olgu olmadığına göre bu bir evrensel yasa yani... NEDENSELLİK... öyle ise varoluşun nedenselliğini sormayanlar sadece ateistler olmalı...

 

okuduğum bir kitapda şöyle diyordu...

 

inançlılar Allah'ı nasıl tanımlar: Ezelidir, ebedidir, var edilemez, yok edilemez... (kısaca)

bilim enerjiyi nasıl tanımlıyor: ezelidir, ebedidir, var edilemez, yok edilemez (kısaca)

 

peki biz neyiz enerjimiyiz, evet... Allah kendisini nasıl tanımlıyor NUR... Nur nedir enerji... ve sonsuz... demekki kelimeler farklı ama anlamlar aynı olabiliyor... ve bilim bugün kabul ediyor evren bir bütündür...

 

tıpkı tasavvufta BİRlik ve BÜTÜNlükten söz edildiği gibi... bu konular kısaca anlatılınca kafa karıştırıyor gibi ama içine girince o kadarda karışık değil... GÖRDÜĞÜMÜZ VE GÖRMEDİĞİMİZ BÜTÜN EVREN MADDE BOYUTU VE MADDE ÜZERİ BOYUTU ENERJİNİN BÜTÜN BOYUTLARI BÜTÜNDÜR... ALLAH'TA HER YERDEDİR...

 

Haa birde,

Atatürk ve Muhammed karşılaştırması. Kuşkusuz her iki insan da (doğru yada yanlş) kendi doğrularını (toplumlarının faydası için) yaymak adına büyük işler başarmış büyük devrimcilerdir. Ama gerek teoride gerek pratikte ayrılmaktadırlar. O zaman biz de ayrı iki tutum ve davranışı aynı kefede değerlendirmeyelim. Neden mi? Birisi cahilliğin önüne dini savlarla çıkmış ve doğru adına birşeyler yapmış, diğeri (ötekinin sonuçları olarak da değerlendirilebilir) yozluğun ve tutsaklığın karşısında hepimizin adı gibi bildiği (ve bilmesi gereken!) hareketi gerçekleştirmiştir. Detay tekrar olacaktır sanırım...

Saygılarımla

 

devrimler farklı farklı olsada devrimci devrimcidir... 1500 yıl sonra bugünün devrimleri ne ifade edecek sorgulanır...

buna aynı kefede değerlendirmeyelim demeyelim ki hoş değerlendirsekte olur ama bir boyut dinsel, bir boyut yönetimsel... ama sonuçta hepsi ilahi... çünkü dinde ne gelirse ALLAH'tan diye iman edilir... Onun iradesi ve kontrolü dışında gerçekleşmiyor hiç bir şey...

 

1400 yıl önce gereken devrimlerle, 80 yıl önce gereken devrimler farklı... bugün ve yarında farklı olacak aynı devrimleri ikinci kez yapmak mümkün mü?

 

devrimleri takip etmek istisna...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

nedensiz, niçinsiz ve nasılsız bir var olma mümkünmüdür?

 

nedensiz var olan herhangi bir olgu olmadığına göre bu bir evrensel yasa yani... NEDENSELLİK... öyle ise varoluşun nedenselliğini sormayanlar sadece ateistler olmalı...

 

 

Nedensiz, sebebsiz bir var olmanın mümkün olmadığını söylüyorsunuz. Ama tanrının nedeni olmadığını başı ve sonu olmadığını söylüyorsunuz yazınız sizinle çelişiyor.

Amacım fikirlerinize hakaret değil dediğimiz şeyler arasında benzerlikler var aslında. Biz evrenin nedensiz olduğunu söylüyoruz siz tanrının nedensiz olduğunu söylüyorsunuz. Ama tanrı hiç görülebilmiş değil incelenemez (neden insanlardan kaçıyor) evren ise incelenebiliyor ve bilim evrenin nasıl oluştuğu hakkında açıklamalar getirdi siz de tanrının oluşumu hakkında açıklama getiriniz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bence ateistlerin kendi sorgulamalarında vardıkları ALLAH yoktur kavramı daha zor... eğer o yoksa ne var sorusuna verecekleri yanıt gördükleri kadardır... oysa görünenden fazlası var etrafımızda ve evrende...

 

nedensiz, niçinsiz ve nasılsız bir var olma mümkünmüdür?

 

devrimleri takip etmek istisna...[/b]

 

Sanırım yine eksik kalan ya da anlaşılmamış şeyler var... Tabii ki evrende gördüğümüzden bildiğimizden çook daha fazlası var. Bildiklerimiz neki bilemediklerimi ve belki bilemeyeceklerimiz yanında? Ateizmi boşver, bilimin aradığı da bu zaten: eğer O yoksa NE var...; nedensiz, niçinsiz ve nasılsız bir var olma mümkünmüdür...

Herşeyin bir nedeni vardır arkadaşım. Amaç onu bulmaktır.

İster inançlı ol(un) ister inançsız. En önemli görevlerimizden birisi bu: soru sorun öğrenin araştırın bilim yapın :)

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nedensiz, sebebsiz bir var olmanın mümkün olmadığını söylüyorsunuz. Ama tanrının nedeni olmadığını başı ve sonu olmadığını söylüyorsunuz yazınız sizinle çelişiyor.

Amacım fikirlerinize hakaret değil dediğimiz şeyler arasında benzerlikler var aslında. Biz evrenin nedensiz olduğunu söylüyoruz siz tanrının nedensiz olduğunu söylüyorsunuz. Ama tanrı hiç görülebilmiş değil incelenemez (neden insanlardan kaçıyor) evren ise incelenebiliyor ve bilim evrenin nasıl oluştuğu hakkında açıklamalar getirdi siz de tanrının oluşumu hakkında açıklama getiriniz.

 

Evrenin ve evrendeki her şeyin bir nedeni vardır: önceki bir diğer olayın sonucuyla ilişkilidir. "Tanrı" ise bilemediğin "şey/neden" noktasında ortaya çıkar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ama bir ilk olmalı değilmi sonsuz birşey olamaz illaki bir ilk olmalı ve bu ilk sebebsizdir.

 

Sonu olan varlıklar için ilk vardır. Biz de o yüzden bir ilk arıyoruz belki de. Bir ilkin olması gerketiğini düşünmüyorum. Dönüşümler var belki. Geriye giderek buloacağın ilkler, başka şeylerin dönüşümünün bir sonucu. Bilgi birikimimiz bu ilkleri sorgulamamıza henüz izin vermiyor. Henüz...

Saygıar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sonu olan varlıklar için ilk vardır. Biz de o yüzden bir ilk arıyoruz belki de. Bir ilkin olması gerketiğini düşünmüyorum. Dönüşümler var belki. Geriye giderek buloacağın ilkler, başka şeylerin dönüşümünün bir sonucu. Bilgi birikimimiz bu ilkleri sorgulamamıza henüz izin vermiyor. Henüz...

Saygıar

 

Herşeyin sonu vardır bu yüzden bir ilk vardır. Sonu olmasa bile (evrenin sonu olup olmadığı kesinleşmiş değil) bir ilk vardır.

Bilgi birikimimiz değil bunu sorgulmamamıza mantığımız izin veriyor mantık izin veriyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nedensiz, sebebsiz bir var olmanın mümkün olmadığını söylüyorsunuz. Ama tanrının nedeni olmadığını başı ve sonu olmadığını söylüyorsunuz yazınız sizinle çelişiyor.

Amacım fikirlerinize hakaret değil dediğimiz şeyler arasında benzerlikler var aslında. Biz evrenin nedensiz olduğunu söylüyoruz siz tanrının nedensiz olduğunu söylüyorsunuz. Ama tanrı hiç görülebilmiş değil incelenemez (neden insanlardan kaçıyor) evren ise incelenebiliyor ve bilim evrenin nasıl oluştuğu hakkında açıklamalar getirdi siz de tanrının oluşumu hakkında açıklama getiriniz.

 

Bana enerjinin nedenini açıklarmısın? Başlangıcını açıklarmısın?

 

Görülmemiş ne demektir Allah'ı görmediğini düşünüyorsan görmüyorsundur... Oysa biz gördüğümüzü söylüyoruz ama gördüğümüz kadarı olmadığını biliyoruz... Başlangıcı ve sonu olmayan çok şey var mesele "0" (sıfır) yani yokluk başlangıçsız ve sonsuzdur... Herşeyin bir sıfır noktası var... İnsanlardan kaçan bir Allah kendi varlığından insanı haberdar etmek için sende az mı çaba sarfediyor... Onun yöntemi neden bu şimdilik bilmiyorum... Ama benim merak ettiğim şeylerden biri şudur neden gönderdiği kitapları hazır olarak ilahi sistemde yazdırıp indirmemiştirde vahiy yoluyla indirip insanlara yazdırmıştır... Buna verebildiğim yanıt ne ararsan kendinde ara felsefesidir... Yani ipuclarını yakala ve bütünü anlamaya çalış... Evren onu anlamanın madde boyutundaki bizler için çeşitli imkanlar sağlıyor yeterli olup olmamasıda insanlara göre değişiyor...

 

Allah'ın oluşumu hakkında açıklama getirilemez... Sıfırdan sonrası maddenin başladığı BİR rakamıdır... sonrası zaten sonsuzdur...

 

ama bir ilk olmalı değilmi sonsuz birşey olamaz illaki bir ilk olmalı ve bu ilk sebebsizdir.

 

Bir dairenin ilkini nasıl belirleriz? Başlangıcını ve sonunu net ifade edebilirmiyiz yoksa bu bizim insiyatifimize mi bırakılmıştır? Bahsedilen Allah kavramı insanlığın şu aşamaya kadar kavrayabildiği bir kavram değil zaten bu geleceğin anlayışıdır yani aşama o safhaya gelmiştir...

 

Enel Hakk kişinin kendisini tanrı bilmesi değil Allah'tan bilmesidir yani O'ndan ayrı olmadığını O yukarıda kendisi aşağıda diye düşünerek BİR'i, İKİ'letmemesidir...

 

Herkes Allah'ı arar kimi yerde kimi gökte bulmuştur oysa O bizzat kendisi ifade etmektedir BEN HERYERDEYİM ve SİZE ŞAH DAMARINIZDAN DAHA YAKINIM... Şah damarından daha yakınında nasıl olabilir... ÖZ'dedir işte ondan ALLAH hepimizi ve herşeyi kuşatmıştır ve O'nun Kürsüsü (yönetim merkezi) gökler üzerindedir...

 

Ve Brain'ın dediği gibi bu gerçek İslamla asla çelişmez bizzat İslamın kendisidir... Bütün anlatılmak istenen budur... Kuran'a baktığında orada Bizden ayrı olarak anlatılan Bir Allah vardır... Yani görünen madde alemini var etmiş ve nihayetinde asla tam manasıyla kavrayamayacağımız çok yüce bir BİRLİK vardır... Yani ALLAH'ın bize bildirdiğinden fazlasını kavramak kapasitemiz üzerindedir...

 

Her can ölümü tadacaktır ve dönüşünüz Allah'a olacaktır... yada Allah'a döndürüleceksiniz...

 

Her yeri kuşatan ve var ettiği alemleri heran OLduran O'dur... Vahdedul Vucüt Allah'tandır ama tek başına Allah değildir... Yani gördüğün ve bildiğin alemlerin dışında şuan ki bilincinle akıl edemeyeceğin alemleri kuşatan ve onlarıda idare eden O'dur... Ve O'nun yaratması devam etmektedir... Yani aslında özetle Allah'ın sıfatlarını özümseyerek okuduğunuzda O kendisini gayet net ifade ediyor aslında...

 

Bu yazımıda benzerlik arz ettiği için eklemek istedim...

 

Güzel ve sorgulamacı tartışmanız için teşekkür ederim... Çok faydalandım... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tanrı düşüncesi çağlar boyunca insanoğlunun beyni sokulmuş bir saplantıdan başka bir şey değildir. Daha kundaktayken bile bir "yaradan"la şartlandırılan, bütün hayatı boyunca var olduğuna, boyun eğilmesi gerektiğine inandırılan ve bunu bir dogma olarak içine sindirmiş nesiller için tabii ki Allah vardır!...Ama yalnızca beyinlerde bir imge olarak. İnsanın kendi yeteneklerini, daha üstün kabul ettiği bir güce devretmesi ve kendine yabancılaşmasıdır aslında tüm mesele..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herşeyin sonu vardır bu yüzden bir ilk vardır. Sonu olmasa bile (evrenin sonu olup olmadığı kesinleşmiş değil) bir ilk vardır.

Bilgi birikimimiz değil bunu sorgulmamamıza mantığımız izin veriyor mantık izin veriyor.

 

Bana sonu olan birşey gösterebilirmisin? Madde olarak? Ancak dönüşen değil. Sonu olan...

Ama canlıların sonu var diye cevap verme tabi. Canlılar ölürler. Yani yaşamsal faaliyetleri son bulur. Bilinçleri söner (şimdilik bildiğimiz kadarıyla). Ancak yok olmazlar.

 

Sonu var dersen, yoktan var vardan yok etmiş olursun. Ben buna katılmıyorum.

Okuduklarım öğrendiklerim bana şunu gösterdi: İnsan tarihi boyunca erak edilen "ilk" noktası, bilimin gelişmesine paralel olarak gittikçe eski tarihlere vardı. Gİttikçe yaşlandı bir bakıma. 6000 yıllardan "büyük patlamaya" kadar gitti. Bu onun daha da geri gidemeyeceğini göstermez. Şimdilik bildiğimiz odur...

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu yazınızla Atatürk ile arap muhammedi aynı kefeye mi koyuyorsunuz. muhammed arapların lideridir onların devrimcisidir.

Atatürk bizim liderimizdir ve kimseyle kıyaslanamaz hele bi arapla. Atatürk ve muhammed aynı kişiler mi onların bütün söylediklerinin aksini yapan onlardan olamaz.

Atatürk bizim başbuğmuzdur başkalarıyla aynı mertebeye konulamaz, Atatürk muhammedin Vatanımıza, Milliyetimize verdiği zararları devrimleriyle düzeltti siz hala nelerden bahsediyorsunuz.

 

*********

*********

bu foruma yeni üye oldum, dini konulardan 1. forumda yorumum var bu da 2. yorumum olacak, olabildiğince serinkanlı olmaktı niyetim fakat bi seferlik serinkanlılığı rafa kaldırmak istiyorum özür dileyerek. ****************. konuya gelirsek, Atatürk ve hz. Muhammed illa bir konuda yanyana getirilecekse, Atatürk'ümüzün; hz Peygamberimizin katıldığı savaşlardaki stratejisini övdüğü görüşleri ile yanyana getirilebilir. Atatürk'ün Hz. Muhammed'e saygı duyduğu tartışılmazdır. Nitekim Muhammed (s.a.v.) aşığı Mehmet Akif Ersoy'a "Kuran meali yazması için öneride bulunması" bunun en güzel örneğidir. ***************** gencecik beyinlerin zehirlenmesine de hiç bir vatandaşımızın göz yumması mümkün olmamalı. samsunluyum. bandırma vapurunu gezdim ve gözlerim doldu, Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğraflarına bakarken sanki aileden birinin fotoğrafına bakıyormuşum, sanki daha önce beraber yaşamışım onunla zaman geçirmişim de özlemini duyuyormuşum gibi hissettim. oradan da şehitlerimiz için hazırlanan anıta baktım, isimlerini saygıyla okudum. Türklük gururum zirveye vurdu, "Ne mutlu Türküm diyene" sesleri yankılandı kalbimde. eminim, sizlerin de derinden yaşadığı duygulardır bunlar. vatanına, milletine, bayrağına, Atatürk'üne saygısı olanlar yaşar bu duyguları. peki, Atatürk'ümüzü din düşmanı gibi göstermeye çalışanlar ne yaşıyor, kalpleri hangi karanlık oyunun veya ne tarz bi cehaletin pençesinde kıvranıyor. ya da ırkçılığın zavallılık olduğunu nasıl göremiyorlar. bu topraktan değiller mi de Mevlana'nın hoşgörüsünden haberleri yok, ki dünya Mevlana'yı konuşuyor. Arap diye burun kıvıran, Kürt diye de burun kıvırır, Çerkez, Laz diye de burun kıvırır. bu mu Türklük anlayışı. bu mu insanı üstün tutan çağdaş bakış açısı. "hayır, onlar bilmezler. kördürler, sağırdırlar, onlar anlamazlar..." elbette bizler neyin ne olduğunu biliyoruz, yarın şehitlerimiz için, Türk Bayraklarımızla gelincik tarlasına çeviricez meydanları, kardeş kardeşe, Anıtkabir'i ziyaret edicez, bazı "tahsilli **********" eğitmiş olamamanın mahcubiyetiyle. Şehitler ölmez, Vatan bölünmez diycez. Kalbimiz sevgi dolu, aşk dolu. Saygılar arkadaşlar Allah'a emanet olun Cumhuriyet Bayramımız Kutlu olsun

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

diyoruz ki yaratan sonsuz olmalı,başlangıçsız.sonsuz olamıyacağına karşıt görüşte çok basit yöntemle ,alemi kim yarattı ?cevap=yaratan.peki onu kim yarattı diye devam eden sorular.neticesindede en net cevap o tektir geriside gayb dır insan için deriz. ben farklı bir açıdan bakıcam şimdi konuya.

Aslında sonsuzluğun anlamını yoğun düşününce ,bu bir kaynak peki onu kim yarattı sorusuna mahkum kalıyor.

fakat iki kaynak düşünüldüğünde dönüşümlü alışveriş yapan bu sorunun cevabı otomotikmen ortadan kalkıyor.

iki kaynak biri a biri b olsun.a kaynak ve b kaynak birbiriyle sürekli dönüşümde olsun devirdaim.

bunların herhangi brine seni kim yarattı demek karşı cevap olarak bir diğerini bulacağından,sorunun cevabı sonsuza gider.

tabi ikinizi birden kim yarattı diye soruya muhattap olurmu _? bir bütün olmadığına göre ikinizi birden diye bir sorunun mantığı olmaz.ama bu işin kötü tarafı olurki tanrı teklikten çıkar. işte bu olmaz tekliği bozulmadan bu şekilde bir dönüşüm izzah edilmeli yani.tabi bu düşünce yine bizim şuanki zamnımızda bu algımızla ++-- mantığıyla baktığımızda oluşuyor.

herşey bir karşılığından ibaret ve ama 2.3.4 değil bir karşılığından ibaret.

aslında devamını anlatıyordumki ,bizim şu zamanki algımızla zaman,yön,ağırlık,tüm akıldan geçen şeyler düşündüğümüz boyuta,aleme göre mutlaka aynı olmayacaktır. yani bu yaşadığımız alem somut en gerçek alem olmalıki, içinde bizim koyduğumuz değerler ,düşünceler,algılar okadar gerçek olsun.buda yaraının varlığına aykırı olur.

ben yaratıcıya inandığıma göre ,ozaman bu alemin düşünceleri,değerleri ve algısıyla yaratıcının bildiği alemi hesaplayamam,algılayamam,düşleyemem doğrusu bu olmalı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu neden ve niçin yaratıldık konusu inançla olmaz çünkü inançla olsa idi inandığın seni himaye ederdi, halbuki ceza cehennem var demekki inanç sistemi günümüze gelene kadar deyişikliklere urağmış görünüyor bu günkü düşünce tarzınada uymamaktadır doğrusuda budur.

Diyer tarafdan bulunan yazıtlarıda kabul etmiyoruz tanrılar bizi tarımda madende çalıştırmak için yaratdığını onlara tapmamızın onların hoşuna gitdiğini teknolojik güçleri olduğunu bir türlü anlamakda zorlandığımız konular bunlar, gene on binlerce senelik gizemli yapılarıda çözemeyip ******* seyretdiğmizde söz konusu, nasıl birleşipde bu doğrudur bu yanlıştır diyebileceğiz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.