Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Seviyorum, o hâlde varım!..


Misafir isimsizuye

Önerilen İletiler

Hazîran ayının kan kusturucu sıcaklarından bunaldığım bir hafta sonuydu..

 

Evrâk-ı metrûkemi yanıma katarak yazıhâneme; Kurtuluş Parkına doğru evden çıktım..

 

Birkaç saat sonra bir ahbâbım aradı, beni akşam yemeğine dâvet ediyordu, kabûl ettim..

 

Dükkânı kapatıp Ulus’a doğru yöneldim..

 

Yemekler nefisti, İbrâhim tam bir yaz sofrası hazırlamış, meyvalarımızı ise balkonda yiyecektik..

 

Bir süre sonra kulağımıza değişik birtakım sesler çalınmaya başladı; iki balkon ötede bir grup genç, önde gitar çalan bir çocuk, ona eşlik ediyorlar..

 

Fakat şarkının sözleri bir garip: “Dumansız sigaranın/Köpüksüz biranın/Sensiz hayâtın/Tâ a… k…”

 

Önce yanlış duydum zannettim, hiç bozuntuya vermedim; fakat gençler şarkıyı tekrar edince yanılmadığımı anladım ve bir anda betim benzim soldu..

 

İbrâhim, dedim; bu nedir yâ hu.. Böyle şarkı mı olur..

 

–O da birşey mi daha neler var neler..

 

Hem bu ülkenin ve insanların sorunlarına kafa patlatan birisi olarak hem de altı-yedi senedir beste yapan ve onlarca şarkıya imzâ atmış bir müzisyen olarak tam anlamıyla afallamıştım..

 

İnterneti açtık, Youtube isimli dünyânın en kapsamlı video paylaşım sitesinde bana bâzı kayıtları seyrettirdi; bir taraftan bu can sıkıntım hızla artıyor, öbür taraftan boğazımda kalleş bir öfke düğümleniyor, denize dökülüyordum..

 

Okul üniformalı küçücük çocuklar kâh bir gitar eşliğinde kâh sıraların üzerinde ritim vurarak hep bir ağızdan bu ve bunun gibi “şarkı”ları(!?) söylüyordu..

 

Adına “rockbar” denilen o kuytu ve salaş mekânlarda insanın beynini iğdiş eden seslere müebbet gençler yine bunları söylüyordu hep bir ağızdan..

 

Merak edip birkaç bağlantıyı daha açtık, bu kez işin yalnızca müzikle sınırlı kalmadığını, bu çürümenin hemen tüm toplumsal kurumlara bulaştığını yakînen tecrübe ettik:

 

Bir insan, çok af edersiniz, tuvalet ihtiyâcını giderirken kendisini niçin kameraya alır ve sonra da bunu yayınlar!?

 

Ya da, yine çok af edersiniz, nasıl geğirdiğini, nasıl yellendiğini vb.. niçin insanlara seyrettirmek ister!?

 

Bu soruları arttırmak mümkün; fakat midenizi bulandırmamak için başka örnek vermeyeceğim, hem bu kadarı bile nasıl bir geleceğe doğru sürüklenmekte olduğumuzu görmemize kâfî sanırım..

 

Hem sâdece bizde mi!?

 

Merak ettim, bu kelimelerin İngilizcesini, Almancasını ve Fransızcasını da yazdım; durum gerçekten de çok vahim..

 

Demek ki bu manyaklıklar, psikopatlıklar; bu *********likler yalnızca bize özgü değil; dünyâ gençliği ortak bir yönelim içinde..

 

Fakat insanlarımızın büyük bir bölümü denizin içinde olup da denizi bilmeyen balık edâsı takınmayı; içinde yaşadığı çağın ve toplumun bu *********likler tefrikasını görmezden gelmeyi mârifet sanıyor ki bu çok daha düşündürücü..

 

Pekî bunları nasıl değerlendirmemiz ve ne gibi önlemler almamız gerekir?

 

Ben konuyu şöyle değerlendiriyorum:

 

Öncelikle sorunun adını doğru koyalım: bu tam anlamıyla ahlâkî bir çürümedir..

 

Fakat bu çürüme belirli bir çağa veya topluma özgü temel üretim teknolojisi değiştiğinde ve yeni üretim teknolojisine doğru toplumda veya ilgili çevrelerde karşı konulmaz bir istek ortaya çıktığında, eski üretim teknolojisinden yarar sağlayan, bunu korumak isteyen toplumlar veya çevrelerin bahsettiği türden bir çürüme değil aslâ..

 

Misâl: kutsal metinleri elle yazmak yerine makinede yazdığınızda ahlâkî çürüme ortaya çıkmaz..

 

(Not: politikacılarımız bu ülkede tesettür endüstrisini hoşnut edecek gelir kaynakları yaratamazsa şu “türban sorunu” denilen mefhûm daha çok su kaldırır..)

 

İmdi benim anladığım biçimiyle ahlâkî çürüme: insanın insan olmaktan hızla uzaklaşması, kendini ve başkalarını anlamada ve anlamlandırmada insânî değerlere sırtını dönerek kendi fıtratında (buna isterseniz bilinçaltı da diyebilirsiniz) bulunan türlü manyaklıklara, psikopatlıklara vb.. deli bozuk fikirlere, görüş ve düşüncelere teslim olmasıdır..

 

Bendeniz “ahlâk”ı şu ya da bu ekonomik sitemin veya toplumsal yapının bir parçası olarak görmekten ziyâde tüm insanların ortak kaygıları, beklentileri ve refâhı açısından değerlendiriyorum ve tüm ahlâkî normların aslında tek bir norma indirgenebileceğine inanıyorum: kendine nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına da öyle davran..

 

Ve ahlâka âit tek bir âmentü kabûl ediyorum: insânî değerler..

 

Dolayısıyla “ahlâk bekçiliği” yapmak başkadır, insan olmanın gereğini yerine getirmek ve insânî görev ve sorumlulukları hatırlatmak başka..

 

İmdi bir insanın tuvalet ihtiyâcını giderirken kendisini kameraya çekmesi ve sonra da bunu yayınlaması şu ya da bu ahlâk dizgesine göre veya bizler Müslüman, Hıristiyan veya Yahudi olduğumuz için değil; bu eylem insan olma onuruna yakışmadığı için yanlış..

 

Cheryl’ın bir sözünü hatırlıyorum: “insanı diğer canlılardan ayıran şey mümkün olan bütün günâhları aynı anda işleme kapasitesine sâhip olmasıdır.”

 

Ahlâk kavramına bu pencereden yaklaştığımızda Cheryl’ın bu sözündeki günâh kavramını çok daha geniş anlamda düşünebiliriz: insanlık onuruna aykırı eylem ve davranışlar..

 

Pekî ne oluyor da bu çürüme hemen tüm toplumsal kurumlara mekkâre katarı kadar serî bir biçimde yayılıyor!?

 

Ben bunun temel nedenlerini kapitalist toplumdan post-kapitalist topluma geçişte yaşanan büyük çelişkilerde aramaktan yanayım:

 

1. Kapitalizmin arka bahçesi olan tüketim kültürü çarkların dönmesini sağladığı gibi, aynı zamanda kültürü de tüketiyor ve post-kapitalist toplumda başta sanat olmak üzere hemen tüm kültürel etkinlikler birer referans noktası olma özelliğini kaybediyor..

 

2. Kapitalist sistem özneyi yeniden yapılandırmaya çalışırken, post-kapitalist sistemde artık özne diye bir şey kalmıyor; insanlar sâdece mide ve dolaşım sisteminden ibâret et yığınları hâline geliyor; ahlâk ise çoktan târihe karışıyor..

 

3. Ahlâkın, yâni karşınızdaki kişiyi insan yerine koymanın unutulması hemen tüm kurum ve ilişki biçimlerine yansıyor; kapitalist sistem kendine özgü yeni bir ahlâk dizgesi türetiyordu: kazanma ve hırs ahlâkı; yâni kar marjını arttıracak her eylem iyi, başarıya götüren her yol mubah anlayışı; imdi bu yanlış ve hastalıklı bir anlayışken ve bunun aşılmaya çalışılması gerektiği de ortadayken ve hattâ bu anlayıştan en fazla zarar görenler de bizzat kapitalist sistemin ağababalarıyken post-kapitalist toplumda bireyler kendi vicdanlarını kazanma ve hırs tutkularına tamâmen teslim ediyor ve böylelikle insânî tüm olanak ve özelliklerini kaybediyorlar..

 

Sonuç: insanı tanımlamakta kullanılan “düşünen hayvan”, “politik hayvan”, “kültür yaratan hayvan” vb.. tanımlamalarında ilk nitelikler tamâmen siliniyor, geriye yalnızca “hayvan” kısmı kalıyor..

 

(Not: hayvanseverler bana kızmasın, ben de biliyorum hayvanların pek çok konuda insanlardan daha insânî olabildiklerini; ben sâdece felsefe târihine bir atıf yapmak istedim..

 

Bir atıf daha yapayım: Descartes’ın özneyi tanımlamada kullandığı “Düşünüyorum, o hâlde varım” önermesi artık bir tarafa bırakıldı, şimdilerde “Kusuyorum, o hâlde varım”, “Sarhoş oluyorum, o hâlde varım”, “Sevişiyorum, o hâlde varım” vb.. önermeler tedâvülde..)

 

Ne kadar ilginç, öyle değil mi: bugün sâhip olduğumuz iletişim teknolojisi başka insanları, kültürleri, medeniyetleri tanımada, anlamada ve anlamlandırmada bize, önceki kuşakların sâhip olmadığı türden bir üstünlük kazandırıyor; fakat bizler başka insanları, kültürleri, medeniyetleri tanıyıp öğrenmede bizden öncekilerle karşılaştırılamayacak bir cehâletin içindeyiz..

 

Çok değil, sâdece iki kuşak önce, örneğin İskandinav ülkelerini, bu ülkelerin insanlarını tanıyıp onların yaşama biçimlerini öğrenmek istediğimizde yapabileceğimiz en mâkûl şey bu ülkelerin romancılarını tâkip etmek, bunları anlatan kitapları okumak veya ikincil bir seçenek olarak bu insanların müziğini, mutfak kültürünü vb.. incelemekti..

 

Şimdilerde ise eğer dil engeline sâhip değilsek internet üzerinde birkaç işlem yaptıktan sonra istediğimiz bir İskandinavlıyla görüşmemiz, onunla belki de saatlerce sohbet etmemiz mümkün..

 

Fakat sohbetin içeriği ne kültür ne sanat ne siyâset ne vb..

 

Varsa yoksa sanal seks..

 

Ve neredeyse tüm “chat”ler türlü patolojik olgu ve olaylara gebe..

 

İmdi bugünkü teknoloji insanları birbirlerine bir yönüyle yakınlaştırırken, öbür yönüyle o kadar uzaklaştırıyor ki benim kuşağım bu olgudan en fazla muzdarip olan kuşaktır ve eğer önlem alınmazsa bizden sonraki kuşakların nasıl bir toplumda ve dünyâda yaşayacaklarını hayâl bile edemiyorum..

 

Ve görünen o ki fazla zamânımız yok..

 

Niye, derseniz bunu daha iyi anlatmak için bendenize âit “kültürün sinaps boşluğu” kavramından bahsetmek istiyorum:

 

Bilindiği gibi sinir sistemimizde sinaps boşluğu denilen özel bir boşluk var, bir sinir hücresine gelen bir uyartı hücrenin akson ucunda belirli bir dönüşüme uğrayarak bu boşluğa geçiyor, bir diğer sinir hücresinin dendrit ucunda yeniden uyartı şekline dönüşüyor ve bu, sinir sisteminin ilgili bölgesine kadar böyle sürüp gidiyor. Sinir sisteminde meydana gelen tepkiler de aynı esâsa göre oluşuyor..

 

İşte, kültürün aktarımı da böyledir; hiçbir canlı kültürünü doğuştan edinmez, doğan her canlı kültürü önceki nesillerin aktarımıyla yenibaştan öğrenir. Bu aktarım eğitimle olur, sosyologların “toplumsallaşma süreci” olarak tanımladığı olgu da aslında budur..

 

Nasıl ki sinir sisteminde sinaps boşluğu olmasaydı vücudumuz tüm uyartılara tepki vermek zorunda kalır ve sinir sistemimiz işlevini yerine getiremez olurdu ve hattâ sinir hastalıklarına hiçbir çözüm bulunamazdı; çünkü sinir ilâçları aslında bu boşlukta salınan kimyâsallara etki ederek uyartı akışına müdahâle etme esâsına dayanıyor, aynı şekilde kültürün sinaps boşluğu da zamânımızda bahsettiğim bu ve bu gibi video kayıtları, metâlaştırılmış cinsellik, pornografik yayınlar vb.. ürünlerle dolduruluyor ve hâl böyle olunca eğitim işlevini sağlıklı bir biçimde yerine getiremiyor..

 

Pekî ne yapmak gerekiyor!?

 

Bana sorarsanız kültürün sinaps boşluğunu dolduran bu moloz yığınlarını etkisiz hâle getirmemiz şart; nasıl, derseniz hemen söyleyeyim:

 

Bendeniz hayâtım boyunca dialektik yöntemi kullanmaktan bir an olsun tereddüt etmemiş bir kimse olarak -serde devrimcilik var ne de olsa, bu soruna da yine dialektik yöntemi uygulamaktan yanayım..

 

İmdi dialektiğin temel ilkesi olan “karşıtını kendi içinden çıkartma ilkesi”ni bu soruna uygulayalım:

 

Çağımızda ve toplumumuzda başta sanat olmak üzere kültürel etkinlikler mevcut iletişim teknolojisi nedeniyle hızla birer referans noktası olmaktan çıktığına göre yine bizzat bu teknoloji mârifetiyle bu etkinlikleri hızla birer referans noktası hâline getirmeye ve öznenin yeniden yapılandırılması sürecinde insânî olanak ve özellikleri yeniden egemen kılmaya çalışmamız lâzım..

 

Bu dialektiğe bir örnek vereyim:

 

Youtube’da seyrettiğim bu video kayıtları ne kadar ********* olursa olsun, aynı zamanda kendi içlerinde garip bir yaratıcılığa da sâhip.. En ********* sunumlar bile sanatsal bir yönelim ihtivâ ediyor; özgün bir kurgu, özgün bir “metin”, özgün bir mizansen var her birinde ve bütün mesele bu sanatsal yönelimi insânî amaçlara doğru sürüklemek..

Belki de herşeyden önce insanı, insan olduğu için ve tamâmen insânî amaçlarla sevmek..

 

Ne dersiniz, bu işe var mısınız!?

 

Benim yanıtım belli:

 

Seviyorum, o hâlde varım!..

 

***

 

Not: aşağıya bu amaç doğrultusunda hazırlayıp Youtube’a koyduğum kendi özgün çalışmalarımdan birkaçını; önerdiğim bu dialektik çözümün somut birkaç örneğinin “link”ini ekliyorum; seyredin bakalım, yanlış mı düşünüyorum..

 

http://www.youtube.com/watch?v=-qvTghFmyK8

 

http://www.youtube.com/watch?v=JucuOWjunJo

 

http://www.youtube.com/watch?v=faxx_UDFXn8

 

http://www.youtube.com/watch?v=EqYL6OqK4qo

 

http://www.youtube.com/watch?v=PaqMoYfUxBw

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.