Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ufuk_efe

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    277
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    3

Ufuk_efe tarafından postalanan herşey

  1. Bu hale gelmiş bir insanı, kötülükten nasıl vazgeçirebiliriz ki?
  2. İsim: Ruşen Yılmaz / Sel Gider Kum Kalır Dizin: Türkçe Müzik Videoları Ekleme Tarihi: 25 Ağustos 2013 - 00:15 Gönderen: Ufuk_efe Kısa Açıklama: Girilmemiş Geniş Açıklama: Video Linki: Videoyu Görüntüle
  3. Anadolu’da cenaze olan evde gün boyu kadınlar “yas eder” veya “ağıt yakar”. Mahallenin belli kadınları devamlı o evdedir, her gelenle ağlar, ölenin anılarını anlatır… AKP bunu da cıvıtıp sömürüyor … Kamera önunde namaz kılan, Kuran okuyan insan yine kamera önunde ağlar. Din ve duygu sömurusu ile bu noktaya gelindi. Bunu göremeyen makarnacı ve rantcılar hergün yalan soyleyen kisiye alkış tutukca.... AKP’nin gözyaşı tacirleri ha bre ağlıyorlar… Saygılar
  4. Canım babam... Soğuk bir şubat akşamı çekip gitmenin üzerinden tam 27 yıl geçti; küsuratları sayamıyorum artık, affet... Bu bayram sabahı elinin hatırasını öpmeden önce, sana bu 27 yılda yaşadıklarımızı özetlemek istiyorum. Önce en merak ettiğin konudan başlayayım: Evet; bir torunun oldu... Adını güzel denizimizden koyduk... Duyarlı, akıllı, benim kadar kavgacı! Ben ise meslekte otuz ikinci yılı bitirmek üzereyim; yaşlandım yani! Konu komşuyu sormayacağını biliyorum; çünkü artık onların çoğu sizin orada... Memleket! Memleketi merak ediyorsan... Neresinden, nasıl başlayayım ki? Hem, anlatsam anlar mısın gerçekten bilemem... İyisi mi şöyle söyleyeyim; hani senin hayattayken bir “başöğretmeni” olmaktan onur duyduğun Mustafa Kemal Atatürk vardı ya... Bugün onun “diktatör” olduğunu söylüyor kimileri... O günlerde verdiğiniz mücadeleyi yok sayıp döşedikleri üç beş kilometre rayla övünüyorlar... “Onlar ne yaptı ki, asıl biz yurdu demir ağlarla ördük” diyorlar... Sonra; rahmetli İnönü... Atatürk’e söylenen, İnönü’ye söylenenlerin yanında az bile kalır... “Dersim katili”ymiş kendisi, camileri ahır yapmış, bir de faşistmiş! Ekonomi! Sizin zamanınızda kurulan bütün kuruluşlar satıldı baba... Çoğu da yabancılara! Hani tarımda kendi kendimize yeten ülkeydik ya; şimdi saman ithal ediyoruz, saman... Armudumuzun iyisini de biz yemiyoruz; başkaları yiyor... Bankalar, limanlar, tersaneler, fabrikalar hep yabancıların artık... Hatta inanmazsın ama topraklarımızı bile tapulamaya başladılar! Halkın üçte biri yoksul... Onun üçte biri de resmen aç! Hükümetin verdiği sadakalarla karnını doyuruyor millet... İşsizlik aldı başını gitti; çalışanlar dersen onlardan beter... Ne grev hakkı kaldı; ne sendika... Bölünüyoruz! Ve nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama... Tüm bunlardan daha önemlisi... Ülke bölünüyor baba! PKK diye bir örgüt türemişti hatırlarsan, sen ölmeden dört yıl kadar önce... İşte o, bugün hükümetle resmen pazarlık masasında! Kırk bin kişinin ölümüne neden oldu bugüne kadar o katiller ve sonunda “Bundan sonra kimseyi öldürmeyiz ama şartlarımız var” diyerek bizimkileri masaya oturttular... Memleket! “Bizimkiler” dediğime bakma, çünkü onların ne kadar “bizden” olduğunu da bilmiyorum aslında... Cumhuriyetin tüm değerleriyle düşman, din ticareti yaparak zenginleşen yeni bir sınıf türedi burada... Aslında sizin zamanınızda da vardı onlar ama bu kadar cesur değillerdi... Yani... Senin o “Hiçbir şey yapamaz. Bu ülke bu dincilere teslim olmaz” dediğin Erbakan’ın dediği oldu baba, “kadayıfın altı” da çoktan kızardı, üstü de... Türk bayrağı suç! Hadi; madem başladım biraz daha anlatayım: Bu ülkede artık 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim kutlamaları halka yasak baba... 10 Kasım’da Atatürk’ü anmak ise yürek istiyor! Eline Türk bayrağı almak neredeyse suç... Bir ara TC‘nin kimi tabelalardan kaldırıldığı bile oldu! Hani senin ve arkadaşlarının yıllarca öğrencilerinize söylettiğiniz andın sonundaki, Atatürk’ün “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” sözleri var ya... Artık onu “ırkçılık” sayanlar var bu ülkede! Kindar nesil! Hangi birini anlatayım; okullarda türbanlı öğretmenler var mesela... “Türban da ne?” diyorsun, biliyorum; hani siz sıkmabaş derdiniz, o işte! “Dindar ve kindar” bir nesil yetiştiriyor bu öğretmenler... Yo; dalga geçmiyorum, bu ülkeyi yönetenler veriyor talimatı! Niye mi itiraz etmiyoruz olup bitene? Ediyoruz elbette; yazıp, çiziyoruz, sokaklara dökülüyoruz ama... Ya tazminat davası açıyorlar hakkımızda, ya da içeri atıyorlar... Kendilerine “azıcık” itiraz eden herkesi bir torbaya koyup, darbeci ilan ediyorlar önce... Sonra da “savcısı” oldukları mahkemelerde yargılayıp, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veriyorlar... İnanmayacaksın ama Genelkurmay Reisi bile terör örgütü yöneticisi olmaktan suçlu bulundu! Memleket! Sana bir soru soracağım baba: Bana öğrettiğin her şey, neden “yanlış” çıkıyor? O büyük ülküler doğruysa; neden sapıttı bunca insan? Eğer siz haklıysanız; nedir bugünkü ihanetin nedeni? Kısacası... Orada durum nasıl bilmiyorum ama... Burası tam bir cehennem! İlke diyen, ülke diyen, ahlak diyen, eşitlik diyen, hak diyen, adalet diyen, çağdaşlık diyen, laiklik diyen herkes cayır cayır yanıyor burada! Biliyorum, şu bayram sabahı tadını kaçırdım; öbür dünyada da rahat bırakmadım seni... Ama çaresiz hissediyorum kendimi babam... Çaresiz ve yalnız! Senin, annemin ve tüm büyüklerimin ellerinden öperim. Bayramınız kutlu olsun... Mustafa Mutlu
  5. CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, Facebook sayfası üzerinden Ergenekon davası üzerinden CHP'yi eleştiren Hüseyin Çelik'e sert bir yanıt verdi. "Hüseyin Çelik adıyla bilinen ve "bir zamanlar başka partilerde yaptığı görevi" bugün AKP'de yapan kişi, bugün bazı açıklamalarda bulunmuş. Ve açıklamaları, TÜM televizyon kanallarında naklen yayınlanmış. Yanıt vermemiz gerektiğini düşünüyordum. Arkadaşlarla konuştum. Gerek yok dediler. Hüseyin Çelik'lere ve Kralın soytarılarına, padişahın dalkavuklarına yanıt vermeye gerek yoktur dediler. Hüseyin Çelik gibi adamlara, gerçekten de yanıt vermeye değmez. Askerlerimiz şehit edildiğinde, TBMM'yi toplayalım diyenlere, "2-3 Mehmet öldü diye Meclis mi toplanırmış" diyen adama ne yanıtı vereceksin. Değmez. Bir de şu var; düşünceye karşı düşünce ile, görüşe görüşle, bilgiye bilgi ile yanıt verirsin. Hukuk yorumuna başka bir yorum ile karşılık verirsin. İnsafsızlığa, vicdansızlığa, hukuk ve akıl dışı saçmalıklara nasıl karşılık vereceksin ? "Genelkurmay Başkanının terörist olduğunu kanıtlamak için, Şemdin Sakık neden gizli tanık olmasın, ondan daha muteber bir gizli tanığı nereden bulacağız" diyebilen bir "adama" yanıt versen ne olur? Ama yine de, siz sevgili dostlarım ile, bir şey paylaşayım. Açıklamasında bir şeyi çok saçmalamış; "savundukları gençler kendilerine AŞIK OLUR ve oy verir zannediyorlar" demiş. Biz Mustafa Kemal'in yolunda olmaktan ve onun askerleri olarak anılmaktan onur duyan Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler, küresel tosuncuk karşıtları, pırıl pırıl gençlerimize, bize AŞIK olsunlar diye destek olmayız. Onların zihniyetinde vardır; hamile kadının sokakta gezinmesinden rahatsızlık duymak, Kendi sekreterlerinden çocuk peydahlamak, 10 yaşında küçücük kızın kafası açık olmasından tahrik olmak, Kendi Genel Başkanlarına AŞIK olmak, Genel Başkanlarının elini tutmak icin birbirleri ile yarışmak, "Ne yapayım ben bu adama aşığım" diye kendini sözüm ona savunmak, Ve 31 yaşında iken 15 yasında küçücük kızlara göz koymak. Hüseyin Çelik ve Kralın soytarıları ne söylerlerse söylesinler, yanıt vermeye değmez de, bizi "o kendi çevreleri" ile karıştırmasınlar sakın." Süheyl Batum, Facebook
  6. Fethullah Gülen, AKP’nin çözüm projesi ile ilgili düşüncelerini açıkladı. (28.07.2013 tarihli gazeteler ve haber kaynakları) Gülen bir taraftan “Allah, Kuran” ayağıyla çözüm (çözülme) projesini destekliyor, bir taraftan da Cumhuriyetimizi ve kurucularını karalıyor. Bu iki kişi bize zarar veriyor, korunmak için kendilerini biraz tanıyalım. Bunun yararı var. Fethullah Gülen (1941- ) Soyunun Hz. Muhammed’e dayandığını, olağanüstü haller yaşadığını iddia eder. Anlattığına göre, çocuk iken köylerinde herkesin ekinini dolu vurmuş, o dolu kendi ekinlerine hiç dokunmamış! Bir salgın hastalıkta köyün tavukları hep ölmüş, bunların tavukları ölmemiş. Edirne’de imam iken çamaşır yıkamaktan usanmış; ‘acaba evlensem mi’ diye bir lahza düşünmüş fakat o gece Hz. Muhammed bir tanıdığının rüyasına girmiş, tanıdığına:“Fethullah’a söyle, bir evlenirse cenaze namazına gelmem” demiş. Bir gün, 3-4 arkadaşıyla ders çalışırlarken: “Acaba Peygamber bizi seviyor mu” diye akıllarından geçirmişler. Hz. Peygamber, eşi Hatice ile haber göndermiş: “Onları seviyorum. Hele birisi, hele birisi…” demiş. O birisi Fethullah olsa gerek. Büyüdükçe kendisini sorumluluk duygusu, görev aşkı sarmış. Diyanet’te görev aldıktan sonra soruşturmalar geçirmiş, sevenleri artmış. Gözünü devlete dikmiş, diyor ki: “Mülkiyeye, adliyeye, askeriyeye sızacaksınız. Damarlara nüfuz edeceksiniz. Bir tehlike anında geri çekilmeyi bileceksiniz.” 09.Şubat.1998’de Vatikan’daki Papa’ya bir mektup yazar, hürmetlerini sunar; üç büyük dinin liderleri olarak ortak çalışma yapalım der. O mektubunda: “Papalık Konseyi Misyonunun bir parçası olmak istediğini” bildirir. Yine o mektupta Antakya, Tarsus, Kudüs, Efes, Urfa gibi yerlerde beraber çalışalım der. Kelime-i Tevhitteki “Muhammed Resul Allah” kısmının söylenmese de imanın geçerli olabileceğini yazar, ehli kitaba yaklaşmanın yararlarını anlatır. Cumhuriyetimizin okul, emniyet, adalet, ordu gibi kurumlarında örgütlenir, devlet içinde devlet olur. Sıkıyönetim Mahkemelerindeki davası sürerken bir yolunu bulur Amerika’ya gider. 10 seneyi aşkın bir süredir Amerika’nın Pensilvanya Eyaletinde, geniş arazili bir villada yaşamaktadır. Cemaati, FBI’nin birlikte çalıştığı güvenilir örgütler arasına girer. Türk Cumhuriyetleri, Asya, Avrupa ve Afrika’da açtığı okulların bazı öğretmenleri “CIA ajanı oldukları için,” bazı okulları kapatılır. İsrail için “Otoriteye karşı konulmaz” der. Amerika’yı “dünya gemisinin kaptanı” olarak görür. Amerika’dan verdiği bir mesajda, “Ulusalcı dalgayı aşmalıyız” talimatını verir. Cumhuriyetçi ve milliyetçi olarak tanınan aydın, asker, politikacı kim varsa, hepsinin tutuklanmasında rolünün olduğu söylenir. (*) Buraya kadar öğrendiklerimiz 1) F. Gülen gibileri bize İslamiyet’in ilk yıllarındaki Yahudi dönmesi münafık Abdullah bin Sebe’yi hatırlatıyor. Sebe oğlu Abdullah “dindar” görünerek Müslümanların tevhit inancını bozmuş, Ashabın kafasını karıştırmış, onları birbirine düşürdü. O benzerlikler bugün de var. 2)F. Gülen’in yazdıklarından, anlattıklarından birçoğu Kuran’a ve sağlam hadislere terstir. İyi bir Müslüman olmak için Gülen’in etrafında değil, Kuran’ın ve Hz. Muhammed’in etrafından toplanmak gerekir. 3) Bu kişiler bizim birlik ve bütünlüğümüzü bozdular. Bununla da kalmadılar; arkalarından gelen insanların inançlarını da bozdular. Şöyle ki, bugün Nurcular ve Gülenciler Kuran’dan çok üstatlarının kitaplarını okurlar, Peygamberden çok F. Gülen’i savunurlar. Sadece bunlar bile F. Gülen’in yanlış yaptıklarını, vebalde olduklarını gösterir. 4) Gülen’de Hıristiyanlara karşı büyük bir ilgi ve sevgi var. Haçlıların İslam dünyasını yakıp yıkmaları Gülen’i rahatsız etmedi, etmiyor. Bu husus çok düşündürücüdür. Din önderi olarak kabul gören bu kişilerin İslam dünyasını kasıp kavuranlara sessiz kalmaları, “haçlılarla kucaklaşmaları” Kuran’a aykırıdır. 5) Dini siyasete alet etmenin zararlı olduğunu Gülen hareketlerine bakarak anlarız. M Müslümanların inanç, ibadet, servet ve namuslarının, “üstat, hazret, hizmet” ayaklarıyla iğfal edilebileceğini Gülen hareketlerinde görebiliriz. YUSUF DÜLGER _________________________________________________ Atatürk'ü anlamak, onu sadece birtakım süslü sözlerle övmek değil, onun fikir ve düşüncelerini eyleme geçirebilmek, Atatürkçülüge sarılmaktır.
  7. Karadenizliyim! Lazca konuşma merakım hiç olmadı. Ana dilde lazca isteğim olmadığı gibi. Karadeniz diye adlandırılan topraklarda hep gurbeti yaşadım. Bazen inşaatçı oldum, bazen hamal. Bazen yurt dışına göç eden emekçi. Bazen milletvekili, bazen mühendis. Patika yollarla doludur yaşadığım yer. Keçi yolu diye tabir edilen yolları hiç keleş ile dolaşmadım. Pusu atmadım askere, polise. Senin gibi açlığı iyi bilirim. Beraber yüklendik ülkenin en ağır yükünü. Emekçileri oynadık nesiller boyu. Sen susuzluktan yakınırken ben sellerin sürüklediği molozlar arasında kaybettiklerimin cesetlerini aradım. Senin adın sınır kaçakçılığıyla anılırken, ben yasa dışı silah kaçakçısı olarak tanındım. Silah ürettim evimin ahırında, namlu taktım oyuncak silahlara. Sen Irak, Suriye topraklarında gezinirken ben de Gürcistan topraklarına uzanmışım ara sıra. Bazıları bizi çok özdeş kabul eder. Lazlar Kürt'ün deniz görmüşüdür der bilirsin. Benziyor muyuz gerçekten? Hem de çok, hem de hiç! Benziyoruz; sen karnı burnunda anne adaylarını kızak ile hastanelere taşırken ben sırtımda taşıyorum. Benzemez miyiz? Ülkenin en ağır işlerini beraber sırtlandık. Sen beton dökerken ben duvarcılık yapıyordum. Sen duvar örerken ben demir döşüyordum. Sen park simsarlığı yaparken ben gazinoları haraca bağlıyordum. Benzemez miyiz? Senin çocukların ile benim çocuklarımın kaderi de aynı, aynı hastalıklardan kırılırlar, aynı hastalıklardan sakat kalırlar, aynı eğitimsizlikten mağdur olurlar. Benzemez miyiz hiç? Sana ulaşma konusunda devletin nasıl geç kaldığını iddia ediyorsan benim de farkım yok bilesin. Devleti hep jandarma diye bilir yörem insanı. Sizdeki gibi. Benzemez miyiz? Aynı gelenek yüzünden silahına sarılıp binleri öldürdük namus anlayışı gereği. Silaha merakımız, silahı yaşamın parçası görme anlayışımız hep aynı. Benzemez miyiz? Çok benziyoruz çok. Kürtler, Lazların deniz görmemişidir! Ne kadar doğru değil mi? HİÇ BENZEMİYORUZ ASLINDA HEM DE HİÇ! Ana dil hiç sorun olmadı benim için, bahane de olmadı. Kültürel haklar gerekçesi ile hiç cana kıymadım ben. Hiç pusu atıp mayın döşemedim körpe delikanlılara, yiğitlere. vatan için görev yapanlara. Hiç işyeri yakmadım. Hiç kepenk kapatmadım insanların yüzüne. Hiç yollara düşüp caniliği, canileri savunmadım. Hiç Mehmetçik ile puştu bir tutmadım, yakıştıramadım vicdanıma. Hiç benzemiyoruz hiç! Çanakkale'de ben de öldüm. Yetmedi Pontus çeteleri ile mücadelede öldüm. Ruslara karşı öldüm. Yetmedi Kore'de öldüm, Kıbrıs'ta öldüm. Bunu i.ğrenç ayrılıkçılık anlayışına kılıf uydurmak için malzeme konusu yapmadım. Nereden bilebilirim ki Çanakkale'de ölen atalarımın şimdilerde yapmaya çalışacağım ayrılıkçılığa anlayış gösterebileceklerini ki! Zafere ulaşmak için her yol mübah demedim, diyemedim. Çocuklarımı sokaklarda taş atsınlar, barikat kursunlar diye yollamadım. Bayrakları çiğnesinler, Milli Marşı söylemesinler diye öğütlemedim. Lazlığımı Türklüğümün önünde görmedim hiç bir zaman. Ben dağa çıkmadım. Ülke ülke dolaşıp vahvahlarımı anlatmadım. Bir oğlumu dağa bir oğlumu üniversiteye birini askere yollamadım. Devlete vergiden kaçıp eşkiyaya haraç vermedim. Ekmeğine yağ sürmedim. Gece dağda gündüz kurumda olmadım. Hastaneleri basmadım, okulları yakmadım, şantiyeleri havaya uçurmadım. alıntı.. _____________________ Sen de kıyma..sen de satma ..kimseye de müsaade etme...Biz kardeşiz
  8. Son zamanlarda Türk'e Türklüğe saldırmak onun kutsallarına ve değerlerine karşı olmak moda haline geldi. Kendilerini Türk hissetmeyen, Türkiye diye bir devletin var oluşu konusunda hiçbir duyarlılığı olmayan, bilakis içerisinde Türk kelimesi geçen her şeye karşı olanların maalesef giderek artmaktadır. Milletimizin var oluşu, geleceği onları zerre kadar ilgilendirmiyor. Türklük ve Türkle KAVGASI olanlar hep KAYBETTİ, yine öyle olacaktır !!! Saygılar
  9. İsim: Perihan Altındağ Sözeri / Sönmez Artık Yüreğimde Yanan Bu Sonsuz Ateş Dizin: Türkçe Müzik Videoları Ekleme Tarihi: 11 Şubat 2013 - 03:44 Gönderen: Ufuk_efe Kısa Açıklama: Türk Sanat Müizigi Geniş Açıklama: sönmez artık yüreğimde yanan, bu sonsuz ateş bulunur mu bilmem bana senin gibi güzel eş kalbime hep yara açtın, gel elinle bari deş bulunur mu bilmem bana senin gibi güzel eş Video Linki: Videoyu Görüntüle
  10. sönmez artık yüreğimde yanan, bu sonsuz ateş bulunur mu bilmem bana senin gibi güzel eş kalbime hep yara açtın, gel elinle bari deş bulunur mu bilmem bana senin gibi güzel eş
  11. Türk, Evrensel Uygarlıkların kökenini oluşturan kişidir! Saygılar..
  12. fazla söze gerek yoktur, Harita da sorunuzun cevabını bulabilirsiniz... Saygılar...
  13. Osmanlı devletini kuran,başlangıcından sonuna kadar her türlü zahmetini,eziyetini çekip,uğrunda can verip kan akıtarak ,her türlü maddi ve manevi fedakarlıklarla asırlarca onu omzundan taşıyan, zaferlerin gerçek sahibi,yenilgili ve hicranlı günlerin masum ve mazlum tebaası özbe öz Türk halkıdır. Osmanlı idaresinde Türk halkı,bir ''millet ruhu ve şuuru'' ile beslenmemiş,Arapların imtiyazlı bulunduğu,bir ''ümmet'' kişiliksizliğinde eriyip gitmiştir. Falih Rıfkı Atay Batış Yılları adlı eserinde şunları yazıyor. ''Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda Türk kaba ve yabani demekti.İslam ümmetinden ve ''Osmanlı'' idik. İlmihallerde baş dersimiz ''Din ile milliyetin bir olduğunu öğrenmekti.'' Bugün ATATÜRK'e ve TÜRK'e dil uzatanların, soy ağaçlarını iyiden iyiye irdeleyiniz, göreceksiniz ki ihanet halen devam etmektedir... Saygılar
  14. Dün topları, tüfekleriyle geldiler,asla unutamayacakları bir tokat yediler, Türk Milleti neymiş gördüler… Bugünse ekonomimizi,kültürümüzü, en kötüsü beyinlerimizi işgal ettiler, bizi bize yabancılaştırdılar, bizi üstün kılan değerleri, yeryüzünde gelmiş geçmiş en etkili, en üstün silah olan “milli direniş ruhunu” elimizden aldılar… Nereye baksak “Yenildik, bittik, mahvolduk,bizden adam olmaz” diyenler, “İncitme yazıktır atanı, verme dünyaları alsanda bu cennet vatanı” demişti milli şair… Bugünün işgalcilerine “Geldikleri gibi giderler” diyemiyorsak…, binlerce kefensiz yatan şehidimizin bize canlarıyla, kanlarıyla armağan ettikleri bu vatan topraklarının işgalcilere -yabancıya mal mülk satışı, özelleştirme- gibi isimlerle peş keş çekilmesine, sivil anayasa aldatmacasıyla “SEVR Antlaşması”nın gerçekleştirilmesine “dur” diyemiyorsak…kimse nutuk atmasın, Bugünün sinsi işgaline direnemiyor, işgalcilere ve yerli işbirlikçilerine “Geldikleri gibi giderler,Çanakkale Geçilmez” diyemiyor, yurdumuza alçakların uğramasına susuyor, kurtarıcının herbirimiz olduğunu gerçeğini gözardı ederek kurtarıcı bekliyor, kurtuluşu başkasından bekliyor, hep bekliyorsak… Ve hala daha içinde bulunduğumuz imkan ve şeraiti düşünüyor “vazifeye atılmak için içinde bulunduğunuz imkan ve şeraiti düşünmeyeceksin” diyen Gençliğe Hitabeyi görmezden, duymazdan geliyorsak…. Çanakkale savaşları süresince mevcudunun tamamı şehit düşerek tarihe ‘Şehitler Alayı‘ olarak geçen 57. Alay‘ı…, taarruz etmeyi değil,ölmeyi emreden büyük komutanı… UNUTTUYSAK…ben ŞEHİTLERİMİZE MİNNETTARIM AMA BİR O KADAR DA UTANÇ İÇİNDEYİM,HEPSİNDEN KENDİ ADIMA ÖZÜR DİLİYORUM… VE O KAHRAMAN ATALARIMIZIN KEMİKLERİNİN SIZISINI DİNDİRMEK İÇİN SON NEFESİMİ VERENE,VARLIĞIMI TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN EDENE KADAR, OLAKİ TEK BAŞIMA DA KALSAM BU UĞURDA SAVAŞACAĞIMA AND İÇERİM… YA İSTİKLAL YA ÖLÜM! Güneş Erkul / İLK KURŞUN
  15. İsim: Nazlı Kanaat / Bu Ateşi Sen Yaktın İçime Gel de Sen Söndür Dizin: Türkçe Müzik Videoları Ekleme Tarihi: 22 Ocak 2013 - 17:23 Gönderen: Ufuk_efe Kısa Açıklama: Türk Sanat Müziği Geniş Açıklama: Video Linki: Videoyu Görüntüle
  16. Evlât vergisi! Ulu Hünkârım, “Bir çocuk iflas, iki çocuk iflas, üç çocukla ancak yerinizde sayarsınız!” demişti! Ulu Hünkârım, her fırsatta “En az üç çocuk!” diyor! Ulu Hünkârım, bu tavsiyesini sadece kendi tebaasına yapmıyor! Lafını dinleyeceğini umut ettiği her yabancı ülkede de tekrarlayıp, bol çocuk istiyor! Asgari ücretin 774 lira olduğu ülkede en az üç çocuk! Ulu Hünkârım haklı! Yollara tinerci, kâğıt mendilci, araba camı silicisi çocuklar lazım! Tamircilere çırak da lazım! Madenlerde asgari ücretle çalışıp, grizu patlamasında ölecek köle lazım! İyi güzel de, Ulu Hünkârımın saltanatında her şey vergiye tabi olmaya başladı! Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını sata sata bitiren AKP saltanatı, en son postada gözünü Milli Piyango İdaresi’ne dikti! Altın yumurtlayan bu idare de satıldıktan sonra, vergilerin daha da artacağı kesin! Şimdi yeni bir vergi geliyor! Evlât Vergisi! Önce en az üç çocuk yapacaksınız, sonra bu çocuklara 2500 Hünkâr Lirasını aşan harcama yaparsanız, vergisini ödeyeceksiniz! Bu vergi komedisini ortaya çıkartan Prof. Dr. Şükrü Kızılot hocamıza teşekkürler! Maliye Nezareti bu konuda biraz insaflı davranmış.. Örf ve adetlerimize göre bakımının üstlenilmesi doğal sayılan kişilere verilen kıymetlerle, nişan, düğün armağanları bu vergiden muaf! Mesela ekmeğe KDV ödenen, asgari ücretten vergi kesilen ülkemizde, ithalatında sıfır vergi alınan p ırlantayı evladınızın düğününde takarsanız, vergiden muafsınız! Ama diyelim ki grafikerlik mesleğini seçen çocuğunuza mutlaka lazım olan bilgisayarı dişten tırnaktan arttırarak alırsanız ve fiyatı 2500 Hünkâr Lirasını geçerse, Ulu Hünkârımın hazinesine vergi vereceksiniz! Bunun resmi adı “Aile Vergisi”.. Çünkü sadece çocuklara değil, eşlere, anne babalara ve kardeşlere verilecek yardımları, hediyeleri de kapsıyor! Osmanlı’da bir ara fahişeler için de vergi çıkarılınca, rahmetli Şair Eşref şu dörtlüğü yazmıştı: Vergi miktarını ol mertebe arttırmalı ki / Sahib-i servet olanlar da züğürt kalmalıdır / Yalnız fahişeler vergisi haksızlık olur / Evlilerden de, seviştikçe rüsum alınmalıdır!” Gidecek yerimiz olsa tüyelim bu ülkeden ama kimse “Türk” istemiyor! Ayrıca yüzde 49 da halinden memnun! E, o zaman bize bal yemek düşer! Cevher Kantarcı
  17. Çocuk İstismarlarıyla Mücadele Derneği Başkanı Canan Arıtman, Türkiye'de her yıl 150 bin çocuğun cinsel istismara uğradığını, istismara uğrayanların yüzde 70'inin 11 yaşın altında, yüzde 60'ının ise kız çocuğu olduğunu söyledi. Arıtman, ensestin sadece yüzde 5'inin adliyeye yansıdığına dikkat çekti. İZMİR- Çocuk İstismarlarıyla Mücadele Derneği Başkanı Canan Arıtman, Türkiye'de her yıl 150 bin çocuğun cinsel istismara uğradığını, istismara uğrayanların yüzde 70'inin 11 yaşın altında, yüzde 60'ının ise kız çocuğu olduğunu söyledi. Arıtman, ensestin sadece yüzde 5'inin adliyeye yansıdığına dikkat çekti. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Türkan Yılmaz Irmak ise çocukla cinsel içerikli konuşmanın bile istismar olduğunu vurguladı. İzmir'de Gaziemir Belediyesi Semtevi'nde düzenlenen 'Çocuk istismarı' konulu seminerde konuşan Çocuk İstismarlarıyla Mücadele Derneği Başkanı Canan Arıtman, fiziksel ve duygusal istismarın yanı sıra cinsel istismarın her geçen gün arttığını, vakaların sadece yüzde 15'inin emniyete yansıdığını belirterek Adalet Bakanlığı'nın rakamlarına göre 2009 yılında 14 bin çocuk, 2011 yılında 19 bin çocuğun bu suçun mağduru olduğunu anlattı. CHP İzmir eski Milletvekili Arıtman, şöyle konuştu: "Türkiye, çocuk istismarında dünyada üçüncü sırada. Milletvekili iken bu konuda mecliste bir araştırma komisyonu kurulmasını istedim. O komisyona bir akademisyeni çağırdık. Bizi bilgilendirdi. Ülkemizde yılda 150 bin çocuk cinsel istismar suçunun mağduru oluyor. 2012 rakamlarına bakarsak ülkemizde cinsel saldırı suçlarının yüzde 70'i çocuklara, yüzde 30'u yetişkinlere yönelik. Bu çocukların da yüzde 70'i 11 yaşın altında. Yüzde 60'ı kız, yüzde 40'ı erkek çocuk. Bu konu, erkek çocuklarda daha çok gizli kalıyor. Cinsel istismarda yüzde 80'i mağdurun tanıdığı biri. Devlet bu konuda araştırma yapmamış. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2010 yılında her türlü istismarı araştırmış ama cinsel istismarla ilgili soru sorulamamış. Dolaylı bir soru sorulmuş. 'Cinsel istismara şahit oldunuz mu' denmiş. Yüzde 10 oranında 'evet' yanıtı alınmış. Bu işin tanığı olmaz. Çocuğun cinsel istismarı bedensel ve ruhsal çok ağır ve kalıcı hasarlar bırakır. Çocuğun ruhunun ölümüdür, insanın kıyametidir." ÇOCUĞUNUZA 'HAYIR' DEMESİNİ ÖĞRETİN Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Türkan Yılmaz Irmak, 18 yaşından küçük herkesin çocuk sayıldığını, çocuğa vurmanın fiziksel, aşağılama, alay etme, ad takma, hakaret etme ve sevgi göstermemenin duygusal, çocuğun cinsel haz için kullanılmasının cinsel istismar olduğunu anlattı. Yrd. Doç. Dr. Irmak, cinsel istismarı şöyle açıkladı: "Çocuğun çıplak bedenini seyretme, kendi cinsel organını çocuğa gösterme, çocukla cinsel içerikli konuşma, pornografik materyal gösterme, cinsel haz amacıyla çocuğu okşama, öpme, çocuğun bedenine dokunma, kendi organına dokundurtma, pornografik çekimde çocuğun kullanılması, cinsel ilişkiye girme cinsel istismardır. Çocuk evde anne ve babasının, akrabalarının, okulda öğretmeninin, müdürünün, yuva ve yurtlarda, karakolda, cezaevinde yöneticilerin cinsel istismarına uğruyor. Çocuk cinsel istismarı söylememesi için korkutulup tehdit ediliyor. Her zaman çocuğunuzun yanında olun. Çocuğunuza kendini korumasını öğretin. Bedenlerinde özel bölgeler olduğunu ve kimsenin bu bölgelere dokunma hakkı olmadığını, 'hayır' demeyi öğretin. Çocuğunuza inanın, sır saklamamasını öğretin." yurtgazetesi
  18. Fikirlerinizi ifade etmekte çok başarılı olduğunuz söylenemez. ..... Bir kesim Atatürkün dindarlığını kanıtlamaya çalışır , diğer kesim dinsizliğini ... oysa bu iki kesim arasındaki sürdürülen çatışma yüzünden büyük değerlerı olan Atatürk'ün şahsiyeti sürekli zarar görüyor. Müslümanım diyen etik değerleri bilen ve bu değerlere sahip olan kiş "Dinin Allah ile kul arasında olduğunu bilmezmi" sırf karalamak için Dini kullanmak bu kadar basite indirgemek ve insanları isyana, nefrete teşvik etmekle .. kimlerin ekmekgine yağ sürüyor hiç düşündünüzmü bunları.. Atatürk'ün inancını değil de, dinini özgürce yaşayanlara bırakmış olduğu bağımsız ülkeyi ve eserlerine kafa yormalı ,,, yüceltmek için degerlerimize kimseyi ötekileştirmeden sahip çıkmalıyız Saygılarımla
  19. ” Türkiye 4. madde dolaysıyla NATO toprağıdır. Emniyet tedbiri olarak PATRİOT sistemi yerleştirilmektedir.” Bu sözlerin sahibi köylü Mehmet Ağa veya Kasımpaşa’da bir kahvehanede oturup okey oynayan vatandaş değildir. NATO üyesi bir müttefik ülkenin örneğin Yunanistan’ın bir siyaset adamı da. Türkiye Cumhuriyeti’nin 10 yıllık Başbakanı’dır. Daha önce duymadıysanız ve bana da inanmıyorsanız yemin de edebilirim. Vatanla toprak arasındaki farkı şairimiz Mithat Cemal KUNTAY; Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.. dizeleri ile öyle özlü anlatmıştır ki üzerine tek kelime etmeye gerek kalmamıştır. Bizim vatanımız Türkiye topraklarıdır. Türkiye’nin vatan olması için Türk ulusu çok can vermiştir. Ne canlar, ne canlar. Aslan gibi yiğitler, bıyığı yeni terlemiş delikanlılar, evladı ile omuz omuza çarpışan babalar, Cepheye yardıma koşan analar… Neler, neler… NATO ülkelerinin vatandaşları da bu topraklarda can vermiştir. Balkan Harbi’nde; Bulgarlar,Yunanlar Çanakkale’de; İngilizler, Fransızlar Kurtuluş Savaşı’nda; Yunanlar, Fransızlar da çok can verdiler. Ama bir farkla, onlar topraklarımızı korumak için değil elimizden almak için verdiler canlarını. Bizim canlarımıza da sebep oldular her seferinde. O canlarımız, şehitlerimiz bu toprakları VATAN yaptı her seferindede... Şimdi bu topraklardan NATO toprağı diye söz etmek kime yakışır? NATO Sözleşmesi’nin neresinde yazar “müttefik ülkelerin toprağı ortak maldır” diye? Hangi Tapu Müdürü imzalamış o tapuyu? Vatan kelimsinin anlamını bilen birinin ağzından çıkabilir mi bu sözler? Tetik Türkiye’de olacakmış. Mış… NATO Toprağı’na NATO silahı konuşlanacak, Sistemi müttefik bir yabancı yabancı veya sırayla yabancılar kuracak, Tetik de Türkiye’nin elinde olacak… Neresiyle güler insanlar? Yavuz ve Midilli zırhlılarının hikayesini ne çabuk unutmuş Osmanlı’nın has torunları? Damat gerdeğe girerken kendi vücuduna güvenerek girer. Başkasının organlarına değil. İLK KURŞUN / Naci BEŞTEPE
  20. Şu anda ne düşünüyorsunuz?

  21. Merhaba İstanbul... Bu benim dünyaya ilk gelişim, Yıkarak saltanatını koca Fatih'in. Kundakla kefen arasında bir gün, İstanbul, İstanbul deyişim. Merhaba Kızkulesi, merhaba Eyüp Sultan, Kanlıca, Şehremini merhaba... Bir İstanbul esiyor çocukluğumdan, Ekşi bozalı, Arnavut kaldırımları lâpâ lâpâ. Yuşâ'dan mı okunur o ezanlar, Hırka-i Şerif'ten mi? Komşularımız kaptanlar, malta taşlı ikindilerden kalan. Hâlâ o beyaz gergeflerde mi? Bir tarihi gömmüşler Karacaahmet'inde Üsküdar'ın, Sanki çarşaflı kadınlar mercan terliklerinde unutulan. Duyûn-u Umumiye emeklisi faytonlar, Hâlâ bir sonbahar Acıbadem'de, Cuma selamlıklarından beri saraylılar. Merhaba Beylerbeyi, merhaba Sultan Selim, Merhaba iki gözüm İstanbul'um, merhaba... Aşı boyası sokaklarında ne mevsimler eskimiş, Sakalsız saçlar kestirdiğim ince boncuklu berber dükkanları. Kapalıçarşı Bakırcılar, lâcivert mayıslarda köprü altları, Ve Boğaziçi'nde Şirket-i Hayriye duman duman.. Nerdesin o İstanbul, nerdesin... Hani çıkrık seslerinde mehtapları dinlediğim, Mediha teyzelerin leylâk bahçeleri, Büyükbabamın Kuvay-ı Milliye hikâyeleri. Hani tahta tekerlekli arabalarım. Hani bayram yerlerinde unutulan asude çocukluğum. Gene bir başka İstanbul'du bir zamanlar kafesli ıtırlarıyla, Beyaz başörtülerin lâvanta çiçekli öğleden sonralarında ıslanan. Açılır kapanır iskemlelerinde uzun çarşının, İstanbul'u taşırdı bakır siniler. Sultaniyegâhtan bir hıdrellez mesiresi, Sessiz sadâkat şarkıları söylerdi. Haliç vapurlarında söz kesilmiş tazeler. Hey yavrum hey... Burunbahçe dalyanında İstanbul'u çekerlerdi denizden, Islatmadan... Kaç bayram mendili geçmişti elimden çeyiz sandıklarının. Bütün uykularını koynuma alıp uyurdum İstanbul'un. Rüyalarımda hâlâ o günahlar uyanır, Hiç geçemediğim sokaklarında işlenen. Merhaba Sultanahmet, Yerebatan merhaba... Merhaba iki gözüm İstanbul'um merhaba, Merhaba efendim, MERHABA... Sadri Alışık
  22. İsim: Sadri Alışık / Merhaba Istanbulum Dizin: Sanat-Şiir-Edebiyat Videoları Ekleme Tarihi: 25 Kasım 2012 - 20:00 Gönderen: Ufuk_efe Kısa Açıklama: Sadri Alışık / Merhaba Istanbulum Geniş Açıklama: Merhaba İstanbul... Bu benim dünyaya ilk gelişim, Yıkarak saltanatını koca Fatih'in. Kundakla kefen arasında bir gün, İstanbul, İstanbul deyişim. Merhaba Kızkulesi, merhaba Eyüp Sultan, Kanlıca, Şehremini merhaba... Bir İstanbul esiyor çocukluğumdan, Ekşi bozalı, Arnavut kaldırımları lâpâ lâpâ. Yuşâ'dan mı okunur o ezanlar, Hırka-i Şerif'ten mi? Komşularımız kaptanlar, malta taşlı ikindilerden kalan. Hâlâ o beyaz gergeflerde mi? Bir tarihi gömmüşler Karacaahmet'inde Üsküdar'ın, Sanki çarşaflı kadınlar mercan terliklerinde unutulan. Duyûn-u Umumiye emeklisi faytonlar, Hâlâ bir sonbahar Acıbadem'de, Cuma selamlıklarından beri saraylılar. Merhaba Beylerbeyi, merhaba Sultan Selim, Merhaba iki gözüm İstanbul'um, merhaba... Aşı boyası sokaklarında ne mevsimler eskimiş, Sakalsız saçlar kestirdiğim ince boncuklu berber dükkanları. Kapalıçarşı Bakırcılar, lâcivert mayıslarda köprü altları, Ve Boğaziçi'nde Şirket-i Hayriye duman duman.. Nerdesin o İstanbul, nerdesin... Hani çıkrık seslerinde mehtapları dinlediğim, Mediha teyzelerin leylâk bahçeleri, Büyükbabamın Kuvay-ı Milliye hikâyeleri. Hani tahta tekerlekli arabalarım. Hani bayram yerlerinde unutulan asude çocukluğum. Gene bir başka İstanbul'du bir zamanlar kafesli ıtırlarıyla, Beyaz başörtülerin lâvanta çiçekli öğleden sonralarında ıslanan. Açılır kapanır iskemlelerinde uzun çarşının, İstanbul'u taşırdı bakır siniler. Sultaniyegâhtan bir hıdrellez mesiresi, Sessiz sadâkat şarkıları söylerdi. Haliç vapurlarında söz kesilmiş tazeler. Hey yavrum hey... Burunbahçe dalyanında İstanbul'u çekerlerdi denizden, Islatmadan... Kaç bayram mendili geçmişti elimden çeyiz sandıklarının. Bütün uykularını koynuma alıp uyurdum İstanbul'un. Rüyalarımda hâlâ o günahlar uyanır, Hiç geçemediğim sokaklarında işlenen. Merhaba Sultanahmet, Yerebatan merhaba... Merhaba iki gözüm İstanbul'um merhaba, Merhaba efendim, MERHABA... Sadri Alışık Video Linki: Videoyu Görüntüle
  23. Şu anda ne düşünüyorsunuz?

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.