Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

made in turkey!

Φ Süper Üye
  • İçerik Sayısı

    3.974
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    4

Blog Başlıkları gönderen: made in turkey!

  1. made in turkey!
    Aşkmış..
    İnsanı elden ayaktan düşüren hayat şakasıymış adı..
    ''Bu ne cüret'' demek var içimde..
    Ahh içim..
    hafızan ne kadar da derinmiş..
     
    Gecelerin dili hala çözülmedi,
    acıların da mevsimi sonbahar..
    Sigaramı bile yakamıyorum,
    seninle herşeyim kaybolmuş,
    çakmağım dahil..
    Sen de beni içinde kaybettin, niyeyse..
    70'lik rakıya meze misali..
    Sabah ayıldığında unuttun muhtemelen,
    yada unuttuğun gün ayıldın kimbilir..
    Temize çekilecek kelimelerin bile yok hala.
    Senle başlayan cümlelerde
    ben susmaya direnirken yorgun düştüm üstelik.
     
    Ateşe verdiğin bu yüreği
    daha ne kadar sabırla okşuyacağım bilmiyorum.
    Sabır ilahi taktire boyun eğişmidir sence?
    Vuslat öldümü desem,
    avans mı vermiyor desem,
    ne desem..
    Ahh içim..
    İçin ne kadar büyükmüş senin..
     
    Bir dün de böyle bitmişti bir önceki gün,
    yakamamıştım sigaramı,
    ağlayamamıştım da..
    Keşkelere haber salıp seni anmıştım,
    sonra mazide kalan beni..
     
    Eskidendi herşey..
    çok eskiden..


  2. made in turkey!
    Sevgilim..
    yetimim benim,
    aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken..
     
    kapılar kapalı, dünya buzlu can
    uyuşmuş gözlerimin önünde
    hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan..
     
    ikimizin yerine dinliyorum
    sevdiğin şarkıları
    siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
    gömleklerini, kazaklarını, kokunu
    senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
    gün boyu elimde kahve fincanı..
     
    kapıyı açmıyorum
    telefonlara çıkmıyorum
    başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların..
     
    Sevgilim,
    yetimim benim,
    nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata
    öldüğünden haberi yok fotoğraflarının..
     
     
    Murathan MUNGAN


  3. made in turkey!
    GİTME
     
     
    Biliyorum aslında sen hiç bir zaman gelmedin bana.
     
    Duymuyorsun !
     
    Gitme diyorum sana,gitme !
     
    Çıglıklarım boğuluyor gecenin karanlıgında.
     
    Gece korkunç, gece sessiz, gece yalnız...
     
    Sesim kısılıyor
     
    Gidişin bitişi olacak yüreğimdeki heyecanın,
     
    Gidişin sönüşü olacak gözlerimdeki ateşin.
     
    Beni,yüreğimdeki sevgiyi,
     
    Gözlerimdeki bitmek bilmeyen umudu unuttun!
     
    Ama ne olur bunu unutma.
     
    Gidişin dinderemez bu fırtınayı.
     
    Bir fırtınanın uğultusuyla sesleniyorum sana;
     
    GİTME....



  4. made in turkey!
    Bir çift göz vardı ,vardı da
     
    Unutmuştu bakmayı sevgiyle, sevgiliye
     
    GÖZLERİNE SAĞLIK...
     
    Bir çift el on parmak, buz gibi
     
    Sebebi dokunulmamak ,sen ısıttın şimdi sımsıcak
     
    ELLERİNE SAĞLIK...
     
    Bir çift ayak ayakta hali yok duracak
     
    Önce emekledi seninle şimdi neredeyse koşacak
     
    AYAKLARINA SAĞLIK...
     
    Bir yürek tam yerinde doldurmuştu boşluğu ama boştu
     
    Şimdi dopdolu, şimdi coşkulu
     
    YÜREĞİNE SAĞLIK...
     
    Bir ben vardı ,benden çook uzaklarda
     
    Üstüne üstlük tek başına, şimdi ben ve sen
     
    Aynı bedende tek, can gibi canını sevdiğim
     
    CANINA SAĞLIK...


  5. made in turkey!
    Korkmuyorum Seni Sevmekten Kaçmaya çalıştığın gerçek, Birgün karşına
    çıkacak. Ve
    işte o gün Kaçacak yerin olmayacak.
    Ben senin varlığını seviyorum,
    Yokluğunu seviyorum Sana ulaşamadığım dakikalarda. Seni duymayı Seni özlemeyi
    Hiç görmesem
    bile seninle olmayı seviyorum. Hiç
    korkmuyorum seni sevmekten. Senin
    gülüşünü seviyorum. Her bana
    bakışında Gözlerinede okuduğum o
    duyguyu Gözlerindeki gözlerimi
    seviyorum. Gönlünü seviyorum
    Özünü seviyorum senin Dudaklarındaki sözlerimi seviyorum Yine de korkmuyorum
    seni sevmekten. Ben sendeki o sıcaklığı Sana olan uzaklığı seviyorum.
    Yanaklarından akan göz yaşlarını En çok, dağınık olduğunda saçlarını Beni arayan
    ellerini seviyorum. Yalnızlığımı seviyorum sebebi sensen Ayrılığını seviyorum,
    En çok yalnız kaldığımda Beni bulan gönlünü seviyorum. Ben en çok senin bana
    olan Sevgini seviyorum. İçimden haykırmak geliyor. Dünyaya sığdıramadığım seni
    Kalbime sığdırmak geliyor. Ağlamak geliyor seni görmezsem Özlemek geçiyor
    içimden seni Sevmek geçiyor. İçimden sana
    doğru giden Bin bir türlü yol
    geçiyor. İçimden sen mutlu olacaksan
    Ölmek bile geçiyor gülüm. Yine de korkmuyorum seni sevmekten. Ben yalnızca seni
    seviyorum, Ne o muhteşem güzelliğin Ne kalbimdeki özelliğin Ne de sevdiğim için
    değil, Seni yalnızca sen olduğun için, Ruhun için Kalbin için Aklın ve sevgin
    için seviyorum seni. Ben seni en çok
    kendim için seviyorum Belki de ilk
    defa bencil oluşumu Sana borçlu
    olduğum için. Seni her şey için
    seviyorum. Ve sahip olmadığım
    Hiçbir şey için. Yine de korkmuyorum seni sevmekten. Her dakika seninle olmayı
    seviyorum. Gözlerimi her açtığımda Aklıma gelişini seviyorum. Her gece uyumadan
    önce Seni sevdiğim aklıma gelince Sensiz uyumayı bile seviyorum Uyumadan önce
    seni düşününce. Ben seni en çok Umutsuzluğumda beni bulduğun için seviyorum.
    Yine de korkmuyorum seni sevmekten. Ben seni bu şehirde olduğun için değil
    Benimle aynı toprağa ayak bastığın
    için Benimle aynı gökyüzünü
    paylaştığın için seviyorum. Geceleri
    benim yüzüme vuran ay ışığı Senin de
    gözlerine vurduğu için seviyorum. Benim kemiklerimi ısıtan yaz güneşi Sana da
    sıcaklık veriyor diye seviyorum seni. Beş bin yaşındaki bu dünyada Benimle aynı
    zamanı paylaştığın için seviyorum.
    Ben seni benimle yaşadığın için
    Benden hiç gitmediğin için seviyorum
    Beni hiç terketmediğin için.
    Ellerini seviyorum tanrıya
    açıldığında Kalbini seviyorum
    kapıları açıldığında Ve gözlerini
    seviyorum Her karşımda kapanıp
    açıldığında. Bana baktığında
    İçimde yakaladığın coşkumu seviyorum,
    Her bana baktığında Seni sevdiğimi hatırlamayı seviyorum. Yine de korkmuyorum
    seni sevmekten. Her kibrit çaktığımda Alevin içinde seni görmeyi seviyorum. Her
    sigara yaktığımda Dumanın şeklinde seni görmeyi seviyorum.
    Her bana baktığında O kadar çok seviyorum ki seni sevmeyi Yalnızca sen olduğun
    için hayatımda Kendimi bile seviyorum Sen olunca aklımda. Kalbimi seviyorum seni
    seviyor diye Gözlerimi seviyorum seni görüyor diye.
    Ruhumu seviyorum, seni ruhuna
    Bu kadar yakın diye. Varlığımı seviyorum, Sırf sana borçlu olduğum için
    Mutluğumu seviyorum. Gülümsememi seviyorum seni düşününce Ayakta kalışımı
    seviyorum sebebi sen olunca
    Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
    Ben sana olan sevgimi yazan
    Kalemimi seviyorum. Senin adını yazdığım kağıdı seviyorum.
    Sana olan sevgime benzettiğim
    Her sevgiyi seviyorum. Bana seni hatırlatan herşeyi Sana giden yolları
    seviyorum. O kadar çok seviyorum ki seni Seni kaybetmek korkusunu bile, İçinde
    yalnızca, sen olduğun için Sana karşı duyduğum bir duygu olduğu için
    Korkumun sebebinde sen olduğun için
    seviyorum. Yine de korkmuyorum seni
    sevmekten. Yine de korkmuyorum seni
    sevmekten. Seni seviyorum.


  6. made in turkey!
    MAVIYE BOYANIYORUM
     
    Karsimdasin.
    Elimi uzatip dokunabiliyorum sana.
    Ne buyuk mutluluk bu...
    Gordugum en guzel seysin.
    Senden ote tanimladigim baska hicbir sey yok.
    Her sey senin adinla aniliyor benim dunyamda.
    Butun cicekler sen, butun yildizlar sen...
    Bir sanat eserisin, bakmaya doyamadigim.
    Tanrinin bana armaganisin ve artiyor her gecen gun sana hayranligim.
    Yuzunde kuslar, gozlerinde hayatin ta kendisi var.
    Oyle gerceksin ki...
    Gozumu aciyorum sen, kapiyorum sen...
    Hic bitmeyen seruven...
    Gunumun en keyifli ani, uykumun en tatli ruyasi...
    Seni soluyorum, havadasin.
    Seni kokluyorum, dogadasin.
    Hele simdi sonbaharsin yada sonsuz bahar.
    Seni yasiyorum, canimdasin. Canimsin...
    Sarilsam sana, bin yil gecse, bir an bile ayrilmasak...
    Ten tene, yurek yurege sonsuz baharin en ask dolu iki yapragi
    olsak...
    Agac agac gezip, yesersek, acsak.
    Yere dussek, kalksak...
    Seni bilsem, bir tek seni.
    Seni gorsem, bir tek seni...
    Sesin sarhos etse beni...
    Oyle icimdesin ki...
    Bir saniye iste benden sensiz gecirdigim, veremem.
    Sensiz gececekse gecmesin zaman, istemem.
    Seninle yeniden dogdum, yeniden dogusun kanitiyim ben.
    Senden once gecen zamani, sana ulasmak icin yuruyerek gecirmisim,
    kimmisim bilememisim.
    Simdi basimi cevirip geriye bakmiyorum bile.
    O yol yurundu ve bitti, artik seninle yurunecek bambaska bir yol var onumde.
    Yorgunluk nedir bilmeyecegim, hic sikayet etmeyecegim
    ve bir tek adimda bile tokezlemeyecegim uzun, ask dolu bir yol...
    Oyle aklimdasin ki...
    Ah, sensiz kalmiyor muyum bazen yikasim geliyor gordugum butun duvarlari.
    Ardinda seni bulurum saniyorum.
    Ne ayri koyduysa bizi, zaman ya da yollar, bir kalemde silesim geliyor.
    Sana dokunmami engelleyen ne varsa,
    bir kadehi yere carpip tuzla buz eder gibi parcalamak istiyorum.
    İsyanim tasiyor, kendi ofkemden korkuyorum.
    Ve kavusmak...
    Bunu dusunmek icimde kirilmis butun aynalari tamir ediyor.
    Mavi bir yagmur basliyor, islaniyorum.
    Maviye boyaniyorum.
    Oyle ozluyorum ki...
    Sen ol, hep ol, benimle ol, bende ol...
    Sendeyim ben, yuregimi koydum yureginin uzerine


  7. made in turkey!
    Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili
    biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz, acısını
    acımız yaptık çünkü.
    Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile
    içimizi parçaladı.
    Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
    Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı.
    Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
    Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak.
    Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
    Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
    Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
    Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...
    Yılmaz Güney


  8. made in turkey!
    gönlümde akşamları karşılıyorum bugün…sevdiğim!
     
    gözyaşına yeminlim!...
     
    sen ağlıyorsun ya, sen sahte sevdalara intizarsın ya…
     
    kalamam sende, bırak gideyim…
     
    sen mutlu ol!...
     
    bekleyenim bir kara haberse, durma önümde!...
     
    bırak!...kurşunlara geleyim!
     
     
    ben seni sevdim!...anladım ki! kederlerden ölüm seçtim!...
     
    ne zaman ki seni görsem, ne zaman ki gözlerime düşsen, ağlarım!
     
    ben seni sevdim! gözyaşıma hesap sorarım!...
     
    olmayacaksın ya!...kalsan da bende! ölümdür diğer yanım!

  9. made in turkey!
    Evi beyaza boyattım
    Kapısına seni yazdım
    Erkenden uyandım
    Yağmurlara baktım
    Yağmurlara baktım
    Daldım oyalandım
    Güller açılınca, gülüyorsun sandım
    Kuşlar uçuşunca, biliyorsun sandım
    Hadi geliver, hadi gülüver
    Mini mini minnacık
    Hadi geliver, hadi gülüver
    Mini mini sevdacık
    Evi beyaza boyattım
    Kapısına seni yazdım
    Derdime de dayandım
    Mazimize baktım
    Mazimize baktım
    Daldım oyalandım
    Güller açılınca, gülüyorsun sandım
    Kuşlar uçuşunca, biliyorsun sandım
    Hadi geliver, hadi gülüver
    Mini mini minnacık
    Hadi geliver, hadi gülüver
    Mini mini sevdacık
  10. made in turkey!
    Yine saçlarını toplamış gidiyor güneş
    Deniz gidip gelip eteğini öpüyor sahillerin
    Uzaklardan, çok uzaklardan görmesi zor tekneler geçiyor
    Hayallerim iç cebimde
    Ağır ağır yola çıkarım ben de seninle
    İsmin hece hece çınlar içimde
    Seni her düşündüğümde
    Güzel şeyler gelir aklıma her nedense
    Süzülür uçurtmalar gibi hatıralar
    Uçurtmanın ipi kaçar elimden
    İpi kaçar uçurtmanın
    Uçurumun kenarında bulurum kendimi birden
    Uçurumun kenarında
    Kelebeğin şansını seyrederken
    Kelebeğin şansını
    Yâni kelebek istese de düşemez yükseklerden
    Ben,
    Yaşamak için sana tutunurum.
    En yorgun hâlimle gülümserken o anda
    Bir yudum su gibi içerim seni
    Parmak uçlarımla dokunurum mutluluğa
    Korkularım, mutluluğum ve uçurumun sonsuzluğunda
    Gidip gelip etiğini öpüyor sâhillerin deniz
    Uzaklardan, çok uzaklardan görmesi zor tekneler geçiyor
    Yine saçlarını toplamış gidiyor güneş
    Hayallerim iç cebimde
    Ağır ağır yola çıkarım ben de seninle
    Yine saçlarını toplamış gidiyor güneş
  11. made in turkey!
    Ne zaman tanıdım seni diye düşündüm dün gece
    Bulamadım
    Sanki hep vardın bir yerlerde
    Saklanmış
    Ve bir anda
    Ortaya çıkmıştın
    Sen Zamanda bulamadığımsın...
     
    Ne kadar seviyorum seni
    Sevgi... Aşk...
    Tutku... Hayal...
    Sanki hepsinden de öte
    Kalbimde
    En derinde
    Bir Duygusun Sen
    Adını Koyamadığımsın...
     
     
    Bitecek ve gideceksin bir gün
    Biliyorum ama önemi yok
    Sen bende sonsuza kadar kalacaksın
    Ama
    Ben sende olacak mıyım
    Bir soruyum
    Sen de
    Cevabını bulamadığım...
  12. made in turkey!
    Ben seni nedensiz sevdim.
    Bir rüyaydı uyanmak istemediğim.
    Ama bir tek seni sevdiğim bir rüya...
    Tek sevdiğin ben olmadığımı bile bile sevdim seni...
     
    Yangına körükle gittim belki,
    Sevdim seni diyerek.
    Ama dost olayım istedim sana,
    Zor gününde başını yaslayacak omuz olmak istedim.
    Senin olmak imkansız olduğu içindi belki...
     
     
    Ben, ben olmak isteseydim...
    Sen benim ol ebedi,
    Bir beni sev isterdim.
     
    Omuzuma gömdüğünde başını,
    Nefesinle boğulmayı sevdim.
    Kucaklamayı sevdim seni,
    Koklamayı tenini...
    Ellerini sevdim yüzümde gezdiğinde
    Ya da alıp onları dudaklarına götürdüğünde,
    Dudağının sıcağını sevdim.
     
    Bana sadece sarıl şimdi,
    Ne dersem diyim,
    Sana doğruyu anlatmak ne mümkün,
    Senin için ben seni...
    NEDENSİZ SEVDİM...
     
    Kal deseydin gidermiydim hiç...
    Yasak olsanda bana,
    Saklanırdım koynunda,
    Gözlerime bakışın aklımda,
    Sesin kulaklarımda,
     
     
    Kal deseydin gidermiydim hiç...
    Acıtırmıydım kalbimi,
    Sensiz bırakırmıydım kendimi,
     
     
    Kal deseydin gidermiydim hiç...
    Dönmezmiydim geriye,
    Gülmezmiydim yüzüne,
     
     
    Kal deseydin gidermiydim hiç...
    Kalırmıydım böyle sensiz,
    Ağlarmıydım hep sessiz,
     
    Kal deseydin gidermiydim hiç...
    Kaparmıydım kapıları,
    Atlarmıydım ateşe,
    Belki gidecektim yine,
    Ama...
    Tenin tenimi çekerken,
    Kokun hala üzerimdeyken,Kal deseydin gidermiydim hiç...
  13. made in turkey!
    Biliyorum, konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiçbir şeyimiz yok ortada. Yine de yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum. Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum. Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen evlat dudaklarımda. Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de, engel olmadım gurursuz ama umutlu ve sabırlı hasretine. Anlık hayaller anlık mutluluklara gebe kalıyor..bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum...imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor. Bir çocuk gibi, isteklerimi bastıramıyorum. Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana hala bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum. Bende olan seni hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini, anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum. İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum..!
     
    Bulutlar yağmurunu toprakla öpüştürebilseydi bugün, bana o verdiğin ama tutmadığın sözünü sahiplenerek, dans edebilirdim ıslaklığıma aldırmadan. Ki aslında ıslanan sadece yüreğim olurdu, bedenim değil...Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı. Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında. Isınabilmek için onlara sarılıyorum. Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum.
     
    Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı. Belki de görmeyi istemek gerekiyordu. Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini..! Biliyorum levrekler derinlerde ve dalgalı denizlerde yaşar. Levrekler uzak bir düş gibi zor yakalanır. Ama sen becerirsin düşleri yakalamayı, derinlere dalmayı, uzaklara kavuşmayı..Sahi, becerebilir misin..?
     
    Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma. Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş, kafayı bulunca itiraf etti sonunda. Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil. Gelseydin; kendimi unutup sana akacaktım, susturacaktım içindeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş oluşum gibi, dokunacaktım, kusacaktım birikmişliğimi, hasretimi ama gelmedin, gelmezdin, gelmeye hiç de niyetin yoktu aslında. Kendimi kandırdığımı anladığımda, ağlıyordum...
     
    Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor. Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana. Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda...Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi. Bu bir marifetse eğer, niye benim yanımda değilsin ki...?
     
    Göz yaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana. Gittin..belki de hiç gelmemiştin, ben geldiğini sandım. Ayak uyduramadım yorgunluğuna. Dudaklarına, düşlerindeki öpüşü konduramadım. Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın dokunuşlarında kendini bulan. Ama en çok da imkansızın oldum, hırçınlığın, yirmi yaşın, gecikmişliğin...Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum. İnanamadığın, yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum. Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum. Aşk pazarında harcadığın mevsimler oldum, sessizce boşalan gözyaşların,birikmişliğin oldum. Son ses dinlediğin bir şarkının nakaratı oldum, dilinin ucuna gelip de söyleyemediğin kelimeler, ister istemez yaşadığın talihsizlikler oldum. Yüreğindeki kadın ben olmak isterken, yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum. Hak etmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum. Söylesene, ben gerçekte senin neyin oldum...? Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim. Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim..? Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda. Sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk...Kalbime henüz söylemedim gittiğini. Öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum. Seni hala benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum.
     
    Gittin...sevdamın öksüzlüğüne alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi. Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni. Ben alışkınım kendi yaralarımı kendim sarmaya. Asıl acı olan ve kanatan unutulmak aslında. Söylesene, unutulmak kime yakışıyor..? Unutan sen olsan da, sana bile yakışmıyor..Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor. Görüyorsun işte, aşka ve sana ihanet etmiyorum ben, ki kırgınlığım aşka.Sen üstüne alındın...Bir sonbahar’da, güneş hala daha ısıtırken bedenimi seni çıkarttı karşıma. Sen “bitti” dediğinde yağmur yağıyordu, aşkın canı sıkıldı, seni aldı,,
  14. made in turkey!
    yüreğini eline alarak çıkacaksın bu yola
    seni sen yapan ne kaldı söyle ?
    beynin ! yüreğin ! düşüncelerin ! ideallerin ...
    gem vurmadığın ne kaldı ?
    düşüncelerini mi söyleyebiliyorsun özgürce,
    yoksa gelecekle ilgili mutlu hayaller mi kurabiliyorsun ?
    ya da beynini mi geliştirebiliyorsun.
    özgürce yaşayabiliyormusun sevdalarını.
    çılgınca haykırabiliyormusun sevdiğine "seni seviyorum" diye.
    hangisini yapabiliyorsun.
    söyle seni diğer insanlardan ayıran ne kaldı ?
    anlat bana; ayşeden, fatmadan, ahmetten, mehmetten farkını...
    ben farklıyım deme boşuna göster bana...
     
    yüreğini eline alarak çıkacaksın bu yola,
    beynini çöp sepetine atacaksın.
    bırak özgürce yaşasın kalbin aşklarını.
    evet
    belki kırılacaksın, üzüleceksin;
    ama sonra hatırlayacaksın geçirdiğin günleri.
    yaptığın çılgınlıklara sende şaşacaksın.
    güleceksin sevdiğini 1 saniye olsun görebilmek için yaptığın şeylere
    uydurduğun mazeretlere ).
    gülerken ürpereceksin,
    özleyeceksin o saf duygularını ve :
    keşke diyeceksin...
    keşke sunsaydım kalbimi sevgiliye.
    delice çırpınışlarını hatırlayacaksın yüreğinin,
    öpüşmelerindeki tadı dudaklarında hissedeceksin.
    sonra onu düşüneceksin
    hiç aklından çıkarmadığını hatırlayarak )
    ama kesinlikle beynini katmayacaksın bu işe.
    aşkta mantık yoktur sevgili. mantık riskleri reddeder.
    ama her aşk bir risktir. "ya hep ya hiç" diyebileceksin.
    sonuna kadar gideceksin.
    sonunda uçurum olduğunu bile bile.
    yüreğini eline alarak çıkacaksın bu yola.
    yanında olduğunu o zaman göreceksin.
    ve hissedeceksin o zaman senin için çarpan yüreğin sesini,
    aşkın iki kişilik olduğunu öğreneceksin. ..
  15. made in turkey!
    Acilmiş sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
     
    En görkemli saatinde yıldız alacasının
     
    Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
     
    Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
     
    Rüzgar uzak karanlıklara surmuş yıldızları
     
    Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
     
    Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
     
    Herlerimde vücudumun ağır yanık sızıları
     
    Bir yerlere yıldırım düşüyorum
     
    Ayrılığımızı hisettigim an demirler eriyor hırsımdan
     
    Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
     
    Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
     
    Tedirgin gülümser
     
    Çünkü ayrılık da sevdaya dahil Çünkü ayrılanlar hala sevgili
     
    hiç bir ani tek basına yasayamazlar
     
    Her an ötekisiyle birlikte hersey onunla ilgili
     
    Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
     
    Gittikçe genisliyen yakılmış ot kokusu
     
    Yıldızlar inanilmiyacak bir irilikte
     
    Yansımalar tutmuş butun sahili
     
    Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
     
    Öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil
     
    Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
     
    Çünkü ayrılanlar hala sevgili
     
    Yanlizlik hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
     
    Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
     
    Su tozları yağıyor üstümüze
     
    Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız midir
     
    Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
     
    karanlık çoktu denize
     
    Yanlizlik çakmak tası gibi sert elmas gibi keskin
     
    Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
     
    Kapını bir çalan olmadı mi hele elini bir tutan
     
    Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
     
    Simsicak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
     
    Yalnızların en büyük sorunu tek basına özgürlük ne ise yarayacak
     
    Bir turlu çözemedikleri bu olu bir gezegenin soğuk tenhalığına
     
    Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
     
    Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
     
    İkimiz Sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sigarız
     
    hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
     
    Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
     
    Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek ASKIMIZ
     
    ATTILA ILHAN
  16. made in turkey!
    Yuregimi aldin sevgili, oylesine aldin ki. Utandim onceki asklarimdan
    kendimden. Anladim ki anlarida, kendimide kandirmisim. Ve hepsi silindi sen
    gelince. Simdi kalan izlerden utaniyorum. Butun kapilari kapandi yuregimin.
    Sen geldin. Yuregimi oylesine aldin ki sevgili. Senden once yapilan aptalca
    kurlardan, konusmalardan, gecelerden utandim. Ogrenememisim, becerememisim.
    Anladim senden oncesinin yalan oldugunu.
    Yuregimi oylesine aldin ki sevgili...
    Uzaklasiyordu dusuncelerim ve yuregim. Korkmustum. Unutuyordum yavas yavas.
    Ne yapacagimi, ne dusunecegimi bilmiyordum. Tam bir karmasa ve bosluk icinde
    gezinirken birden irkildim, uyandim. Karsimda oturuyordun. Soylediklerin bir
    tokat gibi patliyordu yuzumde. Inanamadim, anliyormusun.
    Cunku ben hep seni bekliyordum. Kimsenin okumadigi, kimsenin el surmedigi
    bir kitap gibi, yuregimin bir bolumu sana ayrilmisti, kapali kapilar ardinda
    oylesine ozenle, oylesine umutla korunmustu ki kendim bile el suremedim.
    Cunku sadece senindi.
    Yuregimi oylesine aldin ki sevgili...
    Oylesine cabuk, oylesine birden bire oldu ki. Hic beklemezken , hic
    ummadigim bir anda alt ust oldum. Tutamadim kendimi soyleyemedim,
    konusamadim, anlatamadim. Oysa yillar hep seni ozlemekle hep seni dusunmekle
    ve sana ayrilan kitaba el degmesin, bozulmasin diye su dunyanin pisligi,
    cikarciligi, bozulmuslugu ve yapmacikligi ile mucadele ile gecmisken, su
    yorulmuslugumun ustune yinede konusamadim, soyleyemedim.
    Yuregimi oylesine aldin ki sevgili...
    Anladim ki hayallerim vardi sende. Dusuncelerim, ozlemlerim, umutlarim,
    yanlizligim vardi sende. Ve bir de yuregimi oylesine aldin ki sevgili...
    Daha yeni anladim sende var olanlari. Ben ben olmaktan cikarken ogrendim
    tekrar kendimi. Dusunecek, ozleyecek, umutla bekleyecek hicbir seyim kalmadi
    senden baska. Seninle beraber oldugum anlarda anladim ki zaten seni
    bekliyordum, zaten seni dusunuyor, seni ozluyordum. Sadece sarilmak istedim
    sana bir an... Sadece ellerini tutmak.
    Yuregimi oylesine aldin ki sevgili...
    Yapamadim, korktum herseyin bozulmasindan, kaybolup gidivermenden.
    Yapamazdim anliyormusun?
    Ve birden bire farkina vardim. Sen benim her dogum gunumde pastamin
    uzerindeki mumlari uflerken ve gokyuzunde her yildiz kayisinda tuttugum
    dilegimdin.
     
    VE YUREGIMI OYLESINE ALDIN KI SEVGILI SOYLEYECEK HICBIRSEYIM KALMADI


  17. made in turkey!
    Bir Hasret Mektubu (iki gözüm)
     
     
    Bilirim ki aşkın bahçesinden bir gül koklayan, şeyda bülbül olurmuş. Bilirim ki aşkın pınarından bir damla içen, ömrünce sarhoş gezermiş. Bilirim ki kavuşmak olmasa sevdalılar, ağlayı ağlayı kör olurmuş.
     
    Biliyor musun, iki gözüm; bugün ayın kaçı? Hangi mevsimdeyiz? Bahar mı, kış mı, sonbahar mı, yaz mı; inan farkında değilim. Sıla ne yana düşer, gurbet ne yanda? Nerdeyim, nasılım? Bilmiyorum.
     
    Derdim, kederim ne ? Biliyor musun yanıtını?... Neşemi, sevimcimi, yaşama gücümü yitirdim. O coşkulu, mutlu, umutlu günlerimi ne de çok özlüyorum. Öylesine bir özlem ki bu; ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Sevdiklerim, özlediklerim ve bana dost olanların her biri başka bir yerde; hiç birine kavuşamıyorum.
     
    Dalları fırtınada kopmuş bir ağaç gibiyiz iki gözüm. Her dalımız bir sınır boyunda, her yaprağımız bir ülkeye savrulmuş. Bir yanımız vizeli, bir yanımız kaçak. Çocukluğumu, ilk gençliğimi, geçmişimi, memleketimi velhasıl eskiye ait herşeyimi nasıl özlüyorum biliyor musun? Özümü özlüyorum, özümü.....Kendim olabilmeyi, sözümde durmak için verdiğim çabayı, kendime dürüst olmak için kendimle olan mücadelemi, özümle barışık yaşamayı özlüyorum. En iyi sen bilirsin, bir huyumu terk etmek için sarf ettiğim gayreti. Doğaya, insanlara, hayvanlara, çocuklara olan sevgimi, tutkumu ve yüreğimdeki ateşi, dimağımdaki tadı da en iyi sen bilirsin.
     
    Zaman geçiyor, hayat geçiyor, ömrümde akşam çanları çalmaya başladı bile. İnsanın mutlulukları, heyecanları, hayatı, yaşadıkları geride kalıyor iki gözüm. Bizim gibileri yıllar geçtikçe daha bir duygusallaşıyor. Toplumların gittikçe bencilleştiği, duyarsızlaştığı dünyamızda olup bitenler beni hüzünlendiriyor. Acaba bu durumun bilincinde ve farkında olan çevremizde kaç insan var ? Binbir düşünce üşüşüyor beynime. Anılarla, özlemlerle boğuşmak beni yıpratıyor. İç acısıyla dolu, yaralı, bin yerinden vurgun yemiş bir gönülle acılara karşı umarsız olmaya çalışıyorum ama olmuyor. Belki bir gün son bulacak ufuklarda solar hüznümüz. Hala bir şeyler bekleyerek bulutsu bir sise gömülüyor her şey.
     
    Şimdi ise, gülmek-ağlamak arası monoton bir hayatın girdabında kaldım. Üzerime ölü toprağı serpilmiş gibi. Silkinip çıkamıyorum. Gün ışığına, suya hasret bitkiler gibi tatsız ve tuzsuzum. İşte şimdi böyle bir insan oldum iki gözüm. Gayesiz ve huysuz . Evden sokağa her çıkışımda, penceremden dışarı her bakışımda, karabasan gibi çöken sis ve karanlık dokunuyor bana. Oysa ışık umut, umutsa hayat demektir. Ben mi o ışığı yitirdim, yoksa o ışık mı beni; bilmiyorum.
     
    Nedense hep geçmişe bir özlem duygusu büyüyor içimde... İşte böyle iki gözüm. Hangi gündeyiz? Bugün ayın kaçı? Hangi mevsimdeyiz ? Bilmiyorum. Bilsem de, benim için artık hiç bir önemi yok..........
     
    Uzun yıllar önce sevdamı yüreğime yükleyip geldiğim bu yabancı ülkede, koynunda volkanları taşıyan bir dağ gibi sustum. Suskunluğumu delicesine haykırmak isterken, içime ağuları akıttım ve öylece sustum. Kara bir diken gibi yuttum ve içime yığılıp öğlece kalakaldım. İçimdeki yangını, yüreğimdeki yarayı, gözlerimdeki damlayı sorma. Hasretlere dayayıp başımı, hüzünle geçip giden günlere, gecelere döndüm sırtımı iki gözüm. Yorgun, yetim ve yaralı. Gönlümün duvarına kocaman bir sevda resmi çizdim, bir de ateş yaktım ocağıma dağ gibi.Ki, okyanuslar söndüremez.
     
    İnsanlar, var olalı beri kabullenmiş sevdayı. Herkes kendi sevdasının Mecnunu; kendi hasretinin delisi olmuş. Kendi hikayesini, kendi sevdasını en büyük sanmış ve saymış; büyütmüş yüreğinde dağ dağ. Sabır sabır beyninin gergefine işlemiş. Benim sevdam da benim için dünyanın en büyük, en kutsal sevdası....
     
    Ben ki, sevdanın çöllerinde ayrılıkların en büyük hasretini çektim Leyla ‘mın. Ferhat oldum dağları deldim. Kerem oldum yaktım kendimi. Pir Sultan oldum asıldım, Nesimi oldum yüzüldüm. Kavuşmak için gönlümü yollara düşürdüm. Horlandım, ezildim, hakaretlere, işkencelere maruz kaldım.
     
    Yüreğimdeki yangını, gözlerimdeki hicranı sorma iki gözüm. Acılarımı kimsesizliğime yükleyip, uzayıp giden yollara düştüm. Yorgun, yetim ve yaralı. Aşık oldum, yaktım kendimi. İçimde bin yangınla çıktım yola. Sevgilime şiirler yazmak, şarkılar bestelemek, türküler yakmak en büyük ibadetimdi. Kavuşmak ise en inanılmaz hayalim.
     
    Bilirim ki aşkın bahçesinden bir gül koklayan, şeyda bülbül olurmuş. Bilirim ki aşkın pınarından bir damla içen, ömrünce sarhoş gezermiş. Bilirim ki kavuşmak olmasa sevdalılar, ağlayı ağlayı kör olurmuş.
     
    Aşk olmasa iki gözüm, içimde biriktirdiğim bu yangın olmasa, dolmasa iliklerime aşkın hasreti, bu yangın yüreğimi sarmasa, avuçlarımı yakmasa bu ateş, akar mı damarlarımdaki kan! Bir gün kavuşmak hayali olmasa, nasıl dayanılır bu yaşama, bu kimsesizliğe, bu gurbete, bu hasrete iki gözüm, nasıl?
     
    sorma
    ben kimim, adım ne, nereden geldim
    kim açtı bu kahrolası çukuru yüreğimde
    kimi sevdim, kime özlemim
    kaç yıl sevda doldu iliklerime
    kaç yıl eksildim.
     
    tut ki, bir pınarım suyu kesik
    akamadım nazlı nehirlere tut ki
    susturulmuş binlerce türkü
    bastırılmış binlerce acıyım
    baştanbaşa aşk ve ateş
     
    tut ki, incinmiş bir gülüşüm
    gecikmiş bir düş
    bir ateşin çemberinde
    yarım kalmış sevinçler kanayan
     
    tut ki, kar altında sevincim
    bütün mevsimlere küsmüşüm
     
    kanadı kırık bir serçeyim tut ki
    dağlarda koparılmış kınalı bir çiçek
     
    ateşin zulmünü gördüm
    suyun ihanetini
    baştanbaşa aşk
    baştanbaşa hasret
    susturulmuş
    milyonlarca türküyüm
     
    bir sarı çiçek
    bir sarmaşık belki
    çözer dilini yüreğimin
    ihanetlerin kilitlediği

     
     

  18. made in turkey!
    Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
    Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
    Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
    Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
    Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
    Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
    Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
    Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
    Neden hiç ağlamadığını anladım..
    Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
    Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
    Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
    Çok acıttığında anladım..
    Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
    Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
    Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
    Yüreğini elime koyduğunda anladım..
    ''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
    Sana ''git'' dediğimde anladım..
    Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
    Git dediklerinde gittiğimde anladım..
    Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
    Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
    Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman
    olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
    Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
    Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
    Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
    Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
    Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..
    Sevgi emekmiş,
    Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...

  19. made in turkey!
    Otuz beşime bastım geçen hafta...
    İlk yarı bitti: Hayat: 1 - Ben: 0!..
    Ama belliydi böyle olacağı…
    Nicedir başlamıştı belirtiler:
    Yolda çocuklar "Amca şu topu atıversene" diye seslendiklerinde kuşkulanmıştım ilkin…
    Sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü,
    Baktım; lise fotoğraflarım sararmış, sınıf arkadaşlarım yaşlanmış.
    Eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş, seyahat ve aşk yerine...
    Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum, içimdeki uçurtmanın ipini çekercesine...
    Bizim zamanımızda diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenlerinde,
    -Hayret daha dün değil miydi benimkisi?-
    Yıllar yılı dudak büktüğüm "ölümden sonra hayat" masallarına kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye...
    İple çektiğim Haziranlara sırt çevirmişim…
    Yaşamın orta sahasına girmişim, irkilmişim...
    Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan;
    Biri, "Daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla, “Asıl şimdi başlıyor hayat!... Bundan sonrası rahat! "
    Lakin "Buydu görüp göreceğin" diye efkarlanıyor öteki... “İkinci yarı geçer hızla, yaşlanırsın zamanla”...
    Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak "Sahi oldu mu o kadar? Hiç göstermiyorsun" tesellisindeler.
    35'le çoktan tanış olanlarsa "Hayata hoş geldin" pankartlarıyla karşılamadalar...
    İlk yarı sadece bir ısınmaymış meğer: Asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın... kavganın... aşkın...
    Bense şaşkın... devre arası bilançolarındayım.
    Son dönemde kim bilir kaç kez eski anıları yaralı ele geçirdim, belleğimin derinliklerinde?..
    Kim bilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken?..
    Ve sustum vicdan sorgularında...
    Aksisedamla bile dertleşmedim. Meğer ne yaman serüvenmiş hayat? Bazen yediveren gülleri gibi bereketli...
    Sanki hayat değil, Körfez Krizi mübarek: Bir koyup, beş alıyorsun...
    Yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun... Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık, şaşıp kalıyorsun...
    Oysa -herkes bilmezden gelse de- skoru belli oyunun:
    30'larda dedeni ve nineni kaybediyorsun, 40'larda anneni ve babanı... Ve 70'lerde kendini...
    Şimdi devre arası, yolun yarısı...
    Bugüne dek ancak tanıştık hayatla... Ben ona kendimi tanıttım, O bana kendini...
    Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı...
    Zaferlerim onlar benim, olgunluğumun yapıtaşları...
    Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı...
    Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım bile aşağı...
    Dönmesin diye başım...
    Ben istikballe arkadaşım...
    Ne var ki her şey yarım...
    Hayat da yarım, sevdalar da...
    Daha diyeti ödenmedi sevinçlerin...
    İhanetlerin hesabı sorulmadı...
    Nazım'ın dediği gibi, "Kopardım portakalı dalından ama, kabuğu soyulmadı, sevdalara doyulmadı..."
    "Doydum diyen görmedim ki ben zaten..."
    Lakin gel de zamana anlat bunu...
    Sahi nedir bu telaş, bu kin? Sanki ölüye can yetiştireceksin...
    Baktım ikinci yarı kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın...
    Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını.
    Acılar, sancılar bir çekmecede, sevdalar diğerinde...
    Bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve zaferler...
    Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi,
    Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını...
    İlk yarı bilançom o benim: Yangında ilk kurtarılacak... Kazada ilk açılacak...
    Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar teşhis koyacaklar halime...
    "Çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler
    Ya da,
    "Sebepsiz alçalmış... Bile bile vurmuş kendini dağlara!.."
    Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin...
    Kalanı benimle gelecek...
    Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatalarımı...
    Reyhanlar saklayacak sırlarımı...
    Skoru bir tek Ege'nin suları bilecek...
    Denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir...
    HAYAT: 0 - BEN: 1

  20. made in turkey!
    (Ne zaman rüzgar esse
    Onu çarpar yüzüme
    Ve ne zaman ağlasam...)
    İliklerime yağardı .
     
    Ne şemsiye para ederdi,
    Ne ağaç gölgesi,
    Ne dam...
     
    Sevdiğim bir yağmurdu.
    Islatırken ıslanan...
     
    Birbirimize giyinmezdik biz
    Birbirimize soyunurduk
    Ve koşmazdık asla birbirimizde;
    Dururduk
     
    Beyin hücrelerimiz
    Yetişip yazamazdı yaşantımızı.
    Evrim’in tekerine sokardık çomağı;
    Darwin utanırdı
     
    Hiçbir tarihe yazdırmadık adımızı,
    Ne yeryüzü, ne gökyüzü.
    O bende kaldı...
     
    Sevdiğim bir yağmurdu
    Islatırken ıslandı...
     
    Sevdiğim bir yağmurdu
    Dualarla beklenen
    Çorak ana-dolumda
    Sevdiğim bir yağmurdu
     
    Sevdiğim
     
    Bir
     
    Yağmurdu...


  21. made in turkey!
    VATAN HAİNİ
     
    "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
    Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet.
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
    Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne,
    kapkara haykıran puntolarla,
    bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
    66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
    Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
    "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet.
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
     
    Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
    ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
    Vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
    Amerikan donanması, topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

  22. made in turkey!
    OTOBİYOGRAFİ
     
    1902'de doğdum
    doğduğum şehre dönmedim bir daha
    geriye dönmeyi sevmem
    üç yaşında Halep'te paşa torunluğu ettim
    on dokuzumda Moskova komünist üniversite öğrenciliği
    kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
    ve on dördümden beri şairlik ederim
    kimi insanlar otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
    ben ayrılıkların
    kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
    ben hasretlerin
     
    hapislerde de yattım büyük otellerde de
    açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
     
    otuzumda asılmamı istediler
    kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
    verdiler de
    otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu
    elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya
     
    Lenin'i görmedim nöbetini tuttum tabutunun başında 924'te
    961'de ziyaret ettim anıt kabri kitaplarıdır
     
    partimden koparmağa yeltendiler beni
    sökmedi
    yıkılan putların altında da ezilmedim
     
    951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
    52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
     
    sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
    şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
    aldattım kadınlarımı
    konuşmadım arkasından dostlarımın
     
    içtim ama akşamcı olmadım
    hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
     
    başkasının hesabına utandım yalan söyledim
    yalan söyledim başkasını üzmemek için
    ama durup dururken de yalan söylemedim
     
    bindim tirene uçağa otomobile
    çoğunluk binemiyor
    operaya gittim
    çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
    çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
    camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
    ama kahve falına baktırdığım oldu
     
    yazılarım otuz kırk dilde basılır
    Türkiye'mde Türkçemle yasak
     
    kansere yakalanmadım daha
    yakalanmam de şart değil
    başbakan fakan olacağım da yok
    meraklısı da değilim bu işin
    bir de harbe girmedim
    sığınaklara da inmedim gece yarıları
    yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
    ama sevdalandım altmışıma yakın
    sözün kısası yoldaşlar
    bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
    insanca yaşadım diyebilirim
    ve daha ne kadar yaşarım
    başımdan neler geçer daha
    kim bilir


×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.