Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

made in turkey!

Φ Süper Üye
  • İçerik Sayısı

    3.974
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    4

Blog Başlıkları gönderen: made in turkey!

  1. made in turkey!
    Sevgi neydi, sevgi iyilikti, dostluktu… Sevgi emekti.
    - Durursam bi daha kurtulamam.
    + Ziyanı yok gülüşü yeter bize.
     
    - Yüreğim kaydıysa günah mı ?
    + Çamura saplansam yardıma gelir misin ?
    - Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi…
    + Elinden tutuversem benimle gelir mi ?
    - Seninim işte, alıp götürsene beni.
    + Elveda Asya, elveda selvi boylum, al yazmalım, elveda, bitmemiş türküm benim.
     
    Sevgi neydi? Sevgi emekti, sevgi dostça uzanan insan eliydi.
  2. made in turkey!
    Kimseciğim Seni Çok Seviyorum...
     
     
    "Beni gör. Senin için başladığım ilk yer burası olabilir.
     
    Varlığımı işaretle. Sana nasıl bakıp nerenle göreceğine dair bir işaret
    gönderiyorum. Onun için önce gözlerimin içine bak. Orada senin için, hem yola
    dair izler var ve hem de içime dair yollar..."
     
    Beni gör; İçine akmam lazım. Dünyayı seninle birlikte senin içinden görmem,
    seninle birlikte yeniden başlayabilmem, içime ilmeklenmiş bu eskiden emanet
    masumsuzluk hissini seninle yenmem, yüzümün kirlerini ellerinle savuşturabilmem
    lazım. Beni tutarken düşmeden durabilmen, çelmelerime rağmen bana inanman
    lazım...
     
    Beni duy; Nefesim eksilmeden sana sesimi duyurmam lazım. Yüzümü kaç kez izledin
    şu aynadaki gölge oyunlarında, kaç kez yalanladım ben geçmişlerimi, kaç kez
    kucaklayıp öptüm kendimi. Ben her sensizliğimde sendeleyişimde, çocukluğumun
    kaldırımlarında, düşmemeye hevesli denge oyunlarında oynarken buldum kendimi.
    Kum saati bu seferlik sözlere kanıp durabilir mi ya da büyüdümse şimdi
    yıldızları eteğime düşürebilir miyim ki?
     
    Öylesine garip bir yetişememe duygusu kaplamış ki içimi, ben sokup atılamadıkça
    derinlerimden, susturulamamış kaygılara göz yumdukça, yalnızlığıma yaklaştıkça,
    gazetelerden harfler kırparak yaşıyorum sanki günlerimi. El yazım kendimden
    yorgun, kendime yabancı...
     
    Ne zaman bu kadar keskin oldu bu sayfanın beyazlığı? Artık gözlerimde mi
    yalancı? Yeterince kanatmadım mı kolumdaki çiçek izini? Karalanmış umutlarla
    doldurduğum omuzlar buruşturup attığım hayatlar yetmedi mi?
     
    Üç kere içtim ben bu sudan, hiçbiri senin kadar duru değildi. Yansıyanıma
    gülümseyişimden korkup da boz bulanık cümleler kurmasam belki hala
    benimleydin... Kim bilebilir ki?
     
    Artık geç mi bilmiyorum? Boğulmaktan da korkmuyorum, dudaklarımı çatlatıp yine
    de gülümsüyorum. Güneşim yakın biliyorum. Korkularımı yeniyorum, gitarımı da
    kutusuna koydum artık susuyorum...
     
    Dizlerimde tükenmez izleri, adını taşıyorum… Bana geleceğin günü bekliyorum...
    İnanması zor biliyorum ama yine de saçlarım esse senden biliyorum...
     
    Kimseciğim Seni Çok Seviyorum...
  3. made in turkey!
    Anlatmak mümkün mü bilmiyorum; kelimelere, sayfalara sığdırılabilir mi sensizlik? Başı olur muhakkak da sonu gelir mi yazının?
    Sen diye başlayıp, yokluğunla tamamlasam cümleleri, merhem olabilirler mi yaralarıma?
    İçimdeki bu eksiklik, ıssızlık, yansımaz mı satırlara?
    Birazdan göreceğiz sanırım; çekiştirip durduğu kalemi, elimden alır almaz yüreğim...
     
    Sen, gölgesinde dinlendiğim kökü bende bir çınardın.
    Gazel dökmüş bir bahardı yokluğun!
     
    Sen, bir saçak altıydın dolu yağarken sığındığım; dağ başında tahta, küçük bir kulübe; ayazlarda ısındığım...
    Tutunduğum tüm dalları kıran, korkunç bir fırtınaydı yokluğun!
     
    Sen, hep yolumun üzerinde suyu sonsuz bir pınardın.
    Tenimde, yüreğimde çöl yanığıydı yokluğun!
     
    Sen, ayrılığı bile sevdiren sapsarı bir güldün; kavuşmaların o tatlı heyecanı... Ömrüme yüklenen; anlamsız, tesellisiz bir hasretti yokluğun!
     
    Sen, türküler gibi yanık, mısralar gibi hoyrattın.
    Şiirleri dilsiz, türküleri issiz bıraktı yokluğun!
     
    Sen, bakmaya doyamadığım siyah-beyaz bir fotoğraftın; atmaya kıyamadığım, eski, değerli bir kitap...
    Sen, bütün yorgunluğumu alan bir akşam güneşiydin; umudumu besleyen serin bir seher yeli...
    Sen, dağların bağrında kirlenmemiş bir ırmaktın; kumsalımda serinleyen çığlık çığlığa bir martı;
    Sen, avuçlarımda taze ekmek kokusuydun; yüreğime kazınmış muzip, şirin bir gülümseme...
    Dinmeyecek sandığım gözyaşlarıydı yokluğun!
     
    Sen, tozpembe ruyalardın, ilk sana anlattığım...
    Uyanmayı beklediğim bir kabustu yokluğun!
     
    Sen, Bensiz yaşarsın, sensiz yaşamayı denerim! derdin.
    Bizsiz yaşayamadığım, dipsiz bir karanlıktı yokluğun!
     
    Sen, en tatlı sohbetlerin gevezesiydin; sözü hiç tükenmeyen bir düş gezgini...
    Ortasında boğulduğum sessizlikti yokluğun!
     
    Sen, kadehimdeki en berrak şaraptın, gökyüzümdeki en parlak yıldız...
    Avuntusuz gecelerin korkusuydu yokluğun!
     
    Sen, aklın başında değil de, yüreğin elindeyken gelirdin bana; sanki soluk soluğa yaşanmalıydı herşey, hep aceleciydin...
    Elimi bir yerlere koyamadığım, duvarlardan nefes alamadığım; tarifsiz bir sıkıntı, tekdüze bir ümitsizlikti yokluğun!
     
    Sen, mutlulukla kıydığım; ölüm ayırana kadarlık bir nikahtın.
    Sıranın acıya geldiği, bir bedeldi yokluğun!
     
    Sen, yazılarıma eni konu yerleşmiş; adı, cismi belirsiz bir sevda; mutlulukla sarmaş dolaş bir hüzündün!
    Kalemimi tutuşturan; ölümü, hasreti cümlelerime taşıyan bir ateşti yokluğun!
     
    Sen, hayatla yaptığım bütün savaşların ganimetiydin.
    Namlusu yüzüme dönük bir silahtı yokluğun!
     
    Sen, vazgeçmemin engeliydin; anlaşmaya hep uydum.
    Ölümle hayat arasında gidip gidip geldiğim, Rus ruletiydi yokluğun!

  4. made in turkey!
    Senin varlığındı kalbimin kapılarını açan, sendin anahtarı kalbimin. Ne kelimeler yeter anlatmaya, ne de kağıt kabul eder kalemden dökülenleri. Sadece yaşadığım anlardan kalan anılarım yetebilir seni anlatmaya…
     
     
     
    Aşk yok, aşka inanmam dediğim anlarda çıktın karşıma. Önce gülüşündü seni bana çeken, sonrasında o gülüşün altındaki yaralı yüreğin…
     
    O gün, hani seni gördüğüm ilk gün; tren istasyonunda yağmur altında saatlerce oturduğumuz ilk gün. Sözde tren beklerken onlarcası geçip gitmişti de aldırmamıştık. Yağmur bedenimi ıslatırken, her damlada bir kat daha sana aşık olduğum gün… Yaşama döndüğüm, aşkın varlığının kanıtını gördüğüm gün…
     
    Ve sonra…. Sonu olmayan bir yaşam içinde asla gecesi olmayan bir gün gibi doğdun hayatıma. Oysa senden once “yağmurlar bile isyan ederdi akıttığım yaşlara onlar bile benim kadar ağlayamazdı”. Ya bu ben değilim, yada zaten ben bende değildim… Hayallerde yaşatılabilirdin, bir rüyada yer alabilirdin, belki de bir masal karamanı olabilirdin ama benim olamazdın...
     
    Sen gideli iki gün oldu.. Asırlara bedel iki gün.. Ellerim ceplerimde caddelerde yürüyorum. Birlikte dinlediğimiz şarkılar kulağımda. Ya da odama kapıyorum kendimi, görmek istemiyorum senden başkasını. O kadar çok alışmışım ki sana. Senin üzerine kurulmuş tüm hayallerim. Sen gittin, ben bittim, hayallerim yok artık geleceğe dair...
     
    Bil ki; içimde her zaman sıcacık kanayan bir yara olarak kalacaksın. Sana istediğim zaman söyleyemeyeceğim belki sevgimi ve ulaşamayacak uzattığım ellerim ellerine. Ama ne olursa olsun sana olan sevgim her an artarak yaşayacak bende." ......
     
    İşte bitti; “Vazgeçtim Senden” ve belki de seninle birlikte kendimden…
  5. made in turkey!
    Bu sana yazdığım son satırlar...
     
    Bu dinlediğim son şarkı bizim üstümüze söylenmiş. Kilit vurdum kalbime, umutlarıma. Ne bundan böyle sevdaya dair bir şeyler beklenebilir yüreğimden ne de nefret edebilirim birinden. Ben hamal değilim ki; hep kahrını taşıyım ömrün� Alın artık üzerimden hayata dair ne varsa. Alın sevdaya dair acıları, paylaşın aranızda...
     
     
    Sen sanıyorsun ki, kolay geliyor gidişin bana.. Arkanı döndüğün ilk andan gözlerim gülecek mi yeniden sanıyorsun? Söylesene! Sen ne sanıyorsun aşkı, sevgiyi, söylesene! Kolay olan, kaçmaksa, yalansa, vazgeçişse; ben zor olanı seçiyorum ve Seni Hala Seviyorum.
     
     
    Sen öyle san, farzet ki her şey çok kolay... Gittiğini sandığın sen, giderken bende kalanlarını, yani seni, yani aşkı, yani bizi alamayacaksın benden.... Geri vermeyeceğim onları, benim onlar, bana ait.
     
     
    Biliyor musun, acı olan asla gidişin değil.. Belki bir gün sevmeyi öğrendiğin de yanında ben olmayacağım.. Bir sabah gözlerini yeni doğan güne açtığında başkası olacak yatağında.. Benim içinse sadece "sen" var olacak baktığım her yerde... Ve işte ilk defa o gün sebepsiz ağlayacağım, o gün yağan yağmur gizlemeyecek gözyaşlarımı. Kim bilir belki de aynadaki hayalin ilk kez asacak suratını bana ve o sabah sensiz ve üşümüş uyanacağım!
     
     
    Her şeyin bir bedeli var biliyorum ve bende bu bedeli ödüyorum. Ödediğim bedel sensizlik, yalnızlık, aşksızlık. Oysa yüreğim her şeye rağmen mutlu olmanı diliyor....
     
     
    Seni bulduğum yerden başlıyorum yürümeye.. Seni düşünüyor ve gecenin ayazında üşüyorum..
     
     
    Veda bile etmeden gidişin geliyor aklıma, sadece susuyorum�..
  6. made in turkey!
    Kalbimin vuruşundaki endişeler, gül yaprağında bıraktığım sevincim, gözü yaşlı hazin akşamlardaki perişan düşüncelerimle bu itirafımı yapıyorum.
     
    Bana hoş geldin veya merhaba demelerindeki içinin titreyişi, gözlerindeki alev alev yanmalardı beni umuda sürükleyen ve ellerimi sevgiyle uzatmamı kamçılayan. Sanki sonsuz bir ümit veriyordun, o şaheser gözlerine her baktığımda.
     
    Sana şiirler yazmak geldi içimden, aydınlığımdan ışık getirmek, avuç avuç yıldız getirmek, zamanın bittiği yerden sana zamanı getirmek hayallerine kapılmıştım.
     
    Ama çaresizlik kapımı erken çalmıştı. Bir anda boşaldı dünyam. Çünkü sen kalbine bir başkasını sığdırmıştın. Sen, kalbinin her vuruşunda başka duygular yaşıyordun.
     
    Düşündüm ki bir yerde kurallara boş vermeliydim. Hiçe saymalıydım düzenini dünyanın. Zamana karşı koymalı, sıyrılmalıydım ayıplardan, korkulardan. Büyük delilikler yapmalı, yeniden sevmeliydim, yeniden aşık olmalıydım.
     
    Aşık olmalıydım ama kafa dengi biri olmalıydı. Konuşurken, dertleşirken huzur bulmalı, rahatlamalıydı beni. Bir dönem aşkın tanımını yanlış yaptığımın farkına vardım. Yanlışım; farklı iki bedenin bütünleşerek sonsuz doruklara ulaşması amacını taşıdığını düşünmemdi. Ama öyle olmadığını artık algılamış bulunuyorum. Çünkü seninle sohbetlerim bir ot gibi yaşamaktan kurtarmıştı beni. Güzelliğini kültürle süslemiş, nezaketinle bezemiş, iri parlayan gözlerinle bir serinlik veriyordun yüreğime. Umut buluyordum davranışlarında. Sanki kalbine beni de sığdırabilmiş gibisin. Yoksa bana mı öyle geliyor? Uzun uzun düşündüm ve düşünüyorum. Çünkü hislerim defalarca beni aldatmıştı. Gençliğimi badem dalına bağlayıp bıraktığım bu yaşıma kadar hep tek taraflı sevdim. Sevgilerim hep karşılıksız kaldı.
     
    Aramızda belki bir yaş farkı var. Buda beni senin duyguların açısından endişelendiriyor. Ama eğer sevgi arayışındaysan sevgilerden kazanımlar sağlayacaksan olgunluk senin için önemli bir tercih nedeni olmalıdır. Bence eğer seversen senin bu sevgideki risklerini asgariye indirecektir. İnancındayım. Ama inan ki seni kazanabilmek için sana yakın bir yaşta olmayı o kadar isterdim ki, seviyorum lakin bakışın gönlüme yaraşmaz vuslatında yaşıma.
     
    Ama yinede diyorum ki;
     
    Ben seni sevdim, kime ne. Tuttum, ta içime oturttum seni. Ben seni sevdim, elbette bendeydi özlemlerin en korkuncu. Ben seni sevdim doğrusu sevdikçe tamamlandım, bütünlendim. Ben seni sevdim en büyük, en solmayan güller açtı içimde. Ben seni sevdim. Sevdim öyle ya! Her çizgiye vardım seninle beraber ve yitirmek istemiyorum seni.
     
    Ya sen, senden ne haber. Sende sevdin mi beni.


  7. made in turkey!
    Sensiz olamam
     
    "Her aşk kendi masalını yarattı
    seni perilere beni kaf dağının ardına attı"
     
    üç gündür evden çıkmadım
    telefonlarını açmadım
    seni üzeyim derken
    gitgide sana bağlandım
     
    yani kendi kalbime bir çelme taktım
     
    sensiz olamam yaşayamamki
    bir gece dargın kalsak uyuyamamki
    bakma kızınca sana gurur yaptığıma
    aşk dolanır seni görünce ayaklarıma
     
    Sustum yüzüm benzim soldu
    herkes beni senden sordu
    üç beş saat derken
    bak yine akşam oldu
     
    Yani olan yine aşka oldu
     
    sensiz olamam yaşayamamki
    bir gece dargın kalsak uyuyamamki
    bakma kızınca sana gurur yaptığıma
    aşk dolanır seni görünce ayaklarıma

  8. made in turkey!
    böyle güzel günlerde yalnız olmak ne kötü......bayram sabahı kalkıp bayramlaşacağın biri yok............
    ne anlamı var o zaman bayramın...........................
  9. made in turkey!
    hiç gitme olur mu?
     
    Sana gitme diyemediğim zaman; gözlerine baktım ağlamaklı ve çaresizce. Belki anlar anlar da gitmez diyen bir umutla. Ellerin kayarken ellerimden yavaşça "seni seviyorum" dedim sessizce, belki de vaz geçip yanımda kalmanı bekleyerek. Sararken kolların beni yavaşça kokluyordum saçının her telini ve güzel tenini unutmak istemezcesine. Verirken bana son buseni akıyordu gözlerimden yaşlar usulca.
    Sana gitme diyemediğim zaman; ağlıyordum önce sessizce bir köşede dönecek diyen bir umutla. Gözyaşlarımı akıtırken gönlüme ılık ılık, başımı kaldırıp bir daha baktım ardından, belki de geri dönmeni bekleyerek. Düşerken kar taneleri kirpiklerime, hayalin vardı gözlerimde ve hala kokunu duyuyordum esen rüzgârda. Fırtınalar eserken ardından, son busenin sıcaklığı duruyordu yanağımda.
    Sana gitme diyemediğim zaman; bir yanlızlık resmi çizildi önce. Sonra hafiften bir rüzgâr esti, üşümeye başladı ellerim senin yokluğunu hatırlatırcasına. Bir buruk ses vardı hala kulağımda sevda türküleri söyleyerek rüzgârın uğultusuna karışan. Sessizce sallarken elimi ardından, bir küçük tebessüm belirdi yüzümde bu son vedaya aldırmayan... Seni hep sevecek olan...
     

  10. made in turkey!
    GİTMEZDİM BU ŞEHİRDEN
     
    Üstüme üstüme gelirken hayat
    Ne kadar uzak gözlerin
    Düşüyorum nerde ellerin
     
    Ah beni biraz anlasaydın
    Gözlerime inansaydın
    Biliyorsun yapamazdım
    Gitmezdim bu şehirden
     
    Olmadı gülüm yine olmadı
    Hayata gücüm kalmadı
    Sığınacak liman kalmadı
     
    Ah bir tutsaydın ellerimi
    Biraz gözlerime inansaydın
    Biliyorsun yapamazdım
    Gitmezdim bu şehirden

  11. made in turkey!
    AKLIMA SENDEN BASKA BIRSEY GELMIYOR
     
    Kelimeler eskiyor neyi nezaman söylesem,
    hepsi sensin
    aklıma senden başka birşey gelmiyor,
    desem ki gurbetteyim
    türküler uzun, gurbet sensin türküler sen,
    desem ki yalnızım dağlarda
    günler bitmiyor, yalnızlık sen,
    dağlar sen, günler sensiz.
    Aklıma senden başka birşey gelmiyor.
    Aklım sende, sen yüreğimde,
    yüreğim temaşada gözlerini,
    gözlerin üzüm bağlarında temmuz ayında
    bağ bozumuna zaman var.
     
    Gözyaşlarımı topluyorum şimdi,
    üzümler toplanırken şaraba katacağım,
    en tatlı şaraba senin adını koyacağım
    ve sarhoş olacağım daha içmeden bir yudum.
     
    Ben böyle bir sevdayı binlerce yıl önce bir kitapta okumuştum,
    lakin unutmuştum,
    yaşarken aklıma geldi,
    oysa yaşanılması mümkünsüz bir masal demiştim okurken o destanı,
    yaşamayan bilemez bu yaşananı,
    aklıma senden başka bir şey gelmiyor.
     
    Güzellik için sözler arıyorum,
    aklıma senden başka birşey gelmiyor,
    konuşacak konular şuradan buradan geçmiş ve gelecekten,
    aklıma senden başka birşey gelmiyor.
    Şiir yazmak için oturuyorum,
    içimde coşkular taşıyor,
    kağıtlara dökeceğim duygularımı
    kalemim hazır yazacağım ne yazacağım,
    aklıma senden başka birşey gelmiyor.
     
    Bayram yaklaşıyor şehir cıvıl cıvıl,
    kalabalıklar sevinçli,
    hediyeler alacağım bu bayram sevdalarımı giydireceğim,
    aklımda kalanlara kartlar göndereceğim
    aklıma senden başka kimse gelmiyor.
     
    Bir şarkı dinlerken hayal kuruyorum,
    sigaramı çekiyorum derinden,
    gözlerim dalıyor,
    ufukta gün batıyor,
    biriyle gidip konuşsam diyorum
    aklıma senden başka kimse gelmiyor.
     
    Canım sıkıldığında,
    efkar bastığında beni,
    yapayalnız yürümek istemiyorum,
    birini arıyorum yanımda,
    aklıma senden başka kimse gelmiyor.
    Ve yüreğinde papatyalar açan kız yaşamamın sebebini arıyorum
    aklıma senden başka birşey gelmiyor...


     
     

    oğuzhan bölükbaşı


     
    sewgili böcüğüm ademe..........................
  12. made in turkey!
    güzler düşer yüreğime…
     
    zindan gözlerini gördüm ya bugün…kilit vurdum gözyaşıma…, mevsimsiz hüzünleri yaşıyorum sende…
     
    güzler düşer, sen düşersin yüreğime…ne olur gitme…

     
     
    canım cigerim erbayıma gitsin.........
  13. made in turkey!
    Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi…
    Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…

    Sen bulanıklaşsan da, gözüm hep ufuktaki yalnız haberciyi gördü… Buğulanmış cama çarparken yağmur damlaları, ben çizdim bir kâlp içine iki bedeni…
    Zamanın bilmem hangi köşesindeydik hatırlamıyorum. İşime gelmeyen buluşmalardan kaçmadım sen varsın diye… Çam diplerinde petunyaları kuruturken ellerimizde, sen bana SENİ SEVİYORUM derken bile bakamıyordum gözlerine. Utancımdan … alışık olmadığımdan belki … belki de o öpülesi dudaklarından ayıramam dudaklarımı diye, korkumdan.. Farkına varamadım gerçeklerin.. Gözlerine saklanmış hainliği sezseydim eğer; … eğer, denizlerden çaldığın dalganın, bir mühür gibi yüreğime leke yapacağını çözebilseydim, mayasız öperdim seni.. Özüm’süz …

    Güzel kelimeler istiyordum senden … Ay ışıklarıyla yıkanmış, okuyunca en çirkin anlarımın anlamlaştığı, okuyunca dokunduğun gözlerimin mızmızlaştığı …

    Kulağımın arkasına fısıldanmış güzel kelimeler biriktirmiştim ben sana oysa… terk edip gitmeseydin ansızın; duyacaktın … Ben çırpınırken bir kaşık suyun derinliğinde boğulmamak için, sen görünce beni böyle çaresiz, beni böyle çırılçıplak; tutup çıkarırsın diye uzatmıştım ellerimi..Sen, biraz yukardan ifrit dolu yüreğinle bakıp gülmüştün hâlime.Oysa ben susmanı bekliyordum.. birde ıslak bedenimi sarmanı… bir “NEYİN VAR SENİN” e öyle ihtiyaç duymuştum ki o an; anlatmak istedim, ama sen … yoktun..!

    Yıllar geçti aradan.. ve farkında olmadan…
    Adımlarım daha büyük, daha hızlı ve daha sağlam…
    Yokluğunda büyüttüğüm acılarımı her gün tazelemek zoruma gitmeye başladı. Ve hasretinin bitime uğraması gerekti. Eylüldü.. hüzün mevsimiydi.. nasıl unuturdum seni? Yaprakların salına salına karıştığı toprağı öpüyordum, “Vatanım” diye değil! Sen dön diye…

    -Köylü kız- büyüsü bozulduğunda ben öğretmen olmuştum.. Hani rüyalarımın en güzel sahnesinde seyrederken, göz yaşlarımı tutamadığım … hani en mateminde gecenin; üzerimde bir hamal gibi taşıdığım sensizlik yükünü atmak istediğimde, düşünüp de derinlere daldığım….
    Hatırladın mı?
    Saçlarım; senin bildiğin kadar sıradan değil artık..
    Gözlerime durulmayı öğrettim..
    Dudaklarıma kilit vurdum konuşmasın diye..
    Yüreğimdeki seni her gece zindana attım bensizliğin acısını, sensizliğin acısını çektiğim gibi çek diye! !

    Gitme Sevgili!
    Sokak aralarında yitirdiğim aklımı geri ver bana.. yüreğim yüreğinde.. Böyle kuru bir beden ne işe yarar sensiz.. Ya dünümü ver, yada hakkımı! çok mu arzu ettiklerim?
    Hayatının kısa film akropollerinde hiç mi karem yok? Senaryoda figüran olarak ölmek istemiyorum.. al beni de gözlerine…

    Gözünle gördüğün her seksiyonda bir sahtekârlık, her parselinde acı ve göz yaşı… Güzel kelimelerinden duymak istiyordum bir ikindi çayı ertesinde.. Dudaklarından dökülmedikten sonra, adıma yazılan mektupların ne albenisi var ki?

    Evlendim…Soğuk duvarlarında, gece lâmbasının aydınlattığı kadar görebildiğim dünyanın eşiğinde, bedenimi saran başka kolları sen zannedip doyasıya, hissedilmeyen kokunu sineye çektiğim günler aklıma geldi..
     
    Evlendin…İkinci sayfa haber bültenlerinden öğrenmek istemezdim… Bilmek isterdim yerime koyduğun biblonu… Kim bilir hangi Can sırada bekliyordu Yanmak için… Farkında olmadan işlediğin günahın bedelini ödeyeceksin demiştim … Yüreğimi yüreğine koymuş olsaydın farkına varırdın süzülmemiş gerçeklerin… Arsız gönül kuşun konmuştu bir başka evin bir başka penceresine…Açar mıydı? …

    Yıllar geçti aradan … farkında olmadan.
    Cebimde kimsenin göremediği bir öfke saklı sevdiğim… Çıkardığımda dağ dayanmaz ki gönlün dayansın? Ben, kaybolmuşluğun sefasını sürerken, sen, bensizliğin nedametini çekiyorsun… Hissediyorum bunu…Ne ektin ki biçesin?
     
    Beni arıyorsan;
    Yokum! !
    Sisle çevirdiğin bu evren, artık benim olmadığı kadar, seninde değil! !
    Zaman hızla akıp gidiyor..
    Yıllar sonra bugün, bakıp da halime gülmeyeceğim… Gözlerime durulmayı öğrettim…
    Dudaklarım, dudaklarında güneşe selam çakmayacak artık..
    Erkekçe, namusluca çekip gideceğim gözlerinin önünden;
    Arkasına bile bakmadan…

    Dur! !
    Yaklaşma…
    Yollarına toz olduğum sevgili! !
    Dudak büktüğüm gidişine…
    Yüz eskittiğim zamanla..
    Ey Yüreğimi yüreğine bir kez olsun konuk edemediğim sevgili! ! !
    Dokunma ellerime..
    O eller ki, zamanın bir köşesinde, okul kaçışlarının heyecanıyla atan kâlpleri bir bedene dolduran; sonra Tek can ile kenetlenip kaderin vahametini inadıyla kıran eller…

    Git..
     
    Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi…
    Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…
  14. made in turkey!
    Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,
     
    Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
     
    Dağlara dönmeli yüzünü insan.
     
    Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;
     
    Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....
     
    Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!
     
    Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,
     
    Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.
     
    Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,
     
    Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
    Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;
     
    Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip
     
    Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;
     
    Gördüğünü hissedebilmeli!
     
    Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
     
    Değerli olabilmeli hayat!
     
    İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!
     
    Başkasının yerine koyabilmeli kendini;
     
    Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!
     
    Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!
     
    Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; Sevgisiz, soysuz kalarak!
     
    Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
    Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...
     
    Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...
     
    Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!
     
    Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;
     
    Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!
     
    Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!
     
    Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, Neşesizdir kahkahaların;
     
    Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...
     
    Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!
     
    Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...
     
    Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
    Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
     
    Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
    Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için!
     
    Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!
     
    Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
    Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;
     
    Zaman bulabilsin; Bir teşekkür, bir elveda için...
     
    Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;
     
    Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!
     
    Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
     
    Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!

  15. made in turkey!
    Penceresi önünde karanfil saksı
    Oturmuş yazar yarim birine yazı
    Kimi sever bilinmez dumanlı başı
    Zalim olma sevgilim taşdan değilim
    Batmam elin üstüne diken değilim
    Zalim olma sevgilim taştan değilim
    Kaldır başını bir bak haram değilim
     
    Penceresi önünde üzümlü asma
    Benden başka birini aklına takma
    Benimkide yürek canım üstüne basma
    Zalim olma sevgilim taştan değilim
    Batmam elin üstüne diken değilim
    Zalim olma sevgilim taştan değilim
    Döndür başını bir bak haram değilim
     
     
     

  16. made in turkey!
    Sevgilim
    Yeşıl eriğim benim
    Ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin
    Hapiste günler ağır geçer diyordun
    Olsun be ben vazgeçtim zurriyetimden
    Yeterki yetim bir çocuk gibi bırakma beni
    Zira sensiz bu can bir yüktür yüreğime
    Kaldır öpülesi alnını ve bak bana
    Gordünmü gülüm bir tek gözlerim değişmedi gene
    Bır tek gözlerim
     
    Açılır açılır gözleri gülümün
    İçlerinde yeşil çam ağaçları
    Uyanışların en tazeleri
    Odamızdan geçer gülüm seninle
     
    Feriğim fidanım feryadım
    Hey benim zizil parmak
    Memleket gözlüm
     
    Geceleri hep peşinden koşar
    Göğsüme takıp yönümü bulduğum
    Kalp verdin onur verdin
    Yetmez mi deli fişeğim
     
    Feriğim fidanım feryadım
    Hey benim zizil parmak
    Memleket gözlüm
     
    Benım en buyuk kudretim
    Senin sahiden şehrimde olduğunu bilmek
    Hatta şu an ıslak şehrimde geceliğinle balkondasın
    Bende dokunmaya çalışıyorum ince parmaklı ellerine
    Kaldır öpülesi alnını ve bak bana
    Yoroz değil kararan
    Yüzümde ışıgından ayrılmanın kederi
    Birazda işte geldik gidiyoruz ün hüznü var
    Ama gördün mü gülüm
    Bır tek gözlerim değişmedi...yine
    Bir tek gözlerim
     
     
     
     
    bir tek gözlerim değişmedi........
     
    yine
     
    bir tek gözlerim................
     

  17. made in turkey!
    Suskunuz... Hem de çığlık çığlığa bir suskunluk bizimkisi...
     
    Bu konuşacak bir şeyimiz olmadığından değil. Konuşmaya çalıştığımız şeylerin,
    alıştığımız yalnızlığımızdan uzaklaştırması aslında bizim korkumuz...
     
    İkimizde cesaret edemiyoruz. Öylesine alışmışız ki içimizde büyüttüğümüz
    yalnızlığımıza. Seviyoruz onu. Bekli de yaşandığında yok olacağı korkusu bizi
    tereddütte düşüren. Kaybetmekten korkacağımız bize ait bir şey oluşturma
    kaygısı...
     
    Sen yapamadığın hamlenin, hayatın boyu inanmak istediğin değerlere sahip gibi
    gördüğün düzeni yok etme girişiminden Başka bir şey olmayacağını düşündün hep...
    Bense yılların verdiği bir alışkanlıkla içinde var ettiğim bana daha fazla acı
    vermemek için susmayı tercih ettim...
     
    İçimden çığlık atarak susuyorum... Susuyorum... İçimde o kadar güzelsin ki...
    Sana susuyorum...
     
    Demiştim ya "yüreğim susmayı öğreniyor". Aslı yok. Sevdiğini anladığında içinde
    duyduğun çığlığın yankısı hiç bitmiyor. O hiç susmayacak... Her gün, her saat
    bana haykıracak, bağıracak, parçalayacak içimi. Benimse yüzümde o gülümsemem yer
    edinecek tekrar...
     
    Her soğuk üşütemediği gibi, her ateş de yakamazmış insanı... Üşüyorum; alev alev
    üşüyorum... Hani saatlerce sessiz, tek kelime etmeden sana bakışlarım var ya;
    gözlerinde beni ısıtacak olan anlamları yakalamaya çalışma çabamdan başka bir
    şey değil...
     
    Ve her yakaladığımda kaybettiğimi hissetmemden öteye gitmeyen bekleyişler... Ve
    her kaybettiğimde yeniden yakalama çabam...
  18. made in turkey!
    seni düşlemek ne güzel
     
     
     
    Saat Gecenin İkisi Olmuş
    Ve Ben Sendeyim Yine
    Durduramadan İçimdeki Seni ;
    Beni Alıp Götüren Saatler
     
    Sana Akıyor Sanki,
    İçimde Tarif Edemeyeceğim Kadar
    Anlamsız Fırtınalar Esiyor
    Ilık Rüzgarlar Getirdi Seni Bana
     
    Ruhumdan Bir Parça Alıp
    Adını En Güzel Duygu Koydu,
    Beni Öyle Bir Heyecan Sardı Ki ;
    Bir Annenin Evladını Sarar Gibi
     
    Beni Sana Mahkum Eyledi
    Nasıl Yazmak İsterim Şimdi Sana
    Sayfalarca Sana Anlatmak İsterim
    Yaşadıklarımı..!
     
    Sana Uzaktan Konuşuyorum Şimdi
    Ben Daha Gözlerine Doyasıya Bakamadım
    Sana Kendimi Tam Anlatamadım Daha
    Ne İsterdim Şimdi Bilirmisin
     
    Sadece Ay Işığı İle Aydınlanan
    Bir ağacın Gövdesinde Başımı Dayayıp
    Gökyüzüne Bakıp Seni Düşlemek
    Ve Ben Saatlerce Seni Hayal Etsem
     
    Sonradan Tam Sana Çılgın Olduğum
    O Anda, Sen Çıkagelsen
    Yavaşça Eğilsen Dizlerimin Yanına Otursan
    Sonra Sana Dönerek Saçlarını Okşasam
     
    Ellerimi Yüzünde Gezdirerek Gözlerine Dalsam
    Seni Hayal Ettiğimi Anlatsam,
    Benim Hayallerim Sınırız Anlattığımda
    Yaşamış Kadar Oluyorum
     
    Ve Yaşadıkça Sevgim Sana Artıyor
    Daha Bir Çok Şey Yazmak İsterdim
    Ama Ömrümün Diğer Senli
    Günlerini Saklamak İstedim…!
  19. made in turkey!
    Bir zamanlar gökyüzünde birbirlerini gerçekten çok seven
    Bir bulutla yıldız vardı...
    Bulut gökyüzünün en şeker, en pembe bulutu
    Yıldızsa; en parlak, umudu en çok yansıtan yıldızıydı...
     
    Gökyüzündeki her varlık onların sevgisini kıskanırdı...
    Tatlı bir kıskançlıktı onlarınkisi... Ama biri vardı ki;
    Bulut ve yıldızın ayrılmalarını yürekten istiyordu...
    Hem de yıldızın en yakın arkadaşı olmasına rağmen...
     
    Bulut biraz saftı, kimseyi kıramazdı...
    Yıldızsa bulutu için elinden gelen her şeyi yapabilir,
    Herkese meydan okuyabilirdi... Zaten onun için
    Bir bulutu bir de çok sevdiği dostu peri vardı...
    Bir derdi olduğunda gider periye anlatırdı...
    Nereden bilebilirdi ki, perinin bir gün bunların hepsini
    Yıldızla bulutun ayrılmaları için kullanacağını?
     
    Bir gün nazar değdi bulutla yıldıza...
    Hiç yoktan bir sebepten tartıştılar.
    Bulut, çekti gitti, hatalı olmasına rağmen.
    Yıldızsa "Nasılsa bulutum beni seviyor,
    Dönecektir." diye düşündü... Fakat hiç bir şey
    beklendiği gibi gitmedi... Bulut dönmedi.
    Kim bilir, belki de cesaret edemedi dönmeye.
    Tek bir gerçek vardı ki:
    O da; ikisinin de çok üzgün olduklarıydı...
     
    Gökyüzündeki iyilik melekleri bile ağladılar
    onların durumlarına ama ne fayda...
     
    Ertesi gün yıldız olanları en yakın dostu periye anlattı...
    Periyse göstermelik bir hüzne büründü...
    Eline büyük bir fırsat geçmişti. Artık hayatı boyunca
    kıskandığı kişiye karşı kozları vardı elinde.
    O kişi, en yakın dostu yıldız olmasına rağmen
    kullanacaktı kozlarını... Hem de büyük bir zevkle...
     
    Bulutun yanına gitti ve yıldızın artık onu sevmediğini
    söyledi. Bulutsa üzüldü, boynunu büktü ama elinden
    hiç bir şey gelmeyeceğini düşündü...
    Çünkü yıldız inatçıydı..
    Bir kere olmaz dediyse, bir daha olur demezdi.
    Peri de bulutun bu üzgün durumundan yararlanıp
    ona olan sevgisini itiraf etti...
    Bulut da kimseyi kıramadığı için perinin,
    yıldızının yerine geçmesine izin verdi...
     
     
     
    Yıldız, günlerce bulutunun dönmesini,
    ondan af dilemesini bekledi... Ama bulut gelmedi.
    Bir gün yıldız, bulutun yanına gidip,
    konuşmaya karar verdi. Gece yola çıktı.
     
    Bulut, dostu sandığı periyle birlikte ayda eleleydi...
    Melekler dayanamayıp, tüm olan biteni anlattılar yıldıza...
    Çok üzüldü ve çaresiz, döndü arkasını gitti...
    Yavaş yavaş sönmeye başladı...
     
    O günden sonra yıldız söndü, ışık veremez oldu..
    Bulutsa artık ne o kadar pembe, ne de o kadar kadifeydi.
     
    Yıldız, ilk zamanlar her şeyden vazgeçti, hayata küstü...
    Ama kolay pes etmezdi.
    Kısa bir süre sonra hayatıyla ilgili o önemli kararı verdi.
     
    O güne kadar hiç görmediği güneşin yanına gidecekti
    ve biraz daha ışık isteyecekti ondan. Çok geçmeden
    daha önce hiç görmediği güneşin yanına gitti...
    Ondan yansıtması için biraz daha ışık istedi...
    Güneş ışık yerine sevgisini verdi yıldıza...
     
    O gün bu gündür yıldız,
    dünyaya güneşin sevgisini yansıtır....
    Bulutsa; hep gözyaşlarını akıtır dünyaya...
    Bir de yüreğinde kopan fırtınaları...
     
     
     

  20. made in turkey!
    Sen yokken çok değiştim sorma. Bir kaç günde değişir mi insan deme? Değiştim...
    Çekildim kabuğuma, kapattım dışarıya açılan bütün pencerelerimi. Ne insan görmek istiyor canım, ne de insana dair bir şey duymak istiyorum.
    Yarından umudum yok bugün.
    Sen varken hatırlamadığım ve hatta unuttuğumu sandığım incinmişliğim, sen yokken yakaladı yine en zayıf yerimden beni.
    Hangi kuyuların diplerinde olduğumu bilemezsin.
     
    Oysa bende herkes gibi bir şeyler istedim hayattan ve herkes kadar. Alıp da yüreğimi bir sahil kasabasında soğumaya mı bıraksam? Çünkü sabahtan akşama ne getireceği belli değil hiç bu şehrin. Geceden sabaha ya da. Bilirsin gecelerim uzundur benim.
    Kendimden umudum yok bugün.
    Ben kendimi kaybetmekten hiç korkmuyorken, sen beni kaybetmekten korkuyorsun ya, işte bu da senin hezimetin...
    Ne düşüncelerimi toparlayabiliyorum dağıldıkları yerden ne de hayallerimi... Gözümde büyüyor artık başarmak istediklerim. Elbette umut etmek bitmiyor ama eskisi kadar hevesli değilim.
    Bir kara bulut gibi çöküyor üstümüze unutmak istediklerim. Ve yokluğunda yakalanıyorum kapatılmamış hesaplarına yüreğimin...
     
    Oysa bende herkes gibi birşeyler istemiştim... Ve herkes kadar. Ya da bilmiyorum belki de sıradan hayallerin insanı mı değilim? Sıradan olmayan ne hayalim olabilir ki?
    Sen gittin, ben değiştim... Bu seninle ilgili değil. Başkalarıyla da. Bu benimle ilgili. İnsan kendinin efendisidir oysa. Ama ben bugün kendi kelimelerimin efendisi bile değilim!
    Kendime sözüm geçmiyor ve kendimi unutmak istiyorum repliklerinde yine, birlikte seyrettiğimiz filmlerin.
    Sana bir sürü film biriktirdim...
    Ama ben aynı adam değilim. Başedilir gibi değil içime çekilmişliğim...
    Düşünmemek istiyorum kendimi. Düşünmek, ilacı olmayan bir hastalık gibi. Her yere bulaşıyor. Herkese bulaşıyor...
    Gölgelerimle kavga ediyorum. Kendi gölgelerime meydan okuyorum. Oysa onlar adı üstünde gölgelerim...
    “Hadi bir an önce dön” diyemiyorum... Düşünsene bi; sana ne vaad edebilirim? Belki geçer, belki geçmez bu halim...
     
    Oysa bir tek sen varsın yanında kendimi güvende hissettiğim. O yüzden barışık duruyorum sen varken herkesle ve herşeyle ve bu yüzden mi yokluğunda yeniden savaş ilan ettim? Ama baktım ki zırhlarım delik, keskin bir silah gibi değil artık sinirlerim. Belki de ben artık bu savaşın adamı değilim!
    Hayatın bana bıraktığı tortularım var. Kendimi bir daha eskisi gibi hissedememekten korkuyorum anlasana.
    Zor bir savaşın savaşçısı gibisin. Söylesene sana ne vaad edebilirim? Ben kendimin bile yanında duramıyorken, senin yanında nasıl durabilirim?
    Düştüm, düşeceğim... Tutunmaya çalıştıkça kırılıyor cesaretim ve aşağıya her baktığımda, seni kendi uçurumumdan korumak istiyor hislerim...
    Sen gittin ben değiştim.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.