Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

deniz_kizi

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.891
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    7

Blog Başlıkları gönderen: deniz_kizi

  1. deniz_kizi
    gidenlerin ardından
     
    gitmek özgürlüğü, umudu, yeni bir hayatı ifade eder benim dünyamda. gidenin yeni bir hayatı olacaktır gittiği yerde, ve giderken sanki tüm korkularını, umutsuzluklarını, günahlarını, nefretlerini, özlemlerini soyunur; geride kalanların ruhuna çökecek kalın bir toz bulutu, bir tortu tabakası bırakır sanki..
     
    ayrılığın hemen tüm acısını geride kalan çeker çünkü.. gidenleri uğurladıktan sonra eski hayatına dönmelidir artık, ancak bu hiç de kolay olmayacaktır, çünkü hayatına giren herkesle birlikte eski hayatından uzaklaşmıştır, giden herkes aynı zamanda kalanın hayatından bir parçayı da götürür yanında; ve o geri gelene kadar yeri dolmayacaktır o parçanın, işte geride kalan bunun acısını çeker, her gidenle birlikte bir parça daha kopar hayatından, ve parçalanma anında, sallanan eller, dolan gözlerde görülen o acının hemen sona ereceği düşünülür, oysa geride kalan artık eski insan değildir, ve o parçanın koptuğu yerde, bir burukluk, içten içe hissedilen bir acı sürecektir benliğinde..
     
    aslında kimi zaman yeni bir hayata başlamak, o parçaların yerini doldurmaya çalışmaktan daha kolaydır, ancak insan hemen hiçbir zaman yeni bir hayata başlamak için gerekli cesareti bulamaz kendisinde. ezilen olmamak için ezen olmak gerekiyorsa, parçalanmamak için parçalayan olmak gerekir, giden hep o olursa kalanın acısını hiç çekmeyeceğini düşünür insan, ondan bundan topladığı kırık dökük hayat parçalarının kendisine yeteceğine inanır, bu yüzden özgürlük; geride kalanları hiç düşünmeden, asla arkasına dönüp bakmadan uzaklaşmak, o toz bulutunun kimlerin ruhuna çökeceğini umursamadan çekip gitmek, uzaklara -ama aslında kendi ruhuna- doğru sonsuza dek sürecek bir yolculuğa çıkmak yatar her insanın içinde bir yerlerde; kimi zaman kendisinin bile bakmaktan korktuğu bir yerlerdedir o dayanılmaz arzu, ama baktıkça içine derin bir umutla birlikte, bunun hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini bilmenin verdiği derin bir hüzün yerleşir insanın.. acıdır ama, bu şekilde bir hayat özlemi de bir yanılgıdan ibarettir aslında; çünkü kalmak hayata kök salmak, ona tutunmaktır, hiçbir yere tutunmayan insanı sevmez hayat, onun bir hayatı da olamayacaktır bunun için.. özgürlüğün bedeli ağır olur her zaman, insan hayatla barışık yaşamayı öğrenemezse hayat bunun bedelini ödetmeye çalışacaktır ona.. kalan insan hayata bağlı olandır, ya da hayatın ona biçtiği paye budur, gerçekte öyle olmasa bile.. ve işte bu yüzden parçalanmak ağır gelir ona, gidenlerin hayattan pay almayı kendileri kadar haketmediğini düşünür geride kalanlar, hele hele kendi hayatlarından.. "hayat paylaşmaktır" denir oysa, ama paylaşılan kendi hayatı olduğunda buna katlanamaz insan. gidenlerin hayatları çoğunlukla eskisi gibidir döndüklerinde, ya da yeni bir hayata başlayacaklardır artık, ama her başlangıç bir umuttur, umut ise yaşam iksiridir insanın. belki onlar da hissederler acısını ayrılığın, yanlarında getirdikleri parçaların gerçek sahiplerinde olmamasının verdiği burukluk onlarda da vardır, ancak bencil bir varlıktır insan, geride kalanın kendisi olmamasının verdiği gizli ve hastalıklı bir mutlulukla bunu fazla umursamaz gidenler, o parçayı görebilecekleri bir yerine koyarlar yüreklerinin, kendi 'geride kalmışlıkları'nın acısını bastırabilmenin bir yolu olarak görürler bunu belki de..
     
    ama zamanla o parça o yürekte yer edinirse işte o zaman gerçekten ayrılığın acısını hissetmeye başlar insan, o parçayı tekrar sahibine vermenin imkansız olduğunu bilse de en azından yanında bulunduğu sürece eksikliğini hissetmeyeceği düşüncesiyle tekrar kavuşmak ister geride kalanlara, işte özlem denen şey belki de budur; parçaların birleşme çabasının oluşturduğu bir duygudur belki de özlem.. özlem yalnızca parça ile bütün arasındadır aslında, insan yalnızca parçayı içinde taşımanın acısını hisseder, bunun adına özlem der sonra da.. geride kalan gideni de özler elbet, ancak götürdüğü parçanın özlemi kendine, kendi benliğine, kendi hayatına olan özlemini ifade eder; ki bu daha yakıcıdır gidene olan özlemden..
     
    ve,
    ama az ama çok; kalmak da acı çekmektir, gitmek de aslında, tıpkı yaşamak gibi.. dedem sende burakıp gittin bu yazı senin icin...

  2. deniz_kizi
    Aşk.. Sensiz olmaz yaşanmaz sensız... Ama en güzeli; günün birinde aşık olamıyorum diye korktuğun bir anda, aşık olmaya başladığını görmek ve aynı anda gururun hazmedemediği, alışkın olmadığın bu duyguyu yok etmek için verdiği cabayla yaşananlardır...
     
    Çünkü artık sen aşıksındır ... Bu sefer farklıdır her şey; sana aşık olanların senı mutlu etmelerinin verdiği hazzınn yeteriızliğinin sebebı olan AŞIK OLAMAYAŞIN değişmıştir!..
     
    Kızgınlıklar, tutkular, özlemler, mutluluklar, karşılıklı yaşanırken ne güzeldır değıl mi...Oysa kı sen gururun hazmedemediği için yok etmeye başlarsın en başından ...Kırarsın karşındakinin kalbılnı, nasılsa alışkınsındır öncekı zamanlardan sevmemeye... Üzersın onu,yaralarsın...yaralarsın kı; bıraksın senı ya da sen onu bıraktığında kolundan tutmasın ,'gıtme'demesın ,dıyecek cesareti olmasın dıye!.. Ama o da aşıktır, üstelık sen ne yaparsan yap bırakmayacaktır senı ve bunu yaparken de kişiliğini korumayı başardıgı için senı bır adım daha bağlayacaktır kendıne!.. Ama yetmez bunlar çunku; tutku vardır, sevenin kırılmıs kalbı, kırılmıs onuru ve senı bekleyen kızgınlıklar vardır... sevgisine engel olamadığı ıçın kendıne ve sana kızıyordur ona bunları yasatmana kızıyordur ve her sey aslında eksık baslamıştır bu yuzden de eksıkler varken gıdersın...
     
    O eksiklerı tamamlayabilirdim ve evt güzel de olurdu dersin kendi kendine ama; bilirsin kı kalbin ne kadar ıstese de ,her ne kadar gıden yıne sen olsan da böyle olması gerekiyordur, duzelmesi için bu da sarttır!... Ve işte o anda başlarsın içinde yaşamaya hüznünü ...
     
    O hüzünle birlikte gelir ayrılık ve yerleşir içine. Ayrılık da aşk gibidir aslında, zamanını beklemez. Bilmez senin hazır olmadığı, hissetmez içindeki eksikleri. Sen sadece birazcık zamana ihtiyaç duyarken, ayrılık artık gebedir içinde.
    Eksiklikleri doldurmanın adı ayrılık olmasaydı keşke dersin içinden. Özlersin... Ve görmek istediğin onca yüz arasında sadece eksik olan bir yüz vardır... Zamansız ayrılık izin vermez içindeki o insana ulaşabilmene...
     

  3. deniz_kizi
    Küçükken hep korkardım palyaçolardan, ürkütürdü beni aşırı maskeleri. Gülemezdim diğer çocuklar gibi.Sevimsiz itici gelirlerdi hep bana. Annemin arkasına sığınırdım.Merak ederdim neden boyalarlardı ki yüzlerini böyle anlamsız boyalara güzel değiller di işte ya da ben korkardım belki o yüzden güzel bulmazdım onlardı.
     
     
    Şimdi büyüdüm…Hala korkuyorum ama değişen bir şey var ki çocukluğumdaki palyaçoların yerini insanlar aldı artık. Kendi olmaktan korkan, bilmediğim sürekli maskeler takan insanlar. Yaşarken neden gerek var ki maskelere…Yaşadığım sürece etrafımda dolaşan maskeli yüzler,kendi yüzlerini göstermekten sürekli korkan yüzler.Her şey için farklı bir maske; herkes için ayrı bir maske.Başlangıçta göremiyorsunuz imkansız ama hani şarkılara konu olup akıp giden o zaman var ya evet işte o bir zaman sonra,öyle bir an geliyor ki, maskesi düşmüş çıplak sizin tanıdığınızdan çok uzakta sanki bambaşka bir insan karşınıza geçmiş.Kim bu insan diyorsunuz tanımıyorsunuz ki o an.Sevdiğiniz mi bu gördüğünüz yoo hayır bir yabancı bu tanıdığınız.Belki maskesini düşürdüğünüz birçok insan oluyor en incinen yer yine kalbiniz.İş hayatında, ailenizde,dostlarınız arasındaki maskeler de elbet acı veriyor size karşılaşınca.Ama en kimliksiz, en tanınmasız gelen o sevdiğinizi sandığınız insanın maskesi geliyor size.
     
     
    Maskeler …Evet nedendir bir zaman sonra düşen maskelerle yine baş başa kalıyorsunuz.Sonrasında içinizi kemiren soru işaretlerini noktalara çevirmeye çalışıyorsunuz.Hayır üç nokta değil…Herkesin boşluklarını kendince doldurduğu, başka anlamlar yüklediği üç noktalar değil istediğiniz.Hayır virgül tatmin etmez, maskelerin devamı gelebilir korkusuyla olmaz.Hayır noktalı virgül değil, o maskelerin neden takıldığını anlamaya çalışmıyorsunuz siz.Soru işaretlerinize nokta arıyorsunuz , belki ilk görüşte basit görünen size cevap verebilen tek dokunuşlu bir nokta.
     
    Ve hayatın içinde hiç bitmeyen maskeler.Sizlerin de var değil mi düşününce…Savunmayın zorunlu hissetmeyin o maskeleri takmaya.Aslında zor değil isteyince sadece kendiniz olabilmek.
     
     

  4. deniz_kizi
    Dışarıda kar...
    Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
    Kuzinenin üzerinde demir maşa...Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
    Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
    Sucuk lükstü.
    Yumurta lezzetli.
    Ekmek her zaman ekmek gibi...
    Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...
     
    Dışarıda kar...
    İçeride kanaat...
    İçeride huzur...
     
    Televizyon yoktu.
    Gazete de her zaman olmazdı.
    Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
    Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
    Kestane közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu.
    Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
    Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...
     
    Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
    Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
    Çay da kokardı...
    Domates de...
    Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
     
    Dışarıda kar...
    İçeride huzur...
    Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi... Kimin umurunda...
    Ne güzel cahildik.
    Mutluluğun resmini çiziyorduk...









     
    Bu yazıyı az önce bir arkadaşım mail attı.Okuyunca birden düşündüm gerçekten de eskiden ne kadar da farklıydı herşey...İnsanlar belki yaşam standartları açısından zor koşullarda yaşıyorlardı.Belki sağlık koşulaarı bu kadar elverişli değildi.Belki teknoloji yaşamın her yönünü bu kadar kuşatmamıştı.Belki şehirlerdeki alt yapı çalışmaları bu kadar üstün özellikler içerisinde değildi.Kar bütün yolları kapatırdı ulaşımı zorlardı.Buz sarkıtları vardı damlardan sarkan...
     
    Ama mutluluk herşeyin üstesinden gelebiliyordu.Şimdi ise birçok imkana sahip olmamıza rağmen içimiz huzursuz.Umutsuzluk bir kaygı sarmış yaşamlarımızı...
     
    Bazen şanslı hissediyorum kendimi...Şiimdi çocuklara bakarak ben şanslıyım diyebiliyorum.Bilgisayar oyunlarım yoktu benim bu su dövüşleri,çamurlarla kumlarla oynarak büyüdüm ben.Arkadaşlarım vardı benim paylaşımlarım sırlarım vardı...Mahkum değildim ki benim bütün günü başında geçireceğim bilgisayara.Şimdi ise sınav endişelerl için koşuşturan erken yaşta herşeyden bıkmış çocuklar var etrafımda.
     
    Daha aydındı insanlar,eski fotograflara bakınca daha da iyi anlıyor insan bunu.Cumhuriyetin kuruşunun kutlanmasının fotograflarına bakınca ilk izlenimim; ne kadar çağdaşlarmış demiştim.Şimdi ise yaşamımı kısıtlayan insanlar var etrafımda.Huzursuzluk kokan şehirler var,kargaşa yaratan kavramlar var artık her yanımızda...
     
    Evet eskidendi, çok eskiden...


  5. deniz_kizi
    Hayatlarında sürekli dört mevsim yaşayan insanlar vardır. Güneş sıcacık kavururken ansızın fırtına çıkabilir.Yada buz gibi ayaz üşütürken yüreklerini birden sımsıcak güneş ısıtabilir beklenmedik biranda. Sanırım benim hayatımda böyle; dört mevsimin heran görülebildiği bir hayat... Şimşekler çakarken bir umutla güneşi bekleyen bir hayat...
     
    Hafta sonu güneş tüm pırıltısıyla ısıtmıştı bedenimi.Gökyüzünde yer yoktu belki güneşe ama benim içimi ısıtıyordu. Kayak yarışları vardı Erciyes'te yeni insanlar tanımıştım ve nedendir bilinmez benden büyük oldukları halde hiç sıkılmamıştım onlarla beraber. Onların çocuksuluğundan mıdır, yoksa benim olgunluğumdan mıdır bilmiyorum ama; benden epey büyük insanlar birlikteyken mutlu hissetmiştim kendimi. Belki de bu yeni insanların farklı yaşamları ısıtmıştı yüreğimi... Taa ki dün akşama kadar.
     
    Güneş kaybolmuştu birden, yerini bulutular kaplamıştı. Arkadaş, abla, ya da dost muydun benim için? Yeterli miydi bu kavramlar bilmiyorum? Senin üzüntüden hasta olduğunu öğrenince bir titreme hissetmiştim yüreğimde. Biliyorum kırılmıştı yüreğin yaşadıklarına... Nedenlerin ve nasılların ansızın büyümüştü içinde...Ama unuttuğun birşey vardı aslında bu dönemde. Belkide en önemli şeyi unuttun birdenbire. KENDİNİ! Senden daha önemli ne olabilrdi ki bu hayatta ? Öğretemedim sana bunu... Sen değerlisin ve önemlisin. Kendini bir kenara atamazsın. Umursayamıyorum diyemezsin ki! Biliyorum yüreğinde kırıldı bir parçan ve kopup giderken canını acıttı. Ama o dünde kaldı artık. Bırak orda kalsın.
    Birşey istiyorum sadece LÜTFEN İYİLEŞTİR KENDİNİ.
     

     
    Sen benim için değerlisin...Lütfen iyileş benim için .Bırak içindeki çocuk gülümsesin hayata...
  6. deniz_kizi
    Yazamıyorum uzun bir süredir, her gece içimde birşeyler birikiyordu. Kılıf uydurmayı denedim içimdekilere ama çok dar geldi kelimelerim, üzerine oturmadı içimde birikenlere.Evet hepimizin içinde birşeyler birikiyordu yaşadığımız heran da.Hayata dair herşeyi biriktiriyorduk içimizde...
     
    Belki yine yazamazdım kelimelerle süslemezdim içimdekileri, ama çok eski değil sadece birkaç gün önceki son damlalar taşırdı içimdekileri.Öfke miydi,kırgınlık mıydı, neydi bu içimdekiler...
     
    Ben ilkokuldayken bayram törenleri için hazırlıklar hep bir ay önce başlardı. Yani bayramları en güzel şekilde karşılamak için hepimizin içinde büyük heyecanlar olurdu.Verilen şiirleri öyle bir çoşkuyla okurduk ki taşardı içimizdeki duygular ses tonlarımıza.Öğretmenlerimiz bir ay boyunca uğraşırdı en güzel törenler için,en güzel kutlamalar için.Folklor oyunlarımız vardı bizim, bando takımları gümbür gümbür davullar çalardı.
    Bir ay boyunca tören alanına giderken marşlar söylerdik biz. Atamızın armağanı özgürlüğümüzü kutlardık biz. Öylesine büyük bir coşkula kutlardık ki hemde...
     
    Ne değişti peki ?
     
    29 Ekim'de törenleri izlmeyi çok istesemde iznim yoktu,çalışmam gerekiyordu.Ama göüzm hep camdan dışarıya takılıydı.Nerdeydi bu çocuklar, insanların coşkuyla dışarı çıkıp yürüyüşler yaptığı bayramları unutmuştum ben artık ama; ya çocuklar onlar nerdeydi? Ya akşamları izlediğimiz fener alayları, hava fişekler nereye gitmişti?Neydi cumhuriyet neden insanların hiçbir coşkusu kalmamıştı? Dini bayramlarda binlerce kutlama mesajları gönderen insanlar neden unutmuşlardı ki? Nasıl öğretilmişti bize,Cumhuriyet halkın kendisi yönetmesi demişti öğretmeniz henüz sıralarla yeni tanışmıştın.Kendi bayramını kutlarken nasıl bu kadar duyarsızlaştı bu halk?
     
    İçimde bir hayal kırıklığı vardı bu 29 Ekimde... Üzüntüm,kızgınlığım,kırgınlığım karıştı birbirine.Üzüldüğüm şimdiki çocuklar benim kadar şanslı değillerdi.Kızgınlığım benim çocukluğumdaki 29 Ekim coşkusu nereye gitmişti? Ve hayal kırıklığım ...
     
     

  7. deniz_kizi
    Varlığının benim için ne demek olduğunu, kelimeler içerisine siğdirmak büyük bir zorluk benim için. Bazen, özlemini
     
    derinden hissederken dökülen gözyaşlarım, bazen sana sarılırken kokunu içime çektiğimdeki sevincim, bazen minik
     
    kızgınlıkların... Belki daha güçlüdür benim kelimelerimden. Kelimelerim zayıf kalıyor içimdeki denizi tarif ederken senin
     
    için. Bazen dalgalar misali köpüren coşan, bazen gücünü yitiren dirençsizleşen, bazen hayatın yorgunluğuna karşıpes eden denizim var.İçimde sana ait kocaman bir deniz var benim. Sen yanımda olmasanda dört yanım saran adam, masmavi denizim var benim.Adım attığım her yerde kokusunu hissettiğim denizim var benim. Kendimi en derin yerine bıraktığım denizim...
     
     
    Yokluğunda durgun içimdeki denizim, küstün yokluğuna. İçimdi dolduran özlemin dalgalarla birlikte kıyılara vuruyor
     
    her defasında.her çırpınışta artıyor. Sesini her duyuşumda çırpınışları artıyor dalgalarımın. Sevdiğin şarkıları daha çok
     
    dinliyorum sen yokken, şarkıların seni anlatıyor sanki bana. İçimdeki çocuk üşüyor sen yokken yokluğunda isyanlarda,
     
    beni hiç dinlemiyor sen yokken. Hep ağlıyor hep ağlıyor. Bende çok özlüyorum senin özlediğin kadar diyorum ona.
     
    Dinlemiyor beni, hep ağlıyor hep ağlıyor sen yokken. Sanki sen yokken bu şehirde küskün bana, hergün bulutu burda
     
    havalar. Hep yağmur yağıyor. Bu şehirde ağlıyor içimdeki çocukla birlikte. Güneş çıkmıyor sakladığı dağların ardından
     
    göstermiyor yüzünü.
     
    Ve varlığın... Yanımdasın, hergün hissetitğim bu koku en yakımında. Denizim sevinçten dalgalanıyor. Özlemlerim son
     
    buluyor sen yanımdayken. Bu defa kıyıya vuran dalgalarım seni getiriyor bana. İçimdeki çocuğun sevinç çığlıklarını taa
     
    ötelere duyruluyor çünkü sen yanımdasın. Güneş çıkıyor gecenin bir yarısında içimdeki denizin üstünde parıltıları.
     
    Mutluyum varlığın tüm içimdeki tüm hüzünleri kovuyor ruhumdan...
     
     
     
     
    Sana en büyük hediyem benim kelimelerim.
     
    Pamuk prensesinin içindeki deniz sensin annem...
     
     
    Annedir yüreği fazla dayanamaz.
    Herkes bıksa benden annem bana doymaz.
    Öper besler beni, unutur kalbinde.
    Annem burda olsun bana bişey olmaz..
     
    Hergün bakar bana kusurumu görmez.
    Günler gece olsa o ışığı sönmez.
    Ellerim büyüdü avuçlarında.
    Bi tek annem olsun bana bişey olmaz..
  8. deniz_kizi
    İçimdeki karmaşıklığı en güzel simgeleyen mevsimdi sonbahar. Birbirimize ne kadar da çok benziyorduk onunla.
     
    Kışı bekleyen bulutlar, bulutların ardından yaprakları peşinden sürükleyen bir rüzgâr… Kışı bekleyen bulutlara ve
     
    sürükleyici rüzgâra meydan okuyan bir güneş. Ve ansızın güneşin yenilgisini dile getiren bir yağmur…
     
    Bu sabah yine rüzgâra yenik düşmüştü güneş. İzin vermiyordu bulutlar, yer yoktu adeta güneşe. Güçsüz yaprakları
     
    dallarından koparıp alıp götürüyordu. Rüzgâr estikçe haykırıyordum içimden ona. Kimselere veremediğim, saklayıp raflara
     
    kaldıramadığım hüzünlerimi de al götür rüzgâr, savur onları kalmasın içimde. Dağıtsaydın içimdeki yaprakları, birikip
     
    gazeller oluşmasaydı. Neyi merak ediyorsun rüzgâr nedir bu sorgulaman, neden mi dökülüyor bu yapraklar içime?
     
    İçimdeki ağaçları hangi rüzgârlar çıplak bırakmıştı, vakitsiz karlar mı yağmıştı çırılçıplak ağaçlarıma. Soru sorma rüzgâr
     
    sadece savur yüreğime dökülen yaprakları. Yüreğimden bir şey kopmuştu dökülen yapraklara eşlik edercesine.
     
    Aldanmıştım, aldanışım kırgınlıklara dönüşmüştü ve belki bu yüzdendi yüreğime dökülen yapraklar. Ve yağmur başladı.
     
    Yüreğime dökülen yapraklara dayanamadı gökyüzü, kim bilir tutamadı gözyaşlarını. Her bir yağmur damlası içimi daha da
     
    çok acıtıyordu.
     
    Sonbahar kadar karışıktım aslında. Dökülen yapraklar inadına bir yanımda güneş açabiliyordu. Bir yanda yağmura
     
    eşlik eden gözyaşlarım vardı benim, bir yanda güneşe gülümseyen gözlerim. Mevsim yaz olsa bile içimde bir yerlere
     
    yapraklar dökülüyordu.
  9. deniz_kizi
    Küçük bir kızken hep uyduruk canavar hikayeleri sonucunda, canavarlardan korkar olmuştum. Ama bu korkum
     
    zamanla merak uyandırmaya başlamıştı. Nerdeydi bu canavar, neden hiç görememiştim? Sadece duyduğum
     
    uyduruk hikayeler sonucunda, hayalimde belirsiz bir canavar oluşmuştu. Belki sevimli olabilirdi ya keşke
     
    görebilseydim. Belki anlatılan kadar kötü değildi ya? Hem belki o canavarda beni severdi.
     
    Canavarlar dışında, birde perili bir köşk vardı. Her akşam toplandığımız okulun bahçesinden yukardaki kayalıklara
     
    bakıldığında ilginç bir ev vardı. Hep dikkatimi çekmişti. Sonra o evle ilgili anlatılan hikayelerle birlikte o eve bakamaz
     
    olmuştum. Anlatanlar benden büyüktü, onlar üçüncü sınıfa giidyorlardı ve tabiki benden daha iyi biliyorlardı . Neden
     
    en sevdiğim ev beni bu kadar korkutmuştu ki... EE çünkü evde periler, ruhlar, bilinmeyen bir sürü varlık vardı.
     
    Büyüdükçe korkularım değişti. Belki artık canavarlardan, perili evlerden korkmuyordum. Ama korkularım boyut
     
    değiştirmişti. İnsanların özgür düşünemediği, içindeki sesleri korkmadan söyleyemediği,demokrasiden çok uzaklaşan bu
     
    ülkede yaşamak gittikçe korkutuyordu beni. Televiyonu her açtığımda insanları uyutan programları gördükçe daha çok
     
    korkar oluyordum.İçimdeki adalet, hukuk, eşitlik kavramlarıyla çelişen bu ülke korkutuyordu beni.
     
    Büyümüştüm ama; hala korkuyordum. Bildiğim bütün kavramlar değişiyordu yaşadıkça. Bana mı yanlış ögretilmişti
     
    bu kavramlar? Yaşadıkça içimde büyüyen güvensizlik korkutuyordu beni. Nerdeydi benim bildiğim arkadaş kavramına?
     
    Bencilliklerin yaşadığım süre içinde tüm etrafımı sarması içimde daha büyük korkulara neden oluyordu. Aşk da
     
    kirletilmişti artık, en basit kavramlardan biri olmuştu insan hayatında... Karşılıklı çıkarların elde edilmesi için bir araç
     
    olmuştu sadece...
     
    Ya siz...? Sizinde korkularınız artmış mıydı benim gibi?...

  10. deniz_kizi
    Düşünüyorum da benim hayatımda çok özel kadınlar var; varlıklarıyla hayatımı güzelleştiren kadınlar... Ama
     
    bu özel kadınlar içinde elbette annem ve anneannemin yeri çok özel benim için. Bugün üçümüzde evdeydik ve onların

    kendi aralarındaki kavgalarını izlemek benim için büyük bir zevkti. Aslında o çekişmelerde benim için özel mesajlar
     
    vardı belki zevkli yanı bu yüzdendi kimbilir...
     
     
    Bugün ikisi birden mutfakta yemek yapmaya kalkışınca, mutfak ikisine dar geldi.Anneannemin kendi ait
     
    geleneksel bol yağlı bol salçalı ve tuzlu yemekleri annemin özel diet yemekleriyle çakışınca ortaya çıkan manzara
     
    izlenmeye değerdi.
     

     
     
    Annem:
     
    -Anne yaa!!! O kadar fazla yağ dökülür mü ? Üstelik salçayı da çok koyuyorsun Annecim, sanada
     
    zararlı hem kendini de düşünmelisin.
     
    Anneannem kendisinde gayet emin:
     
    -Hııı!!! Çerelasıcaa ( anlamını kendisi de bilmiyor eskiden beri süregelen bir kelime işte ) kim öğretti ki sana bu
     
    yemekleri yapmayı!!!
     
    Arada ben müdahele ediyorum. Anne üzme sakın onu, o yaşlandı artık. Bebek gibi ilgilene, daha fazla sevgine
     
    muhtaç. Lütfen konuşurken sakin davran olur mu, kırılır o içinden sana söylemez belki.Annem her defasında haklı bulur
     
    kızını.
     
    Annem hayatımda birden fazla anlama sahip benim için. Oturup kahvemi uydumlarken heyecenla konuşmamı
     
    dinleyen arkadaş, varlığını gerçek anlamda bilmediğim kardeş, ve yine gerçek anlamda sahip olamadığım bir abla...
     
    O da eskiden annesiyle öyle mi ? Şimdi neden değişiyor diye düşünüyorum. Acaba ilerde bizde mi mutfakta böyle
     
    olacağız . Ben ona, annneeee yemek kısık ateşte güzel, hem tencerenin altı yanıyor mu diyeceğim acaba.
     
    Zamanla birlikte ilişkiler de değişiyor sanırım.
     
    Hayatımın bu özel iki kadını sizi çok seviyorum ben.
     

     

  11. deniz_kizi
    Bugün farklı başlamak istedim güne, herzamanki kahvem ve gazetem yerine eskis gibi çizgi filmleri izlemeyi tercih
     
    ettim. Zaten diger kanalların birçogunu izlemek gibi bir hata yaparsanız tüm pskilojiniz alt üst oluyor.Hergün aynı;
     
    tecavüzler, çocukların cinsel istismara ugraması, kacırılması, öldürülmesi...
     
    Fedric adında daha önce izlemediğim bir çizgi filme kaptırdım kendim. Yaa nasıl güzel yapılmıştı. Tabi benim favorim
     
    Beverly Hills en sevdiğim çizgi filmdi. Sabah izlediğim de hiç fena değildi ve bir söze takılı kaldım bütün gün :
     
    8 yaşındaysanız ve aşıksanız hayat gerçekten güzel.
     
    Sonra düşündüm, 8 yaşındayken benim de bir aşkım vardı Ne kadar çocuksu ve ne kadar güzeldi.İlkokul ikinci
     
    sınıfta başlamıştı. Okul onunla sanki daha güzeldi. Pikniklerde herkes on kişilik gruplar oluştururken biz ikimiz başkasını
     
    istemiyorduk . Derslerde tek beklediğimiz tenefüslerdi, ne güzeldi oynanan oyunlar,Evet bende o zaman 8 yaşında
     
    ve aşıktım, hayat ne kadar da güzeldi o zaman...
     
    Artık sekiz yaşında değildim, hayat yine güzeldi ama güzel olduğu kadar da acıtıyordu. Aşk kavramları büyüdükçe
     
    değişiyordu beynimde, neydi aşk? Neden sekiz yaşındaki gibi güzel kalmıyordu. Sorumluluklar mı artmıştı, insanlar mı
     
    değişmişti, hayat mı bu hale getirmişti aşkı?
  12. deniz_kizi
    Fırtınalar vardı beynimde, öylesine güçlüydü ki; içimdeki tüm ağaçların yaprakları dökülmüştü dalından. Yüreğim bir tek cümle arasında sıkışmıştı. Aklım kelimeler arasında bütünlük kurma çabasındasındayken, yüreğimdeki fırtına git gide şiddetini artırmaktaydı. Çırılçıplak kalmıştı sanki tüm bedenim, öylesine soğuktu ki, belki içimde bir yerlere kar yağmaya başlamıştı. Ve sonrasında fırtına dinmemiş ayaz vurmuştu bedenime.
     
    Sadece bir cümle beni böylesine nasıl da etkilemişti? Beynimdeki nedenler git gide büyüyordu. Tüm duygularım birbirine karışmıştı; sanırım yerini büyük bir öfkeye bırakıyordu; adete bir çığ gibi büyüyen bir öfkeye. Fırtınalardan kurtaracaktın hani beni? Nasıl yapabildin, bu kadar basit miydi? Nasıl büyümesin ki içimdeki öfke, nasıl dinerdi bu fırtına? Hangi zaman yetebilirdi ki ? Tüm yapraklarım döküldü; sanki gücüm kalmadı artık.
     
    Herşeyin bir sebebi vardır elbette; ama içimdeki sorulara yanıtlar bulabilecek sebepler gösteremedin bana? Güneşe izin vermiyordu bulutlar, parçalı bulutlu değildi yüreğim... Sis çökmüştü herşey paramparça olmuş dağılmıştı adete.
     
    Başını alıp çekip gitti içimdeki çocuk dayanamadı fırtınalara...
     
     
    Neden sessizsin içimde asılı olan yalnızlık gibi,
    Islatmaz mı yüreğinin duvarlarını içimdeki dalgalar...
    oysa gökyüzü kadar maviyeboyamak istemişti seni,
    Uçurtma uçuran çocukların sevinç nidalarında bulmak istemiştim seni,
    İçteğim su, yediğim ekmek ve ağzımı tatlandıran şeker olmanı beklemiştim,
    Meğer en zor olanı beklemişim ve istemişim...
  13. deniz_kizi
    Bazen düşünüyorum neden benim fazla arkadaşım yok diye . Ama sanırım ben ihtiyaç duymuyorum ki fazla
     
    arkadaşa. En yakın arkadasım, her zaman yanımda benim annem. Arkadaş farklı biliyorum, gerçek arkadaşta çok özeldir
     
    hayatınızda sizin için, yeri dolmazdır belki birçoğunuz için; ama sizi anlayan bir anneniz varsa yokluğunu aratmıyor
     
    arkadaşın.
     
     
     
    değerlim... Sen benim en değerlimsin. Sahip olduğum kaybetmekten korktuğum en değerli varlıksın benim hayatımda.
     
    Olmadığında içimde bir parçam hep eksik sensiz. Bazen üstüme geliyor bu şehir hani bir şarkıda varya ceketimi alıp gitmek
     
    geliyor içimden; ama seni burakamıyorum.
     
     
    bgün benim değerlimin doğum günü ... İyi ki doğdun benim aldığım nefes kadar değerlim. Hani ben hastayken sen tüm
     
    evrene bebeğim iyileşsin diye emir veriyorsun ya bende evrene emir veriyorum annemi benden almasın diye.
     
    Ben doğuştan şanslı bir kızım ; çünkü harika bir annem var. Umarım herkes benim kadar şanslıdır bu konuda. Dogum
     
    gününde en büyük hediyem kelimelerim. Yazmak içindekileri ifade edebilemek benim için çok önemli ve sana en büyük
     
    hediyem kelimelerim... Hayatın sana da en büyük hediyesi benim biliyorum...
     
    Taurusmutis 'in blogunda okumuşumtum kokuların hayatımızdaki etkilerini... Beni etkileyen en önemli koku annemin
     
    kokusu, sarıldığında gögüsünde uyuttuğunda hissettiğim o koku benim için o kadar özeldir ki...
     
     
    Değerlimmm bitannemmm iyiki doğdun annemm...
     
     
     

  14. deniz_kizi
    Bugünlerde derin bir boşlukta olduğumu yazıyorum sürekli heryere. Ruhum hala kurtulmak için çırpınma çabasında.Sanırım başaracak, o gerçekten çok güçlü tıpkı sahibi gibi . Pes etmek yok ruhum savaşmalı bazen.
     
    Sıradan bir cumartesiydi benim için, taa ki anneannemmin müthiş şovuna kadar. O harika bir kadın, içinde cidden mücevherler gizli adeta. Belki beni büyüten insanlardan biri olduğu için bendeki yeri farklı, annem gibi benim için.Bütün gün birlikteydik, eski günlerini anlattı bazen güldürdü , bazen minik gözyaşları döküldü yüzümden.
     
    Öğleden sonra msnde uzun süredir görüşemediğim arkadaşımla konuşuyorduk. O kadar çok şey birikmişti ki , sonunda sesli görüşmenin daha pratik olacağına karar verdik. O anlattı dinledim şasırdım, üzüldüm. Ha birde sabahki görevlerimden birisi olan çamaşırları yeni fark ettim. TAnrım annem gelmeden makineye atmam gerekiyordu. Kerim'e beklemesini ve gitmemesini söyledim. Bu arada annerneeme varsa çamaşırlarını vermesini söyledim. O da biraz bekle kızım dedi. Kerim beklemesin diye pcye geçtim ve biz kaldığımız yerden devam ettik. Arkadasım evlenmiş bebeği olmuştu. Kendimi onun yerine koyup düşünmeye başlamıştım. Hayaller içindeyken annernem geldi arkamdaki yatağa oturdu önce biz konuşmaya devam ediyorduk. Başka oda yokmuş gibi annernem arkamda soyunmaya başlamaz mı . Bende tam mail geldi ona bakıyordum, camdanda görmemişim ,soyunduğunu. Bir baktım Kerim camı kapatmış. Ne oldu dedim, canım yaşlı bir teyze soyunmaya başlayınca utandım demez mi?? Arkamı bi döndüm tanrım olamaz annernemm çıplak .Çamaşırlarını verecekmiş bizim hatun Tabi ben ölmek üzereyim kahkahadan
     
    Anneerneee cam açık diyorum, yoo diyor perde örtük Anlattım, şimdi beni görmüş mü diyor hala
    Tabi Kerim'e de annlatım hikayeyi. O benim annem sorun olur mu, dedi tabi
     
     
    Ne tuhaf birgün oldu benim için. Gülmek için her zaman bir fırsat var aslında.
  15. deniz_kizi
    Bazı anlar vardır; konuşmak istemez insan, sanki içindeki sesleri dinleme zamanı gelmiştir. Dışardan sessiz görünür ama; içinde kimsenin duyamadığı
     
    çığlıklar vardır. Yalnızlık peşini hiç burakmak istemez insanın böyle anlarda. Sevdalıdır kişiye delicesine. Sanki yalnızlık paylaşılmaz olur böyle anlarda.
     
    Kıskanılan bir sevgili misali. Herşeyde biraz yalnızlık biraz çaresizlik vardır sanki. Dalından kopup düşen bir yaprakta bile kendini arar böyle anlarda
     
    insan.
     
    Bende böyle bir anlardaydım bir süredir. Öyleki hayatımın en değerli parçası bile tanıyamıyor kızını. Noluyor benim kızıma diyor; lütfen cadılığına geri
     
    dönüş yapsın büyü bozulmasın diyor gözlerime bakarken, Her defasında içinden yaşlar süzülüyor, görebiliyorum anne; çünkü benimde yüreğime o
     
    yşalrdan dökülüyor.Sende görebiliyorsun anne biliyorum, belki bu yüzden senin içine dökülen bu yaşlar. İçimde bir sızı var anne, bir boşluk var
     
    kapatamıyorum.Üzülne lütfen geçecek sende biliyorsun,güçlü bir kızın var senin. Öylesine güçlü ki seni bile büyütüyor beraberinde.Sen onunla
     
    büyüyürsun farkında olmadan.Gözyaşlarım dışarı çıkabilir anne, gözlerime bak neden diye sorma olur mu? Büyüdükçe ağır geliyor bazen bu düşmeler,
     
    canım daha çok acıyor sanki.
     
    İşte böyle bir sabahtı yine uyandığımda.İhtiyacım olan bir avuç gücü annemde bulamıyordum o da güçsüz düşmüştü benimle beraber belki onunda
     
    benden başka gözyaşları vardı içinde, hani şu kimselere verilemeyen hüzünler doğurmuştu onları. İstedigim sadece bir avuç güç verebilecek birisiydi.
     
    Bağırdışımda sesimi duyabilecek birisiydi. Vardı öyle birisi; en kötü anında beni yanında bulurdu o. Üstelik onun en mutlu günüydü; nişanlanmıştı ve beni
     
    de sadece mesajla çağırmıştı.Yalnızlığım bir çığ oldu içimde birden bire büyüdü. Nasıl birşeydi en kötü anında yanında bulunduğum herşeyimle destek
     
    olduğum Ve ölmek isterken onu yaşama bağlayan beni unutmuş muydu?
     
    Sen böyle bir anda uzaklardaki sesim oldun. Her konuştuğumda içimdeki çocuk çıklık attı lütfen duy beni artık. Güçsüzlüğümü belli edemem sana, sen
     
    üzülürsün duygusalsın. Ben sen farkında olmadan güç buluyorum zaten. Senin içten canımmmmmmmmmların yetiyor bana ta uzaklardan gönderdiğin.
     
    ÇÜnkü sen içimdeki sesleri duyabiliyorsun. Neden demiyorsun, sorgulamıyorsun.
     
    İçinde kendini bulacaksın. Ben burdayım diyeceksin hemde bu yazının en güzel yerinde.
  16. deniz_kizi
    Küçük bir bedenin kocaman bir ruha yataklık ettiğini duymuştum. Acaba diyorum benim bedenim küçücük olmadıgı için mi ruhum dar geliyordu, acaba zayıflayınca ruhumda mı rahatlayacaktı. Ya ne ters bir orantıydı böyle bu. Tam tersi olması gerekmiyor muydu? Ruhum nasıl daracık bir bedende rahat olabilirdi, nasıl sıgabilirdi ki İnsanın kendisiyle dalga geçmesi de ayrı bir güzel bee.
     
    Boşluğa düşmüştü ruhum bedenimde. Çıkmaz sokaklara girmiş ve her geri dönüşlerde biraz daha yorulmuştu. Sonunda bilmediği yollar arasında kaybolmaktansa, belki de bu yüzden boşluğa düşmeyi tercih etti. Nasıl bir histi bu ne hissediyordum yoksa hissiz miydim bugün? Ne hissedebilceğimi bile bilmiyor muydum? Tüm hislerim birbirine karışıp kördüğüm olmuştu sanki. Gülmek ve ağlamak arasında, kızgınlık ve umursamazlıklar arasında, kabullenememek ve unutmak, çığlıklar atmak ve susmak arasında belkide kayboldu ruhum. Çelişkiler arasında boğuluyordu adeta.
     
    Müzik ruhun gıdası mıydı ? Hayır benim ruhumu besleyemiyordu ki. Dinlediğim şarkılar peşinden sürükleyip götürüyordu çıkmazlara ruhumu. Neden böyle olmuştu, neden bukadar güçsüz ve yorgun düşmüştü. İçimdeki nedenleri tatmin edebileceğim <ÇÜNKÜ>leri saklandıkları yerlerden çıkarmaktan mı yorulmuştu ruhum.
     
    Dalga misali kayalara çarpıyor ve her defasında sanki yeni parçalara ayrılıyordu. Deniz durulur muydu, kurdurmuş dalgalar sakinleşir miydi?İçimdeki deniz durulaşacak, durgunlaşacaktı. Ama belki de ihtiyacı olan sadece <Zaman>dı, birazcık zaman.
     
    Bu şehri mi sana benziyordu, yoksa sen mi bu şehre benziyordun karar veremezdim eskiden.
    Gökyüzündeki bulutlar yağmuru içinde sakladığında, seni görürdüm onlarda; sende gözyaşlarını içinde saklardın kimseler görmesin diye.
    Sokak lambalarının altında seni arardı gözlerim, sararmış yapraklar arasında.
    Şimdide arıyorum ; çünkü ben yüreğim her daraldığında, her düştüğüm boşluklarda sana koşardım.Şimdi de daralıyor ruhum, çıkmazlarda arasında kayboluyor.Artık sana benzettiğim bu şehrin sokaklarında bulamıyorum seni. Ruhum daralsa da koşamam sana. Enkazlarda altında kalsada ruhum artık bulamam seni.
     
    Artık benzemiyor bu şehir sana, belkide sen bir yabancısın bu şehir için artık.
     
    Yağmur başlamıştı sanki ona da dar gelmişti bulutlar, ruhumun bedenime dar geldiği gibi.
  17. deniz_kizi
    Düşünüyorum da insanın hayatında denge kurması gereken ne çok şey var. Bir terazi misali; bir gram fazla koymamak gerek bir tarafa ya da bir gram eksik olmamalı bir taraf diğer taraftan. Peki, bir taraf diğer taraftan fazla ya da eksik gelirse terazinin dengesi bozulursa, dengeyi yeniden sağlayabilmek o kadar basit mi hayat terazimizde?
     
     
    Lisedeyken fizik derslerini hiç sevmezdim. Hele de, konumuz dengelerse. Bir çubuğun üzerindeki minicik bir yerdeki dengeyi bulabilmek ne kadar zor gelirdi. Cisimler ve bu cisimlere uygulanan kuvvetler üzerine değişen dengeleri bulmak hep zor gelirdi bana. Çubuk üzerindeki dengeleri kurmak zor gelirken gerçek hayatımdaki dengeleri kurabilmek o kadar kolay mıydı yani? Ya hayatımdaki dengeleri değiştiren kişiler ve onların benim dengelerime uyguladıkları kuvvetler? Bozulan dengelerim ve karışan duygularım için, bir iki formülle yeniden eski dengelerimi bulabilir miyim?
     

    Çocukken sadece oyuncaklarım arasında bir denge kurmam gerekiyordu. Hangi oyuncağımı daha fazla seviyordum hangisiyle fazla oynuyordum? Büyüdükçe zorlaştı bu dengelerim. Çünkü sorumluluklarım artmış, ilişkilerim farklılıklaşmıştı. İnsanları tanıdıkça sürekli değişen dengeler içinde olduğumu hissetmeye başladım. Üzüldüğümde, içimde bir avuç mutluluğu hissettiğimde, aldandığımda, aldattığımda, özlediğimde, kıskandığımda… V.s. sürekli değişiyor ve gittikçe zorlaşıyordu dengelerim.
     
    Ben küçük bir kızken, annem hep yakınırdı, ne zor şu hayatın dengesini sağlayabilmek. O zaman bilmiyordum neydi o denge, ne işe yarardı, neden zordu ve neden bazen benim annemi üzüyordu. Annemi üzdüğü için kötü bir şey olabilir miydi? Zaman geçtikçe annemi daha iyi anlıyordum. Hayatımı oluşturan kişiler, olaylar, eşyalar arasındaki dengeleri kurmak bazen çok zordu. Hele de bu dengelerin alt üst olduğu zamanlarda her şeyi bırakıp kaçmak istediğim anlar en zoruydu benim için. Ama kaçmak da çözüm değildi. Yeniden dengeleri kurmam gereken formülleri bulmam gerekiyordu. Benim dengelerimi etkileyen kuvvetleri eşitlemem gerekiyordu. Bazen zor da olsa dengelemek gerekiyordu hayatı.
     
    Peki ya sizin hayatınızdaki dengeler?

  18. deniz_kizi
    İçimde bana ait olan kaç insancık var ? Tanıdığım birkaç ses var ve bunlara eklenen yeni sesler...Bu farklı sesler bir araya geldiğinde ve her birinden aynı anda farklı bir ses çıktığı için ben onlara içimndeki sesler korosu diyorum. Bazen onları susturmaya çalışırken etraftakiler de bakıyor bu kız deli midir nedir diye.
     
    İçimdeki sesler korosunun en bilinen üyeleri şöyle :
     
    1.Pasaklı Pakize Hanım, tembel ve dağınıklık onun en bilinen özelliği. Onun yüzünden evde fırtınalar kopuyor annemle aramızda. Tam odamı toplayacakken karşıma çıkıyor, sloganı basit: "BURAK DAĞINIK KALSIN" .Ama diyorum pasaklı pakize hanım annem kızar benim toplamam gerek nasıl olsa geri dağıtacaksın diyor ve bende ona uyuyorum.
     
    2.Kıskanç Raziye Hanım, kendinden üstün hiç kimseye katlanamıyor hanımefendi. Öyle bir kıskançlık görülmemiştir yani.İçimden sesler korosunun diğer üyelerini bile kıskanıyor onlarla birlikte yaşadığı halde. En güzel fikirler ondan çıkmalı her zaman yoksa diğerlerini kıskanmaktan ölür kendisi. Kıskançlığından dolayı sesini en çok duyduğum üye o olduğu için bende biraz kıskanç biriyim sanırım.
     
    3.Süslü Şaziye Hanım, koronun en süslü üyesi. Herşey uyumlu olmalı, estetik açıdan göze güzel görünmeli onun için. Süsü püsü asla eksik olmayan üyemiz Çoğu zaman anlaşamayız kendisiyle özellikle de hep birşeyler seçerken çıkar karşıma onu alma bunu al, kolay kolay da beğenmez kendisi.
     
    4.Kararsız Kadriye Hanım, herşeyi ölçer tartar, olumlu - olumsuz yönler, faydalı- zararlı taraflar... Derken başlar bir kararsızlık. Ne zaman önemli bir karar verecek olsam karşımda öyle yapma şöyle olabilir, şöyle yaparsan şu sonuç olabilir, en iyisi böyle yap ... Beni de sürükler bir rüzgar misali.
     
    İçimdeki sesler korosunun en belirgin üyeleri bunlardı. Ama geçen gece yalnız odamda oturken bir baktım karşımda tanımadığım bir üye daha. Sende kimsin dedim? Bende koronun üyelerinden biriyim, sen hep demokrasi var sanıyorsun içindeki sesler korosunda ama öyle degil aslında, diyor bana. Kafam karışık, peki kimsin?, diyorum. Zamanla tanırsın beni diyor...
     
  19. deniz_kizi
    İşletme bölümünün en sevdigim derslerinden birisi olan yönetim muhasebesi dersi yüzünden yaz okuluna kalmıştım.Bütün bir yaz okulda kalmak gerçekten berbat bir durumdu benim için.Belki de bu yüzden tatile gidenlerden, yanıp gelenlerden ve birde en güzeli denizin sesini bana duyurarak "şuan nerdeyim tahmin et "diyenlere ekstra gıcık oluyorum . Neden? Çünkü ben bu yıl aşık olduğum denizde yüzemedim.
     
    Yaz okulu boyunca iki arkadaş aynı evde kaldık.Her ne kadar evde birlikte vakit geçiremesek bile ev arkadaşıydık geçici bir dönem için.Geçenlerde arkadaşımın annesi kızını özlemiş ve yanımızda kalmaya gelmişti.Biz evde yokken yaşlı teyzemiz sıkılmış ve kaldıgımız evin tam karşısındaki komşuya oturmaya gitmiş.Tabi dedikodu olmadan olur mu olmaz elbette. Laf lafı açmış, derken komşu, sizin kızlardan birisini mutfakta ben bir oğlanla öpüşürken gördüm, demiş.Yaşlı teyzemiz şok geçirmiş vaziyette sormuş:
     
    -"Kız zayıf mıydı biraz kilolu muyudu?"
    Komşumuz:
    -"Valla, akşamdı göremedim."
     
    Teyzemiz kafası allak bullak eve gelmiş ve kızına sormuş:
    -"Karşı Penpe hanım seni görmüş mutfakta oğlanın biriyle öpüşürken "
    -"Anne benim sevgilim yok yaa o Yeşim'in sevgilisi, ben evde yokken gelmiştir."(Günah keçisi ben yani tamamen, bilse kızının geceleri anlattığı masalları. )
     
    Ev arkadaşım beni günah keçisi yaptığını tabi bana söylemeyi unuttu. Ertesi sabah erken işe gitmiş ve teyzemle biz evdeyiz birlikte kahvaltı yapıyoruz.Teyzem bana tuhaf tuhaf bakıyor.Ya düşünüyorum bir gün önce tüm sevecen ve annelik duygularıyla bana bakan kadına ne oldu bugün ??Ben öyle düşünrken teyzemiz tuhaf ve aynı oranda kızgın bakışlarıyla :
     
    -"Bak kızım daha gençsin, erken ne gerek var. Hem zararlı hem günah kızım."
    Haydaaaaa. Ne diyor bu teyze.Düşünüyorum ne olabilir, nedir zararlı erken???Hımm, sanırım geçen gece sigara içerken gördü beni.Ben biraz mahçup:
    -"Evet teyzecim yaaa zararlı olduğunu biliyorum; ama alışkanlık işte.Napiyim zevk de veriyor bana".
     
    Teyzemiz ekstra şok geçirdi. Utanmaza bak der gibi baktı suratıma.Yaaa diyorum çok içmiyorum ki ben, hem altı üstü sigara zararı bana.Düşündüm birden en iyisi evi akşama kadar terk etmek.
    Akşam eve gelmeden arkadaşımla buluştuk.
     
    -"Yaa Nurgül, teyze bana... söyledi ve tavırları değişti noluyor ?"
    -"Yeşimmmmmmmm! Pot kırmadın demi, ne dedin?"
    -Yaa ne potu ne kırması ?? Altı üstü sigara ya ne var büyütecek?"
    -Ya, Memet'le beni görmüşler mutfakta, annem biliyosun yaşlı ve böyle bir durumun anlatıtlır kısmı yok onun için bende suçu sana attım ve söylemeyi unuttum."
    -"İnanmıyorummm. Ben bir de zevk alıyorum dedim sigaradan bahsediyoruz diye.
    -"Artık sen kötü bir kızsın ."
     
    Artık aramızda sigara espri konusu oldu.
     
    Sigara içen varmı??
  20. deniz_kizi
    Dün okulun mezuniyet töreni vardı.Hüzünle karışık bir heyecan vardı hepimizin içinde.Dün birden düşündüm. Nasıl geçmişti birdenbire "dört" yıl. (Daha iki gün önce zaman geçsinn cumaa gelsin diyen de bendim demi ).
     
    Tören boyunca beni en çok etkileyense; hacettepe üniversitesi müzik klübünün verdiği minik konserdi. Muhteşemdi ve o an anladım ki müzik insanı alıp götürüyordu melodilerin kollarında.Bütün günün yorgunluğu,stresi herşey yok olmuştu sanki birdenbire.Ve orkestra şefi ... Adam mükemmeldi tek kelimeyle. Bedeniyle ruhunu bütünleştirmişti ekibi yönetirken ... İzlerken kaptırmıştım kendimi adeta büyülenmişçesine.Herkes sıkılmıştı yeter şu kepleri atalım artık diye bir ben mutluydum halimden sabaha kadar izleyebilir, dinleyebilirdim. Konser bittiğinde bir baktım sadece ben ayakta alkışlıyorum. Diğerlerinin umrumda değildi sanki. Ne anlarlardı ki sanki müzikten bu insanlar. Ben sevmiştim işte ve ayakta alkışlanmaya layıktı onlar.
     
    Herkesin sabırsızlıkla beklediği an gelmişti sonunda . Kepleri atma zamanı. Ama ben bu kepi yönetim muhasebesi hocasının tam kafasına atmak istiyordum (Adam gelmemişti törene benden mi korkttu ki bilmiyorum.)
    Evet tören bitmişti.Ama yazında okuldayım çünkü tek dersim kaldı. Kepi fırlatınca bitmedi hala bu okul. Herşeye rağmen güzeldi orda olmak benim için. (Sadece ayakkabı ayaklarımı pek sevmedi )
     
    Birgün daha bitmişti. Belki de bir rüyanın daha sonuna gelmiştim...
  21. deniz_kizi
    Geçen hafta Hakkariye'ye gitmiştim. Şimdi bir evin bir kızını nasıl gönderdiler diye bir soru olabilir.Tabi çok kolay olmadı ama annem arkadaşlarımı tanıyordu beni ne kadar sevdiklerini gördü ve biraz korkarak tamam dedi gidebilirsin, ama tabi gittiğimin ikinici günü yeşooo gelsen yaa artık ben korkuyorum demeye başladı. Gittiğimde ilk fark ettiğim bu şehirde trafik ışıklarının olmamasıydı, caddelerin hiçbirinde yoktu .Ya dedim nasıl oluyor. Trafik yoğun değil ki; kırmızı ışık yansa neden bekleyelim ki dediler. Sonra elimdeki çöpleri atmak için çöp kovası aradığımda gördüm ki boşuna arıyorum . Terk edilmişti kendi haline burakılmıştı bu şehir. Ama halkı aldırmıyordu ki bu terk edilişlere.Onlar mutlu olabilmeyi herşeye ragmen hayata sarılmayı biliyordu çünkü.
    O kadar sıcak insanlarla tanışmıştım ki. Kendi memleketimdeki insanlar bu kadar sıcak olamazdı benim için. İçtenlikleri o kadar güzel gelmişti ki.Bu sıcaklık şaşırtmıştı beni.Bazen anlayamıyordum çünkü onlar farklı bir dili konuşuyorlardı ama yine de sorun degildi farklı dilde konuştugumuz.Arkadaşım Ercan'ın annesi türkçe bilmiyordu ama biz çok sevmiştik birbirimizi .
    Bu sıcak insanlar arasında birde çok sevdiğim bir çocuk tanıdım. Adı Berat'tı.Hayatımda ilk kez bu kadar sevimli bir cocuk gördüm.İLK gördüğü anda sarıldı bana, gidene kadar da en yakın arkadaşım, sevgilim oldu benim.Birgün hatta bana senin evin yoktur dedi, bende yok ki dedim. Bizde kal benim yatağım var dedi. Bir gece beraber uyuduk oanda hissettim ki bir çocuğun sıcaklığını ve katıksız sevgisini hissetmek dünyanın en güzel duygusuydu. Ona sarılırken ilk kez benimde bir çocuğum olsun ama Berat gibi olsun dedim.
    Benim için hiç unutamadığım bir hafta ve unutamayacağım biryerdi. O sıcak insanları tanıdığım için öyle mutlu oldum ki.
    Herşey için yeniden teşekkür ederim .
  22. deniz_kizi
    Aynı dili konuşuyoruz bizi çevreleyen kişilerle.Ama bazen anlatamayız kendimizi, dış çevremizi oluşturan kişilere.İfade edemeyiz içimizdekileri.Biz siyahı anlatırız; ama karşımızdaki gri anlar, hatta öyle bir an gelir ki beyaz der bizim anlattığımız siyaha.Aynı dili konuşmak yetmeyebilir bazen. Yanlış anlaşılmalar bizi ve karşımızdakileri üzer, biz farkına varamadan.
     
    Hep korkarım yanlış anlaşılmaktan.Neden, derim ? Ben öyle düsünmemiştim ki oysdaki. Kelimeler mi yanlış ifade etmişti yoksa? Bugün korktuğum şey başıma geldi.Sevdiğim, saygı duyduğum birisi, beni yanlış anlamıştı.Belki ben yanlış anlatmıştım kendimi.Yanlış anladıgını düsünmemişti başlangıçta beni, bunu o kadar serr dile getirmişti ki ... Belki de en çok kırıldığım buydu? Tepkisi ben şok etkisi yarattı. ben mi yanlış anlattım, o mu yanlış anladı bilmiyorum.Ama kırılmıştım.Belki de sevdiğim için kırıldım,belki değer vermesem beni bu kadar kırmazdı bu sert tepkisi.
     
    Böyle düşünmeni, böyle hissetmeni istemezdim gerçekten. Dedim ya hep korkarım beni, karşımdakinin beni yanlış anlamasından...
  23. deniz_kizi
    muhasebe kadar gereksiz bir ders görmedim .hayır yani ne gerek var harcama yapılmış giden gitmiş onu kaydetsen ne olur kaydetmesen ne olur yani yapılan harcama geri gelecek yani kayıt yapınca. bir de bu kayıtların çeşitleri var öyle sen istediğin gibi kenarını köşesini süsleyip yapamazsın bu kayıtları. bir 7/a sı var bu işin bir de 7/b si ikisinden birini seçiyorsun ona göre. birisi çesit esasına göre birisi fonksiyonuna göreymiş. sanik ne gerekse. ha birde bu muhasebenin çeşitleri yok yönetimi yok envanteri yok maliyet muhasebesi yok şirketleri (sanki ben şirket kuracam da)... öyle tek başına bir ders değil bu yani. kolay kurtulamıyorsun öyle bir yılda. her yıl başında yani.
     
    işin komiği annem de muhasebeci . ee bu konuda çekmemişim ben napiim. hayır gereği yokki iş bitmiş alınan alınmış satılan satılmış hani sani kaydetsen ne olucak yani .bir de bizim tabi muhasebe hocamız var. aslında muhabet ederken seviyorum yaa. ama sınav gelince of hocam diyor çok mu aradın bu soruları.
     
    sevmiyorum ben mu dersi. bir de sırf bu ders yüzünden yazın da okul ohh ne güzel. gereksiz işte ben hep söylüyorum kaldıralım bu dersi .ama dinleyen kim. sakal mı buraksam işe yarar mı?
  24. deniz_kizi
    Uykulu bir sabah daha başlamıştı benim için. Sabah 8 de ders mi olur
     
    yaa, nerdeyse okulda yatacam yani. Yılmaz hoca birde demiyor mu "hala uyuyorsunuz." aaa neden hocam ya saatte 12
     
    ye geliyor sanki Uykulu olmam dışında yalan söylemekten geri kalamıyorum. Özlem sayesinde Hatun sevgisiyle
     
    kalırken hocaya dememiş mi "hocam yaz okulu için Yeşim'LE birlikte kalıyoruz".Yani beni pinokya yaptın ya ee pes
     
    Özlem yani:) Dünde öğleden sonraki derste Yılmaz hoca demez mi: " Yeşim şanslısın , yemeklerimi Özlem
     
    yapıyormuş .Dünde senin için türlü yapmış." Tabi ben ,düşünüyorum sadece adama bakıp Özlem, türlü,
     
    yemek... Acaba diyorum bize mi geldiler ben mi hatırlamıyorum Hııı şeyy hocamm öyle Özlem çok güzel yemek
     
    yapar.( Birkere de yesemde içim yanmasa ) Ders sonundaki muhabet değişmiyor eee Özlem Yeşim'de bulaşık
     
    yıkasın.( Hoş benim bulaşıkları pikoda yıkayacaktı en son da kendileri pek bir tembel ) Pİs özlem demez mi bir
     
    de "hocam o tembel ya eve de geç geliyor"( yalan üstüne yalan yaa ) .
     
    İşte böyle uykulu geçen bir dersten sonra eve gelmek için dolmuşa bindim.(tabi trafik dersinden kaldığım için henüz
     
    ehliyet alamadım. Az kaldı artık hırsızlığa başlayacağım .) Dolmuşta tam karşımda bir dede oturuyordu. Bir an
     
    özlediğim ve bir zamanlar benim için baba olan dedem geldi aklıma.Ne kadarda benziyordu ya da ben benzetmiş
     
    olmalıydım. Gözleri o kadar etkilemişti ki... O kadar derin ve o kadar yorgundu ki . Masmavi derinlği vardı gözlerinin. Ve
     
    düşündüm birden. "Nedendi bu mavi derinlikteki hüzün?".Alıkoyamadım kendime birden onun mavi gözlerindeki
     
    derinliğe bakmaktan.Bir süre sonra anladı ona baktığımı, utandım biraz .Yanımdaki boş koltuğa oturdu."Bu mavi gözler
     
    ne günler geçirdi kızım." dedi bana. Sonra yaşımı sordu. Aksaray gibi bir şehirde böyle güzel konuşabilen bir adam. Vay
     
    bee dedim kendime. "Dede nedir bu mavi gözlerindeki hüzün, seni üzen dalıp uzaklara götüren nedir?"dedim. Sonra
     
    kızım ben durakta ineceğim dedi.Benim durak çoktan geçti tabi. Bende iniyorum dedim.Gel dedi teyzenle sana çay
     
    ikram edelim, yakın hemen şurdaki bahçeli ev benim dedi. Annem geldi aklıma; duysa öldürür kesin beni dedim korka
     
    korka tamam dedecim dedim. Bahçe öylesine büyüledi ki beni, çiçekler öylesine büyüleyiciydi ki... Teyzemizde pek bir
     
    şirin:) Çay içerken anlatmaya başladı:
     
    "Kızım, üzülüyorum ben bu topraklar kolay kazanılmadı; ama çok kolay satılıyor.
     
    Savaşlar tarih dersinde gördüğünüz kadar basit mi yaşandı?Bağımsızlık için bu ülke az mı can verdi ? Şu günlere bak,
     
    bize ait herşey satılıyor bu nasıl bir hükümet, bu nasıl bir adalet? Öte taraftan çocuklar için de üzülüyorum. Torunlarıma bakıyorum,
     
    bilgisayarlar, televizyonlarlar... v.s. anneleri, babaları öyle büyümedi. Sokakta oynarlardı paylaşımları, arkadaşlıkları
     
    vardı. Şimdikiler bilmiyor arkadaşlığı,paylaşmayı,birlikte oynamayı ve ileride de büyük sorunlar çıkacak hayatlarında
     
    küçüklükten öğrenmiyorlar ki bunları.Herşey kötüye gidiyor , insanların birbirine güveni kalmıyor.Öyle işte güzel kızım
     
    teyzenle biz işte bazen konuşyoruz üzülüyoruz." dedi . Sanki anlatırken o mavi gözleri doluyordu. Başka şeyler vardı
     
    söyleyemediği.Ne çok sevmiştim ben bu insanları. Uzun uzun konuştum onlarla, aslında hayat onlardı benim için ...
     
    Okuduğum kitaplarda yoktu onlar...Akşam olmuştu izin istedim onlardan.Yemeğe kal dediler, gitmem gerek dedim.Yine
     
    geleceğim dedim. Gel dediler, biz seni çok sevdik.
     
    Bu mavi gözlerindeki derinlik beni çok etkilemişti. Ömer dedeydi bu derinliğin sahibi...
  25. deniz_kizi
    Bugün içimde sebebi bilmediğim ya da belki bilmezden geldiğim bir kızgınlık ve bu kızgınlıkla inatlıkla çelişen bir duygusallık vardı. Gün içerisinde oyaladım kendimi, içimde bu birbirleriyle çelişen duyguları görmezden geldim. Gün bitiminde gece olduğunda anladım ki, artık baş başa kalmıştım kendimle. Kaçabilecek bir yer, beni sürükleyecek bir şey kalmamıştı ki elimde. Ve anladım ki insan en çok gece yüzleşiyor kendisiyle. Sonra cevap bulmak istedim içimdekilere. Düşündükçe duygusallığım dışa vuruyordu, kendisini bir süre sonra gözyaşlarına terk etmişti.
     
     
    Bu gözyaşları benliğimi saran yalnızlığa olan öfkem yüzünden miydi? Kalabalıklar içinde hep yalnız mıydı insan? Yalnızlığı sorgularken içimde gebe bir duygu vardı. Adı korku olmuştu. Rüzgârlar savurdukça tutunduğum en büyük dal ailemdi. Ve onları kaybetme duygusu yüzündendi bu gebelik. Ben dünyaya şanslı bir bebek olarak gelmiştim. Beni sabırsızlıkla bekleyen insanlar vardı. Beni büyütürken hiçbir zaman esirmediler sevgilerini. Akşam konuşmuştuk bir arkadaşla, aklımda takılı kaldı sözleri. “Babamla biz iki yabancıyız, bayramlar dışında öpmez babam beni sevdiğini hiç hissetmem. Hatta, çocukken bir gece korktuğumda odalarına gitmiş, yanlarına yatmak istemiştim. Babam doğru odana demişti babam. Ve o gece ağlayarak uyumuştum.” Sözleri öylesine etkilemişti ki beni. Düşündüm de biz babamla sarılarak uymaya bayılıyoruz. Evet, koca bir kız oldum ama ben onun bebeğiydim hala. Sadece sarılarak uymak değil; biz annemin güzelim mutfağının içine ederek yemek yapmaya da bayılıyoruz. Bazen ocağa konan tencerelerin sonu hüzünle bitiyor. Biz tavla oynarken annemin güzelim tenceresiyle birlikte, tadına bakmamıza izin vermeyen yemek de yanıyor. Anneme verdiğimiz yanıt ise: “anne tencere yemeğin aşkıyla yandı bitti kül oldu”.Annemse, benimle birlikte kendisini de büyüten kadın. Benim sığındığım en büyük liman o. Hep söylüyorum zaten, teyzemleri ve onların çocuklarıyla olan ilişkilerini gördükçe ya diyorum bir iki numara büyüklerin kızı olsam annem teyzem olsaydı? Delirirdim kıskançlıktan. Zaten hiç bilmem ki ben kıskançlık nedir? Çocukken hiç kıskanmadım yani annemi büyük olan teyzemin kızlarından. Nefret ederdim beni teyzeme bırakıp onlarla dışarı çıkmasına. Zavallı kızların bütün makyaj malzemelerinden çıkarırdım hırsımı teyzem mutfaktayken. Napiyim o da beni yalnız bırakmasaydı. Ben masumum yani.
    İlk aşkım olan babamı ve en büyük sığınağım annemi kaybetmekten korkuttuğumu hissettim yalnızlığımı düşününce.
     
    Sonra beni kendisine alıştıran ve sanki alışkanlığımdan vazgeçmemi isteyen uzaklardaki adamı düşündüm. Zor bir şey istiyordu benden. Evet, imkânsız değildi elbette. Ama insanın alışkanlıklarından vazgeçmesi kolay mıydı yani? Hem de birdenbire. Çok şey mi istemiştim ondan. Sığdıramamış mıydı beni minik bir köşeye? Ya da ben mi hep duymazdan gelmiştim söylemek istediklerini? Her koktuğumda onu arayıp, uykusunu çalıp gittiğim için mi kızmıştı bana? Yoksa mütevazılığimden mi boğulmuştu ya da kıskançlıklarım mı ağır gelmişti ona?
    Peki, uzaklardaki adam “iyi madem” senin istediğin gibi olsun. Belki vazgeçmeliyim alışkanlıklarımdan.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.