Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Mouchette

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    593
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

Blog Başlıkları gönderen: Mouchette

  1. Mouchette
    Yağmurlu havaları çok severim. Hele sonbahar ayları en sevdiğim aylardır. Ama bütün güzelliklerin elbet bir gün sonu geliyor. Güzel olan şeyler çabuk geçiyor. Sonbahar ayları da çabuk geçiyor tabi. Ardından kabusum olan kış ayları. Hastalık hiç peşimi bırakmaz. Elimden neredeyse mayıs ayına kadar mendil eksilmez. Bir de çok üşürüm ben, üstüste lahana gibi giyinmelerim meşhurdur. Soba sürekli yanıbaşımda dursun o kadar hoşuma gider (bu arada söylemesi ayıp güzel bir soba aldım kendime, çok para verdim ama olsun) Elimde çayım olsun, yanıbaşımda kedim, sobam, tv de de güzel bir film, ohhh değmeyin keyfime.Ama bu keyfin bir de sabahı var. Bu sabahın otobüse binme eziyeti var. Bu eziyetin de binbir türlü hali var. Elimde şemşiyem, kolumda kocaman bavul gibi çantam, ayaklarımda sırık olmama rağmen kışın vazgeçemediğim topuklu çizmelerim, dizlerime kadar inen montum, boynumda atkım, kafamda şapkam ve açmakta her daim zorlandığım apartman kapısını robokop misali açmamla birlikte işte diyorum yeni maceralara yelken açıyorsun yine. Kötü havalarda nedense huy edindi bizim otobüs bu aralar hep geç geliyor. Geç geldiği içinde durakta "durak kardeşliği" diye bir şey gelişti. Hiç te sevmem aslında duraktaki insanlarla otobüsün neden geç geldiğine dair komplo teorileri üretmeyi. Aman allahım her gün aynı cümlelerle aynı insanlar aynı hikayeleri anlatıp duruyorlar. Ben ekşi gülücüğümü atıp kafa sallamaktan öteye gitmiyorum artık. O arada durakta neredeyse 30 kişi filan oluyoruz. Otobüs geldiği anda hücummmmm. Bu arada ben pek bir uyanık oldum artık otobüse binme konusunda. İlk zamanlar herkes beni ittiriveriyordu kalıyordum dışarıda. Zaten merdivenlere kadar dolu olan otobüse bir türlü binemiyordum. Ama halimi bir görseniz tam komedi. Şoför arka kapıyı da açıyor ve bir kısmımız arka kapıya doğru yöneliyoruz. Ben bir ön kapıya bir arka kapıya koşturup duruyorum ve bir bakmışım otobüse binememişim. Bir bakmışsın şoför kapıları kapatmış ve gitmiş. Sevgilisini uzak diyarlara yolcu eden aşık kız gibi bakakalıyordum otobüsün arkasından. Ama artık öylemi uyanık oldum, hiç bir kuvvet beni otobüse binmekten alıkoyamaz. Gelelim kış yolcu profillerine;
     
    -Acayip şekilde yağan yağmurdan kendini otobüsün içine atan adamlar. Bunların elinde şemşiye vardır tabi haliyle. Genelde 20-30 lu yaşlardaki genç erkeklerdir bunlar. Şemsiye kültürleri yoktur tabi arkadaşların. Telaşlıdırlar da zaten. Karizmada çizilmiştir, üst baş ıslak, her yerlerinden su damlıyor. Şööle bir etrafa bakınırlar. Saçlarını elleriyle düzeltirler. Şemsiyenin ipini bileklerine geçirip o elleriyle yukardaki tutacakları tutarlar. Hemen aşağıdaki koltukta da genelde daha önceden yer verilmiş teyzeler den biri vardır muhakkak. Kafasına damlayan sudan rahatsız olur haliyle, fırçayı yer delikanlılar ve otobüsün en arkasına doğru ilerlerler.
     
    -Pazardan eve dönen teyzeler. Gruplar halindedirler. Bazılarının yanında torunları filan vardır. Gürültü, heyecan ve çığlıklar bir lunaparktaki hızlı trene binen insanlardan çok daha fazladır.Anında otobüsü işgal altına alırlar. Her yerde domates, patates ve portakallar yuvarlanmaktadır artık.İşgal ettikleri otobüsteki öğrenciler artık onların esiridir. Otobüse binmelerine, torbalarının yerleştirilmesine ve otobüsten inmelerine artık hep onlar yardımcı olacaktır. Arada da bir kaç koltuk öteye giden portakalları yakalayamadıkları için fırça bile yiyeceklerdir.
     
    -Otobüsün tam ortasında iki elini de havaya kaldırıp, tutacaklardan tutan erkekler. Suratlarında da nedense bir mutluluk ifadesi takınırlar. Aslında bunlara bir ad bulmalıyım ben. Evet evet otobüs gardiyanları olamalı onların adı. Bu tipler zaten sabah ve akşam saatlerinde yoğun olan otobüslerin iç işleyişlerinde tam bir engel teşkil ederler. Arka taraflara geçiş zordur onların yüzünden. Tabi artık bazen ben dayanamayıp, hafifçe dokunarak "beyfendi hayatınızda ilk defa mı otobüse biniyorsunuz" diye sorarım. Alacağım cevap tabii ki hayır dır. Eee o zaman neden böyle duruyorsunuz. Bakın sizin yüzünüzden herkes burdan geçmekte zorlanıyor derim peşinden. Söylene söylene aotobüsün en arkasına (fırça yiyenler köşesi ) ilerlerler daha sonra.
     
    -Çakma sarışınlar. Bunlar çok erken saatlerde kalkıp röfleli saçlarına fön çektirirler. Büyük bir ihtimalle avon dan bir kaç çeşit parfümleri vardır. Bol miktarda da sıkılmıştır sabah sabah o ********* kokular.Upuzun tırnakları kırmızı ojelidir. Kocaman halka küpeleri vardır kulaklarında. Açık renk trençkot olmazsa olmazlarıdır. İnce topuklu ve siviri burunlu çizmeleri de vardır. Sabahları bunların hiç asık suratlısını da görmedim ben. Nasıl beceriyorlar hayret ediyorum. Otobüse bindikleri anda ilgi odağı olurlar. Herkes yer vermek yarışır. Koltuğa oturdukları andan ininceye kadar telefonla konuşurlar. Ve incecik bir ses tonları olur.Vıyk vıyk vıykkkkk diye konuşur dururlar. Sabah sabah nasıl bir enerjidir bu anlamadım gitti.
     
    -Gözlükleri buharlaşan insanlar. Üzülürüm ben bu insanlara. Soğuktan sıcak olan otobüse bindikleri anda buharlaşır gözlükleri. Zaten üzerlerinde montları, ellerinde çantaları, şemsiyeleri filan olur. Elleri kolları doludur. Bir de gözlüklerini silmek için mendil ararken acayip bir çaba içine girerler.Kalkıp yardım edesim gelir o derece üzülürüm yani. Ama etmem çünkü koltuğu kaparlar
     
    -Yaşlı karı-kocalar. Yer verilir. Hele bu yer verilen koltuklar önlü-arkalı koltuklarsa eğer sen otur ben oturayım kavgasını yaparlar bir ilk önce. Sonra nasıldır bilinmez genelde ön koltuğa teyzeler, arka koltuğa da amcalar oturur. Amca ikide bir teyzeyi dürter ve yolda gösterecek bir şey bulur. Teyze en sonunda bağırır amcaya ve amcanın bir daha teyzeyle diyalogu olmaz. Ama amca rahat durmaz. Etraftakilerle illa konuşacak bir şeyler bulur. Gençlere kendi gençliğinden örnekler vererek eski otobüs yolculuklarını anlatır. Hemen hemen her yolculukta böyle bir amca tipinin olması dolayısıyla bu sohbetlerden bıkan gençler , uygun adım marş otobüsün arkasında alırlar soluğu.
     
    - Sabahları radyodan dini yayın yapan otobüs şoförleri. Hemen yanlarında asılı duran ceketlerinin yanında birde seccade gözükür. Otobüse biner binmez hacı misi kokusu gelir burnunuza. O anda anlarsınız zaten işyerine varana kadar dini sohbetler dinleyeceğinizi. Zaten uykunuz vardır, radyodaki amcada mıy mıy mıy bir şeyler anlatır. Eğer oturuyorsan masal gibi gelir muhakkak uyuklarım. Birde bu şoförler çok yavaş kullanıyor be otobüsü. Yol bitmek bilmiyor valla.
     
    -devam edecek-
  2. Mouchette
    İnsanın hayatını değiştirmek istemesi, hayatında köklü değişiklikler yapmak istemesi ve bu isteklerin üzerine üzerine gitmesi ne kadar da yorucuymuş meğer. Sen istiyorsun fakat sadece senin istemen yetmiyor. Etrafında olan onca insan da dahil oluyor değişikliklerine, yapmak istemelerine.Bazen çok gözü kara, güçlü veya dik olman da yetmiyor şu hayata karşı.Hep güçlü görmüş herkes seni çünkü. Bir kere bile olsun pes etmeye başlamanı görmeleri sana yüklenmelerine neden oluyor. Boğulmak nedir, beyin yorgunluğu nedir ben şu son 15 günde anladım. İnanın şimdiye yaşadığım süre boyunca böyle zorlu günler görmemişim ben, oysa çok zor günler geçirdim derdim. Ev değiştirmekle başladım ilk önce. Daha büyük ve güzel bir eve taşındım. Fakat nakliyeydi, elektrikti, suydu, aidattı, kablolu tv , internet, tamiratlar, eşyaları yerleştirmeler ne gıcık işlermiş. Unutmuşum tüm bunları. Yıllar önce sık sık ev değiştiren ben , 4 yıldır aynı evde oturmanın rahatlığına alışmışım meğersem. Bütün bu işler için giden paralar da işin cabası. Ve artık otobüs anılarımda olmayacak ne yazık ki. Bayanlar birde saçlarını değiştirir dimi hayatlarında ters giden bir şeyler olduğunda. Kıyamadım ama saçlarımı kestirmeye sadece boya ve biraz da kesim Yeterli geldi. Sevindim de ayrıca saçlarımda köklü değişiklik olmadığına. Dedim ki kendi kendime "depresyon hafif mi geçiyor ne"...
     
    Bide hayatımdaki Ferit Öküzü yok artık Alışkanlıklardan kolay kolay vazgeçilmez biliyorum ama benim beynimin bir güzel formata ihtiyacı var onu biliyorum bir tek. Bağırmaların, çağırmaların, kıskançlıkların,hesap sormaların olmadığı günlerin başlaması bile benim için süper bir olay.
     
    Kedim de yok artık. Kedi bana göre değilmiş onu anladım. Hep derim ya hayvanlarla aram pek iyi olmadı. Kendimle bile ilgilenmeyi unuttuğum şu dönemlerde ona zaten ilgi gösteremedim. Verdim gitti bir arkadaşa. Dönüp yüzüme bile bakmadı gıcık Gitmeye çoktan meraklıymış meğersem. Bende su kaplumbağası aldım kendime. Hemde 3 tane. Çok ama çok şirin şeyler bunlar yaaa. Sadece parmaklarımı ısırıyorlar arada ama olsun. Sakinlik ve sessizlik istediğim hayatımın bir parçası oldu onlar da artık. Sesleri çıkmıyor, çok sakinler ve yavaşlar. İstediğim bu işte.
     
    Şimdi ise yarından itibaren yapacağım yürüyüşlerin, gideceğim sinemaların, alacağım albümlerin, deniz kenarında yapacağım kahvaltıların (hele ki şu yağmurlu günlerde) hayalini kuruyorum. Sadece bu küçük bir kaç hayal bile eminim beni çok mutlu edecek. Zaten önemli olan insanın yapmak istediklerini yapması ve bunun için önüne kesinlikle hiç bir engel çıkmaması için mücadele etmesi değilmidir. Evet bu bir kaç küçük hayali gerçekleştirebilmek için son zamanlarda çok mücadele ettim hayata karşı. Ama sanırım kazanan ben oluyorum. Çok mutluyum ve değiştirilmeye çalışıldığım bir aşk bana göre değilmiş onu anladım. Nelere mal oldu...Çok yıprattı ama olsun...
  3. Mouchette
    Ona Yunan Sinemasının Filiz Akın'ı desek yanılmayız sanırım . Nasıl ki bizim televizyonlarda her gün Filiz Akın, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit filmlerini görüyorsak Aliki Vougiouklaki'nin filmleride aynı şekilde Yunan televizyonlarında gösterilmekte. Türkiye, İsrail ve İspanya'da da çektiği filmlerle tanınan Aliki 1933 yılında doğdu.Çocukluğunda bir çok trajediler görmüş. En önemlisi de babası Nazi İşgalinde alman askerler tarafından öldürülmüş.19 yaşındayken Tiyatro Okulunu kazanarak oyunculuk hayatına başlıyor. 1954 yılında çevirdiği ilk flminden sonra 1981 e kadar fimlerde rol almaya devam ediyor. Rol aldığı filmler ise şöyle;
     

     
    1. to pontikaki, (the little mouse) vougiouklaki's first musical movie appearance. (1954)
    2. agaptikos tis voskopoulas (1955)
    3. to koritsi me ta paramythia the fairy tales girl, played as agné (1956)
    4. maria pentagiotissa played as maria pantagiótissa (1957)
    5. diakopes stin aegina, (a trip to aegina) (1957), played as herself. this movie is about a trip to the island of aegina.
    6. haroumeni alites happy skumps (1957)
    7. erotas stous ammolofous love on the sand (1957)
    8. i zaboliara/thola nera (1957), played as leniô
    9. mimikos kai i mairi (mimikos and mairi) (1958)
    10. erotikes istories (erotic stories) (1958)
    11. moussitsa (1958), played as herself
    12. astero, (1958) starring asterô
    13. to xylo vgike apo ton paradeiso (1959) (maiden's cheek)
    14. to klotsoskoufi (1960)
    15. madalena, played as madalena (1960)
    16. alice in the navy, played as herself, she was in the navy (1960)
    17. liza kai i alli liza and the other one (1961)
    18. aliki my love (1962)
    19. to taxidi (the journey, the trip?) (1962)
    20. i pseftra/i pseútra lier1963]])
    21. chtipokardia sto thranio, siralardaki heyecanlar - turkish version (1963)
    22. i soferina/i sopherína (1964)
    23. to doloma the bate (1964)
    24. moderna stachtopouta '1965
    25. diplopennias (chorefontas syrtaki) (1966)
    26. kori mou i sosialistra (1966)
    27. ach afti i gynaika mou (1967)
    28. to pio lampro asteri (1967)
    29. to koritsi tou luna park (lit., a girl from luna park) (1968)
    30. agapi mas (1968)
    31. archontissa ki o alitis (1968)
    32. daskala me ta xantha mallia (lit. a student with blonde hair) (1969)
    33. neraida kai to pallikari (1969)
    34. ena astrio koritisi (lit, one funny girl) (1970)
    35. ipolochagos natassa (1970) played as natassa
    36. s'agapo (1971)
    37. kori tou heliou (1971) (the girl of the sun)
    38. aliki dictator (1972)
    39. maris tis siopis (1972)
    40. to koritsi tou kabare (1979-1980)
    41. poniro thyliko, katergara gynaika (1980)
    42. kataskopos nelli (1981)
     
    Genellikle müzikal filmlerde oynamış. Bu filmler ağırlıklı olarak komedi türünde. Kocası Dimitris Papamichail ile birlikte 1960 larda Yunanistanda çok popülermiş o zamanlar. Beraber bir çok filmde rol almışlar.Oynadığı filmlerden hem kendi çok kazanmış hemde Yunan sineması.
     

     
    Bu video kocası ile ( Dimitris Papamichail) birlikte rol aldığı bir müzikladen.
     
    Bu da Türkiyede çevrilen 1963 yılında "Sıralardaki Heyecan"filminde söylemiş olduğu şarkı;
     

     
    Bu film 2 kopya çekilmiş. Türkiye için hazırlanan kopyada Orhan Günşıray ile birlikte oynamış. Fakat Yunanistanda gösterilen versiyonda Orhan Günşıray yok. Bu nasıl bir ortak yapımsa bunun örneği sanırım dünyada yoktur.Zaten o aralar bir rum örgütünün Kıbrıstaki Türklere saldırı düzenlemesi ile Yunanistan ile ilişkiler gerginleşiyor ve bu filmin gösterimi Türkiyede yasaklanıyor.
  4. Mouchette
    Çocukluğumun en güzel hatıralarının çoğu anneannemin evinde geçti. Kış ayları geldiği zaman daha bir özlem duyarım o günlere. Okul yarıyıl tatiline girsin diye dört gözle beklerdim. O zamanlar bekar olan teyzelerim, dayım, anneannem, dedem, büyük dayım, yengem ve iki çocukları hep beraber aynı evde oturuyorlardı. Kocaman bir bahçesi olan, 2 katlı, ahşap bir ev... ve hala dimdik ayakta. Evde sadece dedem ve ananem kalıyor artık, herkes dağıldı bir taraflara. Evin kalabalık olması benim için tam bir eğlenceydi. Evde nereye gitsen birileri çıkıyordu karşına. Her mevsim güzeldi o evde kalmak. Ama kışları daha bir başka. Sabah en erken ananem kalkar ve şporeti yakar. Taze yumurtaları pişirir, ekşimikleri çıkarır, pita yapar, bir de üzerine kolaç yapar ve hepimizi kaldırırdı yataktan.Moje pile, moje pile derdi saçlarımı okşayarak. Aman allahım en büyük mutluluktu o. Karnım davul gibi olana dek yerdim hepsinden. Gün içinde bütün yemekler şporette pişerdi yayıkta yapılan taze yağlarla. Misss gibi bir koku yayılırdı etrafa. O arada dedemle ben atlarına bakmaya giderdik. Ata binmeyi öğretirdi bana. Orda işimiz bittiği gibi soluğu ineklerin bakım işlerini zoraki üstlenen yengemin yanında alırdım. Az tepik yemedim o ineklerden ben, onlarda benden çok çekti tabi. Yengem de bu arada sinirlenir "kamen ti ustaaaa" diyerekten bakraçı fırlatırdı ben kaçarken arkamdan.Ordan çıkar paçalı tavukların peşine takılırdım. Onlarda az gagalamadı kafamı Akşam olunca da herkes eve toplanır gün işinde pişen köy ekmeği ile birlikte yemeklerimiz yerdik. En keyifli zamanlarda akşam saatleriydi. Kış aylarında çok kar yağdığından elektrikler sık sık kesilir ve hazırda tutulan gaz lambası yakılırdı. Şporetin bütün hakimiyeti ananemdeydi. Ona sormadan ateşe ne odun atabiliridiniz nede içinde bişey pişirebilirdiniz. Gerek te yoktu zaten o herşeyi en güzel şekilde yapardı. Gaz lambasının etrafında teyzelerim çeyizlerini işler, arada balkan türküleri söylerler,dedem masallar anlatır, ananem kumpirleri pişirir, ardından fındık, kestane ne varsa atar içine.
     




     
    Dedem tütün torbasını çıkarıp piposuna tütünü doldurur, ananemde maşayla ateşi şöyle bir karıştırırdı. Anlardım ki masalın sonu geliyor dedem torbayı çıkarınca. Benim için hazırlanan yer yatağına kıvrılıp uyuma vaktim de geliyor demekti. Sıcacık şporetin önünde içinde kalan son korları izleyerek ve ertesi gün yapacaklarımı planlayarak dalardım uykuya.
  5. Mouchette
    Milli Gazete Aile Hayat bölümünde mayıs 2009 da yayınlanmış bir haber. Şimdi gözüme çarptı ve paylaşmadan edemedim. Aslında alıntıyı mizahi yazılar bölümüne de atsam olurdu ya neyse... Yazıda domuz mamüllerinde domuz gribinin mevcudiyetinden başlayıp, bu mamülleri halka yedirenlerin Allah tarafından nasıl cezalandırılacağına kadar eni konu bahsediyor araştırmacı yazar Mevlüt Özcan. Son derece bilimsel bir yazı yani Bu yazıyı saklayıp, lüzumu gelince çıkarıp çıkarıp okumak lazım. Hatta domuz gribinin hortladığı şu dönemlerde "Domuz Gribinden Korunma Yolları" diye sağlık bakanlığı tarafından hazırlanan bütün broşür v.s. ne varsa onlara eklemek lazım. Ama yazının en beğendiğim kısmı ise işte şu bölüm;
     
     
    .... ama süper değilmi ?
  6. Mouchette
    Yapmak zorunda olduğum bir sürü iş varken savsaklamak konusunda üstüme tanımam.Evet şimdi de savsaklıyorum.Yapmak zorunda olduğum şeyleri yapmıyorum ve oturmuş burda belki de benden başka kimsenin umurunda olmayan şeyler karalıyorum.
     
    Uffff neysa ya...Bak şimdi neler neler geldi akılıma durup dururken.
     
    -Küçüklüğümden beri kulak böceği diye bir böcek türü olduğunu zannettim durdum. Bu zannım hala devam etmekte.Bunu bana kim,ne zaman ve hangi amaçla dedi hatırlamıyorum. O böcekler gece uyurken ya kulağımdan girerse, beynime doğru ilerlerse, tamda yumurtlama dönemi ise ve orda çocukları ile birlikte kendine bir yaşam kurarsa diye her gece yatağa girdiğimde düşündüğüm abuk bir paranoyam var.
     
    -Neden benim yıkadığım nevresimler annemin yıkadıkları gibi kokmuyor. Tatillerde yanlarına gittiğimde o nevresimlerde uyumak gibisi yok.
     
    -5.sınıftaki mezuniyet gecesinde New Kids On the Block un step by step şarkısında kurmuş olduğumuz dans grubu ile dans etmemiz hayatımda geriye dönüp baktığımda en utanılacak şeylerin başında gelen listemin üst sıralarında daima kendini koruyacak. Ne rezillikti bir görseniz.
     
    -Küçükken köye gittiğimizde leğenlerle ve kazanlarla çamaşır yıkayan kadınları seyretmiştim. Çok eğlenceli gelmişti bana. Deterjana da ilaç dediklerini duymuştum. Eve döndüğümüzde bunu hemen pratiğe döküp ecza dolabında ne kadar ilaç varsa hepsinle çamaşır yıkamaya kalkışmış ve annem tarafından ödüllendirilmiştim. Ödül ne miydi; Popoma 10 adet terlik fırlatılmıştı.
     
    -Kardeşim gibi beni sobada yakma konusunda usta bir insan evladı dünyaya gelmemiştir , gelmeyecektirde. Akşamın bi saatlerinde az mı gittik acillere. Aramızdaki bu alıp verememezlik nedir.Tamam sen doğduğun zaman benim battaniyemi kullandın diye seni bir kere boğmaya kalkışmışlığım vardır ama. Unutamadın gittin be. Geçmişi gel unutalım.
     
    - Küçük kardeşim bende 12 yaş küçük. Ve 2 yıl boyunca lisede bir kardeşim olduğunu saklamıştım. Çok utanmıştım çokkkk. Ama şimdi iyi ki var diyorum.
    -Mahallenin bütün çocukları toplanıp her ramazanda kandillerin yanmasını beklerdik. Aman allahım ne büyük heyecandı o. Kandiller yandııııı kandiller yandıııııı diye avaz ava bağırmak pek bir neşe verirdi bize.
     
    -Babamın pazarcılığı ek iş yaptığı dönemlerde eve portakal ve muz getirmesi küçük çaplı bir gövde gösterisine dönüşür, babamın elindeki torbadan en fazla çalan en çok meyvayı yerdi. Oysa ki biz bilmezdik onlar bamın satamadıklarımıymış. Öğrendiğimizde o zamanlar sevindiğimiz için çok üzülmüştük (bu arada ben ilkokula kadar hiç muz yememiştim o geldi bak aklıma)
     
    -Tırnaklarını kemiren insanlara ayaklarımı uzatıp al bunları da kemir dememek için hep kendimi zor tutarım. Kardeşimle defalarca tatbik edilmiştir bu durum. Hatta bir keresinde ben yine onunla dalga geçerken bir hışımla ayak parmaklarımı ağzına alıp öyle bir ısırmıştı ki canım çok acıdı saatlerce ağladım.Bu huyumdan vazgeçtimmi ?Tabii ki hayır.
     
    -Beyaz eşyaların içinden çıkan adına da köpük denilen beyaz şeyler var ya nefret ederim ben onlara dokunmaktan. İçim bir hoş olur. Pek bir sevgili kardeşim bu konuda da usta idi. Kurduğu çetesi ile sokaklardan köpük toplar ve çetesi ile birlikte beni bir köşeye sıkıştırıp bana zorla onları parçalattırırlardı. Bende her defasında ya topunu yada bisikletinin tekerleğini patlatırdım.İntikamım acı olurdu.
     
    -Ortası kremalı bir bisküi girdiğimde eve hemen bir sana bir bana yöntemiyle paylaşırdık kardeşimle. O hemen yerdi. Ama ben daha sonra karşısına geçip, bisküiyi ortadan ayırıp ilk önce ağır ağır kremasını yemek suretiyle psikolojik bir işkence yöntemi geliştirmiştim. Ama annemin de ısrarları ile yine de ona bir tane verirdim. Ne de olsa ablaydım ben. Zaten hep böyle demedimi bizimkiler. Sen ablasın hıııııı.
     
    -Kardeşim olurda bir gün tesadüfen onun hakkında burda yazdıklarımı okurda benden intikam alırsa diye bir korku girdi ayrıca içime. Tuhaf
     
    -Şu an bi de garip bir sırıtış var yüzümde.Eskiye gidince ben hep böyle olurum. Güzel geçmiş be çocukluğum.
     
    -Birazdan kendimle ilgili anlatmadığım başka bir şey kalmadığını düşünerek tc kimlik nomu ve adımı-soyadımıda yazacağım buraya. Hatta bir de ikametgah fotokopisi.
     
    -Bu arada ben hayatımda hiç bilgisayar oyunu oynadım, oynayanların ne zevk aldığını hiç bir zaman anlamadım.
     
    -Test çözerken mause üzerinde olan sağ baş parmağım yakında kendi kendine hareket etmeye başlayacak. Tık tık tık.
     
    -Eeee bi de ne olur erkekler traş olmadan ve dişlerini fırçalamadan ortalıkta dolaşmasın yarabbim.Valla bak tek dileğim senden.
     
    -Bi de ben hala Selena seyrediyom bu gün fark ettim. Ama bi de utanmadan abuk subuk şeyler seyredenleri eni konu eleştiriyorum.
     
    ve ben artık süt içiyorum ve her sabah bir kibrit kutusu büyüklüğünde peynir ve bir dilim kepekli ekmek yiyorum.
     
     
    Oh be rahatladım
  7. Mouchette
    Yazıklar olsun senin gibi evlada bi etimek tatlısına bi milföy hamuruna sattın iki dakkada kırk yıllık anneni. Modern gibi çağdaş gibi yengeye… Ne lan böyle onun yanında kibar gibi davranmalar filan, yengen yapınca süslü bişeyi çok sevinmeli abartılı tavırlar filan yakışıyo mu! Sekiz yaşında koskoca adamsın, o yokken ben vardım lan nankör! Şuna bak bi de selpakla tutmuş, nerde gördüyse selpağı öküz!..
     
    Sen sanki etkilenmedin!.. Fırın poşeti’ni, aleminyum folyo’yuöğrenirken nasıl baktığını gördüm ona!..
     
    Kes! Cevap verme bana!
     
    Anne, hemen kovalım bunu evimizden!.. Nerden girdi ailemize… Hepimizi y......ğa çevirdi!.. Eskiden kabaydık ama samimiydik en azından!..
     
    Bahar abla, bak yemekleri böyle streç’le kaplarsan hem kokusu sinmez, hem de besin değeri azalmaz… Aklında bulunsun ablacım…
     
    Neyse, sonra konuşuruz, geliyo!
     
    Bu karikatürü ilk okuduğumda çok gülmüştüm. Umut Sarıkaya bir kere daha bir tespit adamı olduğunu vurguladı gözümde.
     
    Annem ve kardeşimde "Uykusuz" müptelasımıdır nedir >
     
    Pazar günü olması sebebi ile yataktan geç çıkılması gerekirken sabahın ilk ışıkları ile kardeşten gelen telefona, kahkaha atılmasını gerektiren durum değildir de nedir bu...
     
     

  8. Mouchette
    Tartışma adabını, tarzını ve bilgi birikimi çok takdir ettiğim sevgili Cyrano İnternet ve Derin İnsanların Aşkları konulu bir blog yazısı yazmış ve tespitleri gerçekten de çok doğru. Yazısını okuduktan sonra benim de uzun zamandır rahatsız olduğum bir konu olan internet devrimciliği üzerine bir kaç cümle yazmak istedim. Son bir kaç gündür evde olduğumdan bende fazlaca bir biçimde internetle haşır neşir oldum. Adı sol, sosyalizm, komünizm olan bir çok foruma göz atma fırsatım oldu. Ateşli tartışmalar yapanlar, sloganlardan öteye geçemeyenler, oralardan bilgi öğrenmeye gelen bir çok kişi var. Tamam insanların görüşlerini yazması ve bunları tartışması çok güzel. Fakat gerçek yaşamda, bu forumlarda ki duruşlarını gizleyenler ve forumlarda yazdıklarının en küçük bir zerresini bile söylemeye cesaret edemeyenler, buralarda nasıl oluyorda en ateşli devrimciler olarak karşımıza çıkıyorlar. Marksist literatürden bir kaç kelam öğrenip, abilerinden öğrendikleri bir kaç sloganla sanal devrimcilik yapmak ta neyin nesi. Bazıları neredeyse 10 kişiyi karşılarına alıp bir konu hakkında tartışıyorlar. Bilgi birikimlerini , olayları, bütün çıplaklığı ile ortaya serdikleri halde karşılarındaki o 10 ateşli devrimci bir kaç slogan dan öteye gidemiyor.Konu ne olursa olsun, tartışılan konuyu kendi ideolojileri ile bir şekilde birleştirip aslında ideolojilerini ne kadar da küçük düşürdüklerinin farkında değiller. Bazen de sadece okuruz. Ama en sonunda artık dayanamayıp bizde bir şeyler karalamaya başlarız. Ama birilerinin kutsallarına saldırdığımız düşünülür ve saldırıya geçilir yine. Sanal sloganlar, sanal mitingler, sanal devrimcilik...Kendi doğrularımızın dışındaki doğruları görmeye ne zaman başlayacağız. Ne zaman kurtulacağız bundan.
  9. Mouchette
    Efendim ben artık acayip biri oldum çıktım. Kekler, börekler, yemekler, temizlik bildiğiniz gibi değil valla. Bugün bu güzelim güneşli havada dışarı çıkmayı kendimce reddedip bayan vileda ve bayan oktay usta edalarıyla bir mutfağa bir banyoya yol aldım durdum. Yol aldım durdum derken sanırsın ev 250 metrekare, var yok 70 metrekare. Viledanın sopasını dış kapıdan sallasan zaten bütün ev paspaslanır. Yalnız ütü ve cam silmek gibi illet başka bir ev işi daha tanımam ben. Ama azimliyim bu konularda da. Bir de bütün bunların üzerine yazlıkları kaldırıp, kışlıkları çıkarma işimi de hallettim. Offff süperim ben kahretsin Zamanında sürekli dışarda yemek yiyen ve küçücük evine bile gündelikçi kadın alan ben çok değiştim çokkk. Annem görse eminim ki ağlardı. Bi de utanmadan, annem gibi bir türk kahvesi yapıp ( öyle yapardı büyük temizlik yapınca hep ) el emeğim, göz nurum, kas kuvvetim, kol kuvvetim yaptıklarıma kasıla kasıla bakıp, kahvemi höpürdettim üzerinize afiyet Valla bu gazla ben bir kadın forumuna dalış yapsam şimdi ortalığı yıkar geçerim Bu arada o kadınlara da teşekkürü borç bilirim bugün. Çok yardımcı oldu onların yazdığı kek börek tarifleri . Kesinlikle beynimi hiç bir şekilde kek börek tarifi gibi şeylerle doldurmadım şimdiye kadar. Hayranımdır zaten öyle kadınlara. Bişey soruverirsin sana hemen tarifini verirler. Nasıl bir hafızadır ben anlamadım gitti. Bense altı üstü bir kek yapıyorum, tezgahın üstüne bilgisayarıda koyuyorum 3 yumurta, 1 bardak şeker.... Bak unuttum bile hemen. Başlamışken kek tarifinide yazayım dediydim ama.
     
    Neyse bu yazdıklarımı bahara kadar tekrarlamamak dileğiyle....
  10. Mouchette
    Nane limon kabuğu bir güzel kaynasın aman
    Ha ha ha ha ha içine hatmi çiçeği biraz çörek otu katasın
    aman
    Ha ha ha ha ha hatta biraz tarçın bir tutam zencefil aman
    Ha ha ha ha ha bin derde deva geliyor biraz daha sabret
    güzelim
    Ha ha ha ha ha hapşuuuuuu.....
     
     
    Evet tam bu vaziyetteyim işte. Valla billa hepsini de yaptım ama... ki bu yıl hayatımda ilk defa kendimi bitki çaylarına teslim etmiştim oysa. Psikolojik olarak şimdiye kadar iyi de gelmişti. Hiç hasta olmam sanıyordum. Ama bugün şifayı kaptığım anlaşılınca resmen kovuldum işyerinden. Beni düşündüklerine mi ? Tabii ki hayır İnsanın iş arkadaşlarının bu kadar bilinçli olması ne güzel ya. Ortalığa virüs saçmayım diye apar topar beni doktora götürdüler, ilaçlarımı aldılar , bir taksiye de bindirdiler. Sağolsunlar , varolsunlar seviyorum onları. "Bak ağlarım şimdi ben, peki bana akşam çorba yapmaya kim gelecekkkk" derken taksinin kapısını da bi güzel suratıma kapatıp yolladılar eve . Ama içlerinden biri kesin gelecek biliyorum ben. Şööle anne gibi dolansın başımda yeter bana.
    Eeee daha ne olsun Mouchette...
  11. Mouchette
    Günün en önemli olayı Kafama kuş pisledi. Gittim hemen bir sayısal büfesine. Abi sayısal, loto, toto, moto, piyango bileti ne var ne yok oynanacak , alınacak ver bana dedim. Adam güldü abla dedi hayırdır. (bu arada abla demesine de çok bozuldum ya neyse ) Hayırdırmıdır şermidir bilinmez ama ne olur ne olmaz alayım ben dedim. Bakalım sonuç ne olacak. Zengin mengin olurum belki dimi ama. Aldım elime bi tomar kağıt parçası hayal alemine dala dala geldim eve. Pek bir hayal kurar oldum ya bu aralar hayra alamet değil bu. Eve girdim camları perdeleri açtım havalansın ev diye. Amanınn oda ne... Benim karşı blokta oturan teyze ( ki kendisi bu aralar dikizlediğim kişidir itiraf ediyorum, hoş kesin oda beni gözetliyordur diye de düşünüyorum çünkü aramızda anca bir kaç metre var...elde değil yani) başlamış yine camdan erkek donları silkelemeye. Allahım bu nasıl bir insan evladıdır böyle. Zaten koca bir yaz camları perdeleri açık bir vaziyette, ilk insan homo erectus mudur yoksa homo sapiens mıdır hala çözemediğim kocasını don atlet vaziyette bütün sitecek izledik. Sanırım teyzem dediki; " adammm adammm bak bu site ahalisi alıştı şincik seni bööle görmeee, bak kış ta geliyo. en iyisi ben senin donları camdam silkeleyim de hasret gidersin insancıklar". Ya o bişey değil bu teyzem arada bir makina dolusu don yıkayıp balkona asıyor ve yaklaşık 2 gün balkonda sallanıyor o donlar. Ama o 2 günde teyzem camdan yine don silkelemeye devam ediyor. Ben bunları düşünürken bir farkettim ki teyzemle ben göz göze gelmişiz. Hafif bir tebessüm ettim ve bir hışımla kapadım perdeyi. Göz ucunla bir daha bakayım dedim , baktım kocasıda gelmiş yanına benim eve doğru bakıp duruyorlar.Hani 3.sınıf amerikan korku filmlerinde karşıdaki garip evin garip insanları vardır ya cinayet işlediklerinden şüphelendiğin ve evin bodrumuna gömdüklerini düşündüğün. İşte onların baktığı gibi bakıyorlar bana. Bittin kızım sen bittin.
  12. Mouchette
    Bir kaç gündür açıyorum şu blog sayfasını iki lafın belini kırayım diye ama öyle zıttırıbıktan şeyler oluyor ki bir türlü bir yazıyıyı bitirip ekleyemedim. İlk seferinde yazdım yazdım durdum tam gönderecekken yazıyı, bir kaç yerde kelimeleri yalnış yazdığımın farkına vardım ve düzeltme yapayım dedim. Düzelteyim derken tamamen sildim Bir daha da uğraşmadım tabi...Çünkü konu aynı olsada yazdıklarım , kullandığum cümleler aynı olmayacaktı. Diğerinde yine başladım yazmaya, bu arada kardeşim aradı. Kendisi artık 18 yaşında ,1.86 boyunda oldu kerata... yaklaşık 1 ay önce kocaman siyah bir motora sahip olmuş ve bu arada sevgili edinmiş yağız bir delikanlı. Kaza yapmış...Neyse ki önemli bir şey yok. Küçüklüğünden beri başına ne gelirse gelsin beni bulur, bana danışır. (Zaten anne demeden önce de abla demişti ve bu durum annemin psikolojisini epeyce zorlamıştı) Burnu aksa, hapşırsa , bir höddd dese beni arar. Yıllarca benle yaşama hayalleri kurdu durdu. Bu hayali hala devam ediyo tabii. Üniversiteyi kazanacak benim yanıma gelecek, kazanamayacak ders çalışmak için yine benim yanıma gelecek, kazandı ve okulu bitirdi yine benim yanıma gelecek, çalışmaya başlayacak yine benimle...Ki zamanında beni gördüğünde kredi kartı görür gibi olduğunu söylemesini de hani unuttum değil ama o benim canım paşam işte. Ooooo ne anlatıyodum nereye gelmişim ben İşte böyle kardeşimle uğraşırken yazım yine kaldı. Ertesi gün yine koyuldum yazmaya... Bu seferde ne alakaysa üst katta ki teyzeyle kızı bana oturmaya gelmişler. Bir tabak ta kek getirmişler...Sohbet ederken yeriz diye. Tamam da ben sizle günaydın ve iyi akşamlar dan ibaret bir muhabbete şimdiye kadar girmemişim ne konuşçaz şimdi diye epeyce bi kastım kendimi. Hani benim son zamanlardaki ilgi alanlarım olan Antony Bourdian, Tom Waits, ve Seri cinayetler filan diye bi dalış yapsam konuya bu kız manyakmıdır nedir diye kaçıcaklar ayıp olacak. En iyisi tv yi açayım dedim. Diziler miziler gider sohbet, arada bir de esnerim uykun geldi senin yarın işe gidicen bak deyip kalkar giderler diye bir hayale kapıldım. Meğer boş hayallermiş bunlar. Nerden bileyim yeni yeni diziler türemiş ve saat 10 da başlayan dizi reklamlarla birlikte 12 den önce bitmiyormuş. HAdi dizi seyretme işkencesini anladım da beni oğulları için gözlerine kestirmelerine ne demeli. Yaklaşık 1 saat oğulunu anlattı teyze. Yaşı şu imiş, şu işi yaparmış gibisinden anlattı durdu bişeyler. Evde kalmış kız kategorisine girdiğimi bile ima etti. Sen yaşını başını almışın bak evlilik zamanın gelmiş, evliliği düşünmüyomusun dediğinde şimşekler çaktı beynimde. Olabilir.. Annemde hep öyle diyo zaten alıştım ben artık. Y teyzeciğim bırak bu işleri , garibim oğlunun şimdi hiç bir şeyden haberi yok sen gelmişsin bana oğlunu anlatıyon. Bide oğlu şiir filan yazarmış çok romantik biriymiş. Burda koptum ben artık...Şiir yazan erkekler o kadar itici gelir ki bana , bide romantik pöhhhh..Korkuyorum ben şiir yazan erkeklerden zaten.Eeee yarın tanıştıralım sizi oldu olacak dedi. O anda bir uçan tekme ile teyzenin üzerine atlama isteği uyandı bende. Beynimde gerçekleştirdim. Pek te bi rahatladım. O esnada yaklaşık bir kaç dakika pis pis sırıtarak hiç konuşmadan teyzeye bakmış olacağım ki "kalk kızım kalk geç oldu "diyerek bir hışımla gitiler evimden. Yazı yine yazılamadı tabi..Tom Waits dinleyerek uyundu ve sabah işe gelindi. Sonrasında benim meşhur klozet yine kafayı yedi. Akşamın en güzel saatlerinde apartman görevlisi, tamirci ve ben klozetin başındaydık. Pek te hoş görüntüler değildi gördüklerim.. Yazmadım, daha doğrusu yazmadım. Dün akşam da annem bizim gelinle kavga etmiş. 2 saat onu dinledim. O kapadı gelin aradı 1 saat te onu dinledim. Uffff şiştim kaldım. Annemde başımıza kaynana kesildi ya yuh yani
     
    Evet karaladım bişeyler nihayetinde... Her akşamda bloga bir şeyler yazacağım diye oturdum. Plan yapmak bana zaten hiç iyi gelmez. Bu bloga yazı yazmak gibi en küçük şeylerde bile aksilik çıkar karşıma. Neyse bu yazı da heba olmadan GÖNDER'e tıklıyım ben
  13. Mouchette
    İnsanoğlu binlerce yıldır her bulduğu ve sahiplendiği canlıyı evcilleştirmeye çalışmış. Yakala ve evcilleştir... Kadın erkek ilişkilerinde de bu böyle bence. Önce yaklaşıyorsun birbirine sonra evcilleştirmeye çalışıyorsun. Hep yanında olsun hep sadık olsun hep sana itaat etsin.Belki çoğu bayan için sahiplenilmek dünyanın en güzel duygularından biri. En iyi üniversitelere gidip harika bir meslek edinen kadınlara (ki bunlarla yıllarca aileleri övünmüştür bizim kızımız şurda okuyor okulu bitirince mesleği şu olacak, koca parasına muhtaç olmayacak diye) bir bakıyorsun zengin ve kariyer sahibi kocaları bulup evlenmişler. Kocalarının parası nasıl olsa gani gani. Çocuğu doğur otur evde. Sonrada bir blog aç kendine çocuğun karnına düştüğü andan itibaren gün gün resmini çekip bu bloga ekle. Hatta işi çocuğun ilk kakasının resmini çekip eklemeye vardır.Hatta ve hatta bu kakanın rengi üzerine sayfalarca yazı yaz. Kocayla birlikte nerelere tatile gideceğinin sohbetini yap aynı kendine benzeyen kadınlarla. Hani amacın neydi senin ... sen değilmiydin üniversiteye başlarken acayip idealleri olan. nerdeeee...Tamamen evcilleşmiş olarak bulurlar kendilerini. Yok yok hep vahşi kalmak en iyisi...
     
    Güya yıllık izindeyim ben.Amaç kafayı toplamaktı biraz.FAzla değil 7 gün aldım izin. Hiç bir yere gitmedim. Hatta markete bile.KAfamı bile uzatmadım pencereden. Yaklaşık 4 gündür üzerimde aynı pijamalarla.En iyi yaptığım şey cumadan kendime bir karton sigara, bissürü cips ve binbir çeşit içecek almak olmuş onu anladım. Geçmiş 10 yılın muhakemesi...Ama bir türlü düze çıkılamıyo be...İlk defa oldum ben böyle. Ne zormuş sorgulamak geçmişi hele ki çözüme ulaşamamak. Yukarda bahsettiğim konu gibi onlarca şey var kafamda. Mesela empati yapmayaya kadar verdim artık. Çünkü ben karşımdakine zarar veriyorum empati yaparak.Kötüye kullanıyorum bunu.Bayaa bir kişinin kalbini kırdım böylelikle.Ayrıca kesinlikle gelecek kaygısı taşıyan sohbetlere de girmeyeceğim bundan sonra. Bundan 10 yıl önce de yoktu bende şimdi de yok ilerde de olmayacak.Hele ki beni değiştirmeye çalışan insan/lar/la bir daha mümkünse hiç karşılaşmayayım.Kimse yolumu şaşırtmasın.Yunanlı Sisyphos gibi, sıfırdan başlamak zorunda kalmak istemiyorum ben.
    Bu arada telefon çaldı bir doktor arkadaş. Biraz lafladık , ona içinde bulunduğum durumdan ve yıllık iznimi nasıl heba ettiğimden bahsettim. Depresyondaymışım Aman dedim endişeye mahal yok zaten klozet kapağı da kırılmış en büyük dert bu oldu benim için
  14. Mouchette
    Otobüste geçen anılarımı yazsam kitap olur heralde. Her gün bir olay. Her ne kadar bin bir zorlukla işyerime varsamda seviyorum halk otobüslerini ben. Hergün yüzden fazla insan görüyorum. Bu insanların hangi duraklardan bineceğini bile biliyorum artık. Bir gün otobüse binmeseler hayırdır bişey mi oldu acaba diye merak ettiklerim bile vardır. Yaklaşık 4 yıldan beri 1 saat süren yolculuklarımda otobüse binen insanları davranışlarına göre gruplandırmaya bile başladım.Biliyorum dedlilik bu normal bişey değil. Bir listem bile var. Bu listemin en başında ve kesinlikle 2. sıraya düşmeyecek olan korkulu rüyam şişman kadınlar.Bu kadınlar otobüse bindikleri andan itibaren koltuklarda oturanlara baygın baygın bakış atarlar ve belki her yerde şişman olduklarından utandıkları halde otobüse bindikleri anda bunu kullanmayı çok severler. Şişman ve üstüne üstlük kadın olmanın avantajını kullanacaklarını da zannederler. Çoğu zaman başarılı da olurlar birinin ona yer vermesi konusunda. Baktılar başaramadılar sen oturuken oturduğun koltuğun üzerine abanıp kollarındaki kocaman çantayı burnuna, ağzına , kafana değdirmek suretiyle rahatsızlık verici bir çok harekette bulunurlar. Bak sen bana vermedin ama sana bu yolculuğu zehir edeceğim der gibisine arada bir kızgın arada bir de masumane bakışlar atarlar. Sırf sen vicdan azabı duyasın diye. Bu grubun bir kısmıda kadın olanlara sürekli otobüste yer verilir gibi bir kural geliştirdikleri için kendilerince, iğne atsan yere düşmeyecek otobüste bilmem nerde ki koltuk boşaldığı anda (nasıl görürler takip ederler hiç anlamadım ve ben bir türlü başaramadım bunu ama ar-ge çalışmalarım devam etmekte)kalabalığı yara yara '' savulun heyyyy kadın geliyor kadınnnn'' der gibi yürüyerek bir hışımla o koltuğa oturur. O koltuğa oturduktan sonra suratlarında yer alan mutluluk ifadesi seyredilmeye değer. Sanki magnum yemiş gibi.Hele bu koltuk benim yanımda ki koltuk ise bir görün benim halimi. Benim gibi nazik çoğu zamanda sabırlı ve hatta ve zayıf sayılabilecek birinin yanına löppp diye oturduklarında bu saydığım bütün iyi vasıflarım bir anda kayboluveriyor. Ya tamam şişman olabilirsin ama beni cama yapıştırmanın ne alemi var. Hadi cama yapıştırdın o koca çantanı, elinde olan 10 tane torbayı benim kucağıma ve ayaklarımın yanına koymaya ne hakkın var.
     
    En gıcık olduklarım listemin 2. sırasında çifte kumru sevgililer geliyor. Ben erkek olsam otobüste bana yapışık bir halde giden ve ''seviyorum seviyorum seviyorum'' diye bakışlar atan bir kızla yolculuk yapmak istemezdim şahsen. Nedense bu çifte kumrular otobüsten indikleri anda yapışıklıkları gidiyor. Ne yani yapışık otobüs aşkı mı bunun adı.Bi de hi hi hiii diye ellerindeki telefona bakıp bakıp gülüşmeleri yok mu.
     
    3. grup ter kokan adamlar. Bunlarda feci ya.Bunlar çıldırtıcı sıcaktan otobüse kendilerini attıkları anda , kızgın kumlardam serin sulara misali bir gevşerler bir gevşerler ki sormayın gitsin. Gelirler yanınıza, kaldırılar otobüsteki klimaya doğru kıllı ve bol terli koltuk altlarını. Estir babam estir. Hatta bi keresinde bi kız kusmuştu otoüste bu yüzden. Onu anlatmayım en iyisi o daha bir berbattı. 2 metre karelik karantina bölgesi oluşturlmuştu anında otobüsün içinde.
     
    4-Ellerinde çektirdikleri tomografi veya binumum bunun gibi şeylerle otobüse binenler. Bir de gerine gerine sağlık karnesini de gösterirler ellerinde. Ben hastayım ve hastaneye gidiyorum çabuk bana yer verin bakışlarını en fazla üzerlerinde barındıran kişilerdir bunlar. ÖZellikle dizlerini tuta tuta binerler otobüse. Yer verilir haliyle. Benim de yer vermişliğim çoktur hani. Her ne kadar çoğu zaman şüphelerimi üzerlerine çekselerde. Çoğu numara yapıyo çünkü. Hastanenin önünde otobüsten iner inmez ilk sıraları alabilmek için bir tazıya dönüşmeleri de ilginç tabi. Ben bile yetişemiyorum valla.
     
    5-Otobüste en önde oturan ve yolculuk boyunca şöförle cilveleşen kızlar. Bunlar gıcık olmak bi yana beni çok eğlendirir aslında. Kız sabah sabah üşünmeyip o makyajı nasıl yapmıştır? Genç ve ee birazda eli yüzü düzgün şöför sabahın o saatinde o kadar ince ve nazik olmayı nasıl başarabilmektedir? Tez konusu bunlar...
     
    listem aslında daha uzun ama yoruldum ben yazmaktan.
  15. Mouchette
    Ahhh efendim ahhh hastayız ya zaman geçmiyor yat yat. Düşüne düşüne bir yerde bir şey kalmıyor didiklemedik. Tamam tavuk suyuna çorbamızıda içtik geldik kendimize biraz. Film seyredelim dedik bulamadık bugün için kafamıza göre. Dizi seyredelim dedik , İngilizce sağlam değil. Gözlerden şapır şapır sular akarken alt yazıları da okumakta zorlanıyorum. Eeee ne yapayım bende sizin kafanızı şişiririm olur biter he he
     
    En iyisi ben size Mirgün Cabas'tan bahsedeyim. Bu bey benim için televizyonculuk tarihinde Anthony Bourdain'den sonra en karizma program yapımcısıdır. 99 depreminden sonra çadır ve prefabrik hayatımda tanıştım kendisinle. O zamandır da takip ederim. Ya insan düşünsenize 10 yıldır bir adamın yaptığı haber programlarını hiç kaçırmadan seyredermi? Benim ki öyle bir manyaklık işte. Gıcık olduğum Banu Güven'in yaptığı hataları çok tatlı bir biçimde kıvırmaya çalışır mı? böyle bir tatlı ve mahçup bir gülümsemeyle program sunar mı? Sunarsa böyle olur işte. Beni kalbimin orta yerinden vurup ekrana kilitler.



     
    Son zamanlarda helikopter mevzusu ile de Ahmet Altan'a ayar çekmesi ile iyice kalbimin derinliklerinde yerini aldı zat-ı muhterem.
    Ama lafa bak ; "Bu haberin içinde belgeler, uzman görüşleri gibi unsurlar var ama temel birşey eksik: akıl yok"
     
    Şimdiler de Hakkı Devrim Baba ( ki bu amcamızda ki espri kabiliyeti Cem Yılmaz'da bile yoktur bana göre) ile yaptığı Günlerin Getirdiği programı izlenesidir.



  16. Mouchette
    Oldum olası sarı renkten nefret ederim heleki şu geçtiğimiz yaz insanların donuna varıncaya kadar sarı renkte bişeyler giymesi beni iyice deli etmiş ve sarı renkte hiçbir kıyafetim olmayacağına kendi kendime ant içmiş ve bunu memleket meselesi haline getirmiştim. Eeee gel zaman git zaman insan verdiği sözleri , antları unutuyo tabii. Evet evet maalesef bende de öyle oldu. Ben kırkyılın başı kendime ciciler biciler alacağım diye alışverişe git kendine bissürü şey al araya bide sarı bir hırka şıkıştır. Neymiş efendim bu renk bana çok yakışmışmış nasıl da rengimi açmışmış zaten siyahtan başka bişey giymezmişim ben, bu seferde böle olsunmuş. Ya ben nasıl gaza geldim aldım bide alırken benim sırıtışlarımı bi görsen sankim fransanın en ünlü alışveriş mağazalarından çok pahalı ve şık bişey almış gibiyim aynı. Eee bide üstüne üstlük bügün işe giderken onu giydim ben hani cici ya hani bana çok yakıştıya bide evden çıkmadan aynada bakıyom kendime heheheee aynı limona benzedin … Tabi bu benim için gerçekten komik ve garip bir durum.Acayip radikal bir değişiklik ben ve siyah dışında bir renk alla alla…Neyse sabahın 6 sıyla 7 si arası çok bi çok sevdiğim iş yerimin yollarına düştüm ben..İçimde bi mutluluk bi mutluluk iş çıkışı da bi randevum var söölemesi ayıp Hoppada hoppada laylaylom sevimli sarı hırkalı kız edasıyla oturdum masama açtım bilgisayarı şööle bi dosyalara göz gezdirdim … eyvahhhhhhhhhhhhhhhhh oda ne benim fındık ablam (yani birlikte aynı yerde çalıştığım kişi bunda sonra ondan bahsederken rumuz budur biline ) aynı ben laylaylom sevimli sarı hırkalı ve saçları fönlü  Bari fön çektirmeseydin be abam.Ne yani pişti mi olduk. Eeee bre mubarek …hayatımda ilk defa ya ilk defa niye ki bu bana yapılırmı? Bütün gün birbirimizden ayrı dolaştık yan yana gelmemeye çalıştık 3 yıldan sonra ilk defa yemeğe ayrı gittik arada birbirimize hıhhh yaptık.neyse günün sonuna doğru çaycıdan müdüre kadar herkesin madarası olmuş durumda mesaimize son verdik. E pek bi de eğlendik canım ne yalan söyliim.
     
     
    Randevu …?????
     
    Eyyy insanoğlunun kadın kısmısı… Şunu öğrendim ki sakın uzun bir ilişkiden yeni çıkmış bir adamla birlikte olmayın. Bu nedir yahu… Ben ne günler gördüm, ben neler yaşadım, bu hayat bana çok şeyler öğretti naraları…Uzun uzun gizemli adam bakışları. inanın insanı çileden çıkarıyor. O randevuyu ne kadar erken sonlandırmak istediğini bilemiyor insan. Hadi bişeyler yapalım diyosun sen karar ver diyo. Belli ki daha önce kız ondan ayrılmış tekmeyi yiyen o olmuş yani ve bizimki temkinli davranıyo  Sinemaya gidelim diyosun ve film seçimini ona bırakıyosun. AROG…. Bağırmak istiyorummmmmmm. Bağırmak istiyorummmmm…
     
    …. ve FİN felaketttttt
     
    en iyisi ben kendi filmlerime devam edeyim çayımda demlendi zaten 
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.