Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kemal_kaan

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    13
  • Katılım

  • Son Ziyaret

kemal_kaan Hakkında

  • Doğum Günü 10-07-1981

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek
  • Yer
    kahramanmaraş

kemal_kaan - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. kemal_kaan doğum gününüz kutlu olsun!

  2. kemal_kaan doğum gününüz kutlu olsun!

  3. kemal_kaan doğum gününüz kutlu olsun!

  4. kemal_kaan doğum gününüz kutlu olsun!

  5. kemal_kaan doğum gününüz kutlu olsun!

  6. kemal_kaan doğum gününüz kutlu olsun!

  7. kemal_kaan doğum gününüz kutlu olsun!

  8. Biz ateistler tanrı yoktur diyoruz ve bilime inanıyoruz. Bilim evrenin büyük bir patlamayla oluştuğunu ve sürekli geliştiğini söylüyor. Siz ateistler bunu taş catlasa 100 yıl belkide 200 yıl önce blidiniz söylediniz ama kur-an bunu 14 asır önce söyledi ve şimdi bilim bunu kanıtlıyor eğer gercekten senin amacın doğruyu öğrenmek olsaydı bunu araştırırdın ENBİYA SURESİ 30. AYET Siz diyorsunuz ki hiçbir şey kendi kendine var olamaz her şeyin bir var edicisi vardır ama biz bu var edici hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Size soruyorum tanrı nasıl var oldu, ama bir cevap veremiyorsunuz bu bizi aşar diyorsunuz. Evrenin hiçlikten çıktığı saçmaysa, bu kadar güçlü bir var edenin kendi kendine var olması ondan milyarlarca kat daha saçmadır. Bundada sana şyle bir örnek vereyim bir olayın durumun hepsini kavrayamamak onu tamamen inkar edilecek anlamına gelmez. Ruhu şad olsun hz mevlana derki bulut fırtınasını kavrayamazsanda sudan mahrum kalamazsın.evet din her asırda vardı her dönemde peygamberler gelmişti ama öyle kuru boş iddalarla değil mucizelerle peygamber olduklarını ispatlayan delillerle geldiler. Şimdi diyeceksin ki ben o dönemde yaşamadım ki önları göreyim.. doğrudur fakat son peygamber (SAV) in getirdiği kitabın mucizeleri hala devam ediyor örnek olarak seninde söylediğin gibi dünyanın bir patlama sonuu oluştuğu olayıdır. 10 tane 100 tane tefiri oku bu böyledir ama sen gözünü kapatıp ben onlara inanmam onlar sonradan yazılmıştır dersen onada ir şey demm. Aslında bütün sorun halktaki iman sorunu. Çoğumuzda tahkiki iman yok taklidi iman var yani biz dini biliyoruz yaşıyoruz diye kendimizi kandirıyoruz. Sonrada iyi yada kötü niyetli birisi din hakkındabir soru sorduğunda afalayıp kalıyouz halbuki kişi tahkiki iman sahibi olmuş olsa kendisine sorulan soruya hiç şüpheye düşmeden cevap verir. Tanrıyı düşünmeye çalışmak insan zekâsını aşmaz ve mantık sonuç olarak onun var olmadığını kavrar. Dinlerin tehditlerinden korkmayın ve sorgulayın. Tanrının nasıl var olduğu sorusuna da cevap verin Din tebliğini almış bir kişi ya kabul yada ret etme durumundadır. Ret edene söylenecek bir şey yoktur ama kabul edene dinin kuralları işler. Bunlar aslında kural değilde kişinin din yolunda giderken bir kazaya kurban gitmemesi icin söylenen öğütlerdir. Mesela hadis i şerif : siz ALLAH IN zatını düşünmeyiniz... eğer öyle yaparsanız bunu yaparsanız kavrayamaz ve küfre düşersiniz. Gercektende öyle insan ki bundan 100 yıl önce bu günü hayal edebilirmiydi. Kim bir gün bir alet cıkacak ve herkes istediğini istediği anda bulabilecek diye hayal edebilirdi. ama bu gün bir cep telefonu cıkmış. İnsanoğlu ki bundan 100 yıl sonrasını tasavvur etmekten acizken bütün bu oluşumları olayları yaratanı nasıl tasavvur edebilir. Aslında siz ateisleri anlamıyorum. Bilim diyorsunuz ama bilim dahi yaratılış diyor. Tesadüf diyorusnus bilim diyor ki dünyadaki bu kadar oluşum ve en küşük atomda dahi müthiş uyum hiş bir şekilde tesadüf olamaz. evrim teorisi diyorsunuz ama bunca yıl hic bir kanıt yok sadece teori aşamasında yani idda. Oysaki ben kendi nefsime söylüyorum . Dünyanın kainatta direksiz bir şekilde havada asılı durması. Ve etrafında güneş gibi cekim kuveti yüksek bir cismin onu daima cekmesine rağmen güneşe ne yaklaşması nede uzaklaşması. Ki büraz yaklaşsa yanacağız biraz uzaklaşsa donacağız.Ve galaksimizde milyonlarca hatta milyarlarca başı boş ve dünyamızdan kat kat büük gezegenler hic birbirine carpmadan dolaşıyorlar. Ve bizim galaksimiz gibi nice galasilervarken. Bu kadar olay hic tesadüf oloabilir mi.Buna tesadüf demek akıl ve mantığa sığar mı. Biraz akil düşünürseniz sizde enazınan dine saldirmak yerine objektif olarak dini araştırırsiniz. Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az. Unutmayın ortada biyik bir olay var.Eğer din olayı yalansa size hiç bir şey olmaz biz dünyamızı boşa harcamış oluruz. AMMAA ya doğruysa...Kendi halinizi hiç düşündünüz mü.Bu cümlelerim bende bende dine karşı şüphe var düşüncesi uyandırabilir ama öyle değil bu cümleleri RABB imin affına sığınarak sizde dinin doğru oluşuna dair bir şüphe uyandırmakicin kurdum. Ne diyelim ALLAH size hidayet versin.
  9. Kardeşim biraz araştırma yapsan göreceksin ki evren sonsuz değildir ve hala büyümektedir ve henüz yapılan BİGBENK deneyi bilimadamlarının enbiya 30. ayetinden habersiz olarak keşfettikleri dünyanın bir patlama sonucu meydana geldiği gerçeğinden yola cıkarak yapılan bir deneydir. Tabii sen ne kadar araştırma yaptı isen bilinmez bu gerceği görememişsin. Ve kainatın bir patlama sonucu oluştuğu gerçeğini 1400 yıl önce haber veren bir kitaptan, bir peygamberden ve bir yaratıcıdan şüphe etmek nasıl bir gaflettir. Düşün ki bilimin bu gün ancak keşfedebildiği evrenin bir patlama sonucu meydana geldiği gerceği 14-15 asır önce bir kitap bir peygamber haber veriyor ve siz bunu duymazlıktan gliyorsunuz yazık yazık. ikinci olarak düşünün ki kainatın yaratılışında ve sonsonrasında sürekli büyüyen bir kütle var bu kütlenin icinde bizimde içinde bulunduğumuz dünya ve dünyadan daha büyük cisimlerin bulunduğu bir ortam. Bu kütlelerin birbirine carpmadan düzenlerini bozmadan bunca sene konrolsüz olarak kendi yörüngelerinde yol almalarını düşünmek ne büyük bir gaflettir. Ve son olarak furkan/25/54. "insani sudan yaratarak, ona soy sop veren o'dur." hicr/15/26. "and olsun ki, insan kuru balçiktan, işlenebilen kara topraktan yarattik." es-safaat 11: "hakikat biz onlari civik bir çamurdan yarattik." yasin suresi 77.ayet/ "insan görmüyor mu ki biz onu bir nutfeden yarattik." alak .ayet. "insan bir kan pihtisindan yarattik." kurandaki allah insanı neden yarattığına bir türlü karar veremiyor. denmiş. Kaos arkadaşım ya akil bir şekilde düşünemiyorsun yada sadece soru sorayım karşı tarafı itham altında bırakayım diye bu konulara değinmişsin. çünkü torak, su, çamur ve balçık zaten birbirlerinin malzemesidir. Bunların birinin adının zikredilmesi diğerlerini inkar anlamına glmez. Çamur denmişse elbette çamurun içinde su ve toprak vardır balçıkta çamurun kendisidir. Su denmişse elbette cumurun içinde su vardır, toprak denmişse elbette camur topraktan yapılmıştır. Nutfe ise ilk yaratılıştan sonra ki yaratılışlar için gecerlidir eğer kur-an-ı kerim i ayet ayet değilde tam olarak okursan ve incelersen bunları göreceksin. Bu arada neden hac suresi 5. ayetini görmüyorsun. Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir. * HAC 5 Dikkatini çekerim burda önce ilk yaratılış yani toprak, sonra nutfe ve alaka geciyor...
  10. kemal_kaan

    (__)

    Hz Mevlana Ks.
  11. İyi günler Çoktandır bu forma katılmıyorum zira iman öyle bir şeydir ki sadece delille kanaat bulur örnek olarak biz ALLAH ı göremeyiz ama varlığının delillerini görürüz. örnek 1: canlıların kusursuz bir şekilde icra eden vücut mekanizmaları (Evrimciler zamanla bu kadar mükemmel hale geldi bu olay diyorlar ama bilimsel araştırmalar hic bir canlının evrime uğramadığını gösteriyor). örnek 2 : Dünyanın hüc bir dayanak olmadan gökyüzünde yüzyıllardır durması vs. bu forumda ise her türlü kelime kullanılıyor ALLAH muhafaza imanlı kişi brn bu konuyu savunayım derken ya bilmeden sarfettiği kelimelerle kfre düşüyor yada bilmediği bir konu karşısına geldiğinde düşünüp şüpheye kapılıyor . İman ise asla şüpheyi kaldırmaz. Örnekolarak Rivayet olunurki; Adem (a.s.) mübarek gözlerini açınca arşa baktı. Orada ; Orada (LE İLAHE İLALLAH MUHAMMEDÜN RESÜLULLAH. ÜMMETÜN MÜZNİBETÜN VE RABBUN ĞAFUR) Yazılmiş gördü. İki şey düşündü. Habibullahın şanını, yüksekliğini ve ümmetinin günahkarlığını. Hayret etti. Hak Teala’den sual etti.: “-Ya Rabbi, bu kimdir ki ismini kendi ismin ilen yan yana yazdın?” Hak Teala buyurdu ki ; “-Evladınden bir peygamberdir. Senden yahud evladınden bir zelle sadır olsa, onun şefaatiyle afv ederim. Adem (a.s.) hatırına şöyle geldi ki; (Babanın oğula şefaat etmesi daha uygun olurdu. Acebe niçin aksı oldu ?) Hâk Teâla Cebrail aleyhısselam’a buyurdu ki; “-Ya Cebrail, çabuk koş, yetiş. Adem’i o düşünceden kurtar. Yoksa helak olur. ALLAH U tealanın her işi bir hikmet üzere cereyan etmektedir kul buna vakıf olmadığından o işin üzerinde düşünür kenince bir yorum cıkarır ve sonunda büyük bir ihtimal küfre girer. Gelelim konumuza Evet sonlu bir zaman gecmiştir ama zamanın yaratılışından bu güne kadar sonlu bir zaman gecmiştir. Önce zamanı düşünelim zaman nedir İnsan oğlu için zaman dünyanın kendi etrafında dönmesi ve güneşin etrafında dönmesiyle oluşan günlerden ve yıılardan ibarettir. ENBİYA 30(İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?) ayetinde belirtildiği gibi göler ve yer bitişikken birbirlerinden ayrılarak yaratılmışlardır yani güneşte ayda dünyada bu hadiseden sonra yaratılmışlardır ve dolayısıla zamanda bu olayla başlamıştır. Eğer gercekten doğruya ermek istiyorsan bu hadise senin icindeki düşünceye yeterlidir yok eğer sadce soru sorayım diye birilerini şüpheye düşüreyim diye sorduysan sana o yaratılış anını göstersek bile fayda etmez. Zira İman arayana nasip olur. SAYGILAR
  12. Mevlana felsefist değildir. Ama dine ve özellikle islama saldırıların olduğu şu dönemde mevlana gibi bir zat ın bu din- islam çizgisinde oluşu bir kısım insanı rahatsız etmiş olacak ki onu başka bir görüşe sahip olarak göstermeye çalışmışlardır. Zira bu gün islama saldırılarda tutundukları en kuvvetli nokta terör ve gericiliktir. Ama mesneviye bakıldığında hem teröre en ufak bir pirim verecek yer bulunamıyor hemde değil bu gün belki 100 yıl sonraki insanlara hitap edecek bir hoşgörü ve saygı vurgulanıyor. Kitabı var ama pegamber değil sözü de yine o günün büyük alimleri tarafından söylenmiş ve mevlana nın dervişlikteki makamı dindeki büyüklüğü vurgulanmıştır. Ama şurası bir gerçektir ki Mevlana nın dini görüşleri fikirleri günümüz insanına pek hitap edememektedir. Bu zannımca şudur ki mevlana yaşadığı çağda islam en güzel devrelerinden birini yaşıyodu zira milletin çoğunluğu müslüman vede dinine bağlı; ayrıca anadolunun her tarafında dervişler halkı aydınlatıyor her tarafta mevlana gibi yüzlerce derviş var. İşte mesnevi böyle bir devrede yazılmıştır. İnsanların kalbinde şüphe olmayan bir devirde Bu bakımdan mesnevi o günün insanlarına hitap eden bir kitaptır. Ama günümüze baktığımızda öyle düşünce akımları çıkmışki... Mesela kominizm,ateizm... Bu düşünce akımları haliyle Mevlana gibi dervişlere tabii olup yaşayan insanlara soğuk duş etkisi yapıyor kalplerine şüphe düşürüyor. Ve de özellikle türküyede medyanında yayın politikaları bu düşüncelere paralel olarak yapılıyor. Bu durum mevlana gibi eski zaman alimlerini anlaşılmaz hale getiriyor Zira o dönemde dinin doruk noktaları yaşanıyordu o mistik düşüncelerden haz alıyordu günümüzde ise bediuzzaman ın dediği gibi dinin köklerine saldırı var. Bİz mevlanayla dorukları yaşamaya çalışıyoruz ama öte yandan köklere saldırı olduğu için şüpheye düşüyoruz takdir edersinizki dinde şüpheye yer yoktur. Çok şükür ALLAH her devreye ihtiyacını veriyor o günün insanlarına mevlana bu günün insanlarına bediüzzaman. Ama yinede bu kadar saldırıya rağmen bir insan dinini kuvvetli bir şekilde muhafaza edebilmiş ise mevlanadan çok ders alabileceğine inanıyorum. saygılar...
  13. Aslında tasavvuf ilmiyle inanmayan insanları ikna etmek çok zordur. Çünkü kur-an ilmi her ilmin kaynağıdır tasavvufsa kur-an ilimlerinden bir katredir ve daha çok inancı kökleşmiş bireylerin kabul edeceği bir uslubu vardır. Ama burdan size dikkatinize sunacağım bir konu var. MESNEVİ nin 115-120. beyitlerinden bir alıntı: Güneşin vucuduna delil, yine güneştir. Sana delil lâzımsa güneşten yüz çevirme. Gerçi gölgede güneşin varlığından bir nişan verir, fakat asıl güneş her an can nuru bahşeyler. Gölge sana gece misali gibi uyku getirir. Ama güneş doğuverince ay yarılır (nuru görünmez olur). Zaten cihanda güneş gibi misli bulunmaz bir şey yoktur. Baki olan can güneşi öyle bir güneştir ki, asla gurub etmez. Güneş, gerçi tektir, fakat onun mislini tasvir etmek mümkündür. Ama kendisinden esîr var olan güneş, öyle bir güneştir ki, ona zihinde de, dışarda da benzer olamaz. Nerede tasavvurda onun sığacağı bir yer ki misli tasvir edilebilsin! Burda 7den 70 e hepimizin bildiği güneşten delil getiriliyor. Ben konuyu şuraya getireceğim bir güneş ki inkarı asla düşünülemez zira her gün bize gerek ısısıyla gerekse ışığıyla nefes gibi hayat kaynağı oluyor. İnsan oğlu güneşin her an hepimizi birden ısıttığını(dur şu insanı ısıtayım sonra sana gelirim demeden) bildiği ve inkar edemediği halde; onunda üstünde bir varlığın bize daima hayat veren bir kudretin var olabileceğine neden ihtimal vermiyor.(tabii bu sözüm inkarcılar için) Güneş batmış olsada biz onu göremesekte biliyoruz ki biz onun ısısıyla yaşıyoruz zira güneşin biraz uzaklaşması dünyanın donması ve mahlukatın yok olması demek. Güneşin bu özelliğini bilindiği ve itiraf edildiği halde beyitte geçen "Baki olan can güneşi öyle bir güneştir ki, asla gurub etmez" e nede inanılmaz. İnsan vücudu o kadar hassas dengelerle dolu ki tesadüfe hiç yer yok bırakın vücudu bir hücre bile tesadüfle izah edilemez acaba bu hücre bu kadar işi kendi kendince mi yapıyor yoksa onu idare eden bir kudret mi var. Güneşin bu kadar uzak olmasına karşın en gizli noktları bile ısıtabildiğine şahitsek, ALLAH ın bütün eksikliklerden Münezzeh bir baki kudretin bu hücreyi idare etmesine hiç şaşırmamalıyız Görünmemeside EL-BATIN ve EL-MÜTEAL sıfatlarındandır. Her şeyden gizli ve her şeyden yüce olmasındandır ve bizim onu göremeyişimiz bizim yaratılışımızdandır Gerçi bu kadar delilden sonra görme isteği ne diye. Son olarak ALLAH'ın hiç bir şeye benzetilemeyeceğini düşünerek mesneviden aldığım güneş örneğinin benzetme değil delil amaçlı olduğunu belirtmek isterim.
  14. oyumuz AKPARTİ nindir ister vaadlere bakın ister icraatlara bakın bu kadar gercekci bir parti yok
  15. Size yardımcı olmak isterim fakat sabahtan bu yana pc nin başındayım son yazınıza cevap verecek durumda değilim buna cevabı yarın akşama yazıcam inşallah Şurdan başlayalım din de önce şunu kabullenmek zorundayız ki ALLAH ı kıyamete kadar göremeyeceğiz. Görmeden iman meselesine gelince peygamberler zamanında ve peygamber efendimize kadar olan devre kadar kısa aralıklarla peygamberler gelmiştir mesela Hz isa Hz Musa dan 400 yıl sonra peygamberimizde Hz isa dan 610 yıl sonra gelmiştir bu nedenle o dönemin insanlarında iman konusu şu veya bu şekilde vardı ama kimisi yahudi kimisi isevi kimisi putperest. Birisi peygamberlik idda ettiği zaman sadece isbat yeterli oluyordu mesela mucizeler. Şimdi burda saymayacağım ama peygamber efendimizin yüzlerce mucizesi vardır buda kitaplarda mevcuttur. Günümüz insanının hakkaten işi zordur zira hem bu mucizeleri görme imkanları yoktur hemde dini yalanlayan bir sürü düşünce akımı çıkmıştır. İşte tam bu sırada Kur-an-ı kerim devreye giriyor. Zira Kuran sadece ALLAH tan, ahiretten vs bahsetmiyor bir cok iddası da var mesela iki denizin karışmaması, mesela demirin inmesi, mesela ceninin anne karnında tutunması gibi. Bunlar bile bu olayın başlı başına bir mucize olduğunu ortaya koymuyor mu Ben daha çok mesnevi okurum fakat sana risale-i nur u tavsiye ederim eminim orda aradığın her şeyi bulacaksın. Bediüzzaman risalesinde derki lütfen okuyun Bir kısmı, Arzımızdan bin defa büyük ve o büyüklerden bir kısmı top güllesinden yetmiş derece sür'atli yüzbinlerce ecram-ı semâviyeyi(cansız gök cismi) direksiz düşürmeden durduran; ve birbirine çarpmadan fevkalhad çabuk ve beraber gezdiren; yağsız, söndürmeden mütemadiyen(habire) o hadsiz lâmbaları yandıran; ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük kütleleri idare eden; ve Güneş ve Kamer'in vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden o pek büyük mahlûkları vazifelerle çalıştıran; ve iki kutbun dairesindeki hesap rakamlarına sıkışmayan bir nihayetsiz uzaklık içinde, aynı zamanda aynı kuvvet ve aynı tarz ve aynı sikke-i fıtrat(tabiat huy) ve aynı surette, beraber, noksansız tasarruf eden; ve o pek büyük mütecaviz kuvvetleri(saldırgan kuvvet) taşıyanları, tecavüz ettirmeden kanununa itaat ettiren; ve o nihayetsiz kalabalığın enkazları gibi, göğün yüzünü kirletecek süprüntülere meydan vermeden, pek parlak ve pek güzel temizlettiren; ve bir muntazam ordu manevrası gibi manevra ile gezdiren; ve Arzı döndürmesiyle, o haşmetli manevranın başka bir surette hakikî ve hayalî tarzlarını her gece ve her sene sinema levhaları gibi seyirci mahlûkatına gösteren bir tezâhür-ü Rubûbiyyet(yaratma belirtisi) ve o Rubûbiyyet faaliyeti içinde görünen teshir, tedbir, tedvir, tanzim, tanzif, tavziften mürekkep(sergilenme döndürmek düzenleme (mürekkep-boyalanma) bir hakikat bu azameti ve ihâtâtı ile o semâvat Hâlik'ının vücub-u vücuduna ve vahdetine; ve mevcudiyeti, semâvatın mevcudiyetinden daha zâhir bulunduğuna bilmüşahede şehadet eder mânasiyle Birinci makam'ın Birinci Basamağında: denilmiştir. Delil istiyorsun işte sana delil eğer biraz araştırırsan bunun gibi yüzlerce delil bulursun. Eğer bulamazsan ki bulabilirsin internet üzerinde bu kitaplrı yayınlaya bir ton site var bende risale nin e-kitapları var gönderebilirim. Şunu söylemek isterim ki eğer bir gerçek peşinde ön yargısız bir şekilde koşuyorsan bu kitaplarda aradığın her şeyi bulabileceksin. Yine karamsarlık içinde gezmektense bu kitapları okumanı tavsiye ederim. Şunu kabullenmeliyiz ki bu dünyada sadece delil vardır Anlayan insan için bu kadar delil haddinden fazla yeterlidir(Risalede gecen deliller) son olarak imansızlık sadece ahirette değil bu dünyada da insan yük ve ızdıraptır işte bunada örnek Gençlik Rehberi'nde izahı bulunan ibretli bir hâdisenin hülâsası şudur: Bir zaman, Eskişehir hapishanesinin penceresinde, bir cumhuriyet bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden mânevi bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki: O elli- altmış kızlardan ve talebelerden kırk-ellisi kabirde toprak oluyorlar, azab çekiyorlar. Ve on tanesi; yetmiş-seksen yaşında, çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden, sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar. Kat'i müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler, geldiler , sordular. Ben dedim: Şimdi beni kendi hâlime bırakınız, gidiniz. Evet gördüğüm hakikatdır; hayâl değil. Nasılki bu yaz ve güzün âhiri kıştır. Öyle de: Gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hâdisatı sinema ile hâl-i hâzırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefâhetin elli-altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilse idi, şimdiki güldüklerine ve gayr-i meşrû keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı. Ben o Eskişehir hapishanesindeki müşahede ile meşgul iken sefâhet ve dalâleti terviç eden bir şahs-ı mânevi, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi. Ve dedi: "Biz hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma." Ben de cevaben dedim: "Mâdem lezzet ve zevk için ölümü hâtıra getirmeyip dalâlet ve sefâhete atılıyorsun, kat'iyyen bil ki, senin dalâletin hükmüyle bütün geçmiş zaman-ı mâzi ölmüş ve mâdumdur. Ve içinde cenâzeleri çürümüş bir vahşetli mezaristandır. İnsaniyet alâkadarlığıyle ve dalâlet yoluyla senin başına ve varsa ve ölmemiş ise kalbine, o hadsiz firaklardan ve o nihayetsiz dostlarının ebedi ölümlerinden gelen elemler, senin şimdiki sarhoşça, pek kısa bir zamandaki cüz'i lezzetini imha ettiği gibi gelecek istikbal zamanı dahi, îtikadsızlığın cihetiyle yine mâdum ve karanlıklı ve ölü ve dehşetli bir vahşetgâhdır. Ve oradan gelen ve başını vücuda çıkaran ve zaman-ı (Sh:Asâ.17) hâzıra uğrayan biçarelerin başları ecel cellâdının satırıyla kesilip hiçliğe atıldığından mütemadiyen(habire) akıl alâkadarlığıyla senin îmansız başına hadsiz elim endişeler yağdırıyor. Senin sefihâne cüz'i lezzetini zir-ü zeber eder.Eğer dalâleti ve sefâheti bırakıp îman-ı tahkiki ve istikamet dâiresine girsen îman nuruyla göreceksin ki: O geçmiş zaman-ı mâzi mâdum ve her şey'i çürüten bir mezaristan değil; belki mevcud ve istikbâle inkılâb eden nuranî bir âlem ve bâki ruhların istikbaldeki saadet saraylarına girmelerine bir intizar salonu görünmesi haysiyetiyle, değil elem, belki îmanın kuvvetine göre, Cennetin bir nevi' mânevî lezzetini dünyada dahi tattırdığı gibi; gelecek istikbâl zamanı, değil vahşetgâh ve karanlık,belki îman gözüyle görünür ki; saadet-i ebediye saraylarında hadsiz rahmeti ve keremi bulunan ve her bahar ve yazı birer sofra yapan ve ni'metlerle dolduran bir Rahman-ı Rahîm-i Zülcelâl-i Vel'ikrâm'ın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış, oraya sevkiyat var." diye îman sinemasıyla müşahede ettiğinden, derecesine göre bâki âlemin bir nevi' lezzetini hissedebilir. Demek hakiki ve elemsiz lezzet, yalnız îmanda ve îman ile olabilir. Îmanın bu dünyada dahi verdiği binler faide ve neticelerinden yalnız bir tek faide ve lezzetini, -bu mezkûr(az önce anılan) bahsimiz münasebetiyle, Gençlik Rehberi'nde bir hâşiye olarak yazılan- bir temsil ile beyan edeceğiz. Şöyle ki: Mesela: Senin gayet sevdiğin bir tek evlâdın sekeratta ölmek üzere iken ve me'yûsane elim, ebedi firakını düşünürken, birden Hazret-i Hızır ve Hakîm-i Lokman gibi bir doktor geldi, tiryak(panzehir) gibi bir mâcun içirdi; o sevimli ve güzel evlâdın gözünü açtı. Ölümden kurtuldu. Ne kadar sevinç ve ferah veriyor anlarsın. İşte o çocuk gibi sevdiğin ve ciddi alâkadar olduğun milyonlar sence mahbub(sevgili) insanlar, o mazi mezaristanında -senin nazarında- çürüyüp mahvolmak üzere iken, birden hakikat-ı îman, Hakîm-i Lokman gibi o büyük idamhâne tevehhüm(zannetme, korkuya düşme) edilen mezaristana kalb penceresinden bir ışık verdi. Onunla baştan başa bütün ölüler dirildiler. Ve biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz; yine sizinle görüşeceğiz. Lisan-ı hâl ile dediklerinden; aldığın hadsiz sevinçler ve ferahları îman bu dünyada dahi vermesiyle isbat eder ki: Îman hakikatı öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm(cisimleşme) etse, bir Cennet-i hususiye ondan çıkar; o çekirdeğin şecere-i tûbâsı(cennetteki tuba ağacı) olur." Dedim. O muannid(inatçı) döndü dedi: -"Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyf ve lezzetle geçirmek için, sefâhet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşünmeyerek yaşayacağız." Cevaben dedim: -"Hayvan gibi olamazsın. Çünki, hayvanın mazi ve müstakbeli(gelmesi beklenen zaman) yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler(üzüntüler) alır ve ne de gelecekten endişeler (Sh:Asâ.18) ve korkular gelir. Lezzetini tam alır. Rahatla yaşar, yatar. Hâlikına şükreder. Hatta kesilmek için yatırılan bir hayvan, bir şey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister. Fakat, o his dahi gider. O elemden de kurtulur. Demek en büyük bir rahmet, bir şefkat-i İlâhiyye, gaybı bildirmemektedir. Ve başa gelen şeyleri setretmektedir. Hususan mâsum hayvanlar hakkında daha mükemmeldir. Fakat ey insan! Senin, mazi ve müstakbelin(geleceğin), akıl cihetiyle bir derece gaybilikten çıkmasıyla, setr-i gayptan(başa gelen şeyleri setredilmesinden), hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler(üzüntüler), elim firaklar(ayrılıklar) ve gelecekten gelen korkular ve endişeler, senin cüz'i lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür. Mâdem hakikat budur: Ya aklını çıkar at, hayvan ol kurtul! Veya aklını îmanla başına al, Kur'an'ı dinle.. yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi sâfi lezzetleri kazan!..." diyerek onu ilzam ettim(delille muhatabı susturdum) Yine o mütemerrid(inatçı) şahıs döndü dedi: -"Hiç olmazsa ecnebi dinsizleri gibi yaşarız." Cevaben dedim: -"Ecnebi dinsizleri gibi de olamazsın. Çünki onlar bir peygamberi inkâr etse, diğerlerine inanabilirler. Peygamberleri bilmese de Allah'a inanabilir. Onu da bilmezse kemâlâta medar bâzı seciyeleri bulunabilir. Fakat bir Müslüman, en âhir ve en büyük ve dini ve dâveti umumî olan âhir zaman Peygamberi Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr etse ve zincirinden çıksa, daha hiçbir peygamberi hattâ Allah'ı kabul etmez. Çünki bütün peygamberleri ve Allah'ı ve kemâlâtı O'nunla bilmiş. Onlar, O'nsuz kalbinde kalmaz. Bunun için dir ki, eskiden beri her dinden İslâmiyete giriyorlar. Ve hiç bir Müslüman, hakiki Yahudî veya Mecûsi veya Nasranî olmaz. Belki dinsiz olur. Seciyeleri bozulur; vatana, millete muzır bir hâlete girer." İsbat ettim. O muannid(inat eden) ve mütemerrid(inatçı) şahsın daha tutunacak bir yeri kalmadı. Kayboldu. Cehenneme gitti. İşte bu ey Medrese-i Yûsufiye'de benim ders arkadaşlarım! Mâdem hakikat budur. Ve bu hakikatı Risale-i Nur o derece kat'i ve güneş gibi isbat etmiş ki; yirmi senedir mütemerridlerin(inatçıların) inadlarını kırıp îmana getiriyor. Biz dahi hem dünyamıza, hem istikbalimize; hem âhiretimize, hem vatanımıza, hem milletimize tam menfaatli ve kolay ve selâmetli olan îman ve istikamet yolunu tâkip edip; boş vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde, Kur'an'dan bildiğimiz sûreleri okumak ve mânalarını bildiren arkadaşlardan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarımızı kaza etmek ve birbirinin güzel huylarından istifade edip, bu hapishaneyi güzel seciyeli fidanlar yetiştiren bir mübarek bahçeye çevirmek gibi âmâl-i sâliha ile, hapishane müdür ve alâkadarları, câni ve katillerin başlarında zebâni gibi azab memurları değil; belki Medrese-i Yûsufiye'de, Cennete adam yetiştirmek ve onların terbiyesine nezaret etmek vazifesiyle memur birer müstakim üstad ve birer şefkatli rehber olmalarına çalışmalıyız. * * * Hangi insan vicdanı bu durumu yok sayabilir ki Ölümü nasıl unutabiliriz bu kadar büyük işlere imza atan insanoğlu yok olup gitmek için mi var acaba... Yardımcı olabildi isem ne mutlu...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.