Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Zuhurat

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    329
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    13

Blog Yorumları gönderen: Zuhurat

  1. po%25C5%259Fet.jpg

     

    Sevgili Jön

     

    Yıllarca herkesten saklanan büyük sırrı açıklıyorum.

     

    1 - İlk önce açmak istediğin poşeti önüne al.

     

    2 - Poşetten asla korkma, çünkü poşet kendisinden korktuğunu anlar.

     

    3 - Poşeti kendinden emin bir bakışla süz. Taviz vermeyeceğini iyice anlasın.

     

    4 - Nefes alış verişin kendinden emin, sakin ve düzenli olsun.

     

    5 - Poşetin her iki tutma sapını, her iki elinle rahat ve emin bir tavırla kavra.

     

    6 - Gererek hafifçe çek, poşet açıldı.

     

    Not : Bütün bunları yaparken işin püf noktası; özgüvenin tam olmalı.

     

    Bundan sonraki göğsüne gere gere yapacağın kasa alışverişlerinde mutluluklar dilemesi de benden :)

    Puşkin'in Gizli Güncesi

    Kimse emin degil ki şafaktan tekrar.

    İste; gelsin, gül renkli şaraptan tekrar.

    Sen altın degilsin ki, hey aptal herif;

    Gömüp de çıkarsınlar topraktan tekrar!

     

    Erenlere hizmet et, ermişlikten ayrılma.

    Namaz kıl ve oruç tut, delilikten ayrılma.

    Sözün en doğrusunu, dinle Ömer Hayyam'dan:

    Şarap iç, yol kes ama; iyilikten ayrılma!

     

    Tanrım; bu güzel yüze vermişsin emek,

    O sümbülü koklamak, saçın' ellemek.

    Sonra da ona bakma, dersen, anlamı:

    Dolu kadehi ters tut, hiç dökme demek

     

    Her gün her gece içmek, bitmeli; tövbe!

    Dolu kadehi artik itmeli; tövbe!

    Tam şimdi gül zamanı, her yer gül olmuş;

    Tanrım; artık tövbeye etmeli, tövbe!

  2. Bu güzel yazıyı okuyunca aklıma önce fanteziler, sonra astral seyahat, transandantal meditasyon, Maharishi Mahesh Yogi ve hatta Uçan Yogi'ler geldi. Biraz jemais vu'lu reenkarnatif hayvansal döngülerin, tek bir yaşama indirgendiği panteistik naturalizm kokan film şeridini seyrettiğim bu yazı, tam da Alice Harikalar Diyarı'ndanın sürrealist kıvamındaydı.

     

    Hayatın monotonluğunu yırtan zirvelerin donduğu fotoğraf karelerini, kompulsif kağıtlara dönüştürüp kapladığımız odamızda seklüse ve mutlu yaşayan bizler, belki de Bach'ın füglerinde gaibe yada otosenaryomuza infiltre olabiliriz.

     

    Kendimize biçtiğimiz ya da bize biçilen rollerimizi sergilediğimiz tiyatronun, tek spotunda aydınlanan mimiklerimiz mi bize ait, yoksa perinin vereceği cana hasret Pinokyo'nun tanrısından gelen ipleri mi özgür hissettiren bizi bilinmez elbet.

     

    Olmak yada olmamamak, işte bütün mesele yada aslında önemi olmayan tek şey bu.

     

    Eline sağlık, sevgiler...

    • Beğen 2
  3. İlişkide bitmiş bir şey yok bence. Admin çok haklı çünkü aşk özlemektir... En sevdiğiniz yemek bile sürekli yediğinizde iştahınızı açmaz olur ve aynı yemeği uzun bir aradan sonra yediğinizdeki ona karşı olan açlığınızı ve yerken aldığınız lezzeti hiç bir şeyde bulamazsınız.

     

    Özlemekten zarar gelmez, tam tersine susatır iyice sizi...

  4. 1916'da 1. Dünya Savaşı'nın Fransa cephesinde tek bir Alman keşif piyade askeri, tek başına bir Fransız kalesi olan Douaumont Kalesi'ni ele geçirdi. Kaleye giden ve Fransız birlikleri tarafından korunmayan bir tünel bulup, buna şaşırarak kaleye giren asker, düşmanların uyumakta oldukları görüp, kışlalarına kilitleyerek, kale kapılarını kendi adamlarına açtı. Daha sonra kalenin geri alındığı tarihin ünlü Verdun Savaşı'nda ise Fransızlar 100 bin kayıp verdi.

  5. “Sen her şeyden değerlisin ve hiçbir şey, özellikle canını acıtan hiçbir şey senden daha değerli değildir.” Bunu bu zamana kadar birçok arkadaşımdan, dostumdan ya da çevremdeki herhangi bir kimseden defalarca duymuşumdur. Sizlere de söylemişlerdir eminim. Ama hayatta bazen kendinizi başkaları yüzünden değersiz hissettiğiniz ve bu sözlerin size hiçbir anlam ifade etmediği öyle anlar oluyor ki; “canınızı acıtan o şey her neyse” sizden daha değerli sanıyorsunuz. Oysa ki unutmamak gerekir bazı şeyler bu dünyada gerçekten de sırf siz var olduğunuz için vardır. Eğer siz olmasaydınız onların hiçbiri olmazdı!

     

    Madem varlığın acı vermiyor ona, madem ki ancak yokluğunda sevgini hissedebiliyor, öyleyse yokluğunla kalsın sevgili... Madem ki yokluğunla daha mutlu, o halde "yokluk" senin bu aşk için büründüğün son kimlik olsun...

    Hüzün

    izmir-bostanli.jpg

     

    Bostanlı'da hüzün doğan Güneş ile dağılır. Hüzün, Güneş öncesine ait soluk bir hatıra olur, onunla geride kalır. Çünkü Güneş kararlı ve sıcacıktır ne yaptığını bilir, bizi biz yapar, yeni hayatlar sunar, kendinize getirir. Güneş varsa hüzün yoktur. Güneş onu doğru gören gözlerde neşe, hisseden kalplerde aşk olur kalır. Bostanlı'da bile...

    • Beğen 2
  6. Bir iddiayı meydana getiren akıl yürütme, duygulara ya da toplumsal baskılara göre değil, sağlam temellere dayanan mantığa göre olmalıdır. Çünkü bir iddianın doğruluğu kişisel duygulara ya da belli sosyal guruplarda kabul görmesine göre belirlenmez.

     

    "Sağlam temellere dayanan mantık" sözü düşündürdü beni. Daha doğrusu "Sağlam temeller"'in nasıl ve nelere göre kabul gördüğü aklıma takıldı. Akıl yürütmenin sonucunda bu sağlam temellerden hareketle, biraz fikir idmanı yapayım dedim;

    -İnsanlar mevcut biokimyasal ve fiziksel kurallar çerçevesinde oluşup yaşayan canlılardır. Bu sebeple metafizik olguların varlığına inanmak sağlam bir mantığa oturmaz.

    -İnsanların düşünce yapıları da nöronlar arası fizyoelektrobiokimyasal tepkimelerin bir sonucudur. Benlik ve bilinç bu yaygın nöronal faaliyetin bir ürünü ve bütünüdür. Fizik ötesi bir ruh yoktur.

    -Mantığın temeli olan nedensellik ve determinizm, tüm evrensel yasaları da içine aldığı gibi insan denen organizmanın faaliyetlerini de belirler.

    -Duygular insan beyninin bir ürünüdür fakat mantığı bulanıklaştırır ve beynin daha ilkel canlılarda görülen alt seviyedeki beyin bölümlerinden doğar.

    -Beyin korteksi ve arasındaki bağlantılar bilinçlilikte üst seviyededir ve mantığa en uygun kararlar veren bölümdür.

    -Mantıklı düşünmenin beynin ilkel bölümleri etkisini bastırarak, saf kortikal düşünebilme yetisi olduğu ortaya çıkar.

    -Mantığınız gerçekliğinizle çeliştiğinde duygularınız devreye girer ve mantığın kısır döngüsünü kırar.

     

    Örneğin; mantığınız 'sizin fiziki varlığınızın' olması gereken kimyasal tepkimeler bütününden ibaret olduğuna karar verirse ve bu durumda 'ben' dediğiniz de nöronal faaliyetden başka bir şey değilse, varlığınız yada yokluğunuz arasında anlamsal açıdan fark kalmaz. Yok oluş nöronal faaliyetlerinizin yani sizin sonunuzdur. Yok olma yerine yaşamı tercih etmek, mantıksal değil duygusal bir tercihtir. Mantıksallığın sonunda mantıksızlıktan ibaret olan 'duygusal kökenli yaşama içgüdüsü'ne uygun karar verirsiniz. Eğer bu sonuca varmazsanız, varlığınızın sebebi ortadan kalkar ve varlığınızı yokluğunuzdan farklılık oluşturmadığı mantıksal çıkarımıyla sona erdirebilirsiniz. Zira tüm evrenin sırlarını bulup ölüp yok olmanızla, o an ölüp yok olmanız arasında, ölümünüzle beraber siz ve bilinciniz de yok olacağı ve o an itibarı ile o ana kadar yaşamış olduklarınızın sizin için bir önemi kalmayacağı için anlamlı bir fark yoktur. Yaşama kararınız duygusaldır ve mantığa dayanmayan bir seçilimdir.

     

    Sosyal grup meselesine gelince, iki sosyal grubun mantıksal çıkarları çatıştığında, doğrular farklılaşır. Örneğin bir aslan sürüsünün ihtiyacı olan eti karşılamak için antilop sürüsüne saldırması mantıklıdır. Antilop sürüsü ise aslan mantığına göre davranıp aslanlara kendisini kurban vermez ve kendi sosyal grubu olan antiloplar için mantıklı olan kaçma kararını verir. Doğru olan antilobun yakalanması mı, yoksa yakalanmaması mıdır. Burada iki farklı doğru vardır ve sosyal gruba izafidir. Tabi septik vejetaryen aslanlar veya bir an önce aslanın midesine girmeye çalışan septik antiloplar yoksa smile.png

     

    Sevgiler...

    • Beğen 1
  7. Ateistler için din gerekli mi?

     

    Filozof Alain de Botton, son kitabıyla yeni bir tartışma başlatıyor.

     

    666964_detay.jpg?1315383868

     

    Ülkemizde 'Aşk Üzerine' isimli kitabıyla tanınan popülerkültürün en ünlü filozoflarından Alain de Botton yeni kitabıyla hayli ses getirecek gibi duruyor. Botton yeni kitabında, okurlarını yeni bir düşünce tarzına davet ediyor ve soruyor: "Neden seküler kültürün bir St. Paul’u, bir Tac Mahal’i, bir Ayasofyası veya Sultanahmet’i yok?"

    Hürriyet gazetesinin haberine göre, Alain de Botton yeni kitabı 'Ateistler İçin Din'in ilk kez Türkiye’de yayımlanmasına izin verdi. Kitap, Ayşe Ece çevirisiyle Sel Yayıncılık tarafından okura sunuldu. Kuvvetle muhtemeldir ki, kitabın ne tür tepkilere yol açacağını görmek için de çok fazla beklemek gerekmeyecek! Botton’un şu cümleleri çok tartışılacak: “Ateistlerin çoğu dini inancın içerdiği her şeye o kadar kesin karşı çıktılar ki dini inancın hâlâ geçerli olan, esin verici amacını -hayatımızı nasıl yaşayacağımız konusunda bize iyi planlanmış öğütler vermek- takdir etmeyi unuttular.”

    SEKÜLERLİK KİTLELERİN AFYONU MU?

    Kitabın isminin bir hayli kışkırtıcı olduğunu kabul etmek gerek. Karl Marx’ın 150 yıl önce söylediği “Din kitlelerin afyonudur” sözünü sürekli bağlamından kopartarak kullananlara inat, Alain de Botton, “Sekülerizm (dünyacılık) kitlelerin afyonudur” demeye getiriyor ve bu tavrıyla da okurlarını yeni bir düşünme tarzına davet ediyor. Botton’un, “Neden seküler kültürün bir St. Paul’u, bir Tac Mahal’i, bir Ayasofyası veya Sultanahmet’i yok” sorusuna cevap aramak ve gökdelenlerin bu soruya cevap teşkil edip etmeyeceğini tartışmak için hazırlanmak gerek!

    126410.jpg

     

    İNANANLAR DAHA HOŞGÖRÜLÜ

    Seküler toplumun dinlere ait dünyayı açıklama tarzından değilse de, ritüellerden ve sosyal dayanışmacı yapısından çok şey öğrenebileceğini sık sık vurgulayan Botton, modern toplumların yanlış yollar ve yöntemlerle sekülerleştiğini savunuyor. Sekülerlere kıyasla inananların daha hoşgörülü olduğunu ve sekülerlere daha sempatiyle baktığını da belirten Botton, benzer bir tavrın ateist kesimden gelmemesinin ilginç olduğunu söylüyor: “Görüp göreceğimiz tek dünyanın bu dünya olduğuna dair temel ateist öğretisine uygun bir hayat sürsek de, cennete inananların derin bakış açılarını benimsemek için çaba göstermeliyiz.”

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.