Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

Ana ekranınızda anlık bildirimler, rozetler ve daha fazlasıyla tam ekran uygulama.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Smyrna

Ω Co-Admin
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İletiler gönderen: Smyrna

  1. Gönderi tarihi:

    Yapılan araştırmalara göre; Amerikalı internet kullanıcılarının dörtte biri, bir internet sayfasının açılmasını en fazla 4 saniye bekliyor!

    onlineGraduatePrograms.com tarafından Amerikalılar’ın web tarayıcısı alışkanlıkları incelendi ve Amerikalı internet kullanıcılarının o kadar da sabırlı olmadıkları gerçeği ortaya çıktı.

    İncelemeler sonucunda, Amerikalıların günde ortalama 3 milyardan fazla Google taraması yaptığı, ancak yavaş açılan sayfaların 4 saniye gibi çok kısa bir sürede terk edildiği gözlemlendi. Bu oran açılış süreleri yavaş olan siteler için oldukça üzücü.

    Amerikalılar mobil internet kullanımında da oldukça sabırsız. Mobil kullanıcıların bir web sitesinin açılmasını bekleme süreleri sadece 10 saniye. Eğer girilen site 10 saniye içinde açılmazsa, kullanıcıların yaklaşık 5′te 3′ü o siteye bir daha uğramıyor.

    Araştırmadan diğer maddeler ise şöyle;

    - Mobil internet kullanıcılarının yaklaşık %25′i internete sadece cep telefonundan bağlanıyor.

    - Mobil kullanıcıların yaklaşık %79′u online alışveriş yapıyor.

    - Mobil üzerinden alışveriş yapan kullanıcıların %40′ı 3 saniyeden uzun sürede açılan siteleri bir daha tercih etmiyorlar.

    - Amazon.com gibi önemli bir sitede yaşanan 1 saniyelik gecikme, siteye yıllık 1.6 milyar dolara kadar ciro kaybettirebiliyor.

  2. Gönderi tarihi:

    Geçmiş yıllarda sadece çocuklarda görüldüğü düşünülen Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun (DEHB) erişkinlik döneminde de devam ettiği belirtildi.

    DEHB olan çocuklar tedavi görmedikleri zaman ergenlik ve erişkinlik dönemlerinde başka psikiyatrik bozukluklar açısından daha riskli hale geliyor.

     

    Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları E.A. Hastanesi (BRSHH) Psikiyatristlerinden Dr. Umut Mert Aksoy, geçmiş yıllarda sadece çocuklarda görüldüğü düşünülen Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun (DEHB) erişkinlik döneminde de devam ettiğini söyledi.

     

    DEHB’in kişilerarası ilişkilere, okul ve iş yaşantısına yansıyan çeşitli olumsuz etkileri açısından toplumun önemli sağlık sorunlarından biri haline geldiğini belirten Aksoy, DEHB'in aşırı hareketlilik, dikkat sorunları ve istekleri erteleyememe (dürtüsellik) belirtileriyle ortaya çıkan bir psikiyatrik bozukluk olduğunu açıkladı.

     

    DEHB olan erişkinlerin motivasyonu eksik, başarısız ve tembel kişiler olarak nitelendirildiğini aktaran Dr. Aksoy, “DEHB olan erişkinler, neyi nereye koyduklarını sık sık unuturlar.İş yapabilme becerileri yetersiz ve verimleri düşüktür. Ev idaresinde ve çocuk yetiştirmede sorunlar yaşarlar. Bu kişiler randevularına sadık kalmakta ve eşyasına sahip çıkmakta zorluk çekerler. Alınganlık, aşırı hassasiyet, güvensizlik, sıkılganlık, ani öfkelenme, kontrol kaybı gibi belirtiler de gözlenir. Tehlikeli araba kullanma, maddi konularda karar almada yetersizlik, düzensiz aşk ilişkileri, sık iş değiştirme, sosyal adaptasyonda zorlanma ve evlilik problemleri, yaşadıkları diğer sorunlar arasında sayılabilir” dedi.

     

    Dr. Aksoy, şöyle devam etti: “DEHB olan yetişkinlerin % 75'inde başka psikiyatrik rahatsızlıklar görülebilir ve çoğunlukla kişiler bu rahatsızlıkları ile psikiyatriste başvururlar. DEHB’li yetişkinlerde alkol sorunları kaygı bozuklukları ve depresyon sık görülen durumlardır ve etkili şekilde tedavisi ancak altta yatan DEHB’in tanınıp tedavi edilmesine bağlıdır.”

     

    Dr. Aksoy “ DEHB'li çocukların ergenlik ve yetişkinlikte de takip edildiği çalışmalar, DEHB'nin sıklıkla kalıcı olduğunu ve sonraki yaşamda belirgin bir etkisi olduğunu göstermektedir” dedi.

     

    Tedavi edilebilir bir hastalıktır

     

    DEHB’li hastalara BRSHH Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Polikliniği’nde Cuma günleri hizmet verdiklerini belirten Aksoy, “DEHB, başarılı bir şekilde tedavi edilen psikiyatrik rahatsızlıktır. Buna karşılık ülkemizde hem klinisyenler hem de toplum tarafından DEHB yeterli bir şekilde tanınıp tedavi edilememektedir” diye konuştu.

  3. Gönderi tarihi:

    427131_363301130359038_292912490731236_1102059_1753216534_n.jpg

     

    Yunus parklarında yavrular ölü doğar.

     

    Yer: Türkiye'de bir yunus parkı. Bir anne yunus, yavrusunun ölümünü acı içinde izliyor.

     

    Yunus havuzlarındaki dişi yunusların çoğu ölü doğum yapar ya da yavrularını kısa sürede kaybeder. Bu ölümlerin nedeni, esaretin kendisidir. Dişi yunuslar, doğum yaparken doğal ortamlarında olduğu gibi kilometrelerde yüzerek sağladıkları genital açıklığı havuzlarda sağlayamazlar, bu da yavruların doğum sırasında boğulmalarına neden olur. Yunusların gebelik dönemlerinde de yapmaya zorlandığı, havuz kenarındaki sert platformların üzerine çıkıp karınlarının üzerinde durdukları şov hareketi de bazı yavruların henüz annelerinin karnındayken ölmesine neden olur. Lütfen bu insanlık dışı sektöre destek vermeyin, yunus parklarına gitmeyin.

  4. Gönderi tarihi:

     

    HAYVAN REFAHÇILIĞINDA SON NOKTA

     

    1602_Chicken_sp.jpg

    Mimari öğrencisi bir İngiliz seri tavuk üretimi üzerine potansiyel bir sistem geliştirdi. Bu sistemde hayvanların bulundukları durumun ne kadar kötü olduğunu anlamamaları için beyinlerinden bir kısmı alınıyor.

    İngiltere’de tavuk etine yönelik büyük talebi karşılamak için 800 milyon broyler tavuk 6-7 hafta süresinde doğal ışık görmedikleri büyük yetiştirme kasalarında yetiştiriliyor.

    Hayvanlar doğaya kıyasla daha hızlı büyümeleri için yetiştiriliyorlar, çoğu hayvan kalp ya da ciğer yetmezliğinden ölüyor; çünkü organları vücudun hızına yetişemiyor.

    “Kör Tavuk Çözümü” ise Purdue Üniversitesi’nden düşünür Paul Thompson tarafından geliştirildi, bu çözümde kör tavukların normal tavuklar gibi sıkış tıkış yaşamayı umursamadıkları görüldü.

    Thompson kör tavukların kümes hayvanları endüstrisindeki aşırı kalabalık bölmeler sorununa daha insancıl bir çözüm olacağını öne sürüyor.

    1602_Chicken2_sp.jpg&width=310

    Mimari öğrencisi Andre Ford ise Profesör Thompson’ın bu düşüncesini daha da ileri boyutlara taşıdı, “Başsız Tavuk Çözümü” şeklinde bir öneri ortaya sundu.

    Bu çözüm önerisine göre hayvanın beyin korteksi alınıyor, hayvanın duyu algıları azaltılmış oluyor, böylece hayvanlar stres yaşamadan kalabalık koşullarda üretilebiliyor.

    Tavuğun beyin sapı ise büyümeye devam etsin diye olduğu gibi bırakılıyor.

    Ford’un önerisinin ardındaki mantık iki katmanlı- artan et talebini karşılamak ve varoluşlarının dehşet verici gerçekleri karşısında tavukları duyularından mahrum ederek hayvan refahını geliştirmek.

    Ford’un önerisine göre tavukların ayaklarını keserek çiftliklerde 1000’den fazla tavuk beslenebilir.

    Kas uyaranlarının eksikliği ise diğer laboratuar et deneylerinde kullanılan elektro şoklarla karşılanabilir deniyor.

    Olay şok edici olsa da, Ford, kendi teklifinin şu anda gıda endüstrisinde yaşananlardan daha kötü olmadığını söylüyor:

    “Şu anda varolan üretim gerçeği de şok edici; ama biz tüketicilerin zihnimizde tuttuğu veya ürün ambalajlarında gördüğü türden geleneksel çiftçilik görüntülerinin arkasına gizleniyor bu gerçekler”.

  5. Gönderi tarihi:

     

    Ads%25C4%25B1z.png

     

    Dünya Temizliği Eylemi için 100 Ülkenin Gönüllüleri Birleşiyor

     

    Dünyanın her yerinden gönüllü gurupları ve çeşitli kuruluşlar, 100 ülkenin illegal atık ve çöplerini temizlemek ve toplumun farkındalığını arttırmak için Dünya Temizliği (World Cleanup) adı altında bir uluslararası hareket başlatıyorlar.

     

    Hareketin öncülerinden olan ve aynı zamanda teknoloji girişimcisi Rainer Nolvak şöyle diyor: "Bu... sadece doğaseverlerle ilgili bir şey değil. Bu herkesin gerçeklerin farkına varması ve çöplerin, dünyanın en hor görülmüş kaynağı olduğunun anlaşılmasının projesidir."

     

    Dünya Temizliği 2012, 24 Mart 2012 ve 25 Eylül 2012 arasında her ülkenin ayrı ayrı yapacağı ülke bazında ya da şehir bazında gerçekleşecek bir günlük temizlik gününden meydana gelmektedir. Şu anda dünyanın her yerinden 60’a yakın ülkenin ekipleri kendilerini hazırlamaktadırlar. Bu ülkeler: Afganistan, Arnavutluk, Ermenistan, Avusturya, Azerbaycan, Bangladeş, Barbados, Benin, Brezilya, Bulgaristan, Burkina Faso, Kamboçya, Şili, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Estonya, Finlandiya, Fransa, Gambiya, Gürcistan, Gana, Hırvatistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hindistan (Yeni Delhi, Hyderabad, Lucknow, Patna), Endonezya, İtalya, Kenya, Kazakistan, Kosova, Litvanya, Liberya, Letonya, Makedonya, Moldova, Fas, Nepal, Hollanda, Nijerya, Nijer, Portekiz, Romanya, Santa Lucia, Saint Vincent and the Grenadines, Senegal, Sırbistan, Slovenya, İspanya, Sri Lanka, Sudan, Taylan, Tanzanya, Togo, Türkiye, Uganda, Ukrayna, Birleşik Krallık, A.B.D. (San Fransisco) ve Rusya.

     

    "Haydi yapalım!" (Let’s Do It!) fikri 2008 yılında küçük bir Baltık ülkesi olan Estonya’da filizlendi. 3 Mart tarihinde 50.000 kişi bir araya gelerek ülkenin her yerindeki 10.000 ton çöplüğü 5 saat içinde temizledi. Eylemin görüntüleri bir anda yayıldı ve şu anda tek günde temizlik modeli 15 ülke tarafından şok edici sonuçlarla tekrar edildi. Toplam katılımcı sayısı 2.4 milyonu buldu ve ülkelerdeki katılımcı sayısının nüfusa oranı %4 ile %14.7 arasında değişmekte.

     

    Nolvak şu noktaya önemle vurgu yapıyor: “Eylemlerimizde son derece basit ve pratik bir "Haydi Yapalım!" felsefesi uyguluyoruz. Kimseyi suçlamayın, sadece nasıl durumu düzeltebileceğimizi araştırın ve herkesi davet edin!"

     

    Gelecek yıl için öncülerin hedefi, en az 100 ülkede gönüllülerin çabalarını biraraya getirmek ki daha fazla kişinin katılması için uygun ortam hazır. Bu eylemler son derce sorumluluk sahibi kişiler tarafından, çok farklı mesleklerden gelen gönüllülerce, hepimizin bir fark yaratabileceğini kanıtlarcasına başarıyla uygulandı.

     

    Şimdi harekete geçme zamanı! Çöpsüz bir dünya mümkün. Dünya temizliği 2012 ekibi bu olimpik "temiz dünya" oyununa katılmak isteyen bütün ülkeleri ve insanları daha temiz bir dünyaya davet ediyor.

     

    http://www.turkish-media.com/forum/videos/view-1596-haydi-yapalim-turkiye/

  6. Gönderi tarihi:

     

    Aliağa Belediye Başkanı Turgut Oğuz Aliağa’da kurulmak istenen İthal Kömüre dayalı Termik Santralı inşaatı için yapı ruhsatına imza atmasının ardından bölge ayağa kalkmıştı.

     

    21 Yıllık mücadele ve 50.000 kişilik bir eylemi ezip geçen imzanın sahibi Aliağa Belediye Başkanı Turgut Oğuz tepkiler sonrası basına “Çevreci arkadaşlarımızın hukuki süreci başlatıp, mahkemeye başvurmalarını tüm kalbimle destekliyorum. Açılacak davalara çevreci arkadaşlarımla birlikte omuz omuza katılacağım. Hukuki mücadeleyi hep birlikte yapacağız. Bu süreci durdurmak için hep birlikte hareket etmeye hazırım” diyerek. İmzayı attım ama termik santralin karşısındayım demişti. Gerçi basına verdiği beyandaki gibi (gözden kaçırmadıysam eğer) açılan davaların arkasın da da olmadı. Termik santral ruhsat iptal davası için dava açmaya giden kimsenin yanında göremedik Turgut Bey’i.

     

    ***

    Şimdi yeni bir mücadele başlıyor. Aliağa ilçesine yapılacak kömürle çalışan 7 termik santralin bölgede yol açacağı tahribatlara karşı ‘1 milyon İzmirli yaşamı savunmaya’ hazırlanıyor.

     

    Aliağa Belediyesi’nin bu 7 santral’den, ilkine verdiği inşaat ruhsatı bölgede ekolojik yıkımın başlangıcı olarak bölgeyi kül ve asit yağmuru altında bırakmadan 21 yıl önce olduğu gibi yeniden harekete geçiyor İzmir Halkı.

     

    Kampanya’ya ‘1 milyon İzmirli’ sloganıyla yola çıkılıyor, çünkü yörede yapılacak termik Santral İklim değişikliğini en çok hızlandıran yakıt türü olan kömür’e dayalı olacak. Kömürde bulunan radyoaktif elementler nedeniyle bölge radyasyon tehdidi altında olup buda yöre insanının kanser riskiyle karşı karşıya kalmasına neden olacak.

     

    Kömüre dayalı kurulacak olan Termik Santralinin yaratacağı yıkım şöyle belirtiliyor; “Kömür iklim değişikliğini en çok hızlandıran yakıt türüdür.

    Kömürde, radyoaktif elementler var!, Santral çevresi radyasyon tehdidi altındadır ve insanlar kansere yakalanma riski ile karşı karşıya kalır, Tarımsal alanlar giderek yok olur, Tarihi kalıntılar ciddi hasar görür,

    Hava su toprak kullanılamayacak hale gelir, Santraller, soğutma suyunu denizden alıp, ısınmış suyu denize verir. Buda deniz ve denizdeki yaşamı yok eder”

     

    ***

    Daha önce ki yazılarımda bahsettiğim gibi Avrupa'daki en önemli kural 'İnsanların sağlıklı bir çevrede yaşamaları, yaşam haklarıdır” gerçeğidir. Bu kural çerçevesinde Ülkeler arası yeni anlaşmalara ‘kirlettiğini ödemek koşulu’ ilk şart olarak getiriliyor. Türkiye ile yapılacak çevre görüşmelerinde de ilk koşul kirlettiğini ödersin olacak. Yani bize hem çevreyi kirleten teknolojiyi satacaklar, hem de bundan doğan kirliliğin parasını ödettirecekler. Termik santralin bacasından çıkan zehirli gazlar ve atıklar ile hem doğayı, havayı, yaşamı kirleteceğiz, hem de kirlettiğimiz bu doğanın parasını ödeyeceğiz.

     

    Bu oyunu 21 yıl önce fark eden Türkiye'de ki yaşam savunucuları inanılmaz bir özveriyle ve onlarca toplantıyla Aliağa'ya kurulacak termik santrali engellemişlerdi. Aliağa termik santralı projesini protesto etmek için İzmir'den Aliağa'ya kadar 50 kilometrelik yol boyunca binlerce kişi ele ele tutuşmuş ve bir insan zinciri oluşturmuştu.

     

    İzmir Konak Meydanı'ndan Gencelli'ye kadar oluşturulan 50 kilometrelik insan zinciri, Türkiye'deki en büyük çevre eylemi olarak tarihe geçti. Mücadele sonucunda Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu, Bakanlar Kurulu'nun termik santralle ilgili verdiği kararı iptal etti. Aliağa termik santralinden, çevrecilerin baskısı nedeniyle vazgeçilmişti.

     

    Aradan 21 yıl geçti. Aynı oyun yeniden oynanıyor. 21 yıl önce 50.000 İzmirlinin engeline takılanlar bugün yine iş başındalar.

     

    O yüzden sağlıklı bir yaşam için, havaya, denize, suya, bitkilere, insanlara, kısaca Yaşama sahip çıkmak için İzmirli yeniden ayağa kalkıyor.

     

    Ve bu sefer;

     

    ‘1 Milyon İzmirli Termik Santrale karşı yaşamı savunuyor’

     

    Oben Ulu

     

    Yaşamaya imza:

     

    http://imza.la/1-milyon-izmirli

  7. Gönderi tarihi:

    Kadın Gözüyle Hayattan Kareler’12 Fotoğraf Yarışması için başvurular başladı...

    Anadolu Hayat Emeklilik’in amatör ve profesyonel, fotoğrafa meraklı tüm kadınların katılımına açık olarak 6 yıldır düzenlediği yarışmanın teması ‘Hayata Dair’ olarak belirlendi. Kadınların kendi objektiflerinden hayatın farklı renklerini, farklı yönlerini fotoğraf kareleriyle yansıtmalarına fırsat tanımayı hedefleyen yarışmaya başvuru süresi 12 Mart’a kadar devam edecek. ‘Hayata Dair’ teması ile düzenlenen yarışma, kadınların kendilerini ve hayata bakışlarını özgürce ifade edebildikleri bir platform olarak, her geçen yıl etki alanını genişletiyor.

     

    2_16bedc433245ebe3ae36928aabc451390_a87651122f44c7e7ccdbbc06c5c12abb.jpg Anadolu Hayat Emeklilik’in Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu (TFSF) danışmanlığında yürüttüğü yarışmaya, fotoğraf sanatına ilgi duyan 18 yaş üzeri tüm amatör ve profesyonel kadın fotoğrafçılar ‘Hayata Dair’ en fazla 5 adet fotoğrafla katılabiliyor.

     

    ‘Kadın Gözüyle Hayattan Kareler Fotoğraf Yarışması’nın bu yılki jüri üyeleri arasında; Arel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Güler Ertan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Nihal Kafalı, fotoğraf sanatçısı Çerkes Karadağ, fotoğraf sanatçısı Ali Balkı ve Anadolu Hayat Emeklilik İletişim Müşaviri Nihan Güney yer alıyor.

     

    Sonuçları 26 Mart tarihinde Anadolu Hayat Emeklilik’in web sayfasında yayınlanacak olan yarışmanın birincisi 5.000 TL, ikincisi 3.000 TL, üçüncüsü ise 1.000 TL ile ödüllendirilecek. Ayrıca sergilenmeye değer bulunan her esere de 200 TL telif ödenecek. Yarışmada dereceye giren ve sergilenmeye değer bulunan eserler İstanbul’daki değişik mekanlarda sanatseverlerle buluşacak.

     

    İlk düzenlendiği 2007 yılından bu yana 5 bine yakın kadının, 20 bini aşkın fotoğrafla katıldığı ‘Kadın Gözüyle Hayattan Kareler Fotoğraf Yarışması’ kısa zamanda Türkiye’nin en çok ilgi gören fotoğraf yarışmalarından biri haline geldi. Bu yıl da yarışmaya rekor sayıda başvuru bekleniyor.

    Kadın Gözüyle Hayattan Kareler 2011 fotoğraf yarışması hakkında daha detaylı bilgi anadoluhayat.com.tr adresinden veya 0212 317 70 25 numaralı telefondan edinilebilir.

     

    Posta Adresi:

    Anadolu Hayat Emeklilik İş Kuleleri Kule 2 K:18 Levent- İstanbul

     

    E-posta:

    [email protected]

    Konu: Fotoğraf Yarışması

  8. Gönderi tarihi:

    Taş Devrinde Anneler Nasıldı?

    20 Şubat, 2012 - 10:57

     

     

    anne_bebek_0.jpg

     

     

     

    'Annelik halleri' insanlık tarihi boyunca şekilden şekle girdi. 'Fazla' çocuğun terk edildiği antik çağlardan, gaz çıkarma becerisinin ve emzirmenin sanat olarak görüldüğü vakitlere, değişen annelik mitleri... Alternatif Anne dergisinin yayın yönetmeni Gülüş Türkmen yazısında, Shari Thurer'ın Annelik Mitleri kitabını anlattı.

    İçinde yaşadığımız şu dönem, anneler için ne kadar zor! Bir tarafta annenin para kazanma ihtiyacı diğer tarafta annesine tam zamanlı ihtiyaç duyduğu söylenen çocuk. Bir tarafta altı ay emzirmeyi alkışlayanlar, diğer tarafta bir yaşında memeden kestiği için anneyi kınayanlar. Çocuğun kreş hayatıyla tanışması gerektiğini savunanlar ve kreşe göndermenin ‘çocuğu başından savmak’ olduğunu söyleyenler. Çocuğunu ekolojik besleyip, ekolojik beslemeyenlere acıyanlar... Anne olmak yetmiyor, ‘iyi anne’ olmak gerekiyor. Sorun şu ki, iyi annelik üzerindeki fikir farklılıkları şaşırtıyor, endişelendiriyor ve isyan ettiriyor.

    Boston Üniversitesi profesörü, psikolog Shari Thurer, ‘Annelik Mitleri’ (Myths of Motherhood: How Culture Reinvents the Good Mother) adlı kitabında Batı toplumunun tarih içinde iyi annenin tanımını nasıl dönüştürdüğünü anlatıyor. Taş devrinden günümüze toplumun anneyi ve çocuğunu konumlandırmasını irdeleyen Thurer, ideolojilerin nasıl bir uçtan diğerine savrulduğunu gözler önüne sermiş. Gelin, zaman içinde bir yolculuğa çıkalım...

    TAŞ DEVRİ ANNESİ: EN DOĞAL ANNE

     

    Dürtüleriyle hareket etmenin, benmerkezci yaşamanın sorun olmadığı tek çağ, Taş Devri. Bu dönemde insanoğlu, hiçbir psikolojik çatışmayla karşı karşıya değil. Yemekse yemek, sevişmekse sevişmek, ensestse ensest, öldürmekse öldürmek! Vicdan sızlatması beklenen hiçbir yasa, etik değer yok.

    NEOLİTİK ANNE: EN ŞANSLI ANNE?

     

    Neolitik dönemle hayatımıza ‘edep’ kavramı girmeye başlıyor. Bir inanışa göre bu dönemde anaerkil toplumların aileleri, sonraki dönemlere kıyasla epey farklı sosyal dinamikler içinde yaşıyor. Çoğu bilim insanı, en eşitçi çağın neolitik çağ olduğu düşüncesinde. Ne yazık ki M.Ö. birinci yüzyıldan itibaren, hâlâ geçerli olan kadın düşmanlığı ortaya çıkıyor ve işler değişiyor...

    KLASİK DÖNEM ANNESİ: NARSİST ANNE

     

    Kız-erkek, sağlam-sakat fark gözetmeden tüm çocuklarımızı bağrımıza basarız. Ama klasik dönemin annesi, sadece seçilmiş çocuklara bakmakla yükümlü. Kız çocuklar değerli değil, birden fazla kız çocuk doğarsa ‘fazla’ çocuk terk ediliyor! Antik Yunan ve Roma kültürlerinde kadınlar üçüncü sınıf vatandaş muamelesinden dolayı kötü bir ruh halinde, hüsranlarını ister istemez de çocuklarına yansıtıyorlar. Bu narsist kişilik bozukluğundan babalar da nasipleniyor.

    ORTAÇAĞ ANNESİ: KUTSAL ÇOCUĞUN DOĞUŞU

     

    Hazreti İsa’nın ortaya çıkışıylaçocuklara özel bir ilgi oluşmaya başlıyor. Ne de olsa İsa, dünyaya çocuk olarak geliyor... 1000’li yıllarda çocuklar için artık oyuncaklar satılıyor; Noel ve başka dini günler özellikle çocuklara bayram olması amacıyla kutlanıyor.

    MODERN ANNE: ŞU ANNELİK İÇGÜDÜSÜ DEDİKLERİ

     

    19’uncu yüzyılda Darwin, kadınların biyolojik açıdan daha zayıf olduğu tezini ortaya koyuyor. Toplum bu bilgiden kendine göre çıkarımlar yapıyor: Kadınların erkeklere göre üstünlük sağladıkları yegâne alanın, çocuk doğurma özellikleri olduğu düşünülüyor örneğin. ‘Annelik içgüdüsü’ politik bir söylem olarak ortaya atılıyor. “Kadınlar bebek, erkekler orgazm ister!” söylemi, eşlerini evlerine bağlamak ve aldatılmanın önüne geçmek isteyen erkekler tarafından benimseniyor. Kadın ve cinsellik yan yana getirilemeyen iki unsur haline geliyor. Bir kadının seks istemesi mi? Ne şuursuzca! Annelik içgüdüsüne dair bilimsel bir, iki veri de paylaşalım: ‘İçgüdü’nün hayvanlar üzerinde bile henüz kanıtlanmışlığı yok: Marmoset maymunlarının dişileri çocuklarına bakmıyor, bu görevi daima cinsin erkekleri üstleniyor. Uzmanlar günümüzde anneliğin bir ‘içgüdü’ değil, hamilelik ve doğumla birlikte öğrenilen bir ‘güdü’ olduğu fikrine daha yatkınlar.

    20. YÜZYIL ANNESİ: BİLİMSEL ANNE

     

    İçine doğmuş olduğumuz yüzyılda bilimin hızla gelişmesiyle dikkatler uzmanlara yöneldi. Uzmanlar çocuğa zarar vermeden onunla iletişim kurmayı, doğru emzirmeyi, doğru gaz çıkarmayı irdeledi. Ancak bu girişimler kimi anneler tarafından fazla ‘motamot’ okundu: Sağduyularını arka plana iterek ‘kitap anneliği’ yapmayı yeğleyen bu anneler için aslında çok basit olan işlemler zorlaştı: Emzirmenin saatleri aksatılmamalıydı; gaz çıkarmak adeta sanattı… Çocuğun verdiği sinyalleri dinlemek, akla gelmez oldu. Bu ve başka gelişmelere isyan edenler feminist düşünceyi geliştirerek yüzyıla damgalarını vurdular.

    GÜNÜMÜZ ANNESİ: EMPATİK ANNE

     

    Ne var ki çocuğuna çok emek ve vakit harcaması gereken ‘iyi anne’ ile “Çocuk da yaparım kariyer de!” diyen anne aynı kişi olamıyordu. Uzmanların, çocuğun bedensel ve ruhsal sağlığından annenin sorumlu olduğunu keşfetmeleri, anneler için ‘endişe çağı’nın başlangıcı oldu. Artık çocuğun yaşadığı sorunlardan anne sorumlu tutuluyordu. Aslında bunun tek sorumlusu olacaksa, bu Dr. Spock olabilir…

    Spock, başta bir kadının tüm mesaisini çocuğuna vermesi gerektiğini savunmuşsa da zaman içinde tam zamanlı anneliğin kadının ruh sağlığını bozduğunun farkına varmıştır. Spock, çocuğa anlayış gösterme sanatının da mimarıdır. Her yaklaşımda aşırıya kaçıldığı gibi Dr. Spock’un bu yaklaşımı da ‘kral çocuk’ların türemesine yol açar.

    Anlıyoruz ki ‘iyi anne’nin tanımı zaman içinde değişkenlik göstermiştir. Thurer, çocuk yetiştirme konusunda uç örneklerin bilimselden ziyade toplumsal baskılar sonucu yapıldığını kanıtlıyor. Ancak iki önemli veri hiç değişmemiş ve bilimsel olarak da kanıtlanmış:

    Annenin, çocuğun hayatının ilk dönemlerinde ruh ve beden sağlığında çok önemli rol oynadığı,

    Annenin, bebeğin doğumundan itibaren onunla bağını zaman içinde zarif ve yumuşak bir şekilde çözmesi gerektiği.

    Bu iki unsur dikkate alınmalı ve ‘bağ gevşetme’ zaman içine doğru biçimde yayılarak uygulanmalıdır. ‘İyi’ anneliğin tek gerçek kıstası budur, gerisi teferruattır!

  9. Gönderi tarihi:

    cocuklarda-davranis-bozukluklari.jpg

    Çocuklardaki kötü alışkanlıklar deyince çoğumuzun aklına tırnak yeme, tırnak kenarlarındaki etleri yeme, parmak emme, elbisesinin yakasını ya da kolunu dişleme gibi çocuğun sonradan kazandığı ve tekrar eden davranışlar gelir. Çoğu ebeveyn de bu tip alışkanlıkları çocuğunda gördüğünde çocuğumda acaba bir psikolojik problem var mı diye düşünmeye başlar. Fakat örnek olarak tırnak yemeyi alırsak bir alışkanlık icabı boş vakit doldurmak için yenen tırnak vardır bir de psikolojik bir geri çekilme, kaygı, depresyon gibi negatif duygulanımın dışa vurumu olarak yenen tırnak vardır. Birinci durum endişelenmeyi çok gerektirmeyen bir alışkanlık olabilecekken ikinci durum kesinlikle göz ardı edilemeyecek bir tepkidir. Peki bu ayrımı nasıl yapabiliriz? Bu konuda dikkat edilmesi gereken şeylerden biri bu alışkanlığın ne zaman başladığıdır. Babası askere gittikten sonra, depremden sonra, bir yakının ölümünden sonra, anne babanın boşanmasından sonra, ders başarısı düştükten sonra gibi belirgin hayat olaylarından sonra başlayan kötü alışkanlıklar çoğu zaman bir psikolojik dışa vurumdur. Fakat annesi de ya da abisi de tırnak yediği için çocuğun da ondan baka baka örnek alıp alışkanlık haline getirmiş olması veya televizyon karşısındayken, boş kaldığı zamanlarda, canı sıkıldığı zamanlarda çocuğun tırnak yemesi nadiren bir psikolojik durumun dışa vurumudur. Bu yüzden çocuğu her tırnak yiyen ebeveynin çocuğuna “kesin benim çocuğumun psikolojik bir sıkıntısı var” diye bakması yanlıştır. Çocuğun tırnak yemeye başlaması, bu alışkanlığı ne zamandır devam ettiriyor olduğu, ne sıklıkta ve ne yoğunlukta tırnak yediği önemli bilgilerdir. Bazı çocuklar parmakları kanayana dek tırnaklarını ya da tırnak kenarlarını yerken bazıları arada bir başparmağını kemirir. Arada bir baş parmağının tırnağını yiyen çocuğa psikolojik problemi var diye bakmak çoğu kez isabetsiz bir düşünce olacaktır. Öte yandan çocuklar yeni bir kötü davranış başlattıklarında ebeveynin nasıl davrandığı çoğu kez bu davranışın alışkanlık haline gelip gelmemesinde belirleyici olur. Çocuğunun ilk kez tırnağını yediğini parmağını ağzına soktuğunu, emdiğini vs gören bir ebeveynin bunu görmezden gelmesi önerilir. Yine aynı şekilde çok kötü bir kelimeyi sarf eden çocuğu da görmezden gelerek bu davranışın sönmesine yardımcı olmak mümkündür. Bu görmezden gelme süreci 2-3 haftaya kadar uzayabilir, sonrasında küçük uyarılar yapmak ve ceza yerine ödül teklif etmek daha yerinde olacaktır. Bazı ebeveynler herkesin içinde “çek elini ağzından” deyip çocuğu utandıracak şekilde azarlayıp sorunun iyice kalıcı hale gelmesine katkıda bulunmaktadırlar. Geçici bir kötü davranış olarak başlayan tırnak yeme davranışı çocuğun ebeveyni ile ilişkisinin bozulmasına sebep olduğu için kötü davranış basitliğinden çıkacak ve psikolojik bir tepki halini alabilecektir. Bu şekilde davranışın katılaşmasına katkıda bulunmadıkları halde ve ödüller de fayda vermediğinde davranış halen devam ediyorsa genelde ebeveynler mahrum bırakma aşamasına geçerler. Oysa negatif ısrar çoğu kez işe yaramaz, çocuğun tırnak yemesini ebeveyninden ilgi görmekle eşleştirmesi anlamına da gelebilir. Hafta sonu tırnakların kesebileceğim kadar uzamazsa sen gezmeye gelemeyeceksin gibi cümleler çocukların çoğunda işe yaramaz. Oysa bu aşamada 3. Bir kişinin devreye sokulması ve kontrolü başkasının yapması çocuğa daha iyi gelir. Varsa öğretmeni yoksa sevdiği bir başkasının bu konuda çocukla konuşup anlaşması ve kontrol edeceğini söylemesi çoğu kez daha fazla işe yarar. Çocukla anlaşma yapan kişinin çocuğa güvendiğini belli etmesi kesinlikle önerilir. 3. Kişilerin günlük bir tabloyu çocuğa ve annesine vererek belirli işaretlerle her günün durumunu işaretlemelerini istemesi işin sıkı tutulmasına ve kolay kontrol edilmesine yardımcı olur. Bu arada anne babanın evde çocuğa istenmeyen davranışı yapmadığında ödül veren olmaları önerilir. İstenmeyen davranış oluştuğunda görmezden gelip, istenmeyen davranış olmadığında “aferin bak yarım saattir elini hiç ağzına götürmedin, bunu başarabildiğini görmek çok güzel” diyebilir. Çocuğun kendine zarar verdiği, canını yakacak kadar ilerleyen tırnak yeme, parmak emme vs davranışlarında ise bir profesyonele baş vurulması mecburidir. Öte yandan kötü bir alışkanlığa eşlik eden başka davranış problemleri de varsa (çiş, kaka kaçırma, kabus vs) yine bir profesyonele baş vurmak yerinde olacaktır. 3 yıldır devam eden bir davranış sorunu ile uğraşmak 3 aydır devam eden bir davranış sorunu ile uğraşmaktan çoğu kez daha zordur. Bu yüzden alışkanlıklar kökleşmeden müdahalede bulunulması tercih ve tavsiye olunur. KİM PSİKOLOJİ

    Psk. Enise Akgül

  10. Gönderi tarihi:

    Grup 84

     

    2005 yılında yayımlanan ve kendi isimlerini taşıyan ilk albümleri ‘’Seksendört’’ ile, Türk rock piyasasında sağlam bir yer edinmeyi başaran grup, 2008 yılında çıkardıkları ‘’K.G.B’’ isimli albümleriyle de başarılarının tesadüf olmadığını kanıtlamıştı. Prodüktörlüğünü kendilerinin yaptığı iki albümle, “Ölürüm Hasretinle”, “Affet”, “Son Mektup”, “Azap” ve “Karagözlüm” gibi birçok hit’ e imza atan “Seksendört”, yeni albümleri “Akıyor Zaman” ile hedefini daha belirgin hale getiriyor ve uzunca bir süre radyo ve televizyonları meşgul edeceğe benziyor.

     

     

     

     

    "Seksendört" Ankaralı 4 gençten kurulu.

    Grupta Tuna solist ve gitar, Okan bas gitar, Erdem gitar, Serter ise davul çalıyor.Grubun yaklaşık 10 yıllık bir geçmişi var. En son Okan’ın da katılımı ile son halini 4 yıl önce aldı.

    Grubun yaş ortalaması 23.Seksendört kurulduğu günden bu yana özellikle üniversitelerde 500'e yakın konser vererek Cem Karaca, Moğollar gibi türk rock müziğinin kilometre taşları ile aynı sahneyi paylaştılar. Grup, sahnedeki ilk yıllarında İngilizce cover ve bestelerini çaldı.

    Sonrasında ise türkçe coverlar ve sanat müziğindeki önemli şarkıları yorumladı.

    2001 yılında “Değiştir Kendini” isimli ilk Türkçe bestelerini yaptılar.

    2003 yılında “Ölürüm Hasretinle” yi bestelediler.

    Yaklaşık 1 yıldır ilk albümlerinin hazırlıkları için Ankara'da çalışan grubun çıkış parçası olan " Ölürüm Hasretinle" ilk demo kayıtlardan sonra internet ortamında yayılmaya başladı.

    Özellikle şarkının sözleri nedeniyle insanlar grup hakkında bir çok hikaye üretmeye ve bu hikayeleri açtıkları forumlar yoluyla internette yayınlamaya başladı. Çeşitli internet sitelerindeki forumlardaki yorumların sayısı şu anda yaklaşık 3000 adet.Ulusal ve yerel birçok radyo, internetteki bu haberleşme ve gelen istekler nedeniyle yayın politikalarını değiştirerek demo halindeki "Ölürüm Hasretinle" yi yayınlamaya başladılar. 2005 Aralık’ın ilk haftası Pasaj Müzik tarafından radyolara dağıtılan albüm versiyonu ile şarkının stüdyo kaydı radyo dinleyicileriyle buluştu.

    “Seksendört”ün kendisiyle aynı taşıyan ilk albümlerinde yer alan 10 şarkının söz ve besteleri kendilerine ait.Pasaj Müzik ile yolları kesişen “Seksendört”ün ilk albümü 07 Aralık 2005 Çarşamba günü müzik marketlerdeki yerini aldı.

    SERTER KARADENİZ

    1982 Ankara doğumlu olan Serter, 1993 senesinde bağlama çalarak müziğe başladı. Daha sonraları bağlamayı bırakarak, elektro gitar çalmaya karar verdi. 1998 yılında kısa soluklu gitaristlik yaptıktan sonra Erdem ile beraber başka bir projede yer aldı ve davul çalmaya başladı. Bu proje aslında SEKSENDÖRT ün temellerini oluşturdu ve Serter, Tuna' yı da gruba davet ederek, grubun kurucularından oldu.İlköğretim ve lise eğitimini Ankara’da ki devlet okullarında tamamladıktan sonra, 1999 senesinde Ankara Üniversite Ziraat Fakültesi Hayvansal Üretim Lisans programını kazandı. 6 senelik eğitiminden sonra 2005 senesinde ziraat mühendisi ( zooteknist ) olan Serter, yüksek lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi M.İ.A.M. da yapmak istiyor.İyi olan her şeyi dinlemeye çalışan Serter de diğer grup elemanları gibi Pearl Jam fanatiği. Bunun dışında İngiliz soundlarını ve trip-hop ağırlıklı müzikleri dinlemekten çok zevk almakta.

    OKAN OZEN

    1984 yılında Merzifon’da doğdu. Müzik hayatına abisinin teşvikiyle 11 yaşında gitar çalarak başladı. Lise yıllarında çeşitli gruplarda gitaristlik ve davulculuk yapan Okan, 2002 yılında sınıf arkadaşı olan Tuna'nın teklifiyle SEKSENDÖRT'e dahil oldu ve grup son halini aldı. Aynı zamanda bu tarih iyi bir gitarist olan Okan'ın bas gitar kariyerine başladığı tarihtir. Halen Eğitimini sürdürmekte olduğu Ank. Üni. Dev. Kons. Opera / Koro bölümünde şan eğitiminin yanı sıra piyano alanında da gelişim kaydetti. Tuna ile beraber müzik yapım teknolojilerine merak salarak albüm kayıtlarında büyük rol oynadı. Eskiden virtiözite ağırlıklı müziklere ilgi duyan Okan, SEKSENDÖRT'e girişi ve düzenleme çalışmalarına başlamasıyla beraber Türkçe müziğede ayrı bir ilgi duymaya ve dinlemeye başladı. Az konuşmasıyla dikkat çeken Okan hakkında, grup arkadaşları; "az konuşur çok iş yapar" yorumunda bulunuyorlar ve grubun en iyi gitaristi olduğunu da ekliyorlar.

    TUNA VELİBAŞOĞLU

    Tuna 1981 yılında Ankara’da doğdu. Müzik eğitimine 11 yaşında org dersleri alarak başladı. 1995 yılında gitar çalmaya başlayarak Ankaralı amatör gruplarda solistlik yaptı. Serter ile çocukluk arkadaşı olan Tuna, 1999 yılında yine onun teklifiyle SEKSENDÖRT e katıldı.İki yıl işletme eğitimi aldıktan sonra, halen okumakta olduğu Ank. Üni. Dev. Kons. Opera / Koro bölümüne girdi. Burada Operanın önde gelen isimlerinden (Hülya Kazan, Selva Erdener, Tuncer Tercan, Arda Aktar, Ferda Türkoğlu) şan eğitimi aldı.2002 yılında kayıt ve düzenleme teknikleri eğitimi alarak, müzik yapım aşamalarıyla ilgili çalışmalarına başladı.2004 yılında Ankara’da albümlerinin de kayıt edildiği Studio Ç.S.M nin başına geçti ve burada bir çok Ankaralı grup ve sanatçının prodüksiyonların da yer aldı.Yaptığı işin gereği olarak çok fazla tarzda müzik dinleyen Tuna, tam bir Türk Sanat Müziği fanatiği. Bu yüzden albümdeki sözleri yazarken çok fazla zorlanmadığını söylüyor. Bunların yanı sıra gruptaki en ağır Pearl Jam hayranı.

    ERDEM OCAK

    1980 yılında Giresun'da doğdu. Müzik hayatına gitarı olmadığı için ablasının udunu çalarak başladı. 1992 yılından itibaren iki yıl boyunca yoğun bir klasık gitar eğitimi aldı. Hemen akabinde elektro gitara geçiş yaparak lise yıllarında Ankaralı birçok grupta gitarist olarak yer aldı. 1999 yılında Serter ile beraber SEKSENDÖRT' ün temellerini attılar. Kuruluşundan beri grupta elektro gitar çalıp geri vokal yapmaktadır.Halen Anadolu Üni. Kamu Yön. 2. sınıf öğrencisi olan Erdem yakın tarihte müzikoloji ya da caz gitar eğitimi almak istemektedir. Çok geniş bir yelpazede müzik dinleyen Erdem, grubun melodik alt yapısının oluşmasında büyük bir rol oynamaktadır. Grubun diğer elemanları gibi sıkı bir Pearl Jam haranı olmakla beraber elektronik müzik ve fusion a da büyük ilgi duymaktadır.

     

    seksendort2.jpg

     

     

     

    Yerinde saymamayı, daima gelişmeyi ve müziklerini olgunlaştırmayı amaç edinen ” Seksendört ” yeni albümlerinde ilk değişikliği prodüktör koltuğunu Haluk Kurosman’ a teslim ederek gerçekleştiriyor. Türkiye’de bir çok önemli projede ismini gördüğümüz “Haluk Kurosman” ise imzasını, grubun duyumunda radikal değişiklikler yaparak atıyor.

     

    Klasikleşmiş rock kalıplarına bağımlı kalmadan şarkıların gücünü en iyi şekilde sevenlerine hissettirmeyi hedefleyen ekip, Türkiye’nin önemli isimlerini de arkalarına alarak adımlarını sağlamlaştırıyor. “Şimdi Hayat” ta klarnet virtüözü Hüsnü Şenlendirici, “Pert Oldu” da kanun üstadı Aytaç Doğan, “Kara Duvak” ta ise 2 büyük isim, kemençede Selim Bölükbaşı ve vokalde güçlü yorumuyla Yavuz Bingöl, 2011 in en iddialı yapımlarından biri olmaya aday “Akıyor Zaman” a can katıyor.

     

    “Akıyor Zaman”, adını grubun ikinci albümleri “K.G.B.” den sonra geçirdikleri 3 yıllık zaman diliminden alıyor. Genel olarak geçmişe özlem konseptinin ağır bastığı albümün kapak içi görsellerinde, şarkılar fotoğraflara yansıtılmış durumda. Özel olarak tasarlanmış 4 gerçek dekorda çekilen, 70’ler, 80’ler, 90’lar ve 2000’ler konsepti, Murat Süyür imzası taşımakta. Günümüzden geçmişe bir bakışın ve zamanın terse akışının temsil edildiği görsellerin sanat yönetmenliği ve tüm konsept tasarımları Enes Erkan’ a ait.

     

    “Akıyor Zaman” şubat ayında Poll Production etiketiyle raflardaki yerini almaya hazırlanırken, çıkış parçası olarak “Hayır Olamaz” seçildi. Albümün en güçlü şarkılarında biri olan “Hayır Olamaz”, başarılı yönetmen Kemal Başbuğ’ un imzası taşıyan videosu ile de adından bolca söz ettireceğe benziyor. Kısacası; yenilenen, olgunlaşan ve geleneklerine bağlı yepyeni bir “Seksendört” albümü sevenleriyle buluşmayı bekliyor

  11. Gönderi tarihi:

     

     

    Mantra, tekrar edilen veya ifade edilen bir kelime veya cümlelerdir. Sanskritçe bir

    kelimedir. “Manas” ve “Trai” kelimelerinden oluşur. “Manas” zihin, ikinci hece “trai”

    korumak veya özgür bırakmak demektir. Sonuç olarak, mantra zihni serbest bırakmak,

    zihni korumak anlamına gelir.

    kitapE15.jpg

    Mantralar kutsal seslerin gücüdür. Birçok dünya geleneğinde bulunmakla birlikte Hint ve

    Tibet geleneğinin vazgeçilmezidir. Terapik ve dönüştürücü bir araç olarak sesin en eski

    kullanımı (binlerce yıl öncesine dayanan) kainattaki her şeyin titreşim formunda olduğu

    kavramına dayanan mantra söylemedir. Bu titreşimi ortaya çıkaran belli kelimeler veya

    ibareler vardır. Bu terapi frekans yankılatma şifacılığından ziyade kelime yankılatma

    şifasını kullanır.

     

    Mantra Müziği ise; zihni boşaltmak, konsantrasyonu artırmak, huzura ermek,

    zorluklardan kurtulmak için tekrarlanan hece, sözcük ve sözcük gruplarının melodiyle

    birleşmesi olarak tanımlanabilir. Mantraya bağlı olarak, özel bir melodi belirli bir durumu

    tedavi edebilir, çakraları dengeleyebilir veya şuurun farklı düzlemler içine girmesine

    yardımcı olabilir. Potansiyel olarak her durumu tedavi edebilir. Düzelmiş sağlık ve

    yükseltilmiş bilinç alınacak faydalardandır.

     

    Mantra ve mantra müziği, meditasyona yardım etmek, zihni tekrar programlamak,

    kişinin içsel uyanması için titreşim yapısı modellemesi için bir araçtır. Mantralar derin

    gevşeme durumunda kullanıldığında, zihinsel, ruhsal gelişmeye çok etkilidir. Mantra

    söylemek, güçlü bir titreşim yaratıp çakralara mükemmel bir gücü çekip doğru bir

    şekilde yönlendirir. Bu uygulama, zihinsel, fiziksel ve duygusal vücuda mistik bir düzen

    sağlar. Mantra söylenirken, kelimelere ve onun ritmine kendinizi bırakıp, bu deneyimle

    birlikte akmak çok önemlidir.

     

     

    Ra Ma Da Sa Sa Say So Hung

    Siri Gaitri Mantrası

     

    Dünyada bilinen en kuvvetli şifa mantrası olduğu söylenir. Özellikle sağlık problemleri

    olanlarda olağanüstü etkili olduğu gözlemlenmiştir. Fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal

    katmanlarımızda calışır ve evrenseldir.

     

    Zihninizi kuvvetli bir şifa titreşimine bağlayarak bilincinizde mükemmel sağlık durumunu

    uyandıran Ra Ma Da Sa sizi evrenin saf şifa enerjisine bağlar. Bu titreşime bütün

    benliğinizin, düşünce ve hareketlerinizin itaat etmesiyle sağlık sorunlarınızda değişim

    başlar. Kısaca düşünce ve hareketlerinizin değişmesi madde ve eylemin değişik

    formlarının bilinçte kristalleşmesiyle sağlık durumunuzda hızla iyileşme gerçekleşir.

    Ra: Güneş demektir. Ateş elementini sembolize eder.

     

    Bizi yaşam gücü enerjisiyle

    besleyen güneş olmasaydı dünyamızda da yaşam olamazdı. Dünyadaki hemen hemen

    tüm ruhsal öğretilerde enerjinin, hayatın ve ısının kaynağı güneş enerjisi ile çalışmak en

    ileri uygulamadır. Evrenin kalbi olan güneşin temizleme, saflaştırma ve enerji verme

    özelliiği vardır.

     

    Ma: Ay demektir. Su elementini sembolize eder. Ma sesi size yardım ve şifayı getirecek

    merhameti uyandırır, evrenin sakinleştirici ve besleyici dişil enerjisini aktive eder.

    Da: Dünya demektir ve toprak elementini sembolize eder. Eylemin oluşmasına ortam

    hazırlar.

     

    Sa: Sonsuzluktur ve hava elementini sembolize eder. Sa sesi söylendiği zaman uzayan

    A vokali tezahürü oluşturur.

     

    Tekrar eden Sa mantranın dönüm noktasıdır. Mantranın birinci bölümü ruhun evrene

    genişlemesine ikinci bölümü ise şifa ve hayat ile buluşan ruhun tekrar madde dünyasına

    geri dönmesine yardım eder. Yani mantranın ikinci bölümü evrenin şifa ve hayat

    enerjisini dünyaya getirir. Size tek düşen şifaya izin vermektir.

     

    Say: (Sey diye okunur) Sonsuzluğun bütünlüğüdür. Sonsuz olasılıkların bulunduğu

    evrende aslında tüm deneyimlerde bir bütünlük vardır.

     

    So Hung: (So Hang diye okunur) Ben Benim anlamına gelir. Hung sonsuz, titreşen ve

    gerçektir. HU her şeyde ve her canlıda olan tanrısal enerjidir. NG sesi beyninizde salgı

    bezlerini uyarır. Böylece beyinde yeniden programlama ve değişim başlar. Nefes alırken

    SO nefes verirken HANG ‘ı söylemek tavsiye edilir.

     

    Ra Ma Da Sa Sa Say So Hung mantrası ruhu mükemmel sağlıkla tekrar madde

    dünyasında tezahür ettirirken dengesiz ve sağlıksız bir vücudu dengeli ve sağlıklı bir

    vücuda dönüştürür. Bu mantrayı söylerken sonsuzluğa genişler ve sınırlarınıza

    bambaşka bir bilinçle geri dönersiniz.

     

    Çoğumuz özümüzün evrenin sonsuz, sınırsız yaratım gücü olduğunu unuttuk. Eğer

    içinize döner kendi güzelliğinizin farkına varır, kendi tanrısallığınızı keşfederseniz tekrar

    en yüksek potansiyelinizi gerçekleştireceğiniz kaderinizle birleşirsiniz.

    Ra Ma Da Sa zamandan, yerden bağımsızdır, dinlemek ve söylemek herhangi bir

    koşula bağlı değildir. Herkes için çalışır. Geçmişte çalışmıştır, şimdi çalışmaktadır ve

    gelecekte de çalışacaktır. Bu mantrayı düzenli olarak dinlemek depresyonu

    hayatınızdan uzaklaştıracak hayatınızı canlandıracaktır. Korku, kaygı, tasa, üzüntü ve

    kızgınlık zamanlarınızda bırakın sizin koruyucunuz olsun, hastalığın tohumlarını yok

    ederek daha pozitif, daha sağlıklı bir hayatı garantilesin.

     

     

     

    http://www.turkish-m...a-sa-sa-say-so/

  12. Gönderi tarihi:

    Forum Bornova "Sıkıysa Topuklu Giy" Fotoğraf Yarışması Başladı... 20 Şubat 2012 tarihine kadar devam edecek olan yarışma ile ilgilli detaylı bilgi aşağıdadır

     

    En geç 20 Şubat 2012

    tarihine kadar yarışmaya katılacak olan fotoğrafın katılımcı tarafından teslim edilmesi gerekmektedir. Bu tarihten sonra posta yolu ile gönderimlerde oluşabilecek gecikmeler nedeni ile gecikmeli olarak gelen fotoğraflar değerlendirmeye alınamayacaktır.

    Yarışmanın sonuçları 1 Mart 2012 tarihinde Forum Bornova Web sitesi, facebook sayfası, basın haberleri ve Forum Bornova Danışma Birimi’nden ilan edilecektir. Yarışmanın ödül ve plaket töreni Dünya Kadınlar Günü olan 8 Mart 2012 günü

    gerçekleşecektir. Hava muhalefeti olması durumunda ödül töreni ileri bir tarihe

    ertelenebilecektir. Söz konusu erteleme dereceye girenlere telefon ve/veya e-mail yolu ile

    bildirilecektir.

    Yarışmada dereceye giren ve katılan eserler 8 Mart 2012 – 24 Mart 2012 tarihleri arasında Forum Bornova AVM’de sergilenecektir.

     

    -Yarışma katılımcılarının 18 yaşından büyük olması gerekmektedir. (18 Yaşından küçük olan katılımcıların velilerinin yazılı izni gerekmektedir)

     

    - Yarışmaya Forum Bornova AVM, Multi Development Türkiye, Otia Organizasyon, Izmir Amatör Fotoğrafçılar Derneği ve Zebra Design Factory çalışanları / yönetim kurulu üyeleri ile birinci derece yakınları dışında tüm amatör ve profesyoneller katılabilecektir. Yarışmaya katılan fotoğrafın daha önce hiç bir yarışmada ödül almamış olması gerekmektedir. Yarışma neticesinde seçici kurul tarafından dereceye layık görmesine rağmen bu yarışmadan önce veya bu yarışma ile eş zamanlı başka bir yarışmada derece almış olduğunun ortaya çıkması durumunda, alınan ödül iptal edilir ve eğer verilmişse ödül sahibi ödülü derhal iade eder. Bu durum, diğer ödül almış ve/veya alamamış yarışmacılar bakımından hiç bir talep hakkı doğurmaz.

     

    - Yarışmaya katılacak olan siyah beyaz veya renkli çekilmiş fotoğrafların; 35 x 40 cm ebatlarında fotoğraf kağıdına basılmış olarak teslim edilmesi gerekmektedir. Ayrıca fotoğrafların baskı ölçülerinde CD veya DVD içerisinde en az 300 dpi çözünürlükte, JPEG veya TIFF formatında teslim edilmesi gerekmektedir. (Yarışma dijital manipülasyon yapılan fotograflarada açıktır.) Yarışmaya katılacak olan fotoğrafların arka yüzünün sağ arka tarafında ve CD/DVD üzerinde katılımcının isminin yazılmış olması gerekmektedir.

     

    - Yarışmaya katılacak olan fotoğraflarda kadınların karşılaştığı, yaşadığı sorunlar ve zorluklar konu olarak işlenecek olup, fotoğraflarda şiddet ve cinsellik unsurlarının olmaması gerekmektedir.

     

    - Yarışmaya katılacak olan fotoğrafların Forum Bornova Danışma birimine elden teslim edilmesi gerekmektedir. Fotoğrafların teslimi sırasında katılımcılar yarışma katılım taahhütnamesini doldurması gerekmektedir. Şehir dışından katılacak olan yarışmaların taahhütnameyi imzalı olarak eserleri ile birlikte göndermesi gerekmektedir. Şehir dışından kargo ile yapılmış olan gönderimlerde meydana gelebilecek ve yarışmaya katılacak olan fotoğrafları etkileyecek olumsuz koşullardan Forum Bornova ve Otia Organizasyona mesuliyet kabul etmeyecektir.

    İsim, soyisim, irtibat bilgisi, adres ve T.C. Kimlik Numarasından herhangi bir tanesi belirtilmemiş, katılım taahütnamesi imzalanmamış fotoğraflar değerlendirmeye alınmayacaktır. Şehir dışından yarışmaya katılacak olan katılımcılar 0 232 396 00 38 numaralı telefonu arayıp, mail adres ve/veya fax numaralarını vermeleri halinde taahhütname kendilerine gönderilecektir.

     

    - Yarişmada Seçici Kurul : Doğan Alpan (Forum Bornova AVM Müdürü), Erol Atar (Fotoğraf Sanatçısı), Gündüz Akagündüz (İzmir Amatör Fotoğrafçılar Derneği Başkanı), Halil İbrahim Peker (Otia Organizasyon), Prof. Dr. Hülya Nutku (Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Sahne Sanatları Oyunculuk Ana Bilim Dalı ) ve Tolga Karabulut (Zebra Design Factory / Art Director) dan oluşmaktadır.

    - Yarışmaya katılan ve/veya dereceye giren fotoğraflar geri verilmeyecektir.

  13. Gönderi tarihi:

    Amerikalı yazar F. Scott Fitzgerald, 1933 yılında 11 yaşındaki kızı Scottie'ye yazdığı bir mektubu, önemsemesi ve kafasına takmaması gereken şeylerin listesi ile bitirmiş. Yazarın "F. Scott Fitzgerald: A Life in Letters" isimli kitapta yer verilen mektubunda kızına verdiği öğütler şöyle:

     

     

    6724818093_e7a83636fd_o.jpg

     

     

    Önemsemen gereken şeyler:

     

    Cesaretin

    Titizliğin

    Verimliliğin

    At sürme yeteneğin (şimdi olsa araba derdi mutlaka değil mi huh.png )

     

     

     

    Kafana takmaman gereken şeyler:

     

     

    İnsanların ne düşündüğüne aldırma

    Oyuncak bebeklere kafanı takma

    Geçmişi dert etme

    Gelecek için kaygılanma

    Büyümeyi kafana takma

    Birinin seni geçmesini dert etme

    Zafer kazanmaya kafanı takma

    Senin hatan yüzünden değilse başarısızlığı da dert etme

    Sivrisineklere aldırma

    Sineklere aldırma

    Genel olarak böceklere aldırma

    Ebeveynlerini kafana takma

    Oğlanları kafana takma

    Hayal kırıklıklarını dert etme

    Zevklere kafanı takma

    Tatmin olmaya kafanı takma

     

     

    Düşünmen gereken şeyler:

     

    Neyi amaçlıyorum?

     

    Çağdaşlarıma kıyasla şu konularda ne kadar iyiyim:

    -İlim irfan

    -İnsanları anlayabiliyor ve onlarla anlaşabiliyor muyum?

    -Vücudumu bir ensturman gibi kullanabiliyor muyum yoksa ihmal mi ediyorum?

     

     

    Sonsuz sevgilerle,

     

    Babacığın

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Tarayıcı push bildirimlerini yapılandırın

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.