Being John Malkovich
Taşralı biri olarak eskiden beri korkardım ben İstanbul’dan, hoş hala korkuyorum da son 2 tur gidişimde bi haller oldu bana nedense.?
İlk gittiğimde ki sene sene 97 filandı,hayal kırıklığına uğratmıştı beni şahaneleri,misalen ben Boğaz köprüsünü daha yüksek düşünmüştüm, sonra otobüsten indiğim yere otogar demiş olmaları filan bi acaibime gitmişti, lakin o vakitler yarı-manitam olan süper bi rehberim vardı ve suratımdaki memnuniyetsizliği farkedip beni doğrudan Rumelihisarına kahvaltıya götürmüştü, öyle bi afallamıştım ki,o sersemlikle akşam bana ilaçlı gazoz içirmesine gerek bile kalmamıştı ayıptır söylemesi.
Sonrakiler hep iş için ve hep trafikte geçtiğinden bi sıkıntı bi ufunet bastıydı her seferinde İstanbul denilince bana...
Zaten hep anlamsız gelirdi de böyle bi şehre bi adama bağlanır gibi bağlanmak (izmir ayrı) aldım ağzımın payını geçen hafta itibariyle.
Hani liseli kızlar gibi böyle pıt pıt kalbim atarak ve bir dizi saçmalayarak efendime söyliim; sırf yanına duhul eyliyeceğim zat düz ayakkabı sevmiyor diye caanım sıcacık haşpapiisleri kapının arkasına atıp eziyet verici 11 inç topukları giymek suretiyle İstiklalin Cuma akşamı nehrine atılıverdim bir külkedisi edasıynan…
Sonra O’nun yanında yürürken birden aslına bakarsanız o insan nehrinin bünyede nası bi hararet uyandırdığının farkına vardım, dolayısıyla NAZLI yarin en yüksek yeri 1.90 olan yamacına daha da bi sığınmanın bendenizi nasıl da bi huzura doğru sürüklediğini filan farkettim ; Sonra beni taşikardı komasına sokan şeyin 7.bardak çay değil de yanağıma değen küskün bi nefes olduğunu filan...
Aslına bakarsanız daha da başka bi yerini göremedim İstanbul’un yani şahsınızın eskortluğunda lakin tekrar gitmeme sebep aramaya gerek kalmadı işte tuhaf bi şekilde...
Neyse ne; diyeceğim şudur ki : Gitme ki İstanbul ‘ da gitmesin...
5 Yorum
Önerilen Yorumlar