Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Senyour's Blog

  • başlık
    61
  • yorum
    32
  • görüntü
    102.794

Mem İle Zin


Senyour

1.991 görüntü

Ahmed-i Hani

Çeviren-Yenidenyazan

Sadık Yalsızuçanlar

 

'AH MİNE'L-AŞK'

 

memuzinzin01.jpg

 

Mem ile Zin'in öyküsü tanıdık bir macera.

Leyla ile Kays'ın, Yusuf İle Züleyha'nın, Arzu İle Kamber'in, aşk ateşiyle birbirini yakan Kerem İle Aslı'nın, Romeo İle Juliette'in, Genç Werther ile Lotte'nin, Kafka İle Milena'nın öyküsü gibi tanıdık ve trajik.

Mezopotamya'nın bu kadim efsanesinde karşımıza çıkan olay da, Nietzsche'nin 'her aşk trajiktir' yargısını doğrular.

Mem İle Zin, şairin,

'ah mine'l-aşki ve'l halatihi/ahraka kalbi bi hararatihi'dizelerindeki gibi yakıcı bir öyküdür.

Burada da Mem, Zin aracılığı ile kemale erer ve 'aşk'ın aşkınlaştırıcı işlevi bir kez daha kendisini gösterir.

Botan havzasında(bugünkü Cizre) evvelbaharın başlangıcı olan Nevruz'da başlayan macera, kabirde son bulur.

İki sevgili ıstırap dolu bir yaşamı, mezarda birleşerek noktalar.

Mem, 'kıl gibi incecik belli, zarif sevgili'sini, Bey kabre indirdikten sonra sarar ve 'murad'ına erişir.

Cefa dolu bir ömrün ödülü, tıpkı Kays ile Leyla'da olduğu gibi ötedünyada kavuşmaktır.

Doğulu batılı her aşk öyküsü aynı yolu izleyerek aynı sona ulaşır.

Sevgili, aşk ve tutku objesi olduğu kadar, bir 'geçiş nesnesi'dir de.

Asıl Sevgili'ye yükselen yolda bir 'geçit'tir.

Şark öykülerinde erkek de kadın da 'ten'iyle pek yer almaz.

Daha çok bir im bir işaret, bir imge olarak görünür.

Erkek kadını bir av kendisini de avcı olarak görür.

Kadının dileği, 'peşinden koşulmak', erkeğinde erimek ve giderek onu sahiplenmektir.

Kadınla erkeğin ilişkisinde bir 'oluş/karşıoluş'diyalektiği işler durur.

'Nirvana'ya ulaşma yolunda çile çeken mürid gibi erkek cefayı yüklenir, kadın cefakara yoldaşlık eder.

Ve herşey yavaş yavaş yok olarak gerçek ortaya çıkar.

Elinizdeki kitap binlerce kez anlatılmış olan o ezeli macerayı yeniden anlatmayı deniyor.

Mem İle Zin'in, ünlü kürt bilgesi Ahmed-i Hani'nin kaleminden çıkan bu versiyonu, bir 'yazma' nüshadan hareketle yayımlanmış osmanlıcasını kaynak alıyor.

Hınıs ve Varto medreselerinde geleneksel eğitim almış olan kayınpederim Muhammed Said'in kitaplığından 'gasbettiğim' yazma eserler arasında rastladığım nüsha, osmanlıca çevirisi idi ve yüzonaltı sahifeden oluşuyordu.

Derkenarlarından öğrendiğime göre, eser, Molla Ahmet'ten kendisine intikal etmiş ve O'nun altı aylık bir İstanbul ziyareti esnasında eline geçmiş.

Öteki nüshalardan birkaç gazel ve özel isimlerdeki farklılık dışında en çok, Ahmed Faik'e isnad edilen yazmaya benziyor.

Görülen o ki, hikayeye zamanla bazı eklentiler yapılmış, kimi değişiklikler olmuş.

 

Aslı kürtçe olan bir eserin türkçe çevirisini okuma zahmetinde bulunanlar görecekler ki, modern zamanların milliyetçi hassasiyetleriyle herhangi bir yakınlığı yok eserin.

Kürt dilinde yazılan çağdaş romanlarda yapılan göndermeler modern bir zihin durumuyla tasavvufi imgelere yaklaşıldığında nasıl bir sonuç ortaya koyduğunu bize yeterince gösterebiliyor.

Öyküden hareketle yapılan filmde de aynı sorun gözleniyordu.

Eseri, çocukken babaannesinden defalarca dinlemiş olan eşim Firdevs hanımın bilhassa kürtçe deyimlerle ilgili katkılarını anmak isterim.

Kusurlar bizden, güzellikler O'ndandır.

 

Sadık Yalsızuçanlar

 

Mem İle Zin

memuzinzin.jpgDİCLE'NİN SULADIĞI TOPRAK

 

Kaynağı cennette olan ırmakların en nazlısı Dicle'ye Botan çayının kavuştuğu yerde, Cizre'de geçiyor öykümüz.

Kendi hali kendi melalinde bir halktı Botan halkı.

Başlarında asil ve yiğitler yiğidi bir Bey vardı.

Eliaçıklıkta üstadı Hatem-i Tai idi.

Yoksulların, düşkünlerin ve çaresizlerin sığınağıydı eşiği.

Çınar gibi kadim bir soy ağacı idi nesli.

Nice korkusuz yiğitlere, nice gönül acılı güzellere tanıklık etmiş bir soy...

Amcası oğlu üç yiğit buyruğundaydı, 'öl dese ölecek' kadar kendisine bağlı, özü sözü bir üç ceren.

Çaker, Arif ve Tacdin.

Mezopotamya'nın dört bir yanına nam salmışlardı cesaretleri ve savaşçılıklarıyla.

Her biri bir bölük erin başında, bir sancağın altındaydı.

Bilekleri bir, yürekleri bir, dilekleri birdi.

Tacdin'in yiğitlikte menendi yoktu.

Kılıcını kuşanmayagörsün, en azılı düşmanları çil yavrusu gibi dağılırdı.

Akıllı, bilgili, güzel huylu ve insaflı bir delikanlı olan Mem'le Tacdin arkadaş idiler.

Okuduğu aşıkane gazeller dinleyenin yüreğini titretir, ruhunu nesim-i nevbahar gibi okşardı.

Tacdin'le kader birliği edip sözleştiler.

Anca beraber kanca beraber.

Artık yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu.

Aynı meclisin müdavimi, aynı yolun yolcusu oldular.

Hiçbir zaman birbirine ihanet etmedi, birbirinin yoluna tuzak kurmadılar.

Bey'in konağında içi de dışı gibi kara, fitnelerin binbir türüne aşina, işi gücü fesat dolu biri vardı, adına Beko derlerdi.

Konağın eşiğinden sorumlu kapıcıbaşılıktı görevi.

Haremini melekmisal güzeller süslüyordu.

Usta bir ressamın fırçasından çıkmış gibi biçimli ve çekiciydiler.

Sitti ve Zin adlı kardeşleri sanki ışıktan yaratılmış, Firdevs cennetinden çıkıp gelmiş, ruhlarında ölümsüzlük iksirini taşıyan varlıklardı.

Simsiyah, örgülü saçları yılana, sürmeli kirpikleri ise hançere benziyordu.

Dolunay çehresindeki benler dünyayı fitne ateşinde yakardı.

Kaşları yay, dudakları mercan, dişleri inciden güzeldi.

Nergis gözleri bir kez bakmayagörsün en güçlü büyücünün sihrinden daha etkili olurdu.

Semanın iki meczubu güneş ve ay güzelliklerini kıskanırdı Sitti ile Zin'in.

Güneşten daha parlak, aydan daha ışıltılı idiler.

Yaşadıkları yörenin ve toplumun gözdesi, yegane sevgilisiydiler.

Güzelin bahtı güzel olmazmış.

Sitti, dünyada muradına erişecekti ama Zin'in talihi yaver gitmeyecek; kaderin tecellileri onu çile dergahına sürükleyecekti.

 

2.Bölüm

 

memuzinzin02.jpgŞİİRİN TUZAĞI

 

Ey şarap sunucu, lale renkli içeceği sun artık

Bu bahtı karayı bir kez olsun şad et

Ruhumuz şenlensin, şiirler söyleyelim

Şiirler söyleyelim ruh soframız zenginleşsin

Botan'lılar, Nevruz erişip de evvelbahar yeryüzünü yeşile boyayınca

kırlara düşer, bayram sevinci yaşarlardı

Tabiatla birlikte ruhlar da uyanır, ağırlıklarından kurtularak kanatlanırdı

Güzeller, tabiatı yaldızlayan laleler sümbüller güller gibi açılır

Botan'ın tepelerinde bölük bölük gezinirdi

Nevruzla birlikte Cizre'de evler boşalır, herkes yeşilin coşkusuna bırakırdı kendisini

Bir Allah'ın kulu kalmazdı evlerde

Herkes tabiatın çağrısına katılırdı

Yine sene devroldu

Yine tabiatın yeşil dili kabardı

Kış uykusundan uyandı herşey

Gül ile lale kana boyanmakta birbiriyle yarıştı

Ağaçlar yeşil çehresiyle tebessüme durdular

Beyaz bir örtünün altında aylarca uyuyan böcekler uyandı

Kuşlar bir zamanlar terkettiği iklime, uyanış çağrısına uyarak geri döndüler

Sevgililer de katıldı çağrıya

Baharla birlikte kalplerde sevgi ırmağı taştı

Aşk denizi kabardı

Sedefinden çıktı inci

Zin ile Sitti de güzelliklerini taşımayı dilediler Nevruz şenliğine

Kırları bayırları dağları gezmek istediler

Rüzgar kanatlı küheylanlara binerek

Yükseklerde şahin gibi uçmak için bir yol geldi akıllarına :

Erkek kılığına girmek

Birer erkek giysisi buldular

Kılış kuşandı mızrak takındılar

Yaylarını omuzlarına aldılar

Arap atlarına binerek kırlara koşturdular

 

(...)

 

12.Bölüm

 

memuzinzindani.jpgMUM İLE PERVANE

 

Gönlünün sahibinin zindana kapatıldığını gören Zin

Matem giysilerini giyindi

Yüreği paramparça oldu

Kanlı gözyaşları ırmak gibi aktı

Felekten adalet diledi

Dehrden merhamet istedi

İçler acısı halini gören dostları gelerek

Onu teselliye çalıştı

Öğütlerde bulundular

'Niçin bu ateşte yakıyorsun kendini? Ey ay yüzlü güzel neden böyle ağlayıp inliyorsun?O nergis gözlerine, o gül yanağına, o yanağındaki siyah bene acımıyor musun? Gençsin, güzelsin, feleğin bu cevr ü cefası altında niçin eziliyorsun?'

Zin, bu kabil sözlerin hiçbirine kulak vermedi.

Dostları çaresiz dağıldılar.

Yalnızlığı kederini artırıyordu Zin'in.

Akşam oldu, yeryüzü yine siyah örtüsüne büründü.

Yine konakta şamdanlar kuruldu, mumlar, kandiller yakıldı.

Yalnız, mutsuz ve çaresiz bir haldeydi Zin.

Yanıbaşında yanan muma baktı

Yanıyor ve ışıtıyordu

Lakin içinde simsiyah bir fitil vardı

Derin bir düşüncenin kollarında daldı gitti

İçi simsiyah olduğu halde dışı niçin böyle parlıyor? diye geçirdi aklından

Zin mumun halini düşünürken

Bir zaman hayret içinde kalakaldı

Neden sonra şöyle düşündü,

'benim halimi gerçekten anlayacak bir dost buldum sonunda. Çünkü böyle içten içe, sessizce ancak çılgın aşıklar yanabilir.'

Mum'a yaklaşarak,

'senin böyle yanıp yakılmana sebep nedir? Kimdir seni böylesine ateşlere salan güzel? Hangi sırrın sarhoşusun sen? İçini kızgın yaralarla kim doldurdu, dışın neyin özlemiyle yanıyor?'

Şafağa dek söyleşti mum ile

Günün ilk ışıkları çıkıncaya değin yandı mum

Nihayet gün açıldı

Zin bu kez kendi kendine dertlenerek

Şiir söyledi

 

Sevdanın değerini bilenler

Hiç dünyanın süsüne kapılır mı?

Aşk ülkesinin sultanı olanlar

Hiç beyden paşadan korkar mı?

Aşk ateşiyle yanan mumu kınama sakın ey gönül

Aşkın yüceliğinden habersiz olanlar

Aşıkları ayıplar ancak

Gönül ehlinin yaptığı semayı

Gökteki hangi yıldız yapabilir?

Aşk bahçesini bir kez ateş sarmayagörsün

Artık orada çer çöp kalmaz

Diken bulunmaz

Gönül dağına aşk kazmasını vuran Ferhat'a

Kaya değil çelik olsa dayanmazdı

Aşk ateşiyle mum gibi yanan gönül

Kıyamete değin sönmez

Aşkın gizlerini anlayan bir kalp için

Artık gam ve keder kalmamıştır

 

13.Bölüm

 

memuzinzin03.jpgGERÇEK SEVGİLİYE DOĞRU

 

Yeryüzüne sığmayan gönlüyle

Dört duvar arasına hapsedilen Mem

Derin bir mutsuzluk kuyusuna düşmüştü

Orada günlerce haftalarca aylarca

Umutsuz bir halde kalınca

Anladı İbrahim(as) gibi

batınca kaybolan sevgiliye gönül vermemek gerektiğini

acısı o denli büyüdü

o denli büyüdü ki

artık küçücük bir keder hissetmemeye başladı

Samed'in aynası olan Kalb'i gittikçe saflaştı

Arındı

Ve nihayet Gerçek Sevgili'ye çevirdi yüzünü

Sadece Allah'ı zikirle meşgul olmaya başladı

Gönüller ülkesinde anka gibi uçuyordu

Can pervanesi gerçek ışığı bulmuş ve sadece ona yönelmişti

Lakin nefsin hoşuna gitmemişti bu

Gerçek mumun ışığına yönelmiş olan can pervanesine,

'sakın' dedi, 'aşk rüzgarına uyup da başını ırmaklar gibi taştan taşa vurarak gezme. Akıllı iken deliye çıkarma adını.'

Nefsin itirazına karşı, ruh;

'varlığımı aşk gibi misk ü amber kokusu kaplamışken senin sarımsak gibi pis kokun ne işe yarar ki! Boşuna nefes tüketiyorsun. Bu saçmasapan düşünceleri kendine sakla, aklın varsa

bana kulak ver'

 

Can, Hu lafzıyla bedeni tutuşturdu, yaktı

Nefis yağları da eridi bu ateşte

Kalp kandili yağlı fitili yakınca

Kemik ve et cam fanus oldu ona

Semadaki bütün yıldızlar

Bu ateşin ışığıyla parladı

Uğursuz baykuş anka görmüş gibi terketti evimi

Çünkü gönül gerçek sevgilinin aşkıyla doldurdu evini

 

14.Bölüm

 

memuzinzinturbe.jpgZİN MEM'İN KABRİNDE

 

Gözünün nurunu toprağa veren Zin eve dönünce

 

Bedenini bir titremedir aldı

Canın kafesi olan vücudunda bir sarsıntı oldu

Artık bu geçici dünyadan göçme anının geldiğini hissediyordu

Bey'e haber gönderdi, gelmesini diledi

Sbotan beyi kederlere boğulmuş olarak gelince,

'sevgili kardeşim' dedi, 'gayri yıldızım küsufa yüz tuttu, Mem'siz bir dünyada yaşamak bana haram kılınmıştır. Sana vasiyet ediyorum. Sakın cenazemde kimse ağlamasın. Kimsenin yüreği gamla dolmasın. Beni ilahi bir neşveyle kabristana taşımanızı istiyorum. Mem'in ayaklarının dibine gömülmek istiyorum'

Sesi gittikçe ferini yitirdi

Gözleri süzüldü

Bedeni ürperdi

Şafak sökümünde yıldızlar nasıl siliniyorsa semada

Öylece sönmeye yüz tuttu

Dilinden şu dizeler süzüldü

 

Ruh bülbülü senin gülistanını istiyor

Can Sevgili'ye kavuşma arzusuyla kanatlanıp uçmayı diliyor

Can dostumuz, sevgilimiz sonsuzluk iklimine taşındı

Kararsız gönül sırdaşını arıyor

Kalp onun ışığıyla parlıyordu

Tekrar nuruna kavuşmak istiyor

Denizinden ayrılan nehir yeniden sana akmayı bekliyor

Kulak semadan gelecek 'dön' buyruğunda

Bu dünyadan göçmenin

Asla kavuşmanın zamanı

Geldi

 

Nihayet ruh incisi ten sedefinden çıkarak varlık evini yıktı

Viraneye çevirdi

Can kuşu kanatlanmıştı artık

Gözler dünyaya kapanmalıydı

Bahçevan bağı terkedince

Ağaçlar çiçekler yapraklarını dökmez mi

Nergis gözler kapandı

Misk ü amber benler toprağa saçıldı

Yılan gibi kıvrım kıvrım saçlar ayaklar altına serildi

Gül yanağın alı çekildi

Dudakların bal suyu kurudu

Botan beyinin yüreğini uçsuz bucaksız bir acı kapladı

Ay yüzlü kardeşinin cansız bedenine kapanarak ağlayıp sızlamaya

İnleyip feryad etmeye başladı

Zin'in ölümünü duyan kopup geldi

Yıkanıp kefenlendikten sonra

Serviye benzeyen tabutu

El üstünde ağır ağır kabristana taşındı

Namazı kılındıktan sonra

Karalar giymiş olan Cizre halkı

Haklarının helal ettiler

Mem'in yanına kazılmıştı mezarı Zin'in

Botan beyi itiraz etti

'Hayır' dedi, 'onları aynı kabre koyacağım, ikisini birarada görmek istiyorum'

Mem'in kabrini açtırarak, Zin'i kendi elleriyle indirdi,

'ey gerçek aşık, ey aşıkların piri!' diye seslendi Mem'e, 'işte sevgilini getirdim sana, o artık ebediyyen senindir, seninledir'

Mem'in cesedi dile gelerek,

 

'hoş geldi sefalar getirdi' dedi ve Zin'in cesedini kucakladı.* * * * *Mem ile Zin Timaş Yayınları. İstanbul. 2005

1 Yorum


Önerilen Yorumlar

Bu sevda masalını okurken önce kalbim Dicle de çarptı kalbim.Kıyılarında geçen çocukluğum,annemin sıcacık kürtçesi.Sonra benim için ağlayan bir sevgili.Var mıydı acaba?Ah keşke olsaydı,sunabilseydim ona bende bir parça aşk.Blogları gezerken başlığı ile ilgimi çekti.Teşekkür ederim.Gerçek olan sevgiyi bana hatırlattığın için...

Yoruma sekme
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.