Nereden nasıl kaçtın, buraya ne zaman geldin bilemedim.
Adın Meryem ve Fatıma'nın lakabıymış yeni öğrendim.
Suya benziyordun, bir bulut gibi beni kendimden geçirdin, sarhoş ettin.
Seni görünce, bakire Meryem'in alnındaki parolayı okudum : Muhammed.
Bir şairden öğrenmiştim, onlar birbirinden gelen bir soymuş.
Seni getiren araçtan indiğinde bir firari olduğunu hissetmiştim. Bir şeylerden kaçıyordun. Bir yere gelmiştin. Bu yer bendeki acılardı belki bilmiyorum.
Sen kökenden geliyorsun, ağaçt
Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...
Yalnızlığa alışmalı...
* * *
Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık...
Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı.
Terörün bi
İki belalı kavramla karşı karşıyayız; Yabancı ve Öteki. İnsan dünyada yabancıdır. Yeryüzüne bir yabancı olarak inmiştir. Gelirkenki çığlığı belki bu yabansılığın tepkisidir. Giderek hayatın acıları ve tanıklıklarıyla yabanlığını terk eder, varlıklarla ünsiyet kurar, tanış olur, öğrenir, izler, bakar ve görür.
Bu süreç, bir bakıma insanın yabancılığının adım adım giderilmesidir.Yabancılaşma ise, insanın asli doğasından uzaklaşmasıdır.
Öteki hayli netameli bir kavram. Derrida, öteki'ni
1999 ile 2008 yılları arasında Birleşmiş Milletler idaresinde bir bölge olan Kosova 17 Şubat 2008 tarihinde Türkiye saati ile 16.39´da tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti.............
KNklosMYw7o
biraz eğlenmek gerek......
Acıma hissi, acındırma zilleti. Acınacak haliyle başkalarına acıma.. incinme ve başkalarını incitme.. gücenme ve gücendirme.. öfkenin dozunu indireyim derken acıma ruh haletine düşme.
Aslında acınacak biri var: Ben.. insan olamayışıma, ihsan sırrına eremeyişime, mürüvvetsizliğime, dostlardan ne gelirse gelsin göz yumamayışıma acıyorum... Hani dostlarla ahd ü peyman vardı, bozunca yenilenirdi. Feragat, fedakârlık destanlarını ne çok dinlerdin. Kötü gün, dost günüdür derdin. Dertle, dertlilerl
Askeriyle, yargısıyla, medyasıyla, partileriyle, sokak çeteleriyle fiziksel ya da sembolik şiddetin ve tehditlerin elden bırakılmadığı bu siyasal kültürde Akdeniz Üniversitesi’nin gençleri nasıl konuşacaklar? Konuşamayacaklar; çünkü onların konuşmamaları ve savaşa girmeleri isteniyor. Çünkü bu memleketin bütün insanları savaşa sokulabildiği ölçüde en güçlü savaş ve yaptırım teknolojilerine sahip olanlar kazanacaklarını biliyorlar... İşte bu yüzden, gücün ve şiddetin bu oyununu bozmak gerekiyor.
Sonsuzluğun bir vaktinde henüz anılan bir şey değildim. Benim öyküm böyle başladı. O zamanlar henüz üzüm yaratılmamıştı ama ben sarhoştum. O zamanlar diyorum ya zaman bir andı. Anın sonsuzca bölünebilir olduğunu bilmiyordum o zamanlar. Rasathanede izlediğim yıldızın sıra dışı hareketlerinden ötürü geceyi orada geçirdiğim bir gece beni yalnız bırakmayan bir dostum söyledi. Ona haberci diyorum. Yıldız gibi. Bu bir haberdi benim için. An madem sonsuz bölünebiliyor demişti dostum, o halde iki insanı
Vücudumun hiç bir yerinde hareket yok. İç dünyamda nasıl fırtınalar kopuyor. İsteklerimi nasıl
engelliyorum bir bilsem. Dudaklarını takip ediyorum ama konuştuklarını işitmiyorum. Ara sıra
ellerine gözüm kayıyor.
Korkuyorum bakışlarımı hissedeceksin diye yada artık beni sevmediğini bilen insanların bunu fark
etmesinden.
Sen sevmiyorsun, ben ne yüzsüzüm hala içim titriyor.
Aramızda diğer arkadaşların birbiriyle aralarındaki mesafe kadar mesafe var. Ne uzak ne yakın ve
içimden keşke diyorum;
Sen benim hiçbir şeyimsin
Yazdıklarımdan çok daha az
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Lüzumundan fazla beyaz
Sen benim hiçbir şeyimsin
Varlığın yokluğun anlaşılmaz
Galiba eski liman üzerindesin
Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
Dudaklarınla cama çizdiğin
En fazla sonbahar otellerinde
Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
Yalnızlığı öldüresiye çirkin
Sabaha karşı öldüresiye korkak
Kulağı çabucak telefon zillerinde
Sen benim hiçbir şeyimsin
Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
Henüz boş
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… Korkar oldum noktalar koymanın ardından yeni cümleler kurmaya... Artık yokmuşsun, artık yokmuşum, artık yokmuşuz... Gün batımları yokmuş oturduğumuz odanın sarı duvarlarına yansıyan... Ellerin yokmuş en beklenmedik anda ellerimle kavuşan... Aşklar yokmuş artık, bir zamanlar var olduğuna inanılan...
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… İçimde kırılan bir ayna kaldı sadece... Geceler yokmuş artık, gündüzler de… Saatlerin kadranları kırılmış, küsmüş zamana..
Geçtiğimiz asrın ilk yarısı, insanlık tarihinin en ağır ve trajik savaşlarına sahne oldu. Bu savaşların asıl sebebi; bir grubun -bu bir elit sınıf da olabilir- diğer gruplara hükmetme arzusuydu. Bu savaşlar ilk zamanlarda, kaba güçlerin karşılaşması şeklinde ortaya çıkarken daha sonraki zamanlarda zihnî ve fikrî güçler de devreye girdi. İdeolojiler bu dönemden başlayarak 20. asrın ikinci yarısına damgasını vurdu. Geçmişteki bütün mücadele tarzları değişerek, yeni ve karmaşık bir savaş türü ortay
Yüreğimi sıkıştıran bu kesif hüzün, belki de terketmişlere özgü gizli bir terkedilme duygusudur.
Özledim seni...
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...
Beynimi uyuşturuyor özlemin...
Çok sık birlikte olamasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadi bir boşluğa dönüşüyor.
Sabahlara seni okşayarak başlamaları akşamları, her işi bir kenara koyup se
Öylesi yalnız hissediyorum ki yine kendimi... Hani milyonlar içinde yalnız kaldım derler ya insanlar.. Benimkisi ondan da zor olanı... Bir sevda bile yok çevremde... Benden kaçıyor adeta umutlar... Yaşanmışlıkları hep atmışım bir kenara... İdare ediyorum senden bana kalanlarla... Terk etmiyor bir türlü sevdan... Ama uzaklarda benden ellerin.... Seni öylesi sevdim ki... Dön desem... Seviyorum desem.. Gelir misin bilmiyorum... Şu özlemlerimi bir dindirsen... Sevdaya yeni bir şans versen... Beni dü
Neydi içimdeki karanlığın adı? Her zaman içimde bir yerlerde siz görmeseniz de… İçim kararıyor… Özenle yaptığım tek şey sonumu hazırlamak…
İçimdeki karanlığı büyütüyorum herkesten gizleyerek… Uzaklaşsanız da benden, dokunmasanız da içimdeki karanlığa anlamalısınız beni, içimdekileri. Karanlık… Gittikçe büyüyorlar içimde ve ben dur diyemeyecek kadar yorgunum onlara… Katlanamıyorum size anlamıyor musunuz? Hiçbir şey sandığınız kadar kolay değil hem de hiçbir şey…
Açtığınız boşl
Ahmed-i Hani
Çeviren-Yenidenyazan
Sadık Yalsızuçanlar
'AH MİNE'L-AŞK'
Mem ile Zin'in öyküsü tanıdık bir macera.
Leyla ile Kays'ın, Yusuf İle Züleyha'nın, Arzu İle Kamber'in, aşk ateşiyle birbirini yakan Kerem İle Aslı'nın, Romeo İle Juliette'in, Genç Werther ile Lotte'nin, Kafka İle Milena'nın öyküsü gibi tanıdık ve trajik.
Mezopotamya'nın bu kadim efsanesinde karşımıza çıkan olay da, Nietzsche'nin 'her aşk trajiktir' yargısını doğrular.
Mem İle Zin, şairin,
'ah mine'l-aşk
BİRİNCİ NOT
Semavî kitaplardan anlaşılan; madde de mânâ da, gayb de şehâdet de, Rahman da Rabb de, İsa da Musa da, Kanun da Mucize de, ve “Ha-Mîm” ile işaret edilen 99 isim de ve Cevşen’de anlatılan 1001 sıfat ve şuunât da mutlak(sonsuz) bir Hakikatin farklı şuun ve tecellileridir. Dualiteyi izah eden Rahman sûresinde anlatıldığı gibi; bütün zıtlar O’nun şuunâtıdır (nitelikleridir). Bu noktadan bakılırsa insan için ölüm ve yokluk, söz konusu olamaz. Evet, “O, hergün yeni bir şe’ndedir.” Bu,
Dil zekâyı yansıtan en belirgin araçtır... Çünkü biz sözü duyduğumuzda, aynı içeriğin başka nasıl ifade edilebileceği hakkında anında bir fikir sahibi olur, mukayese eder ve zekice olanı hemen fark ederiz.
Dil, en basmakalıp olguların bile derinlik kazanmasına hizmet edebilir... Bu durumu özellikle klişelerde ve şablon cümlelerde çok daha iyi algılarız. Bazı klişe sözler giderek bir tür aptallığın nişanesi haline gelirken, bazıları da farklı bir duyarlılığı, inceliği ve zekâyı yansıtırlar.
Nevruz’un tarihsel kökenine inildiğinde günümüzden yaklaşık 4350 yıl gerilere dayanan bir geçmişinin olduğu görülmektedir. Bu dönemde Gutilerin tapınaklarda Zagmuk adında bir bayram yaptıkları bilinmektedir. Zagmuk da ‘Yeni gün’ anlamındadır. Zagmuk bayramı törenlerinde ateşler yakılır ve kral halkın arasına girer. Daha sonraki yüzyıllarda Zagmuk geleneğinin Zerdüştlükte de ortaya çıktığı görülür ve bu tören gelenekleri Gutilerden sonra Hurriler, Kassitler, Mitaniler, Urartular ve Medler zamanın
''İnanmış kişi zulme maruz kaldığı zaman, aslolan hemen onun aleyhine hüküm vermemektir. Aksine ilkin onun lehine hüküm verilmelidir. Zira mazlumun yükü ağırlaştırılmaz, kolaylaştırılır. Mahremiyeti mubahlaştırılmaz. Küçük düşürülmez. Ve en önemlisi, zalimlerin eline teslim edil(e)mez."
Mezopotamya 'nun'a benzer ve üzerindeki nokta Bağdat'tır. Nun, Kudret Kalemi'nin varlığı yazmak için batırıldığı mürekkep kabıdır. İstanbul ise O'nun adıyla başlayan Kelime'nin ilk harfidir ve altındaki nokta
Bugün insanlık olarak insanca davranmayı unutmuş gibi bir hâlimiz var. Varlık içindeki farklılığımızı ifade etmekten çok uzak bulunuyoruz. Melekleri imrendirecek o muhteşem donanımımıza rağmen habîs ervahı bile utandıracak işler yapıyoruz. Kinle-nefretle oturup kalkıyor, gayzla köpürüyor ve birbirimize hep intikam hisleriyle bakıyoruz. Sevgi adına sinelerimiz bomboş, düşmanlık sisi-dumanı sarmış bütün duygularımızı ve yıllar var habersiziz muhabbetin o büyülü tesirinden. Düşüncelerimiz mütemadiy