Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ son kazandığı tarih 8 Mayıs 2015

_asi_ en çok beğeni kazanandı!

4 Takip eden

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Kadın

_asi_ - Başarıları

Büyük Usta

Büyük Usta (14/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Başlık ve İleti Makinesi Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı

Son Rozetler

6

İçerik İtibarınız

  1. _asi_

    Afganistan Tarihi

    Savaşın Sivil Kayıpları Marc W. Herold'a göre Amerikan bombaları sonucunda en az 3,700 ve belki de 5,000'e yakın sivil öldü. Herold'un çalışması hava saldırısından dolayı erişimleri kesilen hastane yolu, yiyecek veya elektrik eksikliği gibi dolaylı ölümleri kapsamamaktadır. Ayrıca yaralandıktan sonra hayatını kaybeden bomba kurbanları da hariç tutulmuştur. Aynı olayda çok farklı yaralanma şekilleri varken, Profesör Herold'ın çalışmasının %90'ı hafif olanları göstermektedir. Bazıları Herold'ın tahminlerini tartışmaktadırlar. Amerikan Kuruluşları Enstitüsü'nden Joshua Muravchik ve Savunma Alternatifleri Projesi'nden Carl Conetta, Herold'ın Afgan İslami Basını'nı (Taliban'ın resmi sözcüsü) kullanmasını ağır biçimde eleştirdi ve hesaplarının şüpheli olduğunu iddia etti. Conetta ayrıca Herold'un çalışmalarında hesaplama hataları olduğunu belirtti.Conetta'nın çalışması toplam sivil kayıplarını 1,000 ile 1,300 arasında olduğunu belirtmiştir.Los Angeles Times'ın verdiği rakamlar da buna paralel olarak, 1,067 ile 1,201 kişi arasındadır. Uyuşturucu ticareti 2000'de, Taliban afyon üretimine yasak getirdi ve bu da Pashtun Mafyası'nın afyon üretiminde %90'a varan bir düşüşe sebep oldu.2001'de Amerikan işgalinden sonra, afyon üretiminde gözle görülür bir artış yaşandı. 2005'te, Afganistan tekrar dünyanın 1 numaralı afyon üreticisi konumuna geldi ve dünyadaki üretilen afyonun %90'ını üretip ve birçoğunu da işleyerek eroin haline getiriyor ve Avrupa ve Rusya'ya satıyordu.Amerikan ve müttefiklerin uyuşturucu ticaretini engelleme yolunda başarılar elde etmelerine rağmen, bu çalışmalar sekteye uğradı çünkü çoğu şüpheli uyuşturucu trafikçisi Karzai hükümetinde üst düzey görev almaktaydı.Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suçlar Ofisi'nin (UNODC) tahminlerine göre; GSMH'nın %52'si uyuşturucu ticaretinden sağlanmaktadır ki, bu da yıllık 2.7 milyar dolar yapmaktadır.Üretimdeki artış, bozulan güvenlikle ilişkilendirilmektedir, öyle ki kalıcı güvenlikli bölgelerde daha az üretim yapılmaktadır.Haşhaşı yok etme politikası uluslararası camia tarafından yayıldı fakat haşhaşın yok edilmesi sonucunda alternatif projelerin yokluğundan dolayı geçim kaynakları kaybolacaktı ve bu yüzden Birleşmiş Milletler'in Uyuşturucuyla Savaş politikası başarısızlığa uğradı. Haşhaşın yetiştirilmesine engel olmaktansa, yok edilmesi yalnızca kırsal alanlarda fakirliğin aşırı biçimde artmasına neden oldu ve bu da özellikle Afganistan'ın güneyinde genel bir hoşnutsuzluğa neden oldu. Haşhaşı yok etmek için ilaç sektörü için lisanslı afyon üretimi gibi birkaç alternatif düşünüldü. İnsan hakları ihlalleri Afganistan'da insan hakları ihlallerine dair birçok rapor bulunmaktadır.Amerikan işgaliyle, İnsan Hakları Gözlemcisi raporlarına göre, güçlenen Taliban kuvvetleri, rekor düzeydeki uyuşturucu üretimi ve yeniden silahlanan kumandanlar, yüzbinlerce masum Afgan vatandaşın mutluluğu ve hakkına tehdit oluşturmaya başladılar. Afganistan'daki insan hakları ihlallerinin tarihi Afganistan son yirmi yıldır yaygın bir biçimde insan hakları ihlalleriyle yüzyüze kalmaktadır. Afganistan'da Sovyet İşgali, toplu ölümlere, işgencelere ve gelişigüzel bırakılan mayınlara neden olmuştur. Sonraki sivil savaş, güç için çatışan ayrılıkçı orduların yaygın suistimaline sahne olmuştur.Taliban 1996'da başa geldi ve 2001'deki Amerikan işgaline kadar ülkeyi yönetti. Taliban kadınlara uyguladığı insan hakları ihlalleriyle kötü tanınmıştır. Taliban Taliban'ın güçlenmesi, Amerikan askerleri ve onların müttefiklerine zarar veriyordu. 2006'da, Taliban'ın ana finans kaynağı olan afyonun üretimi Afganistan'da %50 arttı.Amerikan Devlet Birimlerine göre, Afganistan'da Taliban'ın gücünün artması, özellikle kadınlara yönelik insan hakları ihlallerinin artmasına sebep oldu.Uluslararası Af Örgütü'ne göre, Taliban öğretmenleri öldürerek, yardım gönüllülerini kaçırarak ve okul binalarını yakarak, sivilleri hedef alan savaş suçu işlemektedir. Uluslararası Af Örgütü, 2006 yılında yol kenarına bırakılan bombalar veya Talibana bağlı intihar komandoları tarafından 756 sivilin öldürüldüğünü açıkladı. Afgan Komutanları Afgan komutanları ve çeşitli milletler tarafından desteklenen siyasi olarak güçlü adamlar, ülkedeki birçok kaçırma, tecavüz, hırsızlık ve haraç gibi suçlardan sorumlu tutulmuşlardır.Siyasi organizatörler ve gazeteciler Afgan ordusu veya polisi tarafından ölümle tehdit ediliyorlardı. İşkence üzerine tartışmalar Mart 2002'de, resmi CIA görevlileri, sert sorgulama teknikleri uygulama konusunda tartışmalı bir yetkiye sahip olduar.Bush yönetimi, savaş sahasında yakalanan El-Kaide üyelerinin Cenova Antlaşması'na bağlı olmadığını bildirdi.Uluslararası Af Örgütü 26 Nisan 2007'de yaptığı açıklamada, Kanadalı yetkililerin Afganistan'daki tutukluları ziyaret etmelerinin amacının, onları korumaktan çok siyasi şerefi korumak adına olduğunu bildirdiler. Muhtemel sorgu teknikleri arasında, sarsmak ve hakaret etmek, ayakta pozisyonda kelepçeleyerek soğuk bir odaya sokmak ve suyla ıslatmak ve hatta water boarding denilen işkence de vardı.Water boarding, göz altındaki kimsenin yüzüne, tutuklu kendinin hava alamadığına veya boğuluyor olduğuna inanana kadar su püskürtme olayıdır. Amerikanlar Kabil'de bu tekniklerin uygulandığı bir hapishane bulundurmaktadır.100 kadar önemli Birleşik Devletler hukuk profesörü, waterboarding'in işkence olduğunu belirtmişlerdir.Senator John McCain'de waterboarding'in sahte bir idam ve "çok aşırı bir ızdırap" olduğunu belirtti. CIA ise, waterboarding'i bir işkence olarak görmediklerini açıkladı. Tutukluya Kötü Muamele Davaları Amerikan personelinin sözde Afganistan'da, Irak'ta ve Guantanamo Kampı'nda görevi kötüye kullanma ve tutukluların öldürüldüğüne dair suçlardan 330 adet görüşülen dava bulunmaktadır. Bagram işkence ve tutukluya hakaret davasında, iki tutuklu parmaklıklara zincirlenmiş ve ölenedek dövülmüşlerdir.15 Kasım 2005 tarihinde, 15 Amerikan askeri hakkında küçük suçlardan dava açılmıştır. Abdul Wali 21 Haziran 2003'te Asadabad yakınlarında bir üste öldü. Sözde resmi Ordu Görevlisi ve CIA ajanı David Passaro tarafından dövülmüştü ve Passaro 17 Haziran 2004 tarihinde saldırı ve cinayetten 4 davadan tutuklandı. 24 Eylül 2006'da, LA Times'dan Craig Pyes, 2003 başlarında düzenledikleri turda Alabama Milli Muhafızlarından 1/20. Özel Kuvvetler Grubu(Airborne)'na mensup 10 üyenin Gardez'de bir üste Afgan Milli Ordusu askeri 18 yaşındaki Jamal Naseer'e işkence ettikleri ve sonra ateş ederek öldürdüklerini, kar gütmeyen bir organizasyon olan Savaş Suçları Projesi'nin araştırmalarının sonuçlarına dayanarak ileri sürdü. Bu olayın başındaki yetkililer, Subay Ken Waller ve Çavuş Phillip Abdow'dur. Bu iddia sözde uygun delillerle araştırmaya dayanarak düzenlenmiştir.
  2. _asi_

    Afganistan Tarihi

    2003-2005: Uzatılmış Taliban İsyanı 2002 yazında Amerikan kuvvetlerinden kaçmayı başardıktan sonra, Taliban'ın geri kalan kuvvetleri gitgitde yeniden kendine güvenlerini toplamaya başladılar ve Taliban'ın gücü elinde bulundurduğu son günlerde Molla Muhammed Ömer'in söz verdiği isyanı uygulamak için hazırlıklara başladılar. Eylül ayı boyunca Taliban güçleri, Afgan hükümeti ve Amerikan kaynaklı koalisyon güçlerine karşı yeni bir "cihat",bir kutsal savaş düzenlemek üzere Afganistan ve Pakistan'ın Paştun bölgelerinde asker toplama çalışmalarına başladılar. Güneydoğu Afganistan'da Taliban'ın önceki önemli bölgelerinde bulunan birçok köyde cihat çağrısı yapmak üzere geceleri gizlice el ilanları dağıtılmaya başlandı.Afgan kaynakları ve Birleşmiş Milletler raporuna göre, gerilla mücadelesi ve terörist taktiklerle yeni askerler yetiştirmek üzere El-Kaide ve Taliban mültecileri tarafından Pakistan sınırı boyunda küçük hareketli eğitim kampları kuruldu.Yeni askerlerin birçoğu Taliban'ın baş gösterdiği Pakistan'ın kabile bölgelerinde bulunan dini okullar olan medreselerde yetiştiriliyorlardı. 2003 yazında Pakistan'ın dağlık kabile bölgelerinde 200 kadar adamdan oluşan ana üsler kuruldu. Sınırın karşısına yerleştirilen Pakistan yarı askerlerinin amacı, sızmaları önlemekti ve Pakistan operasyonları bunun bir nebze işe yarar olduğunu da gösterdi. Taliban, bir yaz saldırısı düzenlemek için, kışın kuvvetlerini oluşturup gitgide organize hale getirdi. 50 kişilik gruplardan oluşan yeni bir operasyon stili geliştirdi ve bunlarla ileri karakollara ve Afgan askerlerinin ,polislerin veya milislerin konvoylarına saldırıp, daha sonra 5-10 kişilik gruplar halinde, gelecek saldırılar için kaçmayı planlıyordu. Amerikan askerleri'ne üslere roket fırlatma veya baştan savma patlayıcı düzeneğiyle dolaylı yoldan saldırmayı düşünüyorlardı. Bu planı başında Molla Ömer'in olduğu 10 kişilik lider kadrosundan oluşan bir meclis yönetecekti.Beş operasyon bölgesi oluşturuldu, buralara da Zabul operasyonlarından sorumlu Molla Dadullah gibi değişik Taliban komutanları tahsis edildi.Doğudaki El-Kaide güçlerinin ayrıntılı pusularla Amerikalıları yakalamak adına cesur bir motivasyon stratejisi vardı. Taliban güçlerinin tekrar toparlandığına dair ilk işaret 27 Ocak 2003'te Firavun Faresi Operasyonu'nda, Spin Boldak'ın 15 mil (24 km.) kuzeyindeki Adi Ghar mağaralar bölgesinde Taliban ve Hezb-i-Islami kaynaklı bir grup savaşçının farkedilip, saldırılmasıyla geldi.18 isyancının öldürüldüğü rapor edildi fakat Amerikan kayıpları hakkında herhangi bir bilgi verilmedi. Bölgenin, Pakistan'dan savaşçı ve tedarik geçişi sağlayan bir üs olduğundan şüphelenildi. Afgan hedeflerine büyük Taliban gruplarıyla ilişkilendirilebilecek ilk izole ataklar da burada gerçekleşti. Yaz devam ederken "Taliban'ın merkezinde" saldırılar da gelişen sıklıklarla arttı. Düzinelerce Afgan askeri, sivil örgüt mensubu ve gönüllü çalışanlar, ve birçok Amerikan askeri baskınlarda,pusularda ve roket saldırılarında öldü. Gerilla saldırılarına ek olarak, Taliban savaşçıları Dai Chopan bölgesi ve Kandahar ve Uruzgan tarafından desteklenen ve Taliban'ın kalbi olan Zabul Eyaleti'ne yerleştirildiler. Dai Chopan bölgesi, güney Afganistan'ın köşesinde uç ve seyrek nüfuslu, yüksek, taşlı dağların arasında dar oluklardan oluşan bir alandır. Taliban savaşçıları buranın Afgan hükümeti ve koalisyon güçlerine karşı direniş oluşturacak mükemmel bir alan olduğuna karar verdiler. Yaz devam ederken, rejimin düşüşünden beri bölgede 1000 kadar gerillaya ulaşan belki de en büyük Taliban militanı grubu toplandı. Afgan polisi de dahil yaklaşık 220 kişi, güçlenen Taliban savaşçıları tarafından 2003 Ağustos ayında öldürüldü. Koalisyonun Tepkisi Sonuç olarak, koalisyon güçleri isyancıları araştırarak bulmak için bir saldırı hazırlığına giriştiler. 2005 Ağustos'unun sonlarında, Afgan hükümet güçleri, Amerikan birlikleri ve ağır Amerikan hava bombardımanı desteğiyle dağlık istihkamlardaki Taliban mevzilerine doğru ilerlediler. Bir haftalık savaştan sonra, izleri sürülen yaklaşık 124 savaşçı (Afgan hükümet rakamları) öldürüldü. Taliban sözcüsü, açıklanan yüksek kayıpları reddetti ve Amerikan tahminlerinin abartılı olduğunu söyledi. 2006: NATO güney Afganistan'da Ocak 2006'da, bir NATO Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) gücü Özgürleştirme Operasyonları kapsamında güney Afganistan'daki Amerikan birlikleriyle yer değiştirmeye başladı. İngiliz 16. Hava Taarruz Tugayı (sonradan Kraliyet Askerleri de katılmıştır) güney Afganistan'daki Avustralya, Kanada ve Hollanda birlikleri ve helikopterlerinden oluşan gücün ortasına yerleşmişlerdir. İlk başta kuvvetler, 3,300 İngiliz,2,300 Kanada, 1,963 Hollanda, 290 Danimarka, 300 Avustralya, ve 150 Estonya askerinden oluşmaktaydı. Hava desteği de Amerikan, İngiliz, Alman, Norveç ve Fransız uçakları ve helikopterleriyle sağlandı. Ocak 2006'da, güney Afganistan'daki NATO güçleri sırasıyla Helmand Eyaleti'nde İngiliz liderliğinde, Orūzgān Eyaleti'nde ise Hollanda ve Kanada'nın liderliğinde Yeniden Yapılandırma Takımı'nın düzenleme faaliyetlerine yoğunlaştı. Yerel Taliban liderleriyse bu planın tersini iddia etti ve gelen kuvvetlere karşı direniş yemini etti. Yeni görevlendirilen NATO birliklerinin, yeniden doğan militanlarla girdiği çatışmalar sonucunda, 2001 yılında Amerikan kaynaklı güçlerin Taliban rejimini devirmelerinden beri en kanlı şiddet olayları 2006'da Güney Afganistan'da yaşandı. NATO operasyonları İngiliz, Kanadalı ve Alman komutanlar tarafından yönetildi. Dağ Saldırısı Operasyonu Taliban güçlerini kökten temizlemek amacıyla 17 Mayıs 2006'da başladı. Temmuz ayında Kanadalı güçler, Taliban güçlerini tümüyle bölgeden temizlemek amacıyla, Amerikan, İngiliz, Alman ve Danimarkalı güçlerin de desteğiyle Medusa Operasyonu'nu başlattı. Bunları Dağ Gazabı Operasyonu ve Şahin Zirvesi Operasyonu adlarındaki NATO operasyonları izledi. NATO güçlerinin çatışması, 2006'nın ikinci yarısı boyunca yoğundu. NATO taktiksel zaferler kazanma yönünden başarılı oldu ve muhtelif alanları Taliban'dan temizledi, fakat Taliban tam olarak yenilmemişti ve NATO 2007'de de operasyonlarına devam etmek zorundaydı. Panjwayi Muharebesi Panjwayi Muharebesi 2006 yazında 2 dönem süren bir savaştır, ilk olarak Kanada ve Afgan askerlerinin; Hollandalı, Amerikalı, Britanyalı güçler tarafından desteklenmesiyle gerçekleşti. Bölgedeki ağır çatışmaya kuvvetlerin katıldığı iki ayrı zaman vardır. İlk bölüm, 2006'nın Şubat ayındaki çatışmalar, diğeri ise 2006'nın Eylül ayından Ekim'ine kadar olanlardır. Şahin Zirvesi Operasyonu Şahin Zirvesi Operasyonu 15 Aralık'ta NATO hava kuvvetlerinin bir Taliban komutan postasını vurmasından sonra, Britanyalı, Kanadalı, Danimarkalı, ve Estonyalı birliklerin Panjwaii bölgesinde kümelenmeleriyle başladı. Operasyonun amacı, Eylül ayındaki Medusa Operasyonu'nda yakalanan momentumun devamını sağlamaktı. Operasyonun ilk kaybı, operasyon boyunca ve operasyondan sonra olacak yeniden oluşumu görüşmek üzere aşiret büyükleriyle toplantıya giderken, mayına basan Kanadalı bir asker oldu. Asker, Krala Bağlı 22. alay'dan (Krala Bağlı 22. alay veya "Vandoolar") Er Frederic Couture, ciddi biçimde yaralandı fakat patlama sonunda hayati tehlikesi yoktu. Mayınlı arazi bir gece önce Taliban birlikleri tarafından düzenlenmişti ve bu birlikler Kanada askerleri tarafından vurularak öldürüldü ve daha sonra bölge tüm mayınlardan temizlendi. 19 Aralık'ta, bölgedeki Kanadalı güçler operasyon bölgesindeki Taliban mevzilerine topçu ve tank saldırısı başlattılar. Top ateşi bitmeden ve Kanadalı güçlerin ilerleyip, Howz-e Madad kentini karşı koyma olmaksızın güven altına almalarından önce, ağır makineli tüfek ateşiyle desteklenmiş M777 obüsleri mevzilere 45 dk. boyunca saldırdı. 2007: Koalisyon Saldırısı Ocak ve Şubat 2007'de, İngiliz Kraliyet Askerleri ateş noktaları olan Barikju köyünden Kajaki'nin kuzeyine kadar alandan asileri temizlemek için Volkan Operasyonu'nu başlattılar.Bunu Mart'ta başlayıp Mayıs sonlarında biten, ve büyük bir saldırı olan Aşil Operasyonu izledi. İngiltere Savunma Bakanlığı, ülkedeki İngiliz birliklerinin sayısını 7,700'e çıkarma niyetlerinde olduklarını duyurdu(2009'a kadar).Sonraki Gümüş Operasyonu ve Silikon Operasyonu gibi operasyonlar, Taliban üzerindeki baskıyı devam ettirip, onların baharda umdukları saldırı umutlarını kesmek için yönetilmiştir. 4 Mart 2007'de, Afganistan'ın Nangrahar eyaletinin Shinwar bölgesinde, Amerikalılar bombalı bir pusuya haddinden fazla kuvvetle tepki verip, yol kenarındaki seyirci grubunun üzerine makineli tüfeklerle ateş açınca, en az 12 sivil öldürüldü, 33 kişi de yaralandı. Bu olay Shinwar Katliamı olarak bilinmektedir.Saldırıdan sorumlu tutulan 120 bahriyelinin ülkeyi terketmeleri istendi çünkü olay yerel Afgan nüfusuyla olan ilişkilere büyük zarar vermişti. 12 Mayıs 2007'de, ISAF güçleri kötü tanınmış bir komutan olan ve ülkenin güneyindeki operasyonları yönetmekten sorumlu olan Molla Dadullah'ı ve beraberindeki 11 Taliban savaşçısını öldürdü. Aşil Operasyonu 30 Mayıs 2007'de bitti ve hemen ertesi gece bunu Lastay Kulang Operasyonu izledi. Chora Savaşı, 15 Haziran ve 19 Haziran 2007 arasında, Orūzgān Eyaleti'nde Chora kenti (3,000 nüfuslu) ve dolaylarında gerçekleşti. Savaş, bir tarafta Alman, Avustralyalı ISAF ve Afgan güçleri, diğer taraftada Taliban kuvvetleri olmak üzere Chora bölgesinin kontrolünü ele geçirmek üzere yapıldı. 18 Haziran'da, Taliban kuvvetleri şehri büyük hasarlı bir biçimde fakat ISAF'ın ellerine bırakarak geri çekildi ve dağlara kaçtılar. 28 Ağustos 2007'de, Kandahar eyaleti'nin Shah Wali Kot bölgesindeki çatışmalarda en az 100 Taliban savaşçısı ve bir Afgan Ulusal Ordusu askeri öldürüldü. 28 Ekim 2007'de, Afganistan'ın Helmand eyaletinde Amerikan kaynalı koalisyon güçleriyle olan 6 saatlik bir çatışmada yaklaşık 80 Taliban savaşçısı öldürüldü. Ekim'in son günlerinde, Kanada güçleri Arghandab yakınlarında 300 kadar militanı çevreledi ve en az 50 tanesini öldürdü. Bunun Kandahar'daki potansiyel Taliban saldırılarını durduracağı söylendi. Batı memurları ve analistlerinin tahminleri ve 30 Ekim'li The New York Times raporuna göre Taliban güçleri sayısının 10,000 civarında olduğu öne sürülmüştür. Rapora göre bu rakamın "yalnızca 2,000-3,000 kadarı yüksek motivasyona sahip ve sürekli direniş içinde" savaşçılardır. Geri kalanlarıysa yarı zamanlı, yabancı kaynaklı, bombalı ataklara kızan genç Afganlılar veya para kazanmak için savaşan insanlardı. 2007'de, Afgan ve Birleşik Devletler gazetecilerine göre, Afganistan'da önceki zamanlara göre daha fazla yabancı savaşçı görülmüştür. Tahmin edilen rakamlara göre, 100-300 kadar sürekli savaşçı yabancıdır ve bunlar genellikle Pakistanlı, Özbekistanlı, Kenyalı ve çeşitli Arap milletlerinden ve hatta Türkiye ve batı Çin'dendiler. Bu kişiler daha çok fanatik veya şiddet yanlısı, ve genelde Internette daha düşünceli videolar yayınlamakta yetenekli veya bomba yapımında uzman kişilerdir. 2 Kasım 2007'de, Afgan güvenlik güçleri komşu Pakistan'dan Afganistan'a geçmeye çalışırken yakalanan ve önemli bir militan olan Mevlevi Abdul Manan'ı öldürdüler. Taliban'da bu ölümü doğruladı. 10 Kasım 2007'de, Taliban doğu Afganistan'da bir devriyeye pusu kurdu ve yalnızca 1 asi ölürken, 6 Amerikan ve 3 Afgan askerini öldürdüler. Bu saldırı 2007'deki Amerikan kayıplarını 100'e ulaştırdı ve bu yıl Amerika'nın Afganistan'da en fazla kayıp verdiği yıl oldu. 2007 Ekim'inin sonunda, Kuzey Bölgesel Komutası, Afgan Ulusal Ordusu ve Afgan Ulusal Güçleriyle beraber muhalif güçlere karşı ilk önemli operasyon olan Yolo Harekatı I & II'yi başlattılar. Harekat; Afganistan, Norveç, Almanya, İtalya, İspanya ve Macaristan'dan yaklaşık 2000 birliğin katılımıyla gerçekleşti ve amacı; Ghowrmach bölgesinde, Faryab Eyaleti'nde, Fayzabad'da, Badakşan Eyaleti'de bulunan ve 2007 yazı başından beri buralarda operasyonlar düzenleyip, koalisyon güçlerinin kayıp vermesine yol açan Taliban militanlarını yerlerinden etmekti. Hücum, kıdemli Taliban komutanlarını, isyanı barış içindeki kuzeye genişletmek için harekete geçirdi. Kesin ölüm rakamları bildirilmemekle beraber, 9 Kasım'lı Norveç haberleri raporuna göre, "20-25 asi" öldürüldü, Alman MoD'da 14 muhalif savaşçının öldürüldüğünü doğruladı. Operasyon, 6-7 Kasım'da bitti. Musa Qala Savaşı 2007 Aralık ayında gerçekleşti. Afgan birimleri, İngiliz güçlerin desteğiyle baş savaş gücüydü.Taliban güçleri, Musa Qala'dan kaçmaya zorlanıldı. Başarısız Devlet Riski 2006 Kasım'ında, BM Güvenlik Meclisi, artan Taliban şiddeti, gelişen yasadışı uyuşturucu ticareti ve hassas devlet kurumları üzerine Afganistan'ı uyararak, başarısız devlet olabileceğini belirtti. 2005'de, Afganistan başarısız devletler indeksinde 11. sıradayken, 2006'da 10.luğa yükselmiştir.2005'ten 2006'ya, intihar saldırılarının, direkt ateşli saldırıların ve geçici patlayıcı düzeneği ile yapılan saldırıların hepsinde artış gözlenmiştir.Açıklanan istihbarat raporları göstermektedir ki; El-Kaide, Taliban, Hakkani Ağı ve Hezb-i-Islami sığınakları son bir yıldır Afganistan'da 4 kat artmıştır.Afganistan'daki savaş, Taliban'ı başarıyla yönetimden almıştır fakat El-Kaide'nin bir daha asla Afganistan yönetimini ele geçiremeyeceğini garantiye almak adına siyasi bir başarı kazandığını tam anlamıyla söylemek doğru olmaz. Uluslararası tepkiler Uluslararası destek İlk saldırı dalgası yalnızca Amerikan ve İngiliz güçleri tarafından gerçekleştirildi. İlk akın döneminden sonra, bu güçler; birliklerle, ana savaş tanklarıyla (Kanada ve Danimarka), topçu birliğiyle (İngiltere, Kanada, Almanya) ve Avustralya, Kanada, İspanya, Danimarka, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Yeni Zelanda ve Norveç'in hava araçlarıyla çoğaldılar. 2006'da Afganistan'da yaklaşık 33,000 bölük vardı. Uluslararası Güvenlik Destek Gücü Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 20 Aralık 2001'de yetkilendirilmiş uluslararası dengeleyici bir güçtür. 5 Ekim 2006 sayımına göre, ISAF 34 farklı milletten yaklaşık 32.000 kişilik personele sahiptir. 31 Temmuz 2006'da, NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü ülkenin güneyinde idareyi kendi üzerine aldı, buna 5 Ekim 2006'da doğu Afganistan da dahil edildi. Diplomatik çabalar Birleşmiş Milletler tarafından çeşitli Afgan liderlerinin Almanya'da bir araya gelmeleri organize edildi. Taliban bu görüşmeye dahil edilmedi. Bu toplantı sonunda yeni bir geçici hükümet kurulmasına karar verildi ve ayrıca bir Birleşmiş Milletler barış gücünün Afganistan'a girmesine de izin verildi. 14 Kasım 2001 tarihli BM kararı'nda; "Taliban'ın El-Kaide ağı ve diğer terörist grupların Afganistan'ı terörizmin dünyaya yayılması amacıyla bir üs olarak kullanmasına izin verdiği, Usame bin Ladin, El-Kaide ve bunlarla ilişkili diğer kişilere güvenli barınak sağladığı için kınanması ve ayrıca Taliban rejiminin değişmesi için çabalayan Afgan halkının desteklenmesi" ifade edildi. 20 Aralık 2001 tarihli BM kararı; "Terörizmin kökünü kazımak için, Birleşmiş Milletler Tüzüğü'ne bağlı kalarak, 12 Eylül 2001 tarihli 1368 sayılı ve 28 Eylül 2001 tarihli 1373 sayılı kararlar ışığında uluslararası çalışmaları destekleme" şeklinde ifade edilmiştir. İnsani çabalar Amerikan istilasından önce, istilanın ve bozulan hizmetlerin sonucunda ülkede yaygın bir açlık ve mülteci sorununun yaşanacağından korkuluyordu. Fakat bu korkuların büyük bir çoğunluğu henüz geçmiş değil. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı'nı Afganistan'da bombalı saldırılar başlayınca askıya almıştı fakat daha sonra Taliban rejiminin düşmesiyle beraber tekrar başlattı. Aga Han Gelişim Ağı (AKDN) üyesi olan İnsani Yardım Merkezi (FOCUS), rehabilitasyon ve yardım çalışmalarına devam ederek, çeşitli Afganistan sınırlarındaki kapanma ve krize rağmen işlenirliğini sürdürdü. Bu vakıf, Ekim 2001'in sonuna kadar yaklaşık 50,000 yerinden olmuş ve zayıf nüfusa da 1,400 ton gıda malzemesi dağıtarak, 2001 boyunca Afganistanda 450,000'in üzerinde kişiye yiyecek ve başka yardım malzemeleri sağladı. Ekim 2001'de, Badakshan'da 10,000 ton, eyaletteki yüksek bölgelerdeki yardıma muhtaç insanlara da 4,000 ton gıda malzemesi dağıttı. Aynı zamanda FOCUS, eyaletteki taşralarda yıllık 30,000 ton tahıl üretilebilecek şekilde bir tarımsal program hazırladı. 1 Kasım'da, Amerikan C-17 uçakları 30,000 feet'ten (10,000 m) uçarak, Amerikan Bayrağı damgalı 1,000,000 gıda ve ilaç paketi bıraktı. Protestolar, gösteriler ve mitingler Bombalamanın başlamasından bikaç gün sonra, ABD ve diğer ülkelerde çeşitli şehir ve üniversite kampüsleri bünyesinde birkaç ufak protesto gösterisi meydana geldi. Bunlar genelde barış yanlısı gösterilerdi fakat asıl büyük protesto ve eylemler Taliban'ın önceki müttefiki Pakistan'da meydana geldi. Bunlardan birkaçı polis tarafından bastırıldı ve göstericilerden yaralananlar oldu. İslami ve İslami olmayan milletler beraberce Afganistan saldırılarına karşı çeşitli büyüklükte protesto ve mitingler düzenlediler. Protestocuların çoğu Afganistan saldırılarının gayrimeşru olduğunu düşünüyordu. Bazıları da ülkeye yiyecek götüren yardım gönüllülerinin engellenmesiyle, birçok insanın ölümüne yol açıldığını düşünmekteydiler. Kamuoyu Ekim 2001'de, taramalar göstermektedir ki, Amerikan halkının %88'i Afganistan'daki savaşı desteklerken, %10'u uygun görmemektedir. İngiltere'de de, %65'i savaşı desteklemektedir. Ağustos 2007'deki Gallup anketi sonucuna göre de, Amerikalıların %70'i Afganistan'a asker göndermekle hata yapıldığını düşünmezken, %25'i bunun bir hata olduğunu savunmaktadır.2007 Ağustos'undaki bir ankette de, Kanadalıların %51'i Afganistan'a barışı korumak için birlik gönderilmesini doğru bulurken, %45'i bunun zıttını düşünmektedir.Aralık 2007'de yapılan bir ankete göre, Afganlıların %67'si ülkelerinde NATO gücünün bulunmasını desteklemektedir.
  3. _asi_

    Afganistan Tarihi

    AFGANİSTAN SAVAŞI Afganistan Savaşı, 2001 Ekiminin 7. gününde başlamıştır. Amerika tarafından 11 Eylül Saldırıları gerekçesi ile yapılmıştır. ABD Başkanı George Bush'un "terörle mücadele" politikası kapsamında yaptığı bir savaştır. Harekat Usame Bin Ladin'in yakalanmasına değin sürecekti. Aynı zamanda Taliban ve diğer Taliban yandaşı güçlerin ortadan kaldırılması ile harekat sona erecekti. Böylelikle Afganistan'da iç güvenlik sağlanmış olacaktı. ABD ve Birleşik Krallık önce hava bombardımanı daha sonrada takviye güçlerle beraber Afganistan'a asker indirmişlerdir. 2002'de Amerikan ve İngiliz askerleri Kuzey İttifak'ı ile savaşa katıldı. Daha sonra gerginlikler üzerine NATO güçleri(Koalisyon güçleri) Afganistan'a asker indirdiler. Daha sonra Amerikan hükümeti kalıcı barışı sağlamak amacı ile bölgede asker bulundurup varlıklarını hissettireceklerini açıkladı. Başlangıçtaki atak Taliban'ı güçten düşürdü, fakat Taliban kuvvetleri yeniden toparlandılar.Savaşın amacı olan El-Kaide'nin hareketlerini kısıtlamak, tam olarak başarıldı denemez.2006'dan bu yana artan Taliban kaynaklı isyancı hareketler, gelişen yasadışı uyuşturucu üretimi ve zayıf yönetimin Kabil'in dışındaki kısıtlı kontrolü dolayısıyla Afganistan'ın istikrarı tehlikede görülmektedir. Arkaplan Usame bin Ladin, Mayıs 1996'dan beri Afganistan'da El-Kaide'nin öteki üyeleriyle birlikte yaşıyor, Taliban ile gevşek bir ittifak içerisinde El-kaide'ye ait eğitim kamplarını idare ediyordu.Afrika'daki ABD elçiliklerinin bombalanması sonrasında, Amerikan silahlı kuvvetleri denizaltılar üzerinden bu kamplara cruise füzeleri fırlatarak onların faaliyetlerinin kısıtlanmasına neden oldular. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1999 ve 2000'de yayınladığı 1267 ve 1333 sayılı kararlarında Taliban yönetiminden, El-kaide'ye yapılan finansal ve askeri kaynak aktarımının durdurulması, Bin Ladin'in Ağustos 1998'de iki ABD elçiliğine yapılan saldırıdan yargılanması için teslim edilmesi ve El-kaide eğitim kaplarının kapatılmasını istiyordu. 11 Eylül saldırıları 11 Eylül 2001'deki saldırılar sonrası, araştırmacılar süratle Usame bin Ladin ile alakalı deliller topladılar. Üç yıl sonraki bir teyp kaydında, bin Ladin kendisinin de 11 Eylül saldırılarına benzer şeyler tasavvur ettiğini açıkladı. 20 Eylül 2001'de, bir Kongre oturumunda yaptığı konuşmada, ABD Başkanı George W. Bush Taliban'a bir ültimatom gönderdi.Ültimatom'da şu isteklerde bulunuluyordu: Afganistan'da bulunan tüm El-Kaide liderleri ABD'ye gönderilecek Amerikalılar da dahil, tüm tutuklu yabancılar serbest bırakılacak Afganistan'daki yabancı haberciler, diplomatlar ve yardım görevlileri koruma altına alınacak Afganistan'daki El-Kaide eğitim kampları kapatılacak ve teröristler ile destekçileri otoritelere teslim edilecek Kapatılmalarını denetlemek için ABD'nin bu eğitim kamplarına girmesine imkân verilecek Taliban Bush ile yüzyüze görüşmeyi kabul etmedi, çünkü Müslüman olmayan bir siyasi lider ile konuşmanın İslam'ı aşağılamak olduğunu düşünüyorlardı. Ama Pakistan'daki elçiliklerinde devlet adamları yoluyla görüştüler. Taliban bin Ladin ile 11 Eylül saldırılarını birbirine bağlayan kesin bir delil olmadığını söyleyerek, 21 Eylül 2001'de ültimatomu reddetti. 22 Eylül 2001'de, Birleşik Arap Emirlikleri, ve onu izleyen günde de, Suudi Arabistan Taliban'ı Afganistan'ın yasal hükümeti olarak tanımayı bıraktı, komşusu Pakistan diplomatik ilişkileri sürdüren tek ülke olarak kaldı. 4 Ekim 2001'de, Pakistan'da uluslararası bir mahkemede İslami Şeriat yasalarına göre yargılanması karşılığı Taliban'ın bin Ladin'i vermeyi gizlice teklif edeceğine inanılıyordu.Pakistan ise bu teklifin reddedileceğine inanıyordu. Taliban içindeki ılımlılar ve Amerikan elçilik görevlileri, Molla Muhammed Ömer'i bin Ladin'i ABD'ye teslim etmesi için ikna etmek ve olabilecek misillemeleri engellemek için, Ekim ortasında Pakistan'da buluşarak bir çözüm yolu bulmaya çalıştılar. Başkan Bush Taliban'ın tekliflerini samimiyetsiz oldukları gerekçesiyle reddetti. 7 Ekim 2001'de, askeri operasyonların başlangıcından önce, Taliban bin Ladin'i Afganistan'da bir İslami mahkeme'de yargılamayı teklif etti.Bu karşı teklif ABD tarafından yetersiz olduğu gerekçesiyle hemen reddedildi. 14 Ekim 2001'de, savaş araya girdikten yedi gün sonra, Taliban bin Ladin'in bir üçüncü ülkenin denetiminde yargılanmasını açıkca teklif etti. Ama bunun karşılığında bin Ladin'in 11 Eylül ile ilişkisini kanıtlayan kesin delillerin ortaya konmasını istiyordu. Sürmekte olan tartışmalar sonunda BM Güvenlik Konseyi, BM Sözleşmesi'nin 51. Maddesindeki işgal tehlikesine karşı kollektif meşru savunma hakkı şartına dayanarak, Afganistan'daki NATO liderliğindeki askeri operasyonlarda güç kullanılmasına izin verdi.Güvenlik Konseyi, bununla birlikte, Uluslararası Güvenlik Destek Gücü'ne ülkeyi koruma görevinde güç kullanma yetkisi verdi. Savaşın kronolojisi 2001: İlk saldırı Tahminen 16:14 UTC (12:15 p.m. EDT, 20:45 yerel saat) 7 Ekim 2001 Pazar günü, Amerikalı ve Britanyalı güçler Taliban güçlerine ve El-Kaide'ye yönelik bir hava bombardımanı seferi başlattılar. Başkent Kabil'e (ülkenin elektrik ihtiyacının karşılandığı yer), Kandahar'ın havalimanı ve askeri komuta merkezine (Taliban'ın En yüksek Lideri Molla Ömer'in evinin olduğu yer), ve aynı zamanda Celalabad şehrine de (eğitim kampları) saldırılar olduğu rapor edildi. Taliban bu saldırıları kınadı ve onları "İslam'a saldırı" olarak adlandırdı. Saat 17:00 UTC'de, Başkan Bush saldırıları ulusal televizyonda doğruladı. Aynı anda Britanya Başbakanı Tony Blair'da verdiği söylevde olayları doğruladı. Bush Taliban askeri ve terörist eğitim kamplarının hedeflendiğini, bu saldırıların aynı zamanda "Afganistan'ın açlık ve eziyet çeken erkekleri, kadınları ve çocuklarının" yiyecek ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanması için olduğunu beyan etti. CNN'in gönderdiği Kabil'in bombalanmış haldeki görüntüleri tüm Amerikan televizyonlarında tahminen 7 Ekim 2001'de saat 17:08'de yayınlandı.Bu saldırıda birtakım farklı teknolojiler kullanıldı. Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri generali ve ABD Genelkurmay Başkanı Richard Myers, saldırıda tahminen Britanya ve ABD denizaltıları ve gemileri tarafından fırlatılan 50 Tomahawk seyir füzesi, 25 saldırı uçağı ve onları taşıyan uçak gemileri, USS CARL VINSON (CVN-70) ve USS ENTERPRISE (CVN-65) ve 15 ABD Hava Kuvvetleri bombardıman uçağı, B-1 Lancer, B-2 Spirit, B-52 Stratofortress kullanıldığını beyan etti. İki C-17 Globemaster nakliyat jeti saldırının ilk gününde Afganistan içerisindeki mültecilere 37,500 gündelik erzağı havadan bıraktı . Saldırılardan önce, Usame bin Ladin'in Afganistan'a karşı her saldırıyı kınadığı önceden kaydedilmiş bir video kaydı ortaya çıktı. Arapça uydu haber kanalı El Cezire, bu videoları saldırıdan kısa süre önce aldıklarını rapor etti. Bu kayıtta Bin Ladin Birleşik Devletler'in Afganistan'da başarısız olacağını ve sonra tıpkı Sovyetler Birliği'nin olduğu gibi çökeceğini iddia ederek, Müslümanlara ABD'ye karşı bir cihad çağrısı yapmıştır. İlk hava seferleri Uçaksavar ateşi menzillerinin dışında, yüksek irtifada uçma kabiliyetine sahip bombardıman uçakları El-Kaide eğitim kampları ve Taliban hava savunmalarını bombalamaya başladı. Başlangıçtaki geliştirilen güncel saldırılar boyunca, basında 1980 Sovyet işgali boyunca Sovyet helikopterlerine karşı kullanılan Amerikan yapımı Stinger uçaksavar füzesinin Taliban kuvvetleri tarafından Amerika'ya karşıda kullanıldığına dair bir takım spekülasyonlar çıkmıştır. Eğer ki ellerinde bu füzelerden varsa bile, hava saldırısı sırasında hiç kullanmadılar ve ABD düşman ateşiyle hiçbir hava aracını kaybetmemiştir. Bunun yanında, Taliban, çoğunluğu Sovyet işgalinden kalan ordu ve silahlara güvenerek uçaksavar silahların mevzilerinde kuvvetler bulundurmuştur. Cruise füzeleri ülkeyi topa tutarken, Apache savaş helikopteri'nin dahil olduğu ABD hava araçları savaşta görev aldılar. Saldırılar başlangıçta Kabil, Celalabad ve Kandahar içleri ve etraflarında toplandı. Birkaç gün içinde çoğu El-Kaide eğitim kampları zarar gördü ve Taliban hava savunması yok edildi. Savaş daha sonra Taliban güçlerinin iletişim kabiliyetlerini zayıflatmak amacıyla emir, kontrol ve iletişim hedefleri üzerinde yoğunlaştı. Fakat, Afgan Kuzey İttifakı'nın tuttuğu ve kesin bir zafer kazanılamayan hat önlerde yer aldı. Savaşın ikinci haftasında Kuzey İttifakı hava saldırısının daha yoğun olduğu ön saflara istendi. Savaş uzadıkça uzarken, zarar gören siviller de savaştan etkilenen alanlara yerleştirilmeye başlandı. Bu arada, Pakistan'dan binlerce Peştun militanı ABD kaynaklı güçlere karşı Taliban'a takviye olmak üzere ülkenin içlerine sızmışlardır. Savaşın sonraki aşaması nakliye tabanlı F/A-18 Hornet bombardıman uçağının Taliban araçlarını nokta atışıyla vurması ve diğer Birleşik Devletler uçaklarının Taliban savunmasına aralıksız bomba yağdırmasıyla başladı. Yılın ilk zamanları, Kuzey İttifakı komutanları büyük umutlar besledikleri ön hattaki ciddi sonuçları görmeye başladılar. Taliban destekli yapılar hava saldırısının baskısı altında yıprandılar. Amerikan Özel Kuvvetleri Molla Ömer'in üslerinden birini de vurarak, Taliban'ın kalbi olan Kandahar'a korkusuzca bir baskın yaparak sızdılar. Fakat, savaşın ilerlemesinin çok yavaş olduğu görüldü. Ekimin son haftası bitmiş ve henüz Kasım'ın başıydı. Bu zamanda, Kuzey İttifakı'nın beklentilerini uygulamak için hava harekatının sonraki kısmı başladı. Taliban'ın ön safları 15,000-pound ağırlığındaki papatya kesicisi bombaları ve AC-130 savaş helikopterleriyle bombalandı. Zayıf Taliban taktikleri saldırının etkilerini artırdı. Savaşçıların daha önce Amerikan ateşgücüne karşı hiç tecrübeleri yoktu ve genellikle çıplak tepeler ve mevzilerde dururlardı, bunun sonucunda da özel kuvvetler onları rahatlıkla farketip yakın hava desteğine haber verirlerdi. Taliban'ın ön kuvvetleri 2 Kasım'da önemli ölçüde azaltıldı ve ilk defa Kabil'de Kuzey İttifakı sınırı imkânı doğdu. El-Kaide'nin yabancı savaşçıları Afgan şehirlerinin güvenliğinin yönetimini aldılar ve bu da Taliban rejiminin dayanıksızlığını ortaya çıkarmıştır. Bu arada , Kuzey İttifakı ve onların CIA/Özel Kuvvetler danışmanları saldırının sonraki kısmını planladılar. Kuzey İttifakı birlikleri Mezar-ı Şerifi ele geçirecekler, dolayısıyla Taliban'ın tedarik hattı kesilecek ve ülkelerden kuzeye doğru teçhizat akışı başlayacak ve bunları da Kabil'in içinden olacak bir saldırı izleyecektir. Kara ilerleyişi: Mezar-ı Şerif 9 Kasım 2001'de ABD bombacılarının şehrin güney girişindeki Chesmay-e-Safa vadisinde yoğunlaşmış Taliban güçlerine halı bombardımanı yapmasıyla Mezar-ı Şerif muharebesi başladı. Öğleden sonra 2'de Kuzey İttifakı güçleri güneyden batıya kaydırıldı, şehrin ana askeri üssü ve havaalanı ele geçirildi. Kuvvetler daha sonra şehrin önündeki vadide Taliban'ın kalan güçlerini çok zayıf bir direnişle karşılaşarak temizlediler. 4 saat içerisinde muharebe bitmişti. Gün batımıyla beraber Taliban'dan akıllarda kalan güneye ve batıya doğru kaçışmalarıydı. Mezar-ı Şerif alınmıştı. Sonraki gün, misilleme amacındaki Kuzey İttifakı güçleri şehri taradılar ve şüpheli Taliban destekçilerini infaz ettiler. Moralmen çökmüş ve yenilmiş, çoğu Pakistan'dan olan savaşçılardan yaklaşık 520 Taliban, saklandıkları okulda bulundu ve vuruldular. Mezar-ı Şerif'te (yağma) da oldukça yaygınlaşmıştı. 10 Kasım'da Kuzey İttifakı güçleri 5 kuzey vilayetine doğru hızlı bir biçimde ilerlerken, aynı gün resmi Taliban destekçileri Mezar-ı Şerif'te katliam yapıyorlardı. Mezar-ı Şerif'in düşmesi, Taliban mevzilerinin toplu biçimde çökmesine neden olmuştur. Bazı yerel kumandanlar savaşmak yerine taraf değiştirmişlerdir. Kuzeye doğru yayılarak rejim çözülmeye başlamıştı. Kuzey İttifakı güneyden arkalarına ilerlerken, yerel kumandanların çoğunun ön hat birliklerine karşı üstünlük sağlanmış ve Kunduz şehrinin kuzeyinde çevrilmişlerdi. Güneyde de, bekleyen güçleri nihayet çok zayıf düşmüşlerdi. Dini polisde onların düzenli devriyelerini durdurmuşlardı. Taliban rejiminin tamamıyle göçmesinin eli kulağında görünüyordu. Kabil'in düşmesi Sonunda, 12 Kasım gecesi, Taliban güçleri gecenin karanlığında gizlenerek Kabil şehrini terk ettiler. 13 Kasım öğleden sonra Kuzey İttifakı güçleri vardıklarında, orda onları yalnızca bombaların açtıkları çukurlar, yanmış yapraklar ve Taliban silah tabya ve mevzilerinde ateşlenmiş kovanlar karşılamıştı. Tek kalan direnişçiler, şehir parkında saklanan yaklaşık 20 kişilik bir gruptan oluşan deneyimli Arap savaşçılardı. Bu Taliban grubu da, kendilerinden sayıca çok üstün olan güçler tarafından ve korunacak sadece birkaç çalı arkası varken, 15 dakikalık kısa bir silahlı çatışma sonucunda öldürüldüler. Bu kuvvetler de etkisiz hale getirildikten sonra, Kabil artık ABD/NATO ve Kuzey İttifakı kuvvetlerinin eline geçmişti. Kabil'in düşüşü, harita üzerinde Taliban mevzilerinin çöküşünün başlangıcını gösteriyordu. 24 saat içinde anahtar konumdaki Herat şehri de dahil, İran sınır boyundaki bütün Afgan vilayetleri düştü. Yerel Paştun komutanları ve diktatörleri merkez şehir Celalabad da dahil olmak üzere Afganistan'ın kuzeydoğusunun kontrolünü ele geçirdiler. Çoğunluğu Pakistanlı gönüllüleri kapsayan kuzeydeki Taliban direnişi, yeni bir direniş geliştirmek üzere Kunduz şehrinin kuzeyine doğru geri çekildiler. 16 Kasımda Taliban'ın Kuzey Afganistandaki son sığınağı da Kuzey İttifakı tarafından sıkıştırıldı. Yabancı kaynaklı yaklaşık 10,000 Taliban savaşçısı teslim olmayı reddetti ve inatla direnmeye devam ettiler. Bundan sonra Taliban güçleri direnişin kalbi olan güney Afganistan'da Kandahar civarına geri püskürtüldü. 13 Kasım'da, El-Kaide ve Taliban güçleri, Usame bin Ladin'in mevcut kalan güçleriyle yeniden bir araya gelip Kuzey İttifakı ve ABD/NATO güçlerine karşı yeni bir direniş hazırlamak üzere, Celalabad'ın 50 km. güneybatısında Pakistan sınırında Tora Bora mağaralar bölgesinde kuvvetlerini yeniden motive ediyorlardı. Yaklaşık 2000 kadar El-Kaide ve Taliban savaşçısı sığınak ve mağaralardaki mevzilerinde kendilerini kuvvetlendirdiler ve 16 Kasım'da Amerikan bombardıman uçakları dağlardaki kalelerini bombaladı. Yaklaşık aynı zamanda, CIA ve Özel Kuvvetler özel dedektifleri bu bölgede çatışmaya girmek ve Tora Bora bölgesine yeni bir saldırı planlamak amacıyla yerel komutanları parayla askere kaydolmaya ikna çalışmaları yürütüyorlardı. Kunduz'un düşmesi Tora Bora bombardımanının yoğunlaştığı zamanlar, 16 Kasım'da başlayan Kunduz kuşatması da devam ediyordu. Sonunda 9 gün süren ağır çatışma ve Amerikan hava bombardımanından sonra Taliban güçleri 25 Kasım-26 Kasım'da Kuzey İttifakı güçlerine teslim oldu. Teslimden çok kısa bir süre önce, Taliban'ın hala süren Kuzey İttifakı'na karşı olan çatışmasına yardım etmek amacıyla, önceki Amerika işgalinde Afganistan'da bulunmuş birkaç yüz zeki ve deneyimli askeri personeli indirmek üzere Pakistan uçakları bölgeye varmıştı. Bölgeden içlerinde Afganistandaki Pakistanlılara yardım eden Taliban ve El-Kaide birliklerinin de bulunduğu 5000 kadar insan bölgeden Kunduz Havayoluyla tahliye edilmişlerdir. 25 Kasım'da, Kunduz'da direnişe devam eden Taliban güçleri sonunda teslim oldular ve sürü halinde Mezar-ı Şerif yakınlarındaki Qala-i-Jangi kalesine götürülüyorlardı ki, birkaç Taliban Kuzey İttifakı muhafızlarının silahlarını alarak ateş açmak suretiyle saldırdılar. Bu olay, 300 mahkumun katıldığı geniş bir isyanı tetikledi ve isyancılar bölgenin güney yarısını, bir ortaçağ kalesini, ufak bir orduyla cephaneliğini ve takıma dağıtılan silahları ele geçirdiler. Mahkumları sorgulamakla görevli bir Amerikan CIA özel dedektifi Johnny Micheal Spann öldürüldü ve bu Amerika'nın bu savaştaki ilk kaybı olarak kayıtlara geçti. İsyan, Yeşil berelilerden oluşan SBS birlikleri ve Kuzey İttifağının katılımıyla, AC-130 savaş helikopterleri ve diğer bombalamayı sağlayan hava araçlarının desteğiyle 7 gün süren şiddetli bir çatışma sonucunda bastırıldı.86 Taliban mahkumu hayatta kaldı, yaklaşık 50 Kuzey İttifakı askeri öldürüldü. İsyanın bastırılması kuzey Afganistan'da savaşın bittiğini ve artık yerel Kuzey İttifakı komutanlarının kesin bir biçimde kontrol altına alındığını gösterdi. Birleşme: Kandahar'ın alınışı Kasımın bitişiyle birlikte,hareketin doğum yeri olan Kandahar, Taliban'ın elinde kalan son kalesiydi ve orasıda artan baskının etkisi altına giriyordu. Batı yanlısı resmi Afgan kralı Hamid Karzai'ye bağlı ve Taliban gücü ele geçirmeden önceki Kandahar yöneticisi Gul Agha Sherzai'nin desteklediği yaklaşık 3000 aşiret mensubu savaşçı, doğudan Taliban güçlerine baskı yaptı ve kuzeyden Kandahar'a olan Taliban tedarik hattını kesti. Kuzey ve kuzeydoğuda da Kuzey İttifakı'nın tehdidi belirdi. Aynı zamanda, ilk önemli ABD savaş birliğide bölgeye ulaştı. CH-53E Super Stallion helikopterleriyle taşınan yaklaşık 1,000 kadar bahriyeli, Kandahar'ın güneyindeki çölde Rhino Kampı diye bilinen İleri İşletim Üssü kurmak üzere 25 Kasım'da bölgeye indi. Bu, koalisyonun Afganistandaki ilk önemli stratejik ayağıydı ve başka işletim üsleri kurmak içinde bir adımdı. Birleşik Devletler kara kuvvetlerinin katıldığı ilk önemli savaş Rhino ele geçirildikten bir gün sonra gerçekleşti ve üsse yaklaşan 15 zırhlı araca savaş helikopterletiyle müdahele edildi ve hepsi etkisiz hale getirildi. Bu arada Molla Ömer'in saklandığı, şehrin içindeki Taliban mevzilerinin de havadan topa tutulmasına devam ediliyordu. Taliban lideri Ömer, Kasım sonunda kontrolünde 30 Afgan vilayetinden sadece 4'ü kalmışken hala meydan okuyordu ve kuvvetlerine ölümüne savaşmaları üzerine emirler veriyordu. Taliban son iyi korunan yerini de kaybetmenin eşiğinde bocalarken, Birleşik Devletler Tora Bora'da etkisini artırıyordu. Özel Kuvvetler ve CIA tarafından organize edilmiş, maaşa bağlanmış 2000 kadar güçlü, yarı asker statüsünde yerel aşiret güçleri, şüphelenilen El-Kaide mevzilerine ağır bombardıman şeklinde saldırmaya devam ediyordu. Tora Bora ve Beyaz Dağlar bölgesinin dibinde bir köyü 25 bombanın vurmasıyla 100-200 sivilin öldüğü rapor edildi. 20 kişilik Amerikan komandolarından oluşan bir grup operasyona destek vermek amacıyla 2 Aralık'ta bölgeye helikopterle indirildi. Afgan milisleri dağların alt seviyelerindeki mağaraların kontrolünü 5 Aralık'ta El-Kaide savaşçılarından zorla aldılar ve düşman kuvvetlerini yok etmek için tank mevzileri kurdular. El-Kaide savaşçıları da çatışma için mevzi ve siperlerine havan, roket atar ve piyade tüfekleriyle geri çekildiler. 6 Aralık'ta, Ömer nihayet Kandahar'ı aşiret güçlerine teslim etmeye hazır olduğunun sinyallerini verdi. Kuvvetleri ABD bombardımanında yok edilmiş ve kendi de hedef olmaktan sakınmak içinde Kandahar dolaylarında sürekli hareket halinde bulunan Molla Ömer moral olarak artık çökmüştü. Kandahar'da daha fazla barınamayacağını anladıktan sonra, O ve üstdüzey adamlarının korunacağını da varsayarak aşiret liderleriyle şehri onlara gönüllü biçimde devretmek üzere pazarlığa oturmanın işaretlerini verdi. ABD yönetimi ise Ömer veya herhangi bir Taliban lideri için genel bir affı reddetti. 7 Aralık'ta, Molla Muhammed Ömer, Taliban'ın, adamlarını ve silahlarını teslim etmesi yönündeki sözünü reddederek, bir grup kendisine sıkı bağlı adamıyla Kandahar şehrinden ayrıldı ve kuzeybatıya, Uruzgan Eyaleti dağlarına doğru hareket etti. Son olarak motosikletli bir konvoyla görüldüğü rapor edildi. Diğer Taliban liderleri de Paktia ve Paktika Eyaleti geçitlerinden geçerek Pakistan'a doğru kaçtılar. Bununla beraber, Taliban kontrolündeki son şehir olan Kandahar da düştü ve Taliban güçlerinin çoğu da dağıldı. Aynı gün Spin Boldak sınır kentinin teslim edilmesi Afganistan'da Taliban kontrolünün bittiğinin göstergesiydi. Bahriyeliler havaalanının kontrolünü ele geçirip bir Amerikan üssü kurarken, Gul Agha'nın emrindeki Afgan aşiret güçleri de Kandahar şehrini ele geçirdiler. Tora Bora Muharebesi Taliban karşıtı aşiret milisleri, Amerikan ve İngiliz Özel Kuvvetlerinin rehberliği ve hava saldırısının desteğiyle Bin Ladin'i zor arazi şartlarında ısrarla kovalarken, El-Kaide savaşçıları hala Tora Bora dağlarında direniyorlardı. Yenilmelerine yakın El-Kaide güçleriyle silahlarını teslim etmek için zaman tanıyan bir ateşkes antlaşmasına varıldı. Geçmişe bakınca, birçokları bu ateşkesin Usame Bin Ladin de dahil önemli El-Kaide simgelerinin kaçmalarına izin verecek bir entrika olduğuna inanıyorlardı. 12 Aralık'ta, muhtemelen asıl kuvvetlerin Pakistan'ın kabile bölgeleri olan Beyaz Dağlar'a kaçmaları için zaman kazandıracak, geri bir koruma tarafından başlatılan yeni bir çatışma patlak verdi. Birkez daha, İngiliz ve Amerikan özel operasyon birlikleri ve hava desteği tarafından korunan aşiret güçleri, mağaralardaki El-Kaide mevzilerinin üzerine gitti ve dağlık bölgelerdeki sığınaklar dağıtıldı. 17 Aralık'ta , son mağara dizisi de alındı ve savunucuları istila edildi. ABD ve İngiliz kuvvetlerinin bölgedeki aramaları Ocak ayına kadar devam etti fakat Bin Ladin veya diğer Taliban liderlerine dair bir iz bulunamadı. Geniş bir kanı olarak güney ve doğudaki Pakistanın kabile bölgelerine kaçtıklarına inanıldı. Savaşta 200 El-Kaide savaşçısının öldüğü tahmin edilmekle beraber Taliban karşıtı kabile savaşçılarının kayıpları hakkında bir rakam verilmemiştir. Aynı şekilde Amerikan veya İngiliz kayıpları da belli değildir. 2002: Anakonda Operasyonu Tora Bora sonrasında, ABD güçleri ve onların Afgan müttefikleri ülkedeki pozisyonlarını pekiştirdiler. Loya jirga veya Afgan taraftarlarının büyük meclisinden sonra, aşiret liderleri ve resmi sürgündekilerle Kabil'de Hamid Karzai altında geçici bir Afgan hükümeti kuruldu. Amerikan kuvvetleri Kabil'in hemen kuzeyinde Bagram havaüssünde ana üslerini kurdular. Kandahar havaalanı da önemli bir Amerikan üssü haline geldi. Taliban ve El-Kaide mültecilerinin peşine düşmek için doğu eyaletlerinde birçok ileri karakol kuruldu. Ülkedeki görevlendirilen ABD liderliğindeki koalisyon askerleri 10,000'e ulaştı. Bunun yanında Taliban ve El-Kaide de pes etmedi. El-Kaide güçleri 2002'nin Ocak ve Şubat'ında Paktia eyaleti dağlarında, Shahi-Kot'ta tekrardan örgütlenmeye başladılar. Bir Taliban mültecisi olan Molla Saifur Rehman, Amerikan karşıtı savaşçıların desteğiyle milis güçlerinin bazılarını yeniden düzenlemeye başladı. 2002 Mart başında 1,000 kişiye ulaştılar. Asilerin niyeti, bölgeyi gerilla saldırısı başlatmak için bir üs gibi kullanmak ve 1980'lerde Sovyet güçlerine karşı savaşan mücahitlerin taktiğiyle büyük bir saldırıya geçmekti. Amerikan ve takviye Afgan milisleri Paktia eyaletinde geliştirilen bu artışa karşı koymak için toplu bir baskı kurma hazırlılarına giriştiler. 2 Mart 2002'de, Amerikan ve Afgan güçleri Gardez'in güneydoğusundaki Shahi-Kot dağlarında bir saldırı başlatarak El-Kaide ve Taliban güçlerini kuşattılar. El bombalı roketatar ve havan topları kullanan küçük bir ordu olan Jihadist kuvvetleri, 10,000 feet (3,000 m) yükseklikte bulunan tepelerdeki mağara ve sığınaklarda kuşatıldılar. Bu birlikler Amerikan ve Afgan güçlerine ateş açıp sonra tekrar düşman ateşini ve ısrarlı Amerikan bomba hücumunu savuşturmak için mağara ve sığınaklarına geri dönerek tam bir "vur-kaç" taktiği izliyorlardı. Amerikan komutanları sayıları 200'den az olarak tahmin edilen Taliban ve El-Kaide grubunu başlangıçta küçük görünce, koalisyon birliklerindeki durum şiddetlendi. Sonradan bazı değerlendirmelere göre gerillaların sayılarının 1,000 ile 5,000 arasında değiştiği ve sürekli de takviye aldıkları görüldü. 6 Mart'ta, 8 Amerikan ve 7 Afgan askeri ölürken, aynı zamanda 400 karşıt gücün de çatışmada öldürüldüğü rapor edildi. Koalisyon kayıplarının biri bir askerin neden olduğu dost ateşinden, yedisi yerden roketatar ve küçük birliklerin ateşi sonucu düşen 2 helikopterden kaynaklanmaktadır ve "Zencefil Operasyonu" adı verilen birliklerin katılmaya mecbur edildiği görev sonrasında da düzinelerce yaralı oluştu.Bunun yanında, birkaç yüz gerilla da kuşatma ağını yararak Pakistan sınırının karşısındaki Waziristan aşiret bölgesine kaçtılar. Anakonda'ya destek operasyonlar Shahi-Kot savaşından sonra, El-Kaide savaşçılarının Pakistan'da kabile büyükleri koruyuculuğunda yeni sığınaklar kuracakları düşünülüyordu, lakin güçlerini yeniden topladılar ve sonra 2002'nin yaz aylarında Amerikan kuvvetlerine sınır ötesi baskınlar yapmaya başladılar. 5 ve 25 kişiden oluşan gerilla birlikleri hala Amerikan konvoy ve devriyelerine, hatta Afgan Ulusal Ordusu'na, Amerika kaynaklı koalisyonda çalışan Afgan milislere ve hükümetten olmayan oluşumlara roket atmak ve pusu kurmak için Pakistan'daki sığınaklarından çıkıp sınırın karşı tarafına geçiyorlardı. Hareketliliğin en fazla olduğu yerlerden biri Paktia eyaletindeki Shkin Amerikan üssünün olduğu alandı. Bunun yanında, Taliban güçleri 4 önemli eyalet olan Kandahar, Zabul, Helmand Eyaleti, ve Uruzgan'ın kırsal bölgelerinde saklanmaya devam ediyordu. Anakonda Operasyonu'nun başında Pentagon dağ mücadelesi konusunda eğitim almış İngiliz Kraliyet Askerleri'nin bölgede görevlendirilmesini talep etti. Birkaç hafta boyunca çok kısıtlı sonuçlarla bir dizi operasyon yönettiler. 2002 yazında sayıları yüzleri bulan Taliban güçleri, Amerikan güçleri ve Afgan müttefikleriyle mümkün olduğunca çatışmaya girmekten kaçındı ve operasyon boyunca Pakistan sınırının karşısındaki uç Afgan dağlık bölgesindeki mağara ve sığınaklarda gizlendiler.
  4. _asi_

    İran - Susa Antik Kenti

    SUSA ESERLERİ
  5. _asi_

    İran - Susa Antik Kenti

    SUSA Susa (Farsça : شوش) İran'ın Huzistan ili sınırları içinde kalan bir şehirdir. Tahminî nüfusu 2005 yılı itibariyle 64.960'dur.Eskiçağda Şuşan adıyla, Elam Devleti'nin başkentiydi.
  6. _asi_

    İran - Persepolis Antik Kenti

    PERSEPOLİS MÜZESİ
  7. _asi_

    İran - Persepolis Antik Kenti

    PERSEPOLİS MÜZESİ
  8. _asi_

    İran - Persepolis Antik Kenti

    PERSEPOLİS Kuruluşu Pers İmparatorluğu 'nun başkenti olan Persepolis, M.Ö. 6. yüzyıl sonlarına doğru Pers Kralı I. Darius (Dara) tarafından kurulmuştur. Darius'dan sonra tahta çıkan Kserkes I (Xerxes) ve Artakserkses (Ardaşir) şehri büyüterek harika anıtlarla doldurmuşlardır. Anlatım Saray Persepolis'te kral sarayları taşıma toprakla yapılan, tepesi 473 metre uzunlukta, 86 metre genişlikte ve 13 metre yüksekliği olan yapay bir tepe üzerinde bulunmaktaydı. Sarayların bulunduğu bu taraçaya iki geniş merdivenle çıkılıyordu. Merdivenlerin yan duvarları kabartma heykellerle doludur. Kserkes'in taht salonunda, her biri 20 metre yükseklikte olan ve üzerinde 2 metre yükseklikte başlıkları olan 100 sütun bulunuyordu. Başlıklar boğa ve insan şeklindeydi. Sarayın iki büyük sütunla tutturulan kapısının yüksekliği 11 metredir. Kapıdaki sütunların önünde, yüzleri insan şeklinde olan iki boğa heykeli vardır. Tören salonu Dara'nın Mısır'daki ocaklardan getirilen blok taşlarla yapılmış "Apadama" denilen tören salonu 10.000 kişi alıyordu. Bu kadar büyük bir kapalı salon başka hiçbir sarayda görülmemiştir. Hazine sarayının geniş avlusuna açılan 4 büyük ahşap kapısı vardı ve bunlar renkli ve süslü alçılarla kaplıydı. Persepolis'te büyük sütun kaideler üzerinde, Perslerin inançlarını yansıtan heykeller vardır. Bunlar iyilik sembolü olan yarı insan bir savaşçı ile kötülük sembolü olan bir canavarın mücadelesini ve iyilik sembolünün zaferini gösterir. Kral mezarları Persepolis'in yakınındaki kayalık dağın yamaçlarında birbirinden 8-10 km uzaklıkta, kayalar oyularak yapılan ve saray görünümlü iki kaya mezar vardır. Frigya kral mezarlarına benzeyen bu mezarlar "Taht-ı Cemşid" ve "Nakş-ı Rüstem" olarak anılırlar. Bunlardan biri Darıus I'in mezarıdır. M.Ö. 331'de Büyük İskender Persleri yenerek şehri yaktı. Bundan sonra şehir toprak yığınları altında kendi haline terkedildi.
  9. _asi_

    İran - Kültür

    TURAN Turan (Farsça: توران), eski İran mitolojisinde büyük bir doğu ülkesinin adıdır. İran ulusal destanı olan Şehname'nin en uzun bölümü, İran ile Turan arasındaki efsanevi savaşları anlatır. İran Mitolojisinde Turan Şehname'ye göre Turan hükümdarı Efrasiyab, tanınmış bir savaşçı ve İran'ın gelmiş geçmiş en büyük düşmanı idi. Feridun'un oğlu Tur'un yedinci kuşaktan torunu olan Efrasiyab, uzun savaşlar sonunda Heng-i Efrasiyab denilen yerde İran kralı Keyhüsrev tarafından öldürüldü. Avesta'nın M.Ö. 1. binyıla ait olan Farvardin Yaşt'larında, doğuda yaşayan ve İran halkının düşmanı olan Tūrya halkından söz edilir. Tūrān, Tūrya halkının ülkesi demektir (İrān da Arya halkının ülkesidir). Horasan'ın doğusunda ve Amu Derya nehrinin öte yanında bulunur. Gerek Zerdüşt metinlerinde, gerek Şehname'de Çinliler Turan halkları arasında sayılırlar. İslam Kültüründe Turan İslami kaynaklarda Turan kavramı genellikle Orta Asya Türkleriyle özdeşleştirilmiştir. Şehname, "Türk" ve "Turanlı" sözcüklerini eş anlamlı olarak kullanır. Taberi (838-923) de Turanlıların Türkler olduğu kanısındadır. Buna karşılık tarihçi Mesudi (896-956), Efrasiyab'ın kendi çağında Türklere ait olan ülkede yaşadığı için Türk sanıldığını ancak Türk olamayacağını savunur. Türkler İslamiyetle birlikte İran kültürel referanslarını kabul ederken, Turan kavramını da benimsemişlerdir. Karahanlı hükümdarları (11. yüzyıl) Efrasiyab soyundan geldiklerini iddia ederler. Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lugat-it Türk'te Efrasiyab'ın Türk efsanesinde adı geçen Alp Er Tunga olduğunu belirtir. Batı Kültüründe Turan 19. yüzyıl ortalarından itibaren bazı Batılı etnolog ve dilbilimciler, Orta Asya dillerini ve kültürlerini kapsayan bir kavram olarak Turan terimini kullanmışlardır. Alman doğubilimci Max Müller (1823-1900), Türk, Macar, Hun ve Çin dillerini "Turan Dilleri" olarak sınıflandırır. Sonradan Ural-Altay dil ailesi adını alan varsayımsal dil ailesi, özellikle Alman yazarlar tarafından 20. yüzyıla dek "Turani diller" olarak adlandırılmıştı. Bu kavram özellikle Macar doğubilimci Arminius Vambery (1832-1913) ve Fransız tarihçi Léon Cahun'un (1841-1900) eserleriyle Türkiye'de popülerlik kazandı. Türkiye'de Turan Modern Türk kültür ve siyaset yaşamına Turan kavramı 1896'da Necip Asım'ın Léon Cahun'den tercüme ettiği Asya Tarihi adlı kitabıyla girdi. Kısa süre sonra Turan, Çarlık Rusya'sı yönetimindeki Asya Türklerini "kurtarma" mücadelesinin duygu yüklü bir simgesi haline geldi. 1910'larda sosyolog Ziya Gökalp (1876-1924) ve şair Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944) Turan idealini çeşitli yönleriyle işlediler. Turan siyasetle alakalı bir terimde olabilir.
  10. _asi_

    İran - Kültür

    ŞEHNAME Šāh-nāma'dan bir sayfa Şehname (Farsça: شاهنامه Shāh nāmah, Šāh-nāma), Firdevsi'nin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanıdır. İran edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilir. Yazarı Şehnâme (Şahnâme), İran şairi Ebu’l-Kâsım Firdevsî'nin (M.S.934-1020) 10. yüzyıl’da kaleme aldığı, altmış bin beyitlik destansı eseridir. Firdevsî, İran tarihiyle ilgili olarak kendi zamanına kadar nakledilen rivayetleri toplamış, Şehnâme’yi otuz yılda meydana getirmiştir. Eser, Tahran’da kaleme alındıktan sonra, yazarına “Bununla İran milletini yeniden dirilttim.” sözünü söyleme kudretini ve cesaretini sağlamıştır. İçerik Šāhnāmeh, Tarih öncesi zamanlardan başlayıp Sasani İmparatorluğu sonuna dek tüm eski İranlı kralları inceler. Bunlar; Gayōmarth, Hōšang, Tahmōrath, Ğamšīd, Zuhhāk, Ferēdūn, Manutschehr, Kai Chobad, Kai Kawous (Kai Kāōs), Kai Khosrow, Bahman, Dārā (III. Darius), Iskandar (Büyük İskender), Ardaschir I., Šāpūr I., Hormoz, Bahrām V., Chosrau, Yazdgird III. gibi krallar, ana tema Zabulistan prensi efsanavi kahramanı Rostam (Rüstem), Esfandiār (Goštāsp'ın oğlu) ve Afrāsiab gibi, kahramanları ve suçluları içerir. Rivayete göre, Gazneli Mahmut, sarayında Firdevsî’ye tarihî, efsanevî bir çok resimlerle; av ve savaş silahlarıyla süslenmiş mükemmel bir mekân tahsis etmiştir. Firdevsî bunlardan esinlenmiş; özellikle ıssız bağlarda, zümrüt kırlarda gezerek; çimler ve serviler altında oturarak; suların çağıltısını, bülbüllerin ötüşünü dinleyerek bu destanı kaleme almıştır. Edebiyat ve tarih yetkeleri tarafından destan olarak nitelendirilen Şehnâme’nin içeriğinde masalımsı bir hava da sezilir. Bununla birlikte Şehnâme’de mitolojik unsurlar da bir hayli fazladır. Hemen hemen her milletin edebiyatında o milletin tarihiyle ilgili bilgiler veren anlatılar mevcuttur. Sözgelimi; Türk milleti; Oğuz Kağan, Türeyiş ve Göç Destanı gibi, olayları kesin olarak bilinmeyen zamanlarda meydana gelmiş birçok anlatıya sahiptir. Sümerlere ait Gılgamış, Ruslara ait İgor, Britanyalılara ait Kral Arthur, Finlilere ait Kalevala, Hintlilere ait Ramayana, Antik Yunanlılara ait İliada ve Odysseia destanları buna dair başlıca örneklerdir. I. Hüsrev komutasında İran ile Afrāsīāb komutasındaki Turan birlikleri arasındaki savaş sahnesi El yazmalarındaki resimler Belgelenmiş Šāh-nāma'nin resimli el yazmaları İlhanlılar döneminde (1256 - 1353) tarihleri arasında yazılmış ve böylece farklı bir edebi eser oluşturulmuştur. Etkileri Şehnâme’nin Firdevsî tarafından 10. yüzyıl’ın sonunda kaleme alınmasından sonra, Doğu edebiyatlarında Şehnâme yazma geleneği başlamıştır. Pek çok şair, Şehnâme kahramanları etrafında oluşturdukları müstakil eserlerle bu geleneğin yerleşmesini ve devamını sağlamıştır. Türk edebiyatında, Arapça ve Farsça tercümelere dayalı hikâyeler anlatan meddah tipindeki hikâyecilere Firdevsî’nin Şehnâme’sinden hareketle “Şehnâme-hân (Şehnâme) anlatıcısı” denildiğini de görmekteyiz. Evliya Çelebi'de, Şehname'nin Bursa içindeki kahvelerde meddahlar tarafından ezberden okunduğunu anlatır. Osmanlı sahasına baktığımızda, Osmanlı şairlerinin de bu gelenekten oldukça etkilendikleri görülür. Özellikle Divan edebiyatının kuruluş ve gelişme yıllarında bu etki oldukça üst düzeydedir. Şiirde övülen kişiler Şehnâme kahramanlarıyla karşılaştırılmış; bu beyitlerin anlamsal kurguları, yine onlara telmihlerde bulunularak oluşturulmuştur. Şehnâme’nin Divan edebiyatı üzerindeki etkisi bununla sınırlı kalmamıştır. Bazı şairler, Şehnâme’yi manzum veya mensur olarak dönemin Türkçesine aktarmışlardır. Doğu kültürüne ait kimi mitolojik ögeler, imgesel değerleriyle, her devir Türk şiirine kaynak teşkil etmiştir. Özellikle Şehnâme’den etkilenme ve Şehnâmenin kahramanlarından esinlenme, Klasik edebiyatımız içerisinde daha yoğun olarak hissedilmekle birlikte; Halk edebiyatımızın çeşitli anlatım türlerinde (destan, masal, efsane vd.), Halk şiirimizin içeriğinde ve çağdaş Türk şiirinde de sıkça karşılaşılan bir olgudur. Şehnâme, tarihte yaşandığı kabul edilen İran-Turan savaşlarına ve ilişkilerine ışık tutması bakımından da önemli bir kaynaktır. Firdevsî’nin zaman zaman övdüğü, zaman zaman da kendi milletini yüceltme adına küçümsediği Efrasiyâb’ın Türk destan kahramanı Alp Er Tunga olduğu pek çok kaynakta belirtilmektedir. 14. yüzyılın sonununda, her nasılsa, Firdevsî epiği, yerini çoğu kez daha kısa benzetme epiklere bırakmıştır. Çoğunlukla “ikinci“ veya “son“ olarak tanımlanan epikler ki bunlar Garšāsp-nāma, Borzu-nāma, Bahman-nāma ve Sām-nāma gibi epikler dahil edilir. Türkçe çeviriler En eski Şehname'nin Türkçe çevirisi, belirsiz bir yazar tarafından 1450-51 yılları arasında, Sultan II. Murad'ın (salt. 1421-51) Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılmıştır. İkincisi, Ḥüseyin bin Ḥasan Şerif (ö. 1514) (Şerifi bin Āmed olarakta bilinir), tarafından Türkçe çevirisi yapılmış, daha sonra İstanbul'dan Mısır'a gitmiştir. Son Mamluk sultanı Kansu Gavri (Qānṣawh Ḡawri) emri üzerine, 1510 yılında Kahire'de tamamlamış, tam çevirisi onun on yılını almıştır. Başka bir çeviriside 17. yüzyılın ilk yarısında Derviş Hasan tarafından Sultan II. Osman için yapılmıştır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.