Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

arci

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    148
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek
  • Yer
    istanbul

arci - Başarıları

Meraklı

Meraklı (6/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. tabiki sevgili kardeşim,tabiki tefsir yalanları çoktur,hele hadisi kutsiler tarikatçıların kitaplarında bulunur,ayrıca hadisler içlerinde çokça uydurulmuş ve rivayetten ibarettir, AYRICA DÜNYA'DAKİ MÜSLÜMANLARIN ÇOĞUNLUĞU İNEN APAÇIK KİTAP OLAN KURAN'I BİR KENARA BIRAKIP HADİS,HADİSİ KUTSİ,MEZHEP,TARİKAT,CEMAAT,PARTİ ADI ALTINDA TOPLANMIŞLAR,KURAN HÜKÜMLERİNİ HİÇE SAYMIŞLAR VE DİNDEN ÇIKMIŞLARDIR,APAÇIK ŞİRKE BULAŞMIŞLARDIR 4:48 - Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur. 4:116 - Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah'a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür. 6:22 - O gün hepsini mahşere toplayacağız. Sonra Allah'a ortak koşanlara: " Hani nerede o Allah'a ortak saydığınız ortaklarınız?" diyeceğiz. 16:86 - Ve o Allah'a ortak koşanlar, ortak koştuklarını gördükleri zaman: "Rabbimiz! İşte bunlar, seni bırakıp da kendilerine taptığımız ortaklarımızdır" diyecekler. Koştukları ortaklar da onlara; "Siz mutlaka yalancılarsınız" diye söz atarlar. 39:65 - Andolsun ki, sana da, senden öncekilere de şu vahyedildi: "Yemin ederim ki, eğer şirk koşarsan bütün çalışmaların boşa gider ve mutlaka kendine yazık edenlerden olursun." 40:42 - "Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve bence hiç ilimde yeri olmayan şeyleri O'na ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi o çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan Allah'a davet ediyorum."
  2. sayın bilimselci Köle azat etmek en değerli ibadetlerden sayılırmış demiyorum ancak KURAN'DA KÖLE AZAD ETMEK HAKKINDA AYETLERİ GÖNDERİYORUM, nisa 92. Bir müminin diğer bir mümini öldürmesi caiz olmaz, meğer ki yanlışlıkla ola. Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin mirasçılarına teslim edilecek bir diyet vermesi lazım gelir, meğer ki mirasçılar o diyeti sadaka olarak bağışlamış olalar. Eğer öldürülen -kendi mümin olmakla beraber- size düşman bir kavimden ise, o zaman öldürenin bir esir azad etmesi gerekir. Şayet kendileriyle aranızda bir antlaşma bulunan bir kavimden ise, mirasçılarına teslim edilecek bir diyet vermek ve mümin bir köle azad etmek icap eder. Bunlara gücü yetmeyen, Allah tarafından tevbesinin kabul edilmesi için, ardı ardına iki ay oruç tutmalıdır. Allah, herşeyi bilendir, hikmet sahibidir. maide 89. Allah, bilmeyerek yaptığınız boş yeminlerinizden sizi sorumlu tutmaz. Ancak bile bile kendinizi bağladığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bunun da keffareti çoluk-çocuğunuza yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri doyurmak yahut giydirmek veya bir köle azad etmektir. Bunlara gücü yetmeyen üç gün oruç tutar. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffareti bu! Bununlar beraber, yeminlerinizi gözetin. Allah size hükümlerini böylece açıklıyor ki, şükredesiniz. nur 33. Evlenme imkanı bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zenginleştirinceye kadar iffetli kalmaya çalışsınlar, sahibi bulunduğunuz köle ve cariyelerden , kendi bedellerini ödeyip azad edilmek için anlaşma yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır biliyorsanız, hemen yazılı anlaşma yapın ve Allah'ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici varlığını kazanacaksınız diye, sakın namuslu kalmayı dileyen cariyelerinizi fuhuşa zorlamayın. Her kim de onları fuhuşa zorlarsa, şüphesiz ki Allah, onların zorla bu işe sürüklenmesinden sonra, onları bağışlar, merhamet eder. mücadele 3. Kadınlarından zihar ile ayrılmağa kalkıp da sonra dediklerini geri alacak olanların, ikisi ilişkide bulunmadan önce bir köle azad etmeleri gerekir. İşte siz bununla öğütleniyorsunuz. Allah her ne yaparsanız haberdardır. beled 13. Esir bir boyun kurtarmak (bir köle azad etmek) 14. Ya da salgın bir açlık gününde yemek yedirmektir BAKARA 177. . Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. NAHL 71.Ve Allah, rızık bakımından bir kısmınızı, bir kısmınızdan üstün etmiştir. Geçimi üstün olanlar, rızıklarını, elleri altında bulunanlara verip onları da geçim bakımından kendilerine eşit etmezler, Allah'ın nîmetini bile bile inkâr mı ederler? RUM 28.Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdigimiz riziklarda, emrinizde bulunan kolelerinizin de esit surette hak sahibi olmalarina razi olur ve birbirinizi saydiginiz gibi bu ortaklarinizi sayar misiniz ? Dusunen millete ayetleri boylece uzun uzadiya aciklariz.
  3. sayın DİYARBAKIRLI KARDEŞİM,öncelikle şunu söyleyeyim İSLAM DİNİNİNDE 5 VAKİT NAMAZ YOK 3 VAKİT NAMAZ VARDIR VE 2 REKAT OLARAK KILINIR,İSTERSENİZ BİR ARAŞTIRIN. DİN ALLAH'IN DİNİDİR,TABİKİ Imamlara, mollalara, seyhlere ihtiyac yoktur,SÖZÜNDE VE ÖZÜNDE KURAN'A GERÇEK MANADA UYAN BİR İNSAN iyi ve yardimseverdir, insanindan tutun bocegine bitkisine bile zarar vermekten kaçınır,ateist ya da agnostik olmaya gerek yoktur.
  4. SAYIN DEMİREFE yazınızı esefle okudum,sanki çocuğu azarlar gibi bir tavır sergilemişsiniz,şahsen çok üzüldüm,halbuki size değer veren,yazılarınızı okuyan,size muhabbet duyan bir insanım,bir yerden alıntı yapmadım kendi çalışmalarımdır,inanan yada inanmayan için benim yapacak bir yaptırımım yoktur,ben yalnız AYET GÖNDERİRİM,anlayan anlar,yinede saygılar sunarum,sizden kibarlık beklerim.
  5. az okumuşsunuz beyefendi,ayrıca konularına göre fihrist bulundurun lütfen bakın çünkü yerleri değiştirilmiş bir kitaptır,kim ve ne için yapmışlar bir türlü cevap bulamadım doğrusu. Ayrıca zamanı geldiği zaman herşeye müdahale edecek güce sahiptir,KALBİNİ FERAH TUT,SAH DAMARINDAN DAHA YAKINDIR SİZE,AH BİR ANLAYABİLSENİZ ÇOK SEVİNİRİM DOĞRUSU.
  6. dini siyaset,din tüccarlığı,dini iktidar olanlar,hele islam adına çıkanlar,BİZ MÜSLÜMANIZ DİYEREK KURAN'IN HİÇBİR HÜKMÜNE UYMAYANLAR,GENELEV İŞLETİP ALDIĞI VERGİYİ İMAMLARA VERENLER,KUMARI YASAKLAYIP DEĞİŞİK YOLLARLA İNSANLARA KUMAR OYNATANLAR,KURAN'DA OLMAYAN BAŞÖRTÜSÜNÜ ÖN PLANA ÇIKARIP AÇ İNSANLARA İŞ SAHALARI AÇMAYANLAR.... KISACA ŞUANDA HİÇBİR İSLAM ÜLKESİ KURAN HÜKÜMLERİNE UYMUYORLAR,UYDURULMUŞ HADİSLERLE HÜKÜM YÜRÜTÜYORLAR
  7. şunu ifade edeyimki,ALLAH'IN KİTABI KURAN kesinlikle bu insanları kabul etmez Bakara: /41-42)Benim âyetlerimi az bir paraya satmayın ve benden sakının. 42- Bile bile gerçeği bâtılla bulayıp hakkı gizlemeyin. BAKARA 79.Kitabı elleriyle yazıp onu az bir paraya satmak için "Bu, Allah katındandır" derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Kazandık*lar dından ötürü vay haline onların.! BAKARA 174. Allah'ın indirdiği kitaptan birşeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar muhakkak ki, karınlarına ateşten başka bir şey yemezler ve kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur, ne de onları temize çıkarır; onlara sadece pek elem veren bir azap vardır. 175. İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, bağışlamayı bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar ateşe ne kadar da dayanıklı şeyler! 176. Zira bu azabın sebebi Allah'ın kitabı gerçekle indirmiş olmasındandır. Kitapta ayrılığa düşenler ise şüphesiz, haktan uzak bir ayrılık içindedirler. ALİ İMRAN 187. Vaktiyle Allah, kitap verilen okur yazarlardan: "Andolsun ki, onu insanlara anlatacaksınız ve gizlemeyeceksiniz." diye söz almıştı. Derken onlar, onu arkalarına atıp az bir para karşılığında sattılar. Ne kötü bir alışverişti bu! 199. Kitap verilenlerden de Allah'a, size ve kendilerine indirilene, Allah'a boyun eğerek inananlar ve Allah'ın ayetlerini birkaç paraya satmayanlar vardır. İşte onların, Rablerinin katında mükafatları vardır. Şüphe yok ki, Allah hesabını çabuk yapar. MAİDE 44. Gerçekten Biz, içinde bir hidayet, bir nur bulunan Tevrat'ı indirdik. Kendilerini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bir de Allah dostları ve ilim adamları da Allah'ın kitabını muhafaza etmekle görevli olmaları ve üzerine şahit olmaları dolayısıyla onunla hüküm verirlerdi. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim ayetlerimi birkaç paraya değişmeyin! Ey hakimler, her kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, onlar hep kafirlerdir. TEVBE 9. Allah'ın ayetlerini az bir değer karşılığında sattılar ve Allah yolundan alıkoydular. Gerçekten bunlar, ne kötü şeyler yapmaktalar
  8. aslında kurana göre nemalanmak çok yanlış birşey ama yinede şu ayetlere bir bakın: Bakara: /41-42)Benim âyetlerimi az bir paraya satmayın ve benden sakının. 42- Bile bile gerçeği bâtılla bulayıp hakkı gizlemeyin. BAKARA 79.Kitabı elleriyle yazıp onu az bir paraya satmak için "Bu, Allah katındandır" derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Kazandık*lar dından ötürü vay haline onların.! BAKARA 174. Allah'ın indirdiği kitaptan birşeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar muhakkak ki, karınlarına ateşten başka bir şey yemezler ve kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur, ne de onları temize çıkarır; onlara sadece pek elem veren bir azap vardır. 175. İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, bağışlamayı bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar ateşe ne kadar da dayanıklı şeyler! 176. Zira bu azabın sebebi Allah'ın kitabı gerçekle indirmiş olmasındandır. Kitapta ayrılığa düşenler ise şüphesiz, haktan uzak bir ayrılık içindedirler. ALİ İMRAN 187. Vaktiyle Allah, kitap verilen okur yazarlardan: "Andolsun ki, onu insanlara anlatacaksınız ve gizlemeyeceksiniz." diye söz almıştı. Derken onlar, onu arkalarına atıp az bir para karşılığında sattılar. Ne kötü bir alışverişti bu! 199. Kitap verilenlerden de Allah'a, size ve kendilerine indirilene, Allah'a boyun eğerek inananlar ve Allah'ın ayetlerini birkaç paraya satmayanlar vardır. İşte onların, Rablerinin katında mükafatları vardır. Şüphe yok ki, Allah hesabını çabuk yapar. MAİDE 44. Gerçekten Biz, içinde bir hidayet, bir nur bulunan Tevrat'ı indirdik. Kendilerini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bir de Allah dostları ve ilim adamları da Allah'ın kitabını muhafaza etmekle görevli olmaları ve üzerine şahit olmaları dolayısıyla onunla hüküm verirlerdi. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim ayetlerimi birkaç paraya değişmeyin! Ey hakimler, her kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, onlar hep kafirlerdir. TEVBE 9. Allah'ın ayetlerini az bir değer karşılığında sattılar ve Allah yolundan alıkoydular. Gerçekten bunlar, ne kötü şeyler yapmaktalar
  9. Madem bunları gönderen sensin, bunlara ayrı dinler niye kurduttun? Neden hepsi birbirine düşman? Neden sonradan gelenler öncekileri kabul ediyor da, öncekiler sonradan gelenleri kabul etmiyor? Sonradan gelen öncekilere kendini kabul ettirebilmek için yaranıyor olmasın? Niçin yüzyıllardır aralarında savaşıyorlar? Hangisi kutsal toprak? Kudüs mü? Yoksa Mekke mi? Kabe senin evinse neden diğer din mensupları kabul etmiyor? Neden İsa, Musa, Davud, Süleyman hacc etmemiş? BAKARA SURESİ 4. Ve onlar ki, hem sana indirilene iman ederler, hem senden evvel indirilene. Ahirete kesin inancı da bunlar edinirler. Evet, Kur'ân-ı Kerim'in bildirmesiyle, Hz. Adem'den Efendimize (sav) kadar ancak 28 tanesini bildiğimizi söyleyebiliriz. Bunların da, nerelerde zuhur ettiklerini göstermek mümkün değildir. Hz. Adem'in türbesinin Cidde'de olduğu kanaatı kavidir. Ancak bunların hiçbiri de sıhhatli değildir. Hz. Havva ile Hz. Adem'in Cidde'de buluştuklarına dâir rivâyetler de kuvvetli değildir. Binâenâleyh, biz, daha başta, Hz. Adem'in nerede peygamberlik yaptığını bilmiyoruz. Birazcık Hz. İbrahim'i bildiğimizi söyleyebiliriz. Evet, Bâbil ve Anadolu dolaylarında dolaşmış, Suriye'ye gitmiştir. Lût Peygamberin de, Sodom, Gomora ve Lût Gölü çevresinde vazife yaptığını zannediyoruz. Medyen'de bulunan Hz. Şuayb'ı, Mısır'da neşet eden Hz. Musa'yı tanıdığımızı söyleyebiliriz. Hz.Yahya ve Zekeriyâ'nın da Akdeniz memleketlerinde bulunduklarını kabul edebiliriz. Muhtemelen Anadolu'ya da geçmiş olabilirler... Meselâ Efes'in Hz.İsâ ve Hz. Mervem'le alâkası,bu mevzuda fikir verebilir, ama, bunların hiçbiri müdellel ve kat'i değildir. Bu yirmisekiz Nebi'nin dışındaki peygamberlerin pek çoğunun, nerede neş'et ettiğini ise hiç bilemiyoruz. Bundan anlaşılıyor ki, bizim bu mevzuda bir hükme varabilmemiz kat'iyyen mümkün değildir. Hele bir de bu dinlerin aslı kaybolmuş, peygamberliğin izi, âsârı kalmamış ise... Bu itibarla, peygamber gelmiş midir, gelmemiş midir? Herhangi bir hükme varmamız tamamen imkânsızdır. Meselâ; hristiyanlık ele alınacak olursa; ilk hristiyanlık anlayışına ters olarak, İznik toplantısında meseleye ayrı bir veche verildi. Tevhid anlayışı bütün bütün terkedilerek, onun yerine "ekânim-i selase" anlayışı yerleştirildi ve hristiyanlık kendi mensupları tarafından en büyük ihanete uğradı. Evet, onun, gökten inmiş kitabı, doğrudan doğruya Hz. İsa'nın arkasından gelenler tarafından tahrif edildi.. İlâhi iken, beşerileştirildi. Tevhitle gelmişken teslise alet edildi: Kimisi Peygamberlerine Allah'ın oğlu dedi ve o mübareklerden mübarek Zatın mübarek annesine de -hâşâ ve kellâûlûhiyet gerçeğinin bir parçası nazarıyla baktı. Kimisi de, Allah'ı cisimlerle birleştirdi. Cisimlere hulûl ettirdi ve sapıklığın en ürperticilerini irtikâb etti. İşte şu vesenîleştirilmiş hristiyanlık akîdesi ile, Yunanlıların Zeus ve Afrodit anlayışı arasında esas itibariyle hiçbir fark yoktur. Kitaplarını tahrif edenler de, tıpkı Yunanlılar gibi, büyüklerini ilâh kabul etti ve şirke girdiler. İnsanlık tarihindeki bütün inhiraflar hep böyle başlamış, sonra da bu yanlışlıklar, bu tahrifler sürüp gitmiştir. Şayet Kur'â.n-ı Kerim, Hz. İsâ'nın, Allah'ın Peygamberi olduğunu, Hz. Meryem'in de çok azîze bir kadın bulunduğunu söylemeseydi; biz, Hz. Mesih'e de Hz. Meryem'e de, Zeus ve Afrodit'e baktığımız gibi bakacaktık... Demek ki, pek çok dinler var ki, insanlar tarafından tahrip edildiğinde bunların ilâhîlik yanı da tamamen silinip gitmiştir. Onun için bugün; şu ülkeye, şu mıntıkaya, şu topluluğa bir Peygamber gitmiş midir, gitmemiş midir; kât'i hüküm vermek oldukça zordur. Kim bilir, (kât'î bir şey söylenemez ama) belki de, Konfüçyüs Nübüvvetten hissedârdı. Dinler tarihinin bu mevzudaki beyanı tatmin edici değildir. Hakkında yazılıp çizilenler de, derleme-toplama malumâttan ibârettir. Ama biz, tarihte bir Konfüçyüs, bir Buda'nın varolduklarını ve bunların birer dinlerinin bulunduğunu ve bu dinlerin çok kalabalık cemaatler içinde hüküm-fermâ olduklarını.. şu andaki hüviyetleriyle, ilâhî, fıtrî, tabii olmadıklarını, içlerinde yanlışlıkların,tahriflerin mevcut olduğunu; biliyor bundan dolayı da, sığıra tapma, kendini yakma, altı ay bir şey yemeden girip mağarada yatma gibi acayiplikleriyle bunları din olarak kabul edemiyoruz. Belki, bunlar da, birer hak kaynağa bağlı idiler; ama, daha sonra Hıristiyanlığın bozulduğu gibi bozuldular. Eğer Müslümanlar, dinlerinin kaynaklarını hassasiyetle korumamış olsalardı, aynı akıbet Müslümanlığın da başına getirilmek istenecekti. Aslında, dünden-bugüne böyle bir gayretin yok olduğu da söylenemez. Bir taraftan kasıtlı kimseler, diğer taraftan da gâfil Müslümanlar, yakıştırma tevilleriyle aynı şeyleri yapmak istemektedirler. Meselâ; bir kişinin içki içerken, zinâ irtikâb ederken yine de, kendini bütünüyle Müslümanlığı yaşıyor gibi görmesi, amelî sahada böyle bir tahribin ifâdesidir. Hırsızlığı, kumarı, fâizi de buna kıyâs edebiliriz. Konfüçyüs'e "peygamber"diyemeyiz, çünkü peygamber olmayanâ "peygamberdir" demek küfür olduğu gibi, peygamber olana da değildir demek yine küfürdür. Konfüçyüs ve ülkesi için düşündüğümüz aynı şeyler, Avrupa için de, bahis mevzuudur. Ama, kât'i bir şey söyleyemeyiz. Zirâ, bir şey bilemiyoruz. Sokrates için söylentiler vardır; ama, Sokrates'in hayatı da bize tam intikâl etmemiştir. Yahudiliğin tesirinde bir feylesof mudur, başka bir fikir adamı mıdır? Tam bir şey bilemiyoruz. Bazı düşünürler, Onun Yahudilik tesirinde bir feylesof olduğuna hükmederler. Ancak tarihî vesikâlar, Sokrates'in böyle olduğu mevzuunda, herhangi bir kanaat serd etmemektedirler. Eflâtun'un, kendisinden naklettiği şeylere bakılırsa, Sokrates diyor ki: "Benim gözüme bazı şeyler görünüyordu. -Hallüsünasyon olabilir- Bana insanlığın irşadı için bir şeyler telkin ediyorlardı. Çocukluğumdan beri, bütün insanlara, Allah fikrini telkin etmek, onları Allah'a tevcih etmek için vazifeli bir insan olacağımı biliyordum..." Binâenâleyh, Sokrates'in söylediklerinde şayet bir hakikat payı olsaydı; fikre, felsefeye daha yakın ve daha uyumlu, Avrupa topluluğu için zuhur etmiş bir peygamber olduğu söylenebilirdi. Dikkat buyurun "Sokrates peygamberdir, " demiyorum. Çünkü değilse küfre girerim. Ama bir ihtimâl ile sadece "olabilir" diyoruz... Asrımızın fikir adamlarından profesör Mustafa Mahmud, -Trablusgarblı olsa gerek- ateizmden dönmüş bu insan Dr. Mustafa bir seyahatinden bahsederken, diyor ki: Afrika'da, Niyam-Niyam ve Mav-Mav kabileleriyle karşılaştım. Neye inandıklarını sordum. Dediler ki; "Biz öyle bir Mabuda inanıyoruz ki, gökte durur, yerdekileri idâre eder." Allah gerçi gökte durmaz ama, öteden beri "O Rahman, Arş'a istiva etmiş (oturmuş)tir. (Tâhâ-5) âyet-i kerimesiyle ifâde edildiği gibi, ilâhi emir ve hükümler gökten gelir. Onun için nazarlar ve eller göklere doğru kaldırılır..-Ve gördüm ki, İhlâs suresinin manasını söylüyorlar: "Allah, her şey kendisine dayanan ve kendisi hiç bir şeye dayanmayan bir varlıktır. O bir ana ve babadan doğmamıştır. Onun eşi benzeri yoktur..." Başka bir kabileye gittim. Hâlâ, yaşlı ve hastaları kesip-yiyor olmalarına rağmen, bu vâhşiler, Allah'a tıpkı bizler gibi inanıyorlardı. Kurân'ın anlattığına yakın bir tevhid anlayışları vardı. Şayet bu hususlar onların kulaklarına bir Nebi tarafından fısıldanmış olmasaydı, bunları bilmeleri düşünülemezdi. Evet bu gerçekleri onlara Nebiler fısıldadı. Sonra da âbâ emced, bu asra kadar gelip ulaştı... Neden hiç kitap ve peygamber göndermediğin Kureyş putperestleri İslam'a en yakın olanlarmış? Allah ismine bir tek onlar sahip. Namaz kılıyor, oruç tutuyorlarmış. Hac ve tavaf ediyor, şeytan taşlıyorlarmış. Haram aylara inanıyorlarmış. Kitap gönderdiğin diğer toplumlar bile sahip değilken, putperestler bunları nasıl öğrenmiş? (Hucurat suresi, 13) Ey insanlar! Sizi, bir erkekle bir dişiden (Âdem ile Havva’dan) yarattık. Hem de sizi soylara ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız, (kim olduğunuz sorulunca, bağlı bulunduğunuz soy veya milletinizin adını söyleyesiniz). Biliniz ki, Allah katında en iyiniz, takvası en ziyade olanınızdır. (Şeref, soy ve neseble değildir). Şüphe yok ki Allah Alîm’dir= her şeyi bilendir, Habîr’dir = her şeyden haberdardır. Madem hesap günü var, mizan var, hesap ortaya çıkmadan kabir azabı neden? Yoksa yalan mı? Ya cennet cehennem? Huriler, gılmanlar doğru mu? DİKKAT EDİN,EŞLER DİYE GEÇER,YAŞIT OLARAK,İYİ HUYLU,YANİ YALNIZ ERKEKLERE DEĞİL,KADINLARADA MAHSUS Ve hûrun înun. VAKIA SURESİ 22.Bir de güzel gözlü eşler vardır: 1. ve : ve 2. hûrun : huriler 3. înun : harika güzel gözler, ahu gözler ---------------------------------------------------------- Uruben etrâbâ(etrâben). VAKIA SURESİ 37.Eşlerine düşkün, aynı yaşta olarak. 1. uruben : eşlerine düşkün, asık 2. etrâben : aynı yaşta, yaşıt ---------------------------------------------------- Fîhinne hayrâtun hisân(hisânun). RAHMÂN - 70 Onlarda iyi huylu güzeller vardır. 1. fî hinne : onlarda vardır 2. hayrâtun : hayırlı olanlar, şükür ve hamde vesile olanlar 3. hisânun : güzel olanlar, güzeller ---------------------------------------------------------------------------- Ve cezâhum bimâ saberû cenneten ve harîrâ(harîren). İNSÂN (DEHR) - 12 . Ve sabretmelerine karşılık da mükâfatları, cennettir ve ipeklilerdir. 1. ve cezâ-hum : ve onlara karşılığını verdi, onları mükâfatlandırdı 2. bi-mâ : sebebiyle, dolayısıyla 3. saberû : sabrettiler 4. cenneten : cennet 5. ve harîran : ve ipek (elbise) ------------------------------------------------------------------------------------------ Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır... (İnsan Suresi, 21) Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri ipek(ten)dir. (Hac Suresi, 23) 1- Cehennem; Kur'an-ı Kerîm'in yetmişyedi ayetinde geçmektedir. 2- Lâzâ (alevli ateş): "Hayrı' (Allah onu azabdan kurtarmaz) Çünkü o Cehenneın alevli bir ateştir" (el-Meâric, 70/15). 3- Saîr (pılgın ateş): "O şeytanlara (ahirette) çılgın ateş azabı hazırladık. " (el-Mülk, 67/5). Ayrıca on beş ayette daha bu isimle geçmektedir. (22/4; 31/21; 34/12 vs.) 4- Sakar (kırmızı ateş): "Hem ey Rasûlüm bilir misin, nedir o sakar (Cehennem). " (el-Müddessir, 14/27) 5- Hâviye (uçurum): "O, kızgın bir ateştir " (el-Kâria, 101/9-11). 6-Hutame (kalbleri saran ateşli kaygı): "Şüphesiz o, Hutame ye (ateşe) atılacaktır." (Hümeze, 104/4). 7- Cahim (yanan kızgın ateş): "Küfredenler ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar Cahim'in yarânıdırlar. " (el-Mâide, 5/10). Peki ya ebedi cehennem? Doğru mu gözlerini, kulaklarını perdeleyip, kalplerini mühürlediğin ve isteselerde inanamıyacak durumda olan insanları sonsuza kadar ateşte yakacağın? Ya iyi insan olmalarına rağmen sırf sana ve Muhammed'e inanmadıkları için tüm salih amelleri boşa giden ve sorgulamaya bile gerek duymadan ebedi cehenneme göndereceğin insanlara yazık değil mi? Sana inanmaları neden bu kadar önemli? Önemli olan iyi insan olmaları değil mi? Kur'an-ı Kerîm'de belirtildiğine göre; a- Cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatır: "Cehennem inkâr edenleri şüphesiz çepeçevre kuşatacaktır. " (el-Tevbe, 9/49). b- Cehennem ateşi sönmez: "Biz sapık kimseleri kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Varacakları yer Cehennem'dir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırz. " (İsrâ, 17/97). c- Cehennem dolmak bilmez: "O,gün Cehennem'e: "doldun mu?"deriz. O! " Daha var mı?" der. " (Kaf, 50/30). d- Kaynarken çıkardığı ses: "Rablerini inkâr eden kimseler için Cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür. Oraya atıldıkları zaman onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. Nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. İçine her bir topluluğun atılmasında bekçileri onlara: "size bir uyarıcı gelmemiş miydi" diye sorarlar. Onlar evet, doğrusu bize bir uyarırı geldi; fakat biz yalanladık ve Allah hiç bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içerisindesiniz, demiştik " derler. " (el-Mülk, 67/6-9). e- "Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır. " (el-Mü'minün, 23/104). f- "Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar. " (el-Mü'min, 40/70-72). g- İnkâr edenlere ateşten elbiseler kesilmiştir-. Başlarına kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir. Orada uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilirler. Ve kendilerine "yakıcı azabı tadın"denir. (el-Hâcc, 22/19-22). h- Derileri yandıkça azabı tatmaları için yeniden başka derilerle değiştirilir. (en-Nisâ, 4/56). i- Ölümü isterler fakat azabları devamlıdır, ölmezler. (bk. 43/74-77; 35/36). MÜLK 2. O ki, ölümü ve dirimi yarattı, sizi imtihana çekip hanginizin davranış bakımından daha güzel olduğunu bildirmek için. O öyle güçlü, bağışlayandır Peki ya ebedi cehennem? Doğru mu gözlerini, kulaklarını perdeleyip, kalplerini mühürlediğin ve isteselerde inanamıyacak durumda olan insanları sonsuza kadar ateşte yakacağın? Ya iyi insan olmalarına rağmen sırf sana ve Muhammed'e inanmadıkları için tüm salih amelleri boşa giden ve sorgulamaya bile gerek duymadan ebedi cehenneme göndereceğin insanlara yazık değil mi? Sana inanmaları neden bu kadar önemli? Önemli olan iyi insan olmaları değil mi? EVET YALAN,İSLAM DİNİNDE KABİR AZABI YOKTUR,SAÇMA BİR UYDURMADIR, YASİN 51. Sura üfrülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar. 52. "Eyvah başımıza gelenlere!Bizi uyuduğumuz yerden kim kaldırdı? O Rahmin' in va'd buyurduğu işte . . buymuş. Gönderilen peygamberler doğru söylemişler" derler. BUGÜN ÖLÜPTE AZAP ÇEKEN İLE BİNLERCE YIL ÖNCE ÖLÜPTE AZAP ÇEKEN ARASINDA NE FARK VARDIR?? (BİRİ BİNLERCE YILDIR AZAP ÇEKİYOR,DİĞERİ DAHA KABİRDE SORGUYA ÇEKİLMEMİŞTİR) O HALDE ÖNCEDEN ÖLEN KAFİRLER DAHA ÇOKMU AZAP ÇEKİYOR?? HAYIR,ÇÜNKÜ ALLAH ZALİM DEĞİLDİR,KİMSEYE ZERRE KADAR ZÜLÜM ETMEZ,İŞTE AYET:NAHL 111 NAHL 21. Hep ölüdürler, diri değil. Ne zaman diriltileceklerinin de bilincinde değildirler NAHL 111. O gün ki, herkes kendi nefsini kurtarmak için mücadele ederek gelir; herkese yapmış olduğu işin karşılığı tamamıyla ödenir ve hiçbirine zulmedilmez. ABESE 21. Sonra onu öldürdü de kabre gömdürdü. 22. Sonra dilediği zaman onu yeniden diriltecektir Kabir azabının varlığını savunanlar Kur'an'da geçen Mümin suresinin 46. ayetin kabir azabına delalet ettiğini söylemektedirler. Bu ayeti birlikte değerlendirelim istiyoruz. Mümin suresinin 46. ayeti: "Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: «Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!» (denilecektir)". Bu ayetin mealini verirken iki ayrı zamanda gerçekleşecek bir olaydan bahsediyormuş gibi bir anlam verilmiştir. Halbuki, burada bir zamanda gerçekleşecek olan iki şeyden bahsedilmektedir. Biri zamanla, diğeri de azabın biçimselliği ile ilgili. Ayetin doğru anlamı şöyle olması gerekirdi: MÜMİN SURESİ 46.AYETİN MEALİ: "Kıyamet koptuğu zaman Firavun ve ailesini azabın en şiddetlisine sokun denilir ve onlar sabah akşam ateşe arzolunurlar. Görüldüğü gibi tüm eylem kıyametle başlamaktadır. Bu anlayış Kur'an'ın bütünlüğü içerisinde verilmek istenen anlayışa da uygun düşmektedir. Çünkü Allah insanları kıyametten sonra hesaba çekerek, suçluların suçları kendilerine ispat edikten sonra hak ettikleri cezayı vereceğini onlarca ayette bildirmektedir Kime inanalım, kime güvenelim ey Tanrım? Eğer bu din ve mezheplerden herhangi biri doğruysa, bu doğru olan din veya mezhebi keşfedemiyenlerin hali ne olacak? Bunun günahı vebali o doğruyu keşfedemiyenler mi? Bunca çelişki arasında, sen insan olsaydın doğruyu bulabilir miydin ey yüce Tanrım? Sen kalbi mühürlü bir insan olsaydın ebedi cehennemi haklı bulabilir miydin? HAC SURESİ32. Onlardan (olmayın) ki, dinlerini ayırıp öbek öbek olmuşlardır. Her grup kendilerindekine güvenmektedir. BAKARA145. Andolsun ki, sen, o kitap verilmiş olanlara her türlü delili de getirsen yine senin kıblene uymazlar; sen de onların kıblesine uymazsın. Bir kısmı diğer bir kısmının kıblesine de uymuyor. Andolsun ki sana gelen bunca ilmin arkasından tutup onların arzularına uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka haksızlık yapanlardan olursun. 146. Kendilerine kitap verdiğimiz toplumların alimleri, peygamberi, oğullarını tanır gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir takımı, gerçeği bile bile gizlerler. 147. O gerçek Rabbindendir. Artık sakın şüpheye düşenlerden olma! Akıl sahipleri, aynı zamanda öğüt alabilen ve başkalarından gelen doğruları kolaylıkla kabul edebilen kimselerdir. Çünkü kalplerinde kibir, kendini beğenmişlik yoktur. Kendilerinde gördükleri hataları rahatlıkla düzeltir, başkalarından gelen öğütleri de kolaylıkla kabul ederler. Bir konuşma sırasında amaçları doğruyu ortaya çıkarmaktır; mutlaka kendi fikirleri kabul edilsin diye hırs yapmazlar ve ısrar etmezler. Bu nedenle Allah, onları "ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar." ayetiyle tarif etmektedir. (Zümer Suresi, 18) Tanrım senden dileğimdir; Bugüne kadar çelişkiler içinde bıraktığın gelmiş geçmiş tüm insanları yargılayacaksan eğer inançlarından dolayı değil, amellerinden dolayı yargıla. İnançlarından dolayı yargılamayı düşünüyorsan eğer, geçmişte yaşamış olanları değil, bundan sonra yaşayacak insanları mühürsüz, perdesiz yaratarak ve onlara kesin delillerle, çok dil bilen, birçok konuda ihtisas sahibi, insanları her konuda aydınlatacak ve gelecekteki insanlara da kalıcı kanıtlar bırakacak, inanılır, güvenilir, bilgeliğiyle, erdemiyle örnek bir elçi gönder. Dünyadaki adaletsizlik, zulüm, vahşet sona ersin. Sevgi , dostluk, barış, huzur ve mutluluk egemen olsun. Bu dilekçeme cevap gelmezse, ben yine bana verdiğin akıl doğrultusunda gideceğim. Senden başkasına eyvallah etmeyeceğim. Ne Yahudi-Arap kuzenlerinin, ne de insanı Tanrı ya da Tanrı'nın oğlu edinenlerin yolunda gitmeyeceğim. Dünyada sevgiyi, adaleti, barışı şiar edineceğim. Verdiğin bir ömürlük dünya ise kabullenmekten gayrı çaremiz yok. Varsa eğer ölüm sonrası ister dondur, ister yak. Elimden, beynimden gelen bu. Tek yapabileceğim, seni reddetmemek. Reddedenleri ise asla kötü addetmeyeceğim. Çünkü sanki özellikle reddedilme gayreti içindesin. Kusurum varsa sen bağışla Tanrım!! Meleklerine selam. DİKKAT ET!!!!!!!!!ŞU AN KURAN'I KERİM'E GERÇEK MANADA UYAN HİÇBİR ŞAHIS VE DEVLET YOKTUR!!!!!!!!!! Neml Suresinin 82.ci ayetinin Türkçe çevirisi şöyledir. [ O söz, başlarına geldiği zaman onlara yerden bir DABBE çıkarırız . O onlara, İnsanların ayetlerimize inanmadıklarını söyler.] Bu ayette geçen DABBE kelimesi : Canlı demektir. Orjinal kelime DABBETÜL ARZ olarak geçer. Yani "Arz'dan-Yerden-Yeryüzünden çıkacak Canlı " anlamındadır VE İNSANDIR,UYDURULMUŞ HADİSLERDE HAYVAN DİYE GEÇER VE ÇOK SAÇMADIR
  10. Tanrıya Dilekçe: Ey yüceler yücesi Tanrım ; Sana Tanrım diye seslenmekle hata ettiysem beni bağışla. Gerçi kusur bende değil bize senin ismini çok farklı bildirenlerde. "Allah" mı demeliydim yoksa "Yahve" mi? Tao mu demeliydim yoksa Eloha mı? Her kitabında ismin farklı. Şaşkınlığı mı hoşgör Tanrım.. De ki: «İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O'nundur.» İsra:17/110 ARAF SURESİ180. Oysa en güzel isimler Allah'ındır. Onun için siz O'nu onlarla çağırın ve O'nun isimlerinde sapıklık eden mülhidleri bırakın. Yarın onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir. Tanrım sen neredesin? Buna akıl erdiremedim. Kutsal kitapların hem "O her yerde" diyor, hem de "Gökte". Bu nasıl oluyor Tanrım? Gök diye herkes yukarı bakıyor. Ama Evrende yukarısı neresi, aşağısı neresi ona da akıl erdiremedim. Türkiye'den yukarı bakınca gördüğümüz yer ile, Yeni Zelanda'dan yukarı bakınca gördüğümüz yerin uzay koordinatları çok farklı olmuyor mu Tanrım? Yoksa bize mi yanlış öğrettiler? Yoksa onlar yeri uçsuz bucaksız düz bir arazi, göğü-uzayı da yerin üstünde bir kubbe mi sanıyorlardı? Hadid SURESİ4 "... Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda yükseleni bilir. O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir. Allah, işleyip üretmekte olduklarınızı en iyi şekilde görmektedir. " Bütün bunlarla beraber biz Allah'ın her an, her yerde hazır ve nazır olduğunu vicdanımızın derinliklerinde ya da basit müşahedelerle anlayabiliriz. “Evet, Cenab-ı Hak 'Biz insana şah damarından daha yakınız.'(Kaf, 50/16) buyuruyor. Bana şah damarımdan daha yakın olan Allah, demek ki keyfiyetsiz, kemmiyetsiz olarak her yerde hazır ve nazırdır. O, 'İnsanla kalbi arasına girer'(Enfal,8/24). BAKARA SURESİ255. Allah'dan başka hiç bir tanrı yoktur. O, daima yaşayan, daima duran, bütün varlıkları ayakta tutandır. O'nu ne gaflet basar, ne de uyur. Göklerdeki ve yerdeki herşey O'nundur. O'nun izni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine! Onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun hükümdarlığı, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Her ikisini görüp gözetmek, ona bir ağırlık da vermez. O, çok ulu ve çok büyüktür. MÜLK SURESİ3. O ki, birbirine uygun yedi gök yaratmıştır. O Rahman'ın yarattığında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Haydi çevir gözü(nü), görebilir misin hiç bir çatlak, bir kusur? 4. Sonra gözü(nü) tekrar tekrar çevir; o göz, güçsüz, yorgun bir halde sana döner! Ey Tanrım ; İsrailoğullarına sayısız peygamber gönderdin. Bildiğimiz peygamberlerin ilk birkaç tanesi ve Muhammed hariç hepsi Yahudi. Kur'an'da ise her kavme bir peygamber gönderildiği yazılı. Ama biz bilmiyoruz. Türk peygamber, Hint peygamber, Rus , Alman, Japon, Çinli peygamber geldiyse onları neden bilmiyoruz Tanrım? Bu haksızlık değil mi? Neden sadece Yahudi peygamberler tanınıyor? Örneğin, Almanlar'a peygamber gönderdiysen Almanların bundan haberi olması gerekmez mi? "Peygamber göndermedikçe (hiçbir millete) azap edecek değiliz."İsrâ sûresi, 17/15. Yani Allah'ın peygamber göndermedikten sonra, bir cemaati hesaba, sigaya çekmesi ve azap etmesi, O'nun rahmetinin şümulüne muvafık değildir. Zira O: "Kim zerre kadar hayır yaparsa onu görecek, kim de zerre kadar şer yaparsa onu görecektir."Zilzâl sûresi, 99/7-8 kat'î fermanıyla, hayrın, şerrin karşılıksız bırakılmayacağını ifade etmektedir. Oysaki, kendilerine peygamber gönderilmemiş kimseler, hayrı-şerri bilmediklerine göre, azap olacakları da söylenemez. Binaenaleyh Allah (celle celâluhu), hayrın-şerrin hesabını soracağına göre, demek ki, herkese peygamber gönderilmiştir. Herkese peygamber gönderen Allah, bu hükmü: "Hiçbir millet yoktur ki, içlerinde onları eğri yolun encamından sakındıran bir nebi gönderilmiş olmasın." Fâtır sûresi, 35/24.şeklinde ifade etmiştir. Niçin peygamberlerin getirdiği hükümler hep farklı. Birisine göre domuz, şarap haram. Diğerinde helal. Kimisinde sünnet var. Kimisinde yok. Kimisi Kudüs'ü kıble ediniyor. Kimisi Kabe'yi. Kimisinde zina eden taşlanıyor. Kimisinde kırbaçlanıyor. Birisi cumartesi kutsal gün diyor. Diğeri cuma. Öbürü pazar. Birinde ezan okunur, diğerinde çanlar çalar. Tapınakların niçin farklı her yerde? Kiminde secde edilir, kiminde oturarak dinlenir. Kiminde ise dönülür, oynanır. Birisi "Üzeyr Tanrı'nın oğlu" diyormuş. Diğeri İsa. Öbürü de "Yaratmasaydım Muhammed'i yaratmazdım alemi" dediğini yazıyor. Bunların hangisi doğru? Neden kimi peygamber dünya nimetlerinden uzak durmuş, hiç evlenmemiş de, kimisi ise harem kurmuş, saltanat oluşturmuş? Hem neden babadan oğula peygamberlik verdin? Kendisi peygamber oğlu, torunu, torununun torunu da peygamber. Yok muydu başka düzgün insan? Din, yaratıcı tarafından gönderildiğinden ebedi, kamil ve sabit olması gerekir. Kur’an ilahi dinin bu özelliğini, “Allah katında din, şüphesiz İslam’dır” Al-i İmran / 19 “Allah’ın nezdinde olan baki ve sizın yanınızda olan fanidir” Nahl / 96 ayetleri ile açıklamaktadır. Peygamberler aracılığıyla beyan edilen ilahi din, diyanetin özünde tek, sabit, değişmez ve kalıcı olma özelliğine sahiptir. Dini hükümlerin asılları; tevhid, nübuvvet, imamet, kıyamet, gayb, vahiy, cennet-cehennem..v.s, imanın temelleri konumunda olan konular olduklarından hiçbirinde değişiklik sözkonusu değildir. Hz.Adem zamanından kıyamete kadar aynıdır ve değişmez özelliğe sahiptir. Pratik ve ameli konular; toplumun yapısına yönelik, zamanın gereksinimine göre, coğrafi farklılıklar gözönünde bulundurularak beyan edilen dinin fer’i hükümleri; fıkıh, hukuk ve ahlak hükümleri şeriat diye adlandırılmaktadır. Dinin hükümleri zamanın şartlarına göre, ihtiyaç duyulan miktarda zamanın peygamberine vahiy yoluyla indirilir ve o peygamberin şeriati diye adlandırılır. Nuh’un şeriati, İbrahim’in şeriati, Musa’nın şeriati, İsa’nın şeriati. Şeriat iki temel üzerine oturur; zamanın gereksinimleri ve toplumun eğitim seviyesi. Peygamberlerin değişik zaman ve coğrafyalarda bulunmaları, farklı öğretiler ve farklı eğitim-öğretim sistemini getirmelerini gerektirir. İnsan bireysel ve toplumsal hayatında diğer canlılara oranla tekamül ve ilerleme kateden bir varlık olduğundan yaşantısında ifrat ve tefrit yolunu gitme özelliğine sahiptir. Şeriat, hem insanın tekamulü için gerekli maarif ve öğretiyi getirip eğitim- öğretim sistemini belirler, hem de insanın nefsine uyup ifrat ve tefrit yoluna gitmesini engeller. “... Biz her biriniz için şeriat ve yol belirledik.” Maide / 48 Şeriat hükümleri iki kısımdır; sabit hükümler ve değişken hükümler. Sabit hükümler, hükmün teşri edilmesinde zaman, coğrafi şartlar, kültür ve geleneklerin fonksiyonu olmayan evrensel ve kalıcı değerlere sahip hükümlerdir. Yani Yaratanın o hükümleri koymasında insanların yaşantılarının bölgesel ve zamansal farkılılıklarının hiç bir etkisi yoktur. Asırların geçmesiyle o hükmün geçerliliğinin ortadan kalkması mümkün değildir. Nas ile belirlenen haram ve farzlar bu kısımdandır; domuz etinin haram olması, içkinin haram olması, namaz, oruç..... Değişken hükümler; zamanın şartlarına göre değişebilen, teşri edilmesinde, kanunlaştırılmasında zaman ve mekanın, coğrafi şartların fonksiyonu olan hükümlerdir. Şeriatlerin nesh edilmesinin, hükmünün kaldırılmasının hikmeti de burdan kaynaklanıyor. Yani bir şeriatın hükümlerinin kaldırılıp yeni hükümler gelmesi gibi, bu durum bir şeriatın kendi içinde de mümkündür; bir hüküm belli bir zaman yürürlükte kalır ve misyonunu tamamladıktan sonra yeni bir hüküm gelir ve onu nesh eder yani yürürlükten kaldırır. “ Her hangi bir ayeti nesh eder veya ertelersek, ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz.” Bakara / 106 Peygamberlerin şeriatlarının farklı oluşunun sebebi, yaşadıkları zamanın şartlarının farklı oluşu ve bulunulan bölgenin ve toplumun farklı ihtiyaçlara sahip olmasındandır. Bu farklılık veya şeriatın hükümlerinin bir kısmının değişken olması dinde pluralizmi/ çoğulculuğu kabullenmek anlamında değildir (dini pluralizm daha sonra ayrı bir başlık aldında incelenecektir). Şeriatların değişikliği, doktorun bir hastaya farklı zamanlarda değişik tedavi yöntemi uygulaması gibidir. Doktor hastanın hastalığını tedavi etmek için başlangıçta hastanın bünyesine bakarak bedeninin kaldırabileceği ilaçlar verir. İyileşmesi ve daha sonraki tedaviye olumlu cevap verebilmesi için hastayı hazırlar. Doktorun tedaviyi zamana yayarak farklı ilaçlar vermesi, tıbbın eksikliğini veya doktorun tedaviyi bilmediğini göstermez. Çünkü hastanın bünyesi iyileşmesi için bütün ilaçları aynı zamanda almaya müsait değildir. Şeriatlar da böyledir; peygamberler toplumun tabibidirler, insanların kişisel ve toplumsal hastalıklarını bilmektedirler, tedavisi için de, toplumun durumuna, hastalıklarına, ihtiyaçlarına, kapasitesine, zamanına, bölgesine bakarak uygun hükümleri getirirler. Her peygamberin getirmiş olduğu şeriat kendi zamanının en mükemmeli ve kamilidir. Şeriat hükümlerinin bazılarının bir sonraki dönemde geçersiz kılınması onların batıl veya yanlış olduğuna işaret değildir. Bir sonraki dönemde yaşayan toplumun daha ilerlemiş, gelişmiş, ihityaçlarının çoğalmış olduğunun ve bu hükümlerin sorunları çözmekte yetersiz kaldığının ve yeni ve daha kamil hükümlerin gelmesi gerektiğini göstermektedir. Peygamberlerin şeriatleri birbirlerini tekmil ederek gelirler; bazı hükümlerin miadı dolduğundan yürürlükten kaldırılır, bazıları deforme edildiği için onları tekrar yeni kalıpda beyan ederler, bazılarının ise daha kamil şeklini beyan ederler. Kur’an’da dinin asılları sözkonusu olunca, peygamberlerin bir önceki peygamberin getirdiği kitabı tasdiklediği ve onayladığı beyan edilir. “Onların izi üzerine arkalarından kendisinden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik.” Maide / 46 “ Sana da önceki kitabı tasdik eden ve onu kollayıp koruyan kitabı hak olarak indirdik.” Maide / 48 Dinin nesh edilmesi, geçersiz kılınması asla sözkonusu değil bilakıs peygamberlerin, bir öncekini kollayıp koruması emr ediliyor. Ama konu dinin detayları ve teferruatı olunca Kur’an farklı tabir kullanıyor. Her ümmete şeriat ve yol tayın ettiğini beyan ediyor. “... Biz her biriniz için şeriat ve yol belirledik.” Maide / 48 Şeriatın hükümleri kendi zamanlarında mükemmel ve hak olmakla birlikte hepsi sabit değildir yani değişebilir. Dolayısıyla Hz. Musa zamanındaki şeriat hükümleri eğer özel ve zamanla sınırlı bir hükümse Hz. İsa zamanında geçerliliğini yitirir; cumartesi günü balık tutmanın yasak olması gibi, ama zamansal ve bölgesel değilse hükmün devamlılığı sözkonusudur; faiz, içki, kumar, zina ..vs hükümlerin haramlığı gibi. Şu noktayada dikkat etmek gerekir: İslam şeriatinde var olan haram ve farzların bazıları önceki peygamberlerin getirmiş olduğu hükümlerdir. İslam’ın ibtidai olarak teşri ettiği hükümler değildir. Bu hükümlerin İslam şeriatinde yer alması, bazıları tarafından şöyle değerlendiriliyor “bu hüküm Yahudilikten İslama girmiştir” veya “Hıristiyanlıktan İslam’a girmiştir” dolayısıyla doğru değildir. Eğer Yahudilik ve Hıristiyanlıktan maksat Hz.Musa ve Hz.İsa’ya nazil olan vahiy ve şeriatse bunun hiçbir sakıncası yoktur; çünkü peygamberler aynı dinin şeriatini bölüm bölüm kendi zamanlarında getirerek kemale ulaştırmışlardır. İslam şeriati, tahrif ve deforme olmuş önceki şeriatların hükümlerini düzeltip kamilleştirmiştir. Eğer Yahudilik ve Hıristiyanlıktan maksat tahrif olmuş, rahip ve hahamların kendi elleriyle yazdıkları şeriat hükümleri ise İslam bunu zaten kesinlikle, ne içinde barındırp kabul eder, ne de onaylar. Kur’an, geçmiş peyagamberlerin getirdiklerini koruyup kollayan olarak tanıtılmaktadır. “ Sana da önceki kitabı tasdik eden ve onu kollayıp koruyan kitabı hak olarak indirdik.” Maide / 48 Resul-u Ekrem’in(s.a.a) şeriati bütün şeriatleri koruyup kolladığından, ilahi dinin kemalini sağladığından ve artık başka vahiy gelemeyeceğinden son dindir.Yani ilahi din olan İslam’ın hükümlerini beyan eden Resulullah’ın ( s.a.a) getirdiği şeriat, kıyamete kadar geçerliliğini koruyacaktır. Ve hiç bir görüş, düşünce, teori, ideoloji bu hükümleri geçersiz kılma gücüne sahip olmayacaktır. “Öyle mabuddur ki, müşrikler istemese de Peygamberini insanları doğru yola sevk eden apaçık ve kesin delillerle ve bütün dinlere üst olmak üzere hak din ile gönderdi.” Tevbe / 33 “Batıl, ona önünden de ardından da gelemez. O ( Kur ‘an ), hikmet sahibi ve övülen Allah’tan indirilmiştir.” Fussilat / 42 Beşeri sistemlerin/ dinlerin koymuş oldukları yasalar, yasadıkları kanunlar, ilahi dinin hükümlerinin hiç birinden daha mükemmel değildir ve hiç birisini batıl, geçersiz kılma kapasitesine sahip değildir. İlahi din, hem özü itibarıyla, hem de şeriat hükümleriyle bütün dinlerden üstün kılınmıştır. Netice olarak şu noktalara dikkat etmek gerekir; - Allah’ın dini tektir ve bütün peyagmberler bu dinin hükümlerini getirmişlerdir. - “Semavi dinler”, “Tevhidi dinler”, “İbrahimi dinler” tabirleri musamahaten, yani terimleri kullanmadaki dikkatsizilikten, fazla önem vermemekten kaynaklanır. - Dinde reform, değişiklik, nesh asla sözkonusu değildir. - Her ümmete bir şeriat gönderilmiştir. - Peygamberlerin getirdiklerinin farklılığı şeriatlerindendir. - Peygamberlerin getirdiği şeriatler birbirini tamamlama özelliğine sahiptir. - Hem şeriatler birbirini nesh edebilir, hem de her şeriatın kendi içinde bir hüküm diğer bir hükümü nesh edebilir. - Şeriatın hükümleri değişken ve sabit diye iki ayrılır. - İlahi din ve şeriat bütün dinlerden üstün, evrensel ve kalıcıdır. ZÂRİYÂT - 56 Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. ENBİYA SURESİ 107. Seni sadece bütün kainata rahmet olarak göndermişizdir. “Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı, Allah’ın izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan bir ışık olarak gönderdik.” (Ahzab: 45-46) İslam dininde recm cezası yoktur,nur suresinin 1.ayetinde BEİLRTİLDİĞİ ÜZERE, CENABI ALLAH BU SUREYİ TEK FARZ OLARAK İNDİRİDİĞİ SUREDİR 24/1. Bu indirdiğimiz, farz kıldığımız ve içinde açık açık ayetler indirdiğimiz bir süredir; ola ki iyice belleyip tutarsınız. 24/2- Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun EĞERKİ RECM CEZASI OLSA İDİ; NİSA 25. İçinizden kim hür olan mümin kadınları nikahla alacak mali güce sahip değilse, ona da sahip bulunduğunuz mümin cariyelerinizden var. Allah, kadrinizi imanınız ile çok iyi bilir. Siz müminler hep birbirinizden sayılırsınız, o halde fuhuşta bulunmayan gizli dost edinmeyen, namuslu yaşamakta olan cariyeleri sahiplerinin izniyle nikahlayınız, mehirlerini de güzelce kendilerine veriniz. Eğer evlendikten sonra bir fuhuş irtikap ederlerse o vakit bunlara, hür kadınlar üzerine terettüp edecek cezanın yarısı lazım gelir. Bu durum sizden günaha girmek korkusunda olanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Bununla beraber Allah günahları bağışlayandır, merhamet edendir. AYETTE BELİRTİLDİĞİ ÜZERE CARİYELER EVLENDİKTEN SONRA ZİNA YAPARLARSA HÜR KADİNLARA UYGULANAN CEZANIN YARISI CEZA VERİLİR, EĞERKİ RECM CEZASI OLSA İDİ TAŞLA ÖLDÜRME CEZASININ(RECM) YARISI NE OLURDU ACABA????????????
  11. ne orucu ya,ramazan orucundan başka oruç yok,eğer borcunuz varsa ramazan orucundan dolayı başka böyle bir gecede KURANDA YOK,NE KANDİLİ YA KURANDA GEÇEN TEK ÖNEMLİ GECE KADİR GECESİDİR
  12. arci

    Özürlü Çocuk ve Kader Meselesi

    ÇOK SAÇMA YİNE ALLAHI ŞUÇLAYACAK BİR ŞEYTANLIK YADA YAMYAMLIK BULDUNUZ AMA YALAN,YALAN TÜRKİYEDE TAM 8,5 MİLYON ÖZÜRLÜ VAR YANİ %12 YANİ ALLAHMI SUÇLU, ALLAHMI DİYORKİ BEN SİZE ÖZÜRLÜ EVLAT VERECEĞİM DİYE,LÜTFEN YAPMAYIN ALLAHIN YEMEĞİNİ,SUYUNU,HAVASINI TENEFFÜS EDİP ALLAHA BÖYLE YAKIŞTIRMALAR YAPMAYIN
  13. sayın yam-yam evlatlık meselesi zeyd hakkında inen ayetleri içerir, KURAN'DA ismi geçen tek sahabe odur, işin aslı hz.zeyd'in peygamberimiz tarafından kölelikten kurtularak yanına alınması meselesidir, ASLINDA HZ.ZEYD'İN BABASI VE ANNESİ VAR İDİ,BABASI VE AMCASI HZ.ZEYD'İ PEYGAMBERİMİZDEN İSTEMEYE GELMİŞTİR(YANLIŞ ANLAŞILMASIN,KÖLELİKTEN PEYGAMBERİMİZ KURTARMIŞTIR) ANCAK HZ.ZEYD PEYGAMBERİMİZİN YANINDA KALMAK İSTEMİŞTİR AHZAB 40. Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir; fakat Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir. BU AYETTEN ANLAŞILDIĞI ÜZERE PEYGAMBERİMİZİN ERKEK EVLADI YOK İDİ(VAR OLAN ERKEK EVLADI BU AYET İNDİĞİNDE ÖLMÜŞ İDİ),ZEYD İLE BABA-OĞUL İLİŞKİSİ SADECE GÖNÜL BAĞI İLE OLMUŞTUR, ANNESİ VE BABASI OLAN BİR İNSANIN (ZEYD) EVLATLIK MESELESİ DEĞİLDİR TEKRAR EDİYORUM SADECE GÖNÜL BAĞIDIR, BİLMEM ANLATABİLDİMMİ,SAYGILAR.
  14. yani kısaca dayı fenafişeyh makamında,dokunmayın!!!!!!!!!!!! doğrumu dayı,tarikat dilinden:))))))))))))
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.