Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kuzey

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    67
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Diğer Bilgiler

Kuzey - Başarıları

Meraklı

Meraklı (6/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Çoğu entelektüel tarafından bile yanlış yorumlanan bir konu var. Hatta, buğulu sese sahip belgeselcimiz bile aynı yanlışlığa düştüğünde şaşırmıştım. Orhan Gencebay'ı köyden kente göçün enstrümanlarından biri gibi gösterme yanılgısına artık bir son verilmesi gerekiyor. Orhan Gencebay, her şeyden önce Türk müzik dünyasının gelmiş geçmiş en büyük üstadıdır. Bunu söylediğimde kimilerinden tebessüm, kimilerinden alaysıl karşılıklar gelebilir. Ancak, bu gerçeği kabul etmemiz gerekiyor. Onu sadece arabesk esintiler barındıran yoz müzikle suçlayanlar, hem besteciliği hem icracı yönü hem de müzik bilgisi ve entelektüelliği karşısında genellikle sükuta uğramayı göze almalılar. Bir defa 70'li yılları tam da o dönemin ruhuyla yaşayan biri olarak şunu söylemeliyim: Orhan Gencebay, köy ya da köyden kente göç motifleri taşıyan ve bunun yanında da dinleyici kesimi olarak o kesime hitap eden biri değildi. Kim buna "öyle değildi" diyebilir. Daha çok, kozmopolit, büyük kentleri içine alan ve bunun yanında kırsalda da, apartmanlarda da, Bağdat Caddesinde de, Çankaya'da da büyük beğeniye sahip bir müzisyendi. Köyden kente göçün temel motifi Türk Halk Müziği ezgileriydi. "Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun"dan tutun "Kışlalar doldu bugün"e kadar uzanan bir yelpazeyi barındırıyordu. Oysa, Orhan Gencebay kentlidir. Bunu bir meziyet diye sunmuyorum. Bu yanılgıyı düzeltmek için söylüyorum. Orhan Gencebay, birkaç sanatçı ömrüne sığacak ve üretilebilecek onlarca büyülü melodilerle bezenmiş şarkılarıyla bambaşka bir dünyayı yaşatıyordu. Kendi açımdan baktığımda, 70'li yıllardaki melodilerinin çoğunu hâlâ zevkle dinliyorum. Belki 80'li yıllar ve sonrası üretimlerinin çoğundan aynı lezzeti almıyorum ve beğendiğim çok fazla şarkısı olmayabilir; ama, bu, onun Türk müzik dünyasının gelmiş geçmiş en büyük ismi olduğu gerçeğini asla değiştirmez. Açık hava sinemalarını, Elvis'in melodilerini, İlham gazozlarını, Cem Karacalı, Barış Mançolu şarkıları, anarşi ve heyecan atmosferini yaşamış biri olarak, en azından izlemiş biri olarak bunları söylüyorum. Bir sonraki biyografimiz CEM KARACA olacak.
  2. Listemize devam edelim. ŞÖHRETİ HAK ETMEYENLER 35 - RUTKAY AZİZ (Davudî ötesi sesini maalesef doğal vurgulamayla veremiyor. Rol yeteneği zayıf.) 36 - FATMA GİRİK (Ağlayan mavi gözler... Bir yere kadar...) 37 - TAMER KARADAĞLI (Sinema çerçevesi içindeki yeri, yardımcı erkek oyuncu olarak en fazla kendisine uygun iki sahnede kullanımına müsaade edebilir bence.) 38 - PINAR ALTUĞ (Kendisini zorlamasına gerek yok zaten. Filmdeki konu ne olursa olsun, aynı yüz ifadesiyle sahnede. Benim dünyamda ismine yer yok.) DEĞERİ BİLİNMEYENLER 12 - HAYRETTİN KARACA (TEMA çalışmaları ve ülkemizin doğası için verdiği uğraşlar daha çok takdir edilmeli.) 13 - İLBER ORTAYLI (İşte tarihçilik)
  3. Arkadaşlar, bu başlığı kendi şahsiyetlerimiz için açmıştım. Eğer öyle olmasaydı, en başlara İtalyan ressamlar Caravaggio'yu ve Leonardo da Vinci'nin çağdaşı Rafaello'yu da koyardım! 30 - Mehmet Y. Yılmaz (Sıradan ve etkisiz yazılar. Evet, zaman zaman onda da yurtdışı seyahatlerden esintiler gelmiyor değil. Siz hiç İrlanda'da otel odanızdan Atlas Okyanusu'nu seyrettiniz mi yağmurlu bir günde?!) 31 - Pakize Suda. (Beyazperdeden gelip, çay partilerinde yapılan muhabbetlerin yazıya dökülmüş hali) 32 - Oktay Ekşi (Köşedeki yeri ile uyum sorunu göze çarpıyor. Belki 12 ilâ 16 ncı sayfa civarında bir köşe verilebilirdi kendisine.) 33 - Kadir İnanır (Sadece yakışıklılık! Aksiyon, mimik, karakter sunumuna hiçbir zaman sahip olamadı.) 34 - Turgay Şeren (Hâlâ 55 yıl önceki Berlin'in nemasını yiyor. Futbolun gelişiminden bihaber! Hele yorumculuk yaptığı dönem pazar akşamlarını iple çekiyordum; çünkü, tv'de kaliteli komedi programı kıtlığı çekiliyordu. "Di mi Güntekin"in mucidi. Şimdiki ekip de fena değil doğrusu!) 11 - Tanju Okan (Cem Karaca'yla beraber Türk Pop Müziğinde gelmiş geçmiş en güçlü erkek seslerinden birisiydi.)
  4. Mesajda "Bozan" ismini görünce önce tedirgin oldum doğrusu. Çünkü, salvolarla karşılaşacağımı düşündüm. Ama, yanılmışım. Teşekkür ederim Bozan.
  5. Yukarıda sehven "YAVUZ KAYNARCA" yazılmış, "OKTAY KAYNARCA" diye düzeltiyorum.
  6. Evet, güzel ekler yapmışsın. Tuncel Kurtiz'le yaklaşık 12 yıl önce Ankara'da Anadolu Kulüpte tanışma fırsatım olmuştu. Doğal bir insan, iyi bir oyuncu. ŞÖHRETİ HAK ETMEYENLER 22- Bilgin Gökberk (Benim gibi konuşma zafiyeti olan -bu onun suçu değil elbette-, kopuk, kesik ve nereye gideceği belli olmayan cümleler sarf eden bir arkadaşımızı her pazar akşamı futbol maçlarını uzun uzun yorumlarken izlemek herhalde Floransa ya da Aşağı Saksonya'da mümkün olamazdı.) 23- Emre Kınay (Aktör ya da oyunculuğa uygun bir tiplemesi yok. Mahallenin varlıklı hırdavatçısının oğlu olmaya daha yakın.) 24- Güven Kıraç (Türk film endüstrisinin jokeri. Üretilen her iki filmden birisine 1 Güven Kıraç düşüyor galiba! Ya da ucuz işçilik! Kendisine uygun roller olabilir; ama, Hacivat-Karagöz'deki Kadı tiplemesi için en son aday olmalıydı) 25- Yavuz Kaynarca (Bu şahsiyetin nasıl gündemde olabildiğini çözmek, Büyük İskender'in kördüğümü çözmesinden daha zor olmalı herhalde. Ayrıca, magazin haberlerindeki tavırları, beyanatları çok itici. Aktör yüzü ve duruşuna da sahip değil. Valla ben çözemedim. Çözebilene aşk olsun!) 26- Asena (Bu kadar az figürle, bu kadar sıradan ve aksiyonsuz danslarla bu kadar meşhur olmak güzel yurduma has bir gerçeklik olmalı.) DEĞERİ BİLİNMEYENLER 8- Nihat Genç (Çoğu insanın iç dünyasında söyleyemediklerini onlar adına eksiksiz yerine getiren adam. Daha geniş platformlarda görünmeli) Bu liste böyle uzayıp gider...
  7. Adrenalin (Vakana), teşekkür ederim. Kamuran Y. Usluer, özellikle 70'li yılların değerli filmlerinde, özellikle köyden kente göç konusunu işleyen ya da o kökenden insan tiplemelerinde çok başarılı olan ve rolünün hakkını veren bir oyuncuydu. Ben daha yakın zamandan örnek verirsem hatırlarsın. Benim beğenmediğim Eşkıya filminde Keje rolündeki (Şermin Hürmeriç) kadının tekerlekli sandalyede yaşayan kocası rolündeki adamdı ve filmdeki tek iyi oyuncuydu. Sen de ekler yaparsan sevinirim. Bu arada birkaç ismi daha eklemek istiyorum listeye. ŞÖHRETİ HAK ETMEYENLER 17- Ertuğrul Özkök (Yazılarında bir değer göremiyorum ve konumundan dolayı kimi zaman kamuoyu oluşturması anlaşılır bir şey değil. Hele Paris'ten aldığı o çok meşhur ve pahalı şarapa birkaç sütun ayırması affedilecek gibi değildi.) 18- Gülben Ergen (O yapmacık ve rahatsız edici oyunculuğu ve Kızılay ya da Taksim Meydanında yürüyen binlerce kızımızdan farksız sesiyle gündemde olması düşündürücü.) 19- Güneri Cıvaoğlu (Filozof edasıyla oturuşu durumu kurtarmıyor. Diğerleri gibi. Her an Madrit anılarına girebilir, dikkat!) 20- Hülya Avşar ("Türkiye'nin en güzel kadını" şeklindeki evrensel yalana bir son verilmesini sabırsızlıkla bekliyorum. DEĞERİ BİLİNMEYENLER 6- Kemalettin Tuğcu Bu liste böyle uzayıp gider...
  8. Burada, günümüzde kazanmış oldukları şöhreti hak etmeyenlerden veya şöhretlerinin oranı abartılı olanlardan ve değeri bilinmemiş, kaybettiğimiz değerlerden bahsetmek istiyorum. ŞÖHRETİ HAK ETMEYENLER 1- Kenan Doğulu (Uykusunu alamamış o sesiyle ve banyo ezgileri taşıyan melodileriyle barları tıklım tıklım doldurmasının gizemini çözemedim.) 2- Meltem Cumbul (Oyunculuk kavramına pek bir uzak. Üzgünüm.) 3- Yavuz Turgul (Eşkıya ve Gönül Yarasındaki başarısızlıklarının başyapıt şeklinde sunumunun sırrına eremedim) 4- Okan Bayülgen (Yaygara yapmak ve gürültü çıkarmak ne zamandan beri komiklik ya da espri zannedilmeye başladı?) 5- Nilüfer (Böylesine zayıf bir sesle 30 yıldır nasıl hâlâ abartılıyor ve ayakta duruyor anlayamıyorum.) 6- Metin Uca (Toplukonut sitelerini aşacak bir yapıda görünmüyor.) 7- Tuğba Özay (Hitit Tanrıçası Kibele manken ölçülerindeyse, bu mankenimiz ve diğerleri süper top model.) 8- Memet Ali Alabora (Rol yeteneği yok ve sol aktivitasyonla bir yer edinmeye çalışması ibret verici.) 9- Nebil Özgentürk (Yine yapmacık sol dramatizasyon ve kopuk diyaloglar.) 10- Seray Sever (Bu ismi buraya yazdıracak kadar bana tanıtmasını sağlayan medyaya bravo!) 11- Nükhet Duru (Türk Pop Müziğine bir katkısı olmadan ayakta.) 12- Ahmet Hakan Coşkun (Değişimin yapay ve zorlama sesi.) 13- Can Dündar (Zahmetsiz belgesellerin buğulu adamı.) 14- Orhan Pamuk (Anlaşılmazlığın dünya çapındaki ismi.) 15- Ayşe Arman (Free hayatının sonsuz keyiflerini "sevgili günlük" tarzında gazetede ona köşe verdirerek yazdıran gücü merak ediyorum asıl. Yazılarda içerik ve edebî bir dil mi?! Jüpiter kadar uzak.) 16- Ahmet Altan (Siteler'deki amelenin romantizmine asla hakim olmadığını tahmin ediyorum. Mirasyedi ortamda kelimelerle oynamak güzel olmalı.) Ve adını yazamadığım nice kahramanımız!.. DEĞERİ BİLİNMEYENLER 1- Erdem Alkın (Fena sesi ve şarkıları yoktu çocuğun. Kıymetini bilemedik.) 2- Ahmet Mekin (İyi karakterdi. Şimdiki filmler ve dizilerdeki karakterleri gördükçe değeri artıyor.) 3- Hayati Hamzaoğlu (Keza aynı şekilde. Allah rahmet eylesin.) 4- Kamuran Y. Usluer (İşte karakter oyuncusu bu.) 5- Haramiler Grubu (Çocukların elinden tutan yok herhalde Unkapanı'nda!) Bu liste böyle uzayıp gider...
  9. Kill Bill, yine Tarantino'nun tarzını ve ilginçliğini barındırıyor. Diğerleri kadar beğenmedim. Abartıları sabır sınırlarını fazla zorlamış. Diyaloglar keyif verici.
  10. Epey uzun bir liste yapmam gerekir. Ama, hemen ilk etapta aklıma gelenleri hızla yazayım. Spartacus, Bir Zamanlar Amerika, Dokunulmazlar, Deer Hunter, Piyanist, Schindler'in Listesi, Cape Fear (De Niro'lu versiyon), Mission (Keşiş), Taxi Driver, Arabistanlı Lawrence (her ne kadar konusu beni üzse de, film olarak), Reservoir Dogs, Akıl Oyunları, Pulp Fiction, Jackie Brown, Kötü İkili (basit bir film gibi gözükse de, diyaloglarıyla), Casino, Dr. Jivago ve sayamadıklarım...
  11. İyi, güzel de, bu cevap neyi değiştirdi?! "Filmi beğendim" demekle ve eleştirilere kızmakla dünyanın döndüğü gerçeği değişmiyor.
  12. Kostümler ve dekorlar iyi niyetli ve başarılı denilebilir. Orhan Gazi, Kadı Efendi ve kadın tiplemeleri ne dönemin gerçeğine ne de sinema diline uygundu. Müzik, 14 üncü Yüzyıl Bursasından çok Nevşehir, Yozgat, Sivas ve civarı atmosferine daha uygun. Bir de anlamakta güçlük çektiğim bir şey var. O da şu: Çoğu stand-up şovmenimizin de çok sık kullandığı argo ötesi kelimeler. Doğrusu, bana komik gelmiyor bunlar. Yine bu filmde de Karagöz'ün ağzından, merhumun hiç de kullanmadığına inandığım çok kötü ve komiklik barındırmayan sözler dökülüyordu. Güldürmek için bunlara gerek yok. Hikâye bir paragraflık kompoze şeklinde iyi düşünülmüş. Ama, her zaman olduğu gibi, yine orada kalmış. İkinci paragrafa geçememiş. Sinema abartısı toleransı, tarihin kendisini atomlarına ayıracak kadar yok etmeyi gerektirmez.
  13. Kuzey

    GÖNÜL YARASI

    Gönül Yaralayıcı Bir Hikâye - Termot, bakar mısın? - Efendim Muntil, ne oldu? - Gönül Yarasını seyrettin mi? - Evet. - Ne düşünüyorsun film hakkında?.. - Dostum, işte bunu söylemenin zamanı. - Ne demek istiyorsun, anlamadım. - Artık filmler vizyondan düştükten sonra eleştirilerimi ya da övgülerimi yapacağım. - Niçin? - Çünkü, o sektörden ekmek yiyen insanlara zarar vermek istemiyorum. Bir şekilde emek veriyorlar. Sabahın köründen geceyarılarına kadar ayaklarının üzerinde ıstırap çekiyorlar. - Ne oldu dostum sana böyle?! Ne kadar düşüncelisin böyle. - Evet Muntil, onları üzmek istemem. Film vizyondan düştükten sonra düşüncelerimi söylersem hem zarar görmemiş olurlar gişe gelirleri ve moralite açısından. - Ah! Çok iyisin. - Sağ ol, sen de. Ayrıca, set işçileri sette yorgunluktan bitap düşerken bir de yönetmenin azarlarını, oyuncuların kaprislerini çekiyorlar. - Peki peki, tamam. Bu konuyu bırak da, filmi anlat biraz. - Sevgili kardeşim, oldukça kötü bir filmdi. - Ne diyorsun? Arkadaşların çoğu beğenmiş. "Çok güzel film" diyorlar. - Bak, senin vaktini almak istemem. Beni dinleyecek misin dinlemeyecek misin? - Peki, başla hadi. Kızma hemen. - Film girişle beraber yapaylığını ve kalitesizliğini gösteriyor. - Nasıl yani? - Çilekeş öğretmen bavullara kitaplarını dolduruyor. Kitaplar muhteşem! Mesela, arasında Zagor ya da Kemalettin Tuğcu'ya ait bir kitap yok. Toplumsal ve üst düzey kitaplar. Özellikle de kamera açısı için iyi ayarlanmış bavula doldurma konumlaması beni bayağı güldürdü doğrusu. Akabinde köyden uğurlama sahnesi. Köylülerin duruşu da bende epey acı tebessüm yarattı. Türk sineması açısından üzüldüm yine. - Lütfen bu kadar üzülme, dayanamam. - Ne yapayım, elimde değil. Öğretmenimiz köylülerle vedalaşıyor, köylüler kalıpsal duruş halinde ve hiçbiri de sıradaki diğer vedalaşmalara kafalarını kaldırıp bakmıyorlar. Sanki uğurlama değil de, çökertilen çete görüntüsü. - Termotçuğum, bir saniye telefonum çalıyor. Bana biraz izin verir misin? Sonra devam edersin. - Tabiî ki dostum, keyfine bak. Ben de bu arada bir çay alayım. ........ - Termotçuğum, özür dilerim, seni beklettim. - Sevgili Muntil, keyfine bak demiştim. Arayan kimmiş? - Kardet... - Kardet!.. Şu ışıkçı arkadaş. Onu görmeyeli yıllar oldu. Nasılmış, ne yapıyormuş şu anda? - Çalışıyormuş. Bu aralar işler iyi diyor. - Tabiî, normal. Her taraf dizi, sinema filmi kaynıyor. - Ama, biraz morali bozuk. - Neden? Sorunu neymiş? - Böyle yapay filmlerde çalışmaktan yorulduğunu, yeteneksiz oyunculara tahammül edemediğini söylüyor. - Bundan niye rahatsız oluyor ki. Onu ne ilgilendirir? Yapımcı değil, yönetmen değil. Bak, buna gülerim. Tavşan dağa küsmüş hesabı... - Öyle söyleme Termot. Çok duyarlı bir arkadaştır. Sektörde kendini geliştirip Hollywood'a gitmek istiyordu. Ama, artık bu şevkini kaybettiğini, bu filmlerle bir yere varılamayacağını, bildiklerini de unuttuğunu söylüyor. - Üzüldüm. Neyse... - Boş ver, yapabileceğimiz bir şey yok. Hadi şu film hakkındaki görüşlerine devam et. - Nerede kalmıştık. Dur bir dakika... Ha, evet, uğurlama sahnesinden bahsediyordum. - Evet dostum, lütfen devam et. - Muallimimiz İstanbul'a gelir ve bizi feci bir kahvehane sahnesiyle başbaşa bırakır. Ama, şu kadarcık bir 15 dakikaya yeni bir facia sokmakta gecikmez yönetmenimiz. - Nasıl yani? - Muntil, sabırsızlanma lütfen. Anlatıyorum işte. Sözlerimi de ikide bir kesip durma. Pencereyi kapattın mı bu arada? Sanki cereyan var. Bu aralar yüz felci geçirmekten korkuyorum dostum. - Tamam, kapattım az önce sen çay alırken. - Teşekkür ederim, çok düşüncelisin. Muallim ve eski arkadaşlarının yıllar sonra kahvehanedeki yapay karşılaşmaları beni üzdü. Usta oyunculardan Takoz'un nezaketen filmde oynuyormuş tavırları, yanındaki rica minnetle oynatılan sade vatandaşımızın zorlama heyecanı ve kurgulu konuşmaları... Evet, tahammülü zor sahnelerdi. Pavyonda gündüz iş diyaloğuna geçiş yapıyoruz. Patron kimliğine pek uymayan şişmanımızın yanında çalıştırdığı bayana "Bacım" diye hitap etmesiyle daha bir duygulandım doğrusu. Pek pavyonlarda rastlanmayan türden sıcak ve güvenilir bir hitabet ve davranışlar... Maalesef, dünya böyle değil. - Ama, sinema dilinde olamaz mı bu? - Bunun sinema diliyle bir alakası yok. Sinema abartısı daha farklı bir şey. Hele ki, öyle bir ortamda abartılan olumsuzluk olur daha çok. - Peki, sözünü kestiğim için özür dilerim. - Rica ederim, çok naziksin. Beyaz eşyacı oğlanla mağaza buluşması. Aradan uzun yıllar geçmiş. Yanlış hatırlamıyorsam "15 yıl" gibi bir süre. Bir an geriye dönüp düşündüm. Yoksa muallim bey Zimbabwe'de mi öğretmenlik yapmıştı. Ama, hayır, Mardin civarı bir yerdi galiba. Görüşebilmek için çok da uzak olmayan bir yer olmalıydı. Filmin sonlarında bu uzun ayrılığa zorlama bir replikle gerekçeler sıralanacak daha sonra; ama, inandırıcı değil ve çelişkiler barındırıyor. Muallimimiz ilerleyen karelerde kızıyla konuşurken, kızının "öğrencilerinle ilgilenmekten bizi unuttun" türünde yaklaşımı bu 15 yılın cevabı olarak veriliyor. Ama, böylesine duyarlı, sosyaldemokrat ya da aydın bir muallimin evlatlarını görmemesi için sence bu yeterli bir gerekçe mi Muntil söyle bana?! Lütfen söyle... Hadi bekliyorum... - Termot, haklısın, ne diyebilirim ki kem kümden başka. Peki, oyuncuları nasıl buldun? Genelde hikâyeyle ilgili konuşuyorsun. - Evet, o konuya şimdi girecektim zaten. Şener Şen'in belli bir geçmişi, adı var. Oyunculuğuna fazla bir şey söyleyemem. Bu haksızlık olur. Elbette ki çok üst düzey bir oyun çıkarmamış bence. Onda da sanki uzatmaları oynuyor görüntüsü ve bir an önce şu filmi bitirsem de boğazı seyretmeye gitsem havası vardı. Kapı mı çalıyor Muntil? - Evet, ekmek dağıtan çocuk geldi herhalde. Bize iki ekmek yeter mi? Sana sucuklu yumurta yapacağım. - Ooo çok severim. İnşallah taşfırın ekmeği ya da odun ekmeği getiriyordur. Ben şu tava ekmeğini sevmiyorum. - Biliyorum dostum. Onun için sabahleyin çocuğa tembihlemiştim. Öğleden sonra ekmek getirirken odun ekmeği getir diye. - Çok sevindim Muntil, çok naziksin. Bu arada ben yine bir çay alayım. Sen de ister misin? - Olur. Biraz açık olsun benimkisi. Bak, şekerlik sehpanın üzerinde. - Tamam. Filme sucuklu yumurtayı yerken devam ederiz. - Okey dostum. ....... - Çok güzel olmuş, eline sağlık. - Afiyet olsun. - Baksana, akşam Sakarya Caddesine giderken sana döner ısmarlayayım. İstanbul'da doğru dürüst iyi bir dönerci bulamadım. Yaprak döner diye satıyorlar. Saman gibi. Ankara'da döner yemek gerçekten bir zevk. - Evet, doğru söylüyorsun. Et döner en güzel burada yapılıyor. Ha, oyuncular hakkında konuşuyordun. - Takoz'dan, muallimden biraz bahsetmiştim. Asıl oyuncularımızdan Dünya Hanıma, yani, reel dünyadaki adıyla Meltem'e gelelim. İnşallah ileride iyi bir oyuncu olur. Gerçi bir 15 yıl bekledik bunun için, hâlâ olamadı; ama, iyi olursa neden alkışlamayalım. Hatırlarsın, bir zamanlar Hollywood iddiasında bulunuyordu. Üzülüyorum onun için. Eğer karşıma çıkarsa kendisine, Sevgili Cumbul, aynanın karşısına geç ya da perdede kendini iyice bir izle. Beğeniyor musun gerçekten diyeceğim. Şu yapmacıklıktan kurtulamıyor bir türlü. Dikkat et, yine bu filmde de koşturmacalı replikler, tavırlar, kurgusu çok belli diyaloglar... Yahu dur biraz, sakin ol, sakin oyna şunu. Onun için ne diyebilirim ki, kötü oynamış yine her zaman olduğu gibi. Güzelliğine, hoşluğuna diyeceğim yok. Ama, rol kesemiyor abi, ben ne yapayım. - Termot, kusura bakma, yine telefonum çaldı. - Rica ederim. Sonra devam ederiz. ......... - Muntil, işte böyle... Halil mi?.. Yani, Timuçin... Eh işte, vasat bir oyunculuk. Rolüyle de alakalı biraz. Pardon, şu şekeri uzatır mısın?.. Sağ ol. Muallimin kızıyla yaptığı o uzun konuşma. Ortaokulda coğrafya dersinde ezberlenmiş bir pasaj gibiydi. Kelimeler belki ortamın ruhuna uygundu; ama, casting ve mimikler fecaatti. Hikâye zengin değil yine. Muhtemelen banyo yaparken ya da yolculuk esnasında ya da yemek yerken veya ne bileyim, uykuya dalarken düşünülmüş bir senaryo. 2005 yılı Oscarında yabancı film adayı! İşte bunlar için ödül vermiyorlar bize. Bizde övgüler gırla gidiyor; ama, benim bu gördüklerimi onlar da görüyor. Vermezler abi. Aday olarak götürmemiz bile beni endişeye sevk etti. Muntilciğim, neyse, kafanı şişirdim. Söylenecek daha çok şey var. Ama, sektördeki o arkadaşları da fazla üzmek istemiyorum. Umarım bundan sonra daha iyi filmler üretirler. Ben onları uyarmak ve daha iyiye gitmelerini teşvik etmek için söylüyorum bunları. - Elbette ki Termotçuğum. Bu senin en tabiî hakkın dostum. - Hadi kalk, sigaranı al da gidelim. Biliyorsun, sigarasız da sabah olmuyor. - Ne diyorsun abi, daha akşam olmadı. - Lafın gelişi söyledim Muntil. Öyle bir şarkı vardı ya, o aklıma geldi. - İlahi abi, ömür adamsın. Şimdi böyle dedim diye aklına Ömür Göksel gelmez inşallah. - Ha ha ha ha! - SON -
  14. Anlat İstanbul Crash'tan mı çalıntı yoksa Crash Anlat İstanbul'dan mı?! Yine de ilginç bir film. Son iki hikâye apartopar ve kötüydü.
  15. Kuzey

    GÖNÜL YARASI

    - Muntil, işte böyle... Halil mi?.. Yani, Timuçin... Eh işte, vasat bir oyunculuk. Rolüyle de alakalı biraz. Pardon, şu şekeri uzatır mısın?.. Sağ ol. Muallimin kızıyla yaptığı o uzun konuşma. Ortaokulda coğrafya dersinde ezberlenmiş bir pasaj gibiydi. Kelimeler belki ortamın ruhuna uygundu; ama, casting ve mimikler fecaatti. Hikâye zengin değil yine. Muhtemelen banyo yaparken ya da yolculuk esnasında ya da yemek yerken veya ne bileyim, uykuya dalarken düşünülmüş bir senaryo. 2005 yılı Oscarında yabancı film adayı! İşte bunlar için ödül vermiyorlar bize. Bizde övgüler gırla gidiyor; ama, benim bu gördüklerimi onlar da görüyor. Vermezler abi. Aday olarak götürmemiz bile endişeye sevk etti. Muntilciğim, neyse, kafanı şişirdim. Söylenecek daha çok şey var. Ama, sektördeki o arkadaşları da fazla üzmek istemiyorum. Umarım bundan sonra daha iyi filmler üretirler. Ben onları uyarmak ve daha iyiye gitmelerini teşvik etmek için söylüyorum bunları. - Elbette ki Termotçuğum. Bu senin en tabiî hakkın dostum. - Hadi kalk, sigaranı al da gidelim. Biliyorsun, sigarasız da sabah olmuyor. - Ne diyorsun abi, daha akşam olmadı. - Lafın gelişi söyledim Muntil. Öyle bir şarkı vardı ya, o aklıma geldi. - İlahi abi, ömür adamsın. Şimdi böyle dedim diye aklına Ömür Göksel gelmez inşallah. - Ha ha ha ha! SON Sevgili Admin, rica etsem, bu başlığı Türk Sineması başlığı altına aktarabilir misiniz? Teşekkürler.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.