Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

instantkarma

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    201
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

instantkarma son kazandığı tarih 8 Ekim 2009

instantkarma en çok beğeni kazanandı!

instantkarma - Başarıları

Ortak

Ortak (7/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

110

İçerik İtibarınız

  1. İsim: George Harrison - Isn't it a Pity Dizin: Yabancı Müzik - Sinema Videoları Ekleme Tarihi: 23 Haziran 2010 - 21:36 Gönderen: instantkarma Kısa Açıklama: ... Geniş Açıklama: ... Video Linki: Videoyu Görüntüle
  2. Within you and without you...

  3. İsim: Beatles - Within You Without You and Tomorrow Never Knows Dizin: Yabancı Müzik - Sinema Videoları Ekleme Tarihi: 23 Haziran 2010 - 20:33 Gönderen: instantkarma Kısa Açıklama: Uyumlu bir mix ! Geniş Açıklama: Beatles grubunun iki ayrı şarkısı '' Within You Without You '' ve '' Tomorrow Never Knows ''un uyumlu bir harmanı yapılmış. Video Linki: Videoyu Görüntüle
  4. Beatles grubunun iki ayrı şarkısı '' Within You Without You '' ve '' Tomorrow Never Knows ''un uyumlu bir harmanı yapılmış.
  5. Sayın Palaman, Dikkat ederseniz, tartışma konumuz olan ayetlerdeki bilimi desteklediği öne sürülen ifadeleri, bilim dünyasında kabul edilmiş, tutarlı, sorunsuz kuramlara göre değerlendirdim. Bu ifadelerin bazılarının olsa olsa zorlarsak uyabileceğini anlatmaya çalıştığım kuramlar, Atmosferin Oluşumunu, Evrenin oluşumunu, genişlemesini açıklayan halen tutarlı, geçerli, bilim dünyasının tümü tarafından kabul edilmiş kuramlardır. Oysa, Büyük Çökme'nin sorunlu bir kuram olduğu verdiğim kaynakta ifade edilmiş. '' Özellikle uzak süpernova gözlemleri ve yüksek çözünürlüklü kozmik mikrodalga arkaplan ışıması analizleri olmak göre gözlemsel veriler, evrenin büyümesinin kütleçekim etkisi sonucu yavaşlamadığını, tam tersine giderek hızlandığını tutarlı olarak göstermektedir. Dolayısıyla büyük çöküş kuramı günümüzde sorunlu bir kuram olarak değerlendirilmektedir '' ( Wikipedi ) Elbette ki yarın bir gün ne çıkar, bunu bilemeyiz. Karanlık enerjinin doğası günün birinde ( Cern'deki çalışmaların bir amacı da bu ) tam olarak anlaşıldığında, elde edilen bilgilerle Büyük Çöküş kuramı desteklenebilir de desteklenmeyebilir de, bunu şimdiden söyleyemeyiz. Fakat bugün Büyük Çöküş kuramı bilimsel niteliğini korumuyor, çünkü; yeni gözlemlerle desteklenen bir kuram değil. Bunu siz de bilirsiniz ki, bilimde yeni gözlemlerle geçerliliğini yitirmiş kuramlar ya onarılarak düzeltilir ya saklanmak üzere rafa kaldırılır yada tamamen terk edilir. Şu an geçerli düşünceye göre ise, Evrenin genişlemesi karanlık enerjinin varlığıyla ilişkilendirilmektedir. Genişlemeye karanlık enerjinin yol açtığı, bu genişlemenin giderek hızlandığı yeni gözlemlere dayanarak düşünülmektedir. Karanlık enerjinin bir gün evrendeki hızlanmayı ve genişlemeyi durduracağı, tersine büzülmeye yol açan bir hızlanmaya neden olacağı düşüncesinin ise böyle olduğuna inanmak dışında henüz bir dayanağı yoktur. Öncelikle, buradaki tartıştığımız konu bağlamında, objektif bir değerlendirme yapmaya çalıştığımız için inanıp inanmama konusundaki kişisel görüşümü de size beyan etmek zorunda olmadığımı ve sizin de bana bir inanç/inançsızlık atfetmeye hakkınız olmadığını belirtmek isterim. Söylemediğim sözler üzerinden benim ne düşündüğüm konusunda fikir beyan etmeniz yanlış olmuş. Benim bu ayetlerin mucize olamayacağını ispatlamam, '' Hz. Muhammed yalancı olup Kuran'ı kendisi uydurmuş '' dediğim anlamına gelmez. Kuran mücizeleri denen iddialar son yüzyılda ortaya çıkmış iddialar olduğundan, daha önceki yüzyıllarda yaşayan müslümanlardan Kuran'da bu tür mucize aramayanların, aramanın yanlış olacağını düşünenlerin veya böyle iddialara itibar etmeyenlerin de '' Hz. Muhammedin yalancı olup Kuran'ı kendisi uydurmuş '' olduğunu düşündüklerini iddia edemezsiniz sanırım. Üstelik, günümüzde de bu tür mucizelere şiddetle karşı çıkıp bunların Kuran'da yeri olmadığını, mucizenin Kuranın lafzından çok manası ile, getirdiği mesaj ile ilgili olduğunu savunan bir çok ilahiyatçı var. Bir diğer konuda şudur ki; bu tür iddiaların kesin gözüyle kabul edilmesi, eğer bunların dayandırıldığı bilimsel kuramlar ileride yanlışlanırsa Kuran'ın da yanlışlanacağı gibi bir tehlikeyi de barındırmasıdır inananlar açısından. Şimdi, söylediğiniz gibi ayetleri karşılaştıralım : '' Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. '' ) " Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.'' '' İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. '' ( Bakara-6,7,8 - Diyanet İşleri Meali (Yeni)) ve '' Yazılı kâğıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız. '' ( Enbiya-104 - Diyanet İşleri Meali (Yeni) ) Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu üzerimizde bir vaiddir. Elbette, biz yapıcılarız. ( Enbiya-104 - Ali Bulaç Meali ) Bakara-7'deki '' kalp mühürlemek '', '' kulak mühürlemek '', '' gözde perde olması '' ifadelerini kullanmak mecaz-i mürsel sanatı yapmaktır. Mecaz-ı Mürsel sanatının bir türü olan '' soyut kavram yerine somut ad, eylem '' kulanılmasıdır. Enbiya-104 'deki '' Kitabın sayfalarını, yazılı kâğıt tomarlarını katlar gibi katlamak, dürmek '' eyleminin ise mecazi bir anlamı yoktur. Burada somut bir kavramın yine somut bir kavram ile gözümüzde canlanması yoluyla anlatılabilinmesi için, '' gibi '' edatıyla yapılan bir tam teşbih ( benzetme ) vardır. Kuran'ın o devrin tipik Ortaçağ evren anlayışı kabülünü içermesi, mesajın doğru aktarılması için bu anlayışı araç olarak kullanmasından öte bir şey değildir. Bu ayetlerde önemli olan Kuran'ın getirdiği yeni mesajın, anlayışın, mananın anlaşılmasıdır. Zamanlar üstü olan bu mesajdır. İnanıp inanmamak ise ayrı konudur. Mucize var diye inanmak ise zayıf bir imana delalet olabilir. " Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter. " ( Zariyat-47 - Diyanet İşleri Meali (Yeni)) '' Göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz. '' ( Zariyat-47 - Ali Bulaç Meali ) Görüldüğü gibi günümüzde bile farklı anlamlarla çeviriler yapılabiliyor. İşin bu yönü eski ve yeni Arapça'nın ikisinin birden çok iyi bilinmesini gerektirdiğinden kişisel olarak bir yorum yapamam. Söyleyebileceğim tek şey; o kadar güncel meal arasında, ayetteki Arapça ifadeyi, Ali Bulaç, Muhammed Esed, Edip Yüksel ve Ahmet Varol'unkiler dışında İngilizce mealler de dahil '' onu genişleticiyiz/genişletmekteyiz ''e benzer anlamda çevrilmiş halde içerisinde barındıran başka bir meal bulunmuyor. Saygılarımla.
  6. Sayın Palaman, İsterseniz bu ayette söz edilen mucize iddiasını konu ile ilgili diğer ayetlerle birlikte bir analiz edelim : "İnkar edenler gökler ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı görmüyorlar mı? ( 21 Enbiya Suresi 30 ) Şimdi eğer, Enbiya-30’daki Gökler ve Yer derken, göklerden kasıt tüm boşluk, yerden kasıt tüm madde ise doğrudur, zorlama bir yorum da olsa, Big Bang'e uyar. Ancak, eğer 21 Enbiya Suresi 30. ayetindeki "Gökler" olarak dünya haricindeki tüm evren kastediliyorsa, bu durumda Big Bang'e uymaz. Çünkü, Evrenin yaşının 13 milyar yıl, dünyanın yaşının da 4.5 milyar olduğunu düşünürsek ve göklerden kasıt dünya dışındaki evrenin tümü yerden kasıt sadece dünya ise yanlıştır, Bigbang'e uymaz ki bu anlam daha yakın. Diğer taraftan, bu ayette bahsedilen "Gökler" den kasıt atmosfer de olabilir. Çünkü, Atmosferin oluşumunu, soğuyan dünyanın manto ve yer kabuğu tabakalarından çıkan nitrojen, karbondioksit, karbon monoksit gazlarının, dünyanın yerçekimi ve merkezkaç kuvvetiyle dengelenerek ve dünyanın dönmesi nedeniyle ilkel atmosferi oluşturduğu teorisine göre bildiğimize göre, ayeti elbette böyle de yorumlayabilme hakkımız vardır. Yine, aşağıdaki; "Ve göğü kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki (onu) genişletmekteyiz." ( 51 Zariyat Suresi 47 ) ayetinde "Gök" olarak tüm evren kastediliyorsa bu Hubble kızıl ötesi kaymasına uyar ve evren genişlemesine bir atıf olarak söylenebilir. Diğer taraftan, bu ayette ‘Gök’’ diye atmosferden bahsediliyorsa atmosfer genişliyor değildir. Ama, Sema ( Gök, Gökyüzü ) atmosfer ise, ozon tabakasının azalmasıyla atmosferdeki ısınmanın, troposferin genişlemesi ve kutuplara doğru büyümesine yol açtığını biliyoruz. Yani, bu ayete de bu şekilde de zorlama bir yorum getirilebilir, zorlamazsak o zaman alakasızdır zaten. Bunları toparlarsak, Eğer, Zariyat-47'deki Gök ( Sema )den kasıt atmosfer ise bu atmosferin genişlemesine zorlama da olsa uyar. Eğer, Zariyat-47'deki Gök ( Sema )den kasıt evren ise bu evrenin genişlemesi gözlemine uyar. Eğer, Enbiya-30daki Gökler ( Semavat )den kasıt atmosfer ise bu atmosferin oluşumuna uyar. Eğer, Enbiya-30daki Gökler ( Semavat )den kasıt evren ise bu Bigbang'e uymaz. Sonuç: 1-Eğer her iki ayette de gök, gökler diye evren kastediliyorsa biri bilime uyar dersek öbürü hiç uymaz. 2-Eğer her iki ayette de gök, gökler diye atmosfer kastediliyorsa biri bilime uyar, öbürü bilime zorlama şekilde uyar yada belki de hiç uymaz diyebiliriz. 3-Eğer Zariyat-47'deki Gökden kasıt madde haricindeki boşluk ise bilime uyar, Enbiya-30'daki Gökler den kasıt atmosfer ise bilime uyar. 4-Eğer Zariyat-47'deki Gök ( Sema )den kasıt atmosfer ise zorlama şekilde bilime uyar, belki de hiç uymaz, Enbiya-30'daki Gökler ( Sema )den kasıt evren ise bilime uymaz. Bunlardan birini seçmek gerekir o halde. Yine bunlarla birlikte ayrıca; "O gün Göğü kitabın sayfalarını katlar gibi düreriz. Ve onu yaratılışa ilk başladığımız duruma iade ederiz. Bu, üzerimizdeki bir vaattir. Elbette, gerçekleştireceğiz." ( 21 Enbiya Suresi 104 ) ayetinde ise yine "Gök" diye tüm Evrenden bahsedildiği iddia edilmekte, bu ayet Big Crunch ( Büyük çöküş ) teorisi ile ilişkilendirilmektedir. Oysa, son gözlem ve analizler neticesinde, genişleyen evrenin yavaşlamadığı, tam tersine giderek hızlandığı anlaşılmış, yapılan hesaplarla da böyle bir yavaşlama, durma ve geri çökmenin olamayacağı kanıtlanmıştır. “Özellikle uzak süpernova gözlemleri ve yüksek çözünürlüklü kozmik mikrodalga arkaplan ışıması analizleri olmak göre gözlemsel veriler, evrenin büyümesinin kütleçekim etkisi sonucu yavaşlamadığını, tam tersine giderek hızlandığını tutarlı olarak göstermektedir. Dolayısıyla büyük çöküş kuramı günümüzde sorunlu bir kuram olarak değerlendirilmektedir.” ( Wikipedi ) Anlaşılıyor ki bu ayetlerde söz edilen gök, bir kitabın sayfaları gibi bitişikken ayrılıp, 180 derecelik bir açılımla düz bir şekilde yayılıp zamanı gelince başlangıçtaki konumuna yani kitabın açılmamış haline döndürülecek olan, tipik, Ortaçağ evren tasvirine ait bir yapıdadır. Saygılarımla.
  7. instantkarma

    Bigbang'e Bir Soru

    Merhaba Sayın Palaman, Evrenin Big Bang'le yoktan ( sıfırdan ) var olduğu doğru bilinen yanlışlardandır. Big Bang bunu diyen bir teori değildir. Big Bang teorisi, '' Ak nokta '' denilen, Evrenin 13,7 milyar yıl önce, çok çok küçük bir hacme sahip olan, aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan, başka deyişle tekillikten başladığını öne süren bir teoridir. Genelde bilinenin tersine teori, bu tekilliğin sıfır hacimde değil, Planck sabiti boyutunun da altında bir hacimde olduğunu söyler. Çok küçüktür ama 0 değildir. Saygılarımla.
  8. Ben kararlıyım çözeceğim sizi...

  9. KUR'AN'dan önceki kitapların İsmi varmı var, Bu kitapları tebliğ eden Peygamberler gerçekmi, gerçek, nedir bunlar Hz Musa ve Tevrat. Hz Davut ve Zebur, Hz İsa ve İncil şimdi buradan hareketle Kitapların varlığı (var olduğu) korunmuş olarak karşımızda ama İnsan'ın Kutsal kitaplarda yaptığı tahrifat yine İnsan'ın imtihan olması dolayısı ile (cüzi iradesi ile) Kutsal kitapların korunmamış olduğu varsayımı geçerli değildir, bu itibarla İnsanlığın başlangıcında kitap gönderilip,gönderilmediği savı'da Hz Adem'in Peygamber olarak ve ilk İnsan olması dolayısı ile ALLAH c.c. In İnsanları ikaz ettiğinin bir belgesidir... Şimdi, Kuranın iddiası nedir ? '' Allah, Kuranı Ademe öğretmiş ama daha sonra insanlar içeriğini tahrif etmişler Allah da tekrar tekrar aynı içerikli başka kitaplar göndermiş, fakat insanlar yine tahrif etmişler, en sonunda M.S. 610 yılında Kuranı göndermiş ve onu koruma altına almış '' değil mi ? Ben diyorum ki, neden koruma altına almak için 4610 sene ( Yazının bulunuşu M.Ö. 4000- MS 610 ) beklemiş ? En başından Ademe verdiği bilgilerin korunmasını sağlasa idi, imtihan gene geçerli olmaz mıydı ? Olurdu. Daha önceki kitapları koruyamamış mı yada niye korumamış ? 610 yıl değil, 610 yılına kadar demiştim. Yani, yazının bulunuşundan itibaren 4610 yıl neden beklemiştir korumak için demek istedim. Korumak her ne kadar müdahale olsa da kitap göndermek de bir müdahaledir. Onun için, Kurandan önce ateistlerin ( Kurandan önce ateist falan da yoktu bu arada putperest diyelim ) itirazları korunsa da korunmasa da sürecektir. Daha önce söylediğim gibi bu tamamen ayrı bir konu. Sorum açık ve net : Allah gönderdiği bir kitabın korunduğunu ilan etmek ve korumak için neden 4610 yıl beklemiştir ? Deneme yanılma mı yapıyor ona göre karar veriyor yani ? Hani, önceden her şeyi bilirdi ? Kurandan önceki korunmayıp, tahrif edilmiş kitaplara uymayanların suçu olabilir mi ? Madem tahrif edilmiş o kitaplar, o kitaplara inanmayan adamların suçu ne ? M.S.610 yılından sonra, öyle olduğu iddia olunan Kuran gibi, '' korunmuş '' olan bir kitap önlerinde dursaydı ancak o zaman imtihan sorumluluğu geçerli olurdu, değil mi? İnstantkarma, soruna yine senin yazınla karşılık vereceğim; Şimdi; yukardaki yazın bir şeyin nasıl belirleneceğinin “bilimsel” kanıtı,yani geçmiş ve gelecek iç içe. Mevcut bilimsel teoriler vasıtası ile takyon boyutunda her şeyin bilinebileceğini yazıp Big Bang'ın ispatladı üzere Evrenin tasarlanıp meydana getirildiği ve bu oluşum (big bang) neticesinde takyon ve benzeri maddelerin yaratıldığı,yaratılan madde'nin her şeyi bileceğini ama onu meydana getiren ALLAH c.c. Bilipte belirleyemeyeceği tam bir ABSÜRT iddiadır... Şimdi; İnsan “bilinci” ile ve özgür iradesi ile (cüzi) takyonlar alemini keşfediyor biliyor, ve bu takyonlar aleminde ise her şey belirlenmiş vaziyette... Şeç şeç al,kaderini yaşa... Değilmi instantkarma. (IMG:http://www.turkish-media.com/forum/style_emoticons/default/smile.gif) Değil, senin ısrarla anlamak istemediğin konu, takyonların da, süper uzayın da teorik fiziğin konusu olması. Ne demiştim; :)Yani, bilime dayanarak, Tanrının varlığının ispatlanmasının olanaksızlığı bir yana, onun evrene müdahale edebileceği de teorik bir gerekliliğin ( matematikte sanal-karmaşık-imajiner sayılar kullanılması ) dışında mümkün değildir. Sarıgöl, sen bilim ile Tanrının varlığını ispatlamayı bıraktığın anda, ben de bilim ile Tanrının varlığının ispatlanamayacağını göstermekten vazgeçeceğim. Şeç şeç al,kaderini yaşa... Onun dışında neye inanırsan inan. Buna kimse bir şey demez. Yanlış bir şeyle uğraşıyorun, yoksa, ben senle neden uğraşayım ki ?
  10. Yazıp, alıntılayıp astığın yazıdaki bir sözünü bende buraya asayım; Yazının İngilizce olan kısmı İngilizce Wikipediadan alınma, Türkçe çevirisi de bendenize aittir. Ve; Şimdi, kendimden bir alıntıyı buraya asayım; Yani, tam anlamıyla kanıtlanmamış bir teori demek, onun deney ve gözleme uymayan noktaları vardır anlamına gelmemektedir. Eğer, böyle olsaydı, bu teori hiç vakit kaybedilmez derhal çöpe atılırdı. Tam olarak kanıtlanmamış demek, arkeolojik bulgularla bütün sürece ait fosillerin hepsinin henüz bulunmadığı anlamındadır. Evet, evrim teorisi doğası gereği zorlama bir teoridir. Nedeni ise, deterministik bir süreci betimleyen değil kaotik bir süreci betimleyen bir teori olmasındandır.Teorinin dayandığı iki temel yasa vardır. Bakın yasa diyorum, yani deney ve gözlemle ispatlanmış varsayım. Bunlar, doğal seleksiyon ve gen aktarımı (mendel ) yasalarıdır. Evrim denen bu kaotik süreç bu yasalara uygun olarak gerçekleşir. Bunu anlamak için Kaotik süreçlerin nasıl incelendiğini, nonlineer denklem sitemlerinin nasıl çözümlendiğini bilmek, anlamak gerekir. Bu şuna benzer, hava tahmini için hava durumu sürecini, lineer analizle değil, nonlieer analizle inceleriz. İncelememizde kullandığımız yasalar da yerçekimi, elektromagnetik yasaları ve termodinamiğin yasaları vs.dir. Yani, bu da aynen evrim gibi son derece karmaşık bir süreçtir. Başka bir deyişle, evrim matematiksel anlamda nonlieer bir süreç olarak incelendiğinde, doğal seleksiyon ve gen aktarımı (mendel ) yasaları kullanılır. Bu sürecin analitik olarak incelenemeyip, nonlineer analiz ile incelenmesi, o süreçte gizemli bir bilincin iş gördüğünün kanıtı değildir. " Colins "bile itiraf ediyor demek, onun sözlerini Colllins sanki bir ateistmiş de bir itiraf yapıyor gibi sunmak demektir. Oysa, Collins dini bütün bir hristiyandır. İşte, Collins, tam da bu yüzden, bilime kendi inancını eklemlemek, inancını dışlamadan evrimi kendince ve hristiyan kardeşlerince kabul edilebilir bir forma sokmaya çalışarak, kendi deyimi ile teistik evrimci olarak akıllıca bir iş yapıyor. Ama HY gibileri onun bu sözlerini es geçip, bir sözüne dayanıp, bilimi redddip, ne idüğü belli olmayan, bilimsellikten fersah fersah uzak akıllı tasarım safsatasını öne sürüp akılsızca bir iş yapıyorlar. Şimdi tekrar sorayım : Madem Harun Yahyanın adını verdiği ve işine gelen sözlerini yazılarına alıntıladığı genetikçi Collinsi örnek gösteriyorsun onun aşağıdaki sözlerini de onaylıyor musun ? NOT : Çevirideki ilavelerim : I can go to the mouse and find it's the similar gene, and it's 90 percent the same. It's certainly compatible with the theory of evolution, although it will always be a theory that we cannot actually prove. gerçek olan, bizim, bir şempanzeyle DNA seviyesinde %98.4 aynı olduğumuzdur. ( İNCELEMEK İÇİN ) Bir fareye geçebilirim ve farenin geniyle %90 aynı olduğumuzu bulabilirim, bu gerçeği yok saymak gerçekten zordur. Bu bilgiler, -tam olarak KANITLAYAMAMIŞ OLDUĞUMUZ BİR TEORİ OLSA'DA ( İNCELEMEK İÇİN ) ifadesi çevri yaparken anlaşılsın diye benim eklediğim bir ifadedir. ( İncelemek için ) Bir fareye geçebilirim ve farenin geniyle %90 aynı olduğumuzu bulabilirim, bu gerçeği yok saymak gerçekten zordur. Bu bilgiler, -tam olarak kanıtlayamamış olduğumuz bir teori olsa da-evrim teorisi ile kesinlikle uyumludur.
  11. 21.yüzyıl bilimini HY gibi yanlış anlayıp, yanlış yorumlamaktansa, 19.yüzyıl bilimini tam anlamak daha iyidir. Madem Harun Yahyanın adını verdiği ve işine gelen sözlerini yazılarına alıntıladığı genetikçi Collinsi örnek gösteriyorsun onun aşağıdaki sözlerini de onaylıyor musun ? Yes, evolution by descent from a common ancestor is clearly true. If there was any lingering doubt about the evidence from the fossil record, the study of DNA provides the strongest possible proof of our relatedness to all other living things. Evet, ortak bir atadan türeyerek evrim açıkça doğrudur. Eğer, fosil kaydından gelen kanıtlar hakkında uzun zamandır herhangi bir şüphe var olsaydı, bütün diğer yaşayan şeylere bağlılığımızın en kuvvetli kanıtını DNA çalışmaları sağlardı. Evolution is God's way of giving upgrades (When asked, "What do you say to your fellow Christians who say, 'Evolution is just a theory, and I can't put that together with my idea of a creator God'?") "Well, evolution is a theory. It's a very compelling one. As somebody who studies DNA, the fact that we are 98.4 percent identical at the DNA level to a chimpanzee, it's pretty hard to ignore the fact that when I am studying a particular gene, I can go to the mouse and find it's the similar gene, and it's 90 percent the same. It's certainly compatible with the theory of evolution, although it will always be a theory that we cannot actually prove. I'm a theistic evolutionist. I take the view that God, in His wisdom, used evolution as His creative scheme. I don't see why that's such a bad idea. That's pretty amazingly creative on His part. Evrim, Tanrının gelişmeleri mümkün yapan yöntemidir. '' sen, ' evrim sadece bir teoridir ve yaratıcı bir Tanrı fikrim ile birlikte onu öne süremem ' diyen hristiyan kardeşlerine ne söylersin '' diye sorulduğunda, tamam, evrim bir teoridir. Bu çok zorlama bir teoridir. DNA üzerinde çalışan biri olarak, bir gen parçası ile çalışırken, gerçek olan, bizim, bir şempanzeyle DNA seviyesinde %98.4 aynı olduğumuzdur. ( İncelemek için ) Bir fareye geçebilirim ve farenin geniyle %90 aynı olduğumuzu bulabilirim, bu gerçeği yok saymak gerçekten zordur. Bu bilgiler, -tam olarak kanıtlayamamış olduğumuz bir teori olsa da-evrim teorisi ile kesinlikle uyumludur. Ben bir teistik evrimciyim. '' Tanrının, kendi zihninde, yaratıcı şema olarak yararlandığı evrim '' bakış açısını seçerim. Bunun neden kötü bir fikir olduğunu anlamıyorum. Bu onun yaptığı oldukça şaşırtıcı yaratımdır.
  12. Şaçma olan bu düşüncen... KUR'AN zaten bütün kitapların özeti. Daha önceki Kitapların ve Peygamberlerin gerçek olduğu (bilinmesi) zaten yeter... İnsan unutkan ve aynen 21, yüzyılda olduğu gibi iletişim çağında (her şey meydanda iken bile) araştırmayıp,üstelik ateist olabiliyorsa, vede var olan Kitaplar'a itiraz ediyorsa... Hesap anında bilmiyorduk gönderseydin diyecek... Ve; Fıtrat... Ve; İmtihan... Niye var. Kitaba itiraz başka bir konudur. Sorduğum soru, neden daha önceki kitaplar Kuran gibi allah tarafından korunmamış da, korunacak kitabın gönderilmesi için neden 610 yılı beklenmiştir. Korunacak bir tane kitabın insanlığın başlangıcında gönderilmesi çok mu mantıksız olurdu sence ? Bak yine atlamışsın ve anlayamamışsın alıntıladığın yazıdaki yeri instantkarma... Neymiş;Her şeyden önce Allah (celle celâluhu), kulunun ileride iradesiyle nasıl davranacağını. Yoksa kul, Allah (celle celâluhu) öyle yazdığı için Cennetlik veya Cehennemlik, saîd ya da şakî olmaz. Sonsuz ilmiyle ezelde bilir ve bildiği için yazar. İkinci olarak, Allah (celle celâluhu), kulunun iradesini hangi yönde kullanacağını bildiği gibi, fiillerine tesir eden bütün sebepleri de bilir ve ona göre yazar. ve o iradesiyle bunları nasıl aşacak, bütün bunları Allah (celle celâluhu) bilir ve ona göre yazar. Şimdi; Kulun cüzi İradesi ile şeçtiği yolda başına geleçekleri bilmek Ezel ve ebed olan ALLAH c.c. Zor değil kolaydır, bu itibarla Cennet var,Cehennem var,cüzi irade var (seçenekler) birde gönderilmiş uyarıcılar ve Kitaplar var... Şeç,şeç al kaderini yaşa,değilmi instantkarma... Burada bilmek ve belirlemek ALLAH c.c. Kolay,olayın özü bilinen ve belirlenene Kul'un cüzi iradesi ile ne karşılık verip İmtihanı kazanması... Olay bu, şeç,şeç al... (IMG:http://www.turkish-media.com/forum/style_emoticons/default/smile.gif) Şimdi, senin cümlen neydi bir hatırlayalım bakalım : Allahın müdahalesi kulun özgür iradesi ile istemesi ile oluyor diyorsun. Peki, Fethullah Gülen ne demiş, allah kulunun ileride iradesiyle nasıl davranacağını bilir ve bir kenara yazar demiş ama müdahale eder dememiş. Yani onla aynı şeyi söylemiyorsun. Onun söylediği; '' Her şeyden önce Allah (celle celâluhu), kulunun ileride iradesiyle nasıl davranacağını, Cennetlik ameller mi yoksa Cehennemlik ameller mi işleyeceğini, sonsuz ilmiyle ezelde bilir ve bildiği için yazar '' ifadesi ile '' İkinci olarak, Allah (celle celâluhu), kulunun iradesini hangi yönde kullanacağını bildiği gibi, fiillerine tesir eden bütün sebepleri de bilir ve ona göre yazar. O insan üzerinde ailesinin tesir ve terbiyesi nasıl olacak, muhiti kendisini ne yönde etkileyecek, imana ya da küfre götürücü vesileler neler olacak ve o iradesiyle bunları nasıl aşacak, bütün bunları Allah (celle celâluhu) bilir ve ona göre yazar.'' ifadesi arasında fark yoktur ve ; '' yoksa kul, Allah (celle celâluhu) öyle yazdığı için Cennetlik veya Cehennemlik, saîd ya da şakî olmaz '' ifadesi ile ilk yazdıkları ile uyumlu, bir çelişki yok. Ama, Allah tüm bunları biliyorsa o zaman kendi belirlememiş demektir ve sadece biliyor demektir. Yani onla aynı şeyi söylememiştin. Bu noktada, şimdi, sen bana allahın bunları nasıl bilebileceğini ve nasıl müdahale yapabileceğini mevcut bilimsel teorilere göre açıkla bakalım. Madem bilim ile tanrıyı ispat etmeye soyunmuşsun, bunu da yapabilmelisin. Ama öyle, '' Allah bilir biz bilemeyiz '' gibi yan çizmelere girişmeden. Ayrıca, sadece bilmekle kalmayıp, belirliyorsa, özgür iradenin ne anlamı kalır ? Bunun da cevabını dürüstçe, konuyu kaynatmadan, çorba haline getirmeden isterim! Haydi bakalım kolay gelsin.
  13. Instantkarma, Ben ister bak,ister bakma fakat anlamaya çalış diyerek başlayacağım, ve yazdığın şu yazı ile; Ve; şu yazın; Bu bir... Ve; Şimdi; hız neticesi bir yerlere gelip Dünya'nın geçmişini bilip,oradan'da; Planc sabitinin altından Dünya'nın geçmişini bilmek... Buraya nasıl gelindiğide sizin şu yazınızla başlamıştı hatırlarsanız; İvme gerekmiyor (hız) fakat sayın instantkarma takyonlara gelmiş, oradanda süper uzay'a bir göz atıyor... Bravo... Anladın... İvme gerekmiyor değil, ivme gerektirmesinin anlatmaya çalıştığım şeyle ilgisi olmadığını söylüyorum. Niyet anlamak olmayınca, anlaşılmaması da doğal. İnstantkarma, Bilimin teorilerinin birini alıp birini gözardı ettiğim bir yeri göster tamam diyeceğim. Kaosu, Kuantumu, Big bangi alıp anlamadan da olsa kabul ediyorsun ve inancını kanıtlamak için kullanıyorsun, Tanrının bu teorilere göre müdahele yapabileceğini, evreni yaratığını falan iddia ediyorsun. Ama Tanrının görelik teorisine göre geleceği görebileceğini reddediyorsun. Evrim teorisini kabul etmediğini söylemem bile gerek yok zaten. Sen sadece inanmak istediğine inanıyorsun, objektif bakamıyorsun. Olay bu. Öncelikle, senin bilim diyince ne anladığın belli değil. Bilim dediğimiz olay, teorilerden oluşur. Bu teoriler, matematik ve mantık ispatla kurulur. Geçerli olabilmeleri için de deney ve gözlemle doğrulanması gerekir.Eğer, deney ve gözleme uymayan tek bir nokta varsa o teori ya değiştirilir yada çöpe atılır. Bu bağlamda, Kaos, Kuantum, Görelik, Evrim doğrulanmış ve bilim çevrelerinde kabul gören teorilerdir Takyonlar ise, görelik teorisinden çıkarılan teorik bir varsayımsal gereklilik ama gözlenmiş, deneylenmesi imkansız. Ayrıca, Penrose, bir ispat yapmıyor. Çünkü, olasılık hesaplama ispat değildir. Big Bang öncesi Planck zamanı altı hem kaos vardır hem de konu kuantum mekaniğini ilgilendirir. Bunu her kaynak söyler. Dolayısıyla belirsizlik de vardır. Bana neyi açıklıyorsun instantkarma, “TAKYON” u, yahu takyon'u yazmaktan ve açıklamaktan gına geldi ve benim alıntılayıp'ta yazdıklarımın aksini senin alıntılarında söylemiyor. Şimdi'de Çetin Bal beğenmemezliği, Tıp doktoru,üstelik ibda c dergisinde yazan kişi ajite'si sanal alemde sana kimi beğendireceğiz birde takyon gibi niyet okumaları... Öbür yazdıklarına cevap yazmayacağım sırf tekrar (IMG:http://www.turkish-media.com/forum/style_emoticons/default/smile.gif) Alıntıladığım yazılar, nasıl yazdıklarının aksini söylemiyormuş ? '' Planc altı; Big bang sonrası oluşan bir durumdur '' dedin, '' Bak MELEKLER nerelerde... Ve doğa olaylarını'da idare edebilirlermiş demek,üstelik onlarıda yaratan ALLAH c.c. Ve kurallarıda koyan “O”, ve her yaratılan uymak zorunda... '' dedin, '' Yani allahın kendi yarattığı kurallara tabi olabileceğini yani Einsteinin görelik teorisine uyabileceğini kabul ediyorsun demek. Güzel. '' dedim ve; Alıntında, '' Şuur’un tecelligâhı kuvvetle muhtemel beyindir. '' diye bir kurgu vardı ve diğer alıntıladığın kaynakta ise tam tersi savunuluyordu. Bak instantkarma, ******* Benim yerime karar verip şu fizikçiden şunu al, şu düşünürden bunu alma yerine alıntıladığın fikirleri objektif olarak karşılaştırmalı olarak harmanlayıp, doğru olana,doğru deme öz güvenini göster... Harun Yahyadan alıntı yapmıyorum diyen birinin dürüstlük dersi vermeye kalkması
  14. ABD Ulusal İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü yöneticisi Francis Collins, 2006'da yayımlanan"The Language Of God" kitabında, Urey-Miller Deneyi hakkında şunları söyler: "Bundan 50 yıl önce Stanley Miller ve Harod Urey, Dünya'nın ilk zamanlarında var olduğuna inandıkları birtakım organik bileşikler ve su karışımına, elektrik şarj ettiler ve amino asitler gibi biyolojik yapıtaşları elde ettiler. Deneyde kullanılan organik bileşiklerin, uzaydan geldiğini kabul etsek bile, bu kompleks organik moleküllerin, evrende kendi kendine oluştuğuna dair hiçbir şeyi açıklamamaktadır. "Burada bir noksanlık vardır. Bu bileşiklerden, nasıl, kendisini kopyalayan ve bilgi taşıyan bir molekül oluşabilir? Fosfat-şeker omurgası ve birbiri üzerinde çok hünerli ve karmaşık şekilde düzenlenmiş organik bazları ve bu bazların, burgulu çift sarmalı oluşturmak üzere, her basamakta eşleşmekte olduğu DNA, "sadece oldu" denip geçilemeyecek; son derece ihtimal dışı bir moleküldür. Üstelik DNA, kendini kopyalamasını sağlayacak hiçbir özgün mekanizmaya sahip değildir. "Bazı bilim adamları da, ilk yaşam formunu, RNA'nın meydana getirdiğini iddia etmektedirler. Bunu iddia etmelerinin nedeni; RNA'nın da bilgi taşıması ve DNA'nın katalize edemediği reaksiyonları katalize etmesidir. Oysa DNA, bir bilgisayar hard diski gibidir. Stabildir ve bilgiyi depo eder. Buna karşılık RNA, iyi huylu bilgisayar virüsleri gibidir. Programlandığı gibi dolaşır ve kendinde ne varsa ancak onu yapma yeteneğindedir. Alıntı. Bak Stanley Miller ve Harod Urey, uğraşmışlar fakat dış etkenlerde fayda etmemiş demekki Molekül'e, molekül, Rna,Dna hepsi programlandığı gibidirler... Pasif,masif falan yok... Miller-Urey Deneyi[1] (Urey-Miller Deneyi[2] de denir) kimyasal evrimin oluşumunu denemek üzere, dünyanın ilk zamanlarında varolduğu öngörülen koşulların benzetim yöntemiyle oluşturulduğu bir deneydi. Bu deney, özellikle Aleksandr Ivanovich Oparin ve J.B.S. Haldane'in, ilkel dünya üzerindeki koşullarda varolan inorganik öncüllerinin kimyasal tepkimeler yoluyla organik bileşikleri sentezlediği hipotezini sınamak içindi. Abiyogenez konusunda klasik bir deney olduğu kabul edilen bu deney, 1953 yılında Stanley Lloyd Miller ve Harold Urey tarafından Şikago Üniversitesi'nde yapılmıştı.[3][4][5] 2008 yılının Ekim ayında, yeniden analizi[6] yapılan deneyin malzemelerinin, düzenek içinde 5 değil 22 tane amino asit ürettiği yayınlanır.[7] Bu düzeneğin, şimşek oluşturan bir volkan püskürmesinin benzetimini oluşturduğu sanılmaktadır. Bu yeni sonuçlar, organik moleküllerin inorganik tepkimelerin sonuçlarıyla sentezlenebileceğine ilişkin güçlü kanıtlar göstermiştir. Deney ve Yorumu [değiştir] Deney, su (H2O), metan (CH4), amonyak (NH3), hidrojen (H2) ve karbon monoksit (CO) ile yapılmıştır. Bu kimyasallar, steril cam tüp ve kaplar dizgesi içinde, dış ortamdan yalıtılmış olarak bulunuyordu. Bir cam kap yarısına kadar sıvı haldeki su ile doluydu, diğer bir cam kapta ise bir çift elektrot vardı. Su ısıtılarak buharlaşma sağlanmıştı, elektrodlar arasında ise kıvılcımlar çakması sağlanarak dünyanın atmosferindeki yıldırımların ve su buharının benzetimini sağlanmıştı. Daha sonra atmosfer tekrar soğutularak suyun yoğuşması ve damlalar halinde ilk kaba geri dönmesi ve sürekli bir döngü içinde olması sağlanmıştı. Bir haftalık sürekli bir işlemin ardından Miller ve Urey sistemin içindeki karbonun en az %10-15 kadar bir kısmının organik bileşik oluşturduğunu gözlemlemişlerdi. Karbonun yüzde iki kadar bir kısmının da, canlıların hücrelerini oluşturan proteinlerin oluşumunda kullanılan amino asitleri, bol olarak da glisinin oluşturduğunu görmüşlerdi. Şekerler, lipidler ve nükleik asitlerin bazı yapıtaşları da oluşmuştu. Bir röportajda Stanley Miller, "Basit bir prebiyotik deneyde kıvılcım oluşturmak bile 20 amino asidin 11'inin ortaya çıkmasını sağlar]] demiştir. Ardından yapılan bütün deneylerde de gözlendiği gibi, hem sol hem de sağ optik isomerler "rasemik[1]" karışımın içinde yaratılmıştır. Diğer Deneyler [değiştir] Bu deney birçok başka deneye esin kaynağı olmuştur. 1963'te Joan Oró, su çözeltisi içinde bulunan hidrojen siyanür (HCN) ve amonyaktan amino asitler üretilebileceğini bulmuştur.[8] Aynı zamanda deneyinde, büyük miktarda nükleotid bazlı adenin ürediğini de görmüştür.[9] Daha sonra gerçekleştirilen deneyler göstermiştir ki, diğer RNA ve DNA bazları da "azaltılmış atmosfer"[2] ortamında, benzetimli prebiyotik kimyasal tepkimeyle elde edilebilir.[10] Kaynak : Vikipedia
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.