Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Dogrucudavut

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.698
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

Dogrucudavut son kazandığı tarih 15 Kasım 2009

Dogrucudavut en çok beğeni kazanandı!

Diğer Bilgiler

  • Website URL
    http://
  • ICQ
    0

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek

Dogrucudavut - Başarıları

Danışman

Danışman (12/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Başlık ve İleti Makinesi Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

301

İçerik İtibarınız

  1. inanilir gibi degil bazi arkadaslarin bu sekilde haber vermeden uzun dönem yok olmalari.

  2. inanilir gibi degil nazi arkadaslarin bu sekilde uzaklasmalari.

  3. Artik aramiza dönsen fena olmayacak..bekliyoruz.

  4. bi kayboldun gittin!?

  5. Türkiye'de bu konuda müthiş bir kafa karışıklığı vardır. Ya da bilinçli olarak kafa karışıklığı yaratılmıştır. Bunun ana sebebi, Bilim ile Felsefenin ne olduklarının bilinmemesi ve sık sık birbirlerine karıştırılmasıdır. Öncelikle, Evrim, CRYANO'nun dediği gibi son yüzyılda, genetik çalışmalar neticesinde ortaya konmuş bir bilimsel gerçektir. Yani, tıpkı, 20.yy. başında deneylerle gözlemlerle Newton Mekniğine uymayan durumların tespit edilmesi gibi. Öte yandan, aynen Einstein'ın bu deney ve gözlemleri açıklamaya yarayan teorisini geliştirmesi gibi, Darwin de, gözlemlerini bilimsel olarak açıklamak için teorisini ortaya atmıştır. Tıpkı, kendisinden önce böyle bir teori geliştiren Lamarck gibi. Buna karşılık, Lamarck'ın teorisinin Darwin tarafından çürütülmesi gibi de Darwin'in teorisinin ''Yaradılış Teorisi'' tarafından çürütülmesi gerekir ki bilimsel olsun. Halbuki, bir bilimsel teorinin, bilimsel gerçeğin nasıl yani hangi mekanizmalarla oluştuğunu açıklayabilmesı gerekir. O nedenle ''Yaratılış teorisi'' bilimsel değildir. Evrim teorisi ise, bir takım olasılıklardan söz eder. Bilimsel olarak, bu olası durumların gerçekleşmesinin kendiliğinden mi, yoksa bilinmeyen bir güç tarafından mı olduğu ise, felsefenin konusuna girer. İşte bu noktada, Batıda inanç sahipleri ikinci açıklamayı tercih ederler. Yani, bilimi dine uydurma yerine, dini bilime uydurma yolunu seçmişlerdir. Bizde ise, sanki Evrim varsa Tanrı yoktur gibi garip bir mecraya sürüklenir tartışmalar. İnançlı olanlarımız, evrimi dolayısıyla bilimi külliyen reddederken, inançsız olanlarımız ise, bilimsel adı altında evrimi inançsızlıklarına malzeme yaparlar. Bu da 80 sonrası bilinçli olarak felsefe derslerinin okullardan çıkarılması ile ilişkili bir durumdur. Bilimin ne Tanrıyı/dini ispatlama ne de Tanrıyı/dini çürütme derdi vardır. Bilimin tabiatı gereği akli olan dışında bir açıklama yapması söz konusu olamaz. Bu konular metafizik felsefenin konusu olabilir ancak. Sonuç olarak, Müslümanların, Kuran'ın özü ve tavsiyesi olan aklı kullanmaları ve bilimi reddetme tuzağına düşmemeleri, bilimi dine değil, dini bilime uydurmaları gerekir ki, ülkemizde bilimin gelişmesine ket vurulmasın.
  6. Mavi olmayan gökyüzü, herhalde alfabe devrimini kastettiniz. Ama bunu kastetmiş olsanız bile söylediğiniz doğru olmadığı gibi, bölgedeki Kürtçe, Arapça konuşanlar Osmanlı alfabesini de bilmiyorlardı. Zira, öğrenmek zordu. Zaten alfabe devrimin de amacı Türkçe okuma yazma oranını yükseltmekti. Yani, yanlış politikalara Köy Enstitülerinin kapatılmasını eklemek gerekir bu bağlamda. Baskın Oran’ın Fransa ile ilgili değerlendirmelerinde hatalar var. Bunu başka başlıklarda yazmıştım. Böyle düşünenlerin varlığı bunun bir devlet politikası olduğunu göstermez ama. Şunu da eklemek gerekir ki, üstelik, PKK, en çok, köy baskınları ile temsil ettiğini söylediği insanlara kurşun sıkmıştır . Yine buna ailesinden birinin dağda birinin de asker olduğu durumu eklemek gerekir. Ve asker olanın dağdaki için neler dediğini de... Devletin 90’lardaki politikasının yanlış olduğunu da daha önce defalarca söylemiştim. Bugün de farklı bir biçimde devam ediyor yanlış politikalar.
  7. Aslında bunun sebebi, biraz da ''siz Dağ Türk'üsünüz'' diyenler... Oysa, daha önce başka başlıklar altında da söylediğim gibi, bu konudaki savunma, Kürtlerin, bunu diyene Anayasal tanımı hatırlatabilecek bilince sahip olabilmesiyle mümkün olurdu. Hatta, ''siz Türk değilsiniz Kürtsünüz'' diyen ırkçıya da Kürtlerin Anayasa'ya dayanarak dava açması bile söz konusu olabilirdi.
  8. Sayın Fuzuli,biz FIFA gözlemcisi değiliz ki, her konuda tarafsız olalım. Elbette ki herkesin bir siyasi görüşü olacak, bunu saklamak zorunda da değiliz. Hatta aramızda partizanlar da olabilir. Bundan daha tabii bir şey olamaz. Siz de bu tür başlıklar açabilirsiniz, zaten diğer partileri eleştiren başlıklar açan forumdaşlar da var. Gayet tabii olarak, açılan başlığın konusu tartışılır, doğrular ortaya konur, konu kapanır. Ama gelipte ''onu eleştiriyorsunuz ama bunu niye eleştirmiyorsunuz'' demek tartışılan konuya bir katkı sağlamaz üstelik konunun dağılmasına da sebebiyet verir. Yani, bu tutum pasif savunma güdüsü ile bir çeşit konuyu dağıtma yönteminden başka bir şey değildir. O zaman, açarız kaynakları ne yazıyor, demokrasi neymiş diye. Hangi tanım, hangi partinin anlayışına uyuyor, genel geçer tanım nedir ona göre karar veririz. Olaya izafet yükleyip çıkmaza sokmanın alemi yok. Mesela, saf ırk yaratalım diyen bir partinin olmayışı veya şeriatı savunan partinin eksikliği sizce demokrasinin varlığını tartışmalı mı yapar ?
  9. Diyarbakırlı arkadaşımız Tengeriin’in bu iletisine itiraz ediyor : Ama başka başlıkta fazla düşünmeden yazdığı bir ifadeden tam tersi bir mantığının olduğunu ve itiraz ettiği iletiyi aslında onayladığını görüyoruz. Almanya için normal gördüğü bir durumu acaba neden Türkiye için ırkçı, baskıcı, dayatmacı vs. olarak algılıyor ? Gerçekten düşündürücü bir durum!...
  10. Sayın Fuzuli, demokratım diye ortalıkta gezinenlerin iç yüzünü ifşa etmek, üstelik ''Bir düşünceyi temsil eden insanların tarihi süreçteki değişikliklerini araştırmak,ifşa etmek bunları bilmek de akılıca bir duruş,düşünüş için gerekli inanıyorum buna.'' diyerek hak vermenize rağmen sizi niye bu kadar rahatsız ediyor anlamıyor değilim ama madem bizim ( biz derken bir önceki iletimde bu başlıkta tartışan herkesi kastetmiştim ama şimdi AKP'yi eleştiren başlıkları açanları kastediyorum ) aklımızdaki demokrasi anlayışımıza göre başlık açıp AKP'yi eleştirmemize takılıyorsunuz, siz de kendi anlayışınıza göre eleştirdiğiniz diğer partilerle ilgili başlıklar açın, sizi tutan mı var ? Ayrıca, bizim demokrasi anlayışımız, sizin demokrasi anlayışınız nedir ben de ona takıldım şimdi. Demokrasinin tanımı tek değil mi?
  11. Öncelikle, bazı yanlış tarihleri düzeltelim : Dil Yasağı :1983-1991 arasındadır. 25 Ocak 91- Türkçe dışındaki dillerde (Kürtçe, Adigece, Abazaca, Lazca,vb dillerde) konuşmayı ve şarkı söylemeyi yasaklayan' 2932 sayılı kanun yürürlükten kaldırıldı. ( Vikipedi ) Eruh baskını :1984 Bakın Evren dil yasağını neden koymuş ve bugün ne düşünüyormuş : KÜRTÇEYİ NEDEN YASAKLADIM Kürtçeyi neden yasakladınız? - 12 Eylül'de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak. Okulda filan Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Neden dedik? Ben Devlet Başkanı'yken, bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı, dördüncü sınıfa mı girdim, hatırlamıyorum. Açtım kitabı, oku şunu dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor. Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm, 'Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş?' dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Ama, biraz ağır yasak koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonradan anladım. TÜRKÇE - KÜRTÇE BİLECEK Kürtçe konusunda bugün ne düşünüyorsunuz? - Belçika'yı ele alalım. Flamanlar ve Valonlar kavga etmiyorlar. Ben Genelkurmay Başkanı'yken Kanada'ya gitmiştim. Orada Quebec bölgesine gittim. Genelkurmay Başkanı gezdiriyor. Quebec'te lisan Fransızca. Tuhafıma gitti. 'Kanada'da nasıl iş bu?' dedim. Dediler ki, 'Burası Fransa'dan kalma bölge. Sonra bırakmışlar, ama bir anlaşmayla, buradaki halkın kendi lisanı kabul edilecek, kendi lisanlarını kullanacaklar' denilmiş. Bu bölgede devlet hizmetine gelecek bir vatandaş hem İngilizceyi, hem Fransızcayı bilmek zorunda dediler. Bölgede hizmet verecekse bu zorunluymuş. Şimdi bizde de Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım. Katı tutumla olmaz bu iş. Peki memur Kürtçeyi nasıl öğrenecek? O zaman okullara da koymak gerekmez mi? - Hayır. O olmaz. Tedrisat Türkçe olmalı. Zaten Kürtçe öğreten kurslar filan var, onlar serbest biliyorsunuz. Devlet hizmeti verecek olanlar iki dili de bilsin diyorsunuz? - Zaten serbest, kurslar var. Resmi eğitim bizde biraz zor. Ama memur bilse iyi olur mu demek istiyorsunuz? - Kanada yapmış, Fransızlar, onlar azınlık... Ben iletimde Türkler kelimesini tırnak içine almıştım. Yani, PKK’nın propogandası Devlet=Türklerin devleti olması hasebiyle. Yoksa, gerçekten Kürt kökenlilerle diğer Türkler arasında bir sorun olmadığını her yerde söylüyoruz zaten. O yüzden bu yazdıklarınız gereksiz olmuş. Diyarbakır cezaevinde işkence görenler atıyorum 5000 kişi miydi ? Bu 5000 teröristin %50’sini oluşturan Suriye, Irak ve İranlı Kürtler de mi o cezaevinde işkence görmüş. Haksızlıklara isyanı anlarım da, o cezaevine insanlar Kürt oldukları için değil, Sol terör örgütleri üyesi oldukları ya da iddiası nedeniyle atıldı, tıpkı Sinop, Mamak cezaevindeki sol ve sağ görüşlü terörist veya terörist olmayanların durumu gibi. Siz ana sebebi atlayıp tali unsurlarla olayları açıklama yoluna gidiyorsunuz. PKK 1978’de Marksist-Leninist bir Kürdistan kurmak için yola çıktı ve 80 darbesi sırasında tüm yurttta olan baskı ve işkenceleri, etnik kimlik üzerinden açıklamak suretiyle bir ''Kürt karşıtlığı'' algısı oluşturmanın argümanları olarak propogandasında başarıyla kullandı. Aldığı dış desteklerle de basit bir eşkıya olmanın çok ötesine getirildi. "her zulüm gören silahı alıp dağa çıkar mı?" Çıkabilir. Geçmişten örnek: Çakırcalı Mehmet Efe gibi zeybekler, uğradıkları haksızlıklar üzerine hem kendi ağalarına hem de devlete karşı dağa çıkmıştır. Ama bunu Osmanlı’nın Türkmen ya da Egeli düşmanlığı olarak algılamamışlardır. Yine, Çakırcalı’nın yerini öğrenmek için köylüye baskı ve işkence yapan Osmanlı zabitleri veya ağanın adamları da aynı etkiyi yaratmamıştır. Yani, dağa çıkanlar, sorunu sosyolojik sınıfsal bir temele oturtmuşlardır. Çünkü Osmanlı ağaları kendi otoritelerinin bölgedeki temsilcisi olarak açıkça desteklemiştir. Tıpkı, 50’den beri sağ iktidarların Kürt ağaları desteklemesi gibi… Ve yine mesela Sinop cezaevindekiler ( mutlaka hepsi Etnik Türk değildi ) gördükleri işkenceleri kendi etnik kimlikleri üzerinden açıklama yoluna gitmediler ya da Kürtlerle birlikte dilleri yasaklanan Lazlar, Arnavutlar, Çerkesler bu yüzden dağa çıkmadılar. Lazca müzik Kürtçe ile birlikte 90’larda yapılmaya başlandı misal. Bu yasak ve uygulamalar, darbecilerin teröre/bölünmeye karşı asker mantığı ile aldıkları saçma kararlardır ve üstelik Lozan’a da aykırıdır. Eğer, ortada hedef alınmış bir Kürt etniği olsa idi, PKK meşru olurdu. Oysa, bu PKK’nın propogandasından ibaret kalmış temelsiz bir iddiadır.Çünkü, gerçekten Kürt etniği hedef alınmış olsa, bu batıdaki Kürt için de geçerli olurdu. Kürtler sistematik olarak hem devlette hem orduda hem de özel sektörde yani yaşamın her alanında dışlanırdı. Oysa, o dönem batıda gayet rahat Kürtçe de Arapça da konuşuluyordu alanen ve kimse de karışmıyordu. Bir de terör nedeniyle yaşanan olayları da buna delil olarak gösteremezsiniz. Ne demiştim daha önce, terör olduğu müddetçe, gerçekten ırkçı, Kürt karşıtlarının eline koz verilmiş olur. Yani, iki tarafın etnik milliyetçileri de birbirini besler, meşrulaştırır. Bunlara hepimizin karşı çıkması gerekir.
  12. Sayın Fuzuli, sizde AKP ile ilgili konularda bir eşitleme çabası görüyorum. Yani, işte efendim onlar da şu durumda demokrat değildi falan diye. Biz bunlar yok demiyoruz ki, onları eleştirmeyelim demiyoruz ki... Birinci çoğul şahıs zamiri ile konuşuyorsunuz ama ben şahsen üzerime alınmıyorum açıkçası. Darbelere her koşulda karşı çıkan insanlar da var bu ülkede ama konu bu değil. Çünkü, önemli olan burada ilkeler üzerinden tartışmak ve doğruları ortaya koymaya çalışmak. Mesela, Veli Küçük demokrat mı ? Değil! Ama, Veli Küçük'ün demokrat olmaması AKP'yi aklamak için bir ölçüt olabilir mi ? Olamaz!
  13. Dostum, bizim tartıştığımız demokrat olmak. Darbeye hoş bakıp bakmamak, demokrat olmanın asgari ölçütüdür. Onun dışında ellerindeki güçle anti demokratlık adına yapılabilecek her şeyi yapmaları o asgari düzeye sahip oldukları konusunda da şaibe uyandırıyor ister istemez.
  14. Sayın Fuzuli, darbe isteyip istemediklerini anlamak için, karşıt bir görüşün iktidarda olup darbenin onlar için gündem konusu olması gerekir.Yoksa, elbette kendileri için istemezler. Ama, bu faraziyeye de gerek yok. Basın özgürlüğü konusundaki kısıtlamalar, hukuk ihlallleri, eleştiriye tahammülsüzlük ve karşıtların bir şekilde susturulmaya çalışılması bu sorunun yanıtını netleştiriyor zaten.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.