Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

filabi

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    10
  • Katılım

  • Son Ziyaret

filabi - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. ADAM OLACAK “AUAP 2038 PLANI” “ANALİZLERİNDEN” BELLİ OLUR!.. AUAP 2038 proje ofisi; kendi ifadeleriyle ismi, “Ankara Metropollitan alanı ve yakın çevresi ulaşım ana planı”olan çalışmanın “yöntemi” ve analiz kitapçıkları teknik açıdan ve planlama ilkeleri doğrultusunda incelenmiş, çalışmanın özüne yönelik genel saptamalarım aşağıdadır. ADAM OLACAK “AUAP 2038 PLANI” “ANALİZLERİNDEN” BELLİ OLUR…!! AUAP 2038 proje ofisi; kendi ifadeleriyle ismi, “Ankara Metropollitan alanı ve yakın çevresi ulaşım ana planı”olan çalışmanın “yöntemi” ve analiz kitapçıkları teknik açıdan ve planlama ilkeleri doğrultusunda incelenmiş, çalışmanın özüne yönelik genel saptamalarım aşağıdadır. a) Çalışmanın planlama/sorun odaklı olmadığı, Sonuç ürün olan “planı” oluşturmak için izlenen bilimsel yöntemin teknik açıdan dağınık ve belirsiz olduğu, c) Çalışma alanı sınırı (dolayısıyla plan bölge sınırı) ve/veya Metropoliten etki alanı ve hinterlandının belirlenmesine yönelik bir ön çalışmanın yapılmadığı, d) Çalışmanın bir “model(leme)” üzerine kurgulanmadığı ancak bir bilgisayar programı yazılımından bahisle, bunun sanki bir modelmiş gibi algılatıldığı, e) Bir fiziki üst plan türü olan; “Çevre düzeni nazım imar planı” çalışmasına yönelik arazi kullanım kararları ve ulaşım öngörülerini döngüsel ve karşılıklı ilişkiler bütünü içinde sorgulayan bir süreçten ziyade; trafik etüd çalışmalarına indirgenmiş olduğu, f) Hane anketi ve güzergah çalışmalarının yoğun olarak yapıldığı dönemde belediye yol çalışması nedeniyle, örneklem alanının yok olması nedeniyle anketlerden sağlıklı sonuç çıkmayacağı bilindiği halde anket çalışmalarına devam edildiği, saptanmıştır. Bilindiği üzere; " Trafik etütleri çalışması", bir ulaşım ana planı yapmak için başlı başına yeterli bir parametre değildir. Kentsel makroformu ve gelişim yönlerini saptamak için; yapısal –fiziki planından bağımsız bir ulaşım deseni çıkartılması ise mümkün değildir. Ayrıca raporda geçen “strateji planı” veya “stratejik planlama” kavramından proje ekibinin “planın stratejileri” deyimini algılaması ise; hayli traji -komiktir. Bu bağlamda; ortaya çıkan ve belirli bir kesimle paylaşılan analiz kitapçıkları yığını bizi sonuç ürün olan nihai bir plan olan, fiziki bir üst plana götürmeyecekse; tek seçenek kalıyor demektir. O ‘ da; Gökçek’in kendi kafacığındaki tamamen sübjektif ve sezgisel planını olumlayacak/aklayacak, trafik etütlerinin sayısal yığınlarından yararlanılmaya çalışılacağıdır.!! Bu değerlendirme; aslında iddia edildiği gibi Ankara’nın 25 sene sonrasının vizyonlandıran bir çalışma olamayacağı gibi, bir sene sonrasını yani önünü bile göremeyen bir plan trajedisini de beraberinde getirir. Sonuç olarak; Birbirinden bağımsız ve çalışmanın ana amacı ve bütününden kopuk plan odaklı olmayan analiz kitapçıklarının bir senteze ve oradan da bir “plana” gitmesi olanaksızdır. Aslında çalışmanın bu temel sorunu; çalışmanın bir “hatası” veya olası "eksikliği" olarak hafife alınamayacak kadar vahimlikte bir “mesleki ve bilimsel” SKANDAL dır. Daha en başında; “olmazsa olmaz” koşullarını yerine getiremeyen AUAP 2038 çalışmasının gümlediği ve kendisini “yok hükmüne” soktuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu açıdan PLANI beklemek ve plan üzerinden polemiğe girmek gibi bir hatayı şahsım adına yapmam. Gelinen bu noktadan sora Planı ve detaylarını ve teferruatlarını eleştirmek kamuoyunun kafasını bulandırmaktan başka bir şey ifade etmez. İşin esası ve özü gereği başarısızlığa mahkum bir planı ciddiye almak gibi bir gereksiz bir sürecin ANKARA’ya ve kentlisine vereceği bir yarar yoktur.Zaman kaybıdır. "Meslek adamı sorumluluğu ve akademik duyarlılığım gereği; aşağıda ilgililere bir öneride bulunuyorum: Bir planı yapan da onaylayan kadar hukuki ve teknik açıdan sorumluluk altındadır. Dolayısıyla yapanın da, (müelliflerinin de) Onaylayan kurumun da yanına kar kalmaması açısından; Üniversite proje şubesinin, ilgili çalışma ve paftalarını “üniversite çalışmasıdır” şeklinde bir ibare ile belediyeye tesliminden önce Noter’e onaylatması çağrısında bulunuyorum. Tahir Çalgüner Y.Şehir ve Bölge plancısı /akademisyen/ [ Ulusal Ses ] - 4/21/2014
  2. wwwsendika.org Ankara Ulaşım Ana Planı’nda “sıkıntılar” sürüyor5 Ağustos 2013 Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Gazi Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen Ankara Ulaşım Ana Planı’nında sıkıntılar sürüyor. Proje yürütücülerinden Hülagü Kaplan, kendisine şehir plancısı olup olmadığını soran öğrencisine açtığı davada, öğrenci beraat etti. Projenin yürütücüsüyken daha sonra yürütücü yardımcılığına alınan Hülagü Kaplan’ın şehir plancısı olup olmadığına dair kendisine yönlendirilen soru karşısında dava açtığı ve davanın karşı taraf lehine beraatla sonuçlandığı ortaya çıktı. 2012 yılında sonuçlanan ve 2016’ya ertelenen davada Kaplan halen kendisine sorulan soruya yanıt vermiş değil. “Şehir plancısı mısınız, değil misiniz?” sorusunu soran öğrencisine dava açtı Üniversite Lisans öğrencisi Ayhan Akıncı (30) Çevre Bakanlığı’nın Web sayfasında bir yarışma ilanında, jüri üyesi olan Doç. Dr Hülagü Kaplan’ın adının yanında yazan “şehir plancısı” meslek titri ile ilgili olarak; soru ve görüşler için Bakanlıkça verilen kamuya açık iletişim mail adresine bir soru yöneltti. Sorusu, Hülagü Kaplan’ın şehir plancısı olup olmadığı, değilse de yanlışlığın düzeltilmesine yönelikti. Bu soru sonrasında, Hülagü Kaplan, bilişim suçları kapsamında Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nde iftira ve rencide olduğu iddiasıyla öğrencisi Akıncı hakkında dava açtı. 2011 yılında açılan davada ilk duruşma için 10 ay sonraya gün verildi. Akıncı, emniyette verdiği ilk ifadede; soru sormanın bir itham veya suç olduğunu bilmediğini belirterek, “eğer kendisi şehir plancısı olduğunu söylüyorsa öyledir” dedi. Öğrenci mahkemedeki savunmasında Hülagü Kaplan’ın şehir plancısı olduğuna dair bir diplomayı mahkeme dosyasına iletmediğine dikkat çekti. Sorusuna halen yanıt alamadığını da özellikle belirtti ve “Şehir plancısı olmamak ayıp değil ki” dedi. Öğrenci beraat etti, Kaplan halen diplomasını sunmadı Mahkeme, öğrencinin sorusunda suç unsuru ve rencide edici bir durum bulunmadığını belirterek davayı karara bağladı. Akıncı, 2012 yılında beraat etti. Sonrasında 6351 sayılı kanunun değişen bir maddesi ile öğrenci hakkında açılan kamu davası mutat bir kararla yeniden mahkemeye döndü. Duruşma tarihinin 2016 yılına ertelenerek, Hülagü Kaplan’ın bu süre içinde Şehir Plancısı olduğuna dair “lisans diplomasını” mahkemeye sunması yolu da açık olmak üzere, 2016’ da beraat kararının kesinleşmesine karar verildi. Akıncı’nın sorusuna yanıt vermeyen Kaplan, 2012 yılında başlanan Ankara Ulaşım Ana Planının yürütücülüğüne getirildi. Gazi Üniversitesi tarafından görevlendirilen Kaplan daha sonra Proje İcra Heyeti’nde proje yürütücü yardımcısı olarak gösterildi. Müellif sıkıntısı sürüyor Kaplan’ın şehir plancısı ve mimar lisans ve denklik diploması olmamasının yanı sıra Gazi Üniversitesi Şehir Planlama bölümündeki akademisyenlerin projeye katılmayı reddetmesi Ankara Ulaşım Ana Planının müellif sıkıntısını ortaya çıkarmıştı.
  3. Hologram ve Ekoloji "Çevreci”Fotoğrafçılıktan! Ekolojist Hologram dünyasına… İki boyutta, anı resimleyen, durağan fotoğraf tekniği; bizlere veri zaman ve mekandaki çevresel bilgileri aktarıyor. Hologramik teknikte ise durum farklı; Hologramın, fotoğraftan en büyük farkı, hologram plakasına cisimlerin görüntüsü değil, o görüntünün elde edilmesi için gerekli bilgilerin kayıt edilmiş olmasıdır. Hologram, fotoğrafı aşan üç boyutlu bir kayıt etme tekniğidir. Fotoğrafın yarısını koparıp atarsak geriye kalan diğer yarısıdır. Hologramik görüntüde ise, eksilme olmaz. Temel tez: Her parça bütüne ilişkin tüm bilgileri içinde saklar. Tersi de aynısıdır. Bu hipotez aslında, pozitivist bilimin ana argümanı olan indirgemeli analitik yaklaşımın yetersizliğini de göstermektedir. Dolayısıyla pozitivist bilim, aslında “çevreci”dir. Egemen pozitivist öğretiye göre; “Bütün parçaların toplamıdır” diye buyrulmuştur.! Hologramda ise,tam zıddı olarak, parça bütündür, bütün parçanın kendisindedir.(kendisidir) “Her şey bir ve aynıdır.” Banyo edilmiş holografik filmlerdeki şekiller, resmi çekilmiş bulunan görüntüye hiç benzemezler. Mesela resmi çekilen üç boyutlu bir cisimse, hologramdaki şekil iç içe çizilmiş bir sürü daireden ibaret çok karmaşık bir hal olur. Resmi çekilen iki boyutlu bir düzlem ise; hologramda aydınlık ve karanlık şerit şekilleri gözükecektir. Hologramlar genel olarak saydam levhalardır. Bu levhanın bir tarafından resim çekilirken kullanılmış bulunan monokromatik lazer ışığı tutulur ve diğer taraftan bakılırsa cismin hayali görüntüsü üç boyutlu hale gelir. Hologram plakasından bir parça bile kopsa, görüntüde eksilme olmaz. Her parçadan aynı görüntü elde edilir. Dolayısıyla, Ekolojiyi algılama ve ekosistemler içindeki karşılıklı etkileşiminin üç boyutlu görüntüsünü elde etme de Hologram teorisi ile Ekoloji arasında bir ilişki vardır. İki boyutlu çevre(bilim) cilik yapanların, üçüncü boyutta ekolojik yıkımlara neden olmasının nedeni aslında; epistemolojik ve ontolojik “bütüncü” olmayan bu gerekçeden kaynaklıdır. Ekolojide “farkındalık sürekliliği” (sürdürülebilirlik değil!) döngüseldir ve devingendir. Tüm mesele, bilimin bu dalga frekansına girebilecek yöntemi yakalaması ve aynen holografik levhaya gönderilen bir lazer ışını gibi üç boyutlu görüntü elde etmesidir. Bilinç katmanını kullanarak ana planın okunması ve kendisini sibernetik uyumlaştırmasıdır. Bu tür bir “ekolojik bilgi”; her an ve her yerdedir. Kozmik hafızaya kayıtlıdır. Yakın gelecekte örneğin bir gölden alınan bir bardak suyun hologramik analizi ile; bağlı bulunduğu ekosistem bütününde, depremsellik, bitki örtüsü, fauna değişimi, kirlilik miktarı ve hatta Çevre Bakanının eğitim düzeyine kadar her türlü ayrıntılı bilgi elde edilebilecektir. İnsanın aklına şu soru geliyor? İndirgemeci pozitivist bilimin şip-şakladığı çevreci fotoğraflar artık sararmaya başladı ise, bizlere bütünü(parçayı) olduğu gibi gösterecek “Ekolojist bilim paradigması”, insanoğlu için bir (Ekolojizm) devrim değil de nedir? İşte, Ekoloji kuramı ve Hologram teorisi….. Geleceğin iki anahtar kavramı..!! “Çevre(bilim)cilikten” azade!!…pozitivist bilimden ziyade, Ekolojist kuantum teknolojilerine doğru, Bütüncülüğü yakalarken, Evreni daha iyi algılarken, anlarken… Ve anlatırken. Tahir Çalgüner Gazi Ün. Ögrt.El.
  4. “Çevrecilik !” in en yeni (önemli) ! Konusu :‘BiZiM ANAYASA’mıza giremez... Geçenlerde yine adamın biri, sözde bir ‘başlık’ atmış; “yeni anayasadaki en önemsiz konu: ÇEVRE"...diyerekten (;-) Türk Anayasası, genel hükümleri içeren, (Çepe - Çevreci) Çerçeve bir üst hukuk normudur. Dolayısıyla, hukuk tekniği açısından, ‘Çevre’ konusuna gerektiği kadar yer verilir. Zaten verilmiştir de. Detaylara girilmez. Mevcut, yeni ilave edilecek bir şey (bir madde bile) yoktur. Gerek de yoktur. Zaten yeteri kadar ‘çevreci’ bir anayasadır. Eksiği, "özde Ekolojist" düşünce temelli olmamasıdır. Üniversite çevreci baronlarının, algılayabildiğim kadarını, anlayabildiğim yazılarında, anlatmaya çalıştıkları şey ; ‘Çevrecilik’ in en önemli konusu ve bazi çevreci gurubun da, yeni ilgi alanı olan: ( kendilerinin düşledikleri )Yeni ‘’A.B’’ Anayasaları ve ona ilişkin çevreci! dernekler taslak yasası olsa gerek . Bu ifade sendromlu bir anlatım hatası değil ise; sormak gerekmez mi? Bu nasıl cürettir.? Bu nasıl bir zihniyettir. ?!! Her şey bitti, şimdi de sıra bizim Anayasada, "çevreci"!! tahribat yapmaya mı geldi? Bu zevatın çevreci hassasiyetleri anayasadan mı kaynaklanıyor. ? Yoksa Anayasal hassasiyetleri mi var da... çevrecilik aşkı, onlar için ikinci planda mı ?..Anlayana aşk olsun..! Şimdi konuyu biraz daha açalım.Bakalım konunun altını kazıdığımızda nasıl bir manzara ile karşılayacağız.?Yine kaç tane tanıdık arkadaşım çıkacak? Hazır mısınız? Bekir COŞKUN, bakin bizdeki yüzeysel çevrecileri nasıl eleştiriyor. Hadi biraz kulak misafiri olalım. ‘’DOĞAYI ve çevreyi korumak için kurulmuş ne kadar çok dernek, vakıf, sivil toplum örgütü var bilemezsiniz. Ve mantar gibi ha bire çoğalıyorlar. Çünkü bu dernekler ‘proje’ hazırlıyorlar, AB ülkelerindeki kurumlardan, Birleşmiş Milletler’den, Dünya Bankası’ndan yüklü paralar alıyorlar.Çevreye çok önem veriliyor.! Birisi ‘Kuşları gözetliyorum’ diyor... Öbürü ‘Soyu bitmekte olan bitkileri-hayvanları araştırıyorum’ diyor... Kimisi ‘Çevre konusunda insanları eğitiyorum’ diyor... Aslında bunu siz de yapabilirsiniz. Bir grup arkadaş bir ofis tutup diyelim ki ‘Gelincikleri koruma ve izleme projesi’ hazırlarsınız. İlgili bakanlıktan bir-iki ‘ortak’ bürokrat bulup onaylarını almanız yetiyor. Sonra AB çevre masalarına başvuruyorsunuz. Size para veriyorlar. Bu parayla öbürleri gibi arabalar, evler, yazlıklar alıp üyelerinizle birlikte mutlu biçimde yaşayabilirsiniz. Yada oğlunuzun sünnet düğününü yaptırabilirsiniz. Hatta ve hatta bu çevreci dernekler ; taklalar atarak ve takiyeler yaparak Kyoto'nun da , sipariş anayasa değişiklerinin altına da gözü kapalı imzalarını atarlar. Ama bir gün kazara çiçek-miçek gibi bitki sandığınız ‘gelincik’i gördüğünüzde, ‘Bu ne?..’ diye bağırarak masanın üzerine çıkarsınız. Size, ‘Bu gelincik’ diyeceklerdir.’’ Ya bir Papağanı gösterirler ve bu ne? derlerse; Bir papağan gibi, ‘’ Yeni Anayasamızda, ‘’çevremiz’’ korunamıyor.. .Anayasamızdaki en önemsiz konu, ‘cevre’! ’’ mi diyeceksiniz ?! Peki, bu nasıl bir ‘’çelişki’’ ? " Be hey, sersem..çocuk. ." ! dediklerinde de; Papağana dönerek, ‘’Hayır!!, ‘’Hayır’’! Bu, ‘gelincige’! benzemiyor.’’ mu diyeceksiniz, yoksa, ‘’önemsizdir’ diyerek geçiştirecek misiniz.? Algıda alınganlık yapan ‘Papağanlar korosu’ nun solistleri ve aynı zamanda da narin gelincik tarlalarını kuşatan çarpık zihniyetin temsilcileri olan bu zatlar ; "çevre! ayaklarına" yatarak, kendilerini anayasada daha da meşrulaştırma çabası içindeler anlaşılan..!! Hadi oradan..Külahı ma anlatın.!! ŞİMDİ OLDU..Ben sizi bir yerden hatırlıyorum.! !! Hah! Hani siz..; Ekolojist Murray Bookchin ' in kitaplarını, kaynakçalarına sokmayan, adından bile (bile bile) bihaberler ; ‘Ekolojinin Leonardasi ressam ESTER” in tablolarını, salt koltuk takımlarının rengi ile uyuştuğundan dolayı evlerine sokanlardan, yada Rodin ” in heykellerindeki, o zarif ekolojik anlatımı ; engizisyon kaidelerinizin üzerinde yükselttiğiniz ve taptığınız çirkin grobeton putlarda arayanlardan değil misiniz? Anayasamıza, hadi gelin birde ‘Ekoloji’ kavramını sokalım.’ Var mısınız? Hadi bakalım ne kadar samimi olduğunuzu bir görelim. Yapmayan namerttir. "Cevre’ ye gösterdiğiniz, sözde ilginin yaklaşık onda birini diyorum yani.. Yazımda, anlamadığınız kelimeler varsa, (Ekoloji gibi) , onu da 26 harften oluşturduğunuz, "TDK" ödüllü !! Sözlüklerinizde, kısıtlı kelime haznelerinizde ve temcit pilavına döndürdüğünüz, uydurukça kelimeler topluluğu lügat çalışmalarınızda aramayın. Bulamazsınız.! Bana sorun..! Yoksa sizde mi? ‘Su’ ya ‘bu’!!. ‘Cevre bilimine’ !! Ekoloji. Diyenlerden misiniz? Yahudi şeyhülislamların bilerek , uydurduğu hadis sayısı kadar başınıza taş düşsün..dilimizi "Türkçeleştirme" adına yaptığınız bozuk Türkçeli anlatımlarınızın da! ....bilimsel alanda yaptığınız kavram sahteciliklerinizin de.....!! Hepsinin...ve topunuzun, "Hay Allah iyiliğinizi versin"..!! Tahir Çalgüner Kemalist-Ekolojist
  5. "Ilımlı Çevrecilik", hangi Bilimin adı ? !! Bugün, Çevrecilik kelimesini, siyasal, ideolojik dürtülerle ve Akçal fonlar yolu ile öne çıkarılmış bir sürü ifadede kullanmak, bu isimlerle öne çıkarılan ‘tüp bebek bilim'den istenildiği kadar üretmek mümkün hale gelmiştir. Özellikle A.B de zamana, şartlara göre sürekli yeni isimler üretiliyor ve 3.Dünya ülkelerine "emin eller" yolu ile ihraç ediliyor. AB nin Ortadoğu'daki hesapları nasıl bir ‘tüp bebek bilim üretmeyi gerektiriyorsa, Ortadoğu'daki ‘BOP Eşbaşkanları' tarafından ona göre bir ‘bilim ' üretilmektedir. Bu sözde bilimin adı, "Çevre bilimi" dir ! Ilımlı çevrecilik' isimlendirmesi altında ortaya çıkan son gelişmeler, sadece şaşırtıcı değil, aynı zamanda ürperticidir: Bir başka deyişle, Böyle bir iddiada bulunmak, Ernst Heackle (1866) Ekoloji kuramının devrinin bittiğini varsaymak, onun kabullerini saf dışı etmek anlamına gelmektedir. Bu önermenin, Ekoloji biliminin olmazsa olmazlarıyla bağdaşması mümkün değildir.Domatesin genleriyle oynandığı gibi bilimin genleriyle oynamak çevre bilimcilerinin haddine değildir.Örneğin, "Ilımlı çevrecilik"; halen doğadaki kirlenmenin Serbest piyasa çevreciliği bilimi ve emisyon ticareti ile çözüleceğini ummaktadır.Bu öngörülerinin, Ekolojist bilim gerçekleri ile alakası yoktur. Olsa olsa,tüm bunlar, piyasa çevrebilmcisi olan Andre Gorz'un hezeyanlarıdır. Ekoloji bilim kuramının oluşum devrinden ve manifestosunun tespit edildiği dönemden, 100-150 yıl sonra, sahte Pozitivistler tarafından bilime transfer edilmiş olan bu savın, yani Ernest Heackle'nin kuramlarında ve toplumsal ekoloji kuramcısı Murray Bookchın sözlerinde yer aldığı iddia edilmektedir. Asıl sorun, asıl facia da zaten buradadır. Özetlersek; Bilim , Ekoloji' nin adında değişiklik yapılmasına izin vermez. Böyle bir yetki kuramcılarına bile verilmemiştir. Bilimde , ne bir eksik ne de bir isim sorunu yoktur..Bilimin (kendi zorunlu güzergahında) kendi getirdiği isme bir başka kelime eklendiği zaman, Ekoloji, Bilimin getirdiği öz kuramlarından sapar. Ekoloji' yi bir anlam takiyesi ile bilim olmaktan çıkartmak isteyen bu kavram sahtecileri ve bezirganları bilimsel gerçekleri sümen altı etmek istiyor. Bilim ve tarih böylesine bir takiye kaydetmemiştir.Şu “çevre avukatı” beyanına,!! şu ‘Kuram hezeyanı' na bakar mısınız! Y.Nuri Öztürk' ün bahsettiği, "Ilımlı islam"! hangi dinin adı ise; ılımlı çevre-bilim-cilik de onun, sözde biliminin adıdır. Sistem, ekolojik sorunları ortadan kaldıracağına “çevrecilik” !!adı altında, Ekolojik gerçekleri saklamaya çalışıyor. Çevre bilimi ise, minarenin kılıfı olarak ortaya atılıyor. Herkesin, geçmiş "çevre"! gününü, ve gelecekteki , özde "Dünya Ekoloji Günü"nü kutlarım. DEMİR SONER Ekolojist
  6. EYMİR ORMANLARINDA FARELER CİRİT ATIYOR. Ankara Gölbaşı ODTÜ ye bağlı Eymir Gölü tepeleri tarla fareleri tarafından delik deşik edildiği belirlendi. Diğer taraftan Eymir ormanlarının içerisinde bazı ağaçların kökünden söküldüğü, birçoğunun da çürüdüğü gözlendi. EYMİR DELİK DEŞİK.. EYMİR ORMANLARINDA BAZI AĞAÇLAR KESİLMİŞ, BAZILARI ÇÜRÜMÜŞ..DUDAMA BİLE YAPILMIYOR...PERSONEL YETERSİZ!!! ORMAN KANUNU!!! Ankara Gölbaşı ODTÜ ye bağlı Eymir Gölü tepeleri tarla fareleri tarafından delik deşik edildiği belirlendi. Diğer taraftan Eymir ormanlarının içerisinde bazı ağaçların kökünden söküldüğü, birçoğunun da çürüdüğü gözlendi. ODTÜ ye bağlı Eymir Gölü Ormanları Başkentlilerin önemli sportif alanlarından birisini oluşturuyor. Yürümeye, koşmaya ve bisiklet sürmeye gelen Başkentliler artık Eymir de doğa yürüyüşleri de yapıyor. Yürüyüş yapan vatandaşlar, Ormanların bazı bölgelerinde köstebek, tarla faresi deliklerinin çok fazla olduğunu belirtti. Vatandaşlar, ormanda yılanların azlığı yada yok olduğunu ve bunun neticesinde tarla farelerinin hergeçen gün çogaldığını belirttiler. Hatta bazı vatandaşlar, geçen yıl ODTÜ lüler tarafından ormana 3 çuval yılan bırakıldığını öne sürdüler. ODTÜ’nün kaçak yapıları için, “Gerekli düzenlemeleri yapmazsanız yıkarım.”uyarısı gönderen Ankara Büyükşehir belediye başkanı Melih Gökçek’e ODTÜ’nün rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, orman kanunları gereğince yanıt vermişti: “Gücün yetiyorsa gel, yık.” Orman kanunlarının esası olan, “Gücü gücü yetene helal olsun.” ilkesine sahip çıkan ODTÜ rektörü, böylelikle yönetim ve hukuk anlayışını ortaya koymuş oldu. “Bekçi kulübelerimiz dahil bütün yapılarımız ruhsatsız.” sözlerini övünerek dile getiren rektör, “Gel ODTÜ’yü haritadan sil.” ifadeleriyle kanunsuzlukla böbürlenmeyi de bildi. İşte böylesine bir ortamda “Neden bizim üniversitelerimizde bilim üretilmiyor?” sorusuna da artık gerek kalmamış oluyor. Biz bu gidişle, Afrika’nın balta girmemiş ormanlarını andıran yönetim anlayışıyla, Avrupa birliği yerine olsa olsa Afrika birliğine filan dahil olabiliriz. Öyle bir birlik yoksa da ODTÜ rektörü kurar nasıl olsa. Melih Gökçek’in tansiyon düşüren “Yetkim var ama kullanmayacağım.” cevabını da “Yemedi işte.” şeklinde yorumlama kapasitesine sahip ODTÜ rektörü ve onun destekleyicilerinin ne zaman medeniyet ve hukuk evrimi geçirip evcilleşeceğini merakla bekliyorum. dipnot: burger king’in zırt pırt kesilen kablosuz ağ bağlantısı sağ olsun ama pahalı be ablacım. bi çay bile 1.75 lira yahu.
  7. Eymir’in halka açılması lazım ÇEVRE ve Bakanı Orman Bakanı Osman Pepe, Melih Gökçek’in almak istediği ODTÜ’ye ait Eymir Gölü için, Gökçek’e destek verdi. Pepe, "ODTÜ’nün orayı yeterince fonksiyonel kullandığı kanaatinde değilim. Ankara’ya, Ankaralı’ya açılması lazım" dedi. Bakan Pepe, Ankara Hürriyet Muhabirinin konuya ilişkin sorularını yanıtlarken, ODTÜ’nün Eymir Gölü’nü sadece kendisinin kullandığı bir alan olarak kapattığını hatırlattı. "ODTÜ’nün orayı fonksiyonel kullandığı kanaatinde değilim" diyen Pepe, şunları söyledi: "Eymir’in Ankara’ya, Ankaralı’ya açılması lazım. Mogan’ın etrafında 7.5 kilometrelik bir alanı Büyükşehir Belediyesi ile birlikte planladık. Planı biz yaptık ama, uygulamayı paramız olmadığı için Büyükşehir yaptı. Orada trilyonlar harcadı ve ortaya da güzel alanlar çıktı. Ben Eymir ve Mogan’ın birlikte değerlenderilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mogan ve Eymir, Ankara’nın nefes alabileceği mekanlar." TARTIŞMA YARATMIŞTI Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Mogan ve Eymir gölünü birbirine bağlayacak bir kanal projesi olduğunu açıklarken, "Eymir çevresinin halka açılmasını" istemişti. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut ise Eymir gölünün zaten insanların kullanımına açık olduğu yanıtını vererek Gökçek’e, "Tüm çalışmalar ODTÜ kontrolünde olur ve çalışmalar bitince de çıkıp giderler" yanıtını vermişti.
  8. Çevre mi? Ekoloji mi? Halk dilinde, "Ekoloji" olarak bilinen, ancak; çoğunluk ("monşer" ) üniversiteli öğretim elemanı arasında "Çevre" kelimesi ile de yanlış anlamda karıştırılan kavram kargaşasına , T.D.K; "Halkcı" bir tavır ile son noktayı koydu." "Ekoloji kelimesinin ,hemTürkcesi, hemde bilimselcesi,"Ekoloji" dir.Ekoloji, halkla özdeşleşmiştir " denildi.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.