Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

nazli64

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    21
  • Katılım

  • Son Ziyaret

2 Takip eden

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Kadın

nazli64 - Başarıları

Araştırmacı

Araştırmacı (4/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. nazli64

    Nasıl Unutabilirim

    Bir duygu, bir acı, bir ruh hali ve insan olma gerçekliği ancak bu kadar güzel anlatılabilir...ellerinize sağlık eminimki okuyanlar çok faydalanacaktır, helede şu satırlar inanılmaz güzel ve gerçeğin taaaa kendisi...
  2. Yaratan Rabbinin adıyla OKU...! (alak suresi-1) Kur'anda ilk inen suredir Alak suresi ve okuma yazması olmayan Peygamber efendimize OKU der Rabbim. Oysaki Cebrail AS'ın elinde ne defter, ne kitap, ne sayfa vardır okunacak. Rabbimizin peygamberinden istediği önce görsel ayetleri okumasıdır. Gözünün gördüğü alemi okuyamayan, içinde pekçok gayb haberleri olan, müteşabih ayetler olan yazılı vahyi, KUR'anı nasıl anlayabilirdiki? Peygamberlik ve halifelik çok ağır bir yüktü. Bu yüzden Rabbim Peygamberini bu ağır yüke hazırlıyordu. OKU diyordu, gözünün gördüğü tüm canlıları, cansızları, olayları ve kendini. Zira kuran'ı kerimde pek çok ayet vardır bakıpta öğüt almazmısınız diye, bizi hep tefekküre yönlendirir. Çünkü FARKINDALIK çok önemlidir. Çevresinde olup bitenleri fark etmeyen her an dalalet, hüsran ve kaybediş çukuruna düşmeye birinci sıradan adaydır. Bakan...baktığını gören...gördüğü üzerinde düşünüp tahkikat yapan her zaman manaya ulaşır. doğruyu bulur, doğruda yürürse felah bulur. Zaten efendimizinde HİRA'ya çekilmesideki hikmet te budur. Mekke'nin içine düştüğü çirkinliklerden uzakta arı duru bir kalple tefekkür... Bu nedenle gençlikle yaptığımız derslerin bir bölümünde bir nesne, canlı, varlık, veya olay vs okumaya karar vermiştik. -----Arkadaşlar bugün okuma dersimizin konusu GÜNEŞ. Güneş dendiğinde aklınıza ne geliyor, onda ne görüyor ne buluyorsunuz herkes düşündüğünü söylesin, buyrun, dediğimde herkes güneşi şöylece okumaya başladı. 1-----Güneşde Allahın yarattığı bir kuludur. Tesbite yorumum; Evet hemde Allah'a kusursuz itaat eden bir kulu, Hiç demekzi, Rabbim nedir benim acı kaderim doğduğum günden beri cayır cayır yanıyorum. Yeter artık söndür ateşimi demez. Attın beni uzayın boşluğuna döne döne başım döndü yoruldum dinlenmek istiyorum diye isyan etmez. Rabbi ondan ne istemişse itirazsız yerine getirir. Ya bizler? 2-----Güneş hayattır, güneş olmasa hiçbir bitki yetişmez. yeryüzünde yemeye muhtaç canlılar aç kalmaya kaç gün dayanabilirki kısa sürede canlı hayat biter. Tesbite yorumum; Güneş olmsa diğer varlıkları bilemem ama canlıların kıyameti olur du bu muhakkak. Ama güneş tek başına hiçbir şeydir aslında. Toprak hava ve su olmasa bir yaprak bile yetiştiremezdi güneş. Burada yaratılanların çok güclü gibi gönünselerde tek başına ne kadar aciz olduklarını ve Allah'ın tevhidini görüyoruz. Tek başına herşeye gücü yetenin sadece Allah olduğunu anlıyoruz. Yaratılanlar bu yüzden ekip olmak zorundalar. Her birey kendi üzerine düşeni yaptığında ortaya güzel bir şey çıkıyor. Ama ekip içindeki bir birey bile kendi üzerine düşeni yapmasa tüm dengeler bozuluyor. İşte bu yüzdendir İslam kişi dini değil toplum dinidir. kendini kurtaran kaptan değil gemiyi kurtaran kaptandır. 3-----Güneş, umut demek. Tesbite yorumum; Ne zaman karanlıklara düşsek, geceyi ve onun ardından gelen gündüzü düşünürüz, ve ümitler büyütürüz içimizde. Elbet güneş doğacak deriz. Ümidini yitirenin karanlıklardan başka geriye nesi kalır. 4-----Güneş, ısı, sıcaklık demek, güneş olmasa donarak ölürdük. Tesbite yorumum; Güneş, sıcaktır, ısıtır ama, güneşli bir havada uzun bir süre koyu gölgede oturursanız bir süre sonra üşümeye başlarsınız. Aşk =ısıtandır hatta yakacak kadar ateştir bazen...Sevdiğinizin uzun süre gözlerinin içine bakamamışsanız, o size ait olan vakitten çalmış ve bunu başka yerlerde harcamışsa, bir süre sonra aranıza soğukluk düşer beraberliğinizde sorunlar başlar ve sevgi sıcaklığını yitirip aranızda sert soğuk, bıçak gibi keskin rüzgarlar eser. Kul da Rabbinden uzaklaşıp nefsinin gölgelerinde oturmaya başladığında yavaş yavaş Rabbiyle arasında aynı serin ve sert rüzgarlar esmeye başlar. Rabbinizle aranız bozulur. Güneşin sizi ısıtmasını istiyorsanız, nefsinizin gölgelerinden çıkıp, yüzünüzü güneşe çevirmelisiniz. 5-----Güneş Allahın nurunun bir misalidir. Aydınlatan demek. Tesbite yorumum; Güneş aydınlatır bu muhakkak, ama siz kendi karanlığınıza çekilmişseniz öğle vakti güneş dünyanın tepesindede olsa siz karanlıktasınız. Günahkarın kalbi de böyledir Allahın nuruna karşı. Her günahla kalbe siyah bir perde iner. Kişinin, Allahı hakkıyla sevip hakkıyla korkması, ihlası, takvası işte bu perdelerin kalınlığıyla, kaç kat olduğuyla alakalıdır. Odanızın penceresine yüzlerce siyah perde çekseniz, saat öğlen vakti olsa ve dışarıda güneş pırıl pırıl parlasa sizin odanıza zerre ışık sızarmı..? sızmaz niye..? Artık günah perdelerinden bir duvar olmuştur kalbimiz. Artık bu duvarı yıkmak için bir musibet balyozumu gerek.? NUR Allah'ın bize indirdiği vahyidir Kurandır. Kuran ancak, günah perdelerini salih ameller le bir bir indirenlerin, ya da perdeleri az olanların, ya da hiç günah perdesi olmayanların hayatlarını aydınlatır. Ahiretlerinide NUR eyler. 6-----Güneş olmasa karanlıklarda kalırdık hayatımız çok güçleşirdi. Ben karanlıktan çok korkarım. Rabbim iyiki güneşi yaratmış. Tesbite yorumum; İnsanoğlu ilimde, teknolojide keşifleriyle kendini begenip ilahlaştırırken, eşrefi mahlukat olmakla övünürken (ki buda yanlış bilgi bakınız isra suresi-70. ayet) aslında Allah güneşi bir yıl üzerimize doğdurmasa hayatımızın ne hale geleceğini düşünürmüyüz. Acaba her sabah üzerimize doğan güneşin kıymetinin farkındamıyız, bunun için Allaha hamdettikmi hiç? Avrupada yaşayınca anlıyor insan güneşin insan pisikolojisindeki yerinin ne denli büyük olduğunu. İnsan sebepsiz yere pesimist olabiliyor, ağresif olabiliyor. Avrupalının neden akdeniz ülkelerine yerleşme çabasında olduğunu avrupada yaşayınca anlıyor insan. Güneşi görmek gözlerin aydınlanması değil aynı zamanda ruhunda aydınlanması demek. Allah güneşi elimizden alsa bunun yerine dünyayı aydınlatacak, ısıtacak bir jeneratör yapacak teknolojiye sahipmiyiz...? 7-----Güneş dünya üzerindeki etkisiyle mevsimleri oluşturur. Baharda çiçekleri, yazda meyveleri, kışta karı tanıyamazdık güneş olmasa. Tesbite yorumum; Demekki tüm güzellikleri hayatımızda bir güneş varsa onun vesilesiyle görürüz yaşarız. İşte Allah kalplerimize ve hayatımıza nurunu indirmişse artık baktığımız herşeyden bir haz, bir lezzet alırız gönlümüzün gözümüzün hoşluğu sahip olduğumuz Allahın nuru ile paraleldir. 8-----Güneş ve ay dünya üzerindeki yerçekim kuvvetini oluştururlar. Tesbite yorumum; Eğer yerçekimi olmasaydı insanlar evrene fırtınanın savurduğu kumlar gibi savrulurdu. Çocukken dünyanın yuvarlak olduğunu öğrendiğimde neden aşağı düşmediğimi hep merak ederdim. 9-----Güneş sadece dünyaya değil, kendi çevresinde ve ışığını güneşten alan pekçok yıldızında konumlarını kontrol altında tutar. Eğer Güneş onları belli bir noktada dengede tutmasa yıldızlar evrene dağılır ve bizimde üzerimize yağmur yerine göktaşı yağar, kıyametimiz olurdu. Tesbite yorumum; Güneş kendine ait olanları çevresinde topluyor ve onları hem hata yapmamaları için kontrol altında tutuyor hemde varlıklarını korumaları için onlara hizmet edip, kollarıyla sarıyorsa, biz neden ailemize, bizden olanlara, sevdiklerimize, idareci isek elimizin altındakilere bunu yapamıyoruz.? Sonrada sıkıntılar sorunlar yağmur gibi yağdığında üzerimize ya birbirimizi yada Allah'ı suçluyoruz. Yaşadığımız ortamda, toplumun düzeni, ailemizin, sevdiklerimizin, sıhhati, selameti, saadeti için herkesi, herşeyi sıcacık, güneş gibi kuşatmaya varmıyız...? Gençlerden biri söz alıp; Ya hocam ben asla güneş olamam, olmak istemem, çok acıdım şimdi GÜNEŞE. Ben güneşin bu kadar çok sorumluluğunun olduğunu bilmiyordum. Ben insan olupta cenneti kazanmak çok zor sanıyordum ama güneşin işi bizden çok zormuş. Biz halimize şükrederek Allah'a kul olmaya devam edelim en iyisi" diye kendince espiri yaptığı esnada içlerinden biri birden söze başladı; 10----"Güneş nasılki varlığıyla hayat veriyorsa, yokluğuylada hayatı alandır. Güneş nasılki varlığıyla ısıtıyorsa yokluğuylada dondurandır. Güneş nasılki varlığıyla aydınlatıyorsa, yokluğuylada hayatı karartandır, Güneşe hep gülen yüz çizerler...yalandır o yüz tuzaktır. Gülen yüzüne kanıp biraz yaklaşsanız gülen gözlerinden ateşten oklar fırlatır yüreğinizden vurur yanar tüm bedeniniz, aslında çok zalimdir güneş, çokta cimridir. Siz ışığına meftun olunca uzatıp ellerinizi bir tutam ışık ver dersiniz o ise avuçlarınıza bir tutam kor ateş koyar. Aslında şu bizdeki acizlikler,karanlıklar olmasa güneş ne işe yarar. " Genç kızın konuşurken yemyeşil gözlerinden sicim gibi yaşlar, elinde tuttuğu kor ateşi söndürmek istercessine avuçlarına iniyordu. Diğer gençler şaşırmış ona bakıyordu. İçlerinden biri kısık sesle "işte buda güneşte sevgiliyi görmekti aşkı okumaktı" dedi. Tüm gençlerin mahsunlaştığını görünce, konuyu nasıl toparlayacağımı bilemedim. En iyi çözüm dersi bitirmekti. Adet edindiğimiz üzere dersi dua ile bitirirken, ben "Rabbim karanlıklarımıza ışık ol diye, bize ateş olanların kapısında durdurma bizi, Rabbim kendi NURUNLA aydınlat karanlıklarımızı kalplerimizi" derken, gençlerin neredeyse hepsinin duası şu olmuştu. "Rabbimiz, kaderi yazan kalem senin elinde, yüreğimize düşeni kaderimize yaz, kaderimize yazdığını bize hayırlı kıl. Bizden birgün onu geri alacaksan, asla kalbimize koyma, kalbimize koyduğunuda ne olur geri alma...Aminnn nazlı yenidünya
  3. Hacc öyle bir ibadettir ki kul ne kadar günahkar olursa olsun, hakkıyla hacc ettiğinde tüm günahlarından arınıp, anadan doğma günahsız gibi olur. Demekki hacc insana verilen en büyük şanslardan biri. Parası, imkanı olan bu görevi yerine getirebiliyor ya param yok diyenler ne yapsın diyorsanız, Yüce Rabbim adaleti ve merhametiyle zilhicce ayının on gecesine yemin ederek; "Fecre yemin olsun. On geceye yemin olsun. Hem tek‘e hem çifte yemin olsun. Gelip geçen geceye yemin olsun. Bütün bu anlatılanlarda, akıl sahipleri için bir yemin vardır." (Fecr:1-5) buyurarak, bu on geceyi hakkıyla ifa ettiğimizde bir yol bulup hacca gidemeyenlere de hacc sevabı veriyor. Evinizde olduğunuz halde hacı olmak istemezmisiniz.? İsterim diyorsanız buyrun hacı olalım... 1...Sevgili Peygamberimize ilk vahy hira mağarasında inmiştir. Öyle ise bizde dünyayı arkamıza atıp kendi hiralarımıza çekilelim. Kalp ki ondan daha güzel mağara yok. Tefekküre dalalım kalp mağaramızda ve kendimizi hesaba çekelim Allah bizi çekmeden önce. Günahlara tevbe edelim, gözlerimizden akan ırmaklarla yıkayalım tüm kirli elbiselerimizi. Ahlakımızın kötülerini düzeltmek için Allaha söz verelim ve iyiliklerimizi artırmak için azmedelim. 2....Sonra niyet edelim Hacı olmaya yani Hz HACER olmaya. 3....Soyunalım tüm dünyalık elbiselerimizi üzerimizden. Kim olduğumuzu, kariyer ve rütbemizi, zenginlik ve fakirliğimizi. En önemlisi bu güne kadar bizi Ayşe yapan Ali yapan kişilik ve karakterimizi, enemizi, egomuzu, hainliğimizi, cimriliğimizi, kıskançlığımızı..vs. Çünkü elbise üzerine elbise giyilmez. Giyilsede şık durmaz, biz artık Hacc elbisesi giyeceğiz yani Hacer'in elbisesini iHRAMI. İhram ki rengi gibi hayatımıza bembeyaz bir sayfa açtığımızın işareti. 4....Bir devrim gerçekleştireceğiz hayatımızda mutlaka çok zor olacak öyle ise Rabbimin buyurduğu gibi: Ey müminler, sabırla ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Hiç şüphesiz Allah, sabredenler ile beraberdir.(bakara-153) tavsiyesine uyarak namazla Allahtan yardım dileyip, Rabbim, Hacer olma yolunda bana yardım et, kolaylaştır zorlaştırma diyelim. 5....Zilhicce ayının ilk on gecesini ibadet ve tefekkürle, gündüzünü oruçla geçirelim. Her gece çekilip evimizin en sessiz köşesine tefekküre dalıp, Hz İbrahim ve Hz Hacerin ve Hz İsmai'lin peşine takılıp Mekkenin yollarını tutalım. 6....Mekke vadisine geldiğimizde, önce Hz İbrahim olalım. Allah bize en sevgililerini dağ başında kurda kuşa yem olsalarda arkanda bırak ve yürü diyor.!!! arkana bakmadan yürü...Allah için yürü. İşte o an bize sevgili olan ne varsa, eş evlat sevgili,makam, para, şöhret, ticaret, kariyer... vs toplayıp hepsini bir araya, bırakıp arkamızda, hiç arkaya bakmadan yürüyelim Allaha doğru, Allah'ın emirleri doğrultusunda. (Çok zor dediğinizi duyar gibiyim...) Bir sakıza bile bedel ödemeden alamıyor isek, cennet bedava değil. 7....Sonra Hz Hacer olalım. Bir peygamber eşi olduğumuz halde Varlığına inandığımız Allah ve resulü bizi bir çölün ortasında yapayalnız bırakma kararı verdiğinde, ne Allah'ı nede eşimizi hiç sorgulamayalım. Hatta Ey İbrahim gitmeni Allah emretti ise gözün arkada kalmasın için rahat git Rabbim halimi görendir. Ben başımın çaresine bakarım diyelim. Yani Rabbimizin bizim için yazdığı kader ne kadar acıda olsa, Rabbim senden gelene razıyım diyelim. Eşimize yaptığı tüm doğru işlerde nefsimize zor gelsede destek verip dağlar gibi ardında duralım...Ve nasıl olsa ben bir peygamber eşiyim, Allah eşime onları bırak git dediyse demekki banada gökten yiyecek indirecek, oturup bekleyeyim demeden, kalkıp hayatın tüm zorluklarını sırtlanalım. Koşalım dağdan dağa taki çarelere ulaşana dek. Hacer olalım. Hacı olalım. Bu hayat mücadelesi içinde şeytan ve şeytanlaşmış insanlar vesveseler versede, tuzaklar kursada bizi saptırmak, Allah'a isyan ettirmek için, tüm silahlarımızla onları gözlerinin bebeğinden vuralım. Defolun gidin Rabbim beni unutmaz Allahtan ancak kafirler ümit keser diyelim. "Demek ki gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. (İnşirah Suresi, 5-6)".. "Ve Allah'a tevekkül et, itimad et. Vekil olarak Allah yeter. Ondan başka dayanacak, işler kendisine havale edilecek dost yoktur. Zira O'nun koruduğuna başkası zarar veremez, O'nun vereceği zarardan da başkası koruyamaz. (Ahzap suresi-3)" İşte sabrımızın ve Hacer gibi gayretimizin ve teslimiyetimizin sonunda Allah'ın Rahmeti. Acılarla yanan yüreklerimizi soğutacak, aç ruhlarımızı ve aç bedenlerimizi doyuracağı ZEMZEM' i yudumlayalım. İnananlara Allah yeter dediğimizde Allah'ın bize nasıl yardımını indirdiğine şahit olalım. 8....Sonra Beytullaha yürüyelim. Kabeye Allahın evine misafir olmaya. Lebbeyk allahumme lebbeyk...Buyur Allahım buyur, davet ettin beni evine, dinine ve cennetine. Davetin, emrin başım üstüne, sana geliyorum buyur diyelim. Sonra duralım Hacer'ül esvedin karşısında. "Hacer'ül esved Allah'ın sağ elidir"..hadisi şerifini hatırlayıp, bizde sağ elimizi kaldırıp hacer'ül esvedi selamlayalım. Ve koyalım sağ elimizi Allahın eli üzerine söz verelim. "Rabbim sana iman ettim, hayatımdaki tüm putları kırdım, tüm tağutları reddettim, tüm ilahları arkama attım senden başka İlah tanımayarak, benim için seçip beğendiğin dinine girdim..."Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip beğendim. (maide-3)". Ve verdiğimiz söze duvardaki taşı, Hacer'ül esvedi şahit kılalım. Kainatın en büyük kamerasına Hacerül esvede poz verelim ellerimizi kaldıralım, " ey kainatın kamerası iyice çek beni çek ki mahşerde mizanda lazım olacak bu görüntüler. Şahit ol bana Rabbe verdiğim söze ve Allah yolunda yürüyeceğime şahit ol deyip yürüyelim. Katılalım biz gibi, Rabbe söz verenlerin içine tek vücut olarak. tek yürek olarak. El ele yürüyelim, durmaksızın yürüyelim. Tavafın anlamını düşünelim. Allah dileseydi oturup kabeyi seyrederdik, çevresinde dönüp durmak niye.? Çünkü durgun sular kokar, sineklenir, balçık olur bataklık olur bir zaman sonra. Demekki akarsular gibi çağlamalıyız hayatımız boyunca. Akıp geçtiğimiz yerlerde hayat bulmalı dokunduğumuz ölü topraklar. Çiçekler açıp meyve vermeli beslediğimiz ağaçlar. Yemişlerini sunmalı aktıkça suladığımız bahçeler bağlar. Neden illada Kabe etrafında dönüp duruyoruz düşünmeliyiz. Rabbimin cevabını duyar gibiyiz. Yönümüz Allaha dönük, yolumuz Allah rızasının çevresinde dönüp durmalı. Kabe İslamın merkezinin simgesi. Merkezden uzaklaşırsak azanlardan sapanlardan oluruz. Tafav: Yön Allah, yol İslam durmaksızın yürüyüş ise, CİHAD. Son nefese kadar durmak yok, dinlenecek vakit yok. yolcu yolunda gerek... 9....Say: Hz Hacer'i taklittir. yoksa Safa Merve arası yürümek insana ne kazandırır. Hacer olmadan Hacı olunmaz. Haceri tanımadan Hacer olunmaz. Safa Merve arası yürürken; "Rabbim ben Ali, Ayşe elbiselerimi çıkarıpta geldim. Öyle ise Hacerin elbiseleriyle giyindir beni. O elbiseki, teslimiyetin, itaatin, cesaretin ve gayretin, mücadelenin yani TAKVANIN simgesi. Allah yolunda yürürken küfrün ve kaderin dikenleri battı, ateşler düştü belkide yüreğimize. Her şeye rağmen, isyan etmeden, pes etmeden, yürümeye devam etmişsek Rabbimize. Öyle ise buyurun bizde kavuşalım ZEMZEM'imize. 10....Yine namazla Allah'tan yardım dileyip sonra dalarız seyrederek Kabeyi tefekküre. Aman Allahım, Kabenin etrafındaki çıkıntıda ne.? Öğreniriz ki Rabbimiz Hz Haceri komşu etmiş kendisine. Evini Beytinin dibine yapmış. Mezarını Beytinin dibine kazmış. Ve müslümanlara, Kabe ile birlikte Hz. Haceri'de tavaf edin diye yazmış. Ey Hacer Rabbim peygamberlere bile nasip olmayan mertebeye seni nasıl çıkarmış. İşte cevap; İşin sırrı Allaha hakkıyla teslim olmakmış. 11....Sonra yürüyelim Arafata. Önümüze çıkacak bir tepe, adı AKABE. Nasıl mola verilmezki burada. İşte Allahın Rasulü ve ensar orada. Ensar Allahın Resulüne biat ederken öylece seyretmek olurmu bir kenarda. Buyrun bizde Muhammed SAV biat edelim burada. "Ey Allahın Rasulü, yolun yolumuz, canın canımız, davan davamız. Son nefesimize kadar seninleyiz diyelim. Ve sevgili efendimize bir BİAT hediye edelim. Selavat dediğiniz nedirki.? kuru bir sözden ibaretmi.? Yoksa Resulün yolunda yürüyerek davasını yüklenmekmi...adını yüceltmekmi... 12....İşte Arafattayız. Her birimiz Adem ve havvayız. Yani insanız. Burada tekrar hatırlarız yaratılış gayemizi... "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat-56)...İnsanız beşeriz, ne kadar azmetsek te delalete düşeriz. Öyle ise dua dua Rabbin kapısında durup yardımını dilemek lazım.."Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne kıymetiniz olurdu."(Furkan suresi -77)" Hz. Ademin ve Havva'nın şeytanın tuzağına düştüğünü hatırlayıp, bu hatalarının kefaretlerini yıllarca birbirlerinden ayrı kalarak ödediklerini, yıllarca özlemler içinde tek başlarına hayat mücadelesi verdiklerini hatırlamak lazım. Ve kendi günahlarımızı hatırlayıp; ey Rabbim Hz Adem ve Havva sana böyle dua etmişti; "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik,eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz" (Araf ,7/23)" Ve sen Rabbim onların dualarını kabul etmiştin. Bizim dualarımızıda onların duasıyla birlikte kabul eyle. Bizi affet bizi bağışla bize merhamet et... 13....Sonra müzdelifeye yürüyelim, dolu dizğin. Arafatta Hz Adem ve Havva'yı tanıdık. Şeytanın onları nasıl kandırıpta günaha sürüklediğine ve yıllarca kefaret ödediklerine şahit olduk. Öyle ise biz müzdelifede şeytana karşı silahlanalım. Taşlar toplayalım müzdelifenin dağlarından her birinin üzerine zaaflarımızı, bizi günaha sürüklemesinden korktuğumuz arzu ve tutkularımızın adını yazalım. Ve dualarla Allahın koruma zırhını giyinip, şeytana fırlatacağımız taşlarımızı yani silahlarımızı kuşanıp yola çıkalım. 14....Ah Mina... Üç kulun Allaha teslimiyetlerini sergilediği. Bıçağın kemiğe dayandığı yer Mina. Öyle bir sahneki yürek dayanmaz. Rabbim Hz İbrahimi yine çok ağır bir imtihandan geçirmiştir... "Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım. (Bakara-124)" Mademki Allahın her emrine itaat ediyordu kul İbrahim, acaba Rabbi en sevgilini de bana kurban et dese bunuda yaparmıydı.? Bu ödenecek bedellerin en zoru en ağırı olmasına rağmen, Allah'ın bu emrinede başım üstüne dedi ciğerleri yana yana Hz İbrahim. Tuttu yavrusunun elinden kessmek için götürürken Minaya, Şeytan gelip haber verdi Hz. Hacer'e. Ey Hacer eşin oğlunu kesmeye götürüyor. Hz. Hacer inanmadı koştu arkalarından. Ey İbrahim doğrumu iblisin söyledikleri.? İbrahim yüreği yaralı baba; "Rabbim öyle emretti bunu yapmalıyım Hacer." O Hacer'ki gözyaşlarını yüreğine akıtır ve destektir kocasına. Ey İbrahim Allahın emrini yerine getir. Yavru İsmail duyar konuşulanları. Korkudan dizlerinin bağı çözülür ama Rabbinin emrine çocuk yaşta teslim olmuştur, destek verir, seslenir babasına çocuk İsmail... "Çocuk kendisinin yanısıra yürümeye başlayınca: "Ey oğulcuğum! Doğrusu ben uykuda iken seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?" dedi. "Ey babacığım! Ne ile emrolundunsa yap, Allah dilerse, sabredenlerden olduğumu göreceksin" dedi. (Saffat-102)" Üç yaralı yüreğin üç Allah adına en ağır bedeli ödeyenin, üç Allah'a teslimiyetin derecesini sergileyenin tarihini yazmaktadır Mina. Şeytanın tüm kışkırtmalarına, vesveselerine yerden topladıkları taşları fırlata fırlata yürüdüler Rahmete. Ey Hacı olmak Hacer olmak isteyen kardeşlerim bizde Allah için en sevgilimizi Allah yolunda feda edebilecekmiyiz.? Şimdi söyleyin sizin İsmailiniz kim.? Veya nedir?Makamın mı? Onurun mu?Mevkin mi? Statün mü? Mesleğin mi?Paran mı? Evin mi?Bağın mı? Otomobilin mi?Ma'şukun mu? eşinmi? çocuğunmu?İlmin mi? Rütben mi? Sanat ve maharetin mi?Ruhaniyetin mi? Alimliğin mi? Elbisen mi?Adın mı? Namın mı? Şöhretin mi?Canın mı? Ruhun mu?Gençliğin mi? Güzelliğin mi?Ben nereden bileyim?Bunu sen kendin bilirsin. Her ne ve kim ise onu minaya getir. Ki bunları bıçak altına yatırmadığımız sürece gökten koç yani Allahın yardımı Allahın merhameti, Allahın bağışlaması, Allahın Rahmeti inmeyecek. Allaha adamışsak en sevgilimizi minada en ağır bedeli ödemişsek işte burada, İbrahim olduk, İsmail olduk, Hacer olduk...HACI OLDUK... Kur'ân-i Kerim'de Fecr sûresinde "Ve on geceye yemin olsun." ifadesinde kastedilen on gece bazi kaynaklara gore Ramazan ayinin son on gunu veya Muharrem'in ilk on gunu olarak belirtilse de genel görus, bu mubarek on gunun Zilhicce ayinin ilk on gunu olduğudur. Kamerî aylarin onikincisi olan Zilhicce ayi, Islâm'in beş esasindan olan hacc ibadetinin yerine getirildigi aydir. Peygamber Efendimiz (sav) bugunlerin onemini soyle ifade ediyor: "Salih amellerin Allah'a en ziyade sevgili oldugu gunler bu on gundur! Ondaki her bir gunun orucu bir yillik oruca (sevapca) esittir. Ondaki bir gece kiyami (ibadetle ihya edilmesi) Kadir gecesinin kiyamina (ihyasina) esittir. Ebu'd-Derda (r.a) Zilhicce ayinin onemini soyle anlatiyor: "Zilhiccenin ilk 9 gunu oruc tutmali, cok sadaka vermeli, cok dua ve istigfar etmelidir. Cunku Resulullah (sav): "Bu on gunun hayir ve bereketinden mahrum kalana yaziklar olsun" buyurdu. Rabbimiz Hacılara arafatta ve müzdelifede vakfeye durarak geçmiş günahlarını bağışlarken, anadan doğmuş gibi temizlerken, günahkarları cehennemden azad ederken, hacca gitme imkanı bulamayan kullarınada adalet ve merhametiyle bu on geceyi hediye etmiş. Bugünleri hakkıyla ifa edenlere aynı fırsatı vermiştir. Allah'ın bize sunduğu bu fırsatı hakkıyla değerlendirip evlerinde olduğu halde HACI OLMAYI BAŞARANLARA SELAM OLSUN... Nazlı Yenidunya
  4. Allahın varlığından ve adaletinden şüphe içinde olan arkadaşlar.benim Rabbim ne kadar merhametliki sizin gibi haddi aşanlara küfre sapanlara delalete düşenlere bile acıyıp kalbizine at közlerinize gör kulaklarınıza duy diyor. Acaba Allah nefesinizi tutsa acaba yaşama sizi hangi güç döndürebilirdi.
  5. Cennete gideceğini zannedenler...hangi kapıda olduğunuzu test edin. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Islama sonradan girmiş her insanın bir cahiliye dönemi vardır. İşte ben de, o cahiliye dönemimde Asr suresini okuyuncaya kadar hep cennete gideceğimi düşünürdüm. Çünkü Allah’a inanıyordum, kalbim temizdi, aklıma geldikçe “la ilahe illallah Muhammedun Resulullah” derdim. Bazı günahlarım olsa da, biraz cehennemde cezamı çektikten sonra, nasıl olsa cennete gidecektim ve bundan çok emindim. Çünkü inandığım Allah çok merhametliydi, kullarının hatalarını affederdi. Hep kendimi “Allah’ın rahmeti, gazabını kuşatandır.” diye inandırırdım. Oysaki Allah şu ayetle; "Ey insanlar! Allah'ın vaadi elbette gerçektir, öyleyse sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o çok hilekâr şeytan da Allah'ın kerem ve merhametini ileri sürerek sizi aldatmasın." (Fatır suresi, 5)…diyordu. Önce bu ayeti okuyup ardından, Asr’ı okuyuncaya kadar, hep cennete gireceğimden emindim. Oysa ki bu ayetler tam bunun tersini söylüyordu… Fatır süresi-5…geçen ayetle Rabbim beni uyarıyor “kulum sakın ha yaptığın hataları şeytan sana sağdan yanaşıp, Allah’ın rahmetini merhametini ileri sürerek küçümsetip seni tuzağa düşürmesin. Çünkü; Zilzal suresi; 1-3- Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı, yeryüzü ağırlıklarını dışarıya çı­kardığı ve insanın: "Buna ne oluyor?" dediği zaman; 4-5- İşte o gün, yer Rabbinin ona vahyetmesiyle kendi haberlerini an­latır. 6- O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük, bölük kabirlerinden çıkacaktır. 7- Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. (onun mükafatını alır) 8- Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür, (onun cezasını çeker)… Allah ayetleriyle bana zerre iyiliğin ve zerre günahın karşılığını bulacağımı haber vermesine rağmen, ben hala sadece Allah’a, Peygamber’e ve Kitap’a inanıyorum demekle nasıl cennete gireceğime inanıyordum ki…? İslam’la tanıştığım ilk yıllarda henüz hiç Kur’an meali okumamıştım. Madem ki İslam’a girdim, öyle ise namaz kılmalıyım diyordum ve namaz surelerini ezberlemeye başlamıştım… Asr suresi çok kısa olduğu önce onu ezberlemiş ve bu sure ile yıllarca namaz kılmıştım. Namaza başladıktan sonra artık cennete gireceğimden yüzde yüz emindim… Daha ne olsundu Allah’a, Kuran’a ve Peygamber’e inanıyordum, üstelik artık namazımda vardı, artık kesin cennetliktim…Tâ ki sahabe hayatında şu satırları okuyana dek; “…sahabeler birbirleriyle karşılaştıklarında önce selamlaşırlar sonra hemen Asr suresini okurlar birbirlerine… ve birbirlerinden ayrılacakları zaman tekrar Asr suresini okuyup selamlaşarak ayrılırlar…” Çok merak etmiştim bunun sebebini. Kur’anı kerimde onca sure ve ayet varken neden Asrı okuyorlardı ki? Sebep neydi? Merakım beni araştırmaya itti… Yıllardır namazda okuduğum hiçbir surenin ne anlama geldiğini bilmiyordum. Ve ilk kez Kur’anın Türkçesini Asr suresiyle okumaya başladığımda dehşete düştüm…Yoksa ben yıllarca cennete gireceğimi zannetmekle kendimi mi kandırmıştım…! Allah ASR suresinde şöyle buyuruyor; 1-2...Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. (büyük bir kaybedişdedir) 3…Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna… Sureyi okurken her kelimesini her cümlesini dikkatlice okuyordum, sahabelerin bu sureye neden bu kadar önem verdiklerini anlamak için…Asırlar önce inen bu sure, yıllarca namazda okumama rağmen benim beynime, yüreğime ve hayatıma şimdi iniyordu…Allah bana bu sure ile şunları mı anlatmaya çalışıyordu…! 1…..Asra (zamana) yemin olsun ki; Düşündüm ki insanlar bunun şirk olduğunu bilmeden (Allah’tan başka şey adına yemin etmek şirktir) en değerli şeyleri üzerine yemin ederler, oğlum ölsün, gözüm kör olsun, anam ölsün ki….vs. Rabbim de zaman üzerine yemin ediyorsa demek ki zaman çok değerli olmalı. Allah zamana yemin ederek olayın vahametine dikkat çekiyor. İnsanlar bir cennet ümidiyle yaşıyorlar ve bu cennet için ZAMAN TÜNELİNDEN (bize verilen ömür) geçmek zorundalar. Ne kazanacaklarsa bu tünel içinde kazanacaklar, ne kaybedeceklerse yine bu tünel içinde kaybedecekler... Demek ki zaman yani bize verilen ömür, cenneti kazanmak için insanlara verilen en büyük nimet ve bu nimetin hakkını vererek kullanmak lazım, aksi halde; 2…..İnsan gerçekten ziyandadır…Büyük bir kaybediş içindedir, müflistir. Zamanı Allah yolunda kullanmayan kişi heva ve hevesinde kullanarak tüketmiş bir müflistir ve ebediyen kaybedenlerden olmuştur… Bu ayetlerden sonra Rabbim bize bu kaybedenlerden olmamamız için formül vermektedir, yol göstermektedir. Kulum; eğer Allah’ın rızasını ve cennetini diliyorsan ve cehennemden korkuyorsan, işte sen bir ucu dünyada başlayıp cehennem üzerinden geçen diğer ucu cennette biten bir köprüye, yani SIRATA gireceksin. Ve bu köprü üzerinde sana sırayla dört kapı açılacak. O kapılardan sırayla geçmeden cennete ulaşamazsın. Ve bir sonraki kapıya girmen için bir önceki kapıdan geçmek zorundasın .3…(1)..Ancak İMAN EDİP… Demek ki cehennem üzerinden geçen bu köprünün birinci kapısı İMAN kapısı. Yani Allah’a, Kuran’a, Peygamberlere ve Ahirete inanmak… Cahiliye dönemimde bunların hepsine inanıyordum…Ama cennete ulaşmam için daha önümde üç kapı vardı ve zaman nasıl akıp gidiyorsa ben de bu kapıda durmamalıydım, diğer kapılara doğru yol almalıydım. Cehennem beni çağırıyor, cennetse “durma diğer kapıları da geç ki bana ulaşasın” diyordu. Demek ki cennete ulaşmak için İMAN ETMEM YETMİYOR olmalı ki Allah beni ikinci kapıya yöneltiyordu…Ama ne yazık ki insanların çoğu cehenneme bu kapıdan yuvarlanıyordu… Ankebut suresi-2,3- “İman ettim demekle kurtulacağınızı mı zannettiniz. Nasıl iman ettiğinizi ve ne derece samimi olduğunuzu ölçeceğiz.” 3…(2)..SALİH AMEL İŞLEYENLER…Demek ki ikinci kapı buydu. Yani Allah bana “ey kulum beni sevdiğini ve benden korktuğunu söylemen cennete ulaşman için yeterli değil. İnandığını yaptığın işlerle bana kanıtlamalısın. Ben, bana iman ettiğinin delillerini salih amellerinle görmeliyim, melekler görmeli, insanlar ve cinler senin işlediğin salih amellere şahit olmalı. Yani emir ve yasaklarıma uymadığın sürece iman etmen seni cennete götürmeyecek… Oruçla, namazla, zekatla, hacla, ahlakla bunu bana kanıtlamalısın…Ve bunları da yapman seni cennete götürmeye yetmez, daha önünde geçmen gereken iki kapın var” diyordu…İnsanların çoğu da cehenneme bu kapıdan yuvarlanacaktı… 3…(3)..HAKKI TAVSİYE EDENLER…Demek ki üçüncü kapı Allah’ın yeryüzündeki halifesi olmak. Allah’ı insanlara anlatmak, insanlara iyiliği emredip kötülükten sakındırmak gerekiyordu. Zira İslam tek başına herkesin evinde yaşadığı bir din değil, toplum diniydi… İslam’da kendisini kurtaran kaptan değil, gemisini kurtaran kaptandı ancak. Eğer halkı taşıyan gemi batmışsa zaten kaptan da kesinlikle batacaktı. Efendimiz bir hadiste buyurur ki…”Cebrail AS, Allah’tan bir kavmin helaki emrini alır ve gece vakti yeryüzüne iner. Bir bakar ki pek çok evde ışıklar yanıyor ve o evlerin sahipleri gece namazına kalkmışlar. Acaba der Cebrail AS, ben mi emri yanlış anladım. Allah kendisine ibadet eden kulların üzerine gazap indirmez. Ve tekrar Rabbine döner. Rabbim helak edeceğim kavim içinde pek çok kişi gece namazına kalkmıştı, acaba ben mi emri yanlış anladım der. Allah; hayır git hepsini birlikte helak et. Çünkü o namaz kılanlar dini kendi içlerinde evlerinde yaşadılar ve halk Allah’ın sınırlarını aştığı halde onları uyarıp, iyiliği emredip kötülükten sakındırmadılar. Hepsini birlikte helak et.”…Demek ki üçüncü kapı Allah’ın dininin yeryüzüne hakim olması için kulların verdiği emek kapısıydı, ve Allah bu emekleri görmek istiyordu. Ne var ki bu kapıda da olmamıza rağmen hala cennete ulaşamamıştık daha önümüzde bir kapı vardı…Ve insanların çoğu cehenneme bu kapıdan yuvarlanıyordu… Ali İmran suresi-142- Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Bakara suresi-4-"Yeryüzünde bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla cihad edin. 4…(4)..SABRI TAVSİYE EDENLER…İşte cennetin kapısıydı bu. Bu kapıyı açtığımızda cennetin içinde olacaktık. Rabbim en zor kapıyı en sona bırakmış. Cennetin kapısının üzerine SABIR kelimesini yazdırmıştı…Çünkü iman etmek, ibadet etmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak (cihad) kolaydı. Ya SABIR.! Tadı zakkumdan acı bir meyve… ye yiyebilirsen... Ali İmran suresi-142- Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Bakara suresi-214- Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır. Rabbimiz samimiyetimizi denemek için üzerimize musibet indirir, Allah’ın dinini yüceltmek istedikçe zalimlerin zulmüne uğrarız, SABIR… Belki kaderin en acısı bizim payımıza düşmüştür, SABIR... Yüreğimizle imtihan ediliriz, SABIR… Evli isek eşimizden çekeriz, anne babamızdan, evladımızdan çekeriz, SABIR... An olur Hz. Yunus olur, dünya bize bir balığın karnı gibi dardır, zindandır, SABIR… Bazen Hz. Eyyub olur, varını yoğunu kaybedip yokluğa, hastalığa duçar oluruz, SABIR… Hz. İbrahim olur, zalimin, tağutun zulmüyle ateşlerde yanarız, SABIR… Hz. Yusuf olur, dipsiz kuyulara, zindanlara düşeriz, SABIR… Bazen de Hz. Yakup gibi özlediklerimizin HASRETİYLE kör olana dek kan ağlarız, SABIR… Sabır…Sabır…diyebiliyorsak tüm bunlara, işte bunları başardığımızda dokunalım parmaklarımızla Cennetin Kapısına, açılsın… İçeride Rabbimiz, hazırlanmış ebedi misafirlerini bekliyor. Fecr suresi-27-28-29-30- Ey mutmain olmuş (hoşnut olmuş) nefis, Sen Rabbinden razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” Cennetle müjdelenen kullarımın arasına, Cennetime gir… Nazlı Yenidünya
  6. .......Hayat bir sahne diyordu Ali Şeriati…Bu cümle üzerine günlerce düşündüm. Eğer hayat bir sahneyse demek ki bu sahnede pek çok oyuncu var, pek çok da oyun. İnsanlar oyundaki rolüne göre bazen esas adamı oynar bazen ikinci adamı bazen figüran bazen de misafir oyuncu. Ama öyle bir sahne ve öyle bir oyun vardır ki kişi o sahnede hep esas adamı oynar. Çünkü sergilediği oyun kendi hayatının oyunudur. Gözlerimi kapatıp kendi hayatımı oynadığım sahneye çeviriyorum gözlerimi. Çok kişilik oyunda tek kişi olduğumu görüyorum. Sahnede ben…Seyirci koltuğunda en önde yine ben. Güya oynuyorum hayatımın rolünü! Aslında en önde seyrediyorum hayatımı en önden, hiç müdahale edemeden. Ve birileri emrediyor ben oynuyorum. Perde arkasından söyleyeceğim cümleler fısıldanıyor; şimdi çocuksun iste isteyebildiğin her şeyi anne babandan şımar şımarabildiğin kadar ve sıkıştığında sığın anne babanın kollarına deniliyor. Donup kalıyorum… Kimden isteyeyim ki? Kime şımarayım ki? kime sığınayım ki? Diyorum içimden, benim bir anne babam yok ki, Varda olabilirler ama ben varlıklarını hissetmiyorum ki. Ben bu rolü oynayamam çünkü hiç çocuk olamadım ki! Bilmiyorum bir çocuk nasıl oynanır. Ama ısrarla bu rolü oynamam söyleniyor, oynuyorum… Yine sahne arkasından fısıldanıyor; sen bir gençsin. Şimdi en çılgın duygularını dile getir. Zaman zaman olgun ol çoğu zamanda çılgın, çünkü sen gençsin. Sev sevil doyasıya aşk ol aşık ol. Ve tohum ek gelecek günlerin içinki ilerde hasat et. Deniyor. Panikliyorum bu rol karşısında. Ben hem olgun hem çılgın olamam ki, Hem ben sevmeyi bilmiyorum KİMİ.. NASIL..NE KADAR seveceğimi? Aşk yanmak demekmiş, ben zaten yangın tarlasıyım. Öyleyse ben aşk mıyım? Âşık mıyım? Âşık sam maşukum nerde? Ben aşkı tek başıma oynayamam. Benim ekecek tohumumda yok. Çünkü çok önceden tüketmiştim onları. Ben bilemedim hep kurak topraklara attım tohumlarımı yok olup gittiler diyorum. Israrla sen gençsin oyna bu rolü diyorlar oynuyorum. Fısıldıyorlar sen şimdi evlisin. Evliliğin vakarıyla, sorumluluğuyla, kutsallığıyla oyna diyorlar. Kanım donuyor. Ben evlimi yim? Evli isem neden bu kadar yalnızım? Evli isem eşim nerde? Ben kimim kimle evliyim? Hani daha önce genç ol denmişti işte o zamanlar pembe hayallerim vardı. Şimdi ise sahne çok karanlık. Ürküyorum…Üşüyorum beni sevgiyle güvenle sarmalayacak eşim nerede? Bu sahnede nasıl vakarla oynanır bilmiyorum korkuyorum korkuyorum. Sen evlisin oynamaya devam et diyorlar oynuyorum… Şimdi ebeveynsin diyorlar. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemiyorum. “Ben ne zaman büyüdüm anne” diyorum. Öyle ise nerde benim çocuklarım. Neden başım yastığa düştüğünde bir bardak su verenim yok. Sadece anne-baba yetiş diyen sesler duyuyorum. Düşünüyorum! Anne-baba olmak sadece birilerinin ihtiyaçlarına koşmak mı acaba? Gözünü gönlünü okşayan cıvıltıları yokmudur bu sahnenin diyorum? Ben bu rolü beceremem bu çok ağır oynayamam diyorum…Oyna sen anne-babasın diyorlar oynuyorum… Artık sona geldin şimdi yaşlısın. Sahneyi kapatmak için son rolünü oyna, çek elini eteğini hayattan ve sessizce vedalaş seyirciyle diyorlar…Olmazzzzz olamazzzzz diye feryat ediyorum. Neden diyorlar? Neden? ……...Bu sahne ve bu oyun benimse neden ben hiç istediğim rolü oynayamadım? Neden esas adam BEN iken ben bu sahnede bir figüran bile olamadım? Neden dayatıldı nasıl oynamam gerektiği? Neden kendi hayatımın oyununa zerre müdahale etme şansım olmadı? ………Oysaki ben her dara düştüğümde kucağında ağlayacağım varlığıyla güvende olacağım, yeri geldiğinde şımaracağım bir anne-baba, her istediğine ulaşan bir çocuk olmak istemiştim… ………Oysaki ben gölgesi ağır, hayalleri çığlın, yüreği sevgiye sevgiliye kanmış bir genç olmak istemiştim. Seven sevilen, pembe hayallerine asla gölge düşürmeyen. Verimli topraklara tohum ekip hasadı bollukla devşiren. Tuttuğunu koparan, yüreğinin götürdüğü yerde aşkı huzuru bulan bir genç olmak istemiştim… ………Oysaki ben; Kaf dağlarında düğün yapıp, yüreğindeki sevgiliyle vuslata ermek, Öyle bir eş istemiştim ki, bakışı içimi titretsin, sözleri yolumu çizsin, yüreğine dokunduğumda dünya cennetim olsun. Ona ne zaman ihtiyacım olsa eli ellerimde olsun… ………Oysaki ben; anne-baba olmayı her şeyin üstünde görüp dünya nimeti Rabbin hediyesi evlatlar istemiştim. Sevgimi emeğimi sunacağım. Karşılığında sadakat, itaat ve sevgi bulacağım yaşlılığımda gölgesinde olacağım evlatlar istemiştim. Şimdi siz bana artık son sahne ve veda vakti diyorsunuz. Bu nasıl bir iştir ki bana KENDİ HAYATIMIN FİGÜRAN ROLÜNÜ BİLE VERMİYORSUNUZ? Neden neden neden? ……..Neden mi? Neden sizsiniz!... Kaderi kim yazıyor biliyor musunuz? Evet, Allah mı diyorsunuz. Allah kullarına zulmeder mi? Hâşâ. Kaderi Allah yazdı bizse karaladık..Allah vermek istedi bizse alamadık. Kader kader diyor birçoğumuz. Çoğu zaman kendi hayallerimize bir çizgi atanda biz olmuyor muyuz?.. Pasifliğin adına çaresizlik diyoruz.. Kaderimizi ellerimizle yazmıyor muyuz? Allah bize akıl verdi güç verdi…Tutun koparın isteyin alın dedi…Aşılacak yokuş varsa aşmaya güç verdi sabır verdi. Öyle ise akan gözyaşlarına sebep, sızlanmalarına, yaşayamadıklarına sebep, …kendi PASİFLİKLERİNDİ… Nazlı Yenidünya
  7. nazli64

    İki Sevgi Arasında ...

    İtaat etmek, hep zor gelir insana. Zoruna gider, zorlar. Kendi varlığını tehdit ede gelmiştir tâbi olmaların hepsi. Bir başkasını izlemek kendi arzusunu arkada bırakmayı, kendi önceliklerine sırt dönmeyi gerektirir çünkü. Üstelik her itaatin öncesinde de soğuk bir emir cümlesi vardır: ?İtaat edilecek. İtaat eeet!? Peki ya, Peygambere itaat etmeye ne demeli? Onun [asm] izinden yürümek de böylesine zorlayıcı mı? Ona [asm] tâbi olmak da istemeye istemeye mi olmalı? İte kaka bir itaat mi isteniyor bizden? Ya itaat edersin, yoksa yanarsın şantajıyla mı çağrılırız Resulullaha [asm] itaate? Yüzümüzü yoktan var eden, aynaya baktığımızda bizi kendi kendimize yeniden sevdiren Yaradan niye bize ?zoraki? bir yol çizsin ki? Kendi varlığımızdan ne kadar memnun isek, gözümüzün üzerindeki kirpiklere ne kadar itirazsız isek, O?nun bize çizdiği ?yol?u çirkin bulmaya o kadar hakkımız olmamalı. Yoksa, yüzümüzün her noktasını özenle var eden Yaradan ile yüzümüzü kıbleye dönmeye davet eden Rab ayrı kişiler mi? Yoksa, gözümüzle görmeye değer güzellikte milyonlarca çiçeği var eden Allah başka biri, bizi Resulullah?ın [asm] ebedî bahar vaad eden yoluna çağıran Rabbimiz başka biri mi? Beni ben yokken bile seven, ben beni sevemezken de beni sevip özenerek insan olarak var eden Yaradanım, beni niye sevimsiz, lüzumsuz, faydasız, zoraki bir yola çağırıyor olsun ki? İşte Rabbimizin bizi Resûl?ünün yoluna çağırdığı sözü: "De ki [ey Elçim] bana itaat edin" [Âl-i İmran, 31]. Ayet cümlesini tam göbeğinden yazıyorum ki, noktalı yerleri akleden kalbimizle birlikte dolduralım. Her itaat çağrısı, bir soruyu kaçınılmaz kılar: Niye ki? Nereden icap etti bu itaat şimdi? Noktalı bıraktığımız yerlerde, Rabbimiz Niye kinin cevabını veriyor. "De ki, eğer Allahı seviyorsanız, bana itaat edin" Demek ki, Resule itaatin gerekçesi, hiç de zoraki değil. Sevmeye bağlı Ona itaat.. Sevmene bağlı Hem de Allahı sevmene "De ki,eğer sevmeye Allahtan daha lâyık birisini biliyorsan, bana itaat etme" "De ki, eğer Allahı değil de bir başkasını sevmek senin için daha kârlı ve faydalıysa, bana itaat etmesen de olur..." "De ki, seni hiç yoktan çıkarıp insan olarak var edeni sevmek sana zor geliyorsa, bana tâbi olma" "Yine, de ki, seni hiç kimsenin anmadığı günlerde anıp da herkesin anmaya değer gördüğü biri olarak seçen Rabbini değil de, yolunu hiç gözlemeyen, yokluğunda seni hiç anmayan bir başkasını daha çok seviyorsan, benim izimden yürüme" "Bir de, de ki, eğer seni senin kendini sevmenden önce seven Bir?ini değil de, yeryüzünde yüzünün görünmediği onlarca yıl boyunca seni anılmaya bile değer bulmayan birilerini daha çok sevmeye değer görüyorsan, bana değil onlara itaat et." Sözün özü: Resullullah'a itaatin ön şartı, sevmek. Sevmekte zorlama yok. Sevmek, ite kaka değildir. Sevmek, yokuş yukarı çıkmak değildir. Bir akıştır sevmek. Gönüllü bir bakıştır. Yokuş yukarı da olsa, gönlünce yürümektir. Sevmekle yorulmaz insan. Sevmekle insan dirilir, diriltir. Kimseden zorla sevmek beklenmez. Öyleyse, zoraki değildir Resûlullaha itaat Her itaat çağrısının ikinci bir sorusu daha vardır: ?İtaat edince n?olacak?? ?Nereye varacağım O?nun izinden yürürsem?? ?Ne elde edeceğim, O?na tâbi olarak?? Rabbimizin buna cevabı da tanıdık ve sevimli: sevilmek. "De ki, eğer Allah?ı seviyorsanız, bana itaat edin ki, Allah da sizi sevsin" Yani. "De ki, eğer Allah?tan başkası tarafından sevilmekle daha çok kâr edeceksen, bana itaat etmesen de olur.." "Yine, de ki, eğer Allah?tan başkasının seni sevmesi seni yokluktan, hiçlikten kurtaracaksa, benim izimden yürüme." "Yine, de ki, hiç kimsenin hatırını saymayacağı, herkesin yokluğunu kanıksayacağı, seni unutacağı, seni unuttuğunu da unutacağı gelecek günlerde, Allahtan başkası tarafından sevilmek seni toprağın altından çıkaracaksa, ebedî diri kılacaksa, benim ardıma düşmesen de olur" "Bir de şöyle de ki, eğer kusurlarına rağmen senin rızkını hiç kesmeyen, ayıplarını bildiği halde seni kimselere rezil etmeyen Allah değil de bir başkasıyla, bana tâbi olmasan da olur.." Ne güzel ki, ayet cümlesinin son ibaresi, Allah tarafından sevilmeyi zirve bir tasvire çıkarıyor: ??öyle sevsin ki Allah sizi, günahlarınızı kusurlarınızı toptan bağışlasın. Adeta görmezden gelsin. "De ki eğer Allah?ı seviyorsanız, bana itaat edin ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı toptan bağışlasın." [Al-i İmran, 31] Öyle bir sevgi ki sevdiğinin ayıplarını görmeyecek kadar körleştirici bir sevgi. Öyle bir sevilme ki, sevilen hem bağışlanıyor hem bağışlandığı kendisine hissettirilmiyor hem de bağışlandığı suçları ebediyen yüzüne vurulmuyor. En ufak bir kınanma sözü, bakışı, edası duymuyor, görmüyor, bilmiyor sevilen. Öyle bir sevilme ki, sevilenin tüm hataları, cinayetleri, isyanları hasıraltı ediliyor, örtülüyor. O Allah ki, Resulüne itaati iki sevgi arasına sandöviçliyor. "Eğer Allah'tan başkasını sevmek daha anlamlıysa, bana itaat etmeyin" diyor Resulullah.. "Eğer Allah'tan başkası tarafından sevilmekle daha çok sahiplenilecekseniz, yine bana itaat etmeyin!" diyor Resulullah. Daha doğrusu, denmesi isteniyor. Sevdiğini iddia eden, sevilmek isteyen Allah'ın Resûlüne seve seve itaat eder. Öyle değil mi? senai demirci...
  8. Zor Zamanda…Yusuf Olmak… Not: Bu bir hikayeden ziyade, gereksiz direnişin ve sınırları aşmanın getirdiği acı sondan alınacak ibrettir… Bir yıldır görüşemediğim arkadaşım telefonun diğer ucunda ağlamaktan konuşamıyordu. Ağladığı konunun ne olduğunu bilemediğim için teselli edecek kelimeler bulamıyordum. Aklıma gelen tek sebep kocası olabilirdi. Çünkü neredeyse beş altı yıldır kocası onu boşamak istiyor, arkadaşımsa direniyordu. Nereye kadar dediğimde? Çocuklar diyordu, evlilik kutsal diyordu, onu seviyorum diyordu. Ağlamasının sebebi yine boşanma olabilir miydi??? ……….Kardeşim sakinleş ne olur neden ağladığını söyle, yoksa sebep yine eşin mi? ……….Evet eşim. ……….Yine boşamak mı istedi? ……….Evet bu sefer mahkemeye verdi artık evi de terk etti. Keşke senin sözlerini dinleyip de bu adamı daha önce boşamak istediklerinde tamam boşanalım deseydim, şimdi bu kadar acıları katmerli çekiyor olmazdım… ………..Katmerli acıdan kastın ne? Bir yuvanın yıkılmasından daha acı ne olur ki? ………..Katmerli acım erkek kardeşim de boşanıyor. ………..Üffff anne baban çok yaşlı iki acıyı birden kaldıramazlar neredeyse yirmi yıllık yuvalar yıkılıyor…senin durumun uzun zamandır vahimdi seni anladım da kardeşin niye? Onlar gayet mutluydular. Onlar neden boşanıyor? ………..Erkek kardeşime neredeyse bir yıldır eşi çok soğuk davranıyordu sonunda da mahkemeye vermiş kardeşimi. Kardeşim yıllarca sevgi saygı dairesinde yürüyen evliliğine birden ne olduğunun cevabını bulamıyordu. Bir gün 18 yaşındaki oğluyla dertleşip; bu annenize ne oldu çocuğum? bendemi bir hata var anlamıyorum benim göremediklerimi belki sen görüyorsundur ben nerede hata yapıyorum? Diye sorunca erkek yeğenimde babasına; baba annem bazen uzun uzun telefonla görüşüyor arkasındanda saatlerce ağlıyor diyor. Kardeşimin içine kurt düşüyor ve bu numarayı annenden gizlice almaya çalış bu kimmiş acaba diyor. Yeğenim bu numarayı gizlice alıp babasına veriyor. Kardeşim bir gün beni arayıp; Abla senden bir ricam var şu numarayı ara kimmiş öğren ben korktuğumun başıma gelmesinden aramaya cesaret edemiyorum diyor. Numarayı aradığımda karşıma eşim çıkıyor. Ben şoktayım. Çünkü eşimin bizim bildiğimiz numarası bu değil. Ama gelinimizin konuştuğu numarada karşıma eşim çıkıyor. …………Kardeşim lütfen zanda bulunmayın kardeşin memlekette siz buradasınız, bu nasıl olur onların yakınlaşması mümkün değil. …………Dinle o zaman; tam bir yıl önceydi kardeşim ailece bana gezmeye gelmişlerdi ve ben çok hastalanmıştım, ;Kardeşim işbaşı yapmalıydı bir hafta sonra memlekete döndü ama gelinimizi bıraktı ki ben iyileşene kadar bana baksın diye. Ben yataktan çıkamıyordum. Eşim ve gelinimiz bana hizmet ediyor mutfakta birlikte yemek yaparken kahkahalar kırıla gidiyordu. Eşimde gelinimizde cıvıl cıvıl neşeli kişilikte oldukları için aklıma asla onlar hakkında yanlış düşünmek gelmedi. Elime mahkeme celbini aldığımda şok olmuştum, iki gün arayla da gelinimiz mahkeme açmış. Ama daha sonra bu birlikteliği inkâr ettiler biz sadece dertleştik dediler. Ve inandık ve onlarda mahkemeleri durdurdular. Aradan üç beş ay geçmişti, erkek kardeşim şehir dışındayken gece vakti yeğenim arar; baba yetiş der ve telefon kapanır. Sabaha kadar ne ev ne cep cevap vermez. Kardeşim canlarına bir şey oldu zanneder, kayınvalidesini arar, sabaha karşı kayınvalide oğlunu da uyandırıp kızına gittiğinde benim eşimin orada ve yeğenimin de annesiyle onu babasının yatağında uygunsuz halde görüp şok geçirdiğini, gürültüye küçük kardeşinin uyanıp onunda abisinin eşimi öldürmeye kalkmasından gördüklerinden ve yaşananlardan şok geçirdiğini görür. Evde kıyamet kopar abisi ve oğlu gelinimizi öldüresiye döver mahalleli polis vs…..Kardeşim ve yeğenim gelini öldürecekler bu korkudan onları zorla buraya taşıdım, anne babamı da, ama kardeşim işinden oldu. Çocuklarda bizimle. Sıkıntılar yetmez gibi birde geçim derdi… Kızım şokta hayata küstü,….kardeşim sadece ikisini de öldürmeye odakladı psikopatça planlar kuruyor….yeğenlerim o günden beri geceleri hiç uyuyamıyorlar iki dakika dalıyor sıçrayarak uyanıyorlar ve kimseyle konuşmuyorlar. Büyük yeğenimde öldürme planları içinde….anne babamı hiç sorma insan içine çıkacak halleri kalmadı yaşlı yürekleri hangimize yanacak belleri kırılmış halde…bana gelince öylesine aciz ve öylesine çaresizim ki, çocuğuma mı kardeşime mi, yeğenlerime mi anne babama mı yanayım onlara nasıl destek olayım bu depremden onları nasıl düze çıkarayım? Şimdi anladın mı acıların katmer katmer gelişini. Sen bana bu adam seni istemiyor sende vazgeç zorla güzellik olmaz derdinde, ben bu acıya dayanamam derdim. Meğerse beterin beteri varmış. Keşke o zaman boşanmaya razı olsaydım şimdi bu felaketleri yaşamayacaktım…Ne olur bana sen bir rüya gördün de, uyan de, yada öyle bir yol göster ki bu hepimize çare olsun… Şu saatten sonra sizce bu dokuz şiddetindeki depremin yaraları nasıl sarılır? Bu mazlumların yüzünü güldürecek çözüm nerede?…. 1…Bu durumda yok hiçbirimizin çözümü değil mi? Şimdi tâ başa dönelim. Ben bu kardeşimize her zaman Allahın sınırlarını koru, Ve kaderden payına düşene razı ol. Bir ilişki yürekte bitmişse ve çabalarına rağmen geri dönüşü yoksa eşinin yüreğine değil ayaklarına pranga vuruyorsun bundan vazgeç demiştim. Sen bir kulsun eşinin kalbine hükmedemezsin. KALPLER Allahın kudret elinde istediği gibi evirir çevirir. Sen Rabbinle aranı düzelt ki, Allah da senin insanlarla aranı düzeltsin demiştim. Ama o kendi çabalarıyla bir şeyleri değiştireceğine inanıyordu. Bilmiyordu ki Allah dilemese nefes bile alamazdı. 2…Bir evlilikte sevgi arkasındanda saygı bitmişse ve eşler en zor anlarında bile birbirlerine merhamet de etmiyorlarsa, evlilik nasıl helalse artık ayrılıkta o kadar helal olmuştur. Şartları zorlamak arada çocuklar var demek her iki tarafa da zarar verir ve çocuklara da. Çocuklar sevgisiz bir ortamda hırgürle daha çok yara alır. Taraflar sevgi açlığını doyurmak için helal olmayan ilişkilere yelken açar. Çocuğumun hatırına katlanacağım, evliliğimi kurtaracağım derken, dünyayı kendine, ahireti de yasaklara ittiği eşine cehennem eder. 3…Bir insan her ne sebeple olursa olsun eşini yüreğinden tamamen çıkarmışsa mutlaka onun yerine başkasını koyacaktır er geç. Eşlerden biri helal olan evliliği cebren korumaya çalışırken, diğer eşin nefsi onu haram olan ilişkilere sürükleyecektir. Sevilmek sevmek fıtratımızda olan ve asla başka bir şeyle yerini dolduramayacağımız bir duygu. İnsanı besleyen ve hayatına anlam katan tek şeydir sevgi. Yüreği boşalan insan içinse büyük bir yitiktir ve bu yitiğini gece gündüz her yerde her ortamda durmaksızın arayacak. Belki uzun zaman aradığını, karşısında parlayan bir çift gözde bir saniyede bulacak ve kendini ona teslim edecek. Bir saniyelik bir bakışma eğer iffet sınırlarını aşmadan helal olan yollarla birlikteliğe gitmişse hayat o kişilere cennet olacak. Aksi halde birbirine yasak olan bir saniyelik bir bakışla tüm bir ömür cehenneme dönecektir. Örnekte görüldüğü gibi. 4…Bu yüzden Rabbim asla zina yapmayın demez …”Mümin erkeklere söyle gözlerini haramdan (yasak olandan) çevirsinler ve iffetlerini korusunlar, tertemiz kalabilmeleri için uygun davranış budur, unutmasınlar ki Allah sakladığınızdan da açığa vurduğunuzdan da haberdardır…(Nur suresi 30) …”Mümin kadınlara da söyle gözlerini haramdan (yasak olandan) çevirsinler, iffetlerini korusunlar, cazibe ve güzelliklerini haram olanlara açmasınlar (göstermesinler)…(Nur suresi31) Yaratan kulunu nerden nerelere geleceğini bilmez mi hiç…Aşk gözlerde bir saniyede başlar sonra kalbe iner yerleşir, ardından beyni tutsak eder, son olarak ta bedeni teslim alır. Bu yüzden Allah, kulunun eğer gözünü teslim etmişse bedenini de teslim edeceğini bildiği için gözlerinizi haramdan koruyun der. Rabbim birbirine haram olan kadın ve erkeğin bir arada olduğunda isterse takva sahibi olsun nefsin arzusuyla şeytana yenik düşeceği ihtimalinin yüksek olduğunu bildiği için asla haram olan kişilerle yalnız kalmamamızı emreder. Efendimiz ise “yalnız bir ortamda birbirine haram olan iki kişinin üçüncüsü şeytandır” der. Şeytan arkadaşımız olmuşsa artık böylesi sonuçlar kaçınılmaz olur. Bizler Allahın bize çizdiği haram sınırlarını korumadığımız sürece bu olaylar pek çok ailede yaşanacaktır. Bu eniştem yok bu kuzenim, bu yakın arkadaşımız, bu kırk yıllık komşumuz, yok bundan zarar gelmez yaşlı, bu hocam bu müdürüm vs…diye aynı ortamlarda sık sık oturup uzun muhabbetlere girdiğimiz sürece bu acılar bizimde kapımızı çalacaktır. Zordur bu zamanda Yusuf olmak, üstelik bizde bu nefis, yanımızda şeytan ve hayatımızda Züleyha lar olduğu sürece. Ne vaki bizler Yusuf olmadığımız ve Züleyha ların oyununa geldiğimiz sürece asla Hz. Yusuf gibi ne yuvalarımızın neden kendi hayatımızın sultanı olamayacağız. YUSUF SURESİ 23. Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek "Haydi gelsene!" dedi. O ise, "Allah'a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler" dedi. 25. İkisi de kapıya koştular. Kadın Yûsuf'un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın efendisine rastladılar. Kadın dedi ki: "Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır." 26. Yûsuf, "O benden arzusunu elde etmek istedi" dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahitlik etti: "Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, O (Yûsuf) yalancılardandır." 27. "Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru söyleyenlerdendir." 28. Kadının kocası Yûsuf'un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce dedi ki: "Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür." 30. Şehirde bir takım kadınlar, "Aziz'in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz" dediler. 31. Kadın, bunların dedikodularını işitince haber gönderip onları çağırdı. (ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yûsuf'a, "Çık karşılarına" dedi. Kadınlar Yûsuf'u görünce onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. "Haşa! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir" dediler. 32. Bunun üzerine kadın onlara dedi ki: "İşte bu, beni hakkında kınadığınız kimsedir. Andolsun, ben ondan murad almak istedim. Fakat o iffetinden dolayı bundan kaçındı. Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacak." 33. Yûsuf, "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum" dedi. 34. Rabbi onun duasını kabul etti ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Yüreğinde zerre imanı olanların ve kendi nefislerimizin tüm bu olumsuzlukları bu acıları yaşamaması için Hz. Yusuf yürekli, Hz. Yusuf İffetli olmamızı ve Zindanı şehvetlerimize tercih etmemizi Rabbim bize nasip etsin. Olurda üzerimizdeki gömlek bir gün yırtılacaksa, arkasından yırtılanlardan eylesin. Rabbim yüreklerimizden ve hayatımızdan tutsun… n.yenidunya
  9. 'ftoyd' demişki; " Orucun şuuru üzerine söyleminiz dikkatimi çekti.İnsanların taklidi imanına nasıl hüküm verdiniz biraz açar mısınız?" Değerli "ftoyd" sorunuza şöyle cevap vereyim; Taklidi imandan kastım pek çok iman ettim diyen insanlar Allahın rızasını kazanmak için birilerinden duydukları söylemlere göre amel ediyorlar. Ya o birileri yanıltmak istiyorsa dini sulandırmak istiyorsa? veya eksik biliyorsa? veya yanlış biliyorsa? veya yanılıyorsa, ve hatta bilmeden hüküm veriyor olsadamı bu insanlara uyacağız? Yine kendi çevremden çok basit bir örnek vereyim size; bir cuma arkadaşımla beraberiz onun evinde tam sela verilecegi saatte benden ezana kadar kendisine müsade etmemi istedi dua etmek için. bende ne demek tabii dedim ama aynı odadayız. Arkadaşım seccadeyi serdi üzerinde ayakta kıbleye döndü elinde bir tesbih ve şu cümleler eşliğinde "SALLADIM SELAYA GÖNDERDİM MEVLAYA DUALARIM KABUL OLA" diyerek tesbihi hızlı hızlı sallamaya başladı. Gözümün önünde böyle bir saçmalığa daha fazla dayanamadım ve ayinini bozarak; dinde böyle birşey yok sen ne yapıyorsun dediğimde birilerinden duydum böyle dua edince edilen dua kabul oluyormuş dedi. Eğerki duanın kabulünün şartlarını Kurandan ve sünnetten araştırmış (TAKLİT DEĞİL HATKİK) etmiş olsaydı geçerli ve doğru bilgiye ulaşacaktı. Kısaca bir insan neye inanıyor ise inandığı şeye NİÇİN inandığınıda bilmeliki buda doğru bilgiyi gerektirir. İslamı yarğılayanlarda kulaktan dolma yanlış bilgilerle birileri yargılıyor diye yargılıyorlar insafsıza...İslamı yaşamaya çalışanların bir kısmıda İnsanlar bunu böyle yapıyorlar diye yapıyorlar pek çok ameli. %95 müslümanım diyen bir ülkede eğer islam doğru anlaşılmış doğru yaşanmış olsaydı şu an ne kardeş kavgası olurdu ne fakir zengin dengesizliği ne yolsuzluk ne haksızlık ne adaletsizlik ne zulüm. bugün cennet ülkemizde bunları yaşıyorsak tek nedeni müslümanız dediğimiz halde islamı yeterince anlayamamış olmamız...Zira İslam toplum dinidir...Allahın bizim namazımıza orucumuza zekatımıza ihtiyacı yok. Rabbim bizden kendisiyle olan ilişkilerimizi ve bizim toplumla çevremizdekilerle olan ilişkilerimizi ve bizim tabiatla olan ilişkilerimizi düzgün kurmamızı istiyor. Namazla nesfimizi terbiye edip ruhumuzu ve ahlakımızı arındırmamızı, zekatla toplumun refahına yardım etmemizi, oruçla kendi pisikolojimizi kontrol altına alıp açın halini anlayıp ona göre yapmamız gerekeni yapmamızı istiyor... İslamın herkes tarafından doğru anlaşılması, kabul edenler tarafındanda doğru yaşanması dileğimle.....
  10. Dün gece telefonuma yeni yıl kutlama mesajı geldi ama bende kayıtlı olmayan bir numaradandı ve ilginç bir üslubu vardı sahibini merak edip aradım. Karşıma bir çocuk çıktı. Sen kimsin dedim, ben Ayşenur; annemin kontörü yoktu babamın telefonundan mesaj attım yeni yılını kutlamak istedim teyze cim dedi. Ayşenur okula bu yıl başlayan değerli bir arkadaşımın henüz yedi yaşındaki kızıydı. Ayşenur yılbaşına daha var çok acelecisin dedim, Ayşenur’un cevabı ise, ama teyze ben bizim yılbaşımızı kutlamak istedim yani hicri yılbaşını, yarın hicri yılbaşı ya dedi. Beni şaşırtmaya devam eden Ayşenur’a; küçük meleğim hicri yılbaşı ne demek diye sordum, Müslümanların Mekke’den hicret ettikleri tarih dedi, peki sen hicretin ne olduğunu biliyor musun dedim, ayrılmak yani Allah için bulunduğun ortamı terk etmek, geride sevdiklerin kalsa bile Allah’ın dinini yüceltmek için yollara düşmek dedi. Bu cümleleri yedi yaşındaki çocuktan duymak beni inanılmaz duygulandırdı ne diyeceğimi bilemedim ağlamaya başladım seni seviyorum Ayşenur Allah annenden ve babandan razı olsun senin gibi bir evlat yetiştirdikleri için dedim. Bende seni seviyorum sen benimle oynuyor ve bana hediyeler alıyorsun beni mutlu ediyorsun bende seni mutlu etmek istedim ilk sana yazdım dedi. Ayşenur’la konuşurken sevinçten ağlayan ben telefonu kapatınca halime ağlamaya başladım. Küçücük bir çocuğun sözleri kendimi tahlil ettikçe beni derinden yaraladı. Hicreti küçük bir çocuğun anladığı kadar bile anlayamamıştım. …….Eğer HİCRET ayrılmaksa küfür ortamlarından ve küfürden, biz bu küfür ve zulüm kokan beldelerde sırf rızık endişesi, kariyeri kaybetme korkusu bu ana kadar kazandıklarımızı kaybetme korkusuyla, zalimin zulmüne taviz vererek İslam kimliğimizi yitirerek katlanıp bana dokunmuyorsa yılan ben yoluma devam edeyim zihniyetiyle yaşıyorsak nasıl bir imana sahip olduğumuzu sorguladım! # Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü'ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir. (NİSA SURESİ / 100) İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır. (TEVBE SURESİ / 20) …….Eğer HİCRET Allahın Resulünün “Allahın emri olmasaydı asla senden ayrılmazdım Mekke” deyip elli yıllık anılarını evini ocağını ve içinde Kabenin olduğu Mekke’yi böylesine sevmesine rağmen ağlayarak terk etmesi ise; sevdiği eski bir kıyafeti bile Allah rızası için sadaka veremeyip eski bir gömlekten bile ayrılamayan bizler, hangi sevdiklerimizi sırf Allah rızası için, Allahın dini yücelsin mücadelesi için terk ettik? Rahat yaşantımızı mı? Güzel mekânlarımızı mı? Önünde eğilin en koltuklarımızı mı? Şehvetlerimizi mi? Kalplerimizi ve beyinlerimizi istila eden tutkularımızı aşklarımızı mı? Hangi sevdiklerimizden hicret ettik? De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (TEVBE SURESİ / 24) ………Eğer HİCRET sadece ve sadece Allah’a güvenerek kendisini nelerin beklediğini bilmediği halde Allah rızası için Allah’ın dininin yeryüzüne hakim kılınması için bütün geçmişine bir sünger çekip yeni ufuklara yelken açmak ise; bizler yeni bir başlangıcı risk olarak görüp, mülkün Allah’ın olduğunu unutuyorsak; Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. (TALAK SURESİ / 3) ayetinin geregini kavrayamamış isek, komşu şehre bile giderken kalacak yerimizi ayarlayıp rezervasyon yaptırmadan gidemiyor isek, yolcu olan bir Müslüman kardeşimizi tanımadığımız için evimize alamıyorsak soframıza bir muhaciri oturtamıyorsak bizler imanın neresindeyiz? Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (BAKARA SURESİ / 268) ……..Eğer HİCRET bizi sıkıp daraltan dan hayatımızı karartan dan(şeytandan) ayrılmaksa ve koşmaksa güven veren, huzur veren, dünya ve ahret nimetlerini ayağımıza seren Medine’nin ve alemlerin Rabbi’ne sığınmaksa; bizler hala hicret edememişsek kötü amellerimizden, Allah’ın hoşuna gitmeyen bizden, bizi esir alan duygu ve düşüncelerimizden, hicret edememişsek dünya ve içindekilerin sevgisinden ve korkusundan, o zaman şaşırmamalıyız neden İslam alemi olarak bu kadar zulüm, sıkıntı ve sefalet içinde oluşumuza ve düşünmeliyiz, bizler HİCRETİN, İMANIN, KULLUĞUN neresindeyiz? Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (TEVBE SURESİ / 40) Bizler hicreti anlatan bu ayette işaret edilen Hz. Ebu Bekir’ ler olur isek mutlaka bu ayetin kapsama alanına girenlerden olacağız. Yüreğinde zerre miktarı imanı olan tüm kullarına ve kendi nefsime Rabbimin Ayşenur’a idrak ettirdiği kadar HİCRETİ idrak ettirmesini diliyor, bu konuyu ele almama vesile olan küçük meleğimin ailesinin ve tüm İslam aleminin, hayatımda yeri olan gönlümde sevgisi olan tüm dostlarımın yeni yılını kutluyor, kafirin zulmünün bittiği, Rabbimin nusretini rahmetini, selametini indirdiği nice yıllar diliyorum… N.yenidünya
  11. nazli64

    Yaşamadan tüketmek..

    çok mükemmel tesbitler tebrik ediyorum
  12. Selamun aleykum arkadaşlar. geçen yıl sadece kurban kesme olayını kendime anladığımı kaleme almıştım ama konu nerelere kadar geldi. Oysaki benim derdim; niçin kurban kesiyoruz kurban nedir sorularına bence cevaplar vermekti. Ben yine aynı niyetle soruyorum kurbandan ne anlıyoruz ve BU YIL NEYİ KURBAN EDECEĞİZ zira yine Zahmet karşılığında Rahmet inen ay geldi...Ümmetin bu şuuru yakalaması dileğimle selam ve dua inananların üzerine olsun.....
  13. Değerli "Dayı" ne güzel bir benzetme yapmışsınız inanılmaz güzel bir tesbitti. Bu cümleleriniz üzerinde çok tefekkür edeceğim. Çok güzel bir pencere açtınız bana. Allah razı olsun. Selametle ve dua ile kalın.....
  14. Selamun aleykum değerli arkadaşlar. geçmişte olsa bayramınızı kutluyotum uzun zamandır gelememiştim. Öncelikle bilmelisinizki bu benim bire bir yaşadığım bir olaydı ve sizlerle paylaşmak istedim. Ama görüyorumki oruç tuttuğunu ima etmesine rağmen bazı kardeşlerim orucun hala şuurunda değil. Krşkr taklidi imanla biryerlere varamayacağımızı bilmiş olsaydık. Keşke neyi niçin yaptığımızı bilmiş olsaydık. Benim derdim kimsenin hidayete ermeside değil. Hİdayet Allahtandır. Haa ben bunun için kul olarak üzerime ddüşeni yaparım o ayrı konu. Bende çok fazla stv izlemem ama bu şu gerçeği değiştirmiyor... içi boş da olsa çevremde pekçok kişiden şunu duyuyorum... stv de seyrettiklerimden çok etkilendim namaza başladım, oruca başladım, örtündüm vs. bu kanalın politikasını çokta doğru bulmasamda dua ediyorumki derdi Allah rızası olan ker kişiye ve kuruma Allah yardım etsin onları muzaffer kılsın. ve hepimizi sıratı mustakimde birleştirsin...Yazdıklarım sadece hayatımın yarım saatlik bir kesitiydi. Allah dilediği kişiye dilediğini dilediği yerden ulaştırır. Mesajımın ve derdiin doğru anlaşılması dileğiyle Allahın selameti üzerinize olsun.
  15. Hira’dayım Bu Gece Hira’dayım işte Rabbim; ellerimle birlikte semaya kaldıracak yüzüm olmadığından, başım yerde, Hira’dayım bu gece yüzüm çakıl taşları üstünde, kapındayım Ya Rabbel alemin secde secde…Hangi yüzle kapıma geldin de.. de Rabbim, dünyanın bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu bildiğin halde, seni oraya imtihan için gönderdiğim halde, dalıp kayboldun dünya keşmekeşinde, şimdi hangi yüzle kapıma geldin de… de Rabbim. En acı sözlerini bir tokat gibi indirsende bu rahmet gecesinde yüzüme, ben hatalarımdan dolayı tüm yüzsüzlüğümle…işte hiradayım Rabbim katran karası yüzüm çakıl taşları üstünde…Sanki ruhumun karanlığı gecenin karanlığını bastırır halde HİRA=ARAYIŞTIR dedin,.. HİRA=ÖNCE KENDİ İÇİNE SONRA RABBİNE YÜRÜYÜŞTÜR dedin... HİRA=KARANLIĞIN ÜZRİNE İNER NUR dedin, HİRA =ZULMÜN ZULMETİN ÜZERİNE İNEN SELAMETTİR dedin… HİRA= NEFSİN DELALETİNDEN EBEDİ SELAMETE AÇILAN KAPIDIR dedin… HİRA=YÜRÜMEKTİR ZAHMETLER İÇİNDE RAHMETE dedin… HİRA =KADİR BİLENE “KADR”in, KADRİ BÜYÜK VAHYİN İNZAL OLDUĞU YER dedin… Ya İlahi öyle ise işte bende HİRA’na geldim. Aradım Rabbim ebedi selameti aradım, yıllarca nefsimin sürüklediği sarp dağlarda, derin uçurumlarda, dipsiz kuyularda, susuz çöllerde yaşadım. Attığım her adımda yaralandım kanadım. Sırtımı yasladığım duvarlar bir bir üzerime yıkıldı. Menfaatler uğruna sıfır pula satıldım. Yeri geldi kirli bir gömlek gibi bir kenara atıldım. Dost bildiklerimin ihanetiyle yıkıldım. Ben bir kardelen çiçeğiydim, güvendiğim dağlara kar yağmadı buz yağdı, yandı yapraklarım yere döküldüm. HİRA=ARAYIŞTIR dedin, Benim yıllardır peşinden koştuğum neydi, neyi arıyordum çektiğim tüm acıların sebebi neydi? Gördüm ki yılardır hasretini çektiğim şey…Mutluluktu…Esenlikti…Selametti…Aradığım bunlar olduğu halde neden bunca bedeller ödememe rağmen, hala acılar denizi içindeydim nedennn?.....Ya Rabbel alemin; Ben bütün yolların sende başlayıp sende bittiğine iman ettim. Ne olur düşüncelerimin sonunu Sana, kalbimin yolunu Sana, işlerimin sonunu sana çıkar. HİRA=ÖNCE KENDİ İÇİNE SONRA RABBİNE YOLCULUKTUR dedin…Öyle ise benle ilgili her şey bende başlayıp bende bitiyordu. Aradığım saadeti selameti hala bulamamışsam demek ki suç bendeydi. Zira Rabbim sen beni bana zulmetmek için yaratmadın. Ayetinde buyuruyorsunki; “(Zâriyât Sûresi 56 ) Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”…Ahhh Rabbim oysaki ben yıllarca kendi nefsime, sevdiklerime ve korktuklarıma arzu ve tutkularıma kulluk etmişim…Ben tüm bunlara kulluk ederken hangi akla hizmetle senin bana hala Rab olmanı beni kollayıp gözetmeni, sıkıntılarımı gidermeni beklemişim??? Oysaki SEN SAMED’tin (ihtiyaçları gideren tek merci). Ben nasıl senden başka kapılardan medet beklemişim?...Sen MÜMİN’din ( güven duyulan tek merci), ben nasıl yaratılanlara güvenip dayanmışım. Nasıl untmuşum Efendimizin bile elinden sırtını güvenle dayadığı, Annesini babasını dedesini, Hz. Haticeyi ve Ebu Talibi aldığını, tek dayanagın sen olduğunu kanıtladığını…Nasıl hesap etmemişim Hz Ebu Bekir’den sonra dost kavramının yok olduğunu. Dostum dediklerimin kendi nefisleri için beni sırtımdan vurduğunu?...Sen VEDUUD’ tun ( seven, sevilen, sevdiğini sevdiren) Ben nasıl senden başka aşk aramışım yaratılanlarda? Nasıl hesap etmemişim, senden başka kimsede asla olmayacağını sadakat aşk ve vefa?...Ya Rabbel alemin; dünya ve içindekilere ait sevgilerimi korkularımı arzu ve tutkularımı, vermesem de CEBBAR ismi celilinle al benden, at kırk kilitli zindanlara. Yüreğimi aşkınla, beynimi ilminle, hallerimi Salih amellerinle donat. Soyundur beni çirkin elbiselerimden, soyundur beni boş emellerimden, soyundur beni senden uzak eden sebeplerimden. ipekle atlasla değil TAKVA ile giydir. Ya İlahi SEV beni ve sevmenle SEVİNDİR… Sevmeyi bilmeyenlere inat…Baştan aşağı bu fakiri sevginle süsle ve donat… HİRA=KARANLIĞIN ÜZERİNE İNEN NUR dedin. Nasıl bi haber yaşadımki senin isminin NUR (aydınlatan, saadetin,selametin ışığı) olduğundan. Üzerime sağanak sağanak yağarken karanlıklar, hep yanlış adreslerde aradım karanlıklarımı delecek ışığı. Ya Rabbel alemin, ben iman ettim senden başka NUR’un olmadığına. Ne olur tecelli et NUR ismi celilinle bu zavallı kuluna….İşte secdedeyim yüzüm taşlar üstünde HİRADA, Resulün bulmuştu seni ve rahmetini burada. Tek gerçeğin sen olduğunu inzal eyle kalbime, karanlıklar içindeyim merhamet et halime. İnmeyeceğim HİRADAN ermeden Rahmetine. Aşkınla yak beni savur küllerimi Beytine. HİRA=ZULMÜN, ZULMETİN ÜZERİNE İNEN SELAMETTİR dedin. Ben her an öz ellerimle kendi nefsime zulmettim. Zulme uğradım en sevdiklerimden dahi. Ama selameti hep kendi çabalarımda aradım. Oysaki ben kendi nefsime bile hükmedemezken sen kainata hükmediyordun. Bütün kalpler, işler ve haller senin kudret elindeydi. Sen istemesen bir yaprak bile kımıldamazdı. Nasıl kavrayamadım bu ayetin içeriğini? Ey Alemlerin Rabbi benim bana gücüm yetmiyor, Senin bana gücün yeter, bana zulmedenlerinde Rabbi sensin ve onlara gücün yeter. Zulmün ellerini senden başka kıracak başka bir güç var mı Yarabbi…..Ya İlahi İşte Hira’dayım yüzüm taşlar üstünde secdede, kaldırayım başımı semaya SANA beni affettiğini söyle de… HİRA NEFSİN DELALETİNDEN EBEDİ SELAMETE AÇILAN KAPIDIR dedin...Dünya ve içindekilerin cazibesi, şeytanın yardımıyla nefsim beni delalete düşürdü. Oysaki sen her namazda defalarca kez okumamı emrediyordun Fatihayı. 1. Bismillahirrahmânirrahîm3 2,3,4. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah’a mahsustur. 5. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 6,7. Bizi doğru yola, sıratı mustakıme (kendilerine nimet verdiklerinin yoluna) ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. .Nasılda papağan gibi anlamadan okumuşum. Sıratı müstakimden ayrılanın delalete düşeceğini anlamadan. Nasıl hesaba katmamışım her delaletin öz nefsime en büyük zulüm olduğunu. Ya İlahi…Senden başka beni bu dalaletten kurtaracak başka bir güç olmadığına iman ettim. Pişmanım gafletimden delaletimden, İşte sulamakta Hira’nın taşlarını gözyaşım, Bana hidayet etmeden kaldırmayacağım yerden başım… HİRA=YÜRÜMEKTİR ZAHMETLERE RAĞMEN RAHMETE dedin. Nasılda görmezden gelmişim; Rahmete yolculuk uğruna sevgili Resulünün, sevgili Hatice’sini Mekke’ye bıraktığını, rahat yatak yerine HİRANIN taşlarına yattığını, yalnızlığa kucak açıp dünyayı arkasına attığını. Ya İlahi dünyada huzur olsaydı yürümezdi Resulün HİRA’ya, beni getiren sebepte aynı buraya. HİRA =KADİR BİLENE “KADR”in, KADRİ BÜYÜK VAHYİN İNZAL OLDUĞU YER dedin…Ya ilahel alemin geçte olsa kadrini bildim kadir bulmaya HİRANA geldim… 1.Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. 2.Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! 3.Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. 4.Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. 5.O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenlik, selamettir. Mademki bu gece (1000 ay=80 yıl) yani bir ömre bedel. Gözyaşlarım olsun sel, aksın HİRA tepelerinden mekke’ne. İşte HİRA’dayım taşlar üzerinde secdede. Muhtacım bana inzal edeceğin bir tek cümlene. “Afetim seni ve senden razıyım kulum” demene…Yarın bayram diyorlar seviniyorlar. Bayram affedilen, rızaya erenlere, Rızana ermemişsem Bayram gelmiş bana ne…Sev beni sevindir sevginle, bu fakire adı BAYRAM olan dünya ve ahiret selametini MÜJDELE……. İbrahimim bu gece ateşlerde, Ne olur serin ol de ateşlerime, Yusufum bu gece karanlık kuyularda, Ne olur bana ip sarkıtacak kervanını yolla, İsmailim bu gece, bıçak dayandı kemiğe, ne olur Cebrail AS gönder adı rahmet olan koç ile. Kaldır başını kulum de....Bu fakir kulunada BAYRAMI MÜJDELE................. Nazlı Yenidünya
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.