Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Lilith

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    26
  • Katılım

  • Son Ziyaret

1 Takip eden

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Kadın

Lilith - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. bi de şu tarih boyunca devlet kuramamış etnik gurup da kim..?sana kaç kez belgelicez kürt "ulusunun"sonuncusu sovyetlerdeki "kızıl kürdistan" olmak üzere tarih boyu kurdukları devletleri... olmadı cyrano hani çok iyi biliyodun tarihi... hoşçakalasın... bi daha değeri olmayan emek üretmek istemiyorum..kendi imkanlarınla öğren tarihi.
  2. yok artık daha neler! sana cevap vermeyim burası senin ideolojinin benimsendiği bi forumdur,senin egonu tatmin uğraşlarına cevap vermym diyorum da;insan bu kadar da tahrik edilemez...cyrano sen gerçekten de sosyalizmin içeriğinden hiç bi şey anlayamamışsın boşuna emek harcamışsın.ne der marks;bilirsin-boşa harcanmış emek,değersizdir....hiç bi sosyalistin kemalist olması olur şey mi.kendisine sosyalistim diyen kemalistim de diyebilir mi.ya da sosyalizmin anlamını bilen biri sosyalizmle kemalizm neden çelişsin gafletine düşer mi..olmaz elbette böyle bi şey.hadi 6 ok'a tekrar bakalım 1.si:M. Kemal ve maiyeti, ülkeden emperyalist sermayeyi atmak için herhangi bir girişimde bulunmadıkları gibi, emperyalistlere kapıları sonuna kadar açmış ve ülkeyi onlarla birlikte yağmalamışlardır. İZMİR İKTİSAT KONGRESİni incele.. 2. Kemalist iktidar başından sonuna kadar baskıcı, anti-demokratik bir iktidar olmuştur. Adı üstünde, bir tek parti diktatörlüğüdür bu. Dolayısıyla, hakim sınıflar içindeki farklı fraksiyonlara bile hayat hakkı tanımayan, hatta, Şeyh Sait isyanından ve İzmir Suikastından sonra yapıldığı gibi onları da baskı altına alan tekelci bir iktidardır. Ancak 1946'dan sonra, Fikret Başkaya'nın deyişiyle, taşaron partilere izin verilecektir. Taşaron partinin anlamı, gerçek iktidarın yine Kemalist devlet diktatörlüğünün elinde bulundurulmasıdır. Bu Kemalist rejim, sadece düzen içi muhalifleri ezmekle kalmamış, komünistlere baskı ve işkencenin en korkunçlarını uygulamıştır. Üstelik komünistler, Komintern'den aldıkları talimatların gereği olarak bu Kemalist iktidarı kölece destekledikleri halde. 3. Kemalist rejim, üniter ulus-devletçi misyonunun gereği olarak, içerde ırkçı-asimilasyoncu bir politika uygulamış, Kürtlerin direnişine devlet baskısı, idam ve katliamlarla cevap vermiştir. Zaten bu ideolojinin temelinde, Anadolu'daki Ermeni ve Rum halklarını yok eden İttihat Terakki ulusal katliamcılığı yatmaktadır. Kemalistler bu politikayı aynen devralmış ve sürdürmüşlerdir. 1940'lı yıllarda varlık vergisi aracılığıyla azınlıklara uygulanan cezalandırma ve zorla çalıştırma politikası bunun en açık kanıtıdır. Bugün Türkiye Cumhuriyetinin Ermeni katliamını inkârının en büyük nedeni de devraldığı bu katliamcı mirastır. 4. Kemalizm, ulusal baskıcı olduğu gibi, dinsel baskıcıdır da. Üstelik onun dinsel baskıcılığı iki taraflı çalışan bir bıçak gibidir. Şimdi var mı bilmiyorum ama eskiden nüfus cüzdanlarında din ve mezhep zorunlu olarak yazılırdı. O kadar "laik" olan Kemalist Cumhuriyet bu zorunluluğu neden koymuştu acaba? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, Türk olduğu kadar İslamdı da. Hem de nüfus cüzdanının mezhep kısmına zorla "Hanefi" diye yazdırtacak ölçüde. Kemalist Cumhuriyetin dincilere baskısı, tamamen dini devletin tekeline alma çabasının ürünüdür, yoksa aydınlanmacı bir ideolojinin değil. Kaldı ki, Kemalist iktidar yalnızca sunni inançlı kesimleri değil, alevi inançlı kesimleri de baskı altında tutmuş, onların kendi ibadetlerine izin vermemiştir. Kemalist Cumhuriyet, ordu ve din de dahil olmak üzere kadim Osmanlı'nın tüm mirasını devralmış, aslında genç değil, kadim bir devlettir. 5. Kemalist Cumhuriyeti kuranlar ve bugünlere kadar getirenler, halkla hiçbir zaman kaynaşmayan, işçileri ve köylüleri küçümseyen elitler tabakasıdır. Bu tabaka, işçilerin ve köylülerin aşırı sömürülmesi, kanının emilmesi sonucu palazlanmıştır. Kemalist iktidar, 1960'lara kadar işçi sınıfının yasal ekonomik örgütlenmesine bile izin vermemiş, "milletin efendisi" köylüyü bir yük hayvanı derekesinde insafsızca sömürmüştür. Bu mirasın temsilcisi CHP'nin köylük bölgelerden hiçbir zaman yeterli oyu alamamasının en önemli nedeni budur. 6. Kemalist ideoloji, "inkılapçı" değil, tipik muhafazakâr bir ideolojidir. Kendi devletini ve ideolojik hegemonyasını kurduktan sonraki tüm çabaları, hayatı dondurmak ve değişim yolundaki her gelişmeyi engellemek yolunda olmuştur. Kemalistlerin "inkılap" dedikleri, kendi karşıdevrimci hegemonyalarını, tüm iktidarlar gibi, bir yandan baskı, diğer yandan rıza yoluyla sağlama almaktan ibarettir."sosyalist" gün zile'nin belgelediği ve özetlediği kemalizmin 6 okunun numeninde bunlar yatar
  3. Lilith

    PKK

    yok yok ben baş edemiyom hocam senle en iyisi yoldaşların yanına döneyim ben ben senin o kopyala yapıştır dediklerini yayınlarımızda yazıyorum zaten ısınma turlarında olanlara... senin sosyalizmle çeliştiğini söylediğin yerleri merak ediyorum hocam.kaldı ki ben tarihsel tahlillerinin de arap emirliklerinin politikasıyla ilgili yaklaştığın *** bakıştan sonra çok da temellendiğini düşünmüyorum ve sovyetlerin çöküşünü de salt içsel çürümeye dayandırmadım dikkat edersen..bak bu da kopyala yapıştır.. cellatların döktüğü kan kendilerini boğacak bu kan denizinin ufkunda kızıl bir güneş doğacak diyor ve ayrılıyorum.. bakıcam hocam kimmiş bu marks dedikleri adam?ya da kadın bilmiyorum işte... bu da kopyala yapıştır..bu da
  4. Lilith

    PKK

    eyvahlar olsun !!!kopyalıyıp yapıştır yapmışım öylemi ne kadar ***** bi insanım ben böyle... artık tartışmayı kişisel boyuta taşıdın,üslubu da bi güzel değiştirdin ooohh...ben de seviniyodum karşımda taban tabana zıt ama buna rağmen insan var diye... forumda olduğum kadar dünyada da yeniyim ve daha yaşım marksist olmaya yetmez.. sen 7-8yıl önce bunları okurken ben ilkokulda resmi ideolojiyle bi güzel yıkanmaktaydım.. marksizmle ilgili okududuklarım da ancak ısınma turlarıdır. hatta seninle böyle bi tartışmaya da pratik olsun diye girdim marksizmle ilgili en ufak bilgim yok bu dahil tüm yazdıklarım kopyala yapıştırdır.marks kim onu da bilmiyorum.fransadan falan bahsediyodun ya orası neresi onu da bilmiyorum tarih hakkında da bildiğim tek şey bugünün tarihi.siyasetten de hiiiç anlamam da zaten.. noldu şimdi çürüdümü sosyalizm?
  5. Lilith

    PKK

    senin yaptığın gibi alıntı yapamıyorum ne yazıkki parça parça,özür dilerim beceremiyorum.. CYRANO arkadaş sözüm yine sana; sovyetler doğruydu mükemmel model sovyetlerdi dedim öyle mi... sscb başından beri emperyalist kuşatma altında yaşadı.yüzyılın başında;macar,finlandiya,slovakya,bavyera sosyalist cumhuriyetleri,emperyalist ordular tarafından kısa sürede yok edildi.bolşevikler kapitalizmin en geri ülkesinde sosyalizmi inşa etmek zorunda kaldılar.dünya devriminin gerçekleşememesinin en büyük nedenlerinden biri reformculaşmış komünist partilerin burjivaziyle girdikleri alçakça uzlaşma ve işçi sınıfına ihanet etmeleriydi.emperyalistler dünya halklarının sosyalizme ulaşmasını engellemek için insanlığın başına faşizmi sardılar.tekellerin emrindeki faşistler insanlığa kan kusturdu ama yenilgiden de kurtulamadılar.ikinci paylaşım savaşımından sonra çin ve bir dizi avrupa devleti sosyalizme yöneldi.ardından küba ve vietnam aynı yola girdi.. paris komünü birbiriyle savaş halindeki alm.ve fr. ordularının ortak saldırısıyla yıkıldı.sscb'de sosyalizm bu kez dışardan değil içerden tasfiye edildi.1956da sovyet devletini ele geçiren modern revizyonistler sosyalizmi bireysel çıkarlarına kurban etti.sosyalizme doğrudan saldırmaya cesaret edemedikleri için sosyalizm şahsında sosyalizmi inşa ve faşizme savaşın önderi stalini hedef seçtiler süreç içinde bu bürokrat zümre sömürücü bir sınıf haline geldidünün yönetici sosyalist zümresi yeni dönemin kapitalist patronları haline geldi. bugün her şey daha berrak dünün tozu dumanı kısmen dağıldı.sosyalizm yeniden ezilenlerin kurtuluş umudu olmaya başladı.kapitalizm 150yıldan fazla bi süredir kazanılmış tüm haklara saldırıyor.ama en çok da sosyalizmin kazanımlarını insanlığın belleğinden söküp atmaya çalışıyor.işçiler ve ezilenler sosyalizm olmadan nasıl bir dünya ile karşı karşıya kaldıklarını gördü.sosyalizm korkusu olmasaydı burjuvazi o gün vermek zorunda kaldığı tavizleri asla kabul etmezdi YENİ SOSYALİZM GEÇMİŞ DENEYLERİN BÜTÜN SONUÇLARINI HESABA KATACAKTIR. bugünün işçileri,sosyalistleri geçen yüzyılınkilerden nesnel koşullar bakımından daha şanslıdır,mesela daha eğitimlidir bugün ücretli köleler..kafa işçisi ve kol işçisi kutuplaşması azalmış çıkarları ortaklaşmıştır.orta sınıflar hızla eridiğinden kutuplaşma ve çelişkiler daha keskindir bugün kurulacak sosyalizm geçmiş hataların üzerinden yükselecektir ulus çıkarına tekrar bakarsak;tüm tarih ezen ve ezilenlerin tarihi olduğuna göre,ve tarih sınıflar arası çelişkilerden doğduğuna göre tarih içinde aslolan da sınıfların çıkarıdır egemenlerinde zaten ulusal çıkardan kasıtları burjuva sınıfının çıkarlarıdır. tarihsel sürecin evrildiği yer ise kapitalizmin kendi kendini çökertmesi olduğundan taraf olunacak yer işçi sınıfının yanıdır.sınıfların ortadan kalkışı yolunda da sosyalizm bi duraktır.zaten sonrasında;sınıfların ortadan kalktığı bi zamanda sınırlar da ortadan kalkacaktır..
  6. Lilith

    PKK

    sevgili CYRANO dün ezilen bugün ezen olabilir..çok haklısın..son derece diyalektik yaklaşmışsın..ideoloji de evet aynı ideoloji ama işte diyalektiğin de burda tıkandı..koşulları bilinçten uzak tutamazsın milli bilinç tek bilinçtir işte ama hangi koşulda yapıldığıdır önemli olan egemen olan ezil diye yapar ezilen de ezme diye..seni ezilmekten kurtarana kadar meşrudur milliyetçiliğin kurtulduğun an yine lanetlidir.. ya bi de hakikatten takıldığın noktaların cevapları yazının ilerleyen bölümlerinde oluyo çoklukla rica ederim tamamını oku(2 kere)öyle cevap ver.. tartışırkenki insani üslubunu devam ettireceğini var sayarak şimdiden teşekkür ederim..
  7. Lilith

    PKK

    işte ne yazıkki sorun da burda senle yaşadığımız dünya sisteminin tahlillerini farklı yapıyoruz..yoksa senle aynı sömürü düzeninin mağduru olan aynı gezegendeyiz.. bazı yerleri kaçırıyosun dünyalı kardeşim;ezen ulus milliyetçiliği, gerçekte var olmayan bir ulusal çıkarlar söyleminin üzerinde şekillenir ve bütünüyle "sahtekârlıktır".dedim sahtekarlıktır çünkü gerçekte egemenin güdebileceği tek çıkar kendi çıkarıdır .ulusun çıkarı"söylemi" bütünüyle sahtekardır..gerçekte var olmayan bi şeydir olgark için.. rica ederim beni aynı şeyleri iki kere tekrar ettirerek yorma.iki kere okursan daha iyi kavrycaksın ne demek istediğimi ya da özde neyi tekrarlayıp durduğumu...
  8. Lilith

    PKK

    ya arkadaşım ne tasavvurundan sözediyosun benim kürdistan dediğim bölge osmanlının da bir kısmını elinde bulundurduğu basra körfezine kadar uzanan yerdi..sana biraz kürt tarihinden sözedesim geldi.. Kürtlerin ana yurdu Kuzey Irak ile İran’ın kuzey-batı coğrafyasıdır.Doğu Anadolu Malazgirt savaşı ile başlayan süreçte Selçuklu-Harezmşah-Karakoyunlu ve Akkoyunlu sürecinde Türkmen yurdu olarak kalmış,buradan geçen Avrupalı seyyahlar bu coğrafya için Turkomania ismini uzun yüzyıllar kullanmışlardır.Bölgenin Kürt hüviyeti kazanması Safevi Devletinin kurulmasıyla birlikte Çoğu alevi olan bölge Türkmenlerinin Azerbaycan’a göçü yanında Yavuz Selim’in Sünni Kürtleri bölgeye kaydırmasıyla alakalıdır bu sancakların kurulduğu bölgeler kürtlerin anayurdudur. Kürt Milleti eğer çok büyük bir tarih mirasına sahip olmasaydı, herkes emin olsun ki şimdiye kadar çoktan teslim bayrağı çekmiş, asimile olup unutulan milletler kervanına katılmıştı. Türk İnsanı, dünyada görülmedik bir şekilde şartlandırılmış olduğu için, resmi tarih ve resmi tarihi de aşan çarpıtılmış “araştırmalar”ı okumakla yetindiği için objektif gerçeği göremiyor, tarih bilimi alanında ayağı yere basmayacak şekilde havada kalıyor. Kürtler , Proto-Kurd olarak, sırasıyla Hititler’in, Mittaniler’in ve Medler’in tek mirasçılarıdırlar. Hititler, Batı’da Kürdistan’ın son noktası olan Enguru (Ankara) ve çevresine de hakim olmuşlardı (Enguru=Üzümlü, Kürtçe zazaki). Hitit’ler’in sembolu olan Güneş, Mithra’nın semboludur. Hititler, Mittaniler’le yaptıkları savaştan sonra Mithra; İndra, Nahaatyu (Nasatyu) ile Varuna’nın şahit tanrılar olarak gösterildiği yazılı bir antlaşma imzalamışlardı, ki, Mithracı Kürtler (Êzdîler), bugün de, baskılarla zedelenmiş, bir Mithra dinini sürdürüyorlar.. Bütün bu saydığım devletler, akraba sosyal gruplar tarafından kurulmuş, Aryani devletlerdir. Mittaniler’in hüküm sürdüğü coğrafya bugün de tümüyle Kürtler’le meskundur. "Medler’in coğrafyası ise Millatan öncesinden başlayan zora dayalı bir asimilasyon sonucu daralmış olmasına rağmen, o coğrafyanın yarısından fazlası hala Kürtler’le meskundur"(medya bölgesi). Hititler’in kaybolduğu alanlara da bakarsak, büyük asimilasyon ve katliamlara rağmen hala hala Kürt köy kümeleri varlıklarını sürdürmektedirler. Medler’i Kürtler’e bağlayan zincirin bir halkası da MÖ’ki yıllardan beri varlığını sürdüren Azerbaycandaki bağımsız Kürt Devleti’dir. Bu devlet varlığını Sasani Hükümdarı Ardeşir ile yaptığı ve bir araştırmacı Kürt’ün çok rsaslı delillerle gösterdiği gibi yenilmediği savaşlara girişir. Çoğu Kürt İnsanı tarafından bile bilinmeyen bu savaşların ilki hem Firdowsi’nin Şahnamesi’nde, hem de Kârnâmag-î Ardaşîr î Babagân adlı Pehlevi yapıtta geçer Yani savaşla eş zamanlı olarak yazılmış bir Şahnamede (Kârnâmag) geçer. Bu yapıtlarda Kürt Kralı Madîg ile Sasani Kralı Ardeşir arasında geçen bir savaş anlatılır (MS 226). Madig’in kralı olduğu bu Kürt Devleti Azerbaycan’da kurulmuştu. Bu devletin önemi; tarihi olarak şöyle açıklanabilir: -Milat yıllarında “Kürd” İsmini taşıyan ilk Kürt Devleti’dir, ki Kürt Milleti’nin Düşmanları bunu inkar ederler. -Proto-Kürdler’in başka ad kullanarak kurdukları devletlerden çok daha berrakça Med Devleti ile Kürdler’i bağlar. Bunların dışında önemli olarak gördüğüm dokuz Kürt Devleti daha var, şöyle: Alamut Ziyar’ı Devleti Hamdani Devleti Daysam Mervani devleti Sedadi Devleti Hasanveyh Devleti Eyyubi Hanedanlığı Devleti Alamut Devleti Gor Devleti sözünü ettiğim kürt bölgeleridir. Ayrıca eğemenliğin simgesi olarak, Sasani dönemine ait sikkeler (para) ve daha sonra Daysam Devleti ile Mervani Devleti’ne paralar bugün dünya müzelerinde ziyaretçi bekliyor. Bunun dışında Kürtler’e Düşman Güçler’in neler sakladıkları belli değil. Bu durumda Türkler’in sürekli olarak ve inanarak ileri sürdükleri “Kürtler tarihte hiç devlet kuramadılar” tezi havada kalıyor. Kürt Milleti’nin gerçekten muhteşem bir geçmişi vardır ve bu muhteşem geçmişleri olmasaydı bunca katliama, sürgüne, zora dayalı asimilasyona dayanamaz dağılırlardı.. yine sana hazır yazılmış,feodal-sömürgeci osmanlı imparaorluğunun kürdistan bölgesiyle ilişkilerinden kesitler sunayım; osmanlı imparatorluğunun iran safevi devleti ile çatışmalar içinde kürdistanın bir bölümü üzerinde egemenliğini kurması 16.yüzyılın başına rastlar(1514) feodal kürt beyliklerin önemli bir bölümü şii safevi devletinin baskısından korunmak amacıyla ve iç işlerinde geniş bir serbestlik koşuluyla osmanlı imparatorluğunun siyasal himayesini gönüllü olarak kabul ettiler.19.yüzyılın başlarına kadar değişmeden süren bu kendine özgü siyasal statü sayesinde,osmanlı egemenliğindeki kürdistan osmanlı tımar sisteminin dışında kaldı.feodal kürt beylikleri ve aşiret reisleri merkezi devlete karşı vergi karşılığında bir tür özerk "hükümetler"olarak kendi bölgelerine hükmettiler.kürt köylülüğün artık-ürünlerine dilediğince el koydular. imparatorluktaki gerileme-çözülme ve çürümenin önünü almak üzere kürt beyliklerinin geleneksel özerk siyasal statülerinde değişikliği de gündeme getirdi.bu çerçevede kürdistanı daha sıkı siyasi ve iktisadi bağlarla merkezi feodal devlete bağlama doğrultusundaki tüm gelişmeler birbirini izleyerek kürt ayaklanmalarının önünü de açmış oldu.osm.imp.nun açık amacı o güne kadar kendine son derece gevşek ilişkilerle bağlı kürdistan üzerinde tam bir egemenlik kurmaktır.özerk eyalet sistemine son vererek merkezileştirilmiş ve merkezden atama valilerce yönetilen vilayet sistemine geçiş,aşiretlerin ve köylülerin doğrudan vergilendirilmesi kaynaklar üzerinde doğrudan devlet denetimi gibi.. bunları ben uydurmuyorum...
  9. Lilith

    PKK

    Suriye ve Irak'taki Baas rejimlerinin, bazı özel durumlarına rağmen, öz olarak aynıdır,evet.. (Özellikle bunlar arasındaki pratik farklılıkları abartarak, bölgede devrimci güçlerin önemli bir destek gücü olarak Suriye'nin öne çıkarılması koşullarında bu önemlidir.) Bu iki ülke de, milliyetçilik tabanında anti-emperyalist bir tavır alan küçük-burjuva iktidarlara sahiptirler. Ancak bunların milliyetçiliği, Pan-Arap milliyetçilik olarak, bütünsel bir niteliğe sahiptir. Parçalanmış ve her bir parçasında ayrı devletler olarak örgütlenmiş Arap ulusal-topluluğunun bütünleştirilmesi amacını güden Baas milliyetçiliği bu amacı gerçekleştiremediği oranda ülke içinde artan bir baskı ve sömürü ortamı yaratmak durumundadır. Öte yandan bu olgu, parçalanmış ulus sorunu karşısında proletaryanın, burjuva anlamda bütünsel bir ulusal-devlet yaratma yerine (yani sınıflı, yeni ve güçlü bir burjuva devlet yaratma yerine), kendi çözümünü ortaya koyması karşısında da önemli bir engel oluşturmaktadır. yani baas ezilenlerin önünde handikaptır. Bugün Suriye ve Irak, ekonomik bakımdan emperyalizmin önemli bir pazarı durumundadır. Ancak küçük-burjuva milliyetçiliğinin gücü, siyasal alanda görece bağımsız bir konum oluşturmaktadır. Bunun sonucu Suriye'deki Kürt topluluğu üzerindeki ulusal baskı sınırlı ve örtük durumdadır. Irak'ta ise, ekonominin petrole dayalı olması ve petrol bölgesinin Kürt topluluğunun yaşadığı ya da sınırlarında bulunduğu yerler olması nedeniyle, ulusal baskı, zaman zaman askeri savaş durumuna kadar uzanmaktadır. Küçük-burjuva milliyetçilerinin Irak'ta krallığı devirmelerinden sonra, Kürdistan Demokrat Partisi'nin (KDP) yasallaşması, Kürtlerin Irak sınırları içinde belli bir özerklik elde etmeleri yönünde gelişmeler ortaya çıkarmıştır. . Ancak Irak Baas yönetimi, özerk Kürt bölgesinin sınırları ve özerkliğin boyutları konusunda oldukça kesin bir tutum takınmıştır. , bu tutum Irak ekonomisinin petrole dayalı niteliğinden kaynaklanmakta ve Arap milliyetçiliği ile geliştirilmektedir. Eylül 1961'de Baas yönetiminin Kürtlere verdiği özerklik "sözünün" gerçek bir hukuki temele oturtulmaması ve sürüncemede bırakılması üzerine, Barzani yönetiminde KDP ayaklanması başlamıştır. Bu savaş durumu, SSCB'nin aktif tutumuyla sona erdirilmekle birlikte, özerklik sorunu fiili ilişkilerle ve kısmi yasallıkla çözümlenmeye çalışılmıştır. bugün için Suriye'de açık olmamakla birlikte yakın gelecekte açıklık kazanacak durumuyla ve daha görünür haliyle Irak'taki Kürt topluluğu üzerindeki ulusal baskının temelinde, bu ülkelerdeki Arap topluluğunun emperyalizmle olan ilişkileri yatmaktadır. Dinsel temelde örgütlenen düzene muhalefetin temelinde, yeni-sömürgeciliğe karşı feodal sınıfların direnişi yatmaktadır. Yukardan aşağıya geliştirilmeye çalışılan kapitalist üretim ilişkileri karşısındaki feodalizmin direnişi kaçınılmaz olarak anti-emperyalist nitelik almaktadır. Ancak bunun anti-emperyalizmi tümüyle sınıfsal nitelikte çıkara dayalı olduğu için anti-kapitalist özellikleri içinde taşımaktadır. Böylece sınıfsal ve ulusal planda emperyalizme ve kapitalizme karşı olan sınıfların tümünü kapsayacak bir nitelik taşımaktadır. Ancak daha önce belirttiğim gibi, burada görülen anti-emperyalizm, gerçek anti-emperyalizmden farklıdır ve feodal egemen sınıfların tavrı olarak belirginleşmektedir. Bu açıdan özel olarak "gerici" niteliktedir. Yugoslavya'da her ne kadar farklı cumhuriyetlerin varlığına müsade eden bir federasyon anlayışı benimsenmiş olsa da, bu federasyon proleter enternasyonalizmi ilkesine dayanılarak kurulan sosyalist bir federasyon değildi. Bu nedenle de ulusal önyargılardan, milliyetçilikten, alttan alta var olan öfkeden bağımsız değildi. Federasyonun kurucusu Tito bile kendi ölümünden sonra fe-derasyonun ayakta kalıp kalamayacağından, varolan uluslar arasında savaşın başlayıp başlamayacağına emin olmadığını söylüyordu. Olaylar, Tito'nun öngörülerinden farklı bir rota izlemedi. Bürokratik devlet kapitalisti modelin serbest piyasacı model karşısındaki yenilgisini ifade eden bu dağılışın, bu modelin uygulandığı her ülkeyi etkileyeceği aşikardı. Bürokratik devlet kapitalisti modelde örgütlenen rejimler miladını doldurmuştu. Bu durum Yugoslavya için de geçerliydi. Miloseviç öncesindeki Tito rejimi, Latin Amerika ile birlikte uluslararası kurumlara en çok borçlananlar arasındaydı. Tito öldüğünde Yugoslavya'nın 20 milyar dolar borcu vardı. Borçları geri ödemek için IMF ile yapılan anlaşmalar sonucunda işçi sınıfının yaşam standartları yükelen işsizlik ve azalan ücretlerle birlikte düşmeye başladı. 1986'da enflasyon oranı %100'dü ve 1,2 milyon Yugoslav işçi işsizdi. İşçi sınıfının bu saldırılara cevabı, bürokrasinin bağımsız işçi eylemlerini yasaklayan yasasına karşın, büyüyen bir dalga şeklindeki grevlerle oldu. 1986'da 851 grev olmuşken, 87'de bu sayı ikiye katlandı ve 88'de grev sayısı 2 bindi. İşçi sınıfının büyüyen direnişine cevap olarak, her bir cumhuriyetteki Stalinist bürokratlar kitlelerin öfkesini bölmenin aracı olarak milliyetçiliği öne sürdüler. Miloseviç de milliyetçiliği en iyi kullananlardan biriydi. Miloseviç, 1989'da Sırbistan devlet başkanı olur olmaz Kosova'nın özerk statüsüne son verdi. Kontrolü sağlamak için Yugoslav birliklerinin bölgeye gönderildiği 1990'da Sırbistan, Kosova hükümetini feshetti. Hırvatistan ve Slovenya'nın Yugoslavya'dan 1991'de bağımsızlığını ilan etmesi üzerine Slovenya sınırlarına tanklar gönderdi. Kısa süren bir savaşı tetikleyerek, Slovenya'nın ayrılışını engelledi. Hırvatistan'daki Sırpları da silahlara sarılmaları için cesaretlendirdi. 1992 yılının Ocak ayında Hırvatistan'da ateşkes yürürlüğe girerken, Mart ayında Bosna-Hersek bağımsızlığını ilan etti. Miloseviç, bu kez Bosnalı Sırpların ayaklanması için destek verdi. Yaklaşık 250.000 kişinin öldüğü Bosna Savaşı'nın başlamasından üç yıl sonra, Hırvat ve Bosnalı liderlerle anlaşmayı kabul etti. Kosova'da Arnavutların ayaklanmasını bastırmak için Şubat 1998'de bölgeye birlikler gönderdi. 18-19 Mart'ta Fransa'da yapılan barış görüşmelerinde Kosovalı Arnavutlar bölgeye geçici özerklik tanınmasını öngören barış anlaşmasını imzaladı, ancak Sırplar anlaşmayı reddetti. Görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine 24 Mart'ta NATO bombardımanı başladı. NATO bombardımanı Sırp askerlerinin Kosova'dan çekilmeye başladığı 10 Haziran'a kadar sürdü. Miloseviç de bu perspektifle içeride milliyetçiliği yükselterek kitleleri peşine takamaya çalışmış, dışarıda da diğer unsurlara karşı bir savaş yürütmüştür. Bu savaş sırasında etnik-temizlikten, sistematik işkencelerden, daha türlü *********liklerden uzak durmamıştır. Bu savaş kesinlikle savunma amaçlı yapılmamış, Sırbistan'ın emperyalist hiyerarşideki yerini güçlendirmek gayesiyle harekete geçilmiştir ve son olarak yazıyı tekrar okursan fransız ihtilalini ezilen ulus milliyetçiliği olarak tanımlamadım; ezilen ulusun milliyetçiliği, bir ulusun ezilmesi ve tahakküm altında tutulması gerçekliğini dışa vurur. Ezenlere ve egemenlere dönük bir başkaldırının ifadesidir. Tıpkı 1789 Fransız devriminde olduğu gibi, ezilen ulusun milliyetçiliği gecikmiş bir burjuva demokratik devrimin ideolojisi olarak hizmet eder. dedim fr.ihtilalini burjuva devrimi yönüyle benzettim.fr.hareketi gibi ulusların kaderlerinin tayin hakkının da bir burjuva demokratik bi istem old.söyledim iyi milliyetçilik kötü milliyetçilik yoktur.milliyetçilik kötüdür ve koşullara göre meşruluk kazanır.reflex olduğu sürece tahammül edilinebilecek bir olgudur..bu bi çelişki değildir.hangi koşullarda kime karşı yapılmasıyla ilgilidir meşruluğu milliyetçilik=ırkçılık bilimsel değildir. sosyoloji ve tarihin söylediği bilimsel gerçeklik tam olarak şöyledir milliyetçilik<ırkçılık<faşizm
  10. Lilith

    PKK

    Şimdi yine tutarsızlık var. İnsanlar bazen işine geldiği zaman milliyetçiliği "ezilen ulus milliyetçiliği" kavramını öne sürerek kutsar. İşine gelmediği zamanda "ezen ulus milliyetçiliği" kavramıyla lanetler. "Sermaye sahiplerinin resmi ideolojisi milliyetçilik" bu tanımın bilimsel herhangi bir altyapısı varmı slogandan öte? Yada demekki Çin'de sermaye sahipleri resmi ideolojilerini yani milliyetçiliği fazla pompaladılarki halka neticesinde Çin Devrimi gerçekleşti ve sermaye sahipleri idam edildi. Marx milliyetçiliğin henüz bir ideoloji haline gelmediği bir dönemde yaşıyordu. Aynı zamanda daha emperyalizmin bile tanımının yapılmadığı bir dönemde. Eminimki Marx milliyetçi ideoloji yüzünden emperyalistlerin topraklarının yarısını kaybettiğini ve onlarca ulusun emperyalizme karşı bağımsızlığı milliyetçilikle kazandığını görecek kadar yaşasaydı farklı şeylerde söylerdi. Yada kaç ülkenin milliyetçi ideolojiye sahip çıkarak sosyalist devrimini gerçekleştirdiğini görse. Ne garip dünyada sağ kalan iki sosyalist devlet Kuzey Kore ve Küba milliyetçilik konusunda baya ortodoks olan ülkeler. İdeolojilerin en ucunda olan ve en radikal kesimleri üzerinden ideolojileri tanımlandırmaya çalışmak bilimsel bir bakışmı. Milliyetçi ideolojiyi tanımlarken faşizmin ve falanjizmin argümanlarını temel alıp bunun üzerinden savını oluşturan birisi için. için Sosyalizmi ve marksizmi tanımlarken alınacak kriter Pol-Pot olmalı o halde. Milliyetçilik üzerine yazarken, Falanjizm ve Faşizmi milliyetçiliğin özü olarak alıp bunun üzerinden tespitler yapmak gerçekçi bir bakış doğurmaz. tutarsızlık nerde arkadaşım anlayamadım özde diyorum ki: ezen ulus milliyetçiliği, egemen ve ezen bir devletin tüm toplum üzerindeki baskısının bir kılıfı durumundadır. Gerçekte var olmayan bir ulusal çıkarlar söyleminin üzerinde şekillenir ve bütünüyle sahtekârlıktır. Bu tür bir milliyetçilik hâlihazırdaki kapitalist bir devleti savunduğundan tümüyle gericidir. Oysa ezilen ulusun milliyetçiliği, bir ulusun ezilmesi ve tahakküm altında tutulması gerçekliğini dışa vurur. Ezenlere ve egemenlere dönük bir başkaldırının ifadesidir. nerdeyse tüm yazıda bunun bi çelişki olmadığından sözettim..işine geldiği gibi tahlil ediyosun diyosan hala;milliyetçiliği 2 şey için yaparsın;ya ezmek için yada ezilmemek için.evet ezen sömüren tarafınki lanetlidir ve işime gelmez,ezilen sömürülen tarafın yaptığı meşrudur,ezilmemek içindir ki işime gelir.. mao'ya gelince... Büyük İleri Atılım, Kültür Devrimi gibi isimler verdiği, kolektifleştirmeyi de kapsayan çeşitli sosyo ekonomik projeler geliştirdi. Bu projeler sayesinde güçlü, müreffeh ve eşitlikçi bir Çin yaratmayı hedefledi. Mao Zedong'un devrim ufku, demokratik devrimi, küçük burjuva devrimciliği ile sınırlıdır. O, Çin koşullarını öne sürerek Çin ulusal burjuvazisi ile sosyalizm kurmaya çalışmıştır. kendilerini ““maoist” sayan, ; şovenizmden, militarizme şakşakçılıktan rant toplamaya çalışan en namlı ırkçılardan aşağı kalmayan sahte sosyalistlere bakma. Onlar marksist filan değiller. çin devrimini biraz daha araştırırız sen de ben de ama benim marksist olmam maocu almam anlamına gelmez ve her sosyalist devrim modeline de kayıtsız şartsız bağlı olmam demek değildir.ve de tek ülkede sosyalizm,enternasyonalizm bunlar ayrı ayrı tartışma konularıdır ve marksın milliyetçilik üzerine söyledikleri.. milliyetçilik üst sınıflarca bir ulusun birimlerine dayatılıp egemen kılmaya çalışılan çarpık bir bilinçtir. Enternasyonalist komünizm için sorunun özü milliyetçiliğe karşı mücadele ve onun etkisinin bir ulus içinde yayılmasını önlemek biçiminde olmuştur. Ulusun kendisi, bir kategori olarak, bir görüngü olarak, yerli yerinde durmakta ve eleştiri konusu durumundadır.ve en iyi marksist leninin de ulusların ayrılma hakları ve ardından gelecek sınıfsız ve milletsiz toplum tezleri de sanırım seni marksın ömrü yetseydi yapabilecekleri konusunda aydınlatır.. şimdiye kadar tarih bilimine ve sosyoloji bilimine ters düşen,subjektif olan bişey yok sanırım.. küba ve kuzey korede bir sosyalizm modelinin yaşanamadığını bildiğini varsayarak emperyalizme karşı uygulayabileceklerini milliyetçiliğin de zaten ezilmemek için yapıldığında meşru olduğunu ezmek için yapıldığında ise "sonunun"faşizme varabileceğini tekrar belirtiyorum.egemen güç tarafından uygulanırsa varacağı ye elbette odur..kurtuluş savaşı bittikten sonra egemenliğin altındaki halklara hunharca uyguladığın milliyetçilik şovenizmdir,kurtuluş sav.sırasındaki;meşru.. az evvel mao konusunda model almadığımı söylediğime göre aynı ideolojiden gelme hatta yöntem olarak sosyalistlerin eleştirdiği pol-pot a da değinmeye lüzum yok kaldı ki mücadeleye ihanet etmiş birini nasıl kriter alabileceğimi düşündün tuhaf.. faşizmin temelinde egemen sınıfın ezilen ulusa milliyetçiliği yatar bunu tüm tarih gözler önüne sermiştir zaten.
  11. Lilith

    PKK

    burada açamayacağım değil,"açmayacağım" özel eleştirilerim var dedim evet bunları bu ortamda tartışmam çünkü gerek duymuyorum bu bir,konu bu değil;bu iki , konu bu olsa da şayet kürt hareketine yönelik eleştirilerim çok zaman alır..
  12. Lilith

    PKK

    osmanlı döneminde kürdistan denen bölge sadece bugünün misak-i milli sınırlarını doğu a.d ve güneyd.a.d'nun bir kısmından ibaret değil,fırat ve dicle mezopotamyasının bulunduğu bölgedir ki bilindiği üzere bu sancak basraya dek uzanır.özellikle yavuzun iyi ilişkilendiği kürdistan bölgesi anadoluyla sınırlı değildir.bugün Irak, doğu Suriye ve Güneydoğu Anadolu'yu (Türkiye) kapsayan coğrafi bölgeyi tarif eden bir isimdir güneyinde suriye,kuzeyinde anadolu vardır pek tabi olarak.sanırım bu kısım çözüldü... gelelim sovyetlerde kızıl kürdistan dedikleri yere... 17 Ekim 1917 devriminden sonra Rusya, Orta Asya ve Kafkasya'da yaşayan halklara özgürlük umudu doğdu. Dünya coğrafyasının büyük bir bölümünü kapsayan bu topraklarda yeryüzünde bulunan bütün halklardan insanlar yaşıyordu. 17 Ekim Devrimi'yle bu hakların, yerleşik olanlarına cumhuriyet, yabancı olanlara -yani sonradan gelenlere- ise otonomi ve ulusal kültürel özerklik hakları tanındı. Bu coğrafyanın bir halklar mozaiği olduğunun en iyi örneklerinden biri de 102 halkın yaşadığı Kazakistan'dır. Bu halklardan biri de Kürtler... Kürtlerin Kafkasya'ya geliş hikkyesi 3 dönem biçiminde ele alınıyor. İlk geliş Çarlık döneminde olduğu söyleniyor. Bunun yanı sıra Osmanlı Rus savaşları döneminde buraya gelen halklar bu ilk dönem içinde ele alınıyor. Her ne kadar bu konuda yazılı tarih olmasa da o dönemi bizzat yaşayanlar bu şekilde değerlendiriyor. İkinci göç tarihi ise 17 Ekim Devrimi'nden sonra sınırların çizilmesiyle Sovyetler Birliği sınırları içinde kalanların kendi tercihleri olmamasına rağmen artık bu ülkenin yurttaşlığına geçmesiyle ele alınıyor. Göçlerle gelip önceden Çarlık Rusyası, ardından Sovyetler Birliğine yerleşen Kürtlere de 17 Ekim Devrimi'nden sonra bir pay düşüyor. Halklara özgürlükî şiarı ile gerçekleştirilen 17 Ekim Devrimi'nden sonra Sovyet topraklarında yaşayan Kürtlerin payıîna da 1923 yılında şu an Azerbaycan sınırları içinde bulunan ve başkenti Laçin ilan edilen Kızıl Kürdistan Özerk bölgesi oluştu. 19 Temmuz 1923'te Azerbaycan Komünist Partisi'nin merkez organı Bakü İşçisi gazetesi oluşuma şu ifadelerle yer verdi: Azerbaycan MYK kararı uyarınca, Dağlık Karabağ'ın tesis edilmesiyle ilgili aran (düzlük) Karabağ'ı iki kazaya ayrılacaktır. Birisinin merkezi Ağdam, diğerinin merkezi Cebrayıl olacaktır. Kürdistan da özgün bir kaza biçiminde oluşturulacaktır.î Kızıl Kürdistan'ın ömrü çok uzun sürmedi. Kızıl Kürdistan üç yıl sonra yani 1929 yılında yıkıldı. Lenin, Kızıl Kürdistan için 40 milyon rublelik bütçe ayırdı Lenin'in ölümünden sonra Kızıl Kürdistan'ın teknik, sanayi, eğitim yatırımları için ayrılan bu bütçe Stalin tarafından Ermenistan'a kaydırılıyor. Ve bundan sonra Azeriler ile Ermeniler arasında süren toprak sorununun çözümüne karşılık olarak Kızıl Kürdistan feda edildi. sovyetlerdeki kürdistan meselesi de bu... buraya kadar sorun yok objektif tarih 'bilimi'bunları yazıyor..
  13. Lilith

    PKK

    Hesap,nesep,ırk,soy sop işinde yokum çünkü ne ne soyu sicilli bir buldoğum ne de tecrübelik bir tavşan.. ben yalnız ölen babamdan ileri,doğacak çocuğumdan geriyim ve bi kavganın adsız neferiyim... Nazım Hikmet...(sizin fildişi kuleleriniz nazımın sevdasına mezar bile olamaz)
  14. Lilith

    PKK

    sevgili arkadaşım ben boğaziçi ünv.tarih bölümünde okuyorum ve az çok bu konuda bilgim,tahmin edebileceğinden kat be kat fazla da okumuşluğum var. dil bilimciler, Kürt halkinin Hint Avrupa dil ailesinden irani diller gurubuna giren bir dil olan Kürtçeyi kabul ederler. Kürtçenin bir kaç lehçesi (dialect) ve agzi vardir. Kurmanci, Türkiye'deki veeski sovyetler birligindeki Kürdistanin en genis bölgelerinde ve en yaygin olarak kullanilan dialekttir. Sorani sadece Irak ve Iran Kürdistaninda konusulur. Zaza ki / Kirmancki / Dimilki ise sadece Anadolunun dogusunda (Kürdistanin kuzeyinde) konusulur. (McDowall, 1989: 7). , /kürdistan kelimesini osmanlının yükselme gerileme ve dağılma dönemlerinde mezopotamyaya verdiği ad dolayısıyla kullanıyorum.(osmanlının yalancısıyım bu konuda) 1.kürdistanın kurulma amacı da diğer tüm ulus-devletler gibi kendi pazarını yaratmak,kabaca paradır.toprak istemek,toprak için kan dökmek para istemek demektir bunun seninde farkında olduğunu bunların arkasındakilerin çıkar peşinde koştuklarından,toprak istediklerinden söylemenden anladım(şayet farkında değilsen de ol diye söylüyorum).2.si sermaye sahiplerii halk yığınlarına resmi ideoloji olan milliyetçiliği öylesine aşılar ki(her yerde)sen neden milliyetçilik yaptığını bile bilmezsin.uyursun..burjivazi,ağalar senin beynini sende yarattıkları milli duygularını kasalarının anahtarı olarak kullanırlar.ben kürt de değilim pkk'nın savunucusu da..(hatta burda açmayacağım özel eleştirilerim de var) nasıl dinler korku üzerine kurulmuşsa milliyetçilik de ardında başka şeyler saklanırken ortaklaştırılmış bir korku üzerine kurulmuştur.marks milliyetçiliğin burjuvanın belli bir pazarı kendine ayırmasının ideolojik ifadesi olduğunu söyler.ancak milliyetçi söylemde bu hiç de doğrudan söylenmez.öne çıkan aslında insanların pek de sevgi olarak algılamalarına olanak olmayan toprak,insanlık dururken,millet gibi kavramlardır..sevgi olarak adlandırılan aslında üretilen bir korkunun başka kelimelerle ifadesinden başka bi şey değildir. kurtuluş savaşı sonrasında burjuvazi kendi sınıf egemenliğini ulus çerçevesinde kurarken eski topluma ait bir çok çelişkiyi kendi çıkarına uygun biçimde çözdüğü tarihsel bir gerçekliktir. tarih,milliyetçiliği böyle algılar,sen uyurken..ve sen uyurken resmi araştırmalar da gerçekleri senden saklar ki milli duygularına zeval gelmesin... milliyetçilik de din kadar maddi gerçeklerle insan zihninde üretilmiş kurgusal gerçeklerin yer değiştirmesine neden olan bir düşünüş biçimidir ve tabi dinden daha dar olması ve fanatikliktede ondan aşağı kalmaması dolayısıylada insanları birbirine daha çok düşman edip daha çok kırdıran bir kavrayış biçimidir..kapitalizm şafağında kendi av alanını çitlerle çevirmenin derdinde olan burjuvazi aiditiyetini(!)tarihsel olarak ortaya çıkmış olan milliyet temellerini kullanarak milliyetçilik yoluyla gerçekleştirmiştir yani gördüğün üzere sınırlar da para için çizilir.benim hedefimse ruh-i zemin(yeryüzü) vatanıma ve nev-i beşer(insanlık)tan ibaret olan milletime kavuşmaktır.durum böyleyken,yani evet söylediğin gibi ben ulus devletleri potansiyel faşist diktatörlükler olarak görürken alman,fransız italyan yada her ne ulus-devletleri veya kürdistan ya da filistin yada bask bölgesindeki ulusal mücadeleyi savunacak değilim...sınırların olmadığı dünyanın peşine düşmüşken.. ancak... her ne kadar milliyetçiliğin aidiyet duygusuyla ortya çıktığı sanılsa da ulusun evriminin tarihi göstermektedir ki her ikisini de temelde belirleyen ötekinin yarattığı tehlikedir tüm yazılı tarihte bu böyledir egemen sınıf kendisini hep ötekinin parasına=toprağına tehdit üzerine kurmuştur. milliyetçiliğin kendisini ötekine karşı meşru savunma üzerine kurması gibi elitist sosyalizm anlayışı da aynı temelde haklılık kazandırır. yani özetle ezilen ulusun milliyetçiliği inkar politikalarıyla karşı karşıya kalmışların özgürlük istemleri haklıdır ve meşrudur.ezilen ulusun milliyetçiliği de işte burda meşruluk kazanır ezilen ve ezen ulus milliyetçiliğini aynı kefeye koymak büyük bir yanlıştır. Çünkü ezen ulus milliyetçiliği, egemen ve ezen bir devletin tüm toplum üzerindeki baskısının bir kılıfı durumundadır. Gerçekte var olmayan bir ulusal çıkarlar söyleminin üzerinde şekillenir ve bütünüyle sahtekârlıktır. Bu tür bir milliyetçilik hâlihazırdaki kapitalist bir devleti savunduğundan tümüyle gericidir. Oysa ezilen ulusun milliyetçiliği, bir ulusun ezilmesi ve tahakküm altında tutulması gerçekliğini dışa vurur. Ezenlere ve egemenlere dönük bir başkaldırının ifadesidir. Tıpkı 1789 Fransız devriminde olduğu gibi, ezilen ulusun milliyetçiliği gecikmiş bir burjuva demokratik devrimin ideolojisi olarak hizmet eder. Gecikmiş, geçmişten miras kalmış ve tarihsel ilerleyiş içinde henüz ulaşılmamış bir hedefi önüne koyması bakımından gerici değil, göreli bir ilerici rol oynar. Marksizm’e göre ezen ulus milliyetçiliği, sömürü, ırkçılık ve faşizmi besleyen bir ideolojidir. Ama ezilen ulus milliyetçiliği, demokratik ve insani bir taleptir. Milli demokratik devrimi geçekleştirecek en önemli dinamiktir. Bu açıdan, egemen ulus sosyalistleri tarafından desteklenmesi gerekir. bikaç gün evvel yazdığım atatürk musulda doğmuş olsaydı....ile başlayan yazıda sorduğun kürtlerin diğer vatandaşlarımızdan başka ne gibi hakları var sorunun yanıtını da orda bulabilirsin.kürt etnik yapısının şeyh bedrettinlerden,saidlere uzana tarihi de dili de edebiyatları da vardır.bunlar artık resmi ideoloji tarafından da kabul görüldüğünden(ödenen bedellerin ardından)çok kolay araştırabilirsin devlet bile inkar politikasından vazgeçti... ve bi ulusu azınlık statüsünden çıkarıp millet mertebesine onlar kaç milyon olunca eriştiriyosun.. ebediyet konusuna gelince...çok vahim durumun önce bu topraklar ebediyen türk kalacaktır diyosun ardından her aklı başında müslüman ebedinin olmadığını bilir diyosun...eyvahlar olsun ne diyim artık.. sana iyi uyutulmalar diliyorum ebedi bi tanrıya inanmanın müslüman için çok önemli olduğunu da bilmesi gereken arkadaşım..
  15. demokrat ezen sınıfın resmi ideolojisiyle bizleri sömürmesini haklı,böyle bi ideolojiyi meşru görene,özgürce insanların bizleri ezmesini savunanlara,bunca haksızlıklara sömürüye gözlerini kapatıp da biraz olsun bu oligarşiyi eleştirmeden yoksun,demokrasiyi istediğini giymekle ölçene denmez gerçekten resmi ideolojiyi hakettiğince yargılayana demokrasi mücadelesi verene denir demokrat ki beyaz donla dolaşmak (ya da neyse işte) demokrasinin ölçütü değildir.demokrasi mücadelesi böyle verilmez.sistemi böyle tedirgin edemezsin arkadaşım sen böyle bi soruyla demokrasiye kendince atıflarda bulunmuşsun,ben de artık bu ironilerin bi tarafa bırakılması gerektiğini demokrasi arıyorsak yüzümüzü ezilen milyonlara dönmemizi söyledim.. avrupa birliğine bizi almamalarında en ufak katkımız olursa da ne mutlu bize: Avrupa Birliği, bugünkü sermaye düzenine yeni olanaklar açmaktadır. Sermaye sınıfının kazandığı yerde, emekçiler kaybeder. “Hepimiz aynı gemideyiz” sözü, sınıfsal çelişkilerin var olduğu koşullarda büyük bir yalandır. Son yıllarda Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde kaybeden hep emekçiler, kazananlar ise patronlardır. Çünkü AB kapitalistlerin örgütüdür. Türkiye burjuvazisinin bu örgüte girmek için can atmasının arkasında, orada yalnızca sermayenin borusunun ötmesi yatmaktadır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.