Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

yabgu

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    8
  • Katılım

  • Son Ziyaret

yabgu Hakkında

  • Doğum Günü 10-11-1969

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek
  • Yer
    istanbul

yabgu - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. yabgu doğum gününüz kutlu olsun!

  2. yabgu doğum gününüz kutlu olsun!

  3. yabgu doğum gününüz kutlu olsun!

  4. yabgu doğum gününüz kutlu olsun!

  5. yabgu doğum gününüz kutlu olsun!

  6. yabgu doğum gününüz kutlu olsun!

  7. Çanakkale Savaşı sonralarında Atatürk'ü Ziyarete gelen Amerikalı General belirli bir süre konuştuktan sonra Türk askerini görmek istediğini Atatürk'e belirtir ve Atatürk'te en yakın askeri kışlaya generali götürür.Askerler generali törenle karşılarlar(Bu günkü gibi değil tabi savaş koşullarında) General bakar ki askerler bitkin çoğunun üniformaları yırtık paramparça. ayaklarında çoğuna yakınının botları yok olanların ki ise ayak parmakları ve ayaklarının büyük bölümü yırtıklardan dışarı çıkmış , çoğu açlıktan bitkin halde gözüküyor.Daha sonra Amerikalı general sıradaki askerin birine yaklaşır ve omzuna eliyle biraz güç uygular ve Asker yere düşer; General, Atatürk'e dönerek şunu söyler : - Siz Çanakkale Zâferini bu Askerler ile mi kazandınız?.. Atatürk - "Evet, Biz Çanakkale'yi bu askerlerle kazandık" dedikten sonra yere düşen askerin kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra Generale askeri tekrar sarsmasını ister.General az önce bitkin bir biçimde yere düşen Askeri bütün gücüyle sarsmaya çalışır ama ASKER kımıldamaz sanki beton bir heykel gibi durur ve çok güçlü bir direnç gösterir.Bunu gören General büyük bir şaşkınlık içinde Atatürk'e sorar - "Az önce kulağına ne söylediniz?..." Atatürk şunları söyler : - "İlk başka, omuzuna dokunduğunuz da yere düştü çünkü, sizi dost olarak biliyordu..." - "2. de ise, kulağına sizin bizim düşmanımız olduğunuzu söyledim..."
  8. Başbakan Turgut Özal: Bıçak kemiğe dayandı. Bu devlet kan döken teröriste bedelini ödetecek güçtedir. 8 Aralık 1992 Başbakan Süleyman Demirel: Terör örgütü şimdi de masum çocukların canını almaya başladı....Bıçak kemiğe dayanmıştır. 6 Ağustos 1996 Başbakan Tansu Çiller: Terör ya bitecek ya bitecek. Bıçak kemiğe dayandı. 16 Aralık 1997 Başbakan Mesut Yılmaz: Avrupa terör örgütüne daha fazla kucak açmaya devam edemez. Bıçak kemiğe dayandı. 14 Şubat 1999 (APO yakalanmadan 2 gün önce) Başbakan Bülent Ecevit: Bıçak kemiğe dayanmıştır. Teröre hizmet eden herkes hesabını vermeye hazır olsun. 14 Ağustos 2011 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: Bıçak kemiğe dayandı. Bunun bedeli çok ağır olacak. * 35 yıldır bıçak kemikte yaşadığımızın vesikasıdır bu... Milletin ruh halini var sen düşün! 'Yeter artık'lar yetti! 'Analar ağlamasın' ların tesiri bitti! 'Kanı yerde kalmayacak' şehitlerimizin isimleri bir bir unutuldu. * Ne olur... Hala içinde bıçak ve kemik geçen bir cümle kuracaksanız eğer... Bıçak kemiğe dayandı demeyin bari! Çünkü bıçak artık o kemiği parçaladı, kemik paramparça!!
  9. Yarı dalgalı olmamalı deniz, Ya tam durulmalı yada tam kudurmalı, Ya kınında durmalı kılınç yada çekip durmamalı Ya tam sevmeli, Yada çekip gitmeli.. YA TURANA SAHİP CIK YADA ....
  10. yabgu

    turana sahip çık

    Nerde düzen, nerde birlik? Hani birdik, bütündük? Bir alt kimlik, bir üst kimlik, Bölüyoruz hamdolsun… . Rantın peşine düşenler, Deniz Feneri sevenler, “Ya sev, ya terk et “ diyenler! Kalıyoruz hamdolsun… . Üç, beş kuruş memuruma, Hem emekli hem duluma, Gemi yakışır mahdumuma, Alıyoruz hamdolsun… . Şehit: “Kelle”, Apo: “Sayın”, Yüreklerde gizli mayın, Kimler yiğit ..
  11. Türk ırkçısı değil misin? " Irkçı değil misin? Irkçılığa düşman mısın? Öyleyse sen günün birinde Atenagoras'ın Türkiye Cumhurbaşkanı görmekte sakınca bulmazsın. Belki de Batı Hristiyan dünyasının sevgisini kazanırız diye düşünürsün. Sen yahudi bir sarrafın maliye bakanı olmasına da ses çıkarmazsın. Kendi kesesini doldurmasına ve İsrail'e transferler yapmasına rağmen bütçeyi kabartacağı için sevinç bile duyarsın. Hatta kürt devleti kurmak için bunca Türk'ün kanına giren şeyh Sait'in torunlarından birinin başbakan veya devlet bakanı olmasına da ses çıkarmazsın. Sen yalnız Türkçülüğe karşı çıkar, Türk ırkçılığını yerer, Turancılığa düşmanlık edersin. Çünkü sen ya Türk ırkına yüzyıllarca kölelik etmiş bir milletin mensubusun... Hüseyin Nihal ATSIZ - Ötüken Dergisi, 15 Şubat 1966, Sayı:26
  12. Bakan olan görgüsüz birisi soförüne sorar. "Soför söyle bakalim esekle soför arasinda ne fark vardir? " Soför bir süre düsündükten sonra mahcup bir sekilde; "Bilemedim bakanim" diyor Bakan cevap olarak: "Esege çüs diyince, soföre ise dur diyince durur" demis. Bunun üzerine soför çok sinirlenmis ama karsidaki bakan oldugu için bir sey söyleyememis. Belirli bir süre sonra bu defa soför bakana: "Bir soru sorabilir miyim bakanim" der. Bakan da: "Sor bakalim" der. Soför sorar: "Esekle bakan arasinda ne fark vardir?" Bakan bir süre sonra: "Bulamadim soför söyle bakalim" diyor. Bunun üzerine soför de: " Vallahi bakanim ben de bulamadim... "
  13. Arabistan ve Hicaz: l. Dünya savaşı başladığı sırada Arap Yarımadası Osmanlıların egemenliğinde bulunuyordu. Basra Körfezi kıyısında bulunan Aden, Hadramut, Maskat, Umman, Bahreyn ve Kuveyt Şeyhlikleri İngiliz himayesinde girmişti. Yemen, Asir, Sama, Necit, Hicaz ise Osmanlı vilayetleriydi. Bu iller arasındaki en önemlisi de dini nedenlerden dolayı Hicaz’dı. O dönemlerde hicaz’ın nufusu l milyona yakın olup, bunun dörtte üçü Bedevilerden oluşmaktaydı. Yüzölçümü 300.000 km.’dir.Arabistan’daki Osmanlı kuvvetleri 4 tümenden oluşmaktaydı. 22. Tümen Hicaz’da, 21. Tümen Asir’de bulunuyordu. 7. Kolordu’yu meydana getiren diğer iki tümen de diğer bölgelere yerleştirilmişlerdi. İNGİLİZLERLE BİRLİKTE OSMANLILARA KARŞI SAVAŞ: Osmanlı devleti, ll. Abdülhamit’le birlikte bölgede İslamcılık politikası uygulamıştı. Fakat Hicaz bölgesi halkının İngilizlerle ittifak kurması bu politikanın o dönemlerde uygulanamayacağını ve Araplar’ın da Milliyetçiliğe kapıldığını göstermektedir. Osmanlılar, Hicaz’ı aldığından beri, buraya ayrıcalıklı bir muamele uygulamışlardı. Onlara Kavmi Necip diyerek askeri hizmetlerden ve vergilerden muaf tuttukları gibi hac dönemlerinde Sure alayları da düzenleyerek bölge halkına maddi yardımlarda bulunmuşlardı. Bundan dolayı Osmanlılar, savaş sırasında en çok Hicaz bölgesinin kendilerini destekleyeceğini umarken, bölge halkı İngilizlerle anlaşmış, desteğini ummadığı Yemen bölgesinin de desteğini almıştı. Hicaz bölgesi’nin ihanete hazırlanması daha savaştan önceki sürece dayanır. Savaştan önce İngilizler Mısır’daki yetkilileri kanalıyla Mekke Şerifi Hüseyin ve oğlu Abdullah’la ilişki kurmuştu. 23 Eylül 1914 yılında Londra, Osmanlı ile İngiltere arasında bir savaş çıkması durumunda Hicaz’ın tepkisinin nasıl olacağını öğrenmek istemiş, Abdullah babası adına verdiği karşılıkta Hicaz’ın İngiltere’ye eğilimli olduğunu belirtmişti. Savaşın başlaması üzerine İngiltere 31 Ekim 1914’de Şerif Hüseyin’e aşağıdaki önerilerde bulunmuştu. “İngiltere, Türkler tarafından savaşa sürüklenmiştir. Arap milleti eğer bu savaşta İngiltere’ye yardım ederse, İngiltere de Arabistan’a hiçbir iç müdahalede bulunmayacağını garanti edecek ve bir dış saldırıya karşı Araplara her çeşit yardımlarda bulunacaktır. Mekke veya Medine’de saf Arap ırkından bir Arap’ın halifeliği üzerine almasıyla bugün sürüp gitmekte olan fenalıklar da Tanrı’nın inayeti ile sona erebilir.” Teklifte de görüldüğü gibi Araplara ihanetleri karşılığında şu tekliflerde bulunulmuştur: • Arabistan’ın bağımsızlığı • Halifeliğin tekrar Araplar’a geçmesi • Halifenin Mekke veya Medine’de oturması. • Halife’nin saf Arap ırkından, yani hicazlıların eline geçmesi İngiltere ile Araplar arasındaki bu anlaşmada iki problem vardı. Bunlar; • İngiltere’nin Araplar’ın onayı olmadan Osmanlı ve Almanlarla bir barış antlaşması yapmamasıydı. • Bağımsız Arap devletinin sınırlarının saptanması ŞERİF HÜSEYİN’İN İNGİLTERE’DEN İSTEDİĞİ ARAP DEVLETİNİN SINIRI ** Kuzeyde Muş ve Adana’dan başlayarak 37. enleme kadar (Birecik, Urfa, Mardin, Midyat, Diyarbakır bu derecenin altında kalmaktadır. ) ** Doğuda İran sınırına kadar. İran sınırından Basra Körfezi’ne kadar. ** Güneyde Hint denizinden (Aden hariç) Kızıldeniz’e kadar. ** Kızıldenizden kuzeyde Mersin’e kadar olan toprakları istemişti. Şerif Hüseyin; Irak toprakları için de şunları söylemiştir. “Irak’taki Arap toprakları Arap krallığının bir parçasıdır. Peygamber ve Ali zamanından bu yana Araplara ait bulunmuşlardır. Anlaşmaya elverişli zemini hazırlamak için, bu gün için İngilizlere bırakmayı kabul ediyoruz. Ancak, İngiltere de kurulacak Arap krallığına tazminat vermelidir.” İngiltere; Hüseyin’in önerilerinden sınır ile ilgili olanı üzerine İskenderun ile Adana ve Şam’ın batısında uzanan Hama, Humus ve Haleb’in tam Arap sayılamayacağını, ayrıca hudut üzerinde Fransa’nın da söz sahibi olduğunu öne sürdü. Şerif Hüseyin, Adana ile İskenderun’dan vazgeçmekle beraber, adı geçen diğer şehirlerin Arap olduğunda direndi. Bundan dolayı İngiltere ile Şerif Hüseyin arasında ortada hukuksal ve siyasal bir anlaşma imzalanmış olmamakla beraber 1915 yılı sonlarında Türklere karşı bir anlaşmaya da varılmıştır. Bu anlaşma; İngiltere’nin Mısır valisi Mac Mahon ile Şerif Hüseyin arasında yapıldığından buna Mac Mahon antlaşması da denir. OSMANLI YÖNETİCİLERİN BASİRETSİZLİĞİ: Bu dönemde Osmanlı yönetiminde dizginler İttihat ve Terakki yönetimin eline geçmişti. Şerif Hüseyin’in bu manevralarından habersizlerdi veya gerekli önemi vermiyorlardı. İttihat ve Terakki Partisinin önemli yöneticilerinden Cemal Paşa Şam da 4. Ordu komutanı olarak bulunuyordu. Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah sürekli bu komutanlığa uğramakta ve hatta Şerif Hüseyin’in bazı girişimleri çeşitli kanallarca Cemal Paşa’ya bildirilmesine rağmen Cemal paşa bu haberlere gerekli önemi vermemekteydi. O, Şerif Hüseyin’in Halifeye karşı kafirle işbirliğine gireceğine inanmıyordu. Onun yalancı ve güvenilmez olduğunu bilmesine rağmen İslam dünyasını ve mukaddes toprakları Hıristiyanlara peşkeş çekeceğine ihtimal vermiyordu. Kanal cephesinde Şerif Hüseyin’in adamlarıyla katılıp destek olacağını söylemesine inanmış, ona silah ve cephane verdiği gibi 60.000 lira kadar da bir para vermişti. O dönemlerde Teşkilatı Mahsusa Reisi olan Eşref Sencar Kuşçubaşı hatıralarında; teşkilatın Şerif Hüseyin’in çalışmalarından haberdar olduğu ve yetkilileri uyardığını anlamaktayız. Fakat maalesef o dönemdeki İttihatçı kadrolar bu uyarıları dikkate almamışlardır. Eşref Bey hatıralarında şunları söylemektedir: “Enver Paşa’ya Arabistan’ın içini sarmakta olan fesadı ve nihayet bir seneye kadar Mekke Şerefi Hüseyin Paşa ile üç oğlunun isyan edeceğini, bize en çok sadık görünenlerin de, milli bir mahiyet alarak bu ayaklanmanın dışında kalamayacaklarını izah ettim.” Ayrıca ona şunları da ekledim: “Mısır bütün Arap yarımadasını bir anda aleyhimize ayağa kaldıracak İngiliz tahriklerinin merkezi olmuştu. Su gibi İngiliz altını akıyordu. İngiliz gizli servislerinin elemanları çölün en ücra köşelerine kadar sızmışlardı. Enver Paşa, izahatlarımı sabırla dinledi. Ben bu izahları Enver, Talat ve Cemal paşalara da yaptım. Fakat maalesef onlar güzel haberlere itimat etmeye meyilliydiler. Fakat Cemal Paşa Şerif Hüseyin’den yemin aldıklarını ve Medine civarında aldırılan askeri tedbirleri de yeter maddi garanti addetmişlerdi. Hata burada idi. Bu hata Arabistan’ın en kötü bir şekilde elden çıkmasına neden oldu. Bize bu kötü muameleleri reva gören Şerif Hüseyin ve ailesine İlahi Adalet tecelli etti. Bütün aile fertleri, ya hüsran içinde öldüler, ya parçalandılar. Ya da beklenmedik feci kazaların kurbanı oldular. Ya bizzat kendi tebaları tarafından katledildiler. Onlara katılanlar da aynı akibete uğradı. [1] MEKKE AYAKLANMASI: Şerif Hüseyin ve oğlu Abdullah, Cemal Paşa ile Medine Komutanı Fahreddin Paşa’yı ayaklanma gününe kadar kandırmayı ve uyutmayı başarmışlardı. İnsanın bu kadar dolaplar dönerken nasıl uyuduğu ve araştırma yapmadıkları, casusluk ağı oluşturmadıklarını düşünmekten kendini alamıyor... 10 Haziran 1916 yılında Arap ayaklanması Mekke’de başladı. Araplar gün doğmadan kışlayı bastılar. 11 Haziran’da başkarakol, 12 Haziran’da Hamidiye Arapların eline geçti. 16 Haziran’daki Cidde’deki Türk garnizonu utsak edildi. 17 Eylül’de Taif düştu. Böylece Medine dışındaki tüm hicaz asilerin eline geçti. Şerif Hüseyin ve adamları güya kanal cephesine katılmak amacıyla birkaç bin adamı Medine’ye gönderdiler. Fakat aslında bu adamların amacı Medine’yi ele geçirmekti. [2]İngiliz ajanı Lawrence’in yönetiminde Maan-Medine demiryoluna saldırılmış, Fakat Medine komutanı Fahreddin Paşa’nın direncini kıramamıştır. Daha sonra Mandros Ateşkes Antlaşmasıyla Medine İngilizlere (pardon Araplara) verilmiştir. Şerif Hüseyin; Halife’ye karşı kâfirlerle işbirliği içine girmesi ve halifeye savaş açmasını kendi halkına ve dünya Müslümanlara açıklama ihtiyacını hissetti. Bunun üzerine şu gerekçeleri ileri sürdü: • İttihat ve Tarakki Partisi’nin kurduğu istibdat yönetimine karşı çıktıklarını • İttihatçılar, islama aykırı davaranmış ve Kur’an ile Sünnetten ayrılmışlardır. • Bize düşen Allah’ın kanunlara aykırı hareket eden bu kişilere karşı mücadele etmektir. ARAPLARIN YARDIM VE DESTEKLERİ: l. Dünya savaşı sırasında 7. Kolordu birliklerin bir kısmı Yemen’i üs olarak belirlemişlerdi. Yemen halkı, savaş boyunca Osmanlılarla birlikte İngilizlere karşı savaşmışlardı. Yani o meşhur Araplar’ın bizi İngilizlere satması hikayesi bütün Araplar için geçerli değildi. Aşağıda da belirteceğimiz bazı Araplarca geçerliydi. Şerif Hüseyin’in 1916 yılında Hicaz’da çıkardığı ayaklanma’ya diğer Arap emirleri katılmamışlardır. Türk tarihçileri ve Türkiye’deki resmi öğreti bu isyanı ve Hicaz’lıların İngilizleri desteklemesini bütün Arap milletine genelleştirerek, Arapların ihaneti olarak sunmaktadırlar. Fakat bu topyekün bir Arap ihanetinden ziyade Şerif Hüseyin ve çevresinin ihanetiydi. Nitekim Şerif Hüseyin’de bunun farkında olduğundan kendisini Hicaz Emiri ve Şerifi diye nitelendirmiştir. Daha sonra Mekkede toplanan ileri gelenler (29 Ekim) Şerif Hüseyin’i Araplar’ın kralı olarak duyurdular. Oğlu Abdullah; Arap hükümetinin dışişleri bakanı olarak İtilaf devletine olayı bildirdi. Fakat, Arapların kralı ünvanı diğer emirler tarfından kabul edilmedi. Şerif Hüseyin kendisini Hicaz Kralı olarak nitelendirmek zorunda kaldı. [4] Eşref Bey; Hicaz bölgesindeki Osmanlı Devletinin uyguladığı yanlış politikaları sayarken, Osmanlıların bölgedeki Şerif Hüseyin muhalifi diğer Arap kabileleriyle anlaşmamasını göstermektedir. O, bölgede Şerif Hüseyin’e bağlı olmayan ve onu benimsemeyen bir çok Arap kabilelerin bulunduğunu ve onlarla eğer ciddi bir ilişki kurulmuş olsaydı bölgeyi çok iyi bilen 3-5 bin kişilik bir Bedevi gücü oluşturulabileceğini ve bu güç sayesinde Şerif Hüseyin ve adamlarının etkisiz hale getirileceğini belirtmektedir. Özellikle Huteym ve Şeraret gibi Bedevi kabileleri bu kategoriye dahil edilebilinir. Ayrıca, modern Suudi Arabistan’ın kurucu olan İbn-i Suut’da Şerif Hüseyin’in baş düşmanıydı. Hatta Şerif Hüseyin’e isyan sırasında saldırılarda bulunarak onun Kıbrıs’a kaçmasına yol açmıştı. Fakat o dönemin yöneticileri İbn-i Suud ve ailesiyle gerekli diyaloğa girmeyince, İngilizler Şerif Hüseyin’i satıp Suud ailesiyle anlaşacaklardır. Yani bizim yapmamız gerekeni onlar yapmışlardır.[5]Bu arada İbni Reşid (Şamar), Yemen’de Seyyid Yahya ve Libya’da Senusiler de bütün güçleriyle Osmanlı’yı desteklemektedirler. Şerif Hüseyin’in isyanı sırasında Osmanlı’yı destekleyen diğer Arap kabileleri de şunlardır: Yemen’de bulunan Sade ve Vadi-i Necran Arapları ve onların lideri olan İmam Yahya, Osmanlılar’a sadakatini kaybetmediğinden dolayı Şerif Hüseyin tarafından zincire vurulan el-Bişriler kabilesi liderleridir. İç kesimlerdeki Arap kabilelerinin bir çoğu da Osmanlılara bağlı olmasına rağmen, deniz kıyısı ve iç kesimlerin gıda ihtiyacı Şerif Hüseyin’in topraklarından geldiğinden, Osmanlı devletinden de gerekli ilgiyi görmediklerinden şartların getirdiği zorunluluktan dolayı Şerif Hüseyin’i desteklediler. Bu Arap liderler, olaylardan önce Osmanlı yönetimini uyarmış, eğer gerekli önlem alınmasa Şerif Hüseyin’i desteklemek zorunda kalacaklarını belirtmişlerdir. Örneğin Teşkilatı Mahsusa bölgedeki Arap liderleriyle görüşmek için M. Akif Ersoy, Şeyh Salih Şerif ve Eşref Bey Necid’i ziyaret etmiş ve Urbanın liderleriyle görüşmüşler, buradaki Arap liderler bu konuda, Osmanlı heyetini uyarmışlardır. [6] İngiliz kaynaklarında Araplar’ın Osmanlılara olan destekleri hakkında da şu bilgileri vermektedir: “Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kahire’da çok yoğun bir faaliyet yaptığı özellikle Kahire Hukuk Fakultesinde büyük bir taraftar elde ettiğini belirtmekte, Abbasiye hastanesini ziyaret eden Mısır Sultanına Mehmet Halil adında bir genç tabanca ile saldırmış ve iki el ateş etmiştir. (Mısır Sultanının İngiliz yanlısı tutumundan dolayı) Bu genç daha sonra divan harp tarafından idam edilmiştir. Kahire Hukuk Fakültesi öğrencileri de Kralın okulu ziyareti sırasında okulu boykot etmiş ve gösteriler yapmışlardır. Bütün bunların aynı zamanda gerçekleşmesi, Türkiye’nin İslam birliği siyaseti ile askeri operasyonları aynı anda yürütmede başarılı olmuşlardır. 1914 yılında Kudus’te Medine Müftüsü Ömer camisinde toplanmış olan onbinlere Mısır toprakların kurtarılacak günlerin yakın olduğunu belirtmektedir.[7] 15.04.2004 KAYNAK: Kutay Cemal, Teşkilatı Mahsusa kitabı… H.KANARGI: Lütfen çok dikkat ediniz. Sizlere farklı yaklaşımlarla bu günkü en önemli sorunlu Arap bölgesine Filistin’e dikkat çekelim.. Cüneyt Kafkas bey “AKBABALARIN DANSI” başlıklı yazısında bu günün acılı coğrafyasında dönen oyunları kendince yazmış. Yaşanan olaylar birer gerçek olduğu için yazdıkları günün gerçeğini dile getiriyor ve gözler önüne seriyor. Yazdıkları içinde bilgilendirici çok şey var amaaaaaa tabiî ki unuttuğu yada unutmak istediği bazı gerçekleri de dile getirmek gerekmez mi? Birincisi; “Filistinli Müslümanların kanını döken” diye bir ifade kullanmış. İnsanı yaradan yüce Allah, insanı hiçbir ayrıma tabi tutmadan yaratılmışların en üstünü saymıştır. Bize de böyle öğretilmedi mi? Akıl baliğ oluncaya,Ergenlik çağına gelinceye, her yaratılan insan, her sabi müslümandır, diye. İnsan yaratılırken Müslüman olarak doğar. İnsanların kanı her ne sebeple olursa olsun, nerede akıtılırsa akıtılsın, onun üzerinde dinsel ayrım yapmak yanlıştır. Filistinli Müslüman diyorsunuz, ama Arapların hatırı sayılır bir bölümünün de Hıristiyan olduğunu unutuyorsunuz. Filistin Devlet Başkanı Yaser ARAFTIN eşi bile… O zaman dinsel ayrımcılıkla konuya yaklaşmak pek sağlıklı bir sonuca yada öngörüye ulaştırmaz, gerçeğini görmek gerek. ** YÜCE ALLAHIN YAPMADIĞI AYRIMI SİZ KENDİNİZCE NASIL OLURDA YAPABİLİRSİNİZ?**sorusu hemen akla takılır. Bu da insanları bölmek için son yıllarda Amerikanın Irak ta uyguladığı, karma bölme tekniğine altlık hazırlayan şekle bürünür. Etnik milliyetçilik, dini milliyetçilik, Irki milliyetçilik, Mezhepler milliyetçiliği, Aşiret Milliyetçiliği, Kentsel milliyetçilik vs.vs. Yazılarımızda dikkat etmemiz gereken unsurları açıkça anlatmak gereklidir diye düşünürüm….. İkincisi: Çok önemli şu Jeopolitika kuralını unutmuş olarak yazmış. “Devletler birbirinin dostu değildir. Evet. Devletler birbirinin dostu değillerdir. Bir gün dost bir gün düşman olabilirler. “Devletler arasında, dostluğun sınırını belirleyen kuvvet ve menfaat ilişkisi vardır. Her devlet kendi ulusunun çıkarı için diğer devletlere göre dış politika belirler. Sınır komşumuz olsun ya da olmasın, kendi ülkelerinin menfaati için nasıl bir TÜRKİYE istiyorlarsa, diğer devletler öyle bir Türkiye yaratmak için politika belirleyecek, çaba sarfedecek ve çalışacaklardır. Bizlerde ulaşmak istediğimiz hedefleri ve ulaşma yollarını belirleyerek Milli amaca uygun politikalar geliştirmek ve uygulamak zorundayız.” Üçüncüsü: Ki bana en önemli gerçek bu gün Ortadoğu Coğrafyasında, bu kanlı coğrafyada, akan kanın altında yatan asıl gerçeğin Osmanlı İmparatorluğuna İhanet eden ARAP İHANETİ altında aranması gerekmektedir. Gerçi günümüzde pek çok İslamcı geçinen yazar, yada aşırı solcu yazar akadaşlar böyle bir ARAP İHANETİ yok demek de, hatta Osmanlı İmparatorluğu Danıştay üyesiyken Mekke’ye atanan Şerif Hüseyin’in ihanetini münferit başkaldırma, yani küçük çaplı ihanet saymaktadır bu yazar arkadaşlar. Bu çok küçük saydıkları baş kaldırmanın, **bana göre Osmanlı İmparatorluğunun karşılaştığı en büyük ihanettir** sonucundan da haberleri olmadığını sanıyorum. ***MEKKE ŞERİFİ HÜSEYİN’İN İHANETİ SONUCU, 1- SÜVEYŞ KANALINDAN BAŞLAYARAK, BU GÜNKÜ FİLİSTİN TOPRAKLARI, 2- BU GÜNKÜ SURİYE, LÜBNAN, BEYRUT, 3- BU GÜNKÜ SUUDİ ARABİSTAN, KUVEYT, BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ, YEMEN, VE 4- BU GÜNKÜ IRAK TOPRAKLARI ELİMİZDEN ÇIKMIŞTIR. İslamcı geçinen yazarların BU KÜÇÜCÜK SAYDIKLARI ARAP İHANETİNDE OSMANLI İMPARATORLUĞU TOPRAKLARININ YARISINI KAYBETMİŞTİR. Rahmetli Babaannemin dediği gibi ** O ARAPLAR VARYA DEVLETİMİZİN (Osmanlı İmparatorluğunu kastederek söylüyordu) BACAKLARINI KESTİ UŞAĞIM. BACAKLARI KESİLEN İNSAN AYAKTA DURABİLİRMİ? DURAMAZ HEMENCECİK YIKILIR. TE İŞTE OSMANLIDA ARAPLA YÜZÜNDEN YIKILDI. ** Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ve karşımıza SEVR ANLAŞMASI olarak yok edilmiş, bitirilmiş ve bir daha tarih sahnesinde yer alamayacak Türk İmparatorluğu fikri imzalatılmıştır. Kimler imzalamıştır. Hain miydi, hain değil miydi tartışmaları yapılan Padişah ve Damatlarının hükümetleri imzalamıştı. ..TARİHİ GERÇEKLERE BAKMAYA DEVAM EDELİM… Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşına katılması üzerine, İngiltere iki Osmanlı toprağı üzerinde kendi egemenliğini ilan etti. Birincisi, 5 Kasım 1914;te Kıbrıs’ın İngiltere’ye ilhakı; ikincisi ise, 18 Aralık 1914de Mısır üzerinde himaye kurduğunu, ilân etmesidir. Wilson’un 14 maddelik Prensipleri Mısır Milliyetçilerinin bağımsızlık umutlarını artırmıştı İngiltere’nin baskısı, ayaklanmaları iyice şiddetlendirdi. Bunun üzerine İngiltere, 28 Şubat 1922de Mısırın bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldı. Balkanlardaki Hıristiyan tebaaya nazaran geç kalmış olmakla birlikte Araplar arasındaki milliyetçilik hareketleri de Mehmet Ali Paşa ile başlamıştı. Milliyetçi fikirlerin sahiplerinden Şerif Hüseyin Paşa, 1909da Mekke Emirliğine tayin edilmişti. Şerif Hüseyin, 1912den itibaren bağımsızlık için İngilizlerle anlaşma yollarını aramaya başladı. 1915te İngilizlerle anlaşan Şerif Hüseyin Paşa, gelecekte kuracağı bağımsız Arap Devletinin garantörlüğü için söz aldı. “““Büyük Türk Milletinin her Ferdi Lütfen Dikkat ediniz. Mekke Şerifi Hüseyin’in ihanetini münferit başkaldırma sayanlar daha çok dikkat etmeli.””” 5 Haziran 1916da Mekke deki Türk Garnizonuna ani bir saldırı ile Arabistanda ayaklanmayı başlattı. İngiltere’nin desteği ile Hicaz bölgesini ele geçirdi ve kendisini de 2 Kasım 1916da Arapların Kral ilân etti ve saldırılarına devam ederek bütün Arabistanı ele geçirdi. **Ne yapmış Şerif Hüseyin. Bütün Arabistanı Ele geçirmiş. Ne hikmetse bunu bizim içimizde olup ta İslamcı geçinen yazar arkadaşlar ahkam kesmeye devam ederek küçük çaplı bir isyan saymaktalar. *Tıpkı Şeyh Sait İsyanını ve Menemen İsyanını saydıkları gibi.** Oğlu Faysal komutasındaki birlikleriyle, Osmanlıların Gazzedeki ordularını arkadan vurdurdu. Suriye’de mağlûp olmamıza sebep oldu. Suriye ye Irak dışındaki Arabistan topraklarına hükmeden Şerif Hüseyin, 1917de I. Dünya Savaşından çekilen Rusya’nın bütün gizli belgeleri açıklamasından sonra, İngiltere’nin büyücek bir Arabistan’ın mevcudiyetindense, Anadolu gibi parçalanmış bir Arabistan in bulunmasında daha fazla çıkarı olduğu düşüncesini öğrenince, Büyük Arabistan kurma hayali suya düştü. İngiltere, Kral Hüseyinin Arap Devletini parçalamak için harekete geçti. Fransızlar tarafından Suriyeden kovulan Faysal, ingilizler tarafından Irak Krallığına getirildi. 1920-33 arası Iraka hükmetti,. Böylece, I. Dünya Savaşından sonra Ortadoğu ve özellikle Osmanlı toprakları Türkiye, Fransa ve ingiltere arasında paylaşılmış oldu. Tüm yaşamı boyunca Siyonizm taraftarı olan Winston Churchil, Filistin için hazırladığı Beyaz Kitapta, Ürdünde Filistinden ayrı bir politik yapı düşünmüş ve Şeria Nehrinin batısında Yahudiler için bir milli yurt Yahudi olmayanlara da eşit haklar vaat etmiştir. 1921lere kadar olan Kürtlere özerklik ya da bağımsızlık, Anadoludaki milli hareketle gündemden kaldırılmıştır. Parçalanmış bir Ortadoğunun bulunmasını çıkarlarına daha uygun bulan, Batı ve özellikle ingilizler, her türlü desise ve hileden sonra Osmanlı imparatorluğunu parçalayarak, Batının uydusu olmaktan ileri gidememiş bir çok küçük devletçikleri, ortaya çıkardılar. Bunların dışında, Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suud, Yemen, Hadrantut, Umman ve Kuveyt gelmektedir. Batılılar, bu devletlerin sınırlarını jeolojik, coğrafi, dini, ırki, sosyolojik, etimolojik vs. gibi herhangi bir esasa dayandırarak değil, sınırların çizildiği zamandaki ve gelecekteki çıkarlarını koruyacak biçimde ve diledikleri gibi çizdiler. Amaaaaaaaa eğer biz Türkler, hafızası zayıf olan bir Millet haline getirilmeye çalışılan biz Türkler tarihimizin tozlu sayfalarına dönersek yukarıda yazılanları görürüz . Yinede Cüneyt Kafkas’ın yazısında dile getirdiği gerçekleri görmemezlikten gelmek, insan ende, vicdanen de beni rahatsız eder. Evet, Filistin de yaşayan insanların çektiği acıları, İsrail’in çoluk çocuk demeden yaptığı katliamı görmemezlikten gelen Haçlıların Birliğini izliyorum, izliyoruz.. Yazarın söylediklerine ve yazdıklarına çok dikkat edersek, İsrail’in ve ona destek veren diğer sanayileşmiş ülkelerin ortak uğraş noktası İslam Fobileri, yüce dinimiz İslam’ın yayılmasını önlemek. Oysa Peygamberimiz Hazreti Muhammed (S.A:V) dinimizi yaymaya başladığı ilk yıllarında Yahudilerden alışveriş yapmayalım diyen ashabına “Yahudileri dinimize davet edin, gelmezlerse de zorlamayın, alış verişinizde kesmeyin” demiştir. Michel Chossudovsky adındaki ABD Başkanlarına danışmanlık yapan Jeopolitika Uzmanı ve yazar “Savaş bir insanlık sorunu yaratır. Tarih boyunca, düşman tekrar tekrar “şeytan” olarak tanımlanmıştır. Haçlı Seferleri sırasında savaş, “dinsiz Türklerin” kötülenmesiyle açıklanmıştı. O zamanlar olduğu gibi şimdi de “İslamcı Terörizm” kavramı, petrol yataklarının ele geçirilmesinde kullanılıyor. “İslamo-faşizm” sözü, Müslüman ülkelerin değerlerini, kurumlarını ve sosyal dokularını aşağılamaya yarıyor ve bu ülkelere tek seçenek olarak “batı demokrasisi” ve “serbest piyasa” kavramlarını sunuyor.”, demektedir. Yani kısaca tam bir kör dövüşü yada Akbabaların leş paylaşımı yaşanıyor diyelim. Bu da Jeopolitikanın insanlara attığı kazık olsun diyelim. Ama sonuçta insanlar ölüyor. Açıkçası yüce dinimiz İslamın evrensel bir din olduğunu üstüne basa basa kabul ediyorlar ama yinede İsrail de yapılanlara da seyirci kalıyorlar. İsrail, Ortadoğu’nun çete başıdır ve bu doğrudur. Çoğu kendini bilmez Türk ve Türklük düşmanı yazarın KIZIL SULTAN dediği Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit Han, “Bize Filistin den biraz yer satın, Osmanlı İmparatorluğunun tüm borçlarını ödeyelim, yepyeni bir donanmada yapalım, diyen Osmanlı vatandaşı Yahudilere şu cevabı vermiştir. “Atalarımın kanlarıyla alınmış bu topraklar satılamaz. Ben satmam. Alabilirseniz savaşarak alın. Şimdi buradan defolun ve bir daha benim karşıma böyle taleplerle gelmeyin, demiştir. Bize ihanet eden ARAPLAR bu gerçeği de çok iyi biliyordu. Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit Han, *“Atalarımın kanlarıyla alınmış bu topraklar satılamaz” * derken Arapların peşinden koştuğu liderleri, aşiret reisleri, onlar için bu günkü ecirli günlerini hazırlıyordu. Yemen Türküsünü hemen hepiniz bilirsiniz… YEMEN TÜRKÜSÜ Havada bulut yok bu ne dumandır Mahlede ölü yok bu ne figandır Şu Yemen elleri ne yamandır Ah o yemendir gülü çimendir Giden gelmiyor acep nedendir Burası Huş’tur yolu yokuştur Giden gelmiyor acep ne iştir Kışlanın önünde redif sesi var Bakın çantasında acep nesi var Bir çift kundurayla bir de fesi var Ah o yemendir gülü çimendir Giden gelmiyor acep nedendir Burası Huş’tur yolu yokuştur Giden gelmiyor acep ne iştir *** Hadi, üşenmeyin açın bir harita ve o haritada Arabistan’ın güneyindeki YEMEN’İ bulun, bir de HUŞ şehrini.. Atalarımız kanlarıyla canlarıyla nereleri de korumuşlar ve savunmuşlar, öğrenin. Yemen Türküsünün dizelerinde eşleri ve oğulları için “*Giden gelmiyor acep nedendir*” sorusunu soranın kendiniz olduğunu bir düşünün…**** Bu gün Hristiyaların gizliden gizliye yürüttüğü Haçlı Savaşlarının altında zulüm ve zillet içinde kalan ARAP ALEMİ, atalarının İngilizlerle birlikte hareket ederek en adaletli yönetimi gördükleri Osmanlı İmparatorluğuna karşı başlattıkları İHANETİN bedelini ödemektedirler… Bilemiyorum ama bu da Yüce Yaratıcın ADALETİ OLSA GEREK. Evet, bu kanlı coğrafyada akan kan durmayacak. Evet, Ortadoğu da akan kan durmayacak. Evet, bu kanlı coğrafyada Akbabaların leş paylaşımı bitmeyecek, hep yaşanacak. Daha pek çok ölümlere içimiz sızlayarak tanık olacağız. Aklımıza gelen soruyu soralım şimdi….Bu kanlı coğrafya da yaşayan insanların çilesi, kara yazısı ne zamana kadar sürecek? NE ZAMANA KADAR SÜRECEK BU ZİLLET (HOR GÖRÜLME), BU ZULÜM, BU İŞKENCE VE ÖLÜMLER? İşte size cevabı………… Taaaa ki, Arabistan Yarımadasında ve Ortadoğu da, biz Türkler yeniden oraların idaresini elimize alıncaya kadar.. NEDEN Mİ? HAAAA, NEDEN Mİ? Her zaman şunu yazarım. Devletler birbirinin dostu değildir. Devletlerarasında karşılıklı menfaat ve kuvvet ilişkisi vardır. Bizler Büyük Türk Milleti olarak İslam Dinine en güzel hizmeti vermiş, Haçlının karşısında HİLAL i korkusuzca taşımış, Hıristiyanlığın karşısında yüce dinimiz İslam Dinini dünyanın pek çok köşesine taşımış ve bu günkü dünyanın en saygın dini haline gelmesinde Millet olarak görevimizi yerine getirmişiz. Ama yinede en büyük isyanlar hep dindaşlarımız olan Araplar tarafından bize karşı yapılmıştır. Türkülere konu olan YEMEN…de. Filistin deki Çöllerde.. Bugünkü Irak topraklarında.. Bu günkü Suudi Arabistan topraklarında Bu günkü Suriye topraklarında… İhanetler sonucu şehit olmuş o topraklarda yatan binlerce Türk Yiğidinin ahını Araplar daha çok çekecektir. Neden mi? Yüce Peygamberimizin aşağıdaki hadislerinde yer alan cümlelere dikkat ediniz…… ****** PEYGAMBER EFENDİMİZİN TÜRKLER HAKKINDAKİ HADİSLERİ Hadis: Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in kavli, fiili ve takriri sözleri olarak tarif edilir. Bundan maksat bir iş, bir amel hakkında Allah'ın Resulü'nün dili ile bir şeyler söylemesi veya, eli ile bir şeyler yapması veyahut da; başkalarının bir iş hakkında görüşlerini beğenmesi ve kabul anlamında suskun olmalarıdır. Peygamber Efendimiz’in Türklerle ilgili bazı hadisleri; "Fitne ve fesat çoğalıp ta kan gövdeyi götürdüğünde Allah bu ümmete mevaliden bir ordu gönderecektir (TÜRKLER); onlar ata binmede Araplar'dan çok daha üstün ve silah kullanmada onlardan daha çok mahirdirler. İşte Allah (c.c.) bu dini onlarla yeniden bir kere daha güçlendirecektir." Hz. Muhammed (s.a.v.) "Habeşliler sizi bıraktığı sürece siz de Habeşlileri bırakınız. Hele Türkler size dokunmadıkça, siz de sakın Türklere dokunmayın." Hz. Muhammed (s.a.v.) "Size doğu tarafından (Orta Asya) geniş çehreli, çekik gözlü ve yüzleri sanki örs üzerinde döğülmüş ve derilerle kılıfla kalkanlar gibi sağlam bir kavim olan TÜRKLER gelecek ve onlar atlarını mutlaka Fırat nehrinin kenarına bağlayacaktır." Hz. Muhammed (s.a.v.) "İstanbul mutlaka feth edilecektir. Onu feth eden ne ulu bir komutan, onun askerleri ise ne güzel askerlerdir." Hz. Muhammed (s.a.v.) ********************** Sadece bizim hoşgörümüze, onlara olan kardeşlik bağlarımıza, yani biz Türklere ihanet eden değil, yüce dinimiz İslam Dinine de ihanet eden Araplar, işte bu yüzden çok daha büyük bedeller ödeyeceklerdir. Taaaa ki, Arabistan Yarımadasında ve Ortadoğu da, biz Türkler yeniden oraların idaresini elimize alıncaya kadar.
  14. Yenilelenen istanbul tranvay metrobüs cevre yolları bağlanı yolları ve istanbula konulmak istenen vize bunlar neyin habercisi İSTANBUL un belediye gelirle vergi gelirleri altyapı üst yapı adı altında milleten toplanan haraç istanbulda yıllardır yaşayıpta denizi göremeyen insanların var olduğunu düşünürsek tabiki insanlara verilen değer aile konutlarında ki giderin gelirden fazla olması bir bakıma aile fertlerinin ev hapsine mahkum edilişi . gündemi yaşayarak deyilde satılık medyanın verdiği haberlerler kafa yoran coğunluk halk .fatih sultan mehmet istanbulu fethederken TÜRK MİLLETİNE EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ YAPTIĞINDAN Bİ HABER SAF GARİBİM. İSTANBULUN semtleri turizim adı altında yabancılara peşkeş cekilmesi TÜRK MİLLETİNE TÜRİZİM iyi birşeymiş diyerek milletin gözlerine baka baka yalan söylemiştir devlet zevatlar. Otellerde hakını vererek deyil el acarak dilendirilen otel calışanlarını lokantalarda garson larımız camilerde hoçalarımız bu oyunun içine düşmüştür. SÖZÜN ASLI istanbulun fetihi yalandan kayıkckları karadan çektirerek türk miletinin düştüğü hali gercekten kefereleri eğlendiriyorsunuz.BANA DÜŞEN essefle Kınıyorum.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.