Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

imtihaninsirri

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    83
  • Katılım

  • Son Ziyaret

imtihaninsirri - Başarıları

Meraklı

Meraklı (6/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

1

İçerik İtibarınız

  1. açıklama yapmaya gerek yok arkadaşlar gerçeği vijdanıyla sorgulayan ve bilimin gösterdiklerini kabul eden kavrayabilir...Bu yüzden biz konuyu açalım okuyan okusun yazan yazsın...Gerçek değişmeyecek zamanı gelince gerçeği herkez görecek...
  2. İnsanlığın barışa, huzura ve kardeşliğe en çok ihtiyaç duyduğu bu yıllarda tek çıkar yol güzel ahlaklı, adaletli, inançlı ve vatansever nesiller yetiştirmektir. Bunun yolu ise, modern çağın iletişim araçlarını ve yöntemlerini kullanarak, milli ve manevi değerlerin yüceltilmesidir. Yeni yetişmekte olan Türk gençliği, sahip oldukları Türk ve Müslüman kimliği, Osmanlı mirası konusunda modern kitle iletişim araçları vasıtasıyla bilinçlendirilmelidir. Müslüman-Türk kimliğinin öneminin tam olarak anlaşılması için bu kimliği taşıyan insanların asırlar boyunca tüm dünyaya nasıl nizam verdiği anlatılmalıdır. Türk Milleti tarih boyunca her biri diğerinden güçlü 16 devlet kurmuş ve bu devletlerin yönetiminde gösterdiği üstün kabiliyetle tüm dünya milletlerine tarih boyunca örnek olmuştur. Selçuklu ve Osmanlı devletleri başta olmak üzere, Müslüman-Türk Milleti'ni güçlü kılan unsurları sadece askeri güçle açıklamak ise mümkün değildir. Dünyanın en karışık ve en hassas bölgesini asırlar boyunca hakimiyeti altında tutan gücün altında o dönemde Kuran ahlakına dayanan bir ahlak anlayışı yatmaktadır. Rabbimiz tarafından Kuran'da bildirilen bu ahlakın başlıca özellikleri, zulümden ve haksızlıktan uzak durarak dürüst ve mert davranmak, koşullar ne olursa olsun adaleti her zaman ayakta tutmak, hoşgörüden ve uzlaşmadan yana olmaktır. Bu özellikler nedeniyledir ki kendilerine tabi olan halklar da her zaman Müslüman Türklerin yönetiminden razı olmuş, hatta çoğu zaman kendi istekleriyle onların yönetimleri altına girmişlerdir. En geniş anlamda Osmanlı İmparatorluğu'ndaki bu adaletli yönetim sayesinde tüm Balkanlar'ı, Kafkasya'yı ve Ortadoğu'yu kapsayan coğrafyada, üç dine ve muhtelif mezheplere mensup, dilleri, kültürleri, ırkları birbirlerinden tamamen farklı milyonlarca insan bu hakimiyet altında asırlar boyunca huzur içinde yaşamışlardır. Ancak günümüzde aynı topraklar üzerinde acı, gözyaşı, zulüm ve savaş bir türlü sona ermemektedir. Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar'dan oluşan ve Türkiye'nin tam merkezinde yer aldığı "Osmanlı Coğrafyası" halen çok hareketli ve karışık bir yapıya sahiptir. Osmanlı Devleti'nden sonra bölgede oluşan boşluk henüz doldurulamamış ve gerçek anlamda bir güven ortamı sağlanamamıştır. Bu durum aynı topraklarda asırlar boyunca Osmanlı liderliğinde örnek bir "birlikte yaşama modeli" uygulayan Müslüman Türk Milleti'ne dikkati çekmektedir. Ve bu modelin günümüzde ve gelecekte de sadece Müslüman Türk Milleti tarafından gerçekleştirilebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır. Nitekim son yıllarda pek çok devlet adamı, siyaset bilimci ve araştırmacı yazar, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, Türk devletlerinin başarıyla yürütmüş olduğu adil yönetim sistemini incelemektedir. Bu incelemelerdeki amaç ise, Türklerin gerçekleştirdiği sistemi temel alan, yeni bir yönetim modeli oluşturmaktır. Tarih, gerek Ortadoğu’ya, gerek Balkanlar ve Kafkasya'ya kalıcı barışın getirilebilmesinin, Osmanlı mirasının varisi olan Türkiye'nin liderliğinde mümkün olabileceğini göstermektedir. Türkiye'nin liderliğinde oluşturulacak bir birlik, hem çatışmaların sonu olup bölgeye kalıcı barışı getirecek, hem de tüm bölge ülkelerinin güçlü bir ekonomik işbirliği içerisine girmeleriyle tüm halkların yaşam kalitesini yükseltecektir. Türk Milleti son derece sağlam ve köklü bir mirasa sahiptir. Önemli olan bu mirasın önemini gereği gibi kavrayabilmek ve geçmişimize sahip çıkarak yüzümüzü geleceğe dönebilmektir. Bu bölgede yaşayan devletlerin askeri, siyasi ve ekonomik açıdan en güçlü olabilecekleri model, birbirleriyle çatışmak yerine güçlerini birleştirmeleriyle oluşacak bir modeldir. Ortak bir dış politika bu devletleri dünya siyasetinde büyük bir güç haline getirecektir. Dolayısıyla 21. yüzyıla adım attığımız bu yeni dönemde Türkiye'nin geleceğe dair misyonu, tarihteki Müslüman-Türk devletlerinin büyüklüğüne ve şanına yakışır nitelikte olmalıdır. Üstelik bu misyon tarihte olduğu gibi bugün de Türk Milleti'ni zirveye taşıyacak, hak ettiği lider devletler arasına dahil edebilecek bir misyon olmalıdır. Dünya tarihinin en güçlü devletlerini kurmuş, tüm Akdeniz ve Ortadoğu coğrafyasına nizam vermiş olan Müslüman-Türk Milleti'nin aramış olduğu çözüm ve çıkış yolları, kendi tarihinde mevcuttur. Asırlar boyunca şanlı devletler kurmuş, 3 kıtaya hükmetmiş bir milletin torunları ve 21. yüzyılda yeni bir cihan devleti kurmaya aday bir milletin bireyleri olarak bizlere düşen ise, Osmanlı'yı Osmanlı yapan tüm maddi ve manevi değerlerin önemini doğru bir şekilde anlamak ve uygulamaktır. Osmanlı örneği göstermektedir ki, Türk Milleti çok geniş bir coğrafyayı kolaylıkla yönetebilecek bir birikime, yeteneğe ve güce sahiptir. Önemli olan Osmanlı'nın üzerinde yükselmiş olduğu değerleri iyi anlamak, bunları yeniden ve çağımıza uygun şekilde yorumlamak ve uygulamaktır. Geçmişte olduğu gibi bugün de Müslüman Türk Milleti sabrı, imanı ve güzel ahlakı ile mazlumun yanında, zalimin karşısında yer alacak, farklı kültürlerden ve kökenlerden gelen insanları adalet ve hoşgörü potasında birleştirecek ve tüm dünyanın özlemini çektiği barış ve güvenlik ortamını oluşturacaktır. 21. yüzyıl, Allah'ın izniyle, tüm Müslüman ve Türk halkları için aydınlık bir çağ olacaktır... Son yıllarda Ortadoğu’da kaos ve karmaşa yaşanması dünya tarihçilerini yoğun şekilde Osmanlı’yı araştırmaya yöneltti. 11-15 Eylül 2006 tarihleri arasında Türk Tarih Kurumu (TTK) tarafından gerçekleştirilen 15. Türk Tarih Kongresi’ne tam 750 yabancı bilim adamı katılmak için bildiri gönderdi. Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, rekor derecedeki katılım talebinin, tarih uzmanları arasında son yıllarda giderek artan Türkiye ve Osmanlı'ya olan ilgiden kaynaklandığını söyledi. Yusuf Halaçoğlu, bu yılki ilgiyi; “Ortadoğu’da yaşanan olayların geçtiği toprakların Osmanlı coğrafyasında bulunması, tarihçileri bu topraklarda daha fazla araştırma yapmaya itiyor.” sözleriyle açıklarken, Hazırlık Komitesi’nde yer alan Prof. Dr. İlber Ortaylı da, eskiden sadece Avrupalıların ilgi gösterdiği Osmanlı’ya şimdi tüm dünyadan ilgi olduğunu belirtti. Çanakkale Savaşı'nda başarıya ulaşılmasının nedeni olarak askerlerimizin İslam ahlakına olan bağlılığı gösterilmektedir. Kuşkusuz ki, Türk tarihinin en önemli olaylarından biri Kurtuluş Savaşı’dır. Bu savaşın kazanılmasında ise, Türk Milleti'nin inançlı tavrının çok büyük bir rolü olmuştur. Genç-yaşlı demeden büyük fedakarlıklar gösteren Türk insanı, vatanın müdafasına önemli bir katkıda bulunmuştur. Çanakkale Savaşı sırasında kahraman ordumuzun da manevi gücüyle ayakta kaldığını gören Atatürk, askerlerimizin kararlılıklarını şöyle ifade etmiştir: Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur (yılgınlık) bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran'ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler, kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi'ni kazandıran bu yüksek ruhtur. (Atatürk'ten Seçme Sözler, Derleyen: Cihat İmer, Remzi Kitabevi, 1989, s. 13) Bu iman vesilesiyledir ki, Türk Ordusu Çanakkale'de binlerce şehit vermesine rağmen en ufak bir gerileme ve sarsılma göstermeden kahramanca mücadele etmiştir. Osmanlı modeli tüm dünyada büyük ilgi görüyor Dünyaca ünlü belgesel kanalı History Channel tarafından hazırlanan Osmanlı belgeseli geçtiğimiz günlerde ABD'de yayınlandı. Belgeselde Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemleri uzun uzun anlatıldı. Hakkın ve adaletin koruyucusu olduğu ifade edilen Osmanlı Devleti'nin, bütün din ve inançlara açık olduğu vurgulandı. Belgeselde Osmanlı'nın fetih politikalarına ayrıntılı olarak değinildi ve fetihlerin dine ve etnik temellere dayalı olmadığı anlatıldı. Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlanan hukuk sisteminden de övgüyle bahsedildi. <<<<<<<<<<<<<<<<<<<<< HY >>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>> Selam ve saygılar...
  3. imtihaninsirri

    Oktar Babuna

    Cevat Babuna da Adnan OKTAR ın eserlerinden alıntılarla dolu bir kitap çıkardı..Bilimden İmana doğru kitabın ismi yanlış hatırlamıyorsam...Yaptığı televizyon programlarında da hep aynı Adnan OKTAR ın çalışmalarını sunuyordu....İlginç olan şu ; cevat babuna diyor ki ADNAN OKTAR metafizik bir yolla beyin yıkıyor...Peki soruyorum kendisi ABD İCNA konferanslarını verdi Bilim Araştırma Vakfı'nın yani ADNAN OKTAR ın konferanslarını...1. si niçin o konferanslar da çalıştı? 2. si ADNAN OKTAR onun beynini niçin yıkayamadı?...Bu soruların cevabını cevat babuna çok iyi biliyor....Ancak ******** ******* ***** **** atalarımız ADNAN OKTAR a ve bu yolda çalışan bütün salihlere selam olsun....ALLAH yardımcımız olsun....
  4. imtihaninsirri

    Oktar Babuna

    Oktar BABUNA nın da söylediği gibi ADNAN OKTAR Üstün ahlaklı ve hayranlık uyandırıcı birisidir...300 kitabı 176 ülkede okunan ve büyük bir okuyucu kitlesi olan saygıdeğer bir yazardır...Onun yaptığı çalışmalara dikkat ederseniz laf söyleyebilen kimse yok!!! Bilim adamları da dahil...Sadece geçmiştede salih mü'minlerin yaşadığı olaylar başına geliyor buda KUR'AN a baktığımız da olması gereken şeylerden...Kim salih bir mü'min olarak KÜFRÜN ÖNDERLERİNE savaş açmışsa her zaman böyle suçlamalara maruz kalmıştır...Bunun yine en gerçek örnekleri KUR'AN da vardır...( HZ.MUSA büyücülükle , HZ.YUSUF sapıklıkla , HZ.MUHAMMED büyücülükle , delilikle , HZ.NUH delilikle , sahtekarlıkla vs vs..)...ADNAN OKTAR ın da başına bu tip olayların gelmesi onun doğru yolda olduğunu belgelemektedir...Üstelik mahkeme kayıtlarında herşey apaçık bellidir bu yüzden burda konuşulanlar değil D.G.M nin verdiği kararlar önemlidir ve ADNAN OKTAR ve arkadaşlarının suçsuzluğu mahkeme kararınca delillerle belli olmuştur...Oktar BABUNA nın ailesine öyle dediğini geçin , niçin öyle dediğini araştırın SONER YALÇIN 'ın "beyaz müslümanların sırrı" kitabınıda hepinize tavsiye ederim okuyun ailelerin durumunu göreceksiniz...SEBATAİST aileler MASONLARIN kontrolüyle böyle çıkışlar yapmakta ancak bu çıkışları her zaman boşa çıkmaktadır...Bu amaçla Dünya nın bir çok şehrinde 3000 konferans veren B.A.V (Bilim Araştırma Vakfı) Üyeleri bu yüzden komplolora maruz kalmaktadırlar...Ancak günümüzde medya nın da etkisiyle bu tür kötü oyunların üzerine sünger çekilmekte ve cahil , okumaktan uzak hipnoz edilmiş halkımız kandırılmaktadır...Üstelik dikkat ederseniz OKTAR BABUNA bir Doktordur ve DİĞER ŞİKAYETÇİ ailelerin çocuklarıda yurt dışında öğrenim görmüş EN AZ 2 yabancı dil bilen 30 yaşında insanlardır...ADNAN OKTAR beyin yıkamak değil gerçeği göstermektedir...Gerçeği görmeye tahammül edemeyen ailelerde böyle sapkın bir hayatın sonucunda nereye gideceklerini vijdanlarıyla sorgulayınca İŞTE büyük olay burda yaşanmaktadır...Gerçeğin üzerini kapatmaya çalışmak.... Ancak nasıl ki salih mü'min ler ve Elçiler geçmişte hiçbir engel tanımadan inkarcılara karşı zafer kazandılarsa bugün de aynı şekilde olacak ve ZAFER salih mü'minlerin olacaktır...Rabbimiz bir ayetinde şu şekilde buyurmaktadır ; Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır. (NUR SURESİ / 55) Selam ve saygılar...
  5. DARWINİZM BİLİM DEĞİLDİR. TABİATI İLAH EDİNMİŞ BİR ŞAMAN DİNİDİR! • Darwinizm türlü hurafeler üzerine kurulmuş eski bir Şaman Dini’dir. Şamanizm’in kökleri ise yaklaşık 50 bin yıl öncesine dayanmaktadır. • Şamanizm yağmur, şimşek, fırtına, rüzgar, güneş, kar gibi güçlere tapınmayı temel alan bir inanç sistemidir. Darwinizm de doğaya tapınma dinidir; doğayı, “efsanevi ve esrarengiz güçleri olan” bir varlık olarak tanımlar. Taşın, toprağın, güneşin, şimşeğin, rüzgarın bir araya gelerek canlılığı meydana getirdiğine iman etmeyi öngörür. • Şamanlar, kabilelerin, toplulukların, hekimleri, bilgeleri, önderleri, yöneticileri oldukları iddiasındadırlar. Darwinistler de kendilerini bu şekilde tanımlarlar. Şamanlar doğanın sırlarına vakıf olduklarını, gelecekten haberler verdiklerini iddia ederler. Aynı şekilde Darwinistler de maddenin, atomun ve dünyanın sırlarını bildiklerini öne sürer, gelecekte insanın ve doğanın geçireceği hayali değişimi haber vermeye kalkışırlar. • Astronomi, biyoloji, paleontoloji, fizik, jeoloji, kimya, jeofizik, embriyoloji vb. birer bilimdir. Darwinizm ise bilim değildir, ilkel bir Şaman Dini’dir. Geçmiş zamanlarda timsaha tapan insanların inanışları ne derece garip ve akıl almazsa günümüzde Darwinistlerin inanışları da aynı derecede akıl almazdır. Darwinistler, tesadüfleri ve cansız şuursuz atomları yaratıcı güç olarak kabul ederler hatta bu inanca, bir dine bağlanır gibi bağlanırlar. - Evrim teorisi ortaya atıldığı günden itibaren pek çok bilim dalında yaşanan gelişmeler, bu teorinin iddialarını birer birer geçersiz kılmıştır. Buna rağmen teori savunulmaya devam etmektedir. Bilimsel bir teori geçersiz olduğu ispat edildiğinde rafa kaldırılır ve tartışma kapanır. Ancak Darwinizm için durum farklıdır. Evrim aleyhinde gösterilen deliller ne kadar güçlü ve kesin olursa olsun, evrimciler bunları görmezden gelmekte, inançlarını şiddetli bir şekilde savunmaya devam etmektedirler. - Ateşe tapınma, yıldızlara tapınma, güneşe tapınma, uzaylılar tarafından yaratıldığını düşünme, bazı hayvanları kutsal saymak nasıl bilimsel değilse Darwinizm de bilimsel değildir. Çünkü bu batıl inanışlar gibi Darwinizm de putları ve sahte ilahları olan bir dindir. - Darwinizm'in putlarından en önemlisi "tesadüf putu"dur. Hangi Darwinist eseri okursanız okuyun, evrimcilerin bu putun gücü(!) ve kabiliyetleri(!) hakkındaki iddialarını görürsünüz. "Tesadüf putu", Darwinizm'in hayat damarıdır, özüdür... - Evrimciler, “tesadüf putu”nun her yaptığının bir hesap üzerine olduğunu iddia ederler. Onlara göre bu put herşeyi düşünebilir(!), her adımını önceden hesaplayabilir(!). - Evrimciler, garip bir güce inanırlar. Maddeye ilahlık vermektedirler. Maddenin canlıları imal edebileceğine, bir canlının başka bir canlı meydana getirebileceğine iman etmişlerdir. Bilim bunları reddetmektedir ama Darwinistler için bunlar reddedilmez, inanılması gereken gerçeklerdir. - Darwinizm çılgınca, akılsızca hurafeler ve yalanlar üzerine kurulmuş eski bir Şaman Dini’dir. İslam’ın karşısına bu şirk dini getirilmiştir. - Darwinist Şaman Dini’ne göre toprak, su, taş, kaya duyabilir, hissedebilir, koku alabilir, işitebilir, renk algısına sahip olabilir. - Darwinizm dininin özünü, bilime ve akla aykırı olan bu saçma batıl tesadüf inancı oluşturmaktadır. Gerçekte insan aklı, hiçbir kompleks varlığın kendi kendine ve tesadüfen oluşamayacağını, mutlaka bilinçli bir planın ürünü olduğunu anlayabilecek kapasitededir. Ama, tıpkı kendi elleriyle yaptıkları putlara tapan putperestler gibi, Darwinistler sahte ilahlara inanırlar. - Darwinistlerin kabul ettikleri saçma inanış ile eski putperest kültürlerin inanışları birbirine çok benzemektedir. Putperestler nasıl cansız putların tüm varlıkları yarattıklarına inanıyorlarsa, evrimciler ve materyalistler de yine cansız maddenin birtakım tesadüfler sonucunda tüm canlıları ve kendilerini yarattığına inanmaktadırlar. (Allah'ı tenzih ederiz.) - Öğrencilere biyoloji adı altında Darwinist Şaman Dini öğretilmesi kabul edilemez. Ancak bu dinden arındırılmış bir bilim dalı olarak biyoloji eğitimi gereklidir. - Milletimiz yerli evrimcilerin oyunlarına gülüp geçmektedir. Çünkü iftirayla, saldırıyla evrim ispatlanmaz. Bir delil varsa ortaya konur, böylelikle herkes doğru ile yanlışı kolaylıkla anlayabilir. Aylardır yurdun dört bir yanında devam eden fosil sergileri, canlıların evrim geçirmediklerini ortaya koymuş, milletimiz bilgilendirilmiştir. - Evrimcilerden ise ellerinde fosil varsa sergilemeleri beklenmektedir. Hiç değilse birkaç fosili, Cumhuriyet, Vatan, Hürriyet gibi gazetelerin merkez binalarında veya bahçelerinde veya İstanbul Taksim, Ankara Ulus gibi halkın yoğun olduğu merkezlerde sergilemeleri gerekmektedir. Bunu yapamıyorlarsa evrimi savunmaktan vazgeçmelidirler. Ara fosil yoktur, çünkü böyle bir şeyin olması da imkansızdır. - Bugüne kadar evrimcilerin öne sürdüğü her fosil sahte veya geçersiz çıkmıştır. Örneğin Piltdown Adamı denmiş, sahte çıkmıştır, Nebraska Adamı denmiş, fosilin domuz olduğu anlaşılmıştır, Coelacanth denmiş, normal bir balık olduğu ispat edilmiştir. İnsanın evrimi hikayeleri için gösterilen tüm kafatasları ve kemik parçalarının bugünkü insanlara veya geçmişte yaşamış ancak nesillleri tükenmiş maymun türlerine ait olduğu kanıtlanmıştır. Darwinist Şaman Dini mensupları gelecekten uydurma haberler verir, insanları etki altında bırakmaya çalışırlar. İlkçağlardan beri dünyada putperest toplumlar olmuştur. Her dönemde ve her toplumda insanlar kendi kendilerine farklı putlar oluşturmuşlardır. Darwinistler nasıl tesadüfleri ve cansız varlıkları yaratıcı putlar olarak kabul ediyorlarsa, sapkın inanışa sahip toplumlarda da benzer varlıklar put edinilmiştir. Üstte: Sümerlilerin Su Tanrılarını sembolize eden resimler. Evrimciler, gerçekte hiç var olmamış varlıklar hayal eder ve bunları usta sanatçılara maket veya resim olarak hazırlatırlar. Ardından bu maket ve resimleri kullanarak evrimin bilimsel bir gerçek olduğuna insanları inandırmaya çalışırlar. Oysa bu materyaller sadece hayal gücünü yansıtır, fosil kayıtlarında böyle canlılar bulunmamaktadır. Gazetelerde, dergilerde ve müzelerde insanlara bu sahte deliller teşhir edilir. Öyle bir noktaya gelinir ki evrimcilerin bizzat kendileri bile ürettikleri bu sahte dellilerin büyüsüne kapılır, Darwinizm dininin, kendi elleriyle yaptıkları bu putlarına inanmaya başlarlar. BİLİMSEL GERÇEKLER “DARWINİST ŞAMAN DİNİ”NİN İDDİALARINI REDDETMEKTEDİR Darwinist Şaman Dinine Göre: İlk canlı kendi kendine oluşmuştur. Modern Bilime Göre: Canlılık tesadüfen oluşamaz. Değil bir canlı, tek bir hücre, hatta tek bir protein bile tesadüflerle oluşamaz. Bir proteinin tesadüflerle ortaya çıkma ihtimali 10 üzeri 950’de 1’dir. Bu ise pratikte “sıfır ihtimal” anlamına gelmektedir. Darwinist Şaman Dinine Göre: Canlılar birbirlerinden türemişlerdir. Modern Bilime Göre: Canlılar birbirlerinden türeyemezler. Her canlının kendine has özellikleri vardır. Bunların bir başka canlının yavaş yavaş değişmesiyle meydana gelmesi olanaksızdır. Darwinist Şaman Dinine Göre: Fosiller evrimi desteklemektedir. Modern Bilime Göre: Fosiller evrimin değil yaratılışın delilidir. Bugüne kadar yaklaşık 100 milyon fosil bulunmuştur. Bunların hepsi tam ve eksiksiz canlılara aittir. Canlıların evrimleştiklerini gösteren hiçbir fosil yoktur. Darwinist Şaman Dinine Göre: Canlılar mutasyonlarla çeşitlenmiştir. Modern Bilime Göre: Mutasyonlar canlılığı tahrip ederler. Canlıları çeşitlendirmez; ya öldürür ya da sakat bırakırlar. Darwinist Şaman Dinine Göre: İnsanlar maymun benzeri varlıklardan türemişlerdir. Modern Bilime Göre: Maymunlar ve insanlar ayrı canlılardır. Birbirleriyle hiçbir soy bağları yoktur. Fiziksel benzerliklerin yanında çok büyük ve evrimin iddiaları ile açıklanamayacak farklar taşırlar. Darwinist Şaman Dinine Göre: Doğal seleksiyon bir evrim delilidir. Modern Bilime Göre: Doğal seleksiyon, doğada var olan sistemin bir parçasıdır. Bir canlıyı evrimleştirmez, yeni canlılar ortaya çıkarmaz. EVRİMCİLERDEN İKİ YENİ ALDATMACA TIKTAALIK ROSEAE VE GOGONASUS Birkaç ay önce Kanada'da bulunan ve Tiktaalik roseae adı verilen fosil, evrimin büyük bir delili olarak lanse edilmiştir. Oysa bu canlının pek çok özelliği bir arada barındıran bir 'mozaik canlı' olduğu apaçık ortadadır. Evrimciler, buna rağmen bu canlıyı bir arageçiş türü olarak sunmakta ve hayali çizimlerle sudan karaya geçiş iddiasına delil olduğunu iddia etmektedirler. Günümüzde Avustralya'da yaşayan Platypus da, memeli, sürüngen ve kuş özelliklerini aynı anda üzerinde taşıyan bir mozaik canlıdır ve evrim teorisi için hiçbir yönden delil olarak gösterilemez. Evrimciler son günlerde yeni bir fosili daha gündeme getirmişler ve yıllardır sürdürdükleri “tamamlanan eksik halka” masallarını tekrarlamışlardır. Avustralya’da bulunan ve nesli tükenmiş bir balık türü olduğu apaçık olan Gogonasus isimli yeni fosilin evrim ile hiçbir ilgisi yoktur. Sudan karaya geçiş masalına malzeme yapılmak istenen sözkonusu fosil, karada yaşamla ilgisi olmayan, kusursuz bir balık türüdür. Bu canlı, özellikle yüzgeç kemikleri öne sürülerek evrim delili olarak tanıtılmaktadır. Oysa bugün yaşamakta olan Coelacanth isimli balık da yüzgeçlerinde kemiklere sahiptir, bunların balık tarafından sadece yüzme amaçlı kullanılan, sıradan yüzgeçler olduğu tespit edilmiştir. Evrimcilerin, iddialarını desteklemek için bulmaları gereken canlılar "ara formlardır". Bunlar, eksik, yarım, işlevini tam göremeyen organlara sahip olan canlılar olmalıdır. Oysa bulunan bu canlıların sahip oldukları organların her biri eksiksiz ve kusursuzdur. Yarı gelişmiş organları yoktur ve başka canlılardan evrimleşmiş olabileceklerine kanıt gösterilebilecek fosil serilerinden yoksundurlar. Evrimciler artık halkı yalanlarla kandırmayı bırakıp gerçekleri kabul etmelidirler. MATERYALiST MENFAAT ODAKLARI YENi KOMPLOLAR PEŞİNDE Son aylarda hem yerli hem de yabancı basın panik halde Darwinizm’in dünya çapında yenilgisini yazmaktadır. Darwinizm’in hezimeti Avrupa masonluğunu ve bazı karanlık güçleri derinden etkilemiş, ateizmin ve materyalizmin yok edilmesi tehlikesine karşı can havli ile yaptıkları bir planı devreye sokmuşlardır. İngiliz ve Fransız locaları ilgili yerlere direktif vermişlerdir. Bu işin kayıtsız şartsız çözüme kavuşturulması için intikam hırsı ile Sabetayist aileler de devreye sokulmakta, bazı kalemler satın alınmakta, vatansever insanlara derin bir komplo hazırlığı yapılmaktadır. Ana hedef Bilim Araştırma Vakfı’dır. Ancak bu çabalardan geçmişte olduğu gibi bugün de bir netice almaları mümkün değildir. Olup bitenden haberdar olan milyonlarca insan vardır. Güneş doğmuştur, ışığı her yeri aydınlatmıştır. Bu aşamadan sonra yapılacak şey gerçekler karşısında teslim olmaktır. İSLAM BİLİMLE ÇATIŞMAZ, PAGAN DİNLERLE ÇATIŞIR İslam dini her türlü bilim dalını ve her türlü ilmi araştırmayı incelemeyi emreder: … Göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler… (Al-i İmran Suresi, 191) Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik… (Kaf Suresi, 6) … Rahman’ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir… (Mülk Suresi, 3) İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? (Tarık Suresi, 5) Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi? Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu? Yere; nasıl yayılıp-döşendi? (Ğaşiye Suresi, 17-20) Şüphesiz, müminler için göklerde ve yerde ayetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 3-4) Dolayısıyla İslam dini ile bilim arasında bir ayrım olması mümkün değildir. Ancak İslam dini bütün sahte dinlere karşıdır. Ateşe, şeytana, tesadüfe, tabiata, hayvanlara, putlara tapınmaya, yani her türlü pagan dinine karşıdır. Şamanizm de tesadüfe, tabiata, (taşa, toprağa, maddeye, hayvanlara, bitkilere) tapan bir pagan dinidir. İslam dini şamanizme de karşıdır. Darwinizm de bir Şaman dinidir. Bu yüzden Darwinizm ile İslam çatışır. Adnan Oktar’ın, HY müstear ismiyle kaleme aldığı eserlerin sayısı yaklaşık 250’dir. Bu kitaplar 46.000 sayfa ve 31.500 resimden oluşmaktadır. Bu kitapların 7.000 sayfa ve 6.000 resimlik bölümü Evrim Teorisinin çöküşünü konu almaktadır. l EVRİM ALDATMACASI... l TARİHİ BİR YALAN: KABATAŞ DEVRİ... l DARWIN'İN ANLAYAMADIĞI KAMBRİYEN... l HAYATIN GERÇEK KÖKENİ... l BİR ZAMANLAR DARWINİZM... l ARAGEÇİŞ AÇMAZI... l 20 SORUDA EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜ... l DARWINİZM’İN İNSANLIĞA GETİRDİĞİ BELALAR... l 40 KONUDA HÜCRE... l KUŞLARIN VE UÇUŞUN KÖKENİ... l EVRİMCİLERİN İTİRAFLARI... l DARWINİZM’İN KARANLIK BÜYÜSÜ... l 50 MADDEDE EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜ... l KAİNATTAKİ KUSURSUZ TASARIM TESADÜF DEĞİL... l DARWIN'İN VARİSLERİNE... l SOSYAL SİLAH DARWINİZM... l KURAN DARWINİZM’İ YALANLIYOR... l TÜRLERİN EVRİMİ YANILGISI... l AMERİKAN ULUSAL BİLİMLER AKADEMİSİ’NİN YANILGILARI... l DARWIN YALAN SÖYLEDİ!... l DARWINİZM’İN KANLI İDEOLOJİSİ: FAŞİZM... l EVRİMCİLERİN YANILGILARI... l BİR TARTIŞMANIN ARDINDAN... l DARWINİZM’İN SONU... l DARWINİZM NASIL BİR AÇMAZ? (EVRİMCİLERE NET CEVAP-1)... l DARWINİSTLERİN BEKLEDİĞİ CEVAPLAR (EVRİMCİLERE NET CEVAP-2)... l DARWIN BU GERÇEKLERİ BİLMİYORDU (EVRİMCİLERE NET CEVAP-3)... l EVRİM AÇMAZI-1... l EVRİM AÇMAZI-2...l DARWINİSTLERİN BİLMEK İSTEMEDİKLERİ GERÇEKLER (EVRİMCİLERE NET CEVAP-4)... l DARWIN’İN TÜRK DÜŞMANLIĞI... l DARWINİZM DİNİ... l EVRİMİN FOSİLLERE YENİLİŞİ... l DARWINİZM İLE İLMİ MÜCDELENİN ÖNEMİ...
  6. Selamlar hocam sana sonuna kadar katılıyorum...Ancak şu nokta çok önemli!!! Evrime inanıp inanmamak değil mesele...Dediğin gibi akıllı insanlar çözer evrim saçmalığını ancak bütün kötü ideolojilerin temeli darwinin evrim teorisine dayanıyor...Bu da bizim öğrencilerimize gençlerimize halen ders kitaplarında ıspatlanmış bilgi gibi öğretiliyor (evrim safsatası)...Sözüm ona %9 ı evrime inanmayan bir millette yaşamamıza rağmen nasıl oluyorda ders kitaplarında bu saçmalıkları dinliyoruz...Niçin evrimin karşısında veya bugün bilimin gösterdiklerini ders kitaplarına sokamıyoruz?? işte bu soruların mcevabıda çok açık...BİRİLERİ BİZİM EĞİTİM SİSTEMİMİZİ diğer tüm sistemlerimizde olduğu gibi yönlendiriyor...Peki böyle bi sorun karşısında ne yapmak gerekir? İşte bu noktada çalışmalıyız...onlar nasıl ki bu saçmalığı anlatmaya çalışıyorlar ise bizde geçersiz olduğunu bilimle savunmalı ve anlatmalıyız...Bunu yaptığımızda göreceksin hocam hiçbir sorun kalmayacak ve tamamen saçma sapan ideolojilerden kurtulmuş beyinler yetiştireceğiz...Osmanlı bunun en büyük örneğidir...Ta ki Fransadan öğrenilen materyalist düşünce Osmanlıya girene kadar...işte bu noktada Dünyaya saltanat sallamış bir Osmanlı yı bile yıkmaya yetti bu güç...O yüzden bu kadar tehlikelidir ve kimse bunun farkında değil....Selamlar ve Saygılar...
  7. Selamlar...Biz elimizden geleni yapalım hocam hiç şüphesiz ALLAH ın vaadi HAKTIR..Ve yakın zamanda bütün batıl ( inkarcı ideolojiler ) yıkılacak ve ALLAH ın izni ile İSLAM yeryüzüne hakim olacaktır...Ne Mutlu Bu yolda mücadele edenlere...Biz bu gerçekleri elimizden gelen bütün yolları kullanarak insanlara aktarmalıyız...(evrim teorisinin geçersizliğini ve komünizm , ateizm , faşizm , materyalizm vs.. gibi ideolojilerin evrim teorisine dayandığını) gerisi zaten ALLAH'ın izniyle gelecektir... Hayır, biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (ENBİYA SURESİ / 18) Selam ve saygılar... Bu konu kimseyi ilgilendirmiyor mu? Veya işinemi gelmiyor??? Böylesine büyük birgerçeği niçin halka duyurmaya çalışmıyorlar??? Bu soruların cevabını merak ediyorum selamlar...
  8. Anadolu’da var olan dindarlık, sevgi, dostluk, fedakarlık anlayışı, güzel olan herşeye muhabbet, misafirperverlik, örf ananelerin insancıllığı, özetle her türlü insani, ahlaki, manevi güzellik bütün dünya insanlığı için en ideal hayat anlayışı ve yaşam şeklidir. Bütün dünyanın, özellikle Avrupa’nın bu anlayışa, bu insani moral değerlere şiddetle ihtiyacı vardır. Darwinist, materyalist, ateist anlayışın hakim olduğu Avrupa Birliği uzun veya kısa vadede yıkılmaya mahkumdur. Fakat Türk Milleti’nin üstün meziyetlerini, güzel ahlakını hayat tarzı olarak benimseyen bir AB mükemmel bir yapıya kavuşacaktır. Bunun için, Türkiye’nin -Türk ve İslam Alemi’nin lideri- büyük bir devlet olarak AB’ye girmesi, onları kendi manevi ikliminde eritmesi hayati derecede önemlidir. Anti-Darwinist, anti-materyalist, dindar, milliyetçi, aydın Türk Milleti bu tarihi görevi büyük bir başarı ile yerine getirecektir. AVRUPA MATERYALİST BİRLİĞİ (AB)’NİN KARANLIK OYUNLARINA DiKKAT! Materyalist-Darwinist Fransa’da gündeme gelen Ermeni Tasarısı, Avrupa’nın Türk Milleti’ne bakış açısını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Avrupa, imanlı, yüksek seciyeli Türk Milleti’ni sindirmek için kirli oyunlar peşindedir. Başta Fransa, Almanya ve Danimarka olmak üzere tüm Avrupa ülkeleri yüzyılı aşkın bir süreden bu yana Darwinist-materyalist etki altındadır. Avrupa’da dindar bilinen insanlar bile Darwinizm’i gerçek sanmakta, hayatı materyalist bir anlayış içinde yorumlamaktadırlar. Türkiye ise, Allah’a iman eden, onurlu, dirayetli, şerefine düşkün insanların ülkesidir. Araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlara göre milletimizin ezici çoğunluğu Darwinizm’i reddetmektedir. Türk Milleti, Darwinizm konusunda -ilmi manada- en bilinçli millettir. 1- Avrupa düşüncesinin temeline yerleşmiş olan diyalektik materyalist ve Darwinist ilkeler, sadece Avrupa insanına değil, bugüne kadar bütün insanlığa zarar vermiş ve halen vermektedir. Dünya çapında büyük yıkımlara sebep olan faşizm, komünizm gibi ideolojilerin, emperyalist uygulamaların ve sapkın felsefi akımların kaynağı Avrupa’dır. Her iki dünya savaşı yine buradan çıkmış, dahası dünyanın dört bir yanını yıllarca kasıp kavuran iç savaşlar, kanlı devrimler, ayaklanmalar -bir iki istisna dışında- fikri temellerini, maddi ve siyasi desteği hep Avrupa’dan bulmuştur. 2- Bugün Avrupa’nın ortak paydası diyalektik materyalizm ve Darwinizm’dir. Avrupa’daki tüm partiler; Komünistler, Sosyalistler, Hıristiyan Demokratlar, Yeşiller ve diğerleri Darwinizm’in öngördüğü dünya ve hayat görüşünde birleşmektedirler. Avrupa’da rahiplerin bile büyük çoğunluğu Darwinist eğitimden geçmiş ve pasifize edilmiştir. (Yakın zamana kadar Vatikan’ın bile Darwinizm’i savunduğu unutulmamalıdır.) Diğer taraftan Avrupa’da iktidarları elinde tutan veya iktidar ortağı olmaya soyunan pek çok parti ateizmi benimsediklerini ilan etmiş durumdadır. 3- Bilindiği gibi Marksist düzende devlet yoktur, din yoktur, namus yoktur, aile yoktur. Bugün AB ülkelerinin birçoğunun geldiği nokta da budur. Avrupa’da aile önemini yitirmiş, din ahlakına cephe alınmış, namus, şeref gibi kavramlar yok olmaya yüz tutmuştur. Tüm bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda Avrupa Birliği’ni “Avrupa Darwinist Materyalist Cumhuriyetler Birliği” veya “Avrupa Komünizmi” çabalarının başlangıcı olarak nitelendirmenin mümkün olduğu ortaya çıkmaktadır. 4- Araştırmalar milletimizin Darwinizm’i reddettiğini göstermektedir. Geçtiğimiz haftalarda gazetelerde yer alan bir haber, 32 Avrupa ülkesinde yapılan araştırmaların sonuçlarını ortaya koymuştur. Buna göre Avrupa ülkelerinde büyük çoğunluk evrime inanmakta,Türk halkının ezici çoğunluğu ise Darwinizm’i reddetmektedir. Bu durum, AB için kabul edilemez ve mutlaka tersine çevrilmesi gereken bir sorundur. 5- Yaratılış Gerçeği’ni ve din ahlakını reddeden bir oluşumda, dindar kimliğiyle ön plana çıkan bir toplumun kabul görmeyeceği açıktır. Dahası böyle bir toplumun Avrupa’nın fikri temellerini sarsabileceği gerçeği, AB’yi fazlasıyla rahatsız etmektedir. AB’nin materyalist liderleri, dindar bir milletin bünyelerine sokulmasını kabul edilemez ve son derece riskli bulmaktadır. Onlara göre, materyalist düşünce ve ahlak yapısının Türk halkına benimsetilmesi zorunludur. Hedef, Türkiye Cumhuriyeti’ni güçten düşürmek, milletimizi batılı olma gerekçesi altında materyalizme çekmektir. Bilindiği gibi Osmanlı’nın son döneminde -özellikle Fransa kaynaklı fikirlerin etkisi altında kalmış- sözde aydın bazı kimseler, okumuş kesime Darwinizm’i aşılamışlar; bu, Osmanlı’nın çöküşünde öldürücü bir darbe olmuştur. Bugün de AB kaynaklı bazı odaklar kendi sapkın öğretilerini insanlarımızın zihnine empoze etme çabasındadırlar. Avrupa’nın amacı milletimizi Darwinist-materyalist yaparak milli birliği bozmak, milli bilinci sekteye uğratmak, böylece Kıbrıs, Musul ve Kerkük gibi asla taviz veremeyeceğimiz meselelerde insanlarımızı manen güçsüz hale getirmektir. 6- Zaman zaman gündeme gelen “bölücü terör örgütü militanlarına af çıkması gerektiği” yönündeki beyanat ve haberler, AB’nin Güneydoğu’daki faaliyetlerinin bir uzantısıdır. Aklı başında hiçbir vatan evladının savunmayacağı bu konuyu gündemde tutma çabaları AB kaynaklıdır, onlar tarafından organize edilmekte ve desteklenmektedir. Dağda çok yoğun bir marksist eğitimden geçmiş, beyinleri Darwinist ve materyalist olarak şartlandırılmış, Türkiye Cumhuriyeti’ni baş düşmanı olarak gören bir militan ordusu vardır. Plana göre, eğitimli militanlar siyasi bir af yoluyla dağdan inerek halkın arasına karışacak ve geniş propaganda olanağı bulacaklardır. Dolayısıyla bunları affedip tekrar toplumun arasına salıvermek bu vatana yapılacak en büyük ihanet olacaktır. Böyle bir hareketin birkaç sene içinde devlete karşı halk ayaklanmasına ve iç savaşa götüreceği unutulmamalıdır. Öte yandan Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlarımız –diğer vatandaşlarımız gibi- devletine bağlı, devletine güvenen, dindar, sevgi dolu ve güzel ahlaklı insanlardır. Devlet şefkatini tam manasıyla hissettirdiğinde birçok sorun kolaylıkla ortadan kalkacaktır, komünist bölücü terör örgütünün propaganda gücü yok olacak, tuzaklar bozulacaktır. 7- Derinlere gizlenmiş materyalist-Darwinist çeteler gerçek vatanseverleri saf dışı bırakmak için de her türlü yalan, iftira, komplo, tehdit ve psikolojik savaşı kullanmaktadırlar. Bunların oyunlarına gelip dindar milliyetçi vatanseverleri açmaza sokmaya kalkışmak büyük bir ihanet olacaktır. 8- Güneydoğu insanı Marksist-Darwinist düşünceler ve bunların getireceği zararlara dair yeterince bilgi sahibi değildir. Eğer vakit geçirilmeden tedbir alınmazsa, komünist bölücü örgütün telkinlerine her geçen gün daha fazla gencimiz kapılacaktır. İnsana sevgi duymanın, güzel ahlakın, şefkatin ve merhametin önemini bilerek yetişen, itaatli ve nitelikli bir gençlik yerine Darwinist eğitimden geçirilmiş gençlik konulduğunda sonuç toplumsal yıkımdır. 9- Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara karşı milletçe dikkatli olmalı, bilhassa gençlerimiz, materyalist-Darwinist propagandalara maruz kalmaktan korunmalıdır. Ülke genelinde materyalizme karşı bilinçli bir eğitim politikası izlemek, Türk-İslam ahlakını en güzel şekilde yaşamak, özdeğerlerimize sahip çıkmak, ateizmin ve bölücülüğün korkunç sonuçlarından korunabilmenin tek yoludur. Ancak eğitim müfredatında eskiden beri bulunan Darwinist telkinler, konunun omurgasına da destek olmakta, Marksistlerin ekmeğine yağ sürmektedir. 10- Ülkemizde bölücülüğün ideolojisine karşı etkili bir fikri mücadele yürütebilecek, uzun yıllardan beri kendi gayretleriyle buna dair çalışmalar sürdüren tek kuruluş Bilim Araştırma Vakfı’dır. Bu konuda ulusal ve uluslararası 2000’in üzerinde konferans vermiş bu hizmet kuruluşu, bölücü Darwinist propagandaya karşı halkımıza gerekli eğitimi vermeye ve bunun önünde bir set olmaya ehliyetlidir. Bu nedenle BAV’ın faaliyetlerini engellemeye çalışan karanlık komplocu güçlere izin verilmemesi, BAV’a karşı kirli psikolojik savaş uygulayan ve devlet içine yuvalanmış illegal çetelerin faaliyetlerinin durdurulması önemli bir gereksinimdir. En Büyük Mason Locası Fransa’da! Sözde Ermeni soykırımı iddialarının hamiliğine soyunan Fransa, dünyadaki pek çok olayın perde arkası mimarı olan masonluğun merkezidir. Bu nedenle, Fransa’nın, Darwinist çalışmaların en yoğun olduğu ülkelerden biri olması, bu ülkede dini inanç ve özgürlüklere sürekli kısıtlamalar getirilmesi ve sözde Ermeni soykırımı iddialarının yine bu ülke tarafından desteklenmesi oldukça dikkat çekicidir. DARWINİST YALANLAR DERS KİTAPLARINDAN TEMİZLENMELİDİR! Lise 3. sınıfta okutulan biyoloji kitabının 9. bölümü neredeyse tamamen evrim teorisinin sözde delillerine ayrılmıştır. Kitapta, birçoğu evrimciler tarafından bile terk edilmiş iddialar ve yıllar önce geçerliliğini yitirmiş deney ve gözlemler, evrim teorisinin delilleriymiş gibi gençlerimize öğretilmektedir. Bu hatadan bir an önce dönülmeli, gençlerimizin materyalizm karanlığına ve terörün pençesine düşmesine zemin hazırlayan Darwinist izahlar ders kitaplarından bütünüyle temizlenmeli veya kitaplarda Darwinist izahların geçersizliğini ortaya koyan bilimsel gerçeklere de yer verilmelidir. BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ MİLİTANLARI KOMÜNİST GERİLLA YÖNTEMLERİNİ KULLANMAKTADIR Bölücü komünist örgütün Güneydoğu’da kullandığı gerilla yöntemleri, Vietnamlı koyu Darwinist gerilla lideri Ho Chi Minh’in kanlı yöntemlerinin birebir uygulamasıdır. Bölücü örgüt militanları, asayişi temin için gece gündüz büyük bir özveriyle çalışan polis ve askerlerimizi katletmektedir. Bölücü terör örgütünün bütün yöntemleri komünist ideolog ve liderlerin tavsiyeleri doğrultusundadır. Bu liderlerden Lenin’in terör talimatları oldukça dikkat çekicidir: "Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet kurumlarında yangınlar çıkartmak... Devletin hazinelerinden paraları almak... Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğünü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın önemli unsurlarındandır." ("Vladimir Lenin, Teorik ve Pratik Terör Hakkında", Homizuri G.P., Moskova 2005) Bunlar gerçektir ve doğrudur...Yorumlarınız için şimdiden teşekkürler...cevap yazmayacağım...saygılarımla...
  9. Tarih, İslamiyet'in, Ortadoğu'ya adaletli, hoşgörülü, müşfik bir yönetim tarzı sunan tek inanç sistemi olduğunu göstermektedir. Geçtiğimiz 20. yüzyılın en kanlı ve en huzursuz bölgesi Ortadoğu’da içinde bulunduğumuz günlerde yine kan ve gözyaşı hakim. Siz bu satırları okurken Ortadoğu bir kez daha çatışmalara sahne oluyor. Özellikle geçtiğimiz bir ay içinde yaşanan gelişmeler, kamuoyunda tüm bölgeyi içine alabilecek bir savaşın kapıda olabileceği izlenimini oluşturdu. Oysa Ortadoğu toprakları bir zamanlar böyle değildi. Aksine, Müslümanların tek bir çatı altında birlik olduğu dönemlerde bu bölgede asırlar süren bir istikrar, barış ve huzur dönemi yaşanmıştı. Ortadoğu'da 20. yüzyıla kadar süren istikrarın nedeni, bu topraklarda İslam ahlakının hakim olması ve Müslümanların birliktelikleriydi. Son 1400 yıl içinde Müslümanlar Ortadoğu'ya hep birlik, dayanışma barış ve huzur getirmişlerdi. Oysa o dönemden sonra bölgede hasretle beklenen barışın inşa edilebilmesi için bugüne kadar yapılan tüm girişimler hep başarısızlıkla neticelendi. Bu yazımızda, bu gerçeğin bazı tarihsel örneklerini ele alacağız. Hz. Ömer'in Filistin'e Getirdiği Barış ve Adalet Filistin tarihindeki en büyük dönüm noktası, 637 yılında bölgenin İslam orduları tarafından fethedilmesiydi. Bu fetih, asırlardır savaşlara, sürgünlere, yağma ve katliamlara sahne olan, farklı inançlar arasında sık sık el değiştiren ve değiştirdikçe de yeni vahşetler yaşayan Filistin'e, barış ve huzurun yerleşmesi anlamına geliyordu. İslam'ın hakimiyeti, Filistin'de farklı toplumların bir arada yaşayabileceği bir çağın başlangıcı oldu. Filistin, Peygamberimiz (sav)'den sonraki ikinci halife olan Hz. Ömer tarafından fethedildi. Hz. Ömer'in Kudüs'e girişi, ardından buradaki farklı toplumlara karşı gösterdiği olağanüstü adalet, olgunluk ve nezaket, başlayan güzel dönemin habercisiydi. Müslümanlarla birlikte Kudüs'e ve tüm Filistin'e "medeniyet" geldi. Birbirlerinin kutsal değerlerine saygı göstermeyen, anlayışların yerine, İslam ahlakının adil ve mutedil kültürü hakim oldu. Hz. Ömer'in fethinden sonra Filistin'de asırlar boyu barış ve huzurlu hayat yaşandı. Müslümanlar hiç kimseyi zorla İslamlaştırmaya çalışmadılar, ancak İslam'ın Hak Din olduğunu gören bazı gayrımüslimler kendi rızalarıyla İslamiyet'i seçtiler. Haçlı Seferleri Döneminde Selahaddin Eyyubi’nin Adaleti Haçlı ordusu, Kudüs'ü kendisine başkent yapmış ve sınırları Filistin'den Antakya'ya kadar uzanan bir Latin Krallığı kurmuştu. Ancak Haçlıların Filistin'deki hakimiyetleri çok uzun sürmeyecekti. Ortadoğu'daki tüm Müslüman emirliklerini birleştiren Selahaddin Eyyubi, 1187'deki Hıttin Savaşı'nda tüm Haçlı Ordusunu bozguna uğrattı. Selahaddin Eyyubi Hıttin'in hemen ardından Kudüs'e girerek 88 yıldır Haçlı işgali altında olan şehri kurtardı. Haçlılar, 88 yıl önce Kudüs'ü aldıklarında içindeki tüm Müslümanları öldürmüşlerdi ve bu yüzden bu sefer de Selahhaddin Eyyubi'nin aynı vahşeti kendilerine yapmasını korkuyla bekliyorlardı. Oysa Selahhaddin Eyyubi kenttekilerin hiç birine dokunmadı. İngiliz tarihçi Karen Armstrong, Müslümanların bu ikinci Kudüs fethini şöyle anlatır: “2 Ekim 1187'de Selahaddin ve ordusu Kudüs'e fatihler olarak girdiler; gelecekteki 800 yıl boyunca şehir bir Müslüman kenti olacaktı... Selahaddin (katliam yapmamak üzere) önceden Hıristiyanlara verdiği sözü tuttu ve şehri yüksek İslami prensiplere göre aldı.” (Karen Armstrong, Holy War, s. 185) Bu gerçek, Selahaddin Eyyubi'den sonraki 7 yüzyıl boyunca, özellikle de Osmanlı döneminde ispatlanmaya devam etti. Osmanlı Halifelerinin Adaletli Yönetimi 1514 yılında Yavuz Sultan Selim'in Kudüs'ü ve civarını fethi ile birlikte, Filistin'de yaklaşık 400 yıl sürecek Osmanlı yönetimi başladı. Bu dönem, Osmanlı'nın diğer eyaletlerinde olduğu gibi, Filistin'de de barışı ve istikrarı sağlayacaktı. Ortadoğu’nun bu dönemlerinde Osmanlı'nın kurduğu idarenin Kuran ahlakına uygun olması kuşkusuz önemli bir gerçektir. Pek çok tarihçi ve siyaset bilimci de bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Bunlardan biri de, dünyaca ünlü Ortadoğu uzmanı Prof. Dr. Edward Said idi. Kudüslü Hıristiyan bir aileden gelen ve Amerikan üniversitelerinde çalışmalar yapmış olan Edward Said, kendisiyle yapılan bir röportajında, Ortadoğu'da kalıcı bir barışın inşa edilebilmesi için "Osmanlı Sistemi"ni önermişti. Said'in yorumu şöyleydi: “Osmanlı’nın uyguladığı sistem, şu an sahip olduğumuzdan çok daha insancıl gözükmektedir.” (18.8.2000, Ha'aretz Gazetesi; MiddleEast.Org, Ağustos 2000) İslamiyet’teki Adaletin Kaynağı: Kuran Ahlakı Osmanlı İmparatorluğu'nun ve diğer Müslüman devletlerin son derece adil ve insancıl yönetimler kurmasının temel nedeni, Kuran'da bu şekilde bir yönetimin emredilmiş olmasıdır. Hz. Ömer'in, Selahaddin Eyyubi'nin, Osmanlı padişahlarının ve daha nice Müslüman hükümdarın (bugün Batılılar tarafından da kabul ve takdir edilen) bir merhamet, adalet ve kararlılık göstermelerinin nedeni, Yüce Rabbimiz’in Kuran'daki emirlerine olan sadakatleriydi. İslam ahlakına uygun yönetim anlayışının temelini oluşturan bu emirlerin bazıları şöyledir: “Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.” (Nisa Suresi, 58) “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Nisa Suresi, 135) İslam tarihinin adaletli, müşfik, mütevazı ve olgun hükümdarlarla dolu olması, Allah'ın Müslümanlara Kuran'da bildirdiği üstün ahlaktan kaynaklanmaktadır. Müslüman bir yönetici Allah'tan korktuğu için, kendisine verilen hiçbir imkan ve iktidar onu dejenere etmez, şımartmaz, kibirlendirip zalimleştirmez. Ortadoğu'da Barış Nasıl Sağlanır? Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeden çekilmesiyle bitmiş olan “Osmanlı Barışı” bugün hala telafi edilebilmiş değildir. Ancak şu anda özellikle Filistin’de barış ve huzurun bir an önce kurulması zorunludur. Buradaki yaşama şartları her geçen gün güçleşmekte, yaşanan sıkıntıların dozu giderek artmaktadır. Masum bir halkın tüm haklarını elinden alarak ve onları açlığa ve yokluğa mahkum ederek kurulacak bir barış adaletli olmayacaktır. Daha da önemlisi böyle bir barış gerçek anlamda bir barış değildir. Çünkü böyle bir barış güvenlik ve huzuru hakim kılamaz, tam aksine karmaşa ve kaosun artmasına neden olur. Topraklarından çıkarılan tüm insanların razı olacağı bir ortamın hakim olması ise ancak adaletin, eşitliğin ve insan haklarının her yönüyle gözetildiği bir barış planı ile mümkün olabilir. Bölgedeki vahim durumu gazetelerden ve televizyonlardan takip etmek durumunda olan bizler için hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaya devam etmenin sorumluluğu, kuşkusuz büyük olur. Bu yüzden bizlerin sorumluluğu, tüm dünyayı Allah'a iman etmeye, din ahlakının getirdiği güzellikleri yaşamaya davet etmek ve Kuran ahlakının karşısında yer alan din düşmanı ideolojilerle fikri bir mücadele yürütmektir. Müslümanlar olarak temennimiz, akan kanların durması ve Ortadoğu'ya barış gelmesidir. Allah'ın izniyle barışın gerçekleşmesinin vesilesi ise, Hz. Mehdi önderliğinde islam birliğinin kurulması olacaktır. Ortadoğu'da Barışın Tesis Edilmesine Hz. Mehdi Vesile Olacaktır Peygamberimiz (sav)'in Ahir Zamanı anlatan hadislerine genel olarak bakıldığında dikkati çeken ortak nokta, Hz. Mehdi çıkıncaya kadar Ortadoğu topraklarında karışıklıkların, fitnelerin ve büyük olayların yaşanacağıdır. Bu konuyla ilgili hadislerden biri şu şekildedir: “Şam’da fitneler bir taraftan sakinleştikçe, diğer bir taraftan alevlenir. Gökten çağırıcı bir melek ’Mehdi emirinizdir. Mehdi Halifenizdir’ demedikçe de fitneler bitmez.” (Mustafa Reşit Filizi, Risalet-ül Huruc-ül Mehdi, s. 63) Hz. İsa ile birlikte yeryüzünde bulunacak olan Hz. Mehdi’nin çıkışı öncesinde Şam bölgesinde büyük karışıklıklar olacağı hadisten anlaşılmaktadır. Şam, Arapçada kelime manası olarak ’sol’ anlamına gelir ve eskiden beri Hicaz bölgesinin (Mekke ve Medine şehirlerinin bulunduğu bölge) sol tarafında kalan ülkeleri ifade eder. Dolayısıyla bu hadis Ortadoğu bölgesinde halen devam eden çatışmaların kimi zaman azalıp kimi zaman artacağına ve ancak Hz. Mehdi çıkınca tam anlamıyla sona ereceğine işaret etmektedir. Ayrıca, Hz. Mehdi’nin çıkışı ile beraber Müslümanların onun etrafında birlik olmasıyla kurulacak İslam Birliği de Allah’ın izniyle bu sorunların tamamının çözümüne vesile olacaktır. (En doğrusunu Allah bilir). HY = Kaynak
  10. Evet gayet doğru yazmışım ne varki bunda??? Üstelik Yüce Kur'an da herşey apaçık verilmiştir...Bunları birilerine sormak yada yazmak yerine buyrun hepimiz Kur'an okuyalım...Maskaralığa gerek yok...İnsanları dinden soğutmaktır bu...Üstelik ben yine sözümdeyim...Selam ve sevgilerle..
  11. ilginç , arkadaşlar o kadar boş bilgiler edinmişsiniz ki artık bu bilgilerin arasında tamamen kaybolup gitmek üzeresiniz...Siz olaya dışarıdan sade ve gerçekçi bakamıyorsunuz...Sizin adınıza gerçekten üzülüyorum...
  12. Allah'ı reddeden arkadaşlar...Sizi uyarıyorum eğer böyle devam ederseniz sonsuz azap içine gireceksiniz...Söyledikleriniz kaderinizde olan şeylerdir...Size böyle bir kader yazıldığını görmek beni Rabbime dahada yakınlaştırıyor ve imanım dahada şevkleniyor...Rabbime şükürler olsun...Bu apaçık bir uyarıdır arkadaşlar dileyen Rabbine bir yol bulabilir...Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz!!!
  13. Selamlar....Mezhepleri şöyle bir düşünürsek Hristiyanların ve Yahudilerin dinleri gibi dinimizin bölündüğünü görürüz...Oysa ki Peygamber Efendimizin zamanında mezhep kavramı olmadığı gibi Kur'an'ın da hiçbir ayetinde bulunmamaktadır....Gerçek şu'dur ; Mezheb'e gerek yoktur...Kur'an da hükümler açıkça bellidir...Dileyen islamı olması gerektiği yerden yani Kur'an dan öğrenebilir...Türkçe meal de okumak çok normaldir...Efendimiz nasıl ki Kur'an'ı yaşadıysa bizde onun sünnetine uymalı yani hayatımızı Kur'an a göre düzenlemelyiiz...Selam ve sevgilerle..
  14. Bu iki konu Dünya tarihinin en aldatıcı konusudur...Ve yıkılmaya mahkumdur..Hernekadar kabul etmeseniz dahi Osmanlıyıda yıkan Darwinizm ve materyalizm'dir...Bunu daha detaylı araştırırsanız görürsünüz...Emin olun Türk ve Osmanlı tarihine sizin kadar bende ilgi duyuyorum ve yıllardır bu sapkın ideolojileri yeryüzünden silmek için mücadele ediyorum ve edeceğim....Ne mutlu bu yolda savaşanlara , Selam Allah'ı inkar edenlerin felsefeleriyle savaşanlara olsun...
  15. boş konularla ilgilenmeyin....saçma sapan şeyleri insanlara sunmayın , insanları oyalamayın...bu konuya cevapta yazmayın arkadaşlar...selamlar..
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.