Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Terapi

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    271
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Terapi - Başarıları

Düzenli Gelen

Düzenli Gelen (8/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Terapi

    İçimden Geldiği Gibi..

    Bir alıntı ile başlayalım inşAllah. """"""Sen Yamyam;Allah kaybettiğin evlatlarının,o sabilerin yüzü suyu hürmetine onları sana şefaatçi kılsın da kurtul inşallah""""" demiş sevgili arkadaşımız. Sevgili arkadaşımız o kadar güzel ve içtenlikle bir yazı yazmış ki çok beğendim. Bir şey dikkatimi çekti ve paylaşmak istedim... Benimde böyle güzel bir ortama katkım olsun isterim. Sevgili yam yam arkadaşımın evlatlarını kaybettiği ifade edilmiş. Bunu ilk kez duyuyorum. Ama müsade ederseniz bir düzeltme yapmak istiyorum. Samimi bir katkım olsun müsade ederseniz. Sizce bu bir KAYIP mı?. Sevgili yam yam çocuklarımı KAYIP etti mi? Oldum olası şu kayıp kelimesinden hoşlanmıyorum. Psikiyatri kitapları bile, inatla ‘KAYIP’ kelimesini kullanıyor. Kayıplara bağlı gelişen yas reaksiyonları, psikiyatri ders kitaplarının baş konularıdır. Kayıp kelimesi ne kadar da iğreti. İnsanların yüreğini yakıyor, ölüm hadiselerini bir işkenceye dönüştürüyor, ruha batan bir kıymık gibi tedirginlik veriyor malesef. Devam edecek olursak, Mülk Allah'ındır. Herşey O’nun. Bu dünya O’nun. Öte dünya O’nun. Herşeyin içi ve dışı O’nun. Ruhlarımız da O’nun, bedenlerimiz de. Çocuklarımız bizim değiller. Biz anne babalarımızın değiliz. Mülk O’nun. Bizler onların kucaklarına bırakılan birer emanetiz. Çocuklarımız kucaklarımıza bırakılan birer emanet. “Mülk O’nundur” cümlesi zihnimde belirdiği yerden başlayarak yankılanıyor, oradan dağılıyor, gidiyor, uzuyor, tüm kâinata doğru salınıp duruyor: Herşey O’nundur, Biz O’nunuz. Biz O’nun isek, hüküm de O’na aittir. “Bir varlığın ölmesi ile onu kaybetmek, aynı şey midir?” Bir varlığın ölmesi, onu kaybetmek midir? Bence birilerinin ölmesini bir kayıp olarak algılamamalıyız. Ruhlar âlemi var. Ruhlar yaşamaya devam ederler. Doğru beden toprak altındadır. Bu, doğru. Ama ölenlerimiz toprak altında değiller.. İnsan denilince yalnız beden mi anlaşılır malı? “Çocukluk fotoğraflarınıza hiç bakar mısınız?” “Şu anki siz ile fotoğraftaki siz, siz misiniz?” Biz, yalnızca bedenimiz değilizdir. Ruhumuz, aklımız, kalbimiz, şuurumuz, duygularımız ve tanımlayamadığımız birçok şeyiz biz. Toprak altında olan ise, yalnızca bedenimizdir. Yaşam boyu kimbilir kaç beden bırakıyoruz toprak altına... Mesela 5 yaşında vefat eden bir çocuk aslında bedenini 5 kere toprak altına zaten bırakmadı mı? Sevgili yam yam arkadaşım biliyorum bunlar benim inanç sistemimin açıklamaları olduğu için belkide senin hiç ilgini çekmeye bilir. Sana hiç inandırıcıda gelmeyebilir. Ama yüreğinde taşımış olduğun acı benim de dünyamda yer etti ve yüreğim yukarıdaki şekilde teselli buldu. Bunu sen ve diğer arkadaşlarla paylaşmak istedim.. Ben katiyen kesin bir şekilde (%100) inanıyor ve iman ediyorum ki sen evlatlarını kaybetmedin. Bir gün mutlaka tekrar buluşacaksınız ve görüşeceksiniz...Sizi tekrar görüştürecek olan Yaratıcı'ma hamdolsun..İçimizdeki ayrılık acılarını dindirecek olan Yaratıcı'ma şükürler olsun. Ben yam yam , bilimselci, Gecekuşu ve Dipnot gibi zeki insanların, araştırmacı insanların bir gün Yaratıcı'yı bulacaklarını biliyorum. İnanın bu zekanızla nasıl Yaratıcı'yı bulamıyorsunuz anlamakta güçlük çekiyorum. Hayırlısı olsun bakalım. Herşeyin bir zamanı var sanırım.... Sizler ve diğer arkadaşlar için çok kez dua ettim ve gene etmeye devam edeceğim.. En içten kalbi selamlarımla.... Terapi
  2. Sevgili arkadaşlar..... Öncelikle hepinizi "insan" olduğunuz için seviyor ve önemsiyorum. Değer veriyorum. Fikren, inanç esasları olarak ayrı şeyleri düşünebiliriz. Tamamen zıt kutuplarda olabiliriz. Bunu bilerek birbirimize saygı duyabiliyor, hakaret etmiyor, ve tahammül edebiliyorsak ne mutlu bizlere... Bir insanı öldürmek bütün alemi öldürmek gibidir. Benim inancım bunu emrediyor. Malesef insanlık tarihinde savaşlar, çatışmalar ve gerilimler hep olmuştur. Zalimler ve mazlumlar hep olagelmiştir. Bu hayat imtihan hayatı. Bu böyle devam edecek. Vatanınızı savunmak zorunda kalabilirsiniz, namusunuzu savunmak zorunda kalabilirsiniz. Daha bir çok sebeple savaşmak zorunda kalabilirsiniz.. Ama bunu mertçe erkekçe yapmalısınız. Er meydanına çıkarak cesurca ve adilce yapmalısınız. Ki Allah kimseyi savaşmak zorunda bırakmasın... Evet insanda bizlerin kastdettiği manada Allah inancı olmazsa o insanın nasıl bir CANAVAR haline geldiğini gözlemliyoruz..Allah içimize sevgisini koysun.. Kimse hakiki müslümanlarla yahudileri aynı Allah'a inanıyorlar diye biz çıkarım yapmasın. Biraz konuyu araştıran bunun böyle olmadığını görür. Bugün İslam adına katliam yapanlarda malesef dinin özünü temelden yanlış anlamış insanlardır..Keşke İslamiyeti doğru kaynaklarından doğru bir şekilde öğrenebilseydik.. Konu uzar gider sadete geleyim... Ekranlarda günahsız, savunmasız tek suçu yahudi olmamak olan sivil insanları ve ÖZELLİKLE ÇOCUKLARI öldürülüyorken görürken insanlığımdan ve türümden utanıyorum.. Savaşmak istiyorsanız gidin hedeflerinizle savaşın savunmasız insanlara ce çocuklara dokunmayın... Bu manzaraları gördükçe aciz olmama ağlıyorum, elimden çok az şeyin gelmesine ağlıyorum, bir çocuğun yıkılan hayallerine, bir annenin evladını kaybetmesine ağlıyorum. Ne olur her ne sebepten olursa olsun ARTIK İNSANLAR ÖLDÜRÜLMESİN...ARTIK BİZLER SEYİRCİLER OLMAYI BIRAKIP ELİMİZDEN GELENİ YAPALIM.. LÜTFEN KATKIDA BULUNUN BOYKOTMU İŞE YARAR, GÜNDEM OLŞTURMAK MI YOKSA DUA ETMEK Mİ? HER NEYSE.... BU ASRIN ŞAHİTLERİ OLARAK BERABERCE İNSAN OLDUĞUMUZ İÇİN BİRŞEYLER YAPALIM... ŞUNUDA ASLA UNUTMAYALIM. BİR VATANIMIZ VAR. BİR BAYRAGIMIZ VAR. BUNUN KIYMETİNİ BİLELİM. VE ÜLKEMİZİN MENFAATLERİNİ HER ZAMAN KİŞİSEL MENFAATLERİMİZİN ÜSTÜNDE TUTALIM. ÜMİTSİZ OLMADAN DÜRÜSTCE VAZİFEMİZİ YAPALIM. FARKLI GÖRÜŞLERDE OLSAK DAHİ AYNI VATANIN EVLATLARIYIZ.....BUNU ASLA UNUTMAYALIM...ORTAK PAYDAMIZ BU... Son Söz: Şükürler olsun ki ahiret var. Şükürler olsun ki Büyük Mahkeme var. Cennet ucuz değil, cehennem lüzumsuz değil...
  3. Sevgili Forumdaşım... 1-) Metodolojik hata diye başlamışsın;biraz daha açar mısın bunu??? Demek istediğim şu ki. Bir takım insanlar yanlış metodlar, yanlış bakış açıları ve yanlış yöntemlerle dinimizi ve inancımızı yorumlayarak yanlış çıkarımlara uğraşıyorlar. En büyük yanlış ise bu çıkarımlardan yola çıkarak dinimize ve inanç sistemimize damgalar vuruyorlar. Bizleri dogmalara inanmakla, sorgulamadan ğeşinen kabul etmekle vs. vs. vs bitmeyen birçok şeyle itham ediyorlar...Verilen sıralama ve yapılan açıklama bu yaklaşımlara açıklık getirmek içindir.. 2-) "SORUN YATARICI'NIN ÖZELLİKLERİNDE DEĞİL, SORUN BU ÖZELLİKLERİNE KİME VERDİĞİMİZDE...." Üzerinde yoğunlaştığın cümle bu sanırım... Peki senin dediklerinden sonra nasıl bir tanım yapabiliriz daha net olursak??? Yani günlük hayatımıza,düzene nasıl yansıtılacak??? Bu kısımda söylenecek olan en önemli enken şudur ki. Evrende Ezeliyeti birşeylere vermek zorundasınız. Evrende Hayatı birşeylere vermek zorundasınız. Evrende Sonsuz ilimi birşeylere vermek zorundasınız. Evrende apaçık bir irade ve kasıtla yapma fiilini birşeylere vermek zorundasınız. Bir çiçeğe, aya , Gezegenlere, Bir insan hücresine bir aminoasite bir karıncaya bir bala vs.. bakın ve yukarda sıralamış olduğum metodolojiye uygun bir şekilde sorgulayın göreceksiniz ki: Gözler önünde apaçık ilim isteyen, hayat isteyen, ezeliyet isteyen, hikmet isteyen kasıtlı bir irade isteyen Fiiller işliyor. Maden bu fiiller vardır demek ki bu fiilleri işleyen bir fail yada failler olmalıdır. Yani neticede Eser var. Fiil var. Fiil varsa Fail var. Peki bu Failin sıfatları ve şuunatları nelerdir diye sorarsak yukarda sıraladığım vasıflara sahip bir ZAT var. Bunu asla inkar edemezsiniz. Bu fiiller apaçık gözler önünde... Alın bu metodolojinin neticesinde ulaştığımız ZAT 'ın özellikleri doğrulama yapın.. Tabiat mı? Kör Tesadüf mü? Cansız varlıklar yada atomlar mı? Madde mi? Yoksa Bir Yaratıcı'mı? Bu ZAT kimdir. Nedir izah edin bakalım....
  4. Ben bir sorgulama ve gözlem yapılırken izlenmesi gereken metodu adımlarıyla yazdım. Ve bu sistemi vaktim yettiğince çiçek örneği üzerinde uyguladım. siz bunu herşeye uygulayabilirsiniz. Güneşe Aya İnsana vs.. istediğiniz her şeye uygulayabilirsiniz. Direk eserden yola çıkarak ve bir yaratıcı var ön kabulu yapmadan....
  5. Yaratıcı insanı insan olarak yatarmıştır. Hepimiz aynı donanımlara sahibiz. Yani hepimiz akla, bir beyne sahip olduğumuz gibi, hepimizin içersinde "vesvese" var, şüphe var. İman sahibide olsanız, bir ateistte olsanız herkeste "şüphe" var. Şüphe yani vesveseler asla yok olmaz. Her zaman vardır. Çünkü şüpheyi verende Yaratıcı'dır. Bu insan iradesinin dışında cereyan eden bir hadisedir. Peki neden şüphe vardır? Şüphe ya kişiyi ya yanlışa götüren bir vasıta,bir alet olur olur. Kişi daha temelde yanlış mesnetlendirmeler yaptığı için,yapmış olduğu sorgulamalar neticesinde YANLIŞ SONUÇLAR elde eder. Dipsiz bir kuyuya, bir tuzağa düşmüş olur... (Eğer inanç sisteminin metodolojisi iyi anlaşılamamış ve kişi imanını her hadise karşısında doğru temellendirmeler yapıp doğrulayamamışsa bu problem ortaya çıkabilmektedir.) Ya da bu temellendirme çok iyi yapılmışsa şüpheler insanı ARAŞTIRMAYA sevkeder, tefekküre sevkeder, tefekkürün neticesinde de İLERLEMESİNE yardımcı olan bir motor görevi görür. BİR ÜST BASAMAĞA GEÇMEK İÇİN BİR VASITA OLUR. Bu şüphe olmasa ARAŞTIRMA olmaz. Araştırma olmaz sa İLERLEME olmaz. Biz müslümanlar asla DOGMA yakıştırmaları kabul etmiyoruz. Bakınız bizlere Allah'ın öğretmiş olduğu metodoloji aşağıdadır... 1-)ESER 2-)ESERİN ARKASINDAKİ FİİL 3-)FİİLİN ARKASINDAKİ FAİL 4-) FAİLİN ÜNVANI (İSMİ, ESMALARI) 5-)ONUN ARKASINDA ESMANIN KAYNAKLANDIĞI SIFAT 6-)SIFATIN KAYNAĞINI OLUŞTURAN ŞUUNAT 7-)ŞUUNATIN ARKA PLANINDA DA """"ZAT""" VARDIR. Yani ben Allah'ı tanıyorum demeniz için yukarda sıralanmış olan basamaklardan TEKER TEKER hakkını vererek TEFEKKÜR EDE EDE geçmeniz gerekmektedir. Bu basamakların TEK BİR TANESİNİ BİLE İHMAL ETSENİZ ORDA ""DOGMA"" DOĞAR.... Allah'ı tanımak bu basamakları geçme kabiliyetinize bağlıdır. Örn: Gözlerimiz önünde var olan bir gerçek. Mesela çiçek. Çiçeği görüp direk aa bu çiçeği kim yarattı derseniz yukarda sıralanan metodolojiyi ihmal etmiş olursunuz... Halbuki doğru yöntem aşağıdaki şekildedir.... Çiçek gözlerimizin önünde apaçık duran bir ESER dir. Peki şimdi bu eserin arkasındaki fiile bakalım. Çiçek güzeldir. Yani süslüdür. Yani çiçek eserinin üzerinde SÜSLENDİRME FİİLİ vardır. Çünkü çiçek deyince bizim dünyamıza süslü, ölçülü, güzel manaları gelir. Demek ki çiçeğin varlığı arkasında devamlı onu güzel, düzenli anlamlı kılan bir FİİLİN VARLIĞINA işaret ediyor..Çiçeğin arkasında süslendirme, düzenleme, uyum, evren ile iletişim (mesela arılarla, mesela biz insanlarla ilgisi ) vs...fiili sürekli işliyor...Bunu asla inkar edemeyiz..(BİR ÇOK FİİL İŞLİYOR: Evet demek ki bu FİİLLER FAİLİ gerektirir. Bir fiil varsa mutlaka bir faili ve yapanı var. Bunu asla inkar edemezsiniz. Gözler önünde apaçık bir hareket, fiil bir aktivite var. BURADA BU FAİLİ YAPAN KİMDİR DİYE SORARSANIZ OLMAZ. HATAYA DÜŞERSİNİZ. ÖN KABULLER YAPMANIZ GEREKİR.. O YÜZDEN SORMUYORUZ. VE ARA BASAMAKLARDA HÜKÜM VERMİYORUZ.. Evet. Ortada bir eser var. Ortada bir sürekli işlenen fiiller var. Ve demek ki bir fail yada failler var. Peki Bu faili yapanın özellikleri nasıl olmalıdır ki eser olsun.. Çiçeği yapan cemil birisidir. Süsleyen birisidir. Müzeyyin birisidir. Bakın ortada bir Allah yada Yaratıcı kelimesi yok henüz.. Süslendiren bu fiilini devamlı olarak yapıyor. Demek ki müzeyyin sıfatı çiçeğin bütün basamaklarında gözüküyor. Demek ki bu çiçeğin faili müzeyyindir. Güle baktığımızda bir ilim var. Rastgele olmuyor. Düzen ve ölçü içersinde oluyor. Yapraklarının ölçüsünün bir düzeni var. Güneşle olan bir pozisyonu var. Dikenlerle olan pozisyonu var. fotosentez yapabilmesi için yüzey alanına ayarlaması gerekir. böceklerle ilişkisi var. Ekolojik sistemle olan ilişkisi var. var var var. Demek ki bu fiili yapan aynı zamanda ilim sahibi olmalıdır. Bu fiil herhangi bir şekilde yapılmıyor. BU FAİL YÜKSEK BİR İLİMLE YAPILIYOR. Bu gülü yapan fail yüksek sonsuz bir ilimle, bütün ayrıntıları düşünerek yapıyor..işte bunlar FAİLİN ÜNVANLARIDIR. Demek ki çiçeği yapan Fail Alimdir. Celimdir. Kerimdir. Müzeyyindir. vs... Çiçek bunu bize anlatıyor.. Yukarda anlattıklarımız gayet mantıklı ve akılcı çıkarımlardır.. Evet bu esmalardan SIFAT lara geçiyoruz. İsimlerden sıfatlara geçiyoruz. Bu Fail basir olmalı. Gören olmalı. Bilen olmalı. Bu sıfatların içersinde öyle sıfatlar var ki. Hayatı Gerektirir. YANİ ÇİÇEĞİ YAPABİLECEK BİR FİİLİ İŞLEYEBİLECEK BİR FAİLİN SIFATLARI BİZE ÇİÇEĞİ YAPANIN MUTLAKA HAYAT SAHİBİ OLMASI GEREKTİĞİNİ İŞARET EDİYOR.. Çiçeği yapan fail gören olmalı işiten olmalı ki çiçeğin toprakla etrafla kainatla olan irtibatını bilsin ve ona göre ihtiyacına göre yapsın. Çünkü çiçek görülüyormuş, ihtiyaçları işitiliyormuş gibi yapılıyor. Bir kuşun sesinin nağmelerini işitmeyen birisi o seslerdeki güzel ahengi kuşa verebilir mi? ( Bir besteciyi düşünün defalarca sesleri dinler ve dnledikten sonra nizama sokar... Teşbihte hata olmaz..) Demek ki çiçeği yapan, GÖREN, İŞİTEN, İRADE SAHİBİ, İLİM SAHİBİ VE "HAYAT SAHİBİ" "KELAM SAHİBİ" OLAN BİRİ OLMALIDIR. Artık sıfata geçince birisini tanımlıyor işaret ediyorsunuz... Sıfat bir zatı tanımlıyor. Biz zata işaret ediyor..Bunu inkar edemeyiz. Sıfat Dışa vuran özellikler Şuunat ise içsel özellikleri ifade ediyor. Şuunat daimidir. Kesintiye uğramaz. Şuunat sıfatın dışa vurması açığa çıkması halidir. Mesela birisi çok şefkat sahibi. Bu kişiden asla bir kuşun kafasını koparması beklenemez. Dışa böyle birşey yansımaz..Kuşun kafasını koparan merhamet sahibidir diyemezsiniz. Demek ki Şefkat sahibi birisi her zaman şefkatli fiiller işler. Şuunat sıfatlarla iç içedir. Tüm bu basamaklardan sonra ancak ZAT tan sözedilebilir. ZAT bütün bunlardan anlayacağımız şeydir. İşte hiçbir önkabul yapmadan adım adım akılcı bir metod kullanarak ulaştığımız bu neticeden sonra bu sonuca ulaşılır. bunu asla inkar edemezsiniz. İşte siz bu metodoloji neticesinde ulaştığımız ZAT kavramına ve onun özelliklerine... Şimdi siz bu özellikleri alın. Sağlama yapın. Kararınızı verin. Ama unutmayın bu özellikler var. Bir Ezeliyet, Bir kudret, Bir hayat sahibi olma vasfı... vs var...Bunu asla inkar edemeyiz. isterseniz "MADDE" diyin, isterseniz ""TABİAT" diyin isterseniz "YARATICI" diyin. Eğer Madde bu özelliklere sahip diyorsanız öyle inanın, Eğer tabiat bu özelliklere sahip diyorsanız öyle inanın, Yok bunlar doğal seçilimler neticesinde oldu diyorsanız ona inanın...... Ve bakın yukardaki çıkarımlarınız ne kadar bilimsel ve akılcı.. Ve artık biz inananları dogmatik şeylere inanıyorsunuz şeklinde itham etmekten vazgeçin.... Biz baktık çıkarımlarımızı ve sağlamalarımızı yaptık ve öyle kararımızı verdik.... ESERDEN YOLA ÇIKTIK MÜESSİRE ULAŞTIK.... Demek ki inananlarla inanmayanlar arasındaki TEMEL FARK. Yapılan faaliyetin ve işlenen fiillerin inklarından kaynaklanmıyor. Bunu kimse inkar edemez. Ortada bir çiçek var. Süslü her hali güzel bir çiçek var. Evrenle ilişkili bir çiçek var. Yüksek bir ilimle yapılan fiiller neticesinde ortaya çıkan bir çiçek var. SORUN YATARICI'NIN ÖZELLİKLERİNDE DEĞİL, SORUN BU ÖZELLİKLERİNE KİME VERDİĞİMİZDE.... Tek bir İlahı bırakıp sonsuz ilahlar edinmek.....hiç de akıllıca bir tercih değildir.. DEMEK Kİ ORTADA KÖRÜ KÖRÜNE ARAŞTIRMA SORGULAMA YAPMADAN KABUL EDİLEN BİRŞEY YOKTUR. Çok yorucu oldu. Umarım maksadına ulaşır... Saygılar..
  6. Yaratıcı insanı insan olarak yatarmıştır. Hepimiz aynı donanımlara sahibiz. Yani hepimiz akla, bir beyne sahip olduğumuz gibi, hepimizin içersinde "vesvese" var, şüphe var. İman sahibide olsanız, bir ateistte olsanız herkeste "şüphe" var. Şüphe yani vesveseler asla yok olmaz. Her zaman vardır. Çünkü şüpheyi verende Yaratıcı'dır. Bu insan iradesinin dışında cereyan eden bir hadisedir. Peki neden şüphe vardır? Şüphe ya kişiyi ya yanlışa götüren bir vasıta,bir alet olur olur. Kişi daha temelde yanlış mesnetlendirmeler yaptığı için,yapmış olduğu sorgulamalar neticesinde YANLIŞ SONUÇLAR elde eder. Dipsiz bir kuyuya, bir tuzağa düşmüş olur... (Eğer inanç sisteminin metodolojisi iyi anlaşılamamış ve kişi imanını her hadise karşısında doğru temellendirmeler yapıp doğrulayamamışsa bu problem ortaya çıkabilmektedir.) Ya da bu temellendirme çok iyi yapılmışsa şüpheler insanı ARAŞTIRMAYA sevkeder, tefekküre sevkeder, tefekkürün neticesinde de İLERLEMESİNE yardımcı olan bir motor görevi görür. BİR ÜST BASAMAĞA GEÇMEK İÇİN BİR VASITA OLUR. Bu şüphe olmasa ARAŞTIRMA olmaz. Araştırma olmaz sa İLERLEME olmaz. Biz müslümanlar asla DOGMA yakıştırmaları kabul etmiyoruz. Bakınız bizlere Allah'ın öğretmiş olduğu metodoloji aşağıdadır... 1-)ESER 2-)ESERİN ARKASINDAKİ FİİL 3-)FİİLİN ARKASINDAKİ FAİL 4-) FAİLİN ÜNVANI (İSMİ, ESMALARI) 5-)ONUN ARKASINDA ESMANIN KAYNAKLANDIĞI SIFAT 6-)SIFATIN KAYNAĞINI OLUŞTURAN ŞUUNAT 7-)ŞUUNATIN ARKA PLANINDA DA """"ZAT""" VARDIR. Yani ben Allah'ı tanıyorum demeniz için yukarda sıralanmış olan basamaklardan TEKER TEKER hakkını vererek TEFEKKÜR EDE EDE geçmeniz gerekmektedir. Bu basamakların TEK BİR TANESİNİ BİLE İHMAL ETSENİZ ORDA ""DOGMA"" DOĞAR.... Allah'ı tanımak bu basamakları geçme kabiliyetinize bağlıdır. Örn: Gözlerimiz önünde var olan bir gerçek. Mesela çiçek. Çiçeği görüp direk aa bu çiçeği kim yarattı derseniz yukarda sıralanan metodolojiyi ihmal etmiş olursunuz... Halbuki doğru yöntem aşağıdaki şekildedir.... Çiçek gözlerimizin önünde apaçık duran bir ESER dir. Peki şimdi bu eserin arkasındaki fiile bakalım. Çiçek güzeldir. Yani süslüdür. Yani çiçek eserinin üzerinde SÜSLENDİRME FİİLİ vardır. Çünkü çiçek deyince bizim dünyamıza süslü, ölçülü, güzel manaları gelir. Demek ki çiçeğin varlığı arkasında devamlı onu güzel, düzenli anlamlı kılan bir FİİLİN VARLIĞINA işaret ediyor..Çiçeğin arkasında süslendirme, düzenleme, uyum, evren ile iletişim (mesela arılarla, mesela biz insanlarla ilgisi ) vs...fiili sürekli işliyor...Bunu asla inkar edemeyiz..(BİR ÇOK FİİL İŞLİYOR: Evet demek ki bu FİİLLER FAİLİ gerektirir. Bir fiil varsa mutlaka bir faili ve yapanı var. Bunu asla inkar edemezsiniz. Gözler önünde apaçık bir hareket, fiil bir aktivite var. BURADA BU FAİLİ YAPAN KİMDİR DİYE SORARSANIZ OLMAZ. HATAYA DÜŞERSİNİZ. ÖN KABULLER YAPMANIZ GEREKİR.. O YÜZDEN SORMUYORUZ. VE ARA BASAMAKLARDA HÜKÜM VERMİYORUZ.. Evet. Ortada bir eser var. Ortada bir sürekli işlenen fiiller var. Ve demek ki bir fail yada failler var. Peki Bu faili yapanın özellikleri nasıl olmalıdır ki eser olsun.. Çiçeği yapan cemil birisidir. Süsleyen birisidir. Müzeyyin birisidir. Bakın ortada bir Allah yada Yaratıcı kelimesi yok henüz.. Süslendiren bu fiilini devamlı olarak yapıyor. Demek ki müzeyyin sıfatı çiçeğin bütün basamaklarında gözüküyor. Demek ki bu çiçeğin faili müzeyyindir. Güle baktığımızda bir ilim var. Rastgele olmuyor. Düzen ve ölçü içersinde oluyor. Yapraklarının ölçüsünün bir düzeni var. Güneşle olan bir pozisyonu var. Dikenlerle olan pozisyonu var. fotosentez yapabilmesi için yüzey alanına ayarlaması gerekir. böceklerle ilişkisi var. Ekolojik sistemle olan ilişkisi var. var var var. Demek ki bu fiili yapan aynı zamanda ilim sahibi olmalıdır. Bu fiil herhangi bir şekilde yapılmıyor. BU FAİL YÜKSEK BİR İLİMLE YAPILIYOR. Bu gülü yapan fail yüksek sonsuz bir ilimle, bütün ayrıntıları düşünerek yapıyor..işte bunlar FAİLİN ÜNVANLARIDIR. Demek ki çiçeği yapan Fail Alimdir. Celimdir. Kerimdir. Müzeyyindir. vs... Çiçek bunu bize anlatıyor.. Yukarda anlattıklarımız gayet mantıklı ve akılcı çıkarımlardır.. Evet bu esmalardan SIFAT lara geçiyoruz. İsimlerden sıfatlara geçiyoruz. Bu Fail basir olmalı. Gören olmalı. Bilen olmalı. Bu sıfatların içersinde öyle sıfatlar var ki. Hayatı Gerektirir. YANİ ÇİÇEĞİ YAPABİLECEK BİR FİİLİ İŞLEYEBİLECEK BİR FAİLİN SIFATLARI BİZE ÇİÇEĞİ YAPANIN MUTLAKA HAYAT SAHİBİ OLMASI GEREKTİĞİNİ İŞARET EDİYOR.. Çiçeği yapan fail gören olmalı işiten olmalı ki çiçeğin toprakla etrafla kainatla olan irtibatını bilsin ve ona göre ihtiyacına göre yapsın. Çünkü çiçek görülüyormuş, ihtiyaçları işitiliyormuş gibi yapılıyor. Bir kuşun sesinin nağmelerini işitmeyen birisi o seslerdeki güzel ahengi kuşa verebilir mi? ( Bir besteciyi düşünün defalarca sesleri dinler ve dnledikten sonra nizama sokar... Teşbihte hata olmaz..) Demek ki çiçeği yapan, GÖREN, İŞİTEN, İRADE SAHİBİ, İLİM SAHİBİ VE "HAYAT SAHİBİ" "KELAM SAHİBİ" OLAN BİRİ OLMALIDIR. Artık sıfata geçince birisini tanımlıyor işaret ediyorsunuz... Sıfat bir zatı tanımlıyor. Biz zata işaret ediyor..Bunu inkar edemeyiz. Sıfat Dışa vuran özellikler Şuunat ise içsel özellikleri ifade ediyor. Şuunat daimidir. Kesintiye uğramaz. Şuunat sıfatın dışa vurması açığa çıkması halidir. Mesela birisi çok şefkat sahibi. Bu kişiden asla bir kuşun kafasını koparması beklenemez. Dışa böyle birşey yansımaz..Kuşun kafasını koparan merhamet sahibidir diyemezsiniz. Demek ki Şefkat sahibi birisi her zaman şefkatli fiiller işler. Şuunat sıfatlarla iç içedir. Tüm bu basamaklardan sonra ancak ZAT tan sözedilebilir. ZAT bütün bunlardan anlayacağımız şeydir. İşte hiçbir önkabul yapmadan adım adım akılcı bir metod kullanarak ulaştığımız bu neticeden sonra bu sonuca ulaşılır. bunu asla inkar edemezsiniz. İşte siz bu metodoloji neticesinde ulaştığımız ZAT kavramına ve onun özelliklerine... isterseniz "MADDE" diyin, isterseniz ""TABİAT" diyin isterseniz "YARATICI" diyin. Demek ki inananlarla inanmayanlar arasındaki TEMEL FARK. Yapılan faaliyetin ve işlenen fiillerin inklarından kaynaklanmıyor. Bunu kimse inkar edemez. Ortada bir çiçek var. Süslü her hali güzel bir çiçek var. Evrenle ilişkili bir çiçek var. Yüksek bir ilimle yapılan fiiller neticesinde ortaya çıkan bir çiçek var. SORUN YATARICI'NIN ÖZELLİKLERİNDE DEĞİL, SORUN BU ÖZELLİKLERİNE KİME VERDİĞİMİZDE.... Tek bir İlahı bırakıp sonsuz ilahlar edinmek.....hiç de akıllıca bir tercih değildir.. DEMEK Kİ ORTADA KÖRÜ KÖRÜNE ARAŞTIRMA SORGULAMA YAPMADAN KABUL EDİLEN BİRŞEY YOKTUR. Çok yorucu oldu. Umarım maksadına ulaşır... Saygılar..
  7. +1 Bu gözardı etmelerini bizlere "bilimsel değişmez mutlak gerçekler" gibi sunmuyorlar mı işte ESAS DOGMA'da budur.... Sevgiler...
  8. Güzel Gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından zevk alır.. Keşke herkes güzel görebilecek erdeme sahip olsaydı.....!!!!!!!
  9. Sevgili Kralx Birde Hatay'ı eklersen süper olur.. Emeğine sağlık....
  10. Terapi

    KAZIKLARIN BOYU ARTIYOR...

    Allah cümlemizden razı olsun sevgili GeceKuşu arkadaşım senden Allah kelimesini bile duymak beni mutlu etti. Sevgiyle kal..
  11. Terapi

    KAZIKLARIN BOYU ARTIYOR...

    Sevgili Bilimselci sana daha fazla cevap vermeyeceğim. Gerek yok. Çünkü artık maksat anlaşıldı. Şimdi tespit yapma ve bu işi sonlandırma zamanı geldi. Önceden verdiğin bilgilerden faydalanıyorduk ama son dönemlerdeki mesajlarına bakıyorum artık sende tamamen çelişkiye düştün ve yöntemini değiştirdin.. Sevgili forumdaşım bilirsinki matematikte "0" herşeyi yutar. Senin bakış açın ve sıfırın kanaatimce "Dine ait ne varsa kötüle, karala, bir şekilde çarpıt ve reddet, kabul etme vs.." "bunu yapabilmek içinde istediğin herşeyi kullan. Sana mübah çarpıt, kafana göre yorum ekle ve maksadına hizmez et. Sakın aklına birkezde önyargısız ve önkabulsüz bakmak gerekmez mi diye bir soru getirme" ..şeklinde... Bu şekilde düşünenler ellerine "0" 'ı alırlar ve başlarlar çarpmaya , ve bütün denklemlerin neticesi tabiki =0 olur. Bu tespiti yapmak gerekti yaptık. Ha bir ilave Bu "0" sadece senin sıfırın. Bunu asla unutma. Seni "0" ınla başbaşa bırakıyorum forumdaşım..
  12. Terapi

    KAZIKLARIN BOYU ARTIYOR...

    MaşAllah bakıyorum bizim bilimselci çetin bir siyasetçi çıktı. Evet bende sürekli yazışmalarda bunu ispat etmeye çalışmıştım.. Sizin bilimsellikle vs. alakanız yok.. Tamamen ateizm felsefenize uygun siyasi görüşlerini empoze etme gayreti altında Bilimsellik kisvesine bürünüyorsunuz.. Bu yazıları hangi YANLI YAYINLARDAN KOPYALA YAPIŞTIR yapıyorsunuz acaba... Bi zahmet oranın isminide verinde bilelim....Nereye hizmet ediyorsunuz... Dünyadaki tüm veriler BİLİMSEL OLARAK ORTADA. Ülkenin itibarı ve kredi durumlarıda ortada.. SANA SADECE SOMUT BİR ÖRNEK 1995 Lİ YILLARDA ÖZELLEŞTİRİLMEK İSTENEN ERDEMİRE CEM UZAN KAÇ PARA VERDİ. VE ERDEMİR 2005 YILI SONLARINDA KAÇ PARAYA ÖZELLEŞTİRİLDİ... BUNU BİR ARAŞTIR BAKALIM...VE ŞU SORUNUN CEVABINI VER.. NE OLDUDA ERDEMİR BİR ANDA BU KADAR FAZLA BİR ŞEKİLDE DEĞER KAZANDI....( YAKLAŞIK 10 MİLYAR DOLAR OLDU...)
  13. Folklor çarpıtması Tunceli’yi ayağa kaldırdı Tunceli Bedensel Engelliler Rehabilitasyon Merkezi’nin açılışında gösteri yapan folklorcu kızlara başörtüsü giydirildiği yönündeki spekülasyonlar büyük tepki gördü. Yayınları ‘saçmalık’ olarak değerlendiren Meclis Başkanı Bülent Arınç, “Bu tür asparagas haberlerle beni, Tunceli halkını küçültmeye kalkmak, buradan rejim sorunu çıkarmak, laiklik tehlikesine işaret etmek kargaları bile güldürecek basitlikte bir olaydır.” derken, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, yayınları şaşkınlıkla izlediğini söyledi. Söz konusu iddialar, Tuncelilileri de kızdırdı. Konuya ilişkin yorumunun çarpıtıldığını belirten DTP’li Belediye Başkanı Songül Erol Abdil, ne zaman demokrasiden ve barıştan yana doğru şeyler söylenmiş ise bunun suni gündemlerle yok edilmeye çalışıldığına dikkat çekti. En sert tepki ise Tunceli Bedensel Engelliler Derneği’nden geldi. Yönetim kurulu üyeleriyle Doğan Haber Ajansı Bürosu’nun önüne siyah çelenk bırakan Dernek Başkanı Bedri Es, şehirdeki o kadar güzelliklere rağmen folklor ekibindeki başörtüsünün ön plana çıkarılmasını kınadıklarını bildirdi. Es, “Verdiğimiz emeğin arka planda kalması bütün üyelerimizi derinden üzmüştür.” diye konuştu. Geçtiğimiz cumartesi ilk kez bir Meclis başkanı ağırlayan Tuncelililer, aynı gün devlet ve millet işbirliğiyle 2 milyon YTL’ye yaptırılan Bedensel Engelliler Rehabilitasyon Merkezi’ne de kavuştu. Ancak medyanın tavrı sebebiyle bu sevinci doyasıya yaşayamadılar. Çünkü bazı gazeteler ildeki sıcak tablodan ziyade, folklor ekibinin giyimini öne çıkardı. Bu durum hem açılışı gerçekleştiren Meclis Başkanı Arınç’ı hem ona eşlik eden Bakan Çubukçu’yu hem de Tuncelilileri üzdü. Rusya’ya hareketinden önce konuya değinen Arınç, ilköğretim öğrencilerinin başlarının sırf kendisi orada olduğu için kapatıldığı yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Arınç, kente gitmeden önce Doğan Haber Ajansı muhabirinin ‘Arınç, Tunceli’ye geldiğinde PKK eylem yapacak’ şeklinde haber yaptığını; ancak ildeki sivil-asker yetkililerin kendisini arayarak böyle bir şeyin söz konusu olmadığını bildirdiğini aktardı. Arınç, aynı muhabirin temasları sırasında kendisine cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili soru sorduğunu, cevap vermemesi üzerine ise “Biz haber yapacak bir şey buluruz.” dediğini kaydetti. “Haber yapacak bir şey buldular sonunda; folklor yapan kızların başının örtülü olması ve buna dayalı yorumlar...” diyen Arınç, medyaya kendisini yenilemesi çağrısında bulundu: “Değerli arkadaşlar, yalvarıyorum. Basın bu hale düşmemeli. Gallup’un yaptırdığı son ankette güvenilir kurumlar sıralamasında medya en alt sırada yer alıyor. Bu tür haberlerle, asparagaslarla, saçmalıklarla, beni ve Tunceli halkını küçültmeye kalkmak, buradan rejim sorunu çıkarmak, buradan laiklik tehlikesine işaret etmek kargaları bile güldürecek basitlikte bir olaydır. Orada bine yakın kişi vardı. Bu çocukların başı açık mı, kapalı mı kimsenin aklına geldi mi? Ya bu haberi çok önemseyerek, bir iki cümle söyleyen bir iki siyasetçiye ne demeli? Türkiye’nin gündemi bu değil. Türkiye’nin rejimi böyle saçmalıklarla yıkılacak, örselenecek bir güçsüzlükte değil. Bu tür felaket haberlerinden, paranoyaya dönüşmüş başörtüsü haberlerinden bıktık artık. Her önüne geleni istediği gibi eleştiren, yalan haberle insanları suçlayarak çuvaldız batıran bir basının iğneyi kendisine batırması lazım.” Çubukçu: Şaşkınlık içindeyim Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu da konuya ilişkin haberlerin veriliş şeklini şaşkınlık içinde izlediğini bildirdi. Bakan Çubukçu, başörtüsü ve yemeninin folklorda yeri olduğunu hatırlattı. Tunceli’ye terör ve suikast haberlerine rağmen gittiklerine işaret eden Bakan Çubukçu, Meclis Başkanı’na büyük ayıp yapıldığının altını çizdi. Çubukçu, “Devlet-millet işbirliğiyle yapılan rehabilitasyon merkezinde verilecek hizmet bu tür haberlerle gölgelenmeye çalışılıyor. Bölge halkı ile bütünleşmemizi önlemeye yönelik bir çabaydı diye düşünüyorum. Başörtüsü ve yemeni folklorda vardır. Başörtüsü sorunu haline getirmek gereksiz. Türklerin geleneksel folklor kıyafetinin sorun haline dönüştürülmesi üzücü.” ifadelerini kullandı. ‘Fes yerine yazmayı tercih ettik’ Tunceli Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nde görevli folklor antrenörü Yücel Yazır ise tartışmaya konu olan giysinin geleneksel giysi olduğunu söyledi. Her yörenin kendine has folklor kıyafeti bulunduğunu belirten Yazır, “Tunceli’de havanın aşırı sıcak olmasından dolayı fes yerine yazma takmayı tercih ettik. Folklorcularımızın kullandığı giysi Tunceli’nin geleneksel giysisidir. Meclis Başkanı’mız ve bakanımızın ziyaretine yönelik bir kıyafet uygulaması yapılmamıştır.” dedi. -------------------------------------------------------------------------------- Emeğimiz gölgelendi, derin üzüntü duyduk Tunceli Bedensel Engelliler Derneği Başkanı Bedri Es ve yönetim kurulu üyeleri, Rehabilitasyon Merkezi’nin açılış töreninin amacının dışına çıkarılmasını kınadı. Doğan Haber Ajansı Tunceli Bürosu’nun önüne “Yine engellileri yok saydınız” yazılı siyah çelenk bırakan Es, “Merkezin taşıdığı büyük değer ve anlam yerine, folklor ekibindeki kızların türban tipindeki başörtüsü ile gösteri yapmasının öne çıkarılması, merkezin yapımına içten destek ve katkı sağlayan, başta Tunceli halkı olmak üzere işadamları, Alevi kültür merkezleri, cemevleri, katkı sunan diğer sivil toplum örgütleri ve Tuncelili bedensel engelliler tarafından derin üzüntü ve tepki ile karşılanmıştır.” dedi. -------------------------------------------------------------------------------- Görüşlerime yorum katılması beni şaşırttı Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil, konuya ilişkin yorumlarının çarpıtılmasından dert yandı. “Törene dair görüşümün yorum katılarak genişletilmesi beni şaşırtmıştır.” diyen Abdil, ne zaman demokrasiden ve barıştan yana doğru şeyler söylenmişse bunun suni gündemlerle yok edilmek istendiğine dikkat çekti. Abdil, şu görüşleri dile getirdi: “ Benim ‘folklor ekibindeki kız öğrencilerin başlarını türbanla kapattıran sorumlunun mutlaka ortaya çıkartılmasını istedi’ şeklinde herhangi bir açıklamam olmamıştır. Halkoyunları ekibinin giymiş olduğu kıyafet konusunda görüş bildiremiyorum; bu yorumun halkoyunları uzmanları tarafından yapılması doğru olacaktır.” İşte yukardaki açıklamalar artık pes doğrusu.. Evet Bilimsellik dersimiz devam ediyor...Tebrikler.. Bizleri hiç şaşırtmadınız ..Allah'a şükürler olsun ki BİLİM siz gibilerden çok uzaklarda......
  14. by_x_men duygu sömürüsü yapmaya gerek yok. Yazdıklarım içersinde ARAPLARLA ALAKALI TEK BİR İBARE DAHİ YOK. VEHİMLERİNİZLE SUÇ İCAT EDİP ÜZERİMİZE ATMA YÖNTEMİNİZDE BAYATLADI BUNUDA DEĞİŞTİRİN. ARTIK CİDDİ BİR DEĞİŞİME İHTİYACINZ VAR ... HEM BİLİMSELCİ OLUYORSUNUZ HEMDE İNANÇLARI YÜZÜNDEN ( ASLINDA KORKTUĞUNUZ İÇİN KORKACAK NE VARSA ORTADA...) BU VATANIN ÖZ EVLATLARININ OKMASINA ENGEL OLUYORSUNUZ. EVET TAM TAMINA BİLİMSEL BİR YÖNTEM BU...TEBRİKLER.. OLAYLARA AT GÖZLÜĞÜYLE BAKMAYI BIRAKINDA 2002 YILINA KADAR MEMLEKETİ NE HALE GETİRDİNİZ ONUN HESABINI VERİN.....
  15. Allah nurunu tamamlayacaktır. Sizler istemesenizde yırtınıp dursanızda BU VATANIN ESAS SAHİPLERİ BU VATANI SİZİN GİBİLERE ARTIK ASLA BIRAKMAYACAK. Yıllardır yönetimdeydiniz en son 2002 yılında memleketi ne hale getirdiniz. Bu vatana en büyük ihaneti sizler yaptınız. CHP zihniyetinin 1990 yıllarda özellikle belediyelerde ülkeyi sürüklediği kaosları asla unutmadık. Ve millet olarakta bunun cevabını güzel bir şekilde verdik...vermeyede devam edeceğiz inşallah İSKİ skandalları, çöpler, hava kirliliği, grevler, yolsuzluklar, susuzluk vs... Bunların hepsini bu millete siz yaşattınız. Böyle binlerce örnek verebilirim. Beledilere bile gitmeden direk kartlarla yıllar boyu maaş alan birçok insan biliyorum... Baylar artık bitti. Elinizden geleni yapın ardınıza koymayın. Bu konuda gocunmuyoruz. Ama asla karşımıza çıkıp VATANSEVER lik nidaları atmayın... MASKENİZİ HERKEZ GÖRDÜ... Artık bu yöntem bayatladı yeni birşeyler bulun. Atatürkçülüğe sözde kendinizce Bilimselliğe (ki ben hiç bilimsel bir katkınızıda göremedim ya gören varsa söylesin !!!!) sığınıp ateizm felsefenizi bizlere yutturamazsınız... Bugün M. K Atatürk gelse eminim sizler gibilerin karşısına ilk o çıkardı !!!!!!! Sizler Yaratıcı'nın mülkünde yaşıyor Yaratıcı'nın nimetlerinden istifade ediyorsunuz, Sonrada kalkıp Yaratıcı'nın nimetlerine nankörlük ediyorsunuz...Bu en büyük zulümdür... ZARARA RIZASIYLA GİRENE MERHAMET EDİLMEZ, ÇÜNKİ LAYIK DEĞİLDİR.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.