Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ahmet Ünal ÇAM

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    25
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Ahmet Ünal ÇAM Hakkında

  • Doğum Günü 05-05-1967

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek
  • Yer
    Ankara

Ahmet Ünal ÇAM - Başarıları

Araştırmacı

Araştırmacı (4/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

1

İçerik İtibarınız

  1. Ahmet Ünal ÇAM doğum gününüz kutlu olsun!

  2. Ahmet Ünal ÇAM doğum gününüz kutlu olsun!

  3. Ahmet Ünal ÇAM doğum gününüz kutlu olsun!

  4. Ahmet Ünal ÇAM doğum gününüz kutlu olsun!

  5. Ahmet Ünal ÇAM doğum gününüz kutlu olsun!

  6. Ahmet Ünal ÇAM doğum gününüz kutlu olsun!

  7. Ahmet Ünal ÇAM doğum gününüz kutlu olsun!

  8. Öykülerimden birini eklediğiniz için teşekkür ederim. Altına "yazar: Ahmet Ünal ÇAM" diye de belirtirseniz sevinirim. Şair Yazar : Ahmet Ünal ÇAM
  9. Ahmet Ünal ÇAM

    Ayakkabı.

    Düzeltme yapıp yazar ismi de eklediğiniz için çoook teşekkür ediyorum. Sesini duyurmaya çalışan amatör bir şair-yazar olduğum için bu tür ayrtıntılar benim açımdan önemli sağlıcakla kalınız
  10. Neyseki lanet okumadınız Yorum için sağolunuz
  11. YEMEĞE GEÇ KALMADIM YA? Ünlü Rus milyarder Andrei Mogileviç, karşısındaki şirket temsilcisine çeşitli sorular soruyor, bilgi alıyordu. Şık giyimli adam, sıra sıra hücrelerin içinde uyutulmuş insanları göstererek; —Kesinlikle içiniz rahat olsun efendim, şirketimizde en son teknolojiler kullanılmaktadır. —Diğer firmadan da bilgi aldım, onlar da en son teknolojileri kullanıyoruz diyor. —Efendim, inanın ki bizdeki kadar teferruatlı olamaz. Niçin! Çünkü biz bu işi ciddiye alıyoruz. Niçin! Çünkü bizim için en değerli olan, siz müşterilerimizin sağlığı. Niçin! Çünkü biz işi şansa bırakmıyoruz, soğutucu sistemlerimize yedek enerji teknolojisi olarak güneşi seçiyoruz. —Pekâlâ, uzayda dondurulmuş insan saklamayı kaç yıldır yapıyorsunuz? —İki senedir yapıyoruz ama bu sizi yanıltmasın. Onun öncesinde yıllarca da hayvanlarla denemeler yapmış bir şirketiz. ‘Last Füzyon’ şirketi olarak her türlü denemeyi yapmadan sizleri programa dâhil etmedik. — Ben yine de önceki sonuçlardan bilgi sahibi olmak isterim. Denemeleriniz nasıldı,. Mesela dondurulup, sonra da uyandırılanlar da ne gözlemlediniz. —Bazı hayvanlar, sanki hiç uyutulmamış gibi davrandı. Bazıları erken uyanmış da, biraz uyumak ister gibi… Müşteri gülerek; —O kadar rahat yani. Peki, iyi sonuçlanmayan oldu mu? —Aslında oldu. Söylemeye bile değmez ama gazetelerde aleyhimize çok kullanıldığı için duymuşsunuzdur. —Şu dilenci diktatör olayı mı? —Evet, efendim ama takdir edersiniz ki, biz hayır kuruluşu değiliz. —Hiç mi parası kalmamış. —Evet, maalesef ödemeler durdurulmuştu. Ülkemizdeki bir bankada yatırımı olsaydı belki bir yolunu bulur, 50 yıllık ücreti mahkeme kararıyla çekerdik. —Parası kalmayınca, donmuş adamı çözündürüp kapı önüne koydunuz ha… Durumu öğrenince adam donmuş kalmıştır ha!... Hah… Hah… Ha… —Hemen hemen öyle oldu. Bağırdı çağırdı. Ülkesine dönüp ihtilal yapacağını, iktidarı ele geçirenleri öldürüp, oğlunun intikamını alacağını filan söyleyip durdu. —Ama yapamadı ha… —Sonrasını biz de gazetelerden öğrendik, ülkesine dönecek parayı bile bulamamış. Kimse yeni hükümetle kötü olmamak için eski diktatöre destek olmamış. Ülkesine dönüp, ihtişamlı iktidarına yeniden kavuşacağını düşünen diktatör, 3—5 kuruş bulup da karnımı doyurayım diye dilenci olmuştu. —Çok acımasızsınız. —Lütfen efendim, söylediğim gibi biz ciddi, güvenilir ticari bir firmayız. Fakat takdir edersiniz ki masraflarımız var, eski diktatör de olsa bedava kimseye hizmet etmemiz beklenmemeli. —Yani taksitle ödeme istemiyorsunuz. —Biz kapıları tamamen kapatmadık ama ilk masrafları aldıktan sonra bir yıllık dondurulmuş bekletmenin de tahmini masrafını çıkarıp, peşin alıyoruz. Yani ödemelerinizde aksilik çıkarsa bile o bir yıllık sürede durum düzelirse, dondurulmuş müşteriyi süresinden önce uyandırmıyoruz. —O diktatör, ihtilal olur olmaz uyandırmadınız diye size kızmış diye duydum. —Evet, “Hemen ülkeme dönseydim, kendime bağlı adamlarla para bulmam da, iktidarı geri almam da, yerime bıraktığım oğlumun intikamını almam da çok kolay olacaktı. Şimdi daha çok uğraşmam gerekecek” diye bizi mahkemeye vermekle filan tehdit etmişti. Sonra bundan bir şey çıkmayacağını anladı, çünkü imzaladığı kâğıtlarda her şey açıtı. Ödemelerde sorun çıkması ihtimaline karşı bir yıllık peşin ödeme yapılacağı ve bu sürede uyandırılmayacağı maddesini gösterdik kendisine. —Beni de uyandırırsınız sanırım acımadan. —Sizin de mi ödemeniz taksitli olacak. —Yok, hah hah ha. Ben erken uyandırılmayı sevmeyenlerdenim, hepsini peşin ödeyeceğim. Neyse, daha fazla bilgi almalıyım, ne de olsa servet yatıracağım. —Sanırım bu sizin için sorun olmayacaktır, Rusya’nın petrol zenginleri arasında olduğunuzu bilmeyen yok efendim. —O paraları Rusya’dan çıkarana kadar neler çektiğimi biliyor musunuz? —Okumuştuk efendim, hatta devlet başkanınız, servetlerini Rusya’dan Avrupa’ya kaçıranların peşine ajanlar takmış diye duymuştuk. —Ne ajanları, doğrudan katiller. Kurtulmak için ne kadar çaba harcadık. Servetimin önemli bir kısmını Rusya’ya geri vermek, bir tür anlaşma yapmak zorunda kaldım. Neyse, siz bilgilere devam edin. Mesela meşhur Fransız sanayicilerinden Henry Renaud’un dondurulma sebebini, durumumu öğrenebilir miyim? —Bildiğiniz gibi kendisi şartlı dondurulmuştu. —Fakat siz parayı şartsız almışsınızıdır. Hah hah ha.. —Evet, bize 20 yıllık dondurulma ücretini peşin ödedi. Fakat kendisi hastalığının tedavisi bulunduktan ve tedavi şekli resmen onay gördükten 2 yıl sonra uyandırılmayı talep etmişti. —Adam benden de garanticiymiş. —Bildiğim kadar sizin önemli bir rahatsızlığınız yoktu. —Hayır hayır. Benim garanticiliğim para konusunda. Bir yere ödeme yapacaksam, paramın boşa gitmeyeceğine emin olmam gerek. —Bu en tabi hakkınız efendim. —Elektrikler kesilirse ne olacak. --- DEVAMI VAR --- Şair-Yazar : Ahmet Ünal ÇAM
  12. 22. Yüzyılda Bir Aşk Öyküsü Orta yaşlı adam, salonun boydan boya cam olan doğu cephesinden şehri seyrediyordu. Peşinden bir koltuk geldi, “Oturmak ister misiniz?” diye oldukça düzgün bir ses adamın kulaklarını tırmaladı. Cihazların ses mekanizmalarında insan sesi kullanılmasından oldum olası nefret etmişti. Önce kızmak istedi ama sonra hatırladı, “10 dakikadan fazla ayakta ve 1 küçük bir saha dahilinde kalırsam, yanıma gelip sesleneceksin” diye programladığını hatırladı. “Hayır !” dedi öfkeli bir sesle. Sonra bu da onu rahatsız etti. Öfkeyle bağırmak bile, insan öfkesine tepkisizliğe ayarlanmış, yetenekleri çapında her isteği yerine getirmek zorundaki bir robota karşı olunca anlamsızlaşıyordu. Oysa bu robotların yapımında yıllarca çalışan ve emekli olmayı hiç istemeyip, danışman olarak görevini devam ettiren birisiydi. Şehir manzarası da sıkmıştı artık. Füzyondan tekniği ile enerji elde edilmesinden beri, şehrin ışıklandırılması o kadar abartılmıştı ki, gecelerde bile her yer aydınlıktı. İlk başlarda buna ne kadar sevinmişti. “Daha iyi ya, istediğim saatte fabrikaya gelip laboratuarda çalışabilecek, deneylerimi yapabileceğim.” Diye düşünmüştü. Oysa şimdi çocukluğundaki gibi bir yıldız seyretme şansı bile yoktu. Son zamanlarda sık sık çocukluğunu hatırlar olmuştu. “Yaşlanıyor muyum?” yürüyen koltuğa oturdu, “Ayna” diye seslendi. Koltuk, duvarda beliren aynanın karşısına götürdü onu. İnsanları yıllarca perişan eden hastalıklarının çoğuna çare bulunmuştu ama tembelliğe bulunamamıştı. Şişman arkadaşlarına rağmen kendisi oldukça düzgün bir vücuda sahip görünüyordu. Yine de yaşlanıyordu işte. “Ne oluyor bana, ne bu hüzün”. Dayanamadı, yine çocukluğunu hatırladığı zamanlardaki gibi görüntü seyretmek için seslendi “Görüntü”. 4 boyutlu lazer görüntü cihazları ortaya çıktı, hazır olarak emir beklemeye başladı. “Ilgaz” diye seslendi. Odanın içi Ilgaz’ın yeşillik bir köyünün görüntüsüyle doldu. Yurt dışında görev aldığının 3. yılında babasının çekip gönderdiği görüntülerdi bunlar. İlk çıkan 4 boyutlu görüntü cihazlarıyla çekilmişti ama bunları seyretmeyi seviyordu. Babası, “Madem sen gelemiyorsun, köyü sana gönderiyorum” demişti elektronik mesajında. Mesajı alıp, görüntüyü biraz seyrettikten sonra, yedekleyip bir çekmeceye atmıştı. Sonra babasının ölüm haberi gelince, uzun süredir unuttuğu bir şeyi yapıp ağlamıştı. Yeni durumuna tepki verip, gözyaşlarını hastalık zanneden robotunu uzaklaştırmış, sonra da çekmeceden çıkarıp görüntüleri seyretmeye başlamıştı. Görüntülerin devamında babasını, annesini de görmüştü. Yanı başında ona gülümsüyor gibiydiler. Annesinin itirazlarına, “Yapma gurbetteki çocuğu üzeceksin” diye ikazına rağmen, babası bir gurbet türküsü tutturmuştu. Ne kadar gülmüştü annesinin ikazına ve babasının kendisini gurbette sayarak üzülmesine, Türkü söylemesine. Oysa şimdi bu gurbet türküsü, hatta her gurbet türküsü içini yakar olmuştu. Arkadaşının Serdar’ın içeri girmesiyle “Görüntü kapan” diye emretti ama Serdar görüntüyü fark etmişti. -Oooo… Hakan bey, hala mı nostalji, melankoli, hüzün… Yeter dostum ya… -Tamam, sen de hemen üstüme gelme. -Bana bak, sırf senin yüzünden robotlara yeni öğreti programları yüklüyoruz. Yok gözyaşı, yok ağlama. -Ne ağlaması yahu? -Ha… tamam, bu tam hijyenik ortamda gözüne toz kaçtı değil mi! Bana bak, hizmetlerine saygımızdan, sana verilen robotlara “Gözyaşı normaldir” diye tanımladık ama bağıra bağıra ağlamaya kalkarsan hiiiç kusura bakma. Hakan gülümsedi; -Ne olur ki?-Daha önce görmedikleri bu durum karşısında robotların kafası karışır, yangın var, savaş var filan diye bütün güvenlik merkezlerine mesaj gönderir. Serdar, duvara doğru döner, önce “Görüntü” diye, sonra da kumsal diye bağırır. Odadaki tüm duvarlar şeffaflaşmıştı. Kumsal görüntüsünün içinde sadece iki adam ve eşyalar vardı. -Beni eleştiriyorsun ama sen de eski kafalısın. -O niye o? - Sanki sesini duymayacaklarmış gibi, “Görüntü” derken cihazların tarafına döndün. -Duymak mı! Hah hah ha… Sesime tepki vermek. Neyse, sen epeydir uğramıyorsun ama robot planlama bölümüne yeni bir arkadaş geldi. -Eeee, nadir olan bir şey değil ki bu. Üstelik yüzlerce insan çalışıyor bu bölümde. Benle ilgisi ne? -Düşün bakalım? -Bana bak, yeni geldi dedin, sonuçta genç biri değil mi? -Yooo, genç olması şart mı? Sadece bizim bölüme yeni geldi, daha bir ay oldu geleli.. -Sakın yine aynı saçmalık olmasın. Evlenmeyi filan düşünmüyorum. -İyi canım, evlenip çocuk sahibi olacağına gençliğini tüket bakalım. Bu arada …DNA bağışladığını duydum. -Tamam tamam… -Artık ilgilenmiyorum senin evlenme işlerinle…Tamam mı! Ama yine de yaşlandığında yanında konuşacağın bir insan olması fena olmazdı. ---DEVAMI VAR --- Yazılış : 29-1-2009 17:20 / 30-1-2009 15:20 Yazan : Ahmet Ünal ÇAM [email protected]
  13. Ahmet Ünal ÇAM'dan rica Öykülerimi eklerken lütfen Yazar : Ahmet Ünal ÇAM diye bilgi notu da ekleyiniz. Yoksa burdan kopyalayıp alanlar da isimsiz dağıtabilir. İsmini duyurmaya çalışan (Yıllardır) amatör bir şair-yazar olduğumdan mağdur oluyorum. Saygılarımla Şair Yazar : Ahmet Ünal ÇAM
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.