Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

T.TAŞPINAR

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3
  • Katılım

  • Son Ziyaret

En Son Profil Ziyaretçileri

686 profil görüntüsü

T.TAŞPINAR - Başarıları

Acemi

Acemi (1/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. HATA İDDİASININ GEÇERSİZLİĞİ VE KANITLARI Yukarıda bahsedilen iddianın temel noktası,ayetlerde sözü geçen oranların her halükarda ve hangi mirasçılarla beraber olurlarsa olsunlar mirasçılara verilmesi gereken minimum miras payları olarak kabul edilmesidir. Peki, Kuran-ı Kerim’in lafzından ve biraz derinlemesine incelemeyle çıkarılan anlamından bu kabulü destekleyen veriler çıkarılabilir mi? Yoksa tam tersi bir durum mu söz konusudur? Ayetlerde geçen bir oranın, o mirasçıya verilmesi gereken minimum miktar olarak kabul edilebilmesi için, sadece, o oranın geçtiği ifadedeki mirasçıların bulunması ve bunlar dışında başka bir mirasçının bulunmaması gerekir. Örneğin; Nisa:12 deki sağ kalan hanım eşin mirasçılığıyla ilgili olarak, “Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır” ifadesinde belirtilen mirasçılar, miras bırakan erkek eşin çocukları ve hanım eştir. Bunlar dışında başka bir mirasçı ya da mirasçıların da bunlarla birlikte bulunması halinde, verilen oranlar artık o mirasçılara verilmesi gereken minimum miktar olmayacaktır ve doğal olarak mirastan daha düşük bir oranın sahibi olabileceklerdir. Dolayısıyla da örnekte verilen 1/8 den daha düşük bir oranın hanım eşin payı olması mümkündür. Diğer,anne- baba ve kız çocuklar gibi mirasçılarla birlikte mirasçı olunan durumlarda her birinin miras payı oranı, oranlama hesabıyla hisseleri oranında azaltılacaktır. Peki , iddia ettiğimiz bu kriterin Kuran-ı Kerim’deki dayanağı nedir? Nisa 176: Diyanet İşleri Meali : Senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, size “kelâle” (babasız ve çocuksuz kimse)nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan bir kişi ölür de kız kardeşi bulunursa, bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer kız kardeşler iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler, o zaman (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay) vardır. Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. Bu konuda gösterilebilecek en önemli delil Nisa:176 ayetindeki “Eğer kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur (yani mirasın tamamı ona kalır)” ifadesidir. Bu ayette “kelale” olanların mirasçılarının alacakları paylar açıklanmaktadır. Kelale kelimesi “anne-babası ve çocukları olmayan” ya da “babası ve çocukları olmayan” şeklinde açıklanmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz ifade de sadece ölen kız kardeşin “erkek kardeşi” mirasçı olarak sayılmıştır. Hem de mirasın tamamına yani 1/1 ine sahip olacağı bildirilmiştir. Kelale kavramı ana-baba ve çocukların bulunmadığı bir durumu kapsar. Ancak, ölen kız kardeşin “eşinin” mirasçı olarak bulunamayacağı anlamına gelmez. Eşinin ya da başka herhangi bir mirasçının bulunmadığı da ayrıca belirtilmez. Burada eğer ki, erkek kardeşin mirasçılığıyla ilgili ifadeden, sadece erkek kardeşin mirasçılığından bahsedildiği için, “bir tek, erkek kardeşin bulunduğu durumda” mirasın tamamını alabileceğini kabul etmezsek, sağ kalan erkek eşin (kocanın)de miras hakkının bulunduğu bir durumda mirasın tamamının erkek kardeşe verileceğini kabul etmek zorunda kalırız. Oysa ki Nisa:12 ayetindeki “Eğer çocukları yoksa , karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir” hükmü gereği, bulunması olası bir mirasçı olan kocanın da mirastan ½ oranında pay alma hakkı olabilecektir. . Yani, 176.ayetteki ilgili hükümden, “sadece erkek kardeşin bulunduğu ve başka mirasçının bulunmadığı bir durumda” mirastan 1/1 pay alacağını kabul etmez isek, açık bir şekilde kendi içerisinde çelişen bir durumun ifade edilmiş olduğunu kabul etmemiz gerekecektir. Kız kardeşin miras bırakan olduğu ve erkek kardeşin mirasçı olduğu “her durumda”, erkek kardeşin mirasın tamamını alacağını kabullenirsek, sağ kalan kocasının miras hakkını çok açık bir şekilde ihlal eden bir hükmün varlığını kabul etmemiz gerekir. Bu da mantıklı düşünceye uygun değildir. Kuran’a inananların bakış açısından bakarsak da, Kuran-ı Kerim’in böyle çelişkili bir düzenleme getirdiği sonucuna gideriz, bu da inanan kişiler için kabul edilebilir değildir… Aynı şekilde yine 176.ayette geçen “Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler, o zaman (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay) vardır.” İfadesinden anlaşılacağı üzere erkek ve kız kardeşlerin bir arada mirasçı oldukları bir durumda, “mirasın tamamını”, erkeklere kızların iki katı pay verilmesi suretiyle dağıtmak gerekecektir. Burada da bulunması mümkün olan (kelale kavramına dahil olmadığı için) bir mirasçı yani sağ kalan eş söz konusudur. Ölen kardeşin cinsiyetine göre bu mirasçı koca veya hanım eş olacak ,bu duruma göre de ½ ya da ¼ pay hakkı olabilecektir. Ancak yukarıda da açıkladığımız gibi sadece ilgili hükümde ifade edilen mirasçıların var olduğu bir durumda geçerli olan oranlar olduğunu kabul edersek böyle bir sorun da kalmayacaktır. İnternet üzerinden ulaşabileceğimiz bazı kaynaklarda yukarıda savunduğumuz görüşün aksi fikirler savunulmaktadır. Ancak bu fikirlerin yanlışlığı ayetlerin ve ayetlerde geçen kelimelerin biraz detaylı incelemesinden kolaylıkla anlaşılmaktadır. Bu fikirlerin önemli noktaları aşağıda aynen alıntılanmıştır [“Meselâ bir ayetin bir cümlesinde “ölenin eğer çocuğu yoksa annesine şu kadar” diye geçer, diğer ayetin başka bir cümlesinde “ölenin eğer çocuğu yoksa kocasına şu kadar” diye geçer. Pratikte eğer ölen bir kadının çocuğu yok, fakat annesi ve kocası var ise, bu somut durum için her iki cümle de aynı derecede ve doğrudan geçerli olur. Yani “eğer çocuk yoksa anneye şu kadar” cümlesi bir tek ölenin sadece annesinin olduğu, başka kimsesinin (örneğin eşinin) olmadığı durumu düzenlemekle kalmıyor. Zaten bu mantıksız olurdu, cümle sadece ve sadece bu durumu (ölenin varis olarak yalnızca annesinin kaldığı durumu) düzenlemiş olsaydı, neden anneye sadece üçte bir versin? “Eğer çocuk yoksa anneye şu kadar” cümlesi, ölenin çocuğunun olmadığı, fakat annesinin olduğu her durum için doğrudan geçerli (ölenin eşi olsa da, olmasa da). Başka bir deyişle, pratikte çıkabilecek olan durumlar (varis tabloları) tek tek bir bütün olarak tek bir ayet veya tek bir cümle bütünlüğü içerisinde ele alınmamış. Dolayısıyla ayetleri herhangi bir somut durum (varis tablosu) üzerinde uygulamak istediğimizde, üç ayeti de cümle cümle okuyacağız ve işlemekte olduğumuz somut durum (varis tablosu) için geçerli olan cümleleri tespit edeceğiz”] Yukarıda alıntıladığımız görüşün içerisinde koyu renkle vurgulanan kısımda “eğer çocuk yoksa anneye şu kadar” şeklinde bahsedilen hüküm Nisa 11 dedir ve ayetteki kullanılışı burada bahsedilen şekle hiç uymaz. Ayette aslında “çocuğu yoksa ve ebeveyni =anne-babası ona varis olmuşsa” ifadesi geçer. Yani sadece annenin mirasçı olacağı bir durum değildir. Sadece annenin payı 1/3 olarak belirtilir ancak, babanın da anne yanında mirasçı olabileceği, geri kalan 2/3 ün ise babaya kalacağı dolaylı olarak anlaşılmaktadır. Nisa 11 deki , “Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır.” İfadesi de bu konu için diğer bir yönden kanıt oluşturur. Dikkat edilirse, çocukların bulunması halinde ayetlerde geçen ve bu çocukların alacağı belirtilen en yüksek oran,iki ve daha fazla kız çocuk bulunması halinde almaları gereken 2/3 lük paydır. Yukarıdaki Nisa 11 hükmünden de anne için 1/6 ve baba için 1/6 lık paylar ortaya çıkmaktadır. Burada, tek bir cümlede ifade edilen en yüksek paylar 2/3 + 1/6 + 1/6 = 3/3 etmekte ve miras eksiksiz olarak tam olarak dağıtılabilmektedir. Sonuçta, tek bir ifade de ortaya çıkan ve sadece o ifadede bahsedilen mirasçıların miras payları toplamı 1/1 i hiçbir zaman geçmemektedir. Eğer aksi olsaydı, yukarıda savunduğumuz görüşlerimizin de geçerliliği kalmayacaktı. Zira, sadece o ifadede bahsi geçen mirasçıların miras payları toplamı da 1/1 in üstünde olacaktı.
  2. (KURAN’DAKİ ENLEM -BOYLAM VE SURE -AYET NUMARALARIYLA İLGİLİ MUCİZEVİ UYUMLARA BİR ÖRNEK.İLGİLİ HARİTALARI YUKARIDAKİ ADRESTE BULABİLİRSİNİZ) UZAYDA İLK İNSAN: “GAGARİN” ve KURAN’IN MUCİZEVİ İŞARETİ (RAHMÂN) 55:33 Diyanet Meali : 55:33 – Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç (SULTA) olmadıkça geçip gidemezsiniz. …. İnsanoğlunun uzaya ilk çıkışı (birçoğumuzun belleğinde olmakla birlikte) araştırıldığında, ilk çıkan insanın Sovyet kozmonot Yuri GAGARİN olduğu bilgisine bir çok kaynakta ulaşabiliriz. ****Uzaya çıkan ilk insan olan Yuri Gagarin’in adını taşıyan ve doğduğu şehir olan Rusya’daki Gagarin şehri 55 derece.33 dakika enlemi üzerinde bulunmaktadır.**** Gagarin şehri Rusya’nın Smolensk Oblast eyaletinde bulunmakta ve 55. kuzey enlemi ile 33. doğu boylamının kesişim noktası da bu yönetim birimi sınırlarının merkezi denebilecek bir noktaya denk gelmektedir. Yukarıdaki açıklamalardan da hemen fark edileceği üzere, iki önemli husus vardır: 1- Yuri Gagarin’in adını taşıyan şehrin merkezine yakın bir bölgeden, 55 derece 33 dakika enlemi geçmektedir. 2- İnsanoğlunun uzaya çıkışından bahsedilen ayet Kuran’da Rahman suresinde, yani 55:33’te geçmektedir. Gagarin şehrinin bağlı bulunduğu Smolensk Oblast eyaletinin merkezine yakın bir bölgede 55. kuzey enlemi ile 33.doğu boylamı kesişimini tam olarak vermektedir. Bu iki özelliğin bir arada bulunması ve ayetin anlamının insanlığın uzaya çıkışıyla ilgili olması beraber düşünüldüğünde artık bunları tesadüf olarak niteleyebilmek çok zor olacaktır. Aslında, 55. enlem ile 33. boylamın kesiştiği bölgenin uzaya insan gönderen ilk ülke olan Sovyetler Birliği ve günümüzdeki mirasçısı olan Rusya’nın sınırları içinde olması bile zaten yeterince ilginçtir. Bu özellik yetmezmiş gibi yukarıda belirttiğimiz şekilde Yuri Gagarin’in adı verilen şehrin merkezinden 55 darece 33 dakika enlemi geçmesi tesadüfü ortadan kaldırmaktadır. Yuri Gagarin’in doğduğu yer ve memleketi olan Smolensk Oblastından (oblast=eyalet) geçen enlemler arasında, bu eyaletten geçen kısmı en uzun olan enlem 55.kuzey enlemidir. Aynı şekilde bu eyalet sınırlarından geçen boylamlar arasında bu bölgeden geçen kısmı en uzun olan boylam ise 33. doğu boylamıdır. Bu durum 55:33 koordinatlarının tesadüfi olmadığı yönünde yine bir fikir vermektedir. Şimdi 3 şıklı bir soru: (a)Yuri Gagarin’in doğduğu Klushino kasabasını Gagarin olarak değiştiren Sovyet hükümeti, bunu sırf 55° 33’ enlem boylamında olduğunu görerek Kuran’a uysun diye mi değiştirdi, ( veya Peygamber ve arkadaşlarının bir uydusu mu vardı, ki yerküreyi ölçülendirecek bilgiyi toplayıp Dünya’nın koordinat sistemini kurarak gaybi bir haberle 55:33 ayetini mi oluşturdular, © yoksa Kuran’da göklere çıkış ile ilgili net bir bilgi olarak yer alan bu biricik ayet; geçmişi, an’ı ve geleceği bilen Yüce Yaratıcının bir ölçüsü sonucu mu 55:33 olarak ayarlandı? Seçim serbest. …. Haritaları iyi incelersek, Gagarin şehrinin bağlı olduğu Smolensk Eyaleti’nin tam ortasından geçen paralel, 55. paralel olup, eyaletin sahip olduğu en uzun paraleldir. Yine eyaletin tam ortasını kesen meridyen ise, 33. meridyendir. Bu da Smolensk eyaletinin sahip olduğu en uzun meridyendir. Gagarin şehri ise, yine haritada görülebileceği üzere 55. paralelin 33 dakika kuzeyine düşer. Yani 55 derece, 33 dakikadaki koordinat Gagarin şehir merkezini gösterir. Bundan çıkan sonuçlar: 1- 55. Kuzey paraleli ile 33. Doğu meridyeninin kesiştiği nokta, Gagarin şehrinin bulunduğu Rusya coğrafyasını gösterir. Dünya coğrafyasının tümü ele alındığında sadece bu nokta bile başlıbaşına mucizevi bir işarettir. Örneğin bu koordinat herhangi bir okyanusun herhangi bir yerine denk gelebilirdi, ama öyle değil. 2- 55. Kuzey paraleli ile 33. Doğu meridyeninin kesiştiği nokta, Gagarin şehrinin bağlı bulunduğu Smolensk Oblast’ın tam orta yerini gösterir. Bu durum mucizevi işaretin olasılığını kat kat azaltır. 3- Gagarin şehrinin koordinatı ise tam olarak 55 derece, 33 dakikadır. Bu durum ise, mucizeyi işaret olmaktan çıkarır ve tam bir mucize kılar. 1400 küsür yıl önce 55:33 ayetinin anlattıkları ile sure ve ayet numarasının, günümüzde gerçekleşen ilk uzay yolculuğunu yapan Gagarin’in doğduğu Gagarin şehrinin koordinatıyla aynı çıkması Kuran’ın gaybi bir haberidir.
  3. ANKEBUT SURESİNDEKİ İNANILMAZ ENLEM-BOYLAM MUCİZELERİ Ankebut suresinde böylesine açık ve net bir mucizenin olabileceğine inanamayacaksınız. Ankebut suresinin sure numarası 29 dur. Bu surenin 38. ayetinde Semud ve Ad kavminden bahsedilerek, onların yaşadıkları yerler hakkında beyanda bulunulduğu ve açıklama yapıldığı belirtilmektedir. İster istemez tam bu ayette bu kavimlerin yaşadığı yerler hakkında açıklama yapıldığının belirtilmesi, bu yer belirlemenin bir çeşit navigasyon koordinatıyla gerçekleşebileceğini düşündürdü. Dünya üzerinde bildiğiniz üzere ancak paralel ve meridyenlerle (enlem-boylam) bir yer belirleme mümkündür. Bunun için iki veri gereklidir: Enlem ve boylam değerleri. Kuran-ı Kerim’deki ayetlerin de bir koordinatı bulunur. Bunlar o ayetin Kuran’ın neresinde olduğunu anlamamıza yardımcı olur. Tahmin edeceğiniz üzere Ankebut suresi 38. ayetin koordinatı olan (29: 38) verilerini enlem –boylam değeri olarak uyarladığımızda ortaya çok şaşırtıcı bir mucize çıkmaktadır. Gerçekten de 29. Kuzey paraleli ile 38. doğu meridyenin birleştiği nokta, ayette geçen kavimlerin yaşadığı bölgeye isabet etmektedir. Semud kavmi, Ad kavminin devamı olan bir toplumdur. Ad kavmi helaka uğradıktan sonra ilk yaşadıkları bölge olan Arabistan Yarımadasının güneyinden, kuzeye göç etmişler ve Semud kavmini oluşturmuşlardır. Aynı bölge bu bakımdan Ad ve Semud’un yaşadığı yerlere karşılık gelmektedir. Aynı şekilde 36. ve 37 ayetlerde bahsedilen Medyen kavminin yaşadığı bölge de tam olarak 29. paralel ile 36. Ve 37. meridyenlerin birleştiği yerlere karşılık gelmektedir. Üstelik Semud kavmnin yaşadığı yerle ilgili olarak Medine (Hicaz) ile Şam arasındadır deniyor ve Medine ile Şam arasına bir doğru çizdiğimizde tam orta noktası 29. kuzey paraleli ile 38. doğu meridyeninin kesiştiği noktaya rastlıyor. Bu coğrafi bölgelerin haritaları ve haritalar üzerindeki enlem-boylam gösterimleri ilgili çalışmada kaynaklarıyla birlikte mevcuttur. Bunlarla da bitmiyor. Lut Gölü’nün coğrafi konumu ve Hz. Musa’nın denizi yardığı tahmin edilen bölgelerin de koordinatları sure ve ayet numaralarıyla işaretlenmiş. Neden kuzey paralelleri ve doğu meridyenlerinin esas alınması gerektiğinin de çok basit bir açıklaması vardır. Sure ve ayet numaraları doğal olarak pozitif tamsayılardan oluşmaktadır. Koordinat düzleminde her iki unsurun da pozitif olduğu bölge (+x, +y), dünya haritasına uyarlandığında kuzey paralelleri ile doğu meridyenlerine karşılık gelmektedir. (Ekvatoru x- ekseni, 0 derece boylamını da y- ekseni olarak varsayıyoruz. ) Ayrıca neden Ankebut?... Ankebut örümcek anlamına gelir. Surenin bir ayetinde örümceğin evinden bahsedilir ve sure adını bu ayetten alır. Örümceğin evi, bilindiği üzere örümcek ağındandır. Örümcek ağı şekil itibariyle doğadaki yapılar içerisinde paralel ve meridyenlere en çok benzeyenidir. Üstelik El-Ankebut kelimesi teknik bir terim olarak, lehva üzerindeki şebeke ( ağ, örgü, ızgara) anlamına gelmektedir. Tıpkı bir haritanın üzerindeki enlem- boylam çizgileri gibi… Daha ne kadar açık bir mucize bekleyebiliriz ki... Bu konuların dışında yeni tespitlerimden biri olan, Hz.Adem ve Havva'nın yeryüzüne indirildiği yerin koordinatlarıyla ilgili olan ve National Geografic kurumunun yürüttüğü Genografic Project çalışmasına dayanan mucizevi uyumu da incelerseniz çok sevinirim.2/Bakara:36 ayetiyle 2:36 koordinatlarının nasıl mucizevi bir şekilde uyum gösterdiğine tanık olacaksınız BU VE DİĞER BİRÇOK MUCİZENİN İNSANLIĞA DUYURULARAK İSLAM İNANCININ YAYILMASINA KATKIDA BULUNMANIZI RİCA EDERİM... EĞER MESAJIMI OKUDUYSANIZ KISA BİR YORUM GÖNDERİRSENİZ SEVİNİRİM.. ALLAH`A EMANET OLUN..
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.