Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

fcabas

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    21
  • Katılım

  • Son Ziyaret

fcabas - Başarıları

Yazar

Yazar (5/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. fcabas

    Diş Eti Kanaması

    Diş Eti Hastalıkları Dişler düzgün temizlenmediğinde, üzerlerinde ve aralarında biriken yiyecek artıkları bakteriler üretirler. Bakteri plağı dediğimiz bu püremsi birikintiler, diş çürüklerinin ve dişeti iltihaplarının baş sorumlusu olup, zamanla tükürüğün çökelmesi sonucu diş taşlarını oluştururlar. Bakteri plağının içinde üreyen mikroorganizmalar, şekerli gıdaları parçalayarak asit üretirler. Ve bu asit, dişi küçük bir bölgeden başlayıp giderek büyüyen bir şekilde çürütür. Daha ileri safhalarda çekim kaçınılmaz olabilir. Dişeti iltihabının ilk belirtisi dişetindeki kanamalardır. Dişetlerinde renk, şekil bozuklukları ve ağız kokusu ile kendini daha da belli eder. Dişeti iltihabının neden olduğu diş kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş kayıplarından çok daha fazladır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Sağlıklı dişeti açık pembe renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal kabuğuna benzer parlak - pütürlü bir görünümü vardır. Diş eti Hastalığının Belirtileri: Diş eti hastalıklarının ilk ve en önemli belirtisi dişeti kanamasıdır. Sağlıklı dişeti kanamaz Diş etlerinde şişmeler, kızarmalar oluyorsa, Diş etlerinde çekilmeler ve açığa çıkan kök yüzeylerinde oluşan hassasiyet oluşuyorsa, Dişeti kenarlarında veya dişler arasında, diş taşlarına bağlı olarak oluşan siyah alanlar görülüyorsa, Diş ile dişeti arasından iltihap geliyorsa, Dişlerde sallanmalar, uzamalar ve dişler arasında açılmalar oluyorsa, Ağızda sürekli bir kötü koku ve kötü tat hissi var ise,
  2. Kırmızı hevhulma şifalı bitkiler arasında kuvvet verici ve ishal hastalığına iyi gelmesi yönüyle tanınır. Bu bitki ishalin tedavisinde kullanılır. Ayrıca bağırsak iltihaplanmasına iyi geldiği bilinmektedir. Bu bitki ayrıca bayanlarda olan vajinal akıntılarıda kesmektedir. Egzama sebebiyle parmak aralarında meydana gelen kaşıntıların tedavisinde de kullanılmaktadır. Damar büzücü özelliği sebebiyle kanamaları durdumada kullanılabilir. Adet kanamalarını durdurmada ve adet düzensizliğinde etkilidir.
  3. fcabas

    Çene Kisti Nedir?

    Çene Kisti Nedir ? ; Çene kisti içi sıvı ile dolu ve etrafı kapsülle çevrili patolojik doku olarak yapabiliriz. Çene kistleri herhangi bir ağrı sızı gibi belirtileri olmadığından çekilen diş röntgenleri ile tesbit edilebilir. Çene kistleri oluşum olarak dişler beslendiği için alt diş yapısı içinde olgunlaşmaya başlar. üst çene de oluşması alt çene ye göre çok daha azdır. Çene kistleri büyüdüklerinde oldukları yerde çok ciddi soruna neden olurlar. Bu durumdan hemen kurtulunması greklidir. Çene Kisti tedavisi ; Çene kistleri tedavisinde çene kemiğindeki kisti tamamen ve dokusunu zedelemeden dışarıya çıkartmakdır. Bu işlemi yaparken çok hassas olunması gerekir ki yapılan hassas çalışma sayesinde kistin nüks etme olasılığı düşürülmelidir. Kazı*********** tamamen temizlenmiş sayılmaz. Bu işleminde gene uzman bir çene cerrahisi alanında ihtisası olan bir doktor tarafından yapılması gereklidir. Çene Kisti ameliyatı sonrası; Çene kisti ameliyatı tam teşekküllü bir hastane ortamında yapılmalıdır. Kistin büyüklüğüne göre ameliyat 30 dk ile 2 saat arasında geçer. Ameliyat sonrası 3- 5 gün içerisinde hasta normal hayatına geri döner. Ameliyat sonrası antibiyotik ağrı kesici ve gargara verilir. Kaynak: uzmandoktorum
  4. Başlıca karaciğer hastalıkları hepatit, karaciğer yağlanması ve sirozdur. Bütün bu hastalıklar farklı tedavi protokolleri içermesine karşın, öncelikle karaciğer yetmezliğine neden olan gıdalar varsa diyetten uzaklaştırılarak tedaviye başlanmalıdır. Karaciğer yetmezliğiniz varsa, aşağıdaki tavsiyelere uymalısınız: * Aşırı alkol tüketiminden kaçının. * Yağlı gıdaları fazlaca tüketmeyin (mayonez, kaymak, krema, vb.). * Kırmızı et tüketimini aza indirin. * Margarin, tereyağı, kuyruk yağı ve iç yağı kullanımını azaltın. * Dışarıdan beslenme alışkanlığına son verin. * Tüketilen gıdaların temiz ve hijyenik koşullarda hazırlanmış olmasına dikkat edin. Yukarıdaki uyarılara uymanız durumunda yürütülecek tedavi şekli ise şöyledir: * Sık aralıklarla ve az miktarlarda beslenin. * Uygulayacağınız diyetin yeterli düzeyde protein içermesine özen gösterin. * Diyetin enerjisinin yüksek olmasına dikkat edin ki, verilecek protein, doku onarımı için kullanılabilsin. * Bulantı, kusma var ise yağı, yemekte kullanılan yağı mümkün olduğunca azaltın. * Aşırı kilolar ve buna eşlik eden karaciğer yağlanması var ise, ideal vücut ağırlığına dönmek için çaba harcayın. * Ödem yoksa, sodyum ve sıvı kısıtlamasına ihtiyaç duyulmayabilir. * Kabızlık oluşumunu engellemek için uygulanan diyet, bol posa içermelidir (Kanamaya yol açacak bir neden yoksa). * Emilimdeki bozulmalara bağlı vitamin ilavesi düşünülmelidir. * Son yıllarda yapılan araştırmalar, enginarın karaciğer rejenerasyonu üzerine potansiyel bir etki mekanizması olduğunu göstermektedir. Kaynak: Uzmandokturum
  5. Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Obezite genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Bilindiği üzere beslenme; anne karnında başlayarak yaşamın sonlandığı ana kadar devam eden yaşamın vazgeçilmez bir ihtiyacıdır İnsanın büyümesi, gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için gerekli olan besin öğelerini yeterli ve dengeli miktarda alıp vücutta kullanabilmesidir. Karın doyurmak, açlığı bastırmak, canının çektiği şeyleri yemek veya içmek değildir. Günlük yaşamda bireylerin (gebe, emzikli, bebek, okul çocuğu, genç, yaşlı, işçi, sporcu, kalp-damar, şeker, yüksek tansiyon hastalığı, solunum yolu bozuklukları vb.) yaşa, cinsiyete, yaptığı işe, genetik ve fizyolojik özelliklerine ve hastalık durumuna göre değişen günlük enerjiye ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek için, alınan enerji ile harcanan enerjinin dengede tutulması gerekmektedir. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %15-18'i, kadınlarda ise %20-25'ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde %25, kadınlarda ise %30'un üstüne çıkması obeziteyi oluşturmaktadır. Günlük alınan enejjinin harcanan enerjiden fazla olması durumunda, harcanamayan enerji vucutta yağ olarak depolanmakta ve obezite oluşumuna neden olmaktadır. Buna paralel olarak, günümüz teknolojisindeki gelişmeler, yaşamı kolaylaştırmakla birlikte, günlük hareketleri önemli ölçüde sınırlamıştır. Anlaşılacağı üzere obezite; besinlerle alınan enerjinin (kalori) harcanan enerjiden fazla olması ve fazla enerjinin vücutta yağ olarak depolanması (%20 veya daha fazla) sonucu ortaya çıkan, yaşam kalitesini ve süresini olumsuz yönde etkileyen bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da obezite, sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmıştır. Kaynak: Uzmandokturum
  6. fcabas

    Kronik Yorgunluk Sendromu

    Kronik yorgunluk sendromu ne demektir? Kronik yorgunluk sendromu, en az 6 aydan beri devam eden ve dinlenmeyle kolay geçmeyen yorgunluk duygusudur. Aslında sebepli yorgunluk, neredeyse her iki kişiden birinde dile getirilen bir histir. Bilinen yorgunlukların altında yetersiz dinlenme, tıbbi bir hastalık, depresyon ya da uykusuzluk gibi nedenler vardır. Oysa kronik yorgunluk sendromunda bunlardan hiçbiri yoktur. Kronik yorgunluk sendromu neden olur? Nedeni tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak psikolojik streslerin etkin olduğuna dair veriler hala günceldir. Vücut direnç düşüklüğü, hazırlayıcı bir etkendir. Ne tür yakınmalara yol açar? En önemli yakınma ani olarak başlayan yorgunluktur. Yorgunluk, belirgin güç kaybına yol açar. Günlük yaşam aktivitesini kısıtlar. Ev, iş ve sosyal ilişkiler ciddi olarak bozulur. Boğaz arısı, hafif ateş, kas-eklem ağrıları, hafif gece terlemeleri, baş ağrısı, lenf bezlerinde duyarlılık dile getirilen diğer yakınmalardır. Bu yakınmalar çok kez fibromiyalji ile karışır. Ayrıca çene eklemi ağrıları, kas ağrıları, uykusuzluk da dile getirilir. En sık kimlerde görülür? En sık, 30-45 yaşlarındaki kadınlarda görülür. Gençlerde ve erkeklerde daha az görülmektedir. Kronik yorgunluk sendromu belirtileri Boğaz ağrısı Boyun ve koltuk altı lenf bezlerinde hassasiyet Kas ağrısı Eklemlerde sebepsiz ağrı Baş ağrıları Dinlendirmeyen uyku Egzersiz sonrası 24 saati geçen halsizlik Ne yapılmalıdır? Stresten uzak durun Dengeli beslenin Spor yapın Sigarayı ve -alkolü- bırakın!
  7. fcabas

    Kan Zehirlenmesi

    Kan Zehirlenmesi Kan zehirlenmesi nedir? Mikropların kan dolaşımında üremeye başlamaları ile oluşur. Yalnız başına ya da menenjit ile birlikte görülebilir. Menenjite neden olan mikrop (meningokok) aynı zamanda kan zehirlenmesine de neden olur. Kan zehirlenmesini oluşturan başka mikroplar da vardır. Belirtileri Menenjit genellikle beş yaşın altındaki çocuklarda görülmekle birlikte herhangi bir yaşta da ortaya çıkabilir. Menenjit bebeklerde en belirgin şekilde kendini uzun süreli tiz sesli ağlamalarla ve bıngıldaklarda şişmeyle göstermektedir. Bebekleri sakinleştirmek ya da uyandırmak güç olabilmektedir. Bebeklik dönemini geçmiş olan çocuklarda ise ışığa bakamama, nöbet, zaman zaman bilinç kaybı, başağrısı, sırt, ense ve omuz bölgelerinde gerilme, bazı bölgelerde kırmızı döküntü, ateş, mide bulantısı, kusma ve ayrıca hastanın öne eğik durması halinde sırtta ağrı hissedilmesi şeklinde kendini gösterebilmektedir.
  8. Özellikle kadınların daha genç görünmek için ilgi gösterdiği kırışık giderici kremlerde ana etken madde olarak atkestanesi kullanılıyor. Ciltteki genişlemiş gözenekleri kapatıyor, yüzdeki kırmızı görünen kılcal damarları yok ediyor. Bu özellikler atkestanesinin damar büzücü oluşundan kaynaklanıyor . At Kestanesinin Faydaları İçerisindeki Aescin adlı madde özellikle kılcal damarlar üzerinde etkili olarak damarları güçlendirir ve esnekliklerini arttırır. Böylece, başta varis ve basur olmak üzere vücuttaki şişlikleri önleyici ve iyileştirici etki gösterir. Vücuda kuvvet verir. Güçlü bir antioksidandır. Göğsü yumuşatır ve öksürüğü keser. Romatizma ve mafsal ağrılarını dindirir. Ateş düşürücüdür. At kestanesi yağı ciltteki çatlaklara iyi gelir ve kırışıklıkları azaltır. İdrar yollarındaki taşları düşürmeye yardımcı olur. At Kestanesi Nasıl Kullanılır? At kestanesi daha çok harici olarak kullanılır. At Kestanesinin kabukları ateş düşürmek için, tohumları ise romatizma ağrılarına karşı kullanılır. At kestanesi tohumu, tentürü, merhemi ve yağı kullanılır. Bunun yanında, at kestanesi ekstresi şeklinde hazır ürünler bulmak mümkündür.
  9. Uzmanlar çeşitli hastalıklardan günde bir yemek kaşığı keten tohumu tüketilerek koruna bilineceğini söylediler. Salata, hamur işleri ve yemeklerde kullanılan keten tohumu, insan sağlığını etkileyen birçok hastalığa engel oluyor. Keten tohumunun mide-bağırsak sorunlarına iyi geldiğini söyleyen uzmanlar, keten tohumunun bağırsakları yumuşattığını ve kabızlığı giderdiğini kaydettiler. Kemikleri güçlendirdiği için özellikle menopoz döneminde yararlı olduğunu ifade eden diyetisyenler, keten tohumunun insan sağlığına faydalarını şöyle sıraladılar: “Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kalp-damar hastalıklarından korur. LDL kolesterol ve trigliserit seviyesini, yüksek tansiyonu düşürür. Romatizmal hastalıkları önler. Sinir sistemini ve hafızayı güçlendirir. Kan şekerini dengeler. Konsantrasyon bozukluğuna, yaşlanmaya bağlı dikkat dağınıklığına karşı iyi gelir. Haricen kullanıldığında yaraların çabuk iyileşmesini sağlar, nasırlarda kompres olarak, ayrıca egzama ve sedef hastalıklarında kullanılır. Solunum yolu hastalıklarında olumlu etki yapar. Ruhsal bozukluklara karşı iyi gelir. Öksürüğü giderir. Ağız boşluğu, boğaz ve diş eti rahatsızlıklarında gargara olarak kullanılır. Omega-3, omega-6 yağ asitlerinin iyi bir kaynağı olan keten tohumu, yüksek oranda çözünür ve çözünmez lif içerir, göğüs, kolon, prostat kanserine karşı koruyucu olan lignanların kaynağıdır.”
  10. fcabas

    Şeker Koması

    Vücudun şeker yakmasında ortaya çıkan bozukluğun neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde diabet denir. Pankreas, kandaki şeker miktarını kontrol eden ve adına insülin denilen bir madde salgılar. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir. Aç karnına alınan 100 gram kanda 80 miligram şeker vardır. Bu miktar yemekten 1-2 saat sonra 140 miligrama kadar yükselir. Kandaki şeker miktarı hastalığın durumuna göre aşağıdaki gibi tespit edilir. Şeker durumu açken yemekten 1-2 saat sonra; Normal kimselerde: 80 mg. 140 mg. Orta derecede: 130 mg. 190 mg. Ağır derecede: 160 mg. 215 mg. 2 çeşit şeker hastalığı vardır. Şekersiz Diabet Hipofiz bezinin arka tarafından salgılanan antidiüretik hormonun yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes insipidus denir. Şekerli Diabet Pankreasın salgıladığı insülin yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes mellitus denir. Şeker hastalığını doğuran nedenler dengesiz beslenme, şişmanlık veya sinir bozukluğudur. Bazı kimselerde de irsiyet önemli bir rol oynar. Hastalığın başlangıcında çok yemek ve su içmek ihtiyacı vardır. İdrar miktarı da artar. Kadınların idrar yapma yerlerinde kaşıntı vardır. Ayrıca devamlı yorgunluk hali görülür. İleri safhada devamlı baş ağrısı, el ve ayak titremeleri, iştahsızlık, aseton kokusuna benzer nefes kokusu, ter kokusu, adele krampları, hafıza zayıflığı, kısmi veya tam felç, iyileşmeyen yaralar ve uykuda sayıklama görülür. Şeker hastalığı tedavi edilmezse sonuç damar sertliği, kalp yetmezliği, göğüs anjini, görme zayıflığı, katarakt, karaciğer hastalıkları, siroz olabilir. İki çeşit şeker koması vardır. Diabetik Koma Daha ziyade şeker hastalarında görülür. Nedeni, insülin verme zamanını geçirmek, gerektiğinden az miktarda insülin vermek, bağırsak iltihabı, bademcik iltihabı, grip veya iyileşmeyen yaralardır. Şeker Eksikliği Koması Tıp dilinde hipoglisemi adı verilen bu çeşit koma, terleme, titreme, çırpınma huzursuzluk, şiddetli açlık, ve aşırı duygusallıkla başlar. Nedeni, fazla miktarda insülin vermek veya çok miktarda karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmektir. Şeker hastaları haftada en az iki kere ılık banyo yapmalıdır ve sonra da vücutlarının her tarafını ılık bir havlu ile ovmalıdır. Kabız veya ishal olmamalıdırlar. Perhiz yapmalıdırlar. Erken yatıp erken kalkmalıdırlar. Ağız, boğaz ve diş sağlığına aşırı özen göstermelidirler. Masaj, beden hareketleri ve açık havada yürüyüşü ihmal etmemelidirler. Vücudun şeker yakmasında ortaya çıkan bozukluğun neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde diabet denir. Pankreas, kandaki şeker miktarını kontrol eden ve adına insülin denilen bir madde salgılar. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir. Aç karnına alınan 100 gram kanda 80 miligram şeker vardır. Bu miktar yemekten 1-2 saat sonra 140 miligrama kadar yükselir. Kandaki şeker miktarı hastalığın durumuna göre aşağıdaki gibi tespit edilir. Şeker durumu açken yemekten 1-2 saat sonra; Normal kimselerde: 80 mg. 140 mg. Orta derecede: 130 mg. 190 mg. Ağır derecede: 160 mg. 215 mg. 2 çeşit şeker hastalığı vardır. Şekersiz Diabet Hipofiz bezinin arka tarafından salgılanan antidiüretik hormonun yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes insipidus denir. Şekerli Diabet Pankreasın salgıladığı insülin yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes mellitus denir. Şeker hastalığını doğuran nedenler dengesiz beslenme, şişmanlık veya sinir bozukluğudur. Bazı kimselerde de irsiyet önemli bir rol oynar. Hastalığın başlangıcında çok yemek ve su içmek ihtiyacı vardır. İdrar miktarı da artar. Kadınların idrar yapma yerlerinde kaşıntı vardır. Ayrıca devamlı yorgunluk hali görülür. İleri safhada devamlı baş ağrısı, el ve ayak titremeleri, iştahsızlık, aseton kokusuna benzer nefes kokusu, ter kokusu, adele krampları, hafıza zayıflığı, kısmi veya tam felç, iyileşmeyen yaralar ve uykuda sayıklama görülür. Şeker hastalığı tedavi edilmezse sonuç damar sertliği, kalp yetmezliği, göğüs anjini, görme zayıflığı, katarakt, karaciğer hastalıkları, siroz olabilir. İki çeşit şeker koması vardır. Diabetik Koma Daha ziyade şeker hastalarında görülür. Nedeni, insülin verme zamanını geçirmek, gerektiğinden az miktarda insülin vermek, bağırsak iltihabı, bademcik iltihabı, grip veya iyileşmeyen yaralardır. Şeker Eksikliği Koması Tıp dilinde hipoglisemi adı verilen bu çeşit koma, terleme, titreme, çırpınma huzursuzluk, şiddetli açlık, ve aşırı duygusallıkla başlar. Nedeni, fazla miktarda insülin vermek veya çok miktarda karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmektir. Şeker hastaları haftada en az iki kere ılık banyo yapmalıdır ve sonra da vücutlarının her tarafını ılık bir havlu ile ovmalıdır. Kabız veya ishal olmamalıdırlar. Perhiz yapmalıdırlar. Erken yatıp erken kalkmalıdırlar. Ağız, boğaz ve diş sağlığına aşırı özen göstermelidirler. Masaj, beden hareketleri ve açık havada yürüyüşü ihmal etmemelidirler.
  11. fcabas

    ŞİZOFREN

    ŞİZOFREN Şizofreni kişilik bölünmesi, zayıf kişilikli olma, zeka geriliği veya tembellik değildir. Önemli ruhsal hastalıklarından birisidir. Hastalarda genelde gerçekle hayal dünyasını ayırt edememe, mantıksal düşünme yeteneği kaybı, normal duygusal tepkiler verememe ve toplumsal kurallara uyamama görülür.Aynı zamanda hatırlama ve normal konu?ma yeteneği genelde kaybolur. Diğer bedensel ve ruhsal hastalıklarda olduğu gibi organik nedenleri vardır.Bu gün şizofreninin ortaya çıkışında rol oynayan dopamin ve serotonin sistemi gibi beyinde yer alan taşıyıcı (nörotransmitter) sistemlerin rol oynadığı araştırmalarla gösterilmektedir. Toplumda %1 oranında şizofreni görülmektedir. Sıklıkla 15-25 yaşları arasında ortaya çıkmaktadır. 12 yaşından önce ve 40 yaşından sonra görülmesi enderdir. Günümüzde kullanılan ilaçlar belirtileri büyük oranda kontrol altına alabilmekte ancak bazı semptomlar çoğu hastada yaşam boyu sürmektedir. Bu hastalığı tümüyle atlatan hasta sayısı tüm hastaların ancak 1/5’idir. Bazı hastalar sadece bir defa atak geçirmekte, bazı hastalarda ara dönemleri normal olan ve tekrarlayan ataklar olmakta, bazı hastalarda ise belirtilerde artma ve azalma ile giden ancak hiçbir zaman normale dönmeyen bir seyir görülebilmektedir. İlaç kullanımı ile çoğu belirti kontrol altına alınabilmektedir, buna karşın bazı hastalar halen var olan ilaç tedavilerinden faydalanamamakta, ekonomik nedenlerle ilaçları temin edememekte veya ilaç yan etkileri nedeni ile tedaviye devam etmek istememektedir. ŞİZOFRENİ NEDENLERİ NELERDİR ? Şizofreninin kesin nedeni tam olarak bilinememektedir. Bu konuda değişik teoriler ileri sürülmektedir. Klinik izlemelerde kan bağı olan kişilerde genetik yatkınlığın olduğu başka nedenlerin de araya girmesi ile hastalığın ortaya çıktığı görülmektedir. Tek yumurta ikizlerinin birinde şizofreni görülmesi durumunda diğerinde şizofreni ortaya çıkma olasılığı %50, anne babanın ikisinin birden şizofren olması durumunda çocuklarda şizofreni görülme olasılığı %40, anne veya babanın şizofren olması durumunda çocuklarda görülme olasılığı %8, kardeşlerden birinin şizofren olması durumunda diğer çocukta hastalığın görülme olasılığı %12’dir. Genetik geçişten sorumlu tutulan bazı genler vardır ancak bu konu henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Şizofren hastaların beyin tomografisi ve MR gibi radyolojik incelemelerinde beynin bazı bölgelerinde değişiklikler tespit edilmektedir ancak bu değişikliklerin şizofreniye özgü olmadığı bilinmektedir. Yine ölen şizofren hastaların beyin biyopsilerinde beyinde bazı doku değişiklikleri görülmektedir. Bu değişikliklerin de hastalık oluşmadan önce mi olduğu veya hastalığın ortaya çıkşıyla mı geliştiği bilinememektedir. Beyin biyokimyası ile ilgili araştırmalarda beyinde haberci rolü üstlenen (nörotransmitter) maddelerden biri olan dopaminin aktivite artışının hastalığa yol açtığı bilinmektedir. Son yıllarda dopamin yanında serotonin ve norepinefrin gibi diğer habercilerinde şizofreni oluşumunda rol oynadığı belirtilmektedir. Kullanılan ilaçlar da bu sistemler üzerinden etki etmektedir. Her hastada aynı belirtilerin ortaya çıkmaması,her ilacın her hastaya yaramaması hastalığın ortaya çıkışında bu maddelerle ilgili kişiden kişiye değişen özelliklerin olduğunu düşündürmektedir. Hastalığın ortaya çıkış nedeni olarak bazı hastalarda dopamin sistemi daha etkin olurken bazılarında sorun daha çok serotonin sisteminde olabilir. Bağışıklık sisteminin bu hastalığa yol açtığı öne sürülen teoriler arasındadır. Gebelik sırasında grip enfeksiyonu geçiren annelerin çocuklarında bu hastalığın ortaya çıktığı ileri sürülmüştür, ancak araştırmalar bunu desteklememektedir. Çevresel bazı etkenler hastalığın ortaya çıkışında rol oynamaktadır. Kalp hastaları nasıl çevresel stres yaratan durumlardan olumsuz etkileniyorsa veya stresli bir yaşam olayı nasıl hastalığın ortaya çıkmasında rol oynuyorsa şizofrenlerde de aynı durum geçerlidir. Bu hastalarda tek başına ilaç tedavisi genelde yeterli olmaz, stres yaratan durumların da ele alınması gerekir. Bazı aile yapılarının şizofreniye yol açtığı öne sürülmüş ve şizofren aileler modeli geliştirilmeye çalışılmıştır, ancak sonra yapılan araştırmalar bu teoriyi desteklememiştir. Şizofrenlerde hormonlarda bazı değişiklikler olduğu ve bunun da hastalığa yol açtığı belirtilmektedir. Bazı yapısal ve kimyasal bozuklukların şizofren hastaların algılarında bozulmalara yol açtığı ve hastaların algılarında seçicilik olmaması dolayısıyla beynin çok fazla uyaranla karşılaştığı öne sürülmektedir. Örneğin normal kişilerde bulundukları ortamda aynı anda ortaya çıkan seslere karşı bir seçicilik vardır, televizyonun sesini dinlerken dışarıda bağıran satıcının sesini algılamayabilir, oysa şizofrenlerde bu seçiciliğin olmadığı aynı anda var olan tüm seslerin algılandığı ve beynin fazla uyaranla karşı karşıya kaldığı belirtilmektedir. Stres-diyatez teorisine göre bünyesel olarak yatkın olan kişilerde stresli bir durumla karşılaşıldığında şizofreni ortaya çıkmaktadır. Şizofreninin ortaya çıkışında biyolojik, psikososyal ve çevresel etkenlerin birlikte rol oynadığı, stres yaratan bir durumla karşılaşıldığında hastalığın ortaya çıktığı ve stres yaratan durumun da bu etkenlerden biri ile ilgili olabileceği belirtilmektedir.Örneğin ortaya çıkarıcı etken enfeksiyon gibi biyolojik bir neden veya bir yakınını kaybetme veya sorunlu bir ailede yaşama gibi psikolojik bir neden olabilir. Her enfeksiyon hastalığı olan veya her yakınını kaybeden şizofreni olmaz, bu hastalığın ortaya çıkışı için bünyesel yatkınlığın da bulunması gerekir. ŞİZOFRENİ BELİRTİLERİ NELERDİR ? Şizofreni hastaları dünyayı değişik algılar. Normalde çevrede varolan uyaranlar dışında olmayan sesler, hayaller, garip kokularla dış dünya karışık ve anlaşılmazdır. Bu ortamda hastalarda anksiyete artışı, heyecan ve korku sıktır. Bu duygularla genelde normal olmayan davranışlar sergilerler. Şizofreninin ortaya çıkışı değişik şekillerde olabilir. Bazı hastalarda aniden ortaya çıkabileceği gibi çoğu hastada sinsice yavaş yavaş gelişir. Yavaş seyir gösteren şizofrenide başlangıçta dikkat toplama güçlüğü, toplumsal ilgiyi kaybetme, içine kapanma, kendine bakımda azalma, dini uğraşılarda artma veya kara sevdaya tutulma gibi belirgin olmayan ve ilk bakışta şizofreniyi düşündürmeyen belirtiler görülebilir ve sıklıkla başka psikiyatrik hastalıklarla karıştırılır. Bu başlangıç belirtilerinin ardından birkaç ay veya yıl içinde de tüm belirtileri ile hastalık ortaya çıkar. Hastalar sıklıkla garip davranışlar ve konuşmalar sergilerler.Gerçekte olmayan sesler işitmeye ve hayaller görmeye başlarlar. Bazı hastalarda garip pozisyonlarda uzun süre durma, bazılarında hiç hareket etmeksizin uzun süre sessiz kalma veya aşırı hareketlilik görülebilir. Yavaş seyir gösteren şizofreninin yanında hızlı seyir gösteren şizofreni de olabilir. Bu hastalarda ise belirtilerin çoğu bir arada aniden ortaya çıkar.Bazı hastalarda belirtiler hafif seyrederken bazılarında şiddetli semptomlar olabilir ve bu durumda hastaları kontrol etmek güçleşebilir. Şizofrenide görülen belirtiler iki başlık altında toplanır: pozitif belirtiler ve negatif belirtiler. Her hastada bu belirtilerin tümü bir arada görülmez. Şizofreninin tipine göre belirti kümeleri de değişir. Örneğin paranoid şizofrenide şüphecilikle ilgili belirtiler baskındır. Paranoid şizofrenlerde sık görülen temalardan bazıları şunlardır: kendisine kötülük yapmak isteyen kişiler veya güçler vardır, bununla ilgili sesler işitmektedir, bu nedenle evde perdeleri kapatıp oturmakta, yemek yerken zehirlenme riski olduğunu düşünerek yemeği kendi önünde hazırlatmakta veya kendi yaptığı yemeği yemektedir. Odasına dinleme cihazları yerleştirilmiştir, bu nedenle odasında temkinli konuşmaktadır, eşi kendisini aldatmaktadır, v.b. Basit şizofrenide ise toplumsal çekilme, içine kapanma, sosyal aktivitelerde azalma, kendine bakımın düşmesi gibi belirtiler dışında fazla bulgu olmayabilir. Pozitif belirtilerde; şüphecilik, işitme varsanılar ve garip davranışlar sıktır.Hastalarda düşünce ve konuşmada kopukluk görülebilir. Konuşurken konudan konuya atlama, içerik olarak bir anlam ifade etmeyen sözcükleri birbiri ardına sıralama sonucu dinleyenler tarafından bir anlam ifade etmeyen sözcük salatası dediğimiz içeriği boş, anlamsız ve karmaşık konuşma biçimi görülebilir. Bazende hastalar kendileri kelime uydururlar, bu kelimeler kendilerince bir anlam ifade etmektedir.Aslında anlamsız gibi görülen konuşmaya dikkat edilirse çokta anlamsız olmadığı içeriğinin olduğu görülebilir. Bu konuşma biçimi kişinin çağrişimlarının hızlanması ile ilgilidir. Düşüncede bu hızlanmanın yanında duraklamalar da görülebilir. Hastalar konuşurken ani duraklamalar, bloklar genelde buna bağlıdır. Düşünceler genelde çocuksu ve büyüseldir. Hastalarda gerçekle bağlantısı olmayan inanışlar görülebilir. Bu hastalarda görülen bazı düşüncelere şu örnekler verilebilir; telefonları dinlemekte, insanlar kendisini takip etmekte, herkes düşüncelerini bilmektedir, kötülük yapmak isteyen kişiler vardır, hatta ev içindeki yakınları bile kötülüğünü istemekte ve kendisine zarar vermek için planlar yapmaktadır,televizyondan mesajlar almakta, herkes kendisine manalı manalı bakmaktadır, iç organları parçalanmış ve yok olmuştur, telepatik güçleri vardır, uzaylılar kendisi ile bağlantı kurmaktadır v.b. Gerçekle bağlantısı olmayan sesler işitilebilir. Bazen bu sesler bazı komutlar vermekte, alay etmekte veya kötü sözler söylemektedir. Yine gerçekte olmayan hayaller görülür. Garip şekiller, korkunç yaratıklar olabilir. Hastalar bu ses ve görüntülerin gerçekte olup olmadığını ayırt edemez. Çoğu zaman bunlardan rahatsız olurlar ve korkarlar. Bunları kendi beyinlerinin bir ürünü olarak kabul etmez ve genelde dışarıdan birileri tarafından yapıldığını düşünürler. Bazen bu seslere yanıt verir, konuşmaya başlarlar veya görüntüleri takip ederler. Hastaların bu hareketleri dışarıdan gözlendiğinde kendi kendine konuşuyormuş veya sabit bir noktaya bakıyormuş gibi gelir. Negatif belirtilerde; toplumsal çekilme, içine kapanma, ilgi ve istek azlığı, kendine bakımda azalma, konuşma ve hareketlerde azalma gibi belirtiler görülür.
  12. Limon, güzelliğine düşkün olan kadınların özellikle tüketmesi gereken sebzeler arasında yer almalı. Cildiniz için canlandırıcı bir etki yapan limonu ayrıca peeling, temizleme losyonu ve yüz maskesi yapımında da kullanabilirsiniz. Limonlu Yüz Temizleme Losyonu Limon yağlı ciltler için ideal bir temizleyicidir. Çünkü limonun sıkılaştırıcı bir etkisi vardır. Tarifini verdiğimiz yüz losyonu, yüzdeki siyah nokta ve sivilcelere karşı en ideal losyondur. Bunun için 30 ml. limon suyunu 30 gr. bal ve 200 ml. damıtılmış suyla karıştırın ve bu karışımı bir cam şişesinin içine koyun. Hazırladığınız bu losyonu sabahları ve akşamları, bir pamuğa damlatarak yüzünüze sürün. Böylece hem temiz hem de canlı bir cilde sahip olacaksınız. Ancak yüzünüze bu karışı sürdükten sonra en az iki saat güneşe çıkmamaya dikkat edin. Aksi halde yüzünüzde lekeler oluşur. Cildiniz İçin Serinletici ve Canlandırıcı Bir Etki Yapar Altı adet limonu, kabukları ile birlikte halka şeklinde dilimleyin. Derin bir kaba soğuk su doldurun ve içine dilimlediğiniz limonları atın. Limonların kabukları yumuşayana kadar en az bir-iki saat bekletin. Süre tamamlandıktan sonra limonları elinizle sıkın ve banyo suyunun içine limonları ve hazırlanan suyu ilave edin. Eğer limonların suda bekletilme süresi sizin için çok uzun ise, o zaman limonların suyunu sıkın ve limonlarla birlikte banyo suyuna katın. Hazırladığınız limon banyosunun içinde 20 dakika kalmanız yeterli olacaktır. Bu özel banyo için kan dolaşımınızı hızlandırırken, iç açıcı limon kokusu da güne dinamik başlamanıza yardımcı olacaktır. Limonun diğer faydaları • Kendinizi yorgun, bitkin, halsiz hissettiğiniz durumlarda bir bardak limonata iyi gelecektir. • Kansızlık problemi olan kişilere limon oldukça faydalıdır. • Ağız içindeki yaralar için, limon suyu ile gargara yapmak çok faydalı olur. • Limon zayıflamak için etkili bir diyet menüsü maddesidir. • Diş beyazlatmada limon oldukça etkilidir. • Limon karaciğer temizliğinde oldukça etkilidir.
  13. Kayısı A, B, C ve P vitamini açısından zengin bir meyve olan kayısı aynı zamanda bol miktarda demir içerir. Ayrıca magnezyum, kalsiyum, fosfor, kükürt, bakır, krom ve manganez mineralleri açısından da zengindir. Kayısı çekirdeği içinin halen kansere karşı kullanılabilirliği araştırılmaktadır ve bazı kanser ilaçlarında kullanılmaya da başlamıştır. KAYISININ FAYDALARI: Kayısı besleyici ve iştah açıcıdır. Bol miktarda demir içerdiğinden kansızlığa iyi gelir Vücuttaki zararlı maddelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olur Başta akciğer ve cilt kanseri olmak üzere kansere karşı koruyucudur Vücuda kuvvet verir. Bedensel ve zihinsel yorgunluğu giderir. Özellikle gelişme çağındaki çocuklara faydalıdır. Raşitizm gibi gelişme bozukluklarını önler. Hastaların iyileşmesini hızlandırır. Sinirleri sakinleştirir ve uyku verir. Migrene karşı da iyi gelir.Ayrıca cildi besler, nemlendirir ve yumuşatır. Kayısı hem kemiklerin güçlenmesinde hemde dişlerin gelişiminde önemli bir rol oynar. Kayısıda bulunan A vitaniminine, üreme ve büyümede enfeksiyonlara karşı vücut direncinin artmasında Böbrek hastalıkları, hepatit ve siroz tedavisinde kullanılmaktadır. Kalp kaslarının kuvvetlenerek düzenli çalışmasında olumlu tesirinin olduğu belirlenmiştir. Kansere karsı koruyucu bir etkiye sahiptir. Dişlerin daha sağlam ve kuvvetli olmasında önemli rol oynar. Kayısı Nasıl Kullanılır? Kayısı kuru ya da taze olarak yenebileceği gibi reçeli ve kompostosu da yapılabilir. Ayrıca, Kayısı çekirdeği yağ elde etmek için kullanılır. Kayısının yaprakları da kullanılır. Kayısı kompostosu idrar söktürür ve kabızlığı giderir. Kuru kayısı A, B ve C vitaminleri ve potasyum minerali açısında oldukça zengindir. Kayısının yemeklerden sonra yenmesi hazmı kolaylaştırmasını sağlar. Bunların dışında, kayısı cilt bakımı için maske yapılarak yüze sürülebilir.
  14. Almanya sağlık Bakanlığının bitkisel preparatların hazırlanması ve ruhsatlandırılmasından sorumlu E komisyonu kakulenin hazımsızlık için kullanılabileceğini belirtmiştir. Olgunlaşmadan toplanan kakule bitkisinin tohumlarından elde edilen kakule içerisinde barındırdığı etken maddeler ve mineraller sayesinde bir çok faydaya sahiptir. Kakulenin bilinen en büyük faydası mide rahatsızlıklarına iyi gelmesidir. Ana vatanı olan Hindistan’da halkın büyük çoğunluğu ağızlarının daha güzel kokması için gün içerisinde kakule tohumlarını ağızlarında tutmaktadırlar. Ağıza alındığı anda ağız kokusunu gidermesinin yanı sıra ayrıca ağıza hoş bir tat ve ferahlık verir. Bu özelliği ile mide bulantısının geçmesine yardımcı olmaktadır. Kusma hissinin azalmasını sağlar. Kakulenin faydaları arasında mide hastalıklarına iyi gelmesi, mideyi çalıştırarak sindirimi kolaylaştırması, bronşite iyi gelmesi, dizantiriyi tedavici edici etkisinin bulunması, mide ve bağırsaklarda oluşan gazı sökmesi, kalp rahatsızlıklarına olumlu etkisinin bulunması, migrene iyi gelmesi ve akciğerler için antiseptik etki göstermesi sayılabilir. Kakulenin tohumları öğütülerek baharat şeklinde de kullanılmaktadır. Yemeklere tat ve lezzet vermesi için kullanılan kakulenin hoş kokusunu kaybetmemesi için kullanmadan hemen önce çekilmesi önerilmektedir. Kakulenin tohumları kaynatılarak çay şeklinde de tüketilebilir. Ancak günde 3 fincandan fazla içilmemesi önerilir. Kakulenin Faydaları İştah açar. Baş ağrısını geçirir. Cinsel gücü arttırır. Vücuda rahatlık verir. Ağız kokusunu giderir. Vücuda ferahlık verir. Sindirim sistemini uyarır. Tükürük akışını hızlandırır. Sindirim işlemini kolaylaştırır. Hafızayı güçlendirici özelliği vardır. Mide rahatsızlıklarını ve gazları giderir. Tadı ve kokusu ile bulantı ve kusmaya karşı da faydalıdır.
  15. İbni Sina’nın kitabında geçen oğul otu binbir derdin dermanı… Özellikle ruh ve fiziksel rahatsızlar için birebir… Oğul otunun faydaları saymakla bitmiyor… İşte oğul otu mucizesi. Oğul Otu (Melisa) Gençlik Sihiri: Melisa otu ciltteki kırışıklıkları gidermede birebirdir… Bunun için bir tas kaynamış suya, bir avuç melisa konur, 10 dakika kadar yüz buhara tutulur, buhardan sonra melisa ile yapılmış yüz toniği ile yüz yıkanır. Tonik yapmak için bir su bardağı kaynar suya, bir çorba kaşığı melisa konur. Üstü kapalı olarak kısık ateşte 5 dakika tutulur, ateşten alınır, 20 dakika demlenir sonra süzülür. Yüzünüze süreceğiniz tonik hazırdır artık. Bu formül her türlü cilt için uygun ve etkilidir. Kırışıklıkları giderdiği gibi yaşlanmayı da önler… Oğul otu terlemenin de dermanı… Bir demek kaynatıp, suyunu vücudunuza sürerseniz ter kokusuna son veriyor. Oğul otunun ezilerek yapılan lapası böcek ısırmalarında etkili bir ilaçtır. Baş dönmelerine, adet dönemi, migren, mide, bağırsak, romatizma ağrılarına çay olarak içilirse faydalı olduğu yapılan araştırmalarda görülmüştür. Romatizma ve spazm çözücü olarak çok etkilidir. Hazım sorununa da derman olur. En etkili olduğu alan ise sinir sistemidir. İçinde citrale ve citronellal maddeleri bulunması dolayısıyla sinirleri yatıştırır. Sakinleştirici etkisi olan oğul otu uykusuzluk sorununda da tercih edilir. Vücudun normal uyku düzenine dönmesine yardımcı olur.. Nefes darlığı ve hazım derdine derman olur. Oğul otu en çok ruhsal ve fiziksel sakinleştirici özelliği ile bilinir. Sinir krizleri, depresyon, gerginlik, depresif huzursuzluk, istem dışı kasılmalara ve hafıza zayıflığına çare olarak görülmektedir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.