Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

sleepwalker

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    77
  • Katılım

  • Son Ziyaret

2 Takip eden

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Belirtmemiş

sleepwalker - Başarıları

Meraklı

Meraklı (6/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

2

İçerik İtibarınız

  1. Bilinçaltı çoğumuzun bildiği ya da duyduğu bir kavram. Bu kavram bilincimizin farkında olmadığı ama davranışlarımızın yönlendirilmesinde önemli rol oynayan bir yapıyı belirtiyor. Bilinçaltının en önemli özelliği ise bilicimizin farkına varmadığı olayları, sesleri, resimleri kaydetmesi. Siz beş katlı bir binaya çıkarken merdivenleri saymıyorsunuz ama bilinçaltınızda bu sayıyı biliniyor ve kaydediliyor. Aynı şekilde bebekliğimize dair anlıları bilinçaltı kayıtlarının arasında bulmak pekala mümkün. Bunlar nasıl mı gerçekleşiyor? Gözde bilimsel olarak “fovea hareketleri” isimlendirilen hareketler bulunuyor. Bu hareketler sayesinde göz devamlı çevremizi tarıyor ve aldığı bilgileri bilinçaltına atıyor. Bizler bu bilinçaltına gönderilen verilerin çok ama çok az bir kısmını hatırlayabiliyoruz. Burada önemli olan nokta bilinçaltına gönderilen verilerin karar verme ya da eyleme geçme aşamasında fikirlerimizi ve davranışlarımızı direkt olarak etkilemesi. Bilinçaltını etkilemeyi hedefleyen mesajlara “subliminal” adı verilir. Genel olarak “bilinçaltına yönelik gizli mesajlar olarak ifade edebiliriz. Kişinin bilinçaltına ‘’subliminal’’ mesaj göndermenin birçok yolu bulunuyor. Bunlardan en çok kullanılanları : 1. Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel yolları. 2. Gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla şuur-altına itilen 25. kareler 3. Reklam afişleri, logoları ve benzeri nitelikteki görsel malzemenin içine saklanmış şekil, kelime ve rakamlar. İşin korkunç yanı bilinçaltının tüm görüntü, ses, resimleri kaydetme özelliği 1900’lardan beri insanları yönlendirmek için kullanılıyor. Nasıl mı? 1900’lü yıllarda Knight Dunlap adında Amerikalı bir psikoloji profesörü illüzyon gösterisi yaparken bilincin farkında olmadığı “hissedilemez gölge” ler kullanarak aynı uzunluktaki iki çizgiyi seyircilerin farklı algılamasını sağlamıştı. 1957 yılında market araştırmacısı James Vicary sinema ekranında çok hızlı bir şekilde parlayan mesajların insanların gıda üzerindeki tercihlerini etkilediğini belirtti. Ve ilk olarak “bilinçaltı reklam ” (subliminal advertisement) tanımlamasını kullandı. Vicary, yaptığı araştırmada takistoskop adı verilen cihazla filmlerin arasına “Caca Cola İç” “Patlamış Mısır Ye” mesajları yerleştirdi. Bu mesajlar saniyenin 1/3000 kadar kısa bir sürede görünüyor ve her 5 saniyede bir tekrarlanıyordu. Bu filmin arkasından New Jersey’deki Cola satışlarının % 18.1 ile % 57.5 arasında arttığı gözlemlendi. Bu araştırmanın ardından “bilinçaltı reklam ve yönlendirme” filmlerde, reklamlarda, dergilerde sık sık kullanılmaya başlandı. Mesela 5 Temmuz 1971 tarihinde Time’ın arka kapağında Gilbey’s London Dry Gin adlı bir markanın reklamı vardı. Reklamda bardaktaki buzlar üzerinde ‘sex’ yazıyordu. Bu reklam sayesinde Gilbey’s’in 1.5 milyon dolarlık satış yaptığı tespit edildi.. Reklamla ilgili yapılan araştırmada deneklere reklamın kendilerinde ne gibi bir etki uyandırdığı soruldu. Deneklerin yüzde 60’ı bu etkiyi ‘doyuma ulaşma’, ‘sex düşkünlüğü’, ‘heyecanlanma’, ‘romantizm’, ‘duyguları okşayıcı’ gibi ifadelerle tanımladı. Reklamın gizli mesaj içermeyen versiyonu ise denekler tarafından bu şekilde tanımlanmadı. Bir grup psikolog ve yazar konunun gündeme geldiği ilk yıllarda bu yöntemin uydurma ve efsane olduğunu ve insanları etkilemeyeceğini söylediler. Beyin dalgalarını ölçen teknolojilerin gelişmesi ile gizli mesaj içeren reklama beyin daha farkı ve fazla tepki verdiği gözlemlendi ve bu yöntemin etkisi kanıtlanmış oldu. Bilinçaltı reklamlarının etkisinin kanıtlanmasının ardından bir yandan bu yöntemin kullanımı arttı ve diğer yandan da bu gibi yöntemlerin kullanılmasını önlemeye yönelik yasalar çıkartıldı. Ülkemizde RTÜK bilinçaltı reklamı “Teknik cihazlar vasıtasıyla televizyon yayınlarında çok kısa süreli görüntüler kullanarak, izleyicilerin ancak bilinçaltıyla algılayabilecekleri ürün veya hizmetlerin tanıtılmasına ilişkin mesajlar içeren reklamlar” olarak tanımlamıştır. Yasalarımız tüketicinin korunması bakımından, gizli reklam ve bilinçaltı reklamı da yasaklamıştır. 3984 sayılı yasanın 20. maddesi, “Reklamların, program hizmetinin diğer unsurlarından açıkça ve kolaylıkla ayırdedilebilecek ve görsel ve işitsel bakımdan ayrılığı fark edecek biçimde düzenlenmesini, bilinçaltı ile algılanan reklamlara izin verilmemesini” hükme bağlamıştır. Radyo ve Televizyon Kuruluşları Reklam Yayın İlkeleri ve Usulleri İle Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Ödenmesi Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesine göre de, “Yayınlarda gizli reklam yapılamaz. Programlarda açıkça reklam olduğu belirtilmedikçe ürün veya hizmetler reklam amacını taşıyan şekilde sunulamaz. Çok kısa sürelerle imaj veren, elektronik aygıt veya başka bir araç kullanılarak veya yapılarının ne olduğu konusunu izleyenlerin fark edemeyecekleri veya bilemeyecekleri bir biçime sokarak, bilinçaltıyla algılanmasını sağlayan reklamların yayınlanması yasaktır.” Türkiye’de ve dünyanın bir çok yerinde bilinçaltı reklam yasaklanmıştır ama tüm reklamları, filmleri bilinçaltı mesaj içerip içermediği noktasında denetleyecek bir yapı kurulamamıştır. Bilinçaltı reklamlarında en çok iki nokta üzerine vurgu yapılmaktadır: “ölüm” ve “sex” yada “cinsellik”. Nedeni ise bilinçaltının “doğum” ve “ölüm” arketiplerine çok daha fazla duyarlı olması. Kısacası beyin, bu iki olaya daha fazla tepki veriyor. Sex mesajı doğum arketipinde, kill mesajı da ölüm arketipinde karşılanıyor. Mesela Kuzuların Sessizliği filminin kapağındaki kelebeğin üzerinde bir iskelet kafası var. Bu iskelet kafasının içinde ise çıplak kadın figürleri bunuyor. Yani doğum ve ölüm arketipleri birlikte kullanılarak etki arttırılmaya çalışılıyor. TV’de ya da sinemada kullanılan diğer bir bilinçaltı tekniği de 25 ve 25. kare tekniği. Gördüğümüz bir anlık bir görüntü 655 satır ve frame denilen 24 küçücük kareden oluşuyor. Her 24 kare ise -bu sinemada 25’dir- bir ekran büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327.5 satırda bir de ´control-track´ denilen aralık vardır. İşte bu aralıktan görüntüler kesilip aralarına başka görüntüler atılıyor. Bizim ülkemiz açısından üzücü olan durum ise kendi izlediğimiz ya da çocuklarımıza izlettiğimiz her dizi ve filmde bilinçaltımıza her türlü bilinçaltı yöntemi ile seks ve cinsellik temalarının kazınmasıdır. Özellikle Disney yaptığı çizgi filmlerde cinsellik temasını yıllardır çocuklarımızın bilinçaltına kazımıştır. Örnekleri ise şöyle: Alaaddin çizgi filminde ise “evet gençler soyunun” (good teenagers take of clothes) sesi hipnotik bir tonda gizli olarak tekrarlanmaktadır. Aslan Kral (The Lion King) adlı meşhur çizgi filmde yıldızlarla gökyüzüne “sex” kelimesi yazılmıştır. Jessica Rabbit (Who Framed Roger Rabbit) çizgi filminde filmin kahramanı Jessicanın kaçış sahnesinde eteği açılıyor ve kahramanın iç çamaşırsız olduğu görülüyor. Reklamlardaki ve filmlerdeki başlıca bilinçaltı uygulamaları ise şöyle: Camel’in logosunda kullandığı deve resminin sağ ayağında çıplak bir adam resmi bulunuyor. Yine Camel’in Smooth Karakter adlı tiplemesinde cinsellik tema olarak bilinçaltına kazınıyor. Cola çeşitli yıllarda hazırladığı reklamlarda cinsellik öğesini kullanıyor. Bunlardan dikkat çekici olanı Feel the Curves (kıvrımları hisset) reklamında Colanın yanında yer alan buz tanelerinin arasında bir çocuğun erkek cinsel organına doğru ağzını uzatmasıdır. Yakın zamanda yapılan bir reklamda ise kutu Colanın üzerinde buzlarla çıplak bir kadın figürü oluşturulmuştur. Pepsi ise kutu kola tasarımında “sex” yazısını gizlice çizgilerin arasına gömmüş ve bu şekilde satışlarını arttırmıştır. Dövüş Kulübü (The Fight Club) filminde 25. kare tekniği ile elinde sigara olan Brat Pitt resmi filmin çeşitli yerlerine yerleştirilmiştir. Daha dehşet verici olanı ise filmin kapanış sahnesinde erkek cinsel organının gösterilmesidir. Yukarıda bahsedilen örnekler tespit edilenlerdir. Kimbilir tespit edemediğimiz ve bilinçaltımıza cinsellik tohumlarını eken kaç film ve reklam vardır. Kendimizi ve çocuklarımızı dışarıdan ihraç edilen filmlerden ve dizilerden uzak tutmanın, sineme keyfine bir süreliğine ara verip evimizdeki TV’leri kapatmanın vakti geldi de geçiyor. ALINTI
  2. “ Türkiye’de transistör bile üretemiyoruz, nerede kaldı Tablet PC?” şeklinde bir yorumu basılı medyada da görünce artık bu makaleyi yazma gereği duydum. Daha geniş okuyucu kitlesini kapsasın diye yazının elektronik mühendisliği açısından teknolojik niteliği, mümkün olduğunca düşük tutulmuştur. Yazının esas amacı teknolojik açıdan yerli tablet üretiminin sadece mümkün olduğunu göstermek değildir. Türkiye’de ilk transistör ve kısa bir süre sonra da entegreler 1970′lerin başında üretilmeye başlanmıştır (Tıklayınız!). Bugün üniversitelerimizde, çeşitli kamu ve özel sektör kurumlarımızda ihtiyaca yönelik özgün CMOS tümdevreler, VLSI teknikleri ile tasarlanmakta ve üretilmektedir. “Biz hiçbir şey üretmiyoruz ki …” veya “Her boyayı boyadık, bir fıstıki yeşil kaldı!” şeklinde eleştiriler aslında sadece bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Bu tür eleştiriler bilim, teknoloji ve endüstri farklılıklarını da dikkate almadan yapılan sıradan yakınmalardır. Toplumuzda bilgisi olmadan fikri olma iç güdüsünü anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum. Teknolojik olarak “üretilebilirlik” yanında montaj ile başlayıp yerli katma değerin zamanla arttırılabilmesi, işletim sisteminin seçilmesi ve özgün bir yapıya kavuşturulabilesi, SoC (System on Chip) tekniği ile (iPad Apple A5 tarzı) donanımın özgünleştirilebilmesi, çalınma güvenliğinin sağlanması için izleme tekniklerinin nasıl yapılması gerektiğine de bu makalede ışık tutulmaya çalışılacaktır. Yazımız sadece teknik amaçlıdır, makalede MEB Fatih Projesi amacıyla tablet PC üretilmesi veya projede tablet PC kullanılması desteklenmemekte olup bu konudaki kaygılarım bir önceki makalemde anlatılmıştır. Teknolojik açıdan Tablet PC üretiminin nasıl yapılabileceği, ihtiyaçlar, teknik zorunluluklar ve imkanlar ele alındığında hangi noktalara dikkat edilmesi gerektiği bu yazıda anlatılacaktır. Öncelikle dünya çapında popüler tablet PC’lerin maliyetleri hakkında sizlere bazı değerler vermek istiyorum. Motorola Zoom ve Apple iPad2′nin BOM (Bill off Materials) malzeme listesi ve fiyatları yukarıdaki ilk şekilde görülmektedir. Çin’in en büyük üreticileri Foxconn (1) ve Pegatron’un (2) maliyet analizleri tablolarına dikkatle bakıldığında örneğin US$ 700 (yurt dışı fiyatı) satılan bir iPad’in üretim maliyetleri için BOM listelerinde sadece US$ 9-11 kazançları olduğu görülür. Bugüne kadar 15 milyon adet üretilen iPad Tablet PC’den Foxconn birim başına sadece USD 9-10 kazanırken bu ürünün Apple’a maliyeti US$ 250-300 olmaktadır. Görüldüğü gibi esas kazanç “üretmekte” değil tasarlamaktadır. Apple’nın tasarım başarısının altında yatan, şık endüstriyel tasarıma, yakınsamayı ve kullanıcı taleplerini iTunes gibi zengin ve özgün içerik kaynaklarını göz önüne alan yenilikçi çözümlerle karşılamasının yanında özgün işletim sistemine ve özgün donanıma sahip olmasıdır. Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in, Apple ilk “tıklayarak” erişimi bulduğunda bunun patentini almaları gerektiğini Apple’a bildirdiği halde patent alınmamış ancak bugün parmakla ekrana dokunarak seçme ve kaydırma işlemlerinin patenti alınmıştır. Ekrana dokunma, çekiştirme ve kaydırma insanoğluna yepyeni bir bakış açısı sağlamıştır. Bundan sonra üretilen çoğu bilişim cihazının keyboard’a, açılıp kapanan mekanik kapaklara ve hard disk’e sahip olmaması, Çin’de bu tür ürünlere “Glass Products”, cam ürünler, denmesine neden olmaktadır. Özgün donanım ve işletim sistemine geçmeden önce literatür açısından yarı monte ürün olarak tanımlanabilecek SKD (Semi Knocked Down) ürünlerden, CKD (Complete Knocked Down) ürünlere kadar her türlü montaj süreçlerine de “üretim” denildiğini belirtmeliyim. En basit montaj süreçleri bile katma değer üretir ve ülkeler için faydalıdır. Örneğin Foxconn’un Çorlu’daki fabrikasında yapılan da şu an için sadece bir montajdır, ama yine de ülke yararınadır. “Glass Products” ve LCD Ekran (Üretim, generationlar ve maliyetler) Doğası ve üretim teknolojileri gereği “Glass Products” ürünlerinde en büyük maliyet ekran yani LCD paneldir. LCD panel üretirken fabrikasyon sürecinin ilk adımlarında ekran boyutu arttıkça kullanılan cam büyüklüğü ile orantılı endüstri literatüründe “generation”lardan söz edilir. İlk LCD panel üretimi 1990′larda Japonyalı üreticilerin G1 jenerasyonu teknolojiyi gerçekleştirmesi ile başlamıştır. O gün için kullanılan cam 30cm x 40cm boyutunda, bu da yaklaşık açık duran bir kitap boyutunda olup bu camdan sadece 1 adet 15″ LCD ekran paneli üretilmekteydi. LCD Panel Üretimi Doğası ve üretim teknolojileri gereği “Glass Products” ürünlerinde en büyük maliyet ekran yani LCD paneldir. LCD panel üretirken fabrikasyon sürecinin ilk adımlarında ekran boyutu arttıkça kullanılan cam büyüklüğü ile orantılı endüstri literatüründe “generation”lardan söz edilir. İlk LCD panel üretimi 1990′larda Japonyalı üreticilerin G1 jenerasyonu teknolojiyi gerçekleştirmesi ile başlamıştır. O gün için kullanılan cam 30cm x 40cm boyutunda, bu da yaklaşık açık duran bir kitap boyutunda olup bu camdan sadece 1 adet 15″ LCD ekran paneli üretilmekteydi. Bugün için LCD panel teknolojisi G10, onuncu generationda olup bu teknoloji G8′den yaklaşık %70 daha büyük bir camdan hatasız panel üretebilme kapasitesindedir. G10 teknolojisinde 2,880 x 3,130 mm büyüklüğünde bir cam söz konusu olup tek bir cam panelden 28 adet 32 inch veya 15 adet 42 inch televizyon paneli üretilmesini sağlar. LCD Panel üretiminde yeni bir generationa geçiş 4-4.5 milyar US$ maliyetinde olup bu endüstri Kore firmaları hakimiyetindedir. Bu üretim dalında rekabet o kadar yoğundur ki geçtiğimiz Ağustos ayında Japon Hükümeti Kore firmaları ile rekabet edebilmeleri için Sony, Toshiba ve Hitachi gibi dev Japon firmalarına fon sağlayacağını açıklamıştır (Tıklayınız!). Teknolojide gittikçe artan ve bizim “Glass Products” diye sınıflandırdığımız mobil cihazları rekabetçi bir şekilde üretebilmek için LCD panel üretimi yapmalısınız ki bu şu an için imkansızdır. G1 birinci generationdan G10′a kadar hiçbir şekilde bu endüstriye girmemiş bir ülkenin bu aşamada bu endüstriye girmesi mümkün değildir. Bu sebeple dünyadaki en büyük LCD panel müşterilerinden biri olan Vestel’in de hükümete bunun mümkün olmadığını anlattığını biliyoruz. Yazının ilk başlarında söylediğimiz gibi bugünün global dünyasında “üretebilmek” demek zaten her parçasını, her chipi Türkiye’de üretmek demek değildir. Önemli olan ülkedeki katma değerinin arttırılması, esas olarak da tasarımdır. Maliyet tablolarına tekrar baktığımızda zaten materyal ve fabrikaya dayanan üretimin yanında asıl katkı sağlayacak olanın tasarlamak olduğunu görebiliriz. Bugün için üretilmiş bulunan 18 milyon tablet PC’ye karşın Fatih Projesi çerçevesinde tek bir kalemde 15 milyon alım yapılacağı ve bu satın alma gücünün endüstriye kaldıraç etkisi yapacağı görüşü kesinlikle yanlıştır. Aşağıdaki diyagramlarda da görüleceği gibi önümüzdeki 3-4 yıl içinde dünyada üretilecek tablet PC’ler 240 milyondur. Bu durumda da bizim satın alma gücümüzün de bugün düşünüldüğü gibi %50 değil sadece % 6 gibi olacağını söyleyebiliriz. Yine yanındaki şekilde gösterilen tablet PC satın alırken müşterilerin dikkat ettikleri hususlar bir anlamda bize üretilebilecek cihazlarda nelere dikkat etmemiz gerektiğini de göstermektedir. Türkiye’de Tablet PC Üretimi Türkiye’de tablet PC üretimi mümkündür. İlk olarak SKD üretim ile başlanması da doğaldır. SKD üretim yanında diğer taraftan da katma değerin nasıl arttırılacağı projelenmelidir. Öncelikle cihazın dış panelleri (kutusu), sonra chip üreticilerinin sağlayacağı referans devreler ile elektronik devreleri içeren baskılı devre kartı (PCB) (Tıklayınız!), pilleri ve daha sonra da özgün tasarım ve özgün yazılım. Şimdi Türkiye’de Tablet PC üretiminde nelere dikkat edilmesi gerektiğini irdeleyelim. Maliyet: Üretim süreci, parça maliyeti, teknolojinin endüstri haline getirilmesi ve farklı üretim seviyeleri için irdelenmelidir. Bugün için SKD üretim bile yeterli olurken, yarın tüm chipleri ve devreleri Türkiye’de üretmek rantable olabilir. Projede Apple iPad kullanıldığında yaklaşık US$ 500 birim fiyattan US$ 7.5 milyar bir bütçe gerekliliği varken, Amazon Kindle Fire türü bir cihaz ile bu bütçe US$ 3 milyar gibi yarısından az olabilecektir. Kullanım Kolaylığı: Üretilecek cihaz hem öğrenciler için hem de öğretmenler için kullanım kolaylığı sağlamalıdır. Dayanıklı: Cihazlar düşürmeye, çarpmaya karşı sert kabuklu (rugged) sınıfı olmalıdır. Teknik ve Lojistik Eko-Sistem: Cihazların temini, dağıtımı, yenilenmesi, bakım ve onarımı için bir eko-sistem tasarlanmalıdır. Güvenlik: Cihazlar ve işletim sistemi donanım ve yazılım korumalı olmalı, saldırılara, işletim sisteminin veya uygulama yazılımlarının bozulmasına karşı güvenlik içermelidir. Ayrıca cihazlar ısı güveliğine de sahip olmalılar. Bağlanabilirlik: Fatih projesinde bağlanabilirlik açısından birçok söylenti dolaşmaktadır. Fatih Projesi internet erişiminde sağlık çekincelerimi “Fatih Projesinde Çocuklarımızı Bekleyen Tehlike” adlı makalemde okuyabilirsiniz. Bu konuda bazı STK’ların “Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Elektromanyetik Güvenlik Komisyonu gibi birimlerce yapılan ve özellikle çocukların cep telefonu kullanımlarının kısıtlanması gerektiğini vurgulayan uyarılar bulunurken ve dünyanın birçok ülkesinde okullarda 3G veya Wifi cihazlarının kullanımı engellenirken, Türkiye’de 15 milyon öğrenciye Fatih projesinde nasıl bir altyapı sağlanacağı sadece teknik açıdan değil, öncelikle sağlık ve güvenlik açısından uzmanlarca incelenmeli ve çocuklarımızın sağlığını tehlikeye atmayacak bir çözüm oluşturulmalıdır.” fikrine katılıyorum. Ayrıca projenin yürütülmesinde teknik destek sağlayan EĞİTEK Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü yetkililerinin de bu soruna son derece yenilikçi bir çözüm getireceğine inanıyorum. Örneğin ısı yaymayan LED’ler ile gerçeklenen “Visible Light Communication” tekniğinin araştırılması gerekir. En kötü ihtimal ile projede kullanılan tabletlerin 3G’ye oranla 7 kat daha az termal etki (thermal effect) veya iyonlaştırıcı olmayan radyasyon etkisi olan kısıtlı Wi-Fi özelliği olması tercih edilmelidir. İşletim Sistemi: Bu tür mobil cihazlar için Android işletim sisteminin vazgeçilmez olduğu aşikardır. Android işletim sisteminin açık bir platform olduğu NDA anlaşmaları ile tüm kaynak kodlarının temin edilerek özgün bir işletim sistemi oluşturulabileceği unutulmamalıdır. Toplumda var olan “Tablet PC’lerimiz için Pardus seçilmelidir..” söylemi yanlıştır; o kadar yanlıştır ki zaten Pardus’u geliştiren ekip; “Pardus temelde masaüstünü ve küçük sunucuyu hedefleyen bir işletim sistemi. Mobil dünyayı görmezden gelmiyoruz, ama büyük planlarımız da yok bu konuda” diyor. Batarya Ömrü: Fatih Projesinde ihtiyaç duyulan uzun batarya süresinin projedeki en ciddi sorunlardan birinin olacağı ve eğer ihale yapılırsa bunun net olarak ölçülmesi gerektiğini şimdiden bildirmeliyiz. Devletin bazı ihalelerinde batarya şarj süresinin çok ciddi ele alınmadığını ve kamu zararı oluştuğunu biliyoruz, bu sebeple şimdiden bu projede herhangi bir şekilde satın alınan veya üretilen cihazların piyasa gözetimi yapılacağını bildirmek isterim. Fatih Projesinde öğrencilere tablet PC verildiğinde teorik olarak en azından günde bir defa bu cihazların şarj edileceğini ve en fazla 1 yıl içinde istatiksel olarak bu bataryaların ömrünün dolacağını ve çöpe atılacaklarını da bilmeliyiz. Takip Edilebilirlik: Öğrencilere verilecek cihazlar çalınmaya veya farklı amaçlar için elden çıkarılmaya karşın teknik olarak takip edilebilir olmalıdır. Üretilecek Tablet PC’lerin Media Access Control (MAC) adresleri tekil olmalı ve sistemler üzerine konulacak GPS chipleri ile herhangi bir internet erişiminde koordinatları merkeze bildirilmelidir. Bu teknoloji çok basit olarak tasarlanacak sistemlere eklenebilir. Sistemler öğrencilere veya öğretmenlere teslim edilirken MAC adresleri ile kullanıcı kimliği eşleştirilmelidir. Dokunmalı Ekran: Touch-screen dokunmalı ekran teknolojisi özellikle birden fazla parmak ile dokunma prosesinin ayarlama zorluğunun burada altını çizmek isterim. Foxconn ve Pegatron’un bu konuda zaman zaman Apple ve diğer markalar ile ciddi problemleri olduğunu ve üretimin bu aşamasında çok fazla emek sarf ettiğini biliyoruz. Özgün Donanım ve Özgün Yazılım İçin Önerilerim Özgün Donanım ve Özgün Yazılım İçin Önerilerim Bugünün teknolojisinde Tablet PC için ARM tabanlı bir donanım dışında çözüm önermek gerçekten zordur. Şu an için ARM Cortex A-8 işlemcili yanda blok diyagramı görülen bir tablet PC’yi Türkiye’de üretebilecek Vestel, Arçelik, Türk Telekom vb. onlarca elektronik üreticisi bulunmaktadır. Maliyetlendirme açısından bugün için LCD panel ve dokunmalı ekran ithalatı kaçınılmazdır. Hafıza chipleri, işlemci, güç yönetimi devresi, WiFi, GPS ve diğer bütünleşik devreler için Texas Instruments gibi üretici firmalar ile referans tasarımlar temin edilerek üretime başlanabilir. ARM işlemci ve Android işletim sistemleri önermemizin mevcut birçok nedeni içinde aşağıdakiler öne çıkmaktadır. ARM işlemcili tasarımlar Intel veya AMD’nin X86 geleneksel tasarımına göre çok daha ucuzdur. ARM işlemciler, Texas Instruments, Nvidia, Samsung, Freescale vb. birçok üretici tarafından sağlanabilmektedir. ARM işlemciler geleneksel x86 teknolojisine oranla çok daha az enerji sarf ettiklerinden çok daha uzun ömürlü batarya şarj sürelerine sahiptir. Geleneksel x86 tasarımı işlemci ve Kuzey – Güney chipleri olarak bilinen (CPU+GMCH/ICH) çoklu chip tasarımı yanında ARM işlemcili tasarım sadece bir chip içerdiğinden daha kolay bir tasarımdır. Türk mühendisleri ARM A8-9 veya yeni A-15 core ile tamamen özgün kendi işlemcilerini tasarlayabilirler. Üstelik NDA anlaşmaları ile işlemci donanımı ve Android işletim sistemi firmware içine tekrar tasarlanarak gömülebilir. Bu tür tasarımlara System-on-chip (SoC) denir. Bildiğiniz Apple iPad2′de örneğin ARM tabanlı bir sistem üzerinde geliştirilmiş A5 SoC işlemciye sahiptir.Bu tür mühendislik çalışmaları aşağıda detayları verilmiş ARM işlemcili geliştirme platformlarında yapılır. Sonuç olarak gömülü sistemler tasarımı yapmış herhangi bir elektronik mühendisi bile teknolojik açıdan Türkiye’de bir tablet PC üretilebileceğini bilir. Chip, işlemci üreticileri ve Android geliştiricileri ile yapılacak ortak çalışmalar sayesinde tüm süreç çok daha pratik olarak yöneticiler önüne konulabilir. (1) Foxconn Hakkında: Çin’de 16 ayrı fabrikada 900,000 çalışanı, sadece Sehenzen bölgesinde 420,000 çalışanı bulunmaktadır. 2009 yılı itibarı ile Foxconn’un sermayesi 5 milyar USD, gelirleri ise yılda 7 milyar USD’dır. Birçok Apple (iPhone, iPad..vs), Sony Ericsson, Nokia, Motorola, Dell ve HP marka ürünü Foxconn üretmektedir. Foxconn’un ülkemizde, Çorlu’da HP’ye kurduğu fabrikada her ay 300,000 Bilgisayar üretilecektir. (2) Pagatron Hakkında: Taiwan Asus firmasının 2007 yılında tüm fabrikalarını topladığı bir şirket olup daha sonra tamamen bağımsız kalmıştır. Bugün için 2.7 milyar US$ sermayeye sahip Çin’in en büyük üreticilerindendir. Niyazi SARAL
  3. Endüstri devrimi ile bilimin tüm alanlarındaki gelişmeler de ivmelenmiştir. Canlı varlıkların denizlerden karalara, sürünmekten ayağa kalkışa geçirdiği evrim, yazının bulunuşundan endüstri devrimine kadar geçen süredeki gelişmeler ile son yüzyıldaki, hatta 1950 yılında elektronik ve bilgisayar teknolojisinde transistörün bulunmasından bu yana geçen süre içinde insanlığın elde ettiği gelişmeler karşılaştırıldığında eksponensiyal bir hızdaki gelişme görülmektedir. Günümüz insanı teknolojinin bu baş döndürücü gelişmesi içinde iletişim olanaklarım sonuna kadar kullanabilmekte ve üzerinde yaşadığımız gezegenin tüm yerleşim noktalarına evinde kurulu bir bilgisayar aracılığı ile gidebilmekte, yerkürenin öbür ucundaki bir olayı canlı olarak izleyebilmektedir. Bu hızlı gelişme ve Evrenin gizemlerinin keşfedilmesi yönündeki bu olağanüstü yarış, insanları belirli kalıplar içinde kalmaya ve bu hızlı akışa ayak uydurmaları için de hızlı yaşamaya zorlamaktadır. Endüstri toplumunun insanı önceki yüzyılların insanı ile karşılaştırıldığında, yaşam biçimi, sanat ve kültür anlayışı, dış görünüşü ve alışkanlıkları ile farklılıklar gösterir. Duyguya hitap eden bir klâsik müzik ya da halk müziği, yerini yaşamın hızlı akışını ifade eden pop müziğe, underground, rock vb. müzik akımlarına bırakmıştır. Giyimde renk ve estetik kavramları, yerini marka kavramına bırakmaktadır. Fotoğraf tekniğinin bulunmasıyla gözleme dayalı bir sanat anlayışı yerini düşünmeye, gözlem ötesindeki hayal gücünü ön plâna çıkartan bir sanat anlayışına terk etmiştir. Empresyonizm yerini ekspresyonizme, o da soyut sanat anlayışına ve daha sonra da performansa bırakmaya başlamıştır. Güneşin batması ile uykuya yatan insan elektrikli aydınlatma düzeninin kuruluşu ile artık 24 saat yaşamakta, üretmekte ve var olan tüm sınırları hızla aşmaktadır. Üretimin hızlı temposu ile teknolojinin insan üstü yeteneklerini kullanan insan, günlük yaşamın kısır döngüsü içinde duygularından uzaklaşmış, daha çok başarı, daha hızlı yaşam, daha çok üretim gibi bir yarışa girmiştir. İnsanın hızlı yaşamı teknolojideki gelişme hızını arttırmakta, teknolojik gelişmeler de yaşamı daha da hızlandırmaktadır. İnsan ve makine yarış halindedir. İnsan makineleşmekte, duygusallığından uzaklaşmaktadır. Duygusal, dünyanın değerlerini, yani insanî değerleri doyasıya yaşayamayan insan, yerini robotlaşmış bir nesneye bırakmaktadır. Endüstriyel üretim monoton bir düzende olup, disiplinsizlik ve sistemsizliği kabul etmemektedir. İşlerin otomatik olarak yapılması, kişileri monoton bir yaşamın içine itmektedir. Endüstrileşmenin dayattığı robotlaşmış yaşam insanların bireyselleşmesine de neden olmuştur. Bu yaşam insanların duygusal iç yaşamlarını da etkilemiş, onları kullandıkları makinelere benzeterek, günden güne yetkinleşmesine, ancak aynı oranda da sosyal yaşamdan uzaklaşmasına neden olmuştur. Toplumsal ve bireysel değişimler hızlı iletişim ile geniş kitlelere anında ulaşmaktadır. Toplumun değer verdiği çoğu şey önemini yitirmeye başlamıştır. İdealizm yavaş, yavaş misyonunu tamamlamakta, rasyonalizm hızla ön plâna çıkmaktadır. Günümüz endüstri toplumu insanı, içinde yaşadığı bilimsel ve teknolojik yaşam düzenini tüm başkaldırmalarına karşın benimsemek zorunda kalmıştır. SONUÇ 21. yüzyıla girerken teknoloji inanılmaz hızla gelişerek ilerliyor. İnsanın kendi “Beni” ni keşfetmesi ve bireysel yaratıcılığının önündeki sınırları yıkması ile artık önü kesilemez gelişmeler başladı. 1950 yılında transistorun bulunması ile endüstri devriminden bu yana oluşan nicel birikimler bir nitelik dönüşümü yarattı. Yaşam çizgisi hızla değişmeye başladı. O döneme kadar kol gücünün yerine geçerek yaşamı kolaylaştıracak âletler yapan insan, bu tarihten sonra beyin emeğinin yerine geçen akıllı âletler üretmeye başladı. Elektronik teknolojisinin hızlı gelişimi ve lâboratuar ortamından günlük yaşantıya inmesi ile de hayal gücünü zorlayan gelişmeler elde edilmeye başlandı. Teknolojik ürünlerin çok ucuzlaması sonucu, teknolojinin sadece onu kullanma şansını elde eden insanlara verildiği bir yapıdan, onun herkesin kullanımına sunulduğu bir düzene geçildi. İletişim olanakları olağanüstü arttı. Böylece, elinde, bireysel yeteneklerini aklı ile ön plâna çıkartabileceği âletleri olan milyonlarca yaratıcı insan, her alanda üretmeye başladı. Dünya üzerine kurulan geniş iletişim ağları ile de bilgi paylaşılmaya başlandı. İnsanlığı 21. yüzyılda olağanüstü etkileyecek olan bir büyük sinerji sistemi olan INTERNET hızla yaşamın önemli bir parçası oldu. 20. yüzyılın son elli yıllık döneminde elde edilen gelişmeler aslında 21. yüzyıl ve sonrası için sadece bir işaret veriyor. 1950 yılından bu yana elde edilen gelişmelerin insanlığın bilinen tarihinden bu yana elde edilen gelişmelerin yüzlerce kat ötesinde olduğu düşünülürse geleceğin çok farklı olacağı anlaşılmaktadır. 21. yüzyılda bir siber çağın yaşanacağı görülmektedir. İletişim teknolojisindeki gelişmeler ve teknolojinin bu alanda sunduğu olanakların geniş kitlelere yayılması ile dünyada, ortak bir dilin kullanıldığı, aynı kültürün yaşandığı ve millî sınırların kalktığı global bir düzene doğru hızla ilerlenmektedir. Bugün bile eldeki olanaklarla bir bilgisayar aracılığı ile dünyadaki bilgi kaynaklarına erişerek hızla işlem yapmak mümkündür. Bu olanağı kullanarak yetişen yeni gençlikten sahip oldukları yeni değer yargıları nedeni ile "Global Gençlik" olarak bahsedilmeye başlanmıştır. Elektronik ve bilgisayar teknolojisindeki olağanüstü gelişmeler diğer bilim dallarına da hızla erişmektedir. Bu teknolojilerin tıp alanında kullanılmaya başlanması ile yüzyıllarca ampirik ve yüzeysel yöntemlere dayanarak çözümler sunan tıp bilimi insanın temel öğesi olan genetik programına erişmeye ve onu etkilemeye başlamıştır. 21. yüzyıl ve sonrasında yeni teknolojilerin kullanımı ile yaşamın sırları da hızla çözümlenmeye başlanacaktır. İlk çağda 25 yıl olan insan yaşamı, 20. yy' da 80 yıla ulaşmıştır. 21. yy.da 100 yıl civarındaki bir yaşam süresinin normal olarak kabul edilebileceği görülmektedir. Bugün elektro mekanik robotları yaratan insan, bilginin hızla değerlendirildiği makineleri kullanarak yavaş, yavaş canlı varlıkların da yaratıcısı olma yoluna gitmektedir. Bugünden sinyallerini almakta olduğumuz bu gelişme önümüzdeki yüzyılda varolan değer yargılarının önemli oranda sarsılacağını ve değişeceğini göstermektedir. Bu anlamda kökenini Rönesans’tan alan tüm aydınlanma hareketleri 21. yy'a damgasını vuracaklardır. 1500'lü yıllarda 500 milyon olan dünyadaki insan nüfusu 20. yy'da 5 milyarı aşmıştır. Buna karşılık dünya üzerindeki birçok canlı türü de kaybolmaktadır. 21. yy ve sonrasında üzerinde yaşadığımız dünyada az sayıdaki canlı türünden biri insan olacaktır. 20. yy.'ın son elli yıllık dönemi insanlık tarihi için bir ivmelenme sürecinin başlangıcıdır. Milyonlarca yıllık birikim sonucu insanlık Bilgi Çağına girmiştir. Bu çağda insan içinde yaşadığımız güneş sisteminin tüm gezegenlerine egemen olma yolunda dev adımlar atacaktır. İnsan denen bu akıllı yaratık, yarattığı teknoloji ile Evrenin sırlarını algılama yolunda önemli adımlar atmaktadır. İçinde yaşadığı sonsuz büyük Evrenden, tutarak hissettiği maddenin sonsuz küçük atomlarına kadar her şeyin varlığının bilincindedir. Büyük emeklerle geldiği bu noktada elde ettiği bilgilerin daha bir başlangıç olduğunu bilmekte, bilinmeyenlerin sonsuz kadar çok olduğunu algılamakta, ancak bilinmeyeni keşfetme azmini koruyarak araştırmasına devam etmektedir. 04.10.2001
  4. Ortaçağ araştırmaktan yorgun düşen insanın batıl inançlara teslim olduğu bir dönemdir. Teslimiyetin sorunları çözemeyeceği zamanla anlaşılmış ve insanı karanlığa iten bu teslimiyetçi anlayış ile mücadele başlamıştır. Rönesans la birlikte doğayla ilgili her türlü araştırmanın gözlem ve deneye bağlı olması gerektiği savunulmaya başlanmıştır. Yani olaylara bilimsel yöntemle bakılmaya başlanmıştır. Bu olgu teknolojik devrime, teknolojik ilerleme de yeni buluşlara yol açmıştır. İnsanlık hızla kendini doğanın sınırlamalarından soyutlamaya başlamıştır. Doğa artık insanın, sadece parçası olduğu bir şey olmuş, insan doğayı kullanmaya, ondan faydalanmaya başlamıştır. Bu bağlamda Rönesans insanlık tarihi için çok önemli bir dönüm noktasıdır. Batı toplumunda bilimsel düşüncenin alabildiğine gelişmeye başladığı, serbest girişimciliğin gelişmeye açık ortamında bir süre sonra sermaye birikimi de oluşmuştur. Ortaçağın sonlarına doğru para ekonomisine ve banka sistemine dayalı, el sanatları ve ticaretin canlı bir şekilde var olduğu kentler oluşmaya başlamıştır. Böylece o zamana kadar sadece kilise ve derebeylerinin elinde bulunan servet ve sermayenin yanında, kendi birikimlerini oluşturmaya başlayan bir burjuva sınıfı ortaya çıkmıştır. Bu durum yaşam için gerekli olan maddelerin parayla satın alınabilmesini sağlamıştır. Yaşanan gelişme, bireylerin çabalarını, hayal gücü ve yaratıcılıklarını destekleyen bir gelişmedir. Böylece insan yepyeni şeyler üretmeye başlamıştır. Bu sürecin devamında atölyeler bazında yapılmakta olan bir üretimden yavaş, yavaş fabrikalara doğru geçilmiştir. Teknolojik gelişim dev adımlarla ilerlemiş, kurulan büyük işletmelerde kısa zamanda büyük sayılarda ürünün standart ve düşük maliyetlerle üretimi sağlanmıştır. Büyük işletmelerde bir araya gelen insanlar kendi dallarında uzmanlaşmaya başlamış ve büyük bir iş bölümü ortaya çıkmıştır. Endüstri devrimi olarak isimlendirilen bu oluşum ile batı toplumu bilinçlenmeye başladığı bir çağı da yakalamıştır. Bu çağın insanı, orta çağ insanından farklı olarak öte dünya yerine bu dünya için yaşamakta, din kardeşi olarak değil insanca yaşama hakkını arayan bir birey olarak topluma katılmaktadır. ENDÜSTRİ DEVRİMİ İnsanlık tarihinde iki büyük aşama vardır: Bunlardan birincisi insanın göçebelikten kurtulup yerleşik düzene geçmesi, avcılıktan, tarıma ve hayvancılığa yönelmesidir. İkinci aşama ise topraktan koparak teknik dünyanın yaratılması olmuştur. İnsanın tüketicilikten üreticiliğe geçişi binlerce yıl sürmüştür. Yerleşik düzene geçiş kalıcı eserlerin oluşmasını sağlamış ve sosyal, kültürel ve teknik alanlarda birikimler elde edilmiştir. Bu süreç endüstri devrimine kadar devam etmiştir. Teknik dünyanın yaratılmaya başlandığı 18. yüzyıl "Endüstri Çağı" olarak tanımlanıyor. "Endüstri Çağı" batı kültüründe teknolojinin gelişmesi ile başlayan bir süreçtir. Ancak bu süreç sadece batı toplumu ile sınırlı kalmamış, tüm insanlık tarihinin büyük sonuçlar getiren bir aşaması olmuştur. Batı' da doğan ve dünyanın her bir yanını sarmaya başlayan endüstri dünyasının kuruluşunda, işveren, işçi, iktisatçı, işletmeci, mimar, mühendis, teknisyen, sanatçı, bilim adamı, düşünür vb. çeşitli uzmanlık dalından gelen sayısız insanın emeği yatmaktadır. Yeni bir düşünce bu toplulukları bir araya getirmiş ve tarihte görülmemiş olan bir işbirliği ve buna bağlı bir işgücü ortaya çıkmıştır. Yaşam 19. yy başında Avrupa'da yaşanan endüstri devriminden bu yana olağanüstü hızlı gelişen değişimlere uğramıştır. İnsan kaynağına dayalı, ağırlıklı olarak elle yapılan ve dar kapsamlı bir kitleye ulaşan bir üretimden, makinelerle milyonlarca ürünü çok kısa zamanda üreterek geniş kitlelere yayılmayı sağlayan bir üretim tarzına dönüşülmüştür. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında gelinen bu noktada sanatsal alanda da büyük gelişmeler yaşanmaktadır. Batının kafasında altı yüzyıl kök salan bireysellik bilinci yerini, yavaş yavaş, endüstri dünyasının eşitliği ön plâna çıkartan yaşam üslubuna bırakmaya başlamıştır. Endüstri dünyasının en önemli özelliği olan standartlaşmaya doğru gidiş sonucu oturulan evler, kullanılan eşyalar giderek standart ölçü ve örneklere dayandırılmaya başlanmıştır. Bu dünyada dostluk, sevgi gibi en yüksek değerlerde bile sosyal normların etkisi hissedilir olmuştur. Endüstrileşme ile birlikte toplumsal yaşamda da büyük değişiklikler oluşmuştur. Büyük kitleler tarımsal alandan koparak kentlere göç etmişler, büyük yığınlar merkezlerde toplanmaya başlamıştır. Endüstrileşmiş yörelere kırsal kesimden göç yüzyıllar boyu devam etmiştir. Toprağa bağlı yaşamaya alışmış topluluklar kentlerde yapay bir dünyada yaşamaya zorlanmışlardır. 19. yüzyıl sonlarına kadar süren tarımcılık kültürü yerini kent kültürüne bırakmaya başlamıştır. Sürekli toprağa basan insanlar artık asfalt, cam, taş ya da sunî malzemeden oluşan zeminler üzerinde yaşamlarını sürdürmektedirler. TEKNOLOJİNİN İNSAN YAŞANTISINA ETKİLERİ Teknolojinin oluşturulması ve kullanılması insan yaşamına olumlu ve olumsuz birçok etkiler yapmıştır. İnsanın kendini tanıma yolunda dur durak bilmeyen çabaları ile birçok keşif ve icatlar gerçekleşmiştir. Elde edilen bu yeni değerler ilk aşamada lâboratuar ortamında kullanılırken daha sonra günlük hayatın da parçası olmuştur. Bu teknolojik gelişim tarih boyunca yaşanılan ölçekleri sürekli büyütmüştür. Bunlar insanlığın gelişimi için yararlı olmakla beraber bir kısmı da zarar anlamında kullanım bulmuşlardır. Teknolojik gelişmelerle yaşam koşulları gittikçe iyileşirken diğer taraftan da dengeler değişmeye başlamıştır. Örneğin, insanlar küçük topluluklar halinde yaşarlarken, kullandıkları basit silâhlarla ancak yerel boyutta kalan savaşlar yapabiliyorlardı. Bu savaşlarda da kayıplar az oluyordu. Teknoloji ile birlikte bölgesel ve hatta tüm dünyayı saran boyuta geldiler. Nükleer başlıkla yüklenmiş füzeler, bunlara enerji sağlayan atom santralleri, füzelere kumanda olanağı tanıyan radyo frekansı, laser kontrol devreleri, bilgisayar kontrollü savaş sistemleri ve buna benzerleri ile artık savaşlarda yüzlerle ölçülen kayıplar milyonlarla ölçülmeye başlanmıştır. M.Ö. 5000 yılında saatte 2 - 3 kilometre hızla gidebilen kızaklarla taşımacılık yapılmaktaydı. 20. yüzyılda jet motorunun yapılması ile saatte 1000 km’ lik hızın üzerine çıkılmıştır. Teknolojinin gelişmesi ile doğadan ve dünya nimetlerinden daha çok yararlanılmış, ancak denetlenemeyen denge değişiklikleri sonucu aynı oranda da kirlilik ön plâna çıkmaya başlamıştır. Yani doğal gelişim hızının aşılması ile doğal denge bozulmuş ve yaratılan atıkların kendi kendini temizleyemediği, mutlaka insan müdahalesinin gerektiği bir yapı oluşmuştur. Ekolojik denge kontrol dışı bir şekilde bozulmaya başlamıştır. Belirtildiği gibi Rönesans’la birlikte insanların aya kadar gidebilmesini sağlayan bir süreç başlamıştır. Bu sürecin, teknolojinin kötü ve kötüye kullanımları sonucu içinde yaşadığımız dönemde Hiroşima ve Çernobil'e de vardığı düşünülmektedir. Teknolojik gelişme, çıkrık makinesi ile beraber işsizliğe, ilâçlarla beraber yeni hastalıklara, tarımın modernleşmesi ile beraber toprağın fakirleşmesine, çamaşır - bulaşık makinesi, buzdolabı gibi yaşamı kolaylaştıran cihazlarla beraber çevre kirliliği ve endüstriyel atıkların oluşmasına yol açmıştır.Teknolojik ilerleme sonucu doğal bir dünya ve yaşamdan, yapay bir yaşama ve sanal bir dünyaya geçiş olmaya başlanmıştır.
  5. sleepwalker

    Teknoloji ve İnsan

    İnsanlığın Bilinen Geçmişi İnsan olarak anılan canlı varlık, üzerinde yaşadığımız Dünya gezegeninin ve güneş sistemimizi oluşturan tüm gezegenlerin en akıllı canlısıdır. İnsanı diğer canlılardan farklı kılan en önemli özelliği aklı ve yetenekleridir. İnsan, bilinen geçmişi süresince çevresinde oluşan hareketleri ve bunların nedenlerini, üzerinde yaşadığı dünyayı, güneş sistemini, kendi galaksisini ve tüm evreni algılama yolunda sürekli çaba sarf etmiştir. Et ve kemikten oluşan vücudu ile yapamayacağı işleri, yarattığı âletlerle yapabilmek için çalışmıştır. Bir bakış açısı ile sanki yapısının derinliklerinde, yani genetik enformasyonunda, "Varoluşunun Keşfedilmesi" görevi yatmaktadır. Bilinen ya da tahmin edilen insanlık tarihi MÖ 50.000 yılına kadar uzanır. Bu döneme ilişkin fosil kalıntılar, yazılı yapıtlar ve efsaneler günümüze kadar gelmiştir. Bilindiği gibi canlıların ve insanların yeryüzünde varoluşlarına ilişkin çeşitli yaklaşımlar ve dogmatik inanışlar vardır. Skolâstik yaklaşıma göre tüm canlılar sembolik bir anlatımla ilâhi bir güçle bir günde yaratılmışlardır. Evrim teorisine ve genel bulgulara göre ise Homo Erectus günümüzden 200 ile 500 bin yıl önce denizlerden karalara çıkarak iki ayağı üzerinde dikilmiş, sürecin devamında ise düşünebilen insan yani Homo Sapiens oluşmuştur. Günümüzden 200 bin yıl önce düşünebildiği varsayılan insan, günümüzden sadece 6.000 yıl önce dev adımlar atmaya başlamış ve yeryüzünde geçmişi bilinen bir insanlık tarihi oluşmuştur. İnsanlığın son 6.000 yıllık geçmişinden önceki döneme ilişkin ise çeşitli düşünceler vardır. Bu düşüncelerin temelinde, tüm kutsal kitaplarda ve semavî dinlerin ortaya çıkışından önceki dönemlere ilişkin tarih kitapları ve sanatsal yapıtlarda anlatılan olaylar yatmaktadır. Bunlardan "Büyük Tufan Efsânesi", "Kıyamet Tanımlanışı" geçmişe yönelik düşüncelerin ve insanlığın varoluşu olgusunun büyük bir merakla araştırılmasına neden olmaktadırlar. Bir diğer yaklaşıma göre tüm canlıların yeryüzüne içinde yaşadığımız galaksinin kıyamet sonucu yok olan bir gezegeninden gelmiş oldukları da düşünülmektedir. Bilindiği gibi dünya gezegeni Samanyolu olarak adlandırılan gezegenler topluluğu içinde bulunmaktadır. Samanyolu galaksisi Evrende bulunan milyarlarca galaksiden sadece biridir. Samanyolu galaksisi de kendi içinde milyarlarca güneş sisteminden oluşmaktadır. İçinde bulunduğumuz güneş sistemi belki de Samanyolu galaksisinin en ücra köşesinde kalmış, belki de en unutulmuş parçalarından biridir. İnsan, bizim bildiğimiz kendini tanıma ve bilme zamanından bu yana sürekli olarak varoluşunu irdelemiş, yaşadığı günün gailelerinden bir an uzaklaşıp tefekküre dalarak "nereden gelip nereye gidiyoruz" sorusunu kendi kendine sürekli sormuştur. Duvarları ve sınırları olmayan bir uzayda ara sıra sanki bir tefekkür hücresine girmiştir. Bu sorgulamayı aklını bildiğimiz anlamda kullanmaya başladığı dönemlerde sembolik anlamda da gerçekleştirmeye devam etmiştir. Naacal tabletlerinden öğrendiğimiz kadarı ile Mu uygarlığında bu sorgulamayı tefekkür hücrelerinde kendi kendine yapmıştır. Mu uygarlığının devamı olarak kabul edilen Mısır uygarlığının yarattığı Keops, Kefren ve Mikerinos piramitlerinin (MÖ 3000) altında bulunan hücrelerde de ara sıra tefekküre dalarak çözemediği bu soruya cevap bulmak için çaba sarf etmiştir. Binlerce yıl sonra da keşfedilen onca bilinmeyen olmasına rağmen halâ aynı soruyu kendi kendine sormakta ve sembolik anlamda tefekkür hücresine girmektedir. İnsan bu araştırma sürecinde, hedefine ulaşabilmek için yaşamını kolaylaştıracak âletleri yaratma, icat etme yolunda ilerlemektedir. Geçen binlerce yıllık süre içinde sarf edilen sürekli çabalar nicel birikimler oluşturmuş, bu birikimler bazı zamanlarda parlatılan kıvılcımlarda nitel dönüşümler yaratmışlardır. Yeryüzündeki insan yaşamını tümü ile etkileyen bu büyük dönüşümler çağ olarak adlandırılmışlardır. Çağ kavramı insanlık tarihinde yaşanan kültürel gelişmelerde elde edilen büyük aşamaları belirlemektedir. İlkçağ, Ortaçağ, Yeniçağ derken, "çağ" kavramı bu anlamda kullanılmaktadır. Yaşamın bilinen ilk çağında insan dünyanın zor doğal koşulları içinde yaşam mücadelesi vermekteydi. Bu döneme ilişkin bulgular yaşanılan dönemleri Taş ve Maden devirleri olarak adlandırmamıza neden olmaktadır. Yontma Taş ve Cilâlı Taş dönemlerinde insan dünya üzerindeki yaşam mücadelesini sürdürebilmek için yararlanabileceği diğer canlıları öldürebilmek amacı ile taştan silâhlar yapmıştır. Sürecin devamında ateşi kullanarak madenleri işlemiş, gelişimini ve doğa ile mücadele­sini sürdürmüştür. Âlet yapma yeteneği, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden biridir. İnsan, bildiğimiz başlangıç döneminden bu yana teknoloji üreten bir varlıktır. Bu bakış açısı ile de teknolojinin tarihi insanlığın tüm evrimini içerir. Teknoloji insanlığın ilk dönemlerinde zanaatkarlar tarafından üretilmektedir. Eski Yunanlılar teknoloji kavramım "Techno" yani "zanaat" ve "logos" yani "söz" sözcüklerinden oluşan bir tanımlama ile ifade etmekteydiler. İnsanlık tarihi içinde doğanın zor koşullarına karşı verilen yaşam mücadelesi binlerce yıl sürmüştür. Yapılan âletlerin yaşamı kolaylaştırıcı özelliklerinin kullanılması ve bu sürecin artarak hızlanması ile teknolojik ilerlemeler yaşamı belirlemeye başlamıştır. İnsanın evrim süreci içinde, bilginin, bunu değerlendirerek ve yargılayarak sonuç elde eden aklın, akıl ve mantığın sonucu ortaya çıkan teknolojinin, birbirini etkileyen ve ilerleme kaydeden bir süreç olduğu görülür. Bilgi bir süreç ve birikim ile elde edilmiş,akıl ile değerlendirilmiş, elde edilen sonuç yeni keşif ve icatların yani yeni âletlerin yapılmasını sağlamıştır. Bunların kullanımı ile yeni güzellikler ve yeni bilgiler elde edilmiştir. RÖNESANS Bilinen tarihte ilkçağ, insanın doğa ile yoğun mücadelesi ile geçmiştir. Bu çağın devamındaki antik çağ olarak adlandırılan MÖ 700 - MS 500 yılları arasında araştırıcılık, felsefe, keşifler ve icatlar ön plândadır. Tarih boyunca insanların sürekli sorguladığı "Varoluş" olgusu antik çağda da yoğun bir şekilde araştırılmıştır. Gerçek bilimin henüz varolmadığı bu dönemde düşsel tasarımlara bilim denilmektedir. Tanrıların, Evrenin ve insanın yaratılışı üzerinde felsefî anlamda düşünce üretilmektedir. Yunan filozofları Evrenin oluşumunu tabiat olayları ile araştırmışlardır. Evreni oluşturan ana maddeyi Thales "Su" olarak tanımlamıştır. Anaximenes buna "Hava", Herakleitos "Ateş" Anaximandros "Sınırsız ve Vasıfsız Bir Madde" demiştir. Demokritos ise Evreni "Boş Uzaydaki Atomlar" olarak tanımlamıştır. Antik çağ boyunca araştırılan "Nereden Geliyoruz" sorusuna tek tanrılı dinlerin ortaya çıkması ile bir cevap bulunmuştur. Bu olgu belki de araştırmaktan yorgun düşen insanın bir teslimiyeti olmuş ve ortaçağ boyunca düşünce, yerini inanışa bırakmıştır. Ortaçağ, bireysellik bilincinin bastırıldığı, insanların din birliği içinde toplumsal bir kimlikle yaşadığı bir dönemdir. Özellikle batı ülkelerinde yaşamın ve devlet yönetiminin temel unsuru kilise teşkilâtıdır. Kilisenin dogmalarına dayalı yönetimi altındaki halk, yaratma özgürlüğünün tanrılara özgü bir etkinlik olduğuna inanmakta ve bu dünyadaki yaşamını öteki dünyaya hazırlık için sürdürmektedir. Dogmalara dayalı bu karanlık yaşam uzun sürmemiştir. Kilise dışında etkin bir güç olan derebeyleri barutun Çin'de icadı, batıya gelmesi ve teknolojinin gelişmesi sonucu etkinliklerini kaybetmeye başlamışlardır. Teknolojik gelişme ile batı toplumunda bireysellik bilinci de uyanmaya başlamış, atölyeler bazında yapılmaya başlayan üretim, zamanla, sermaye birikiminin oluşmasını da beraberinde getirmiştir. 15. yy'ın sonlarında yani Dünyada büyük coğrafya keşiflerinin yapılmaya başlandığı sırada önce İtalya'da başlayan sonra da diğer Avrupa ülkelerine yayılan edebiyat ve sanat alanındaki yeniliklere Rönesans denilmektedir. Ortaçağın din toplumuna dayanan toplumsallık bilincinden bireysellik bilincinin filizlenmesi Rönesans'la birlikte olmuştur. Bilindiği gibi bu dönemde özellikle sanatçıların bireysel çabaları ile dogmalara dayalı düzen çökmüş ve dünya bugünkü medeniyetin başlangıcı olan aydınlanma çağını yaşamaya başlamıştır.
  6. Mesh Topolojisi ağdaki bütün uçların birbirine bağlı oldukları bir topoloji türüdür. Bu topoloji, karmaşık topoloji olarak da adlandırılır. Mesh de herhangi bir dağıtıcının kullanılmasına gerek yoktur. Çünkü her bilgisayar arasında mutlak bir bağlantı mevcuttur. Diğer bir yandan routing işlemi, mesh de önemli bir paya sahiptir. Yani veri paketlerinin izleyeceği yollar daha önceden tanımlanmış olmalıdır. Bu topoloji en güvenli ağ topolojisidir. Her nokta arasında bağlantı olduğu için veri aktarımı gizli yapılabilir. Örneğin; iki bilgisayar arasında veri alış verişi gerçekleşirken diğer bilgisayarlar bu verileri göremezler. Mesh tipi ağlarda iletişim her zaman vardır. Bu ağda herhangi bir bilgisayarın bozulması sadece o bilgisayarı etkiler. Yine herhangi bir kablonun kopması durumunda ağ çalışmaya devam eder, hiçbir bilgisayar ağ dışı kalmaz. Bu yüzden iletişim kopmasının tehlikeli olduğu durumlarda bu ağ tercih edilir. Mesh aynı zamanda kısa cevap zamanı sağlar. Hızlı olmasından ve yedekleme sağlamasından dolayı hat çöküntülerine karşı da dayanıklı bir yapıya sahiptir. Mesh belirtilen bu avantajlarının yanında bazı dezavantajlara da sahiptir. Bağlantı kurulacak bilgisayar sayısı arttıkça kablo sayısı da katlanarak artar. Bu da karmaşıklığı ve maliyeti arttırır. Çünkü her yeni bir bilgisayar ile ağdaki diğer bilgisayarlar arasında ayrı ayrı hatlar kurmak gerekecektir. Bu yüzden mesh bağlantısı büyük çaplı ağlarda tercih edilmez. Daha çok özel durum gerektiren yerlerde ve küçük ağlarda kullanılır. Sınırlı bir kullanım alanına sahiptir. AirTies Mesh Teknolojisi RT-205’in desteklediği AirTies Mesh Networks Teknolojisi sayesinde çok katlı ya da betonarmeyapılarda, geniş alanlarda ortaya çıkan sinyal zayıflaması ve kapsama alanı sorunları çözülür. Sistem, bir RT-205 ile buna ve birbirlerine kablosuz bağlı AirTies AP-300 Kablosuz Erişim Noktası cihazlarından oluşur. “Tekrarlayıcı” (repeater) modunda çalışan AP-300 cihazları, birbirlerine WiFi yerine özel bir kablosuz protokol (MESH) aracılığıyla bağlıdır. Kablosuz kullanıcılardan gelen WiFi sinyaller otomatik olarak en yakın erişim noktasına ve AirTies Mesh Teknolojisi ile aradaki diğer erişim noktalarının üzerinden RT-205’e ulaşır. Bu şekilde, kablosuz kapsama alanı azami ölçüde genişletilebilir. Aşağıdaki şemada AirTies Mesh Network’ün yapısı gösterilmiş ve RT-205 üzerinde yapılacak ayarlar açıklanmıştır. Mesh Network Teknolojisi'ni destekleyen AirTies modeminiz ve AP-300 cihazlarıyla Mesh Network’ün nasıl kurulacağına dair detaylar AP-300 kullanım kılavuzlarında veya http://www.airties.com adresinde bulunabilir. (eğer iki tane RT-205 modem mesh yapılacak ise Tüm bu işlemleri yaparken her iki modeminde kablosuz bağlantı şifrelerini kaldırın. İki modemden herhangi birinin kablosuz bağlantı şifresi olması halinde bağlantı kurulmuyor. Kablosuz bağlantı güvenliği olarak bu işlemlerden sonra her iki modemdede MAC adresi filtreleme kullanabilirsiniz. MAC adresi filtrelemede modemlerinde mac adreslerini eklemeyi unutmayın. Airties modeme erişmek için - bağlantı kurulu iken - modeme verdiğiniz ip adresini (192.168.2.X) kullanabilirsiniz. Eğer kablolu bir modemle bağlantı yapacaksanız modeminize kablosuz bağlantı şifresi koyabilirsiniz. kaynak) Mesh Kurulumunda Dikkat Edilecek Noktalar 1. RT-205 ve bütün repeaterların (tekrarlayıcıların) aynı kanalda çalışması gerekir (6. kanal olabilir). 2. Birbiri ile konuşacak repeater’ların (tekrarlayıcıların) site survey (alan tarama) sayfalarında birbirlerinin Kablosuz MAC adresleri seçilmelidir. 3. Repeaterların (tekrarlayıcıların) konulduğu yerlerde sinyal alım seviyesi “Good (%50)” nin altına düşmemelidir. 4.Aşağıdaki uygulamada SSID’ler “KAT_1”, “KAT_2” ve “KAT_3” olarak adlandırılmıştır. Bu adlandırma uygulamanın daha kolay anlaşılabilmesi için yapılmış olup pratikte tüm cihazlara aynı SSID nin verilmesi tavsiye edilir. Örneğin hepsi “AirTies” olarak kalırsa kullanıcılar en iyi sinyal aldığı AP-300’e otomatik olarak bağlanır. RT-205'in Mesh Ayarları 1. RT-205'e Ethernet arayüzünden bağladığınız PC’nize yerel IP adresi olarak 192.168.2.X bloğundan bir IP ataması otomatik olarak yapılacaktır. 2. Web arayüzünde "Kablosuz" ana menüsü altında "MESH" alt menüsüne tıklayınız. Açılan "MESH Ayarları" başlıklı ekranda "Köprü/Tekrarlayıcı bağlantılarını etkinleştir" kutusunu işaretleyerek "Kaydet" butonuna basınız. 3. Kaydet butonuna bastığınızda RT-205 cihazı çevrede bağlantı kurabileceği kablosuz erişim noktası cihazlarını aramaya başlayacaktır. 4. Çevrede algılanabilen erişim noktalarının listesi çıkacaktır. RT-205 ile Mesh bağlantısı kurmak istediğiniz erişim noktasının ya da noktalarının başındaki kutuyu / kutuları işaretleyerek seçiniz. "Kaydet" butonuna bastığınızda modem sinyallerinin ilk olarak bu erişim noktasına ulaşacağını kaydetmiş ve Mesh Network'ünüzü kurmuş olacaksınız. Seçtiğiniz erişim noktası cihazının RT-205 modeminizle aynı kanalda çalışıyor olması gereklidir. Erişim noktası cihazlarının web arayüzünde "Wireless" menüsünün altındaki "Settings" menüsüne giriniz. "Wireless Channel" alanındaki değeri, bu dokümanda " 3. RT-205’in Kablosuz Ayarları ve 125Mbps G++" bölümünde "Kanal" alanında belirlediğiniz değere getiriniz.
  7. Bilgisayaların Mimarisi , Temel Bileşenleri Ve Çalışma Mantığı Bilgisayarı yapısal olarak; Bilgilerin girilmesi, girilen bilgilerin belirtilen durumlara göre işlenmesi, işlem sonuçlarının alınması olarak üç temel fonksiyona sahip bir makine şeklinde tanımlayabiliriz. Bu üç temel fonksiyonu gerçekleştirebilmek için sahip olması gereken mimariyi; * GİRDİ ÜNİTELERİ: Bilgilerin bilgisayara aktarılmasını sağlayan klavye, fare, tarayıcı, mikrofon, webcam yada veri yolu üzerine takılmış fax-modem kartı gibi herhangi bir kart olabilir. * MERKEZİ İŞLEM BİRİMİ: Veriyi işleme kabiliyetine sahiptir. Üç temel görevi vardır: Mantıksal İşlemler: 1<2 doğrudur, 3=4 yanlıştır gibi kararları verir Matematiksel İşlemler: 1+1=2, 6-2=4 gibi toplama çıkarma işlemleri Kontrol Mekanizması: Bilgisayar üzerindeki aletlerin işlemciyle ve kendileriyle olan ilişkilerini düzenlemek ve kontrol etmek. * ÇIKTI ÜNİTELERİ: İşlemcinin çıkan sonuçları aktarabileceği ünitelerdir. Monitör, yazıcı, hoparlör, sürücüler, yada veri yolu üzerindeki herhangi bir alet (Herhangi bir PCI yada ISA kart ) olabilir. * Donanım Nedir? Bilgisayarın eletronik, elektrik ve mekanik birimlerinden oluşan fiziksel yapısıdır. Bilgisayar ile ilgili her türlü görebildiğimiz ve dokunabildiğimiz parçalar donanımı oluşturur. * Yazılım Nedir? Bilgisayarın görevini yerine getirebilmesi için ona verilen tüm bilgiler ve komut listeleridir. Her farklı komut listesi bir program olarak adlandırılabilir. BİLGİSAYARIN TEMEL BİLEŞENLERİ * İşlemci(CPU, Merkezi İşlem Birimi): Bilgisayarın beyni gibidir, mantıksal ve matematiksel işlemleri yapar, karar verir, donanımlar arası ilişkiyi düzenler. * Sistem Belleği (RAM): Geçici tampon bellektir. Harddisk in işlemciye göre yavaş olması ve veri erişim süresinin uzun olmasından dolayı gerekli veriler Ram e yüklenerek işlemcinin daha kısa sürede erişmesi sağlanır. Bilgisayar kapatıldığında ve elektrikler kesildiğinde RAM bellek tamamen boşalır. * Anakart(Mainboard): Tüm donanımın üzerinde bulunduğu kart yapısıdır. * Harddisk(HDD): Bilgileri kalıcı olarak depolayabilme yeteneğine sahip birimlerdir. BİLGİSAYARIN ÇALIŞMA MANTIĞI Bir bilgisayarın içindeki veriler ve komutlar sayı olarak saklanır ve işlenir. Birçok bilgisayar sadece iki sayı kullanır: 0 ve 1. Buna ikili kod adı verilir. İnanmak zor olsa da resimden fotoğrafa, sözcükten müziğe kadar her türlü bilgi sadece bu iki sayının bir kombinasyonu olarak saklanabilir. Bilgisayarın içinde 0 ve 1 sayıları çok küçük elektronik devreler üzerinde elektrik akımı olarak kaydedilir. Bir devre elektrik akımı taşıyorsa 1, taşımıyorsa 0'dır. Bilgisayara girilen tüm girdiler akımların varlık ve yokluklarının farklı kombinasyonları biçiminde kodlanmış olmalıdır. Her bir elektronik devre 1 bit'lik veri oluşturur. Bu veri 1 veya 0 olarak tanımlanır. Sekiz bitlik seriler halinde saklanan bilgisayar verisine bayt denir. Örnek olarak klavyeden giriş yapmak için "B" harfine bastığımızda "B" harfi bilgisayara 01000010 olarak kaydedilir. 8 bit=1 Byte, 1024 Byte=1 KiloByte, 1024 KiloByte=1 MegaByte 1024 MegaByte=1 GigaByte, 1024 GigaByte=1 TeraByte - İKİLİ SAYI SİSTEMİ -- İkili sayı sistemi 2 tabanını kullanır. 0 ve 1 olmak üzere iki rakamı vardır. İkili bir sayıyı onlu bir sayıya çevirmek için her bir rakam 2 nin bir tam sayı üssü ile çarpılır. ÖRNEK Onlu bir tam sayıyı ikiliğe çevirmek için bu sayıyı bölüm ikiden küçük kalasıya kadar ikiye böleriz ve kalanları sondan başlayarak yazarız. Bunu bir örnekle açıklayalım: ÖRNEK : Onlu 23 sayısının ikilik tabanda karşılığının bulunması alıntı : -http://www.erkeml.k12.tr/tr/Programlama/ana/mantik.html-
  8. 3. Yardım Masası/Teknik Destek Elemanı • Computerworld dergisine göre bu yetkinliğe sahip kişilerden 2010 anketinde %43 eleman alımı yapılması planlanmışken, önümüzdeki 12 ay içerisinde 35% alım yapılması planlanıyor. CompTIA TCC tanımlamasına göre “Yardım Masası/Teknik Destek Elemanı” yetkisi dâhilinde ve tanımlanmış görev talimatlarına göre; bilişim sistemleri kullanıldığı sektörlerde; PC ve ağ aygıtları donanımı yükleme ve yükseltmesi yapan, işletim sistemlerini kuran ve yapılandıran, bilişim sistemleri bileşenlerinin yerlerini ve parçalarını değiştiren, arızasını tespit eden, tespit edilen arızayı uzaktan gideren ve bu amaçla teknik destek veren, ağ kurulumunu yapan, yöneten, izleyen ve güvenliğini sağlayan, yerel ağ aygıtları, internet donanımı ve benzeri bilişim cihazlarının performanslarını optimize eden ve bu süreçlerde karşılaştığı sorunları çözen veya çözülmesine yardımcı olan görevleriyle ilgili kullanıcı ilişkilerini ve mesleki gelişim çalışmalarını yürüten nitelikli meslek elemanıdır. İşyerlerinde teknoloji daha fazla kullanıldıkça, sahada ya da uzaktan destek verecek personele olan ihtiyaç artmaktadır. Günümüzde CRM (Customer Relationship Management) müşteri ilişkileri yönetiminin başarısı ancak yardım masası ve teknik destek ekiplerinin çalışması ile birlikte etkin olmaktadır. Yardım masası veya teknik destek elemanlarının ülkemizde en az iki yıllık meslek yüksek okulu mezunu olmaları ve kendilerini bilişim teknolojileri temelleri eğitimi ile donatmaları öğütlenir. Günümüz bilişim teknolojilerinde yakınsama, sanallaştırma, uzaktan erişim, bulut bilişim, mobil uygulamalar ve mobil işletim sistemleri kavramları, yardım masası ve teknik desteğe yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu sebeple bu mesleği seçen elemanların hayat boyu eğitimlerini ciddiye almaları ve kendilerini sürekli geliştirmeleri gerekmektedir. 4. Ağ Teknolojileri Elemanı • Computerworld dergisine göre bu yetkinliğe sahip kişilerden 2010 anketinde %38 eleman alımı yapılması planlanmışken, önümüzdeki 12 ay içerisinde 35% alım yapılması planlanıyor. CompTIA TCC tanımlamasına göre “Ağ Teknolojileri Elemanı” yetkisi dâhilinde ve tanımlanmış görev talimatlarına göre; bilgisayar sistemleri ve çevre birimlerinin bir ağ yapısı altında kullanıldığı sektörlerde; ağları tasarlayan, fiziksel ağ kurulumlarını gerçekleştiren, ağ donanımlarını yapılandıran, ağ güvenliğini, bakımını ve verimliliğini sağlayan, teknik destek veren, ağ sunucu işletim sistemi ortamlarını kullanan, görevleriyle ilgili kullanıcı ilişkilerini ve mesleki gelişim çalışmalarını yürüten, nitelikli meslek elemanıdır. Sadece PC’ler ve sunucu sitemlerinin var olduğu yıllardan günümüze kadar ağ teknolojileri elemanı yetkinliklerine sahip BT uzmanlarının hâlâ yüksek talep gördüğünü ve önümüzdeki birkaç yılda da öyle olmaya devam edeceğini düşünüyorum. Bu talep sanallaştırma ve bulut bilişim projeleri ile kısmen hızlanmış, global ekonomi de özellikle WAN – Wide Area Network (Geniş Alan Ağ) ve VoIP Voice over Internet Protokol (Internet üzerinden ses) teknolojilerini popülerleştirmiş ve aynı zamanda telekomünikasyon meslekleri ile iç içe girmiştir. Bu meslek dalı için yine bilgisayar mühendisliği ve bunun üzerine alınabilecek ağ teknolojileri ve sunucu yazılımları sertifika programları önerilir. 5. İş Zekâsı Uzmanı • Computerworld dergisine göre bu yetkinliğe sahip kişilerden 2010 anketinde %13 eleman alımı yapılması planlanmışken, önümüzdeki 12 ay içerisinde 23% alım yapılması planlanıyor. İş zekası uzmanı doğrudan bilişim sektörü mesleği sayılmaması gerekirken popüler araştırmalarda bu meslek grubunda anılmaktadır. Bilişim mesleği olmaması, belki bir alt sektör olması sebebiyle CompTIA TCC listelerinde tanımlaması bulunmadığından biz de akademik bir tanım yapmayacağız. Gartner’dan Andreas Bitterer’in tanımı ile “İş Zekası”, kuruluşların etkinlik ve finansal fayda elde etmek amacıyla performansla ilgili gerekli kararları en iyi şekilde verebilmeleri ve ölçümleri yapabilmeleri, performansı en iyi şekilde yönetebilmeleri ve optimize edebilmeleri için bilginin kullanılmasıdır. İş zekâsı uygulamaları bir işletmenin verilerini analiz etmek ve raporlamak için kullanılan çeşitli yazılım uygulamalarının tümünü kapsayan bir ifade olduğundan bu konuda uzman kişilerin kariyer tanımlaması bir bilişim mesleği gibi yapılabilir. İş zekası çözümleri firmaların etkileyici yatırım geri dönüşüm değerleri elde etmelerine yardımcıdır. İş zekası, maliyet düşürme yöntemleri belirleme, iş fırsatları ortaya çıkartma, ERP (Enterprise Resource Planning) Kurumsal Kaynak Planlaması verilerini erişilebilir raporlara dönüştürme, perakende taleplerine hızlı tepki verme ve fiyatları optimize etmede kullanılmaktadır. Verileri erişilebilir yapmanın yanı sıra iş zekası çözümleri , tedarikçi ve müşterilerle olan ilişkinin değerini daha kolay bir biçimde ölçebilmelerini sağlayarak, firmalara anlaşmalar esnasında daha fazla rekabetçi güç verebilir. Veri madenciliği, online analitik işleme, sorgulama ve raporlama dahil olmak üzere birbiriyle ilgili çeşitli aktivitelerden oluşan bir disiplindir. Firmalar karar verme, maliyet düşürme ve yeni iş fırsatlarını tanımlamayı geliştirmek için “iş zekasını” kullanmaktadır. İş zekası uzmanları işletme süreçlerini çok boyutlu analiz edebilme yeteneğine sahip, OLAP (OnLine Analytical Processing) çevrimiçi analitik işlemeyi bilen; metin, içerik ve ses veri madenciliği (Data Mining) konusunda yetkin ve veriler üzerinde tahmin ve iş analizi yapabilen, kurumun operasyonel işlemlerini gerçekleştirdiği OLTP (OnLine Transaction Processing) sistemler (veritabanları) bilgi toplama üzerine (kayıt ekleme, çıkarma, silme vb.) uzmandır. İş zekası uzmanının internet sitelerinde ”click stream” denilen arka arkaya yapılan tıklamaları analiz edebilmesi, kurumun dahili ve internet üzerindeki uygulamalarında sorgulama, raporlama yapabilmesi, anında veya belirli bir sorgu sonucu uyarı ile sistem çalıştırması gibi uygulamalar yapabilmesi ve bunları kurum uygulamalarında ve internet ortamında coğrafi ve konum özelliklerini de göz önüne alarak görselleştirebilmesi beklenir. Görüldüğü gibi bu uzmanlık alanı bilişim ile iç içedir. Bu sebeple daha çok iş zekası bilgisine sahip, stratejik yönetim bilgisi olan BT uzmanlarına talep fazladır. Matematik, işletme ve endüstri mühendisliği, bilgisayar mühendisliği ve üstüne alınmış işletme yüksek lisans programları bu meslek için önerilir. Microsoft’un veri tabanı sorgulama dili Transact-SQL öğrenmeniz, verilerin ilgili kaynaklardan çekilip veri ambarına aktarılması ETL (Extract Transform Load) süreçlerine hakim olmanız, veri ambarı ve veri madenciliği projelerinin tasarım ve implementasyon süreçleri hakkında deneyiminiz, Microsoft SQL Server Integration Services (SSIS), SQL Server Analysis Services (SSAS) ve SQL Server Reporting Services (SSRS) platformları hakkında eğitim almanız, bunun yanında Oracle ve benzeri veri ambarı uygulamaları hakkında bilgi ve deneyim sahibi olmanız bu meslek dalında uzman olmanızı sağlayacaktır. 6. Veri Merkezi Elemanı • Computerworld dergisine göre bu yetkinliğe sahip kişilerden 2010 anketinde %21 eleman alımı yapılması planlanmışken, önümüzdeki 12 ay içerisinde 18% alım yapılması planlanıyor. Veri merkezileri, bir veya birden fazla web sitesi barındıran, telefon, faks, film, video hizmetleri (streaming), sanal PC hizmeti, kurumsal veya kişisel verilerin saklanması hizmetlerini veren, yüksek sayıda ziyaret alan, e-posta, e-ticaret, sanal barındırma, içerik sağlama hizmetleri veren, sunucu üzerinde çeşitli internet uygulamaları çalıştıran, ara bağlantı ihtiyaçları olan, operatör altyapı hizmetlerine ihtiyaç duyan kurumlara; enerji kesintileri, hat kesintileri, bant genişliği, kapasite ve veri güvenliği sorunları ile zamanlarını harcamadan kendi işlerine odaklanmalarını sağlamak amacı ile çözümler sunan birden çok bilgisayarın, ağ ve iletişim teknolojileri cihazlarının barındığı yerlerdir. Verinin ve veriye bağlı içeriklerin hızlı, güvenli ve beklentiler üzerinde gelen talepleri karşılayacak ağ kapasitesi ile anında sağlanması, çoklu ortam kullanımı, baskı işlemlerinin, belirlenmiş istisna durumların ağ üstünde izlenmesi, olağanüstü durumların izlenmesi ve uyarıların yapılması, ağ güvenliğinin donanımsal ve yazılımsal olarak sağlanması, bu amaçla gerekirse optimizasyon yapılması, ağ altyapı problemlerinin giderilmesi sorumluluğu veri merkezi elemanınındır. Veri Merkezi Elemanı meslek dalı, CompTIA TCC listelerinde ve diğer literatürde daha çok veri güvenliği elemanı veya bilgisayar merkezi operatörü şeklinde anılmakta olup bu meslekler için farklı yeterlilik seviyelerine göre meslek ana görev ve işlemleri telaffuz edilmektedir. Sanallaştırma, bulut bilişim teknolojileri ve internet uygulamaları popülerliği arttıkça veri merkezlerinde yetkin elaman ihtiyacı artmaktadır. Yöneticiler bu görev için işe alacakları kişilerin, veri merkezi işlemlerinde ve sistem entegrasyonu arkaplanı olan BT uzmanlığında yetkin olmasını istemektedir. BT servis katmanlarında verinin ulaşılabilir ve elde edilebilirliğinin garanti altında olmasına yönelik talepler, acil kurtarma ve iş devamlılığı alanında uzmanlaşmış insanlara ihtiyaç olduğunun altını çizmektedir. Günümüzde şirketler, kullanıcıların talep ettiklerinde ve ihtiyaç duyduklarında sistemlerin hazır olduğundan ve bu sistemlerin yedeklenmiş ve gerektiğinde yeniden kurulabilir olduğundan emin olmak istemektedir. Bu meslek dalı için, bilgisayar mühendisliği ve üzerine alınmış ağ teknolojileri ve sunucu sistemleri sertifika programları öğütlenmektedir. 7. Web 2.0 Uzmanı • Computerworld dergisine göre bu yetkinliğe sahip kişilerden 2010 anketinde %17 eleman alımı yapılması planlanmışken, önümüzdeki 12 ay içerisinde 18% alım yapılması planlanıyor. Web 2.0 Uzmanı uluslararası standartlarda ”Web Tasarımcısı” veya “Internet Site Tasarımcısı” bilişim meslek gruplarının tam bir alt kırılımıdır. CompTIA TCC tanımlamasına göre “Web Tasarımcısı” veya “Internet Site Tasarımcısı” yetkisi dâhilinde ve tanımlanmış görev talimatlarına göre; internet siteleri ve web uygulamaları tasarlayan, geliştiren, uygulayan ve bakımını yapan, bu uygulamalar için içerik geliştiren veya geliştirilmiş içeriği adapte eden, web uygulamalarının teknik analizini yapan ve test eden, web uygulamalarında kullanılmak üzere dijital çoklu ortam içeriği sağlayan, dijital medyanın görsel ve fonksiyonel tasarımını yapan, dijital medyanın üretimini yapan ve test eden, hazırladığı web siteleri ve uygulamaları test eden ve kalite güvencesini sağlayan görevleriyle ilgili kullanıcı ilişkilerini ve mesleki gelişim çalışmalarını yürüten nitelikli meslek elemanıdır. Web 2.0 ise O’Reilly Media tarafından 2004′de kullanılmaya başlanan bir sözcüktür. İkinci nesil internet hizmetlerini – toplumsal iletişim sitelerini, vikileri, iletişim araçlarını, folksonomileri- yani internet kullanıcılarının ortaklaşa ve paylaşarak yarattığı sistemi tanımlar. AJAX, SOA, bıcır (widget) gibi teknolojik terimlerle açıklanmaya çalışılan Web 2.0 gerçekte bir akımdır. Teknolojik araçlar, bu yaklaşıma hizmet edecek yardımcı araçlardan ibarettir. Web 2.0, web hizmetini iyileştirmek amacıyla ziyaretçilerin siteye katılımını (participation) sağlamak, yine aynı amaçla diğer sitelerle ve ziyaretçilerle işbirliği (collaboration) yapmak fikrine dayanan bir akımdır. Haberdar olmayı ve katılımı kolaylaştırmak için AJAX, bıcır (widget), RSS gibi teknolojiler, sitelerin kendi aralarında işbirliği yapması amacıyla da SOA, XML, WebService gibi teknolojiler kullanabilmektedirler. Bu akımda, içeriğin sınıflandırılmasından (etiketleme-tagging) zenginleştirilmesine kadar (Örn: Wikipedia) her türlü büyük-küçük katkı teşvik edilir ve memnuniyetle karşılanır (3). Bugün daha fazla endüstri, Web 2.0 teknolojilerini kendi altyapılarına entegre etmeye çalıştıkça, sosyal medya ile ilgili teknik yeteneklere dair talepler de artmaktadır. Bu meslek dalı için HTML, CML, CSS, Flash ve Javascript ile birlikte, .Net, AJAX ve PHP yetkinliklerinin ön plana çıktığını görüyoruz. Şirketlerin, müşterilere online platformlar üzerinden erişmek zorunda oldukları ve bu girişimi destekleyen uzmanların 2012’de de kar payını yönetmeye devam edeceği söylenmektedir. Bu meslek dalı için, bilgisayar veya yazılım mühendisliği ve üzerine bahsi geçen konularda kurslar ve e-öğrenme süreçleri ile kendi kendinizi yetiştirmeniz önerilir. 8. Güvenlik Uzmanı • Computerworld dergisine göre bu yetkinliğe sahip kişilerden 2010 anketinde %32 eleman alımı yapılması planlanmışken, önümüzdeki 12 ay içerisinde 17% alım yapılması planlanıyor. CompTIA TCC tanımlamasına göre “Ağ Güvenliği Uzmanı”, yetkisi dâhilinde ve tanımlanmış görev talimatlarına göre; sunucuların, bilgisayar sistemleri ve çevre birimlerinin bir ağ yapısı altında kullanıldığı sektörlerde; teknik uzmanlığı ile ağ donanım, yazılım ve güvenlik sorunlarını izleyen ve teşhis eden, bu sorunları analiz ederek tecrit eden ve gideren, bu amaçla ağ güvenliği üzerine araştırmaları, önerileri, uygulamaları inceleyen ve yürüten, güvenlik amacıyla çoklu ortam ve dosya sunucularını, masaüstü bilgisayarları, yazıcıları, işletim sistemleri ve diğer ilgili çevre birimleri sürücü ve donanımsal yazılımları yama ve yükseltmeleri gerçekleyen, geliştiren, koruyan ve belgeleyen, lisans gereksinimlerini ve hukuki zorunlulukları sağlayan, ağ güvenlik protokollerini geliştiren ve koruyan, tüm sunucu ve iş istasyonları için kullanıcı hesapları ve kullanıcı e-posta adresleri oluşturan, izleyen ve saklayan, şirket felaket senaryoları talimatlarına uygun biçimde sunucular ve uç bilgisayarlarının yedeklerini tutan ve belgeleyen ve bu amaçla internet güvenlik uygulamaları geliştiren ve yöneten görevleriyle ilgili kullanıcı ilişkilerini ve mesleki gelişim çalışmalarını yürüten nitelikli meslek elemanıdır. Ağ güvenliği teknolojileri, bilgisayar ağınızı hırsızlığa, yetkisiz sızmaya, gizli iş bilgilerinin kötüye kullanılmasına, ağın kapanması ve hizmet kesintisinin neden olduğu sorunlara, Internet’ten kaynaklanan virüs ve kötücül yazılımların saldırılarına, yönetmeliklerle uyumsuzluk ve hatta yasal işlem risklerine karşı korur. Güvenlik uzmanı, yetkisi dahilindeki donanımların fiziksel güvenliği, işletim sistemleri, uygulama ve veri güvenliğinden sorumlu olup tüm kullanıcıların yönetimini de gerçekler. Bu uzman tüm iletişim sistemi cihazlarının ağ güvenliğinden, ateş duvarı (Firewall) ve saldırı tespit sistemleri (Intrusion Detection Systems) ve şifreleme (Encryption) tekniklerinden, gizlilik (Confidentiality), özgünlük (Authentication), doğruluk - bütünlük (Integrity), mevcudiyet (Availability), reddedilme (Nonrepudiation), erişim kontrolü (Access Control) ve zamanında olma ( Timeliness) güvenlik servislerinden sorumludur. Bilgi güvenliği konusunda eleman taleplerinde bir yıllık düşüş hareketi şaşırtıcı olabilir ancak güvenlik çoğu şirket için özellikle de BT stratejilerinin bir parçası olarak bulut bilişimle ilgilenenler için en yüksek seviyeli endişedir. Güvenlik konusunda eğitim olarak bilgisayar veya yazılım mühendisliği ve sunucu, ağ teknolojileri ve güvenlik sertifika programları önerilir. 9. Telekominikasyon Uzmanı • Computerworld dergisine göre bu yetkinliğe sahip kişilerden 2010 anketinde %17 eleman alımı yapılması planlanmışken, önümüzdeki 12 ay içerisinde 9% alım yapılması planlanıyor. ISCO standartlarında yapılan tanıma göre “Telekominikasyon Elemanı”, yetkisi dahilinde ve tanımlanmış görev talimatlarına göre; bilgi ve iletişim sistemleri kullanıcılarına yardım sağlayan ve bu amaçla yeni donanım ve yazılım kurulumunu gerçekleyen, bilgisayar, ağ ve iletişim teknolojileri sistemlerinin kurulmasını, işletilmesini ve korunmasını sağlayan, internet ve intranet siteleri ve sunucularının yapılandırılmasını, izlenmesini, yedeklenmesini ve veri kurtarılmasını sağlayan ve bu amaçla yazılımsal ve donanımsal olarak servis veren, ses, resim ve video kaydedilmesini, mixlenmesini, düzenlenmesini ve bu amaçla elektronik ve telekomünikasyon cihazlarının kontrolünü ve yönetimini sağlayan, radyo ve televizyon programları için verici ve yayın sistemlerini, uydu sistemlerini düzenleyen, izleyen ve kontrol eden, karada, denizde veya uçakta radyo iletişim sistemleri, uydu hizmetleri, multipleks sistemleri ve benzeri telekomünikasyon cihazlarının kurulumunu yapan, kontrol eden, muhafaza eden ve düzenleyen, devresi verilen özelliklerine göre, telekomünikasyon sistemlerinin üretim, kullanım, bakım ve onarım teknik denetimini sağlayan görevleriyle ilgili kullanıcı ilişkilerini ve mesleki gelişim çalışmalarını yürüten nitelikli meslek elemanıdır. Şirketlerin iletişim sistemlerini voice-over-IP tekniği ile geliştirmek için agresif bir gündemi olduğu bilinmektedir. Bu sebeple önümüzdeki yıl da haberleşme uzmanlıklarıyla ilgilenmeleri doğal karşılanmaktadır. Bu meslek dalı için eğitim önerisi elektronik veya bazı üniversitelerde bulunan telekomünikasyon mühendisliği ile başlamaktır. Bu eğitim sonrasında haberleşme ve ağ teknolojileri üzerine sertifika programları düşünülebilir. Özellikle IP telefon sistemlerine ait bilgi, beceri ve yetenekleri olan elemanlara ve Cisco IPCC çağrı merkezi sistemlerine aşina olan kişilere talep olacağı düşünülmektedir. Önümüzdeki yıl için ABD ekonomisinde kriz beklentisi endişeleri olmasına rağmen Computerworld’ün tahmin anketinde vurgulanan üç yıllık işe alım planları, BT işe alım bütçelerinin genişletildiğini göstermektedir. Şirketler bugünlerde, maliyet tasarrufundan ziyade yenilenmenin önem taşıdığını, verimliliği arttırarak maliyeti düşürebileceklerini düşünmektedir. Meslek seçiminiz ne olursa olsun iş arama sürecinde size son derece yararı olacak ve iş hayatında sizi diğer insanların önüne geçirecek, dünyada artık her meslek dalında aranan ve 21. yüzyıl yeni ekonomisine ait evrensel standartları e-Beceriler ve e-Yeterlilikleri ayrıca incelemenizi dilerim. (4) (1) “Türkiye’de Lise Çağındaki Öğrencilerin Bilişim Teknolojileri Mesleklerine Olan İlgilerinin Ölçülmesi” - Şeyma Bahdemir Güven (2) Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Bilişim Meslek Tanımları – Günay Menekşe Tokgöz (3) Web 2.0 – http://tr.wikipedia.org/wiki/Web_2.0 (4) Üniversite Gençliğine İş Bulma Sürecinde İpuçları: e-Beceriler/e-Yeterlilikler – http://www.niyazisaral.net/?p=660
  9. 2012 Yılının Gözde Bilişim Meslekleri Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sektörünün, ülke ekonomisinin büyümesinde, istihdamın ve dünya pazarlarındaki rekabet gücünün artmasında kaldıraç görevi gördüğü ve Türkiye için stratejik sektör olarak konumlandırılması gerektiği dillendirildikçe bilişim kariyerlerinin cazibesi daha da öne çıkmaktadır. Bu nedenle üniversitelerin bilişim bölümlerine olan ilgi ve bilişim sertifikasyon programlarının önemi artmaktadır. Dünyanın karmaşıklığı ve eğitimde çoklu disiplin yaklaşımı, meslek adlarının karışmasına, mesleğe ait ana görev veya işlemlerin bazen meslek olarak da tanımlanmasına ve bazen de mesleğe ait alt sektörlerin ana meslek gibi addedilmesine neden olmaktadır. Bilişim sektöründe, kartvizitinde yazılı kariyer bilgisinin aslında bir meslek adı olmadığı birçok kişiyle karşılaşıyoruz. Bu makalede, uluslararası literatürdeki mevcut bilişim mesleklerini ve önümüzdeki yıllarda bunlardan daha popüler olacak olanları irdelenecektir. Bilişim mesleklerinin tanımını yapmak, meslek profilini (ana görevler, işlemler ve başarım ölçütleri), sağlık, güvenlik ve çevre ile ilgili düzenlemeleri, çalışma ortam ve koşullarını, gerekli bilgi, beceri, tutum ve davranışları tam olarak bilmeyi, kişinin bu meslek alanına yatkınlığını anlamayı, kişilik özelliklerinin bu türden mesleklerle örtüşüp örtüşmediğini anlamamızı ve ilerleyen yıllarda, mesleki tatminini ve verimliliğin düşmemesini sağlayacak, doğru kariyer hedeflerinin belirlenmesine yardımcı olacaktır. “Türkiye’de Lise Çağındaki Öğrencilerin Bilişim Teknolojileri Mesleklerine Olan İlgilerinin Ölçülmesi” yüksek lisans tezinde Şeyma Bahdemir Güven, “Bilişim Meslekleri’nin gerektirdiği kişilik özelliklerine sahip olma ile bilişim mesleklerini tercih etme arasında zayıf bir ilişki olduğu”nun altını çizmektedir (1). Bilişim mesleklerinin gerektirdiği kişilik özellikleri; analitik düşünme yeteneği, analiz yapma ve problem çözme yeteneği, empati yeteneği, kriz yönetim becerisi, muhakeme yeteneği, ölçme ve değerlendirme becerisi, risk analizi yapma yeteneği, yazılı ve sözlü iletişim yeteneği gibi bilgi, beceri ve yetenekler olarak tanımlanabilir. Bilişim Meslekleri Araştırma, analiz yapabilmek, karşılaştırılabilirliği sağlamak ve ölçülebilirlik amacıyla, kariyer ve rehberlik için meslek tanımlamaya yardımcı olma ve istihdam hizmetleri amacıyla, mevcut işlerle çalışanları doğru eşleştirme ve bilgi sistemleri arasında ortak bir meslek dili sağlamaya yardımcı olmak için meslek tanımları yapılır. Küreselleşmeyle beraber gelen yeni dünya düzeninde ülkelerin uluslararası kurallar ve standartlar geliştirmesi ve bunlara uyması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bilişim sektöründeki hızlı gelişmelerin doğurduğu nitelikli insan kaynağı eksikliği, eğitim ve istihdam sistemleri arasında işlevsel bir işbirliği olmaması gibi sorunlar, bilişim alanında etkin bir insan kaynağı yönetimi ve uluslararası standartlara göre hazırlanmış bir meslek sınıflandırması ve seviyelendirme sisteminin hazırlanması ile aşılabilir. (2) Akademik anlamda meslekleri tanımlarken genellikle uluslararası literatürde kabul gören DOT (Dictionary of Occupational Titles) Mesleki Ünvanlar Sözlüğü, ISCO (International Standard Classification of Occupations) Uluslararası Meslekleri Sınıflandırma Standardı veya ILO (International Labour Organization) Uluslararası Çalışma Örgütü tanımlamaları kullanılır. Ancak biz daha güncel ve bilişim meslekleri için daha spesifik tanımlamaları içeren TCC (CompTIA Tech Career Compass) uluslararası CompTIA vakfının “Teknik Kariyer Pusulasını” kullanacağız. Soldaki tabloda CompTIA TCC tanımlamalarına göre günümüzde geçerli olan tüm bilişim mesleklerini ve Türkçe karşılığını bulabilirsiniz. TCC CompTIA bilişim meslekleri sınıflandırmasında, ülkemiz bilişim sektöründe çok fazla tanımlanan örneğin, “Veri Tabanı Mimarı” gibi meslekler yerine biraz daha farklı meslek adları olduğunu görüyoruz. Meslek standartlarının belirlenmesi amacıyla, Mesleki Yeterlilik Kurumu ve İstanbul Ticaret Odası (İTO) arasında imzalanan “Meslek Standardı Hazırlama İşbirliği Protokolü” kapsamında yapılan çalışmalarda, aşağıda görülen ve bizim de daha gerçekçi bulduğumuz bu tablodaki meslek adlarının sektörümüzde daha çok kullanıldığı belirlenmiştir. Bu tablonun orijinalinde Avrupa Yeterlilik Çerçevesinin çok fazla göz önüne alınmadığı ve bazı mesleklerde yeterlilik seviyelerinin meslek adı ile karışabildiğine dikkat çekmek isterim. Örneğin bu tablonun orijinalinde asistan ve uzman olarak sınıflandırılan bazı mesleklerin aslında farklı yeterlilik seviyesinde ama aynı meslek adı ile anılması gerektiği düşünüldüğünden burada her biri farklı adları ile listelenmemiştir. MYK’nın bilişim meslek standartlarını hazırlama sürecinin en yakın zamanda sonuçlanması ve meslek adlarının, görev işlem ve başarım ölçütlerinin bir an önce tanımlanmasının sektörün geleceği açısından öneminin altını bir kez daha çizmek isterim. Gözde Bilişim Meslekleri Yakın zamanda popüler medyada ve yurt dışında, genellikle insan kaynakları sitelerinin yaptığı bazı araştırmalara dayanılarak verilen bilişim sektörünün gözde meslek adlarının çok fazla enformasyon taşımadığı görülmektedir. Bu tür yazılarda bazen ”Bilgisayar Mühendisi” gibi bir meslekten ziyade, bir eğitim alanının adı telaffuz edilebildiği gibi, bazen de belirtilen meslek adları aslında bilişim mesleği dahi olmayabilmektedir. Halbuki meslekleri tanımlarken yeni bir anlayış, daha çok eğitim ve öğretim programlarının iş piyasası gereklerine göre oluşturulması, bireylerin mesleği icra edebilme becerilerinin tespitinde meslek standartlarının temel teşkil etmesidir. Firmaların, bilişim alanında eğitimli, sertifikalı ve kendini birçok alanda geliştirmiş tecrübeli eleman tercih etmeleri, başta yazılım uzmanı olmak üzere veritabanı uzmanı, proje yönetmeni ve iş analisti arayışları gittikçe artmaktadır. Aşağıdaki gözde meslekler sıralaması Computerworld dergisi anket sonuçlarından derlemedir. Araştırmada, bilişim sektöründeki bilgisayar işletmeni veya veri giriş personelinden yazılım uzmanlığına dek uzanan geniş yelpazede, 50′ye yakın meslek dalı içinde 2012 yılı ve yakın gelecekte gözde olacak bilişim meslekleri aşağıda tanımlanmıştır. 1. Programcı ve Uygulama Geliştirme Uzmanı • Computerworld dergisinin her yıl yaptığı bilişim sektöründeki iş olanakları anketine göre bu yetkinliğe sahip kişilerden 2010 anketinde %44 eleman alımı yapılması planlanmışken, önümüzdeki 12 ay içerisinde 61% alım yapılması planlanıyor. CompTIA TCC tanımlamasına göre programcı veya “Uygulama Geliştirme Uzmanı”, yetkisi dâhilinde ve tanımlanmış görev talimatlarına göre; bilgisayar ve benzeri bilişim cihazlarında, bir programlama dili ve yazılım geliştirme ortamında; uygulama tasarlayan, geliştiren, bu amaçla sistem analizi yapan ve proje geliştiren, uygulama programlarını test eden ve sistem analizine uygunluğunu denetleyen, programların performansını analiz eden ve uygulama programlarına destek veren, bu amaçla bilişim sistemlerine ait farklı işletim sistemleri ve sunucu yazılım ortamlarını kullanan, görevleriyle ilgili kullanıcı ilişkilerini ve mesleki gelişim çalışmalarını yürüten, nitelikli meslek elemanıdır. Yıldan yıla gerçekleşen bu mesleğe ait eleman talep farklılıkları, firmaların kendi muhasebe ve benzeri dahili işletme sistemlerini geliştirmek için yapılan web uygulaması geliştirmeden, mobil kullanıcıların gereksinimlerini karşılamaya kadar uzanan geniş bir yelpazede ihtiyaç duyulan çeşitli yeteneklerin gelişmesinden kaynaklanıyor. Web uygulaması geliştiriciliği, şirketlerin kullanıcı deneyimini geliştirmeye verdiği önemi arttırmasıyla çok güçlü talep görmektedir. Akıllı telefonlar, iphone ve tablet PC aracılığıyla müşterilerin uygulama programlarına erişimini geliştirebilmek için mobil teknolojilerde ciddi efor sarf edilebilmesi gerekiyor. Sağlık hizmetleri, ulaştırma sektörü, seyahat ve turizm, medya ve fuarcılık alanında mobil teknoloji uygulama geliştiriciliğinin 2012′in gözde mesleklerinden biri olması tahmin edilmektedir. Bu meslek için IOS ve Android işletim sistemi ortamlarında yazılım araçları kullanabilmeyi, Java, C++ ve uygulamaların sunucu tarafı için Visual Studio .NET gibi yazılım dili ve Linux, Microsoft sunucu yazılımlarını ve ortamlarının iyi bilinmesi öğütlenmektedir. 2. Proje Yönetim Uzmanı • Computerworld dergisine göre bu yetkinliğe sahip kişilerden 2010 anketinde %43 eleman alımı yapılması planlanmışken, önümüzdeki 12 ay içerisinde 44% alım yapılması planlanıyor. CompTIA TCC tanımlamasına göre “Proje Yönetim Uzmanı” yetkisi dâhilinde ve tanımlanmış görev talimatlarına göre; proje kapsamı belirleyen, bu amaç ile veritabanı analizi yapan, tasarlayan, test eden ve veri güvenliğini sağlayan, proje uygulamasını tasarlayan, proje tasarım dokümantasyonunu yapan, proje belge gereksinimleri belirleyen ve projede belgelenmesi gereken bilgileri toplayan, proje planını düzenleyen ve izleyen, proje kaynakları belirleyen ve bu amaçla gerekli bağlantıları yapan, proje web siteleri geliştirme ve içerik sağlama amacı ile teknik analiz yapan, proje dahilinde yazılım ve internet uygulamalarını planlayan, oluşturan ve uygulanmasını sağlayan, proje uygulamalarının bütününü gerçekleyen ve denetleyen, proje ile ilgili yazılımsal ve donanımsal ağ gereklilikleri planlayan ve gerçekleyen, proje uygulamaları ve dijital medya geliştirme amacı ile analiz yapan, görsel veya fonksiyonel tasarım yapan, dijital medya üretimi yapan veya sağlanmasını sağlayan, proje ağ altyapısı sorunlarını gideren, internet uygulamalarını test eden ve kalite güvencesini sağlayan, proje çalışanlarını denetleyen, proje kapsamında veritabanının uç noktalarda ve sunucu servis hizmetlerinde paylaşımını sağlayan, proje müşteri hizmetlerini sağlayan ve bunlara destek veren, projenin tüm sorunlarını tespit eden ve gideren, bu amaçla bilişim sistemlerine ait farklı işletim sistemleri, sunucu yazılım ortamları ve bilgisayar, ağ teknolojileri ve telekomünikasyon donanımını kullanan, görevleriyle ilgili kullanıcı ilişkilerini ve mesleki gelişim çalışmalarını yürüten, nitelikli meslek elemanıdır. Büyük ölçekli bilişim projelerinde yöneticilik olarak tanımlayabileceğimiz “Proje Yönetim uzmanı” zaman, kalite ve maliyet unsurlarını göz önüne alarak kullanıcılar, finansörler, proje ekibi veya üst yönetim gibi proje paydaşlarının koordinasyonunu ve memnuniyetini de sağlar. Büyük bilişim projeleri her zaman yöneticilere ihtiyaç duyar ancak aynı zamanda onlar da kullanıcı ihtiyaçlarını tanımlayıp, bu ihtiyaçları karşılayacak ve projeleri, zamanında tamamlayacak BT personelinin anlayacağı şekle çevirecek işletme analistlerine ihtiyaç duyarlar. Bilişim proje yönetim uzmanları, üst düzey yöneticilerine rapor vermenin yanında proje ekibini denetleyen ve izleyen ve ilave olarak onların projeyi teslim etmesine yardımcı olacak kişilerdir. Üst yönetimdeki kişilerin proje kapsamında sistemler, ağ, güvenlik ve diğer yetkili rollere adapte olmaya çalışması büyük ölçekli bilişim projelerinde zor olduğu gibi proje yöneticisi projeleri tamamlayabilecek belirli yeteneklere sahip sistemleri yönetebilen ama aynı zamanda da onları planlayabilen, tasarlayabilen ve gerçekleştirebilen bir mühendistir. Proje yönetim uzmanlığı için üniversitelerin “Yönetim Bilişim Sistemleri” adres gösterilse de, daha çok bilgisayar veya yazılım mühendisliği üzerine yüksek lisans seviyesinde işletmecilik unsurları ağır basan eğitimler tavsiye edilir.
  10. sayın gecekuşu wi-fi Sinyallerin arasina ne girerse girsin, duvar, insan vücudu, yağmur, kar yani her türlü obje etkiler. Kötü havalarda ayni uydu sistemindeki gibi düşüş yaşanır. usb adaptorun dış kılıfını çıkarmak çok fazla olmasa da wi-fi sinyallerinin alımının güçlenmesinde etkili olabilir aynı zamanda çeşitli modifikasyonlar ile yüksek kazanımlı antenler yönlendirmeli (yagi) antenler kullanılarak verimlilik daha fazla arttırılabiliyor .
  11. Günümüzde kamera sistemlerinin kurulum ve uygulaması, basitmiş gibi görülse bile, bir kamera sistemi kurulurken dikkat edilmesi gereken detaylar fazladır. Kamera sistemlerinin kurulum aşamasında her detay, kaliteli bir görüntü ve sağlıklı bir kayıt sistemi için önemlidir. Kamera sistemlerinin kurulumunda, kullanılacak kameranın teknik özellikleri ve kullanılacak yere göre uyumluluğunun yanı sıra kablo kalitesi, kayıt sisteminin kararlı çalışabilmesi çok önemlidir. Şu unutulmamalıdır ki, kayıtlara ulaşmak istediğinizde eğer ulaşamazsanız, büyük yatırımlarla alınmış sisteminizin hiçbir anlamı kalmamıştır. Kamera sistemlerinde, kullanılacak kameraların ve kayıt sistemlerinin kalitesinin yanında kablo, konnektörler ve tüm görüntü taşıyıcılar önemlidir. Mükemmel görüntü kalitesine sahip çok pahalı bir kamera sistemi bilinçsiz bir kişi tarafından yanlış bir kablo kullanılarak kurulduğunda sonuç pek sevindirici olmayabilir. Kullanılacak kablonun uzunluğuna göre kullanılacak kablonun çeşidi özenle belirlenmelidir zira kısa mesafeli görüntü taşıyıcı kablolarla uzun mesafe görüntü taşıyıcı kablolar aynı özellikleri taşımazlar. Kullanılacak mekanın ışıklandırması, ortam şartları ve kameranın pozisyonuna göre kesinlikle doğru özelliklerde bir kamera, doğru özelliklerde bir lens ve doğru özelliklerde görüntü taşıyıcı yardımcılar kullanılmalıdır. Klasik video kayıt cihazları günümüzde artık yerlerini dijital kayıt cihazları ve bilgisayar tabanlı kayıt sistemlerine bırakmışlardır. Bu iki sisteminde kendilerine göre avantajları veya dezavantajları bulunur, dolayısı ile sistem satın alınmadan önce tercih doğru yapılmalıdır ki sistem verimliliği doğru yönde kullanılabilsin. Günümüz teknolojisinde internetten görüntü transferleri çeşitli şekillerde yapılmaktadır. Görüntü transferlerinde sağlıklı sonuç elde edilebilmesi birçok yardımcı teknoloji ile ölçeklendirilebilir. Genel olarak kullanılan internet görüntü transfer bağlantı şekli ADSL dediğimiz “Assimetric Digital Subscriber Line” yani “Asimetrik Sayısal Abone Hattı”dır. Tanımdaki “Asimetrik” kelimesi düşük yükleme, yüksek indirme hızını ifade eder, dolayısı ile kamera sisteminin kurulu olduğu bir yerdeki örn. 1024/256 kapasitesindeki bir bağlantı hızı sürekli bilgi gönderilmesi yapılacağı için 1024 Kbps olarak değil 256 Kbps olarak kabul edilmelidir. İnternet üzerinden görüntü transferi uygulaması için ilk yapmanız gereken internet servis sağlayıcınızdan "STATİK IP" denilen sabit bir IP numarasına sahip olmanız. Statik IP numarasına sahip olmadan görüntü transferi yapılamaz mı ? sorunusun cevabı teknik anlamda EVET dir. Ancak internete her bağlandığınızda değişkenlik gösteren sisteminizin IP numarasına sahip olmanız gerekir. Bu çok zahmetli ve zor bir yöntem olduğundan internet üzerinden görüntü trnasferi uygulamalarında STATİK IP numaranızın olması önerilmektedir.
  12. 3. Sorarken 3.1. Forum başlığını dikkatlice seçin Sorunuzu nereye soracağınıza iyi karar verin. Şayet aşağıdakileri yaparsanız, dikkate alınmayabilir veya bir zavallı muamelesi görebilirsiniz: * Sorunuzu, konu ile alakasız bir forum başlığına göndermek * İleri seviye konuların tartışıldığı bir foruma, başlangıç seviyesinde bir soru göndermek * Tanımadığınız veya sizin sorununuzu çözmekle mükellef olmayan birilerine özel ileti göndermek Üstatlar, kendi iletişim kanallarının allak bullak olmasını önlemek için, konu dışı soruları soranlara hiddetlenirler/köpürürler. Bunun size olmasını istemezsiniz değil mi? Bu nedenle yapılacak ilk şey doğru forum başlığını bulmaktır. Google ve diğer arama motorları bu konudaki en büyük yardımcılarınız olacaktır. Sorun çıkaran donanım veya yazılım ile en alakalı görünen forum başlıklarını bulmak için Forumun arama özelliğini kullanın. Unutmayın ki tanımadığınız bir kişi ya da foruma bir ileti göndermek her zaman için riskli bir iştir. Örneğin; bir kılavuz sayfasının yazarının sizin kişisel danışmanınız olmasını beklemeyin. Sorunuzu göndermeden önce, ileti trafiğini bir süre takip edin ve orada işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenin. Aslında, sorunuzu göndermeden önce daha önceden bu konu hakkında yapılmış olan tartışmaları ve konu başlıklarını anahtar kelimeleri kullanarak bir araştırma yapmak oldukça akıllıca bir yöntemdir (Arama yapmak için). Bu sayede bir cevap bulabilirsiniz. Bulamasanız bile, sorunuzu daha iyi açıklamak ve daha iyi bir cevap alabilmek için ipuçları elde edebilirsiniz. Sorunuzun hangi konu içinde olduğunu bilin! En büyük klasik hatalardan birisi; Genel sohbet başlığında Ed2k, Bt veya Divx ile ilgili sorunların sorulmasıdır. Bunun neden büyük bir gaf olduğunu anlayamıyorsanız, bunu anlayana kadar sorunuzu bekletin. Yetenekli üstatların ve yazılım geliştiricilerin normaldan çok fazla hatalı/yanlış yönlendirilmiş iletiler aldığını unutmayın. Bu zararlı akıntıya katkıda bulunarak, insanları yaptıkları iyiliklerden dolayı pişman etmeyin, bardağı taşıran damla olmayın. Sizce bir mesaj önemli olmayabilir ama yüzlercesi bir araya gelirse çığ oluşabilir. Bir kaç kez, popüler projelerin katılımcılarının, bu saçma ve dayanılmaz e-posta trafiği yüzünden, desteklerini çektiklerine şahit oldum. 3.2. Anlamlı ve duruma uygun konu başlıkları kullanın Göndermiş olduğunuz iletinin başlığı, sizin ilk intibaınız açısından oldukça önemlidir. 50 ya da daha az miktarda harften oluşan bu başlıklar uzmanların, konuya olan ilgilerini sağlamak açısından oldukça önemlidir. Bu hakkınızı “Lütfen bana yardım edin” gibisinden saçmalıklar ile harcamayın (“LÜTFEN YARDIM!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!” gibi aşırılıkların refleks olarak tepki göreceğini aklınızdan asla çıkarmayın). Acınızın ne kadar büyük olduğunu anlatarak bizi etkilemeye çalışmayın, yemezler. Bunun yerine sorununuzu tanımlayan kısa bir açıklama yazın. Başkalarının konu başlıklarına saygılı olun. Birisi kendi sorununa çare bulmaya çalışırken, onun konu başlıklarını taşıyan iletiler ile konudan bağımsız sorular sormayın. 3.3. Cevaplanması kolay olsun İletinizi “lütfen cevabınızı şu adrese gönderin …..” şeklinde bitirmeyin. Bu şekilde bir cevap alabileceğinizi hiç düşünmeyin bile.Kendi posta adresinize cevap gelebilecek şekilde bir ileti düzenleyip göndermekten acizseniz, bizim değerli vaktimizi, sizin aptallıklarınız için harcayacağımıza hiç ama hiç ihtimal vermeyin. 3.4. Ayrıntılı, dilbilgisi kurallarına uygun ve sözdizimlerine dikkate ederek yazın Deneyimlerimiz sonucu ilgisiz ve dağınık kişilerin, genellikle, düşünme ve soru sorma işlerinde de ilgisiz ve baştan savma davrandıklarını öğrendik. Bu tür insanların sorularına cevap vermenin bir ödülü yoktur. Bu nedenle zamanımızı başka yerlerde harcamayı tercih ederiz. Bu nedenle sorunuzu açıkca ve düzgün bir biçimde ifade etmeniz çok önemlidir. Şayet bunu yapmaya niyetiniz yoksa, bizden sizin sorununuza eğilmemizi beklemeyin. Kullandığınız dili “parlatmak” için biraz çaba harcayın. Çok resmi ve katı olmak zorunda değilsiniz. Aslında üstat kültürü; esprili, bilgilendirici ve argo yapıya değer verir. Fakat bunlar tam olmalıdır. Düşündüğünüze ve dikkatinizi bir şeylere yoğunlaştırdığınıza dair izler taşımalıdır. Yoksa, sokaktaki serseri ağzı ile yazdığınız iletiler, 0-3 yaş grubunun zeka seviyesine bile hitap etmekten aciz espriler, ukalalık taslayan yazım biçimleri üstatlar arasında itibar görmez. Hatta, muhtemelen, oldukça sert tepkiler bile alabilirsiniz. Sözdizimleri, noktalama işaretleri ve büyük-küçük harf kullanımdaki doğruluklar önemlidir. “yanlız” değil “yalnız”, “yada” değil “ya da”, “tabi ki” değil “tabii ki”… Her şeyi BÜYÜK HARFLER İLE YAZMAYIN! Milletin kulağının dibinde bağırmayın. Büyük harfler bağırmak anlamına gelir ve pek hoş karşılanmazlar. Hepsini küçük harfle yazmak biraz daha az can sıkıcıdır çünkü bunları okumak biraz daha zor olur. Eğer eğitimini tamamlamamış biri gibi yazarsanız, muhtemelen kimse sizi ciddiye almaz. Bir “alemin en bitirim netvörkcüsü” gibi yazmak ise ölüm öpücüğünü garanti eder ve büyük bir sessizlik ile ödüllendirilirsiniz. Veya en iyi ihtimalle, yığınla hakaret ve aşağılama alırsınız. 3.5. Soruları kolay anlaşılacak biçemlerde gönderin Şayet sorunuzu okunması zor bir hale getirirseniz, yardım alma şansınız azalacaktır. Bu nedenle: * İletilerinizi düz metin halinde gönderin, gerekli durumlarda resimler ile destekleyin * Bütün iletiyi tek bir satır halinde göndermeyin. Bu mesajınıza cevap vermeyi zorlaştıracaktır. * Hata iletileri veya kayıt dosyalarını oldukları gibi gönderin. sakın metinin içine sıkıştırmayın. Karşınızdakiler, bu çıktıları tıpkı sizin gördüğünüz gibi görmelidirler ki sizin ne gördüğünüzü bilebilsinler. 3.6 Sorununuz hakkında tam ve aydınlatıcı iletiler yazın * Sorununuz veya yazılım hataları için bulgularınızı ayrıntılı olarak tanımlayın, her şeyi açık seçik yazdığınızdan emin olun. * Sorunun meydana geldiği ortamı tanımlayın (ne tür bir makine, hangi işletim sistemi, hangi uygulama, vs.). Kullandığınız İşletim sistemini belirtin (Windows Xp, Windows 98, Red Hat 8.0, Slackware 5.1, Debian 3.01 gibi) * Soruyu sormadan önce yaptığınız araştırma ve incelemeleri belirtin. Neler yaptınız, ne sonuç elde ettiniz. * Sorunu çözmek amacı ile uyguladığınız basamakları tanımlayın. * Sorun ortaya çıkmadan önceki, muhtemel yazılım ve donanım değişikliklerini bildirin. Bir üstadın size sorabileceği şeyleri önceden kestirip, en kısa sürede cevap alabilmek için elinizden gelenin en iyisini yapın. 3.7. Sorunun belirtilerini tanımlayın, kendi tahminleriniz değil Sorunun nelerden kaynaklandığını düşündüğünüzü söylemek, üstatlar için bir anlam ifade etmez. Madem ki sorunun kaynağını biliyorsunuz, o halde kendi başınıza çözümü de bulabilirsiniz, değil mi? Hatta diğer insanlara da yardımcı olabilirsiniz. Bu nedenle, teorileriniz yerine, problemin belirtilerini söyleyin ve üstatların yorum ve teşhis yapmasına izin verin. Salakça Çekirdek derlerken ardarda SIG11 hata sinyali alıyorum. Ana kartımdaki aygıtlardan birinin bağlantılarının koptuğunu sanıyorum. Bunu sınamanın en iyi yolu nedir? Akıllıca K6/233, FIC-PA2007 anakart (VIA Apollo VP2 yongasetli), 256MB Corsair PC133 SDRAM donanımlı sistemimde, çekirdek derlemeye çalışıyorum. Derleme işleminin ilk 20 dakikasından sonra sürekli olarak SIG11 hatası alıyorum ama ilk 20 dakika hiçbir hata vermiyor. Sistemi yeniden başlatmak bu sürecin tekrarlanmasına sebep vermiyor ama geceleri sistemi kapattıktan sonra sabah açınca bu olaylar tekrar başlıyor. RAMleri değiştirmek bir sonuç vermedi. Aşağıda derleme işleminin kayıtları var. 3.8. Sorunun tanılarını çıkış sırasına göre belirtin Yanlış giden bir olayın teşhisindeki en önemli ipucu, olayların sıralamasında yatar. Bu nedenle, siz ne yaptınız, sistem buna ne cevap verdi ve sonra ne oldu şeklinde bir ileti işimizi oldukça kolaylaştıracaktır. 3.9. Amacınızı belirtin, yaptıklarınız değil Şayet derdiniz bir şeyin nasıl yapılacağını bulmak ise (hata raporlamasının tam tersi bir davranışla) amacınızı belirtmekle işe başlayın. Daha sonra tıkandığınız noktaya giden adımları tarif edersiniz. Teknik yardıma ihtiyaç duyan kişiler, genellikle, büyük bir amaca sahip olan ve gittikleri yolun doğru olduğunu düşünüp oraya saplanmış kişilerdir. Onlar yaptıkları basamakları anlatmakla işe başlarlar ama gittikleri yolun yanlış olabileceğini hiç düşünmezler. Bu yeteneği kazanmak epeyce çaba gerektirir. Aptalca FooDraw programında altılık RGB değerleri için renk seçiciyi nasıl kullanmalıyım? Zekice Bir resim üzerine kendi istediğim değerlerdeki bir renk tablosunu yerleştirmeye çalışıyorum. Şu an için tek yol her bir tablo bölümünü ayrı ayrı düzenlemek gibi görünüyor. Fakat FooDraw’ın renk seçicisini altılık RBG değerleri almak için kullanamıyorum. İkinci soru daha iyi sorulmuş bir sorudur. Muhtemelen daha iyi bir araç tavsiyesi alacaktır. 3.10. İnsanlardan özel mesajlar göndermesini istemeyin Üstatlar sorun çözmenin kamusal bir olay olduğuna inanırlar. Genele sorulan soruya verilen ilk cevabın yanlış veya yetersiz olduğunu anlamak ve doğrusunu belirtmek daha uygun bir davranış olarak kabul edilir. Ayrıca soruların genele sorulup, genelden cevap verilmesi; üstatların bilgi ve becerilerini göstermelerinin ve hak ettikleri ödülü almalarının tek yoludur. Eşitler arasındaki saygınlığın artması üstatların tek kazancıdır. İnsanların emeğine saygı gösterin. Özele yanıt istemek, hem sürece hem de ödülün verilip emeğe gereken bedelin ödenmesine saygısızlık olur. Bunu asla yapmayın. Böyle bir soruya cevap vermek, cevap veren kişinin tercihine kalmış bir olaydır. Belki de cevaplayan kişi, bu sorunun çok saçma ve diğerlerini ilgilendiren bir şey olmadığını düşünmüş olabilir. Bu kuralın tek bir istisnası vardır. Şayet sorduğunuz soruya birbirine benzer pek çok cevap alacağınız düşünüyorsanız, bu durumda; “bana iletin ve bunları grup için özetleyeceğim” şeklinde bir yaklaşım gösterebilirsiniz. Listeyi ve haber grubunu benzer içerikli iletilerden kurtarmak kibar bir davranıştır ama verdiğiniz özetleme sözünü tutmanız gerektiğini aklınızdan çıkarmayın. 3.11. Sorunuz hakkında net ve belirgin olun Açıkça belirtilmemiş sorular, zaman kaybına sebep olan lüzumsuz şeylerdir. Size cevap vermeye çalışan insanlar, muhtemelen oldukça meşgul insanlardır. Bu insanlar zaman kaybına karşı tahammülsüzdür ve bu tür sonu belirsiz sorulara karşı da tahammül göstermezler. Eğer sorununuz açık seçik ifade ederseniz, muhtemelen işinize yarar bir cevap alabilirsiniz. Karşınızdaki insanların ne yapmasını beklediğinizi açıkça ifade edin. Böylece, üstatlar sizin sorunuza ve ihtiyacınıza yoğunlaşabilir, zaman ve enerji kaybının önüne geçilmiş olur. Bu iyi bir şeydir. Uzmanların yaşadığı bir dünyayı anlayabilmek için, kısıtlı kaynaklara ve zamana sahip biri gibi düşünün. Sorunlarınızın çözülmesi için talip olduğunuz başkalarının zamanı ne kadar az olursa, gerçekten uzman ve meşgul birilerinden iyi bir cevap alma ihtimaliniz o kadar artar. Bir uzmanın düzeltmesini istediğiniz bölümün sebep olacağı zamanı en aza indirerek, sorunuzu açıklayıcı bir dil kullanmak oldukça faydalıdır. Örneğin; “X’i iyi bir şekilde açıklayacak iyi bir tavsiye verebilir misiniz?” sorusu, “bana X’i açıklar mısınız?” sorusundan daha akıllıca bir sorudur. Çalışmayan bir kod parçanız varsa, birilerinden bu kodu düzeltmelerini istemektense, kodun neresinde hata olduğunu söylemelerini istemek daha iyidir. 3.12. Anlamsız kayıt bölümlerini çıkarın “Birileri bana yardım edebilir mi?” ya da “Herhangi bir cevap var mı?” gibi anlamsız soru cümleleri kurmanın dayanılmaz hafifliğine karşı sabırlı olun. İlk olarak: Bu şekilde yarım yamalak bir soru sormakla dünyanın en anlamsız işini yapmış olmaktasınız. İkinci olarak: Üstatlar bu salaklıklara oldukça kızar ve tepki gösterirler. Muhtemelen mantıksal olarak kusursuz ama işe yaramaz bir cevap alırsınız. “Evet burada size yardımcı olabilecek birileri var” ya da “Size yardım edecek kimse yok” gibi cevaplar da tuzu biberi. 3.13. İletinizi çok acil olsa bile, çok acil diye işaretlemeyin Aciliyet sizin sorununuz, bizim değil. Çok acil olduğunu iddia eden sorular, muhtemelen karşı tepki doğurur. Pek çok üstat bu tür bir soruyu kesinlikle okumayacaktır. Çünkü bu tür davranışları kaba ve bencil bir davranış türü olarak kabul ederler. Başkalarının hakkına tecavüz etmeyin. Bu tarz forumlar sizin özel mülkiyetiniz değildir, sizin acil işlerinizle bedeli mukabili ilgilenmek üzere başka yerler vardır. Bu noktada bir yarım istisna olabilir. Çok önemli ve büyük bir yerde /* bu üstatların ilgisini çekebilir */ kullandığınız uygulamayla ilgili bir sorununuz varsa, zaman kısıtlaması içindeyseniz ve durumu nazikçe anlatırsanız, insanlar sizin sorununuzla daha çabuk ilgilenebilirler. Bunu oldukça garip bulduysanız, sorunuzu göndermeden önce, bu kılavuzun geri kalanını tekrar tekrar okuyun. 3.14. Nezaket asla yaralamaz ve bazen oldukça yararlıdır Kibar olun. “Lütfen”, “Dikkatiniz için teşekkürler” veya “Yardımlarınız için sağ olun” gibi cümlecikler kurmaktan çekinmeyin. İnsanların, sizin için harcadıkları zamana değer verdiğinizi göstermek her zaman iyidir. Dürüst olmak gerekirse, bu asla, dilbilgisi kurallarına uygunluk, açıklayıcı ve net olmak, sorunu tam olarak tanımlamak, tescilli markalardan uzak durmak, vb.. kadar önemli değildir. Üstatlar, kibar ama karmakarışık hata raporları yerine, biraz kaba saba ama teknik olarak mükemmel hata raporları almayı tercih ederler. Şimdi bu da size karışık görünebilir. Unutmayın ki, üstatlar, kendilerine bir şeyler öğreten sorulara daha fazla önem verirler. Bununla birlikte, teknik sorunlarınız süreklilik arz ediyorsa, kibarlık cevap alma şansınızı artıran bir unsur olacaktır. (Bu noktada şunu belirtmemiz gerekir: bu kılavuzla ilgili kıdemli üstatlardan aldığımız tek itiraz; peşinen teşekkür edin bölümü idi. Bazı üstatlar bu teşekkürün, daha sonra kimseye teşekkür etmeyin anlamına geldiğini düşünmekteler. Bizim önerimiz: peşinen teşekkür edin ve daha sonra sizinle ilgilenenlere teşekkürlerinizi farklı bir şekilde tekrar belirtin. Mesela “İlginiz ve alakanız için sağolun”, “Dikkate aldığınız için teşekkürler”.) 3.15. Sorununuz çözüldükten sonra küçük bir not ile bildirin Sorununuzun çözüldüğünü, küçük bir not yazarak, size yardımcı olanlara bildirin. Şayet sorunuz bir listede genel ilgiye maruz kalmışsa, bu listeye sonucu bildirin. Seçime bağlı olarak, cevap; sorunun ilk sorulduğu listeye “ÇÖZÜLDÜ” şeklinde bir başlıkla iletilebilir. “Sorun A” şeklindeki bir soruya, “Sorun A-ÇÖZÜLDÜ” şeklinde daha sonra gönderilecek bir cevap, sorunuzla ilgilenen ve değerli vaktini harcayan insanların, bu emeklerinin boşa gitmediğini göstermek açısından faydalı olacaktır. Sorununuzun çözümünü belirten iletinin çok uzun olması gerekmez. Kısaca “sorun monitörün fişinin çıkmış olmasıymış” şeklinde cevap hiç yoktan iyi olacaktır. Aslında, kısa ve öz bir “sonuç bildirisi”, çözüm gerçekten teknik detaylara dayanmadığı sürece, uzun bir iletiden daha iyidir. Sadece sorunu çözen işlemlerin ne olduğunu belirtmek yeterli olacaktır. Karmaşık sorunlar için, sorunun ayrıntılarının bir özetini göndermek uygun olacaktır. Sorunun son durumunu belirtin. İşe yarayan çözüm önerilerini belirtin. Size yardımcı olan kişilerin isimlerini belirtin: arkadaş kazanmanın en iyi yollarından birisi de budur. Yukarıda belirtilen faydaların yanında, sorunun cevabını bildirmek, liste/forum/haber grupları arşivleri açısından ve bu sorunla boğuşan diğer insanların faydalanması açısından oldukça yararlı olacaktır. Son olarak, ama asla en önemsizi olarak düşünmeyin, bu şekilde yazılmış bir not, bu soruna ilgi duymuş ve size yardım etmiş kişilerin tatmin duygusu elde etmesine yardımcı olur. Şayet bir tekniker veya üstat değilseniz, yardım istediğiniz üstatlar ve uzmanlar için bu duygunun çok önemli olduğu konusunda bize güvenebilirsiniz. Çözülememiş sorunlar düş kırıklığı yaratır. Üstatlar bu sorunların çözülmüş olduğunu görmeye can atarlar. Sorunların çözülmüş olduğu duygusunu üstatlara yaşatmak, size ileride meydana gelebilecek sorunların çözümünde çok büyük faydalar sağlayacaktır. Unutmayın ki bu şekilde davranarak, gelecekte sizinle aynı sorunla karşılaşacak insanlara da yardımcı olmuş olmaktasınız. Bu sorunun ve çözümünün ileride başkaları için de gerekli olup olmayacağını kendinize sorun. Üstatlar arasında, bu tür davranışlar, törensel kibarlıklardan daha önemlidir. Bu oyunda diğerleri tarafından kabul görmek istiyorsanız, bu oldukça faydalı bir yöntem olabilir. 4. Cevapları Yorumlamak 4.1. RTFM ve STFW: Gerçekten çuvalladığınız nasıl söylenir Antik ve kutsal kabul edilen bir gelenek vardır: Şayet “ABKSO/RTFM” içeren bir ileti alırsanız, bunun anlamı Allahın Belası Kılavuz Sayfalarını Oku/Read The **** Manual demektir. Bunu söyleyen kesinlikle haklıdır. Gidip o Allahın belası sayfaları okuyun. O kılavuzlar, sabit diskte yer kaplasın diye yazılmadı. RTFM göreli olarak daha genç bir akrabaya sahiptir. Şayet “STFW” iletisi alırsanız, bunun anlamı Lanet Olası Internet’i Ara/Search The **** Web demektir. Bunu söyleyen de kesinlikle haklıdır. Gidip kendinize bir arama motoru bulun ve lanet olası Internet’te biraz kay kay oynayın. Bu tür mesajlar yollayan kişiler, genellikle bu bilgilerin kamuya açık alanda var olduğunu bilen kişilerdir. Bu iletiyi yollayan kişi (a) bu bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğunu düşünüyordur, ( buralarda arama yaparak, hazır mama ile beslenmekten daha fazla şey öğrenebileceğinize inanıyordur. Bu tür bir durumda kırılmayın/üzülmeyin, bunu yazan kişi size kaba bir şekilde saygı göstermekte ve sizi yok saymamaktadır. Bu büyükannemin zamanından kalma saygı anlayışı için ona teşekkür etmelisiniz. 4.2. Şayet cevabı anlamadıysanız… Şayet cevabı anlamadıysanız, daha fazla açıklama için hemen zıplamayın. Orijinal sorunuza cevap bulmak için denediğiniz yolları, şimdi de cevabı anlamak için deneyin (kılavuzları okuyun, SSS’leri inceleyin, Internet’i arayın, bir bilene sorun, vb…). Bunlardan sonra hala tatmin edici bir cevaba ulaşamadıysanız, cevabın açıklanmasını isteyen bir iletiyi /*cevabı anlamak için gösterdiğiniz ve yaptığını çabaları belirterek*/ tekrar gönderin. Örneğin, varsayalım ki ben size “Sorununuz takılmış bir zentry’i çağrıştırıyor, onu temizlemelisiniz” dedim. Bunun peşinden gelen berbat bir cevap: “Zentry de ne?” Ve iyi bir cevap: “Pekala. Man sayfalarını okudum ve zentry’ler sadece -z ve -p seçenekleri içinde geçiyor. Bunlardan hiçbiri, bunu nasıl temizleyeceğimi belirtmemiş. Ben mi bir şeyleri kaçırdım yoksa bunlar yeterli mi?” 4.3. Kabalıkla ilgilenmek Size kabalık olarak görünen pek çok şey, üstatların dünyasında saldırı olarak algılanmaz. Bu dolaysız yoldan yapılan, sorunları çözmenin sahte kibarlık safsataları ile vakit kaybetmekten daha iyi bir iş olduğunu düşünen doğal insanların kullandığı lanet bir iletişim tarzıdır. Herhangi bir şeyi kabalık olarak algıladıysanız sakin olun. Şayet birileri oyunun kuralını bozuyorsa, kıdemli birileri bu kişiye sakin olmasını söyleyecektir. Eğer bu olmaz ise, size karşı kabalık yaptığınız kişi aslında üstatların kültür ve kurallarına uygun davranıyor ve burada siz hatalısınız demektir. Bu durumda bir cevap alma ihtimaliniz oldukça düşük olacaktır. Diğer yandan, hak edilmemiş kabalıklar ile arada bir karşılaşabilirsiniz. Bu durumda kabul edilebilir sınırlar içinde sert bir tepki vermekten çekinmeyin. Fakat bunu yapmadan önce karşınızdakinin tamamen haksız olduğuna emin olun. Bir kabalığı düzeltmek ile anlamsız bir tartışmayı başlatmak arasındaki fark oldukça ince bir çizgidir. Üstatların gaf yapma oranları pek yüksek değildir /* Ç.N: bazıları yapsa bile kabul etmez */. Şayet bir çaylak veya dışarıdan biri iseniz büyük bir gaf yapma riskiniz çok yüksek demektir. Şayet eğlence yerine bilginin peşinde iseniz, elleriniz klavyeden uzak tutun. Emin olun bu riske değmez. Bazı insanlar, üstatların pek çoğunun yumuşak huylu otizm veya Asperger Sendromuna yakalanmış kişiler olduğunu, normal insanlar gibi sosyal ilişkiler kurabilmek için gerekli olan beyinsel işlevlerden yoksun cins insanlar olduklarını düşünürler. Bu doğru veya yanlış olabilir. Şayet siz bir üstat değilseniz ve bizlerin beyinsel özürlü manyaklar olduğunu düşünüyorsanız, bu size bizim saçmalıklarımızla başa çıkmak için yardımcı olabilir. Devam edin. Çokta umurumuzdaydı. Bizler olduğumuz gibi olmayı seviyoruz. Klinik testlerde oldukça sağlıklı “paranoyaklar” olarak görünmekteyiz. Sıradaki bölümde, değişik konulardan bahsedeceğiz: hatalı bir davranışta bulunduğunuz durumlarda göreceğiniz “kabalık” çeşitlerini göreceğiz. 5. Sorulmaması Gereken Sorular Aşağıda üstatların cevap vermeye değmeyeceğini düşündüğü, bazı klasik aptalca sorular bulacaksınız: 5.1. X uygulamasını veya kaynak kodunu nereden bulabilirim? 5.2. Y’yi yapmak için X’i nasıl kullanabilirim? 5.3. Kabuk ayarlarımı nasıl yapabilirim? 5.4. AcmeCorp belgesini, Bass-o-matic dosya dönüştürücü kullanarak TeX dosyasına dönüştürebilir miyim? 5.5. Yazılımım, ayarlarım, SQL girdilerim çalışmıyor. 5.6. Windows makinemle ilgili bir sorunum var, yardım edebilir misiniz? 5.7. Yazılımım çalışmıyor. Sanırım sistemdeki X bozuk. 5.8. Linux veya X’i yüklerken sorun yaşıyorum. Yardım eder misiniz? 5.9. Root şifresini nasıl kırarım? Sohbet Kanalları yöneticileri haklarını nasıl çalarım? Başkalarının e-postalarını nasıl okurum? 5.1. X uygulamasını veya kaynak kodunu nereden bulabilirim? Benim bulduğum yerden, aptal — Internet’te bir aramadan sonra. Kimse Google’ı kullanmayı bilmiyor mu? 5.2. Y’yi yapmak için X’i nasıl kullanabilirim? Şayet yapmak istediğiniz şey Y ise, bu sorunu çözmek için uygun olmayan bir yöntemi kullanarak, bu sorunu nasıl çözeceğinizi sormayın. Bu şekilde sorulmuş sorular, X hakkında cahil ve çözmeye çalıştığınız Y sorunu hakkında tam bir bilgiye sahip olmayan insanlar olduğunuz izlenimini uyandırır. Genelde bu tür insanlarla, sorunlarını açıklayana kadar ilgilenmemek en iyi yöntemdir 5.3. Kabuk ayarlarımı nasıl yapabilirim? Bu soruyu soracak kadar zeki isen ABKSO dan sonra çözümü kendin bulacak kadar da zekisindir. 5.4. AcmeCorp belgesini, Bass-o-matic dosya dönüştürücü kullanarak TeX dosyasına dönüştürebilir miyim? Dene ve gör. Eğer denersen; (a) cevabı öğrenmiş olursun ( benim vaktimi boşa harcamamış olursun. 5.5. Yazılımım, ayarlarım, SQL girdilerim çalışmıyor. Bu bir soru değil, “Yirmi Soruda senin gerçek sorununu anlama” gibi bir oyunla ilgilenmiyorum. Yapacak daha iyi işlerim var. Bu tip bir şeye vereceğim tepki şunlardan biridir: * Eklemek istediğin başka bir şey var mı? * Hımm, çok kötü, umarım sorununu çözersin. * Bende de aynı sorun var… 5.6. Windows makinemle ilgili bir sorunum var, yardım edebilir misiniz? Tabii. O Microsoft çöpünden kurtul ve Linux veya BSD gibi açık kodlu bir işletim sistemi kur. 5.7. Yazılımım çalışmıyor. Sanırım sistemdeki X bozuk. Yüzlerce veya binlerce kişi tarafından kullanılan sistem çağrılarındaki ve kütüphanelerindeki apaçık bir eksikliği bildiren ilk kişi olmanız muhtemel olmakla birlikte, elinizde sarsılmaz deliller olmadığı gün gibi aşikar. Olağandışı iddialar, olağandışı kanıtlar gerektirir; bu tür bir suçlama yaparken, durumu açık seçik beyan etmeniz ve hatayı meydana getiren olayları ayrıntılı bir şekilde belgelemeniz gerekir. 5.8. Linux veya X’i yüklerken sorun yaşıyorum. Yardım eder misiniz? Hayır. Bu sorunu çözmem için, makinene doğrudan erişim sağlamam gerek. Yerel Linux Kullanıcılar Grubundan yardım isteyebilirsin. Kullanıcılar grubu listesine buradan erişebilirsiniz. 5.9. Root şifresini nasıl kırarım? Sohbet Kanalları yöneticileri haklarını nasıl çalarım? Başkalarının e-postalarını nasıl okurum? Bu tür bir şey için bir üstattan yardım istediğine göre, sen gerçek bir moron olmalısın. 6. İyi ve kötü Sorular Bu bölümde, örneklerle doğru düzgün soru sorma yöntemlerini açıklamaya çalışacağım. Aynı problem hakkında bir çift soru göreceksiniz: doğru düzgün sorulmuş olan ve aptalca sorulmuş olan. Örnek 6.1. Aptalca: Nereden Foonly Flurbamatic hakkında bişeyler bulabilirim? Bu soru cevap olarak bir “LOİA/STFW (Lanet Olası Internet’i Ara/Search The **** Web)” için adeta yalvarıyor. Zekice: “Foonly Flurbamatic 2600″ hakkında Google’ı denedim , ancak yararlı/kullanılabilir birşeyler bulamadım. Burada, bu aygıt hakkında programlama bilgisi bulabileceğim bir yer bilen var mı? Bu soruyu soran kişi gerekli aramaları yapmış ve görünen o ki gerçek bir sorun ile karşı karşıya. Örnek 6.2. Aptalca: Foo projesinden kodları, derlemek için, alamıyorum. Neden çalışmıyor? Ona göre bunu birisi bozmuş. Onun kendi kibiri. Zekice: Foo projesinin kodları Nulix 6.2′de derlenmiyor. SSS’i okudum ancak orada Nulix ile alakalı sorunlardan bahsedilmemiş. Burada yaptığım derleme işleminin bir kopyası var, bu benim yaptığım bir hatadan mı kaynaklanıyor? Kullandığı ortamı belirtmiş, SSS’i okumuş, aldığı hataları göstermiş ve bu hatanın başkasından kaynaklandığını düşünmüyor. Bu insan biraz ilgiyi hak ediyor. Örnek 6.3. Aptalca: Ana kartımla ilgili problemim var. Birisi bana yardım edebilir mi? Pirimiz Abuzittin’in bu soruya muhtemel cevabı şöyle olur: “Pekala. Geğirmeye ve çocuk bezini değiştirmeye de ihtiyacın var mı ?”. Akabinde “delete” tuşuna bir tık. Zekice: S2464 anakartımda X’i, Y’yi ve Z’yi denedim. Bunlar işe yaramayınca A’yı, B’yi ve C’yi denedim. C’yi deneyince şaşırdığımı da belirteyim. Açıkça görülüyor ki hedehödö bozukluk yapıyor, fakat beklenmedik sonuçlar alıyoruz. Athlon MP anakartlarda bozuklukların sebebi genelde nedir? Birinin sorunu nasıl çözebileceğim hakkında bir fikri var mı? Bu pasif olarak cevabı bekleyen bir insan olmaktansa, sergilediği sorun-çözüm konusundaki zekasını kullanarak bir cevap almayı hak ediyor. Son sorudaki, “Bana bir cevap verin!” ve “Bu sorunu çözmem için ek olarak daha ne tür testler yapabileceğimi bulmama yardım eder misiniz lütfen?” istemleri arasındaki küçük ama önemli farka dikkat edin. 7. Şayet Cevap Alamazsanız Şayet bir cevap alamazsanız, bunu kişisel bir olay olarak algılamayın. Bazen, sorduğunuz sorunun cevabı, grup üyeleri tarafından bilinmiyor olabilir. Cevap alamamış olmanız, sizin önemsenmediğiniz anlamına gelmez. Kuşkusuz bu farkı dışarıdan algılamak oldukça zor olsa gerek. Genel olarak; aynı soruyu tekrar gruba göndermek iyi bir fikir değildir. Bu, anlamsız bir şekilde kızgınlık ifadesi olarak yorumlanabilir. 8. Sorulara Nasıl doğru düzgün cevap verilir Kibar olun. Sorunlar insanları, olduklarından daha kaba ve aptal gösterebilirler. Şayet cevaptan emin değilseniz, bunu açıkça belirtin! Yanlış ama otoriter tarza verilmiş bir cevap yapılacak en aptalca iştir. Kimseyi yanlış bir yola sürüklemeyin. Dürüst ve alçak gönüllü olun. Çevrenize iyi örnek olun Yardımcı olamıyorsan, bari köstek olma. Yardım isteyen kişinin ayarlarını karman çorman edecek eşek şakaları yapmayın. Eşekliğin alemi yok ama di mi? Sorunu anlamaya yönelik sorular sorun, ayrıntılara ulaşmaya çalışın. Şayet bu işte iyi iseniz, karşınızdakiler yeni şeyler öğrenecektir ve tabii ki siz de. Kötü sorulmuş soruları, iyi sorular halinde dönüştürmeye çalışın. Unutmayın ki bir zamanlar sizlerde çaylaktınız. Bazı zamanlarda sadece Cevapları yorumlamak başlığındaki gibi cevaplamak haklı görülebilse bile, tembel bir adama cevap verirken bir kılavuza yönlendirmek daha iyi olabilir. Hatta arama motorlarında kullanılmak üzere bir anahtar kelime bile olabilir. Şayet soruyu tamamen cevaplayacaksanız, gereken önemi gösterin. Yanlış araçlar kullanan insanlara, doğru yolu gösterin, orada cebelleşmelerine izin vermeyin. Soruları ve sorunları daha düzgün kalıplar haline sokun. Çevrenizdeki insanların sorulardan bir şeyler öğrenmesini sağlayın. Bir soruyu cevapladığınız zaman, kendi kendinize şu soruyu sorun: “Hangi SSS veya kılavuz üzerinde değişiklikler yapmalıyız ki bu tür sorular bir daha sorun olarak ortaya çıkmasın?” Daha sonra bu kılavuza bir yama gönderin. Şayet soruyu cevaplamak için araştırma yapmış iseniz, cevabı kıçınızdan uydurmuş gibi görünmektense, yetenek ve becerilerinizin ortaya çıkmasına izin verin. İyi bir soruya cevap vermek, birini bir öğünlük yemek ile beslemek ile aynıdır. Balık vermeyin, balık tutmasını öğretin.
  13. Doğru Düzgün Soru Sormanın Yolları Kaynak: How To Ask Questions The Smart Way Yazan: Eric Steven Raymond – Thyrsus Enterprises Çevirmenler : Osman Yüksel, Yalçın Kolukısa€€ 1. Giriş Üstatların Dünyasında, sormuş olduğunuz teknik sorulara aldığınız cevaplar, cevabı verirken karşılaştıkları zorluğa göre değişir. Bu kılavuz size, sorununuz olduğu zaman, sorunu çözmeye yetecek kadar bilgiyi alabilmenin yollarını öğretecektir. Bu dünyada anlamanız gereken ilk şey: üstatların gerçekte, zor problemleri ve güzel hazırlanmış kışkırtıcı soruları sevdikleridir. Şayet böyle olmasa idi, zaten burada olmazdık. Şayet bize hoşlanacağımız ilginç sorular verirseniz, size minnettar oluruz; iyi sorular uyarıcı birer hediyedir. İyi sorular, anlama yetimizi güçlendirir ve gözümüzden kaçmış sorunların ortaya çıkmasını sağlar. Üstatlar arasında “İyi soru” önemli ve içten gelen bir hediyedir. Bununla birlikte, üstatların, basit sorulara kibir ve düşmanlıkla yaklaştıkları yönünde bir ünleri vardır. Bu bazen, üstatların, acemilere ve bilgisiz kişilere kaba davrandığı izlenimini doğurabilir fakat gerçek bu değildir. Bizler, soru sormadan önce gerekli araştırmayı ve ev ödevlerini yapmaktan kaçan ve düşünmekten imtina eden insanlardan nefret ederiz. Bu tür insanlar sadece zaman kaybıdırlar: onlar karşılığını vermeden alırlar; onlar zamanınızı boşa harcarlar; onlar yüzünden, hakeden insanlara zaman ayıramaz ve yardım edemezsiniz. Biz, bu tür insanları zavallılar/losers olarak adlandırıyoruz. Tarihsel sebeplerden dolayı bazen “lusers” diye telafuz ederiz. Pek çok insan için, bilgisayar sadece bir alettir. Onların yaşamak için yapmaları gereken daha önemli işleri vardır. Bunun farkındayız ve herkesin bilgisayar karşısında bizimle aynı heyecanı paylaşmasını beklemiyoruz. Yine de, bizimle aynı heyecanı paylaşan ve teknik konulara meraklı, çözümün bir parçası olmaya çalışan insanlara verdiğimiz cevaplar daha farklı olmaktadır. Bu kesinlikle değişmeyecektir. Ve değişmemelidir de. Şayet değişseydi, en iyi yaptığımız işte daha az etkili olmaya başlamış olurduk. Bizim büyük çoğunluğumuz gönüllülerden oluşur. Sorulara cevap verebilmek için hayatlarımızdan zaman çalmaktayız. Bu nedenle, acımasızca seçici olmak bizim hakkımız. Açıkçası; hak eden insanların sorduğu sorulara cevap verebilmek için, zavallılardan gelen soruları göz ardı ederiz/edebiliriz. Şayet bu tutumu gaddarca ve kaba buluyorsanız, öncelikle kendi kibirlerinizi kontrol etmeniz daha uygun olur. Sizlerden karşımızda diz çökmenizi istemiyoruz aslında, pek çoğumuz size eşit davranmaktan ve kültürümüze dahil etmekten mutluluk duyacaktır. Yeter ki sizde bu çaba ve azmi görelim. Ama bununla birlikte, kendisine yardımcı olmaya gönüllü olmayan birilerine, bizim yardımcı olmamızı beklemeyin. Bilgisiz olmak kabul edilebilir ama aptalı oynamak kabul edilebilir bir şey değildir. Bu nedenle, bizim dikkatimizi çekmek için teknik olarak yetenekli olmanız gerekmez. Sadece yeteneğiniz olduğunu göstermeniz yeterlidir: dikkatli, düşünceli, araştırmacı, çözüm yollarında etkin olmaya gönüllü/niyetli. Şayet bu ayrım ile yaşayamayacaksanız, size tavsiyemiz ticari destek için anlaşma yapmanız ve bunun bedelini ödemenizdir. Şayet yardım almak için bize gelenlerden biri olmaya karar verdiyseniz, zavallılardan biri olmak istemiyorsunuz demektir. Ayrıca, onlar gibi görünmek de istemiyorsunuz demektir. Hızlı ve tatminkar bir cevap alabilmenin en iyi yolu: akıllı, zeki ve güvenilir birisi gibi soru sormak ve sorun hakkında ipuçları vermektir. Sorun hakkında ayrıntılı bilgi verin ve sorun ortaya çıkmadan önce neler olduğunu belirtin. 2. Sormadan Önce E-posta ile bir haber grubuna, bir posta listesine, bir Internet sitesindeki foruma teknik bir soru sormadan önce, şunları yapın: 1. Interneti arayarak bir cevap bulmaya çalışın. 2. Kılavuzları okuyarak bir cevap bulmaya çalışın. 3. İlgilendiğiniz konu hakkındaki SSS’leri (Sık Sorulan Sorular) okuyarak bir cevap bulmaya çalışın. 4. Araştırarak ve deneyerek bir cevap bulmaya çalışın. 5. Yetenekli ve deneyimli bir arkadaşınıza sorarak bir cevap bulmaya çalışın. Sorunuzu sorarken, yukarıda sayılanlardan hangilerini yaptığınızı belirtin. Böylece sizin tembel teneke olmadığınız anlaşılsın. Daha iyisi, bunları yaparak neler öğrendiğinizi de gösterin. Cevaplardan bir şeyler öğrenebileceğini göstermiş olan kişilerin sorularına cevap vermeyi severiz. Almış olduğunuz hata iletilerindeki metni kullanarak Google’da probleminizi aratın (ayrıca Google Grupları’nı da aratın). Bu sizi doğruca, sorunun çözümü olan kılavuza veya haber grubuna götürebilir. İşe yarar bir sonuç alamasanız bile, bir posta veya haber grubunda: “Google’da hata iletisini arattım ama işe yarar bir sonuç elde edemedim” şeklinde bir mesaj göndermek oldukça iyi bir artıdır. Sorunuzu hazırlayın. İyice düşünün. Acele hazırlandığı belli olan sorular acele cevaplar alırlar. Daha kötüsü hiç cevap alamayabilirsiniz de. Sorunuzu göndermeden önce sorunu çözmek için daha çok çaba göstermek ve bunu ortaya koymak gerçek yardım alma ihtimalinizi artırır. Yanlış soru sormayın. Yanlış tahminlere dayalı bir soru, Herhangi bir üstadın size baştan savma bir cevap vermesine ve “ne aptalca bir soru” şeklinde düşünmesine sebep olur. Üstatlar bu tür cevaplarında, sizin sorununuzun çözülmesini değil, yaptığınız aptallıktan ders almanızı umarlar. Asla cevap alma hakkınız olduğunu düşünmeyin. Böyle bir hakkınız yok. Bu tür servisler için bedel ödemediğiniz sürecede olmayacak. Şayet kazanabilirseniz, bir cevap kazanacaksınız. Bunun için sağlam, ilginç, kışkırtıcı bir soru sormalı ve topluluğun bilgisine ihtiyaç duyan değil, bu bilginin artmasını sağlayan biri gibi davranmalısınız. Diğer taraftan, sorunu açıklayıcı bir hale getirmek ve çözümün üretilmesi aşamasında yardımcı olmaya niyetli olduğunuzu göstermek iyi bir başlangıç sayılır. “Birileri bir başlangıç noktası verebilir mi?”, “Benim çalışmamdaki eksiklik nedir?” ve “Hangi siteyi kontrol etmeliyim?” tarzındaki sorular “lütfen bana tam süreci anlatın” şeklindeki bir sorudan daha iyidir ve cevap alma şansınız daha yüksektir. Çünkü doğru cevaba ulaşmak için çaba göstermek ve bunu belirtmek, şayet birisi size başlangıç noktasını gösterirse sonuca gidebileceğinizi göstermek her zaman daha uygundur.
  14. Fatih Projesinde Çocuklarımızı Bekleyen Tehlike “Her öğrenciye tablet” sloganıyla dile getirilen ve FATİH (Fırsatları Artırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi’nin bir parçası olduğu belirtilen tablet bilgisayarlı eğitim herkesin gündeminde. Gerçek şu ki, bugün dünyanın hiçbir ülkesinde tüm K12 (ilköğretim ve lise) öğrencilerini kapsayan tabletli eğitim bulunmamakta ve söylenilenin aksine Portekiz, İngiltere, Kore gibi birkaç ülkede sadece pilot çalışmalar bulunmaktadır. Teknoloji ve internet altyapısı çok kuvvetli olan ülkelerden Kore’de bile ilk aşamada 2012 yılında sadece 489 okulda tablet PC’li eğitim hedeflenmektedir. (-http://www.advancedtechnologykorea.com/?p=8000-) Kore’de ki bu çalışmanın 2015 yılına kadar hedeflenen kısmında ise tüm müfredatın öncelikle z-kitap (animasyon, video ve benzeri görseller içeren interaktif dijital içerik) formatına dönüştürülebilmesi planlanmaktadır. FATİH Projesinde çoğu kişi, tabletlerin nerede üretileceği, eğitimde tablet kullanımının getirecekleri, 15 milyon tablet üretileceği, tablet kullanımının eğitimde devrim olacağı vb. yalan yanlış birçok fikri tartışıyor. Bu projeyle birçok lobi oluştu; Win-tel lobisi, “Türk malı olsun bak biz yaptık” diye montaj tableti yutturmaya çalışanlar, telekomcular, 3G’ciler, iPad’ciler, teşvik alabilme umudu ile bir anda ağız değiştiren otomotiv sektörünü örnek alan “teşvik meraklıları” bunlardan bazıları. Ancak bunlardan hiçbiri bu projedeki ciddi bir tehlikenin altını çizme cesaretini göstermiyor. FATİH projesinde, internete erişim amacıyla bir şekilde kablosuz özellikler içeren tabletli eğitim çocuklarımız için çoğumuzun görmekten çekindiği ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Hiçbir hükümet bu tür siyasi bir riski almak istememelidir. Bu makalede FATİH Projesi çerçevesinde kablosuz cihazların vücudumuz üzerindeki etkileri ve muhtemel tehlikelerinden bahsedilecektir. 6 Mayıs 2011 tarihinde Avrupa Parlamentosu çevre komitesi, cep telefonları ve bilgisayarlarda kullanılan kablosuz internet bağlantısının insan sağlığı için risk oluşturabileceği ve okullarda kullanımının yasaklanması gerektiği görüşüne varmıştır. İngiltere, Avusturya, Kanada, Rusya , Fransa, Almanya ve Amerika’nın bazı eyaletlerinde ve dünyanın başka birçok ülkesindeki okullarda ve kütüphanelerde cep telefonu kullanımının en azından sınırlanması gerektiği, bizzat sağlık bakanlığı yetkilileri tarafından söylenmekte ve çeşitli önlemler alınmaktadır. Bu ülkelerde, belirli yaş altındaki çocuklar için cep telefonu kullanımı yasaklanırken, Türkiye’de bazı kamu kurumlarının bile bu riske dair alaycı ve ciddiye almayan tavır ve söylemlerini anlamakta zorluk çekiyorum. Halbuki kamu herkesten çok daha şüpheci olmalıdır; Sağlık Bakanlığının bu konudaki tavrını çok olumlu buluyorum. http://youtu.be/8osoZ83SJNE Geçtiğimiz Şubat ayının başında Sağlık Bakanlığı, “Elektromanyetik Alanların Sağlık Etkilerini Değerlendirme Alt Kurulu” bir rapor yayınlayarak, cep telefonlarının insan sağlığına etkileri konusunda kamuoyunun doğru bilgilenmesi ve önlem alınması için uyarılarda bulunmuştur. Aynı gün, yine aynı alaycı kurum ve STK’ların cep telefonlarının, sağlığı tehdit ettiğine dair herhangi bir bilimsel veri bulunmadığını iddia etmesi ise şaşırtıcı bir durumdur. Kablosuz Cihazlar ve Non-ionizing Radiation (İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyon) Doğal ya da yapay radyoaktif çekirdeklerin kararlı yapıya geçebilmek için dışarı saldıkları hızlı parçacıklar ve elektromanyetik dalga şeklinde taşınan fazla enerjileri olarak tanımlanan radyasyon, temelde “iyonlaştırıcı” ve “iyonlaştırıcı olmayan” olarak iki kısımda incelenir. (1) İyonlaştırıcı radyasyon; alfa, beta ve nötron partikülleri ile X ışını ve gama ışınından oluşur, bilinen ve çok daha tehlikeli olan radyasyon etkisi budur. Cep telefonları gibi kablosuz cihazların tümü bilgi (veri, ses, resim, video vb.) iletişimi sağlamak için radyo dalgalarını kullanırlar. Bu radyo dalgalarının vücut tarafından soğurulduğu bilinmektedir. Bu da radyo dalgalarının elektromanyetik enerjisi vücutta ısıya dönüştürülüyor anlamına gelir. Buna termal etki (thermal effect) veya iyonlaştırıcı olmayan radyasyon etkisi denir. Bu ısınmaya karşı vücudumuz iç soğutma mekanizmamızı başlatarak tepki verir. Böylece vücut sıcaklığımız tekrar sabitlenir. Bu termal etki yalnızca yüksek yoğunlukta olduğunda sağlığa zararlı hale gelir. Yandaki şekilde görüldüğü gibi tüm elektrik ve elektronik cihazlar elektromanyetik yayılım yapmaktadır. Isı emilimini tanımlamak için kilogram başına watt birimi ile ifade edilen Specific Absorption Rate (SAR), Özgül Soğrulma Oranı ölçümü kullanılır. SAR, vücut tarafından emilen radyo dalga enerjisi oranını temsil eder. Teknoloji ilerledikçe cep telefonları, kablosuz telefonlar (DECT) ve kablosuz ağ araçları gibi verici modunda çalışan elektronik iletişim araçları European R&TTE (Radio and Telecommunications Terminal Equipment) 1999/5/E yönergelerine uygun olmalıdır. Bu yönerge kullanıcıların ve diğer insanların sağlık ve güvenliğini koruyacak ve paraziti engelleyecek temel gereksinimlerle ilgili kurallar koyar. Üreticiler piyasaya sunmadan önce ürünlerinin insan sağlığını korumak için gerekli ön şartları sağladığını gösterebilmelidir. Diğer bir deyişle, Avrupa uyumlu teknik standartlarda adı geçen limit değerlerine uymalıdırlar. Limit değerlerini hesaplamada kullanılan bilimsel altyapı, ICNIRP (Uluslararası İyonize Olmayan Radyasyondan Koruma Komisyonu)’nin tavsiyeleridir. ICNIRP’ye göre özgül soğrulma oranı (SAR) değeri aşağıdaki limit değerlerini aşmamalıdır • Baş ve gövdenin maruz kaldığı değer için 2 W/kg (ortalama 10 gr vücut dokusu üzerinde); • Kol ve bacakların maruz kaldığı değer için 4 W/kg (ortalama 10 gr vücut dokusu üzerinde); • Tüm vücudun maruz kaldığı değer için 0.08 W/kg (tüm vücut ortalaması kullanılmıştır). Burada dikkat edilmesi gereken husus SAR ölçümlerinin ortalama 6 dakikalık bir zaman diliminde yapıldığıdır. Cep Telefonları Bir cep telefonu arama yapmak için, mesaj ya da resim göndermek için, bazı durumlarda e-mail göndermek ve internete girmek için kullanılabilir. Bilgi (ses, metin, resim, video vb.) radyo dalgaları ile gönderilir; cep telefonu radyo dalgalarını baz istasyonundan alır ve ona geri iletir. Bu radyo dalgaları bazen GSM radyasyonu diye de isimlendirilir. Cep telefonları diğer kablosuz cihazlarla kıyaslandığında en yüksek aktarım gücüne (ve buna bağlı olarak da en yüksek radyasyon seviyelerine) sahiptir. Bir cep telefonunun en yüksek gücü 1-2W’tır. Onun gerçek kapasitesi çekim gücüne bağlıdır; en uygun kapsama alanlarında aktarım gücü binlerce kez daha az olabilir. Bu “otomatik güç kontrolü” olarak adlandırılır. Herhangi bir kullanıcı GSM çekim gücünün ne kadar iyi durumda olduğunu ekrandan görebilir. Cep telefonlarının radyasyon limit değeri 2 W/kg’dır. Limit değeri insan başını termal etkiden korumak amacıyla koyulmuştur. Üretici SAR değerini ürettiği her model için ölçmek zorundadır. SAR değeri kullanım talimatlarında yazmaktadır. Bu zamana kadar cep telefonlarından yayılan radyasyonun kullanıcılara zararlı olduğu ispatlanmadı, ama mevcut bilimsel bilgi birikimi baz alındığında uzun süreli ve sık cep telefonu kullanımının doğuracağı sağlık riskleri tamamen görmezden gelinemez. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Merkezi (IARC) 31 Mayıs 2011 tarihinde cep telefonu kullanımının beyin tümörünü tetikleyecek riskleri artırma olasılığı bulunduğunu açıkladı. Aşağıda bu açıklamanın orijinal metnini bulabilirsiniz. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansının uyarısı cep telefonun yoğun kullanımı yüksek oranda beyin kanserine yol açabileceği yönündedir. Bu nedenle IARC radyo dalgalarını ‘insanoğlu için muhtemel kanserojenler’ “2B” sınıfına almaktadır. Bu sonuç hayvanlar ve hücreler üzerinde yapılan mevcut epidemiyolojik çalışmaların ve araştırmaların müşterek bir analizinden sonra ortaya koyulmuştur. Çoğu çalışmada beyin kanseri riskine dair bir bulguyla karşılaşılmamıştır ancak, iki büyük çalışmada (the international research Interphone and a Swedish meta-analysis) uzun süreli cep telefonu kullanımında (toplam kullanım 1500-2000 saatten fazla olduğunda) yüksek beyin uru riski ve derecesi tam belirlenemeyen akustik nöroma bulgularına rastlanmıştır. 2B sınıflandırması, ‘insanoğlu için muhtemel kanserojenler’, kanser ile alakalı ‘kısıtlı epidemiyolojik bulgular’ gösteren çevresel faktörler ve maddelerle ilgilidir. Kısıtlı bulgularla elde edilen sonuçlar zahiri olabilir ve muhtemelen sonuçlar rastgele ya da önyargıya dayalı olabilmektedir. Kesinlik derecesi 1 (kanserojen) ve 2A (muhtemelen kanserojen) sınıflandırmalarından düşük olan şeyler ‘insanoğlu için potansiyel kanserojen’ olarak sınıflandırılır. Daha az bulgu söz konusu olduğunda madde ‘ sınıflandırılamaz’ olarak değerlendirilir. Son olarak da 4. sınıf ‘muhtemelen kanserojen değil’dir. IARC daha fazla araştırma yapmanın gerekliliği üzerinde ısrar ediyor ve bu sırada etkiyi azaltabilmek adına kulaklık veya sesli iletişim yerine kısa mesaj servisleri kullanmayı öneriyor. Yandaki şekilde cep telefonlarının elektromanyetik alan etkisinin mesafe ile nasıl azaldığı görülmektedir. Dikkat edilirse ancak 3 metreden sonra EN60601-1-2 standardı ile belirlenen 3V/m veya 1V/m bağışıklık seviyesine düştüğü görülebilir. Kısacası, kulağınıza dayadığınız bir cep telefonunun aynı noktaya dayanan bir silah kadar tehlikeli olduğu düşünülmelidir. Fatih Projesinde 3G Kullanımı FATİH Projesinde 40-50 kişilik sınıflarda 3G cep telefonları kullanıldığı düşünülürse oluşacak elektromanyetik etkinin tüm üreticilerin şu anda sığındığı whole-body ortalama SAR sınır değerlerinin (0.08 W/kg) bile üstüne çıkacağı aşikardır. Bu kimsenin göze alabileceği bir risk değildir. Elektromanyetik alan arttıkça yandaki formülde de görüldüğü gibi alan SAR değeri bu şiddetin karesi ile orantılı olarak artmaktadır. Görüldüğü gibi kablosuz cihazların esas sıkıntısının alıcı ve aynı zamanda verici konumunda çalışmasıdır. Çok basit olarak şu mantığı yürütebiliriz; bilgi paylaşmak, veri, ders sunumları, ödevler ve her türlü öğrenme nesneleri için, evet internete ihtiyacımız var, ama neden bunu belki de 1-2 km uzaktaki 3G anteni ile sağlamaya çalışalım? Çok yakınımızda ve doğal olarak elektromanyetik yayılımı çok daha az kablosuz internet erişimi ile sağlamak daha akılcı olmaz mı? Kablosuz İnternet (WLAN) WiFi kartlı ya da wifi adaptörü bir bilgisayarı, tablet PC’leri veya VoIP (Voice over Internet Protocol) çalışan iletişim cihazlarını internete kablosuz bağlantı ile erişmemizi sağlar. Tüm kablosuz cihazlar arasındaki iletişim bir “erişim noktası” aracılığıyla gerçekleştirilir. Bazen herhangi bir cihaza bağlı olmayan bir kablosuz router (modem) erişim noktası olarak da hizmet verebilir. Kablosuz internet (WLAN) bağlı cihazlar hem sinyal gönderebilir hem de alabilirler; yani alıcı ve vericidirler. Kablosuz internet cihazlarının ve erişim noktalarının aktarım güçleri oldukça düşüktür ve daha güvenli olarak düşünülebilirler. Aktarılan elektromanyetik enerji miktarı, aktarım kapasitesine ve aktarılan verinin miktarına bağlıdır. Bu cihazların en büyük hacimli verilerde bile standartları karşılayabilmelidir. Bir erişim noktası veri iletmezken bile, belirli aralıklarla bir sinyal (bir işaret) gönderir. Bir erişim noktası maksimum kapasiteyle 100mW, işaret sinyali gönderirken ortalama 0,5mW güç iletir. Yüksek hacimli bir veri aktarılırken ortalama güç 70mW’a kadar yükselebilir. WLAN’lar çok hassastır ve çok düşük bir sinyal seviyesiyle bile ağ kurabilirler. Maksimum aktarım gücü kullanılırken bile 20 cm mesafedeki elektrik alanı 6 V/m’den az iken bir metrelik bir mesafede bu değer 1,5 V/m’ye düşer. Yandaki grafik WiFi cihazlarının oluşturduğu elektrik alanının mesafeyle nasıl azaldığını göstermektedir. Fatih Projesinde WLAN Kullanımı FATİH Projesinde WLAN kullanımı elektromanyetik alan etkisinin ve bu tür cihazların güçlerinin çok daha az olmasından dolayı çok daha az risklidir. İngiltere sağlığı koruma ajansı bir wi-fi erişim noktası yanında bir yıl oturan bir kişinin sadece 20 dakikalık bir 3G telefon konuşmasında aldığı radyasyon kadar etkileneceğini söylemektedir. Aynı ajans wi-fi kartlarının elektromanyetik yayılımının FM radyo veya TV kadar etkili olduğunu bildirmektedir. WLAN ile iletişim tabi ki GSM iletişimi kadar değildir, peki bunun insan üzerindeki etkisi nedir?WLAN cihazlarının ortalama soğurma etkisi incelendiğinde 100 mW maksimum transfer gücüne sahip bir IEEE 802.11g WLAN cihazı 0.1 – 0.25 W/kg SAR (ortalama 10 gr vücut dokusu üzerinde) değerine sahip olduğu görülür ki, bu da 3G ile karşılaştırıldığında 6-7 misli daha azdır. Ancak yine de 40-50 kişilik sınıflarda tüm öğrencilerin WLAN kullanması durumunda ICNIRP’ye göre özgül soğrulma oranı (SAR) değeri limitleri aşacaktır. Bunun farkında olan birçok Avrupa ülkesinde konuya dikkatle yaklaşılmaktadır. video filmde bu kaygıyı izleyebilirsiniz. http://youtu.be/hEIgI3CaUZY Sonuç olarak FATİH Projesi, sadece teknolojik beklentiler, Türkiye’de herhangi bir seviyede SKD montaj, PCB dahil üretim veya donanım ve yazılımı dahil orijinal üretim konuları yanında sağlık sorunları açısından da incelenmelidir. İyonize Radyasyonun Biyolojik Etkileri – Özlem Coşkun (-http://edergi.sdu.edu.tr/index.php/tbd/article/viewFile/2789/2468-)
  15. - güzel espri yapıyormuşum öyle dediler geçen ince nokta yakalıyormuşum ama bazen kendim kendimden tiksiniyorum yaptığım espri için. - zeki olduğumu söylüyorlar ama bazen salaklıklar da yapıyorum.örnek ; bunları yazmak gibi - çoğu sevdiğimi üzüyorum, seviyorsam nasıl üzüyorum bu kadar.. - sol görüşlüyüm ama pek öyle davranmıyorum. - miliyetciyim,ülkemi seviyorum ölecek kadar - seviyorum birini belki şimdiye kadar kimseyi sevmediğim kadar ama belli edemiyorum..seven insan belli eder demi ama ben edemiyorum.. - paraya değer veren insanlardan değilim ama arada param yok diye üzülüyorum.. - çok konuşuyorum ama bazen derdimi bile anlatamıyorum. - babam sevmiyor beni bende onu sevmiyorum. umurumda bile değil aslında ama birinin babası ölünce kendiminkinin de öldüğünü düşünüyorum ve üzülüyorum.. - en sinirli olduğum anlarda gözümden yaş geliyor. - çok şeyim olsun istiyorum her insan gibi belkide ama çabalamıyorum bile .. - dediğim gibi milliyetçiyim öyle sayılırım en azından ama çoğu insanın terörist olarak nitelendirdiği ahmet kaya'yı dinliyorum çoğu zaman.. devamı gelir belki ......belkide gelmez ne dersiniz !..
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.