Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Tarihi Yerler - Doğal Güzellikler - Tarihi Evler - Mağaralar


Admin

Önerilen İletiler

  • Admin

BAKİBEY KONAĞI (KOCA ODA)

 

Burdur merkez Değirmenler Mahallesi Divanbaba Caddesindedir. 17 yy. Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerindendir. Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırıldıktan sonra 1988 yılında retorasyonu tamamlanmıştır. Bakibey konağı, Koca Oda adıyla da bilinir. Bilinen en eski tapu kaydı 1830 yıllarında Reşit Bey üzerinedir. Ancak konağın Reşitbey'in dedesi Ahmet Paşa veya onun babası Çelik Mehmet Paşa zamanında yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir.

 

bakibey2.jpg

 

Konak zemin katı, pencere bitimine kadar devam eden taş temelin üzerinde ahşap ve kalın masif kerpiç duvarlardan oluşmuş iki katlı bir yapıdır. Alt katta ahır, anbar gibi odalar vardır. Üst kata taş merdivenle çıkılmaktadır. Üst katın bahçeye ve arka sokağa bakan geniş bir eyvanı vardır. Eyvanın tavanı çıtalarla süslüdür. Çıtaların arası da yeşil, kırmızı toprak boyalarla süslenmiştir. Konağın beşik çatısı alaturka kiremitlerle örtülmüştür. Saçağın ahşap yüzeyleri de aynen eyvanın tabanı gibi yeşil, kırmızı toprak boyalarla süslü çıtalarla donatılmıştır. Direkler arasındaki boyalı süslü sivri kemerler, eli böğründeler geniş ve boyalı çakma çatılı bu saçaklık mimariyi tamamlayan aksesuarı oluşturmaktadır.

 

bakibey1.jpg

 

Eyvanın doğu kenarında selamlık, yani Başoda yer almaktadır. Konağın en göz alıcı odası Başodadır. Başoda kapısından başlayarak pencere, vitray pencereleri, dolap kapakları ve üstündeki nişleri, davlumbaz, pencere üzerinde dolaşan pervazlar, yüklük kapakları, dört tarafı çeviren koltuk silmeleri, tavan ve tavan göbekleri altın ve gümüş varakla ve kalem işi boyalarla süslüdür. Motifler bütünüyle devrin bitkisel süslemelerini yansıtırlar. Bütün bu altın ve gümüş kaplamalar, ahşap işçiliği ile kalem işi denilen boyalı süslemeleriyle ender rastlanan güzellikte bir baş oda ortaya çıkarmıştır. Başodanın tabanı iki kademelidir. Cumbalı kısım döşemeden yükseltilmiştir.

 

bakibey3.jpg

 

Başodadan sonra yan yana eyvana ve işten bir birine açılan iki küçük oda yer alır. Gerek malzeme ve gerekse süsleme yönünden sade olmakla birlikte altın-gümüş varak kaplamalı ve kalem işi olarak yapılan süslemeler göze çarpar. Bu odalardan biri ahşaptan, süslemeli davlumbazlıdır. Diğer ikinci küçük oda da ahşap tavan çıtalarla karelere bölünmüş ve pervazları kalem işi boyalı süslenmiştir. Orijinalinde evin devamında en az bir odanın daha olduğu düşünülmektedir. Ancak yıkılarak yok olmuştur. 2003 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Burdur Valiliği arasında yapılan bir protokol ile bakım ve teşhiri Valiliğimize devredilen konak yerli ve yabancı turistlerin hizmetine sunulmuştur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin

BALBOURA Antik Kenti

 

Altınyayla ilçesindedir. İlçenin 6 km güney-güneydoğusundadır. Bu yer Kerkeli doğu yamacı eteğindedir. Balboura, özellikle Roma egemenliği çağında Kabalia diye tanınmış olan bu yörede, önder kent Kibyra olmak üzere kurulmuş bir tetrapolisin (4 kent birliğinin) üyesi iken M.S. 2 yy başlarında o birlik dağılınca Lykia kentleri birliğine katılmış ve artık Lykia kenti sayılmıştır. Balboura, en yüksek yerde kurulmuş Lykia kenti olarak bilinir ve Akropolisin bulunduğu tepe denizden 5000 m yüksekliktedir.

 

balboura1.jpg

Ortasından bir ırmağın geçtiği ilk çağ kentinde şimdi akropolisin yer aldığı tepede 16 sıra oturma yeri olan küçük bir tiyatrosu, kapaklarında arslan figürleri olan çok sayıda mezar, sarnıçlar ve Bizans çağının dağınık kalıntıları ırmağın karşısında, güney tepesinin eteğinde hayvan döğüşleri için kullanıldığı düşünülen tiyatro ya da halk meclisi toplantı yeri olarak kullanılmış olabilecek bir bina bulunmaktadır. Kuzey tepesi eteklerinde yer alan şehir merkezinde çok sayıda bulunan kalıntılar vardır.

 

balboura.jpg

Ancak , hiçbiri ayakta değildir. Ana cadde ve kemerli giriş olan agora algılanabilir, Nemesis tapınağı yazıtlarından anlaşılmaktadır. Bu tapınak Onesinus adlı bir köle tarafından Nemesis adına yapılmıştır. Kalıntılara götüren yolun kuzey bitişiğinde kalıntıların bulunduğu alana ulaşan yerden Roma çağı yapıtı bir Mausoleion'un (Anıtsal ev biçiminde mezarın) kalıntısı görülür.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin

BUBON Antik Kenti

 

Burdur’a 135 km. uzaklıktaki Gölhisar’a bağlı İbecik Köyündedir. Antik Kent, köyün 2,5 km. güneyinde yükselen Dikmen Tepe üzerinde yer alır.

 

BUBON.jpg

Tarihçesi hakkında çok sınırlı bilgilere sahip olduğumuz Bubon, olasılıkla M.Ö. 190 yılında Araxa’nın müttefiki olarak bir savaşa girmiştir. M.Ö. 145-140 yılları arasında Tiran Moagetes’in oğlu demokrasiyi yeniden getirmiştir. Murena tarafından 1. Mithridates Savaşı sırasında kurulan Oinoanda (İncealiler), Balboura (Çöl Kayığı) ile Kibrya (Gölhisar) Tetrapolisi’ne (4 Kent Birliğine) girmiştir. Sonra Boubon diğer tetrapolis şehirleri ile Lykia’ya geçmiştir. Lykia ancak Claudius zamanında 43 yılında Roma eyaleti olmuştur.

 

bubonheykel.jpg

Boubon Antik Kentinde Hellenistik devire kadar inen kalıntılar ile birlikte Roma Çağı kalıntıları ayakta durmaktadır. Tiyatrosu, tapınakları, agorası, şehir surları, gimnazyumu ve diğer yapıları ile ilk çağı önemli bir antik kentini oluşturmaktadır.

 

1960 ve 67 yılları arasında yoğun bir şekilde kaçak kazılar yapılmıştır. Bu kazılar, örenyerini delik deşik etmiş ve perişan bir duruma getirmiştir. Kaçırma safhasında yakalanmış olan bronz bir heykel, 1990-1991 ve 1993 yılında bu antik kentte gerçekleştirilen kurtarma kazıları buradan kaçırılan eserleri öz yerinin tespit edilerek ispatına yönelik çalışmalar olmuştur. İlk çalışmalar sonucunda Sebasteion denilen imparator kültü mekanında, üzerinde ayak izleri duran yazıtlı heykel kaideleri bulunmuştur. Kaçakçılar tarafından kaçırılan ve dünyanın dört bir bucağına savrulmuş, dağınık vaziyetteki tüm heykellerin toplanarak kendi binası içinde yazıtlı kaidelerinin üzerinde yer alması çabası ise sürmektedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin

Burdur Arkeoloji Müzesi

 

muze.jpg

 

Müze; ilk defa yakın tarihimizde önemli bir kültür merkezi olan Bulguroğlu Pirkulzade Medresesinin kütüphanesinde bu çevreye ait eski eserlerin koruma altına alınması ile 1956 yılında kurulmuş, 1963 tarihinde de resmen müze haline gelmiştir. Bugün müze Vakıflar Genel Müdürlüğünden 99 yıl intifa hakkı ile alınmış olan Bulguroğlu Pirkulzade Kütüphanesi çevresindeki kendi malı olan 980 m2 lik alanda hizmet vermektedir. Sagalassos ve Kremna daki kazı yerinden gelen Athena, Leto, Nemessis, Apollon, Aphrodit, Hygeia, Aslepidos ve Herakles’in heykellerinden oluşan zengin bir koleksiyona sahiptir. Ayrıca Bubon’dan gelen Apollon heykeli ile dikkat çekmektedir.

Hacılar Höyüğü ile Düğer köyünde bulunan Neolitik döneme ait eserler ve daha sonraki çağlara ait seramikler, müzemizi 60 bin eseri ile ülkemizdeki sayılı müzeler arasına getirmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin

BURDUR GÖLÜ

 

Burdur Gölü, Söğüt Dağı ile Sulu Dere Yayla dağ kütleleri arasında kuzeydoğu - güneybatı doğrultusunda uzanan oluk şeklindeki tektonik çöküntünün sularla dolması ile oluşmuştur. Gölün batı kesimi boyunca uzanan fay hattı nedeniyle bu kısımda kıyı çizgisi çok dardır. Bu dar bölgelerde göl birden derinleşir.

 

burdurgolu.jpg

Gölün güney ve kuzeyinde ise alüvyonların birikmesi ile sazlarla kaplı ve delta oluşumu başlamıştır. Kapalı bir havuzda yer alan gölün akıntısı yoktur. Göl suyu oldukça tuzlu olup ülkemizin en derin göllerinden biridir. Derinlik bazı yerlerde 100 metreyi buluyor. Göl su seviyesinin son yıllardaki aşırı düşüşüne, gölü besleyen dere ve çaylar üzerinde yapılan barajlar ve son yıllardaki bölgede yaşanan aşırı kuraklığın neden olduğu sanılmaktadır. Göl üzerinde yapılan araştırmalara göre besin maddeleri yönünden çok zengin olmadığı belirtilmektedir. Buna karşılık gölün yüze yakın kuş türüne ve yaklaşık olarak 300 bine yakın su kuşunu barındırdığı tahmin edilmektedir. Göl ile prehistorik yerleşim yeri Kuruçay Höyüğü arasındaki uzaklık yaklaşık 7 km dir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin

İNCİR KERVANSARAYI

 

Bucak İlçesinin 15 km. batısında İncirdere Köyü yakınında bulunmaktadır. Anadolu Selçuklu Sultanlarından Gıyasettin Keyhüsrev Bin Keykubat tarafından XIII.yy.da (M.1238) yılında yaptırılmıştır. Büyük bir kısmı tahrip olmasına rağmen hala ayaktadır. Han’ın ilk bakışta dikkati çeken kısmı kitabeli taç kapısıdır. Diktörtgen şeklindeki taç kapının ortasında istiridye kabuğu şeklinde kemerli esas giriş nişi dış cepheden iki yalancı sütunla desteklemiştir.

 

incirhan.jpg

Sütunların üzerinde geometrik desenlerle bezeli iki rozet motifi ile karşılıklı iki arslan tasviri vardır. Kervansaray avlulu ve kapalı mekan olarak iki kısımdan oluşturulmuştur. Ne yazık ki avlusu yok olmuştur. Basık kemerli kapının üzerinde dört satırlık kitabede şunlar yazılıdır:

 

 

 

 

-EMERE BİMARE HAZELMAN-UL MUBAREK

(Bu mübarek hanın inşası)

-ES SULTAN-ÜL AZAM ŞAHİNŞAH-ÜL MUAZZAM MALIKİ RIKAP-ÜL ÜMEM

(Ümmetlerin maliki büyük sultan ve muazzam şahinşah)

-SEYYİD SELATİN-ÜL ARAP VEL ACEM SULTAN-ÜL BERNU BAHREYN ZÜLKARNEYN-ÜL ZAMAN İSKENDER SANİ TAÇ

(Arap ve acem, kara ve denizlerin sultanı, zamanın ikinci İskenderi)

-ALİ SELÇUK GIYASEDDÜNYA VADDİN EBUL FETİH KEYHÜSREV VEL KASM EMİR-ÜL MÜMİNİN Fİ SENETÜ SELASİN VE SİTTİ MİE

(Müminlerin emiri, fetih babası, II.Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 636 senesinde yaptırılmıştır) Kervansarayın mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Tapunun 60 pafta, 2 parselinde kayıtlıdır. 1993 ve 2000 yıllarında Burdur Müze Müdürlüğü sorumluluğunda Prof.Dr.Rahmi Hüseyin ÜNAL tarafından avlu kısmında kazı çalışmaları yapılmıştır.

 

 

 

 

 

 

İNSUYU MAĞARASI

 

Burdur İnsuyu mağarası, Burdur Antalya karayolu üzerinde, Burdur'a 13 km uzaklıkta bulunan ve ülkemizde turizme açılan ilk mağaralardandır. İnsuyu Mağarasında; karstik yapının zamanla erimesi ve aşınması sonuc, Mağara içinde sarkıt ve dikikler meydana gelmiştir. Ayrıca, girintili çıkıntılı çeşitli yönlere açılan dehlizler bulunmaktadır. 1965 de turizme açıldığı zaman bu dehlizlerde küçüklü büyüklü 9 adet göl vardı ve bu göller arasında kesintisiz bir bağlantı ile belirgin bir akış vardı. İç yapıda meydana gelen tabiat harikası teşekkül tarzları dikkate alınacak olursa mağaranınbinlerce yıl önce meydana geldiği tahmin edilmektedir. Mağaranın suyu karbonatlı maden suyudur. İnsuyu mağarası, Kültür Bakanlığı, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nun 9.7.1976 gün ve A-113 sayılı kararı ile I. derece Doğal Sit olarak tescil edilmiştir.

 

insuyu2.jpg

İnsuyu Mağarasının işletilmesi ve bakımı, Burdur İl Özel idaresi ve Burdur Merkez Belediyesi işbirliği ile kurulmuş olan "Burdur İli, İnsuyu ve Çendik Turistik Tesisler Birliği" tarafınca yürütülmektedir.

 

insuyu.jpg

İnsuyu Mağarası ve Çevresinden, Burdur Merkez ilçesisinin su ihtiyacı karşılandığı gibi civardaki tarım arazilerinin sulanması içinde yeraltı suları devamlı olarak pompalarla çekilmektedir. Bu çekilen su nedeni ile mağara içindeki göller kuruduğu gibi, mağaradaki damlalarda zamanla yok olmuştur. Bu durumun, tabiat harikası mağaranın doğal yapısı için tehlikeli boyutlara ulaşmıştı. mağara içindeki suyun çekilmesi ile şu anda gezilebilen yerin en uç noktasında bulunan Koca Göl suyunun 2 metreya yakın alçalması sonucu mağaranın ikinci bölümüne bağlanan galerisi açığa çıkmıştı. fakat 2004 yılındaki yağışlar neticesinde, su seviyesinde yükselme olmuş ve mağarada yeniden gölcükler oluşmuştur.

 

İnsuyu mağarasında araştırma çalışmalarına da devam edilmektedir. Son çalışmalar14-18.08.1993 tarihleri arasında yapılmıştır. Bu araştırma ile mağaranın devamı olan yeni galeriler olduğu tespit edilmiştir.

 

Bu kısma İnsuyu II adı verilmiştir. Bu araştırma ile elde edilen galeriler ve diğer bulgular 1/1000 ölçekli kroki üzerinde işaretlenmiştir. Daha sonraki tarihlerde bu mağara araştırmalarına devam edilmiş, mağara galerilerinin daha ilerilere doğru ilerlemekte olduğu da saptanmıştır. Tabii bu yeni bulunan galerileri, ziyarete açılmaları daha hassas incelemelerin ve gerekli önlemlerin alınmasından sonra olabilecektir. Bu yeni galeriler, ancak bilimsel araştırmalar bittikten ve gerekli önlemler alındıktan sonra gezilebilecektir.

 

KİBYRA Antik Kenti

 

Burdur ilinin 106 km batısında, Gölhisar İlçesinin hemen yanıbaşında, Horzum Mahallesi sınırlarına kadar uzanan Kibyra antik kenti, yerleşim alanı olarak oldukça büyüktür.

 

kibyra1.jpg

 

Likya eyaletlerine bağlı iken, Balbura (Altınyayla), Bubon (İbecik)ve Oinanda (İncealiler) kentlerininoluşturduğu bir tetrapolis kuruluşunun başkenti olma özelliği ile karşımıza çıkmaktadır. Bulunduğu bölge Kabalya adıyla anılan Kibyra, Pisidia, Karya, Frigya ve Likya komşu olduğundan, bir tür geçiş kültürünü oluşturmaktadır.

 

Kibyra antik kentnin çevresinde, son zamanlara kadar işletilmiş olan demir madeni ile bir çok yerlerde demir curuf atıklarının bulunması, demircilik sanatının ileri düzeyde olduğunun göstergesidir. Dalaman Çayının kaynak noktası olmasıda, ticari yönden önem arz etmektedir. Ayrıca kentte, dericilik ve at yetiştiriciliği her dönemde önemini korumuştur.

 

kibyra2.jpg

 

M.Ö. 82 yılında Roma hakimiyetine giren kent, M.S. 2 yy'da en parlak devrini yaşamıştır. Bu dönemde büyük depremlere maruz kalmıştır.

 

Şehir halkı son derece savaşçı kimliğe sahiptir. Her dönemde önemli ölçüde yaya ve atlı savaşçı bulundurmuştur. Kentle ilgili bilgiler şu anda sınırlıdır. Bilimsel kazılar neticesinde buranın tarihi daha iyi aydınlanacaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin

KREMNA Antik Kenti

 

Burdur ili Bucak ilçesi, Çamlık Köyü sınırları içinde, Kestros (Aksu) vadisinde, etrafı uçurumla çevrili bir tepe üzerinde Pisidialılarca kurulmuş antik bir kenttir. Bu kentin bilinen en eski halkı Solymoslulardır. M.Ö. VI. yy'da Lidyalıların, M.Ö. 546'da Perslerin, M.Ö. 330'da Büyük İskender'in burayı alması ile de Makedonyalıların hakimiyetine girmiştir.

 

kremna.jpg

 

Büyük İskenderin ölümünden sonra, generallerinden Antigonosun yönetimine M.Ö. 188'de Bergama Krallığına, M.Ö.25 yılında da Roma yönetimine geçmiştir. Bu tarihten M.S. 395 tarine kadar Roma koloni şehri olarak kalmış ve İmparatorluğun ikiye bölünmesiyele de Doğu Roma (Bizans) yönetimine geçerek XI. yy'a kadar, yani Türk hakimiyetine kadar devam etmiştir. Kentte ayakta kalabilen yapıların belli başlıları Roma dönemine ait olanlardır. Şehrin etrafı iki metre genişliğinde, 7-8 metre yüksekliğinde surla çevrilidir. Kentin girişi batıdandır. Kremna ismi, arazi yapısına uygun olarak, Grekçe, "uçurum" anlamına gelmektedir.

 

Kent ızgara planlı olarak kurulmuş örnek kentlerdendir. Akropol, stratejik bir konuma sahiptir. Resmi yapıların bir çoğu iki küçük vadi içinde toplanmıştır. İki vadinin tabanında Forum, Bazilika (Mahkeme Salonu), Exsedra (Kemerli Yapı) ve Kütüphane yapısı vardır. Kentin doğusunda, tepe yamacına tiyatro, tiyatronun alt tarafında stoa (Dükkanlar) bulunmaktadır. Batısında sütunlu cadde Propilion (anıtsal giriş kapısı ve Nympheum (Anıtsal Çeşme Yapısı) gibi yapılar vardır.1971-1973 yılları arasında, İstanbul Ünivertesinden Prof. Dr. Jale İNAN tarafından bilimsel kazılar yapılmış ve kütüphane binası ortaya çıkarılmıştır.

 

kremna2.jpg

 

Binanın tabanında, Bizans dönemine ait mozaik döşeme vardır. Bina içinde dikdörtgen pirizma şeklinde yazıtlı kaideler üzerinde 9 adet mermer tanrı ve tanrıça heykelleri bulunmaktadır. Bu heykeller bugün Burdur arkeoloji müzesinin Kremna salonunda sergilenmekte olup, hepsinin başları kırıktır. Bu heykeller: Büyük ve Küçük Atena, Leto, Hygeia, Nemesis giyimli kadın, Apollon, Asklepios ve Heraklestir.

 

 

 

 

MISIRLILAR EVİ

 

Burdur Merkez Oluklaraltı caddesinde yer almaktadır. Hinnaplı ev olarak da adlandırılmıştır. Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılan ve 1984 yılında restorasyonu bitirilen ev bugün lojman olarak kullanılmaktadır. 19. yy yapısıdır. İki katlı, taş temel üzerine bağdadi olarak yapılmış olup, çatısı alaturka kiremit ile örtülmüştür. Alt katta kışlık odalar ve kiler, üst katta ise ortadaki ince uzun sofaya açılan dört oda yer almaktadır. Tavanlar ahşap işlemelidir. Bol sayıda pencereler ışıklandırmayı sağlarlar ve ahşap kepenklidirler. Odalarda, alçı şerbetlikler, ahşap yüklükler, ahşap tavan ve tabanlar ortak özelliklerdir. Başodanın tavan süslemeleri ve alçı şerbetliği diğerlerine göre daha özenlidir. Tavanda dairelerle oluşturulmuş, çiçek motifleriyle bezenmiş bir orta göbek ve bunu çevreleyen baklava dilimi motifleri ile süslü bir bordür yer almaktadır.

 

misirlilar.jpg

 

 

MİLİAS Antik Kenti

 

Milias örenyeri, Kocaaliler Nahiyesi sınırları içinde olup,Kocaaliler ile mahallesi Gökalan arasındadır.Kocaaliler’den Gökalan’a giderken rampanın bitiminde güneye doğru patika yoldan yokuş yukarı yaya olarak varılır. Milias Örenyeri; Toroslar arasında kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan, üzeri makilerle kaplı, kartal yuvası gibi çevreyi gözetleyen, doğal bir tepe üzerindedir.

 

milias.jpg

 

Örenyeri’nin çoğu yerinde tepecikler gibi fırlayan kayalıklara yapılar dayanarak yapılmışlardır. Çoğu kez yapının temellerinin bir kısmını kayalar oluşturmuştur; Örneğin Tiyatro da bunlardan biridir. Yer yer sivrilen kayalıklar arası surlarla kapatılmış müstahkem, stratejik yönden ulaşılması güç, küçük bir antik kenttir. Şehir ortasındaki tiyatronun oturtulduğu kayalık; şehri güney ve kuzey olarak adeta ikiye bölmektedir. Belli yapıları; iç içe kaleler, surlar, tiyatro, hamam, meskenler, yıkılmış ve çoğu yeri kazılmış mezar anıtları ve tapınaklardır.

 

milias1.jpg

 

Ören yerinin il merkezine çok uzak, yerleşim yeri dışında, engebeli ve çalılılarla kaplı oluşu kaçak kazıların durmadan devam etmesine neden olmaktadır.

 

Görünürdeki yapı ve bulgular, tarihinin Helenistik dönem öncesine kadar indiğini göstermektedir. Kremna gibi bu şehir de Aksu vadisine hakim bir tepe üzerindedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin

RUM KİLİSESİ

 

İlimiz Merkez Zafer Mahallesinde tapunun 40 pafta, 466 ada, 3 numaralı parselinde kayıtlı bulunan Rum Ortodoks Kilisesinin yapılış tarihi kesinlik kazanmamıştır. 1608 m2 lik bir alan üzerine 632 m2 lik kapalı alanı bulunan kilise 1983 yılında Kültür Bakanlığınca Kültür Varlığı olarak tescil edilmiştir.

 

kilise.jpg

Kilise batı kısmına ilaveler ve iç kısmında da bazı tadilatlarla sinema haline getirilmiştir. Pencere ve kapıların çoğu kapatılarak iptal edilmiştir. Kilise üç neflidir. Orta nef geniş ve yüksektir. Bu kısmın tavanı telisle örtülmüştür. Apsis ve Apsis yanındaki bölümler binanın dış kısmına çıkıntı yapmıştır. Kilisenin üç girişi bulunmaktadır. Güney-Kuzey cephesindeki pencereler sivri-yalancı kemerlidir. Çatı ve dam örtüsünü taşıyıcı elemanlar; yanlarda duvarlar, ortada da yuvarlak ağaç sütunlardır. Altışar adet ve iki sıra kıtık sıva ile kaplı sütunların kaideleri silindiril yivli taştır. Başlıkları da akantus yaprağı bezemelidir. Tavanın dışında kalan bazı yerler boyalı resimler bulunmaktadır. Doğu-batı istikametinde, uzun dikdörtgen planlı kagir ve ahşap olarak beşik çatılı, bir kısmında alaturka, bir kısmında da Marsilya tipi kiremitle örtülüdür.

 

Kilise özel şahıs mülkiyetinde bulunmaktaydı. Çok amaçlı salon olarak kullanılmak üzere 2000 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca kamulaştırılmıştır .

 

 

SAGALASSOS Antik Kenti

 

Pisidia bölgesinin Roma İmparatorluk döneminde kuşkusuz en önemli şehri olan Sagalassos, Burdur ili Ağlasun ilçesinin 7 km. kuzeyinde bulunmaktadır. Sagalassos doğu - batı yönünde 5.5 km, kuzey - güney yönünde 1.5 km'lik bir alanı kaplar. Sagalassos'un hemen güneyinde bulunan verimli ovalardan biri olan Çanaklı Ovası, Sagalassos'a seramiği içintoprak sağlamıştır. M.Ö. 1. yy'dan M.S. 6. yy'a kadar olan zaman içinde bu seramik yapımının Sagalassos ekonomisinde önemli bir yeri olduğu anlaşılmıştır.

 

sagalassos3.jpg

 

Sagalassos'un ilk tespiti 1706 yılında Fransız gezgin Paul Lucas tarafından yapılmıştır. 1989'dan itibaren Marc Waelkens başkanlığında ilk modern ve bilimsel kazı çalışmaları başlamıştır. M.Ö. 1.yy'da tiyatro ile yukarı agora arasında yer alan bölgede "U" şeklinde bir çeşme binası yapılmıştır. M.Ö. 39. yılında Sagalassos'un Galadya Kralı Amyntas'ın yönetimine geçtiği bilinmektedir. Amnyntas'ın ölümünden sonra Galad bölgesinin kurulması üzerine Sagalassos M.Ö. 25 yılında Roma egemenliği altına girmiştir.

 

 

Roma yönetimi sonuç olarak, Sagalassos'a ekonomik açıdan büyük yararlar sağlamıştır. Belki M.Ö. 1. yy sonunda güney Anadolu tanrısı olan Kakasbos'a ait dorik bir tapınak inşa edilmiştir. Bu tapınağın kuzeydoğu tarafında yaklaşık aynı zamanda inşa edilmiş büyük bir anıt ortaya çıkarılmıştır. Bu anıtın üç tarafının dans eden kızlar kabartmalı bir friz tarafında süslendiği, bulunan friz bloklarından anlaşılmıştır. Anıtın yazıtı bulunamamış olmasına rağmen ele geçirilen bir mermer heykelin başına göre belkide Büyük İskender'e ait olduğu sanılmaktadır.

 

Yine erken inparatorluk döneminde, aşağı agoranın batısında İyonik Peridteros planlı Apollo Klarios Tapınağı inşa edilmiştir. Aynı zamanda yapılmış olan, aşağı agoradan ana caddeye inen 30 basamaklı bir merdivenli giriş kapısı kazılarda gün ışığına çıkarılmıştır. M.S. 2. yy'da Sagalassos, kuşkusuz en büyük canlılığını kazanmıştır. M.S. 120-125 yılları arasında Sagalassos'un en önemli ailelerinden Neonlar tarafından bir kütüphane binası yapılmıştır. Yine şehrin en hakim yerinde Sagalassos'un önemli yapısı, İmparator Hadrianus tapınağı, inşaatı başlamış olup, ölümü sebebiyle tamamlanamamış olduğundan, imparator Antonius Pius'a ithaf edildiği yazıtlardan öğrenilmiştir.

 

sagalassos4.jpg

 

Aynı zamanda şehrin batı tarafında Dionysos'a ithafen bir tapınak ve aşağı agoranın kuzeyinde de iki katlı bir çeşme inşa edilmiştir. M.S. 160-180 yılları arasında yukarı agoranın kuzey tarafında, M.Ö. 1.yy'ın sonlarında yapılmış olan çarşı binasının güney cephesi, 28 metre uzunluğunda tek katlı bir çeşme ile süslenmiştir. Çeşme yapısı bir tiyatro fasadına benzer tarzda yapılmış olup, altı podyumlu ve beş nişlidir.

 

Bütün podyum ve nişlerin heykellerle süslendiği, burada bulunan heykellerden anlaşılmıştır. M.S. 2. yy' da büyük bir hamam binası, aşağı agoranın doğusunda inşa edilmiştir. Bu hamamdan sonra, en iyi korunmuş olan yapı, kesinlikle tiyatrodur. 1574 m. yükseklige yerleştirilmiş olan tiyatronun sahne binası seyircilere manzara saglamak açısından M.S. 180-200 yılları arasında tek katlı olarak yapılmıştır.

 

Sonuç olarak Sagalassos, küçük Asya'da belki de günümüze en iyi koruna gelmiş antik yerleşimlerden biridir.

 

SALDA GÖLÜ

 

Yeşilova ilçe merkezine 4 km uzaklıktadır. Göl Antalya - Denizli Pamukkale Ana - Tur güzergahı üzerindedir.İlimizde yaz ve kış aylarında turizm hareketliliğinin yoğun olarak yaşandığı ve tur otobüslerinin göl kenarında bulunan tesislerden yeme - içme ve kısa süreli dinlenme ihtiyaçlarını giderdikleri çok önemli bir konumda bulunmaktadır. Doğanbaba, Salda, Eşeler Dağları ve Kayadibi taşı önünde teşekkül etmiştir. Yapı itibariyle menşei tektoniktir. Denizden yüksekliği 1193 metredir. Tehlikeli bir bataklık sahası yoktur. Oldukça yuvarlak bir görünümü vardır. suyu tatlıdır, içinde balık yaşar.

 

salda.jpg

 

En derin ve en temiz göllerden biridir. Balık yakalaması zordur. 47 km2 lik bir sahayı kaplar Güney cephesinde bulunan Sultan Pınar suyu burayı bir mesire yeri haline getirmiştir. Göl çevresinde tabii kumsallar mevcuttur. Gölden sonra kumsalları takiben ormanlar başlar.

 

Salda Gölü ve çevresi 14.6.1989 tarihinde 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil edilmiş ve koruma altına alınmış iken, bu karar Antalya Kültür ve tabiat Varlıkları kurulunun 28.7.1992 tarih ve 1501 sayılı yeni kararı ile tadil edilerek, Salda Gölü kıyısındaki bazı mahalleler, 2. derece Doğal sit Alanı olarak tescil edilmiştir.

 

 

SİA Antik Kenti

 

Burdur'a 100 km uzaklıktaki Burdur - Antalya asfaltı üzerinde bulunan Antalya Bademağacı nahiyesinin 19 km doğusundaki Karaot köyü sınırları içindedir. Sia, çam ve karaçam ormanları içerisinde saklı durumdadır. Bir Psidia şehridir. Şehrin tepesinde Pamfilya ovasına hakim bir konumda yer alan dikkat çekici sur duvarları iki katlı kule ve giriş kapısı ile ayaktadır. Surlar tüm şehri çepeçevre sararlar. Hellenistik devire ait iki kule kalıntısı da batı kapısının her iki tarafında yer almıştır.

 

sia.jpg

Aşağı şehir sur duvarları şehrin kurulduğu tarihte inşa edilmiştir ve 3. yy da veya erken 2. yy'a aittir. Sur duvarlarının hem içinde hem de dışında ev kalıntıları gözlenir. En erken döneme ait olan evler Hellenistik döneme tarihlenmektedir. Evlerin ortak özellikleri çatılarında biriken yağmur suları ile beslenen şişe biçimli sarnıçlara ve yapıların zemin katlarında bulunan üç veya beş odaya girişi sağlayan açık avlulara sahip olmalarıdır. Evler birbirlerinden dar sokaklar ve merdivenlerle ayrılır. Roma dönemi öncesine ait tek yapı Bouleuterion, yani meclis binasıdır. Dorik Stoa kalıntıları, Roma dönemi aşağı agoranın arkasında bir palestra yapısına uzanan anıtsal bir merdivenin 18 geniş basamağı ile bir hamam yapısı vardır.

 

sia1.jpg

Bu hamam yapısı olasılıkla 3. yy'a ait olan bir sarnıçla beslenmekteydi. Biri Bouleuterion'un üstünde olmak üzere üç adet Roma dönemi tapınak görülebilir. Sia'da en çarpıcı mezar yapıları Heoa olarak bilinen anıtsal mezarlardır. Küçük bir anıt mezar dikdörgen planlı olup en iyi korunmuş olandır. Üç tarafı lahitlerle çevrilidir ve arka tarafında yarım daire şeklinde exedrası vardır. Aile mezarı tipindeki mezar yapıları da gözlenir. Kaba taşlarda daire biçiminde inşa edilmiş tümülüsler içinde gömülmüş dikdörgen mezar odaları da oldukça ayırt edici özelliklere sahiptir. M.S. 2.yy dan geç Roma dönemine kadar devam eden tümülüs gömü geleneği düşünülür.

 

Sia'da Hellnistik döneme ait iki adet anıt mezar vardır. Tespit edilen mezar mimarisine ait örnekler çok sayıda gömü adetlerini ortaya koyar bu Grek veya Roma geleneklerinden etkilenmiş yerli geleneklerden kaynaklanmaktadır. Sia'da çok iyi durumda korunmuş iki kilise dışında genç Antik veya Bizans dönemlerinde tarihlenen çok az kanıt olması ilginçtir. İki Kilise de olasılıkla 4. veya 5. yy'a aittir. Arkeolojik açıdan Pdidia'nın en korunmuş şehri Sia'dır. Koruma duvarları, Kamu yapılarının mimarisi, özel evler ve mezarlıklar ortaya tarımla uğraşan, orta büyüklükte, başarılı bir yerleşim tablosu koyar.

 

SUSUZ KERVANSARAYI

 

Anadolu selçuklu devri XIII.yy. kervansaraylarındandır. Bucak İlçesi Susuz Köyündedir. Susuzhan, kareye yakın dikdörtgen bir plana sahiptir. Beş neflidir. Orta nef yüksekçedir. Ortasında bir kubbe vardır. Hanın göze batan önemli yeri batı tarafındaki cephede tak şeklinde giriş kapısıdır. Kapı katının yan söve kanatları çeşitli geometrik desenlerle boş yer bırakılmaksızın bezenmiştir.

 

susuzhan.jpg

Mukarnaslı giriş nişinin üzerinde geometrik oyma süslü iki kabartma rozet motifi vardır. Bu nişin iki yanında yalancı sütunlar üzerinde yükselen ve kemer şeridinde yılan tasvirleri bulunan iki küçük niş daha vardır. Bunların alınlığında ise iki ejder başı vardır. Hanın beden duvarları dıştan payelerle desteklenmiştir. Tonoz örtü sistemi kesme taşlardan sivri kemerler üzerine yani tonoz kaburgaları üzerine oturtulmuştur. Hanın içinin ışıklandırılması dıştın içeriye genişleyen dikdörtgen pencerelerle sağlanmıştır.

 

Mülkiyeti vakıflara aittir. Antalya-Burdur yolu üzerinde Evdir Han, Kırkgöz Han’dan sonra Susuz Han üçüncü, İncir Han da dördüncü konaklama yeridir.

 

 

Kaynak: Burdur Valiliği

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 8 yıl sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.