Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

FİTNE NEDİR? FİTNECİ KİME DENİR VE GÖREVİNİ NASIL YAPAR?


sardunyam

Önerilen İletiler

BrainSlapper, tespitlerinde sana hak veriyorum

 

kendimce özetlemek istiyorum

 

islam dini kadına çok büyük değer verir, sebebide ,kadını en iyi şekilde kullanabilmektir, çünkü erkek egemendir ve kadınlara her konuda ihtiyaçları vardır, bu nedenle her türlü korumak ve nezaket göstermek zorundadır, peygamber hadis ve ayetleriyle kadının değerini bu yönde arttırmıştır, tabi erkek çıkarları için, çünkü hakim olan erkektir, dolayısıyla kadınlara bu yönde değer verilmez. (kişisel görüşümdür, felsefe)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 95
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Eğer gerçekleri söylemek fitnecilikse, bana da bu sıfatı kullanabilirsin.

Her fikri, her farklı düşünceyi fitnecilik olarak gören bir zihniyet, akıla saygı duyamaz.

Bilim yapamaz. İlerleyemez. Geri kalmaya mahkumdur.

 

*

 

Madem sardunyamın yerine cevap vermişsin, diğer sorulara da yanıt ver.

 

Şeriat'in hüküm sürdüğü bir sistemimiz olsa,

Ne kadar okumuş, bütün huku kitaplarını yalamış yutmuş olsan dai, kendi şahitliğinin, İlkokulu devletin zorlaması ile bitirmiş, okuma yazmasını bile beceremeyen, iki kelimeyi düzgün biraraya getiremeyip kendini ifade etmekten aciz bir erkeğin şahitliğinden üstün tutulmasını, onuruna yedirebiliyor musun, kendine layık gördüğün saygınlık bu mu?

Avrat kelimesini Türkler uydurmadı, İslamla birlikte Aralardan aldılar.

İslam ülkelerinde kadına layık görülen statü ve sıfat: AVRAT'tır.

Anadolu'da hala erkekler eşlerine "avrat" derler.

Avrat ne demek, Arapça bilenler bilir.

Arapça bilmeyen de "Avrat yerlerinizi örtün" ifadesinden, Avrat ne demek anlamını çıkartabilirler.

Avrat, cinsel organ, cinsel yerler demek.

Kadına sadece cinsel organ gözüyle bakan bir inanç seni çok mu onurlandıryor?

 

Saygılar.

 

Brain bunların hepsini yanıtlayabileceğimi biliyorsun,ayrıca ben senin şahsına karşı bir ifade kullanmadım...

Şeriatin hüküm sürdüğü sistemlerde kadından şahit olmaz diye bir kural yoktur,fakat erkeğin şahitliği daha makbuldur sen erkek olduğun için bunu idrak edemeyebilirsin,kadınlar hisleri ile hareket eder bizim tabiatımızda var olan bişey bu bazen yeri gelir duygularımız mantığımızı aşar,şimdi burda kalkıpta bana dürüstlük dersi falan vermiyeceksin herhalde,kadının acıma,merhamet duygusu erkeğinkinden fazladır o yüzden yalan konuşmasa bile sağlıklı bir şahitlik yapamayabilir,sen bunu kadını aşağı gören bir tutum olarak görebilirsin ama gerçek bu.Bir anne düşün kendi öz çocuğu gözlerinin önünde bir başkasını öldürdü belkide cezasının hükmü ölüm olcak bunu bile,bile şahitlik yapmasını isteyebilirmisin?

 

Ayrıca avrat kelimesi Anadoluda kullanılan bir ifadedir doğrudur, Avrat bknz TDK:kadın...

Avret bknz.TDK:Edep yeri.

Avrat ve Avreti karıştırdın galiba bir harfte olsa önemli,anlam değişiveriyor...

 

Sahi bu arada arablar eşlerine avretmı diyor?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fitneci için yaptığın tanım ile benim düşüncemi birayaya getirirsen, istemeden de olsa bana fitneci demiş oluyorsun.

Herneyse önemli değil, polemiğe girmenin anlamı yok.

 

*

 

Şeriatin hüküm sürdüğü sistemlerde kadından şahit olmaz diye bir kural yoktur,fakat erkeğin şahitliği daha makbuldur sen erkek olduğun için bunu idrak edemeyebilirsin,kadınlar hisleri ile hareket eder bizim tabiatımızda var olan bişey bu bazen yeri gelir duygularımız mantığımızı aşar,şimdi burda kalkıpta bana dürüstlük dersi falan vermiyeceksin herhalde,kadının acıma,merhamet duygusu erkeğinkinden fazladır o yüzden yalan konuşmasa bile sağlıklı bir şahitlik yapamayabilir,sen bunu kadını aşağı gören bir tutum olarak görebilirsin ama gerçek bu.Bir anne düşün kendi öz çocuğu gözlerinin önünde bir başkasını öldürdü belkide cezasının hükmü ölüm olcak bunu bile,bile şahitlik yapmasını isteyebilirmisin?

 

İlkokulu devletin zorlaması ile bitirmiş, okuma yazmasını bile beceremeyen, iki kelimeyi düzgün biraraya getiremeyip kendini ifade etmekten aciz bir erkeğin şahitliği, okumuş, eğitim görmüş bir kadın olarak benim şahitliğimden makbuldür diyorsun?

 

Mesel sevdiği kız hırsızlık yapsa, seven adam duygusal davranmaz şahitlik ederken diyebilir miyiz?

Mesela kadın duygusaldır, bilim adamlığı duygudan arınmışlık ister, bu nedenle kadınlar bilim yapamaz diyebilir miyiz?

Mesela buraya yazı yazarken de sinirlendiğin ve duygularının mantığını aştığı ve doğruları yazamadığın oluyor mu?

...

 

Sevgili suheda,

Sana dürüstlük dersi vermek haddim değil, dürüst biri olduğunu düşünüyorum.

Söylemek istediğim şey sadece şu:

Birilerinin yüzyıllarca önce yaptığı hatayı sürdürmek ve kendini küçük görmek zorunda değilsin.

Her insan duygusal olabilir, kadın da, erkek de.

Panik anında kadınlar rasyonel karar veremezler diye, mesela kadınlar araba kullanmasınlar mı, Suudi Arabistan'da olduğu gibi?

Kaza yapanların hepsi kadın mı?

Kadınlar duygusaldır, rasyonel/mantıklı karar veremezler dersen, kadınların kendilerini ilgilendiren hiçbir kararı rasyonel olarak kendilerinin alamayacağına kadar gider bu durum.

Sonuçta Suudi Arabistan'ı haklı çıkarırsın. Kadınların yalnız başlarına sokağa bile çıkamayacağını söylemek zorunda kalırsın.

Bundan daha büyük aşağılama olur mu bir kadın için?

Özellikle senin gibi okumuş, kendinden, çevresinden haberdar bir kadın için bu reva mı?

 

Ayrıca avrat kelimesi Anadoluda kullanılan bir ifadedir doğrudur, Avrat bknz TDK:kadın...

Avret bknz.TDK:Edep yeri.

Avrat ve Avreti karıştırdın galiba bir harfte olsa önemli,anlam değişiveriyor...

 

Sahi bu arada arablar eşlerine avretmı diyor?

 

Arapça'da sesli harf olarak kullanılan harf ve işaret sayısı çok azdır. Türkiye'nin alfabe değiştirmesinin nedeni de budur.

 

AVRAT ve AVRET kelimesi aynı kelimedir.

Anadoluda kimse avret yeri demez, avrat yeri der, edep yeri için.

 

Bizde HELAL derler, Araplar ve diğer bütün müslümanlar HALAL derler. Anaolu'da da HALAL derler.

Bizde ELHAMDÜLİLLAH derler, Araplar ALMAHDULİLLAH derler.

Bizde ŞEYTAN derler, Araplar ŞAYTAN der.

Bizde ÖMER derler, Araplar OMAR der, Anadolu'da da OMAR derler.

Bizde EMİNE derler, Araplar AMİNA derler.

 

Araplar kadına ne derler bilmiyorum, Suudi Arabistan'da kaldım ama Arapça öğrenmedim, kaldığım yerde (DAHRAN ve DAMMAM) deve çobanları bile çat pat İngilizce biliyordu, ilk günler Arapça konuşma kitapçığından Arapça birşey söylemeye kalkınca, yabancı olduğumuzu tahmin ettikleri için İNGİLİZCE cevap veriyorlardı.

 

Ama Orada Pakistanlılar da vardı, mesela onlar da kadına avrat diyorlarmış.

Azeri tanıdıklarım oldu Türkiye'de, onlar da avrat diyormuş.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Biraz uzun bir alıntı olacak ama söylediklerini yanıtlamaya yeterlidir sanırım,Brain;

 

 

İslam dininde, kadınlara yeterli değer verilmediği, kadın - erkek eşitliğinin bulunmadığı ileri sürülmekte ve buna delil olarak da kadınların mirastaki payları ve şahitliği gündeme getirilmektedir. Halbuki dinimizin temel kaynağı olan Kur'an ve sünnete bakıldığında durumun böyle olmadığı açıkça görülmektedir.

 

A. Kadın - Erkek Eşitliği

 

İslâm'a göre, kadın ve erkek eşit ve birbirini tamamlayan varlıklardır. Gerek ontolojik olarak, gerekse dinî sorumluluk, hukukî ehliyet, temel hak ve hürriyetler bakımından ilkesel bazda kadın erkek ayrımı söz konusu değildir. Ancak kadının konumunun belirlenmesinde, bu ilkesel esasların yanı sıra, İslâm'ın doğup geliştiği toplumlardaki sosyal ve kültürel çevre, özellikle ataerkil aile yapısı etkili olmuştur. Bu durum, İslâm toplumlarında farklı kadın anlayışlarının ortaya çıkmasının da sebebidir.

 

Kadın ile ilgili Kur'an ayetlerini anlamada ve yorumlamada, ayetlerin sosyo-kültürel nüzul süreci ve lafzî anlamının yanı sıra hangi gayelerin esas alındığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, kadının sosyal ve hukuki statüsü konusunda daha ileri adımlar atılması Kur'an'ın ruhuna aykırı değildir. Bunun yanı sıra Kur'an-ı Kerim'in ana ilkeleri ve Hz. Peygamber'in kadın ile ilgili genel tavır ve prensipleri ışığında, cinsiyet ayırımını çağrıştıran, kadını kadın olduğu için aşağılayan ve temel hak ve hürriyetlerden mahrum bırakan bütün haber ve rivayetlerin ya özünden saptırılmış ya da uydurma olduğu dikkate alınmalıdır. Söz konusu uydurma haber ve rivayetlerden dolayı, İslâm dinini ve Peygamberini suçlama ilmî ve ahlakî değildir.

 

Kadına hiçbir değerin verilmediği, kız çocuğuna sahip olmanın utanç verici bir durum kabul edildiği, bu nedenle bazen kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir dönemde İslâm, davetin başladığı ilk yıllarında kadını muhatap olarak kabul etmiş, bu konuda kadın erkek arasında herhangi bir ayrım yapmamıştır (bk. Leyl 92/3-10).

 

Âl-i İmrân suresinin 195. âyetinde geçen, “sizler birbirinizdensiniz”; Tevbe suresinin 71. âyetinde geçen "mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar"; Bakara suresinin 187. ayetinde geçen "onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz" ifadeleri, kadınla erkeğin birbirine denk ve birbirini tamamlayan iki unsur olduğunu vurgulamaktadır.

 

Nahl sûresinin 97. âyetinde, kadın-erkek ayırımı yapmadan inanıp iyi iş işleyenlerin, en güzel şekilde mükafatlandırılacakları bildirilmektedir. Bu husus, Ahzab sûresinde ise,

 

Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mü'min erkeklerle mü'min kadınlar, itaatkar erkeklerle itaatkar kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkeklerle Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah, bağışlanma ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.(Ahzab 33/35)

 

şeklinde detaylı olarak açıklanmaktadır.

 

-2-

Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiğinde, erkeklerde olduğu gibi, kadınlardan da bîat almıştır (Mümtahine 60/12). Bu, sosyal ve dinî hayatta hak ve sorumluluk açısından İslâm dininde kadın ile erkek arasında bir ayrım olmadığını göstermektedir.

 

Mücadele sûresi, örnek Müslüman kadının siyasi otorite nezdinde hakkını elde edebilmek için gösterdiği çabaları anlatan bir sûredir. Siyasi otoritenin itirazlarına rağmen kadın haklı davasında ısrar etmiş, uğradığı zulmü Allah’a şikayet etmiştir. Bu kadının, haklarını elde edebilmek için gösterdiği örnek gayret ve çaba Allah’ın takdirine mazhar olmuştur:

 

Allah kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Mücadele 58/1)

 

Görüleceği üzere sûre, adını Hz. Peygamber ile tartışan kadın Havle b. Sa’lebe’den almıştır. Kaynaklarda geçtiğine göre bu kadın uğradığı zulmü gidermek için Hz. Peygamber’in huzuruna varıp, "Ey Allah’ın Elçisi! Kocam benimle evlendiğinde ben gençtim. O zaman beni arzuluyordu. Ona birçok çocuk verdim. Yaşımın ilerlediği bir sırada beni anasına benzeterek, yalnız bırakıverdi. (Eğer bir yolunu bulur da aramızı düzeltebilirsen çok iyi olur.)" diyerek eşini şikayet etmiştir. Bunun üzerine kadın henüz oradan ayrılmadan Mücâdele sûresinin ilk âyetleri inmiştir. (İbn Mâce, Talak, 25, Mukaddime, 13; Nesâî, Talak, 33; Ahmed b. Hanbel, VI/46)

 

Sonuç olarak İslâm dininde yaratılıştan gelen fizyolojik ve psikolojik farklılıkların ötesinde, kadın – erkek arasında bir ayrım yapılmamıştır; Allah katında bir insan ve kul olarak her ikisi de eşittir. Kur'an-ı Kerim kadın ve erkeğe eşit olarak hitap etmektedir. Dinî yükümlülüklerde, ibadetlerde, ahlakî değer ve faziletlerde kadın – erkek arasında bir fark bulunmamaktadır. İslam'da insanlar arasında tek değer ölçüsü takvadır.

 

B. Kadının Şahitliği

 

Bazı İslam bilginleri, Kur’an-ı Kerim'deki borçlanma ayetinden hareketle, iki kadının şahitliğinin, bir erkeğinkine denk olduğunu belirtmişlerdir. Söz konusu ayette;

 

Ey iman edenler! Belirli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın.(…) (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler, çağrıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar.(…)

 

buyurulmaktadır (Bakara 2/282).

 

Görüldüğü üzere âyet, vadeli borçların şahit tutularak yazılmasının, ihtilafları önlemek bakımından yararlı olacağını bildirmek için inmiştir. Bu itibarla, ayette geçen yazın emri, bağlayıcı mahiyette olmayıp, tavsiye niteliğindedir. Hemen bütün alimler bu konuda görüş birliği içindedirler.

 

Diğer taraftan ayette geçen “Bu onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir.” ifadesi, bu ayetin tek kadının şahitlik yapamayacağını değil, alacağın güvenceye alınması için, bir erkek yerine iki kadının şahit tutulmasının önerildiğini göstermektedir. Nitekim, mahkemede şahitliğin ifasında tek bir kadının şahitliğinin geçerli olduğu bu ifadeden anlaşılmaktadır. Şöyle ki ayette mahkemede şahitliğin ifası sırasında iki

 

-3-

 

kadının da bulunmasının zorunlu olduğu ifade edilmeyip, aksine birinin unutabileceği kabul edilerek, diğerinin (yani tek bir kadının) şahitliğinin yeterli olabileceğine işaret edilmektedir.

 

Şahitlikte aslolan, adaletin tesisi ve hukukun işlerliğini sağlamak için, bir suç veya hakkın ispat edilmesidir. Hak veya suç ne ile ispat edilebiliyorsa o, gerek hukukta ve gerekse dinimizde delildir. Nitekim sadece kadınların şahitliğiyle sabit olabilecek hususlarda, tek başına kadının şahitliğinin geçerli olduğu alimlerin ittifakıyla kabul edilmiştir.

 

Şahitlikle ilgili diğer ayetlerde, şahitlik konusunda erkek – kadın ayrımı yapılmamıştır:

 

Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin...(Nisa 4/15)

 

Ey iman edenler! Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. Yahut seferde olup da, başınıza ölüm musîbeti geirse, sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder... (Maide 5/106)

 

Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca onları güzelce tutun, yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki adil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın... (Talak 65/2)

 

Namuslu kadınlara zina isnad edip de sonrada dört şahit getiremeyenlere, seksen değnek vurun... (Nur 24/4)

 

 

Bu ayetlerde Arapça'daki erkek sığasının kullanılmasından hareketle bazı bilginler, bu konuda sadece erkeklerin şahitliğinin geçerli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Oysa ki bütün dil bilimcilere ve İslam bilginlerine göre, erkek için kullanılan çoğul sığası, kadınları da içerir. Arapça dil kurallarına göre, söz konusu şahitler, erkek olabileceği gibi, kadın da olabilir. Bu da yukarıda zikredilen ayetlerde geçen “şahit” kelimelerinin kadınları da kapsadığını, dolayısıyla kadının şahitliğinin erkeğinkine denk olduğunu gösterir. Bunun böyle olduğuna, Nûr sûresinin 6-9. âyetleri delil teşkil etmektedir:

 

 

Eşlerinize zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şâhitlik etmesi, beşinci defada da, eğer yalancılardan ise Allah’ın lanetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir. Kadının, kocasının yalancılardan olduğuna dair Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defa da eğer kocası doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.

 

 

Erkeğin dört sefer şehadette bulunması, zina suçunun sabit olması için dört şahit gerekmesine dayanmaktadır; dört şahit bulunmadığında “kazf” (iftira) suçu söz konusudur. Erkek dört defa şahitlikte bulununca, kadının zina suçundan kurtulması için, erkeğin şahitliğine karşılık dört defa şahitlik etmesi istenmektedir. Bu da kadın ile erkeğin şahitliğinin denk olduğunu göstermektedir, Zira, kadının şahitliği gerçekten de, erkeğin şahitliğinin yarısına denk olsaydı; Yüce Allah ondan dört yerine sekiz kere şehadette bulunmasını emrederdi.

 

 

Sonuç olarak, konuyla ilgili ayetler birlikte değerlendirildiğinde, kadının şahitliğinin erkeğinkine denk tutulabileceği anlaşılmaktadır.

 

 

C. Kadının Mirasçılığı

 

İslam’dan önce kadının sabit ve belirli bir miras hakkı yoktu. Hatta o dönem Arap toplumunda, kadının mirasçı olması bir tarafa, kendisi mirasa konu olmaktaydı. İslam dini,

 

 

 

 

-4-

 

 

 

 

kadına sağlanan diğer haklarla birlikte, mirasçı olma hakkını da vermiştir. Bu hak, kadını korumayı ve hukukunu tespit etmeyi amaçlayan diğer âyetlere uygun olarak düzenlenmiştir. Nitekim kadınlarla ilgili bir takım hukukî düzenlemelerin yer aldığı Nisâ sûresinin 7. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: “Ana-baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana-baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Allah bırakılanın azından da, çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak belirlemiştir”.

 

 

Mirasla ilgili âyetler birlikte değerlendirildiğinde şu sonuçlar çıkarılabilir:

 

 

Kur’an’ın kadını değersiz sayması söz konusu değildir. Bilakis konu ile ilgili âyetlerin getirdiği düzenlemeler, İslam’ın kadınların hukûkî şahsiyetlerini tanıdığını, onların hak ve hukukunu belirlemeye özel bir itina gösterdiğini; haklarının zayi edilmemesi için gerekli hukukî tedbirleri aldığını ortaya koymaktadır. Nitekim Kur’an’ın, kadının da erkek gibi mirasta hak sahibi olduğunu açık ve net bir şekilde ifade etmesi, iddia edildiğinin aksine kadına verilen değeri gözler önüne sermektedir.

 

 

Kadının mirasta erkek gibi hak sahibi olduğu açıktır. Ancak itirazlar, niçin mirasta kadına erkeğin yarısı kadar hisse verildiği konusunda yoğunlaşmaktadır. Kur’an’ın kadına mirastan erkeğin payının yarısı kadar hisse vermesini emrettiği şeklindeki genelleme konu ile ilgili âyetlerin sathî olarak okunmasından veya kasıtlı olarak saptırılmasından kaynaklanan bir iddiadır. İlgili âyetler (Nisa 4/11-14) dikkatlice ve herhangi bir önyargıdan uzak olarak okunduğu takdirde, bu iddianın hiç de gerçekleri yansıtmadığı açıkça görülür. Çünkü mirastan kadına erkeğin yarısı kadar hisse verilmesi, kadının mirasçı olarak sahip olabileceği bütün konumlar için değil, sadece kadının aynı babanın/ana-babanın çocuğu olarak erkek kardeşi ile birlikte mirasçı olması durumunda söz konusudur. Nitekim âyette de “Allah size çocuklarınız hakkında şunu emreder, (mirasta) erkeğin payı kadınınkinin iki katıdır” buyurulmuştur (Nisa 4/11). Binaenaleyh kadına erkeğin mirastaki hissesinin yarısının verilmesinin genel bir kural olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Bu sebeple mirasçı olarak kadının konumu ne olursa olsun, İslâm dininde her halükarda kadına erkeğin yarısı kadar pay verildiğini iddia etmek doğru değildir.

 

 

İlgili âyetlere göre şayet bir anne-babanın çocuğu vefat eder de miras bırakırsa, ölenin çocukları da varsa, anne-babanın her birine mirasın altıda biri verilir (Nisa 4/11). Burada görüldüğü gibi bir anne olarak kadına, çocuğunun mirasından verilen pay, bir baba olarak erkeğe verilen paya denktir. Bu da açıkça göstermektedir ki, kadına erkeğin payının yarısı kadar hisse verilmesi genel bir hüküm değildir. Hatta bu âyet, ölenin çocuğu yok ise, annenin, mirasın üçte birini alacağını da açıkça ifade etmektedir.

 

 

Konu ile ilgili âyetlerde, bir erkeğin veya kadının, anne veya babası vefat etmişse ve çocuğu da yoksa, sadece bir erkek veya kız kardeşi varsa, mirastan her birine eşit olarak altıda bir hisse düşeceği ifade edilerek, kadın ile erkeğin eşit hisse alacakları hükme bağlanmıştır (Nisa 4/12). Bu hususta, kadının hangi durumda olursa olsun, mirastan erkeğin payının yarısı kadar pay alacağı iddiasının ne derece sathî ve maksatlı bir iddia olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir.

 

 

Kız ile erkek kardeşlerin birlikte mirasçı olmalarında kıza bir, erkeğe iki hisse verilmesinin sebepleri şöyle sıralanabilir:

 

 

a) İslam hukukuna göre, ister anne, ister eş, ister kız çocuğu, isterse kız kardeş olsun, kadının geçimi kendisine ait olmayıp; oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğundadır. Çoğunlukla kadın kendisi dışında başkalarının geçimini sağlamakla da

 

 

 

 

-5-

 

 

 

 

yükümlü değildir. Erkek ise tam aksine, hemen bütün toplumlarda eşinin, kızının, annesinin veya kız kardeşinin geçimini sağlamakla mükelleftir. Bu sebeplerdir ki “nimet külfete göredir” esasına uygun olarak, eşinin, kızının, annesinin veya kız kardeşinin geçimini sağlamakla yükümlü olan erkeğe, böyle bir yükümlülüğü olmayan kadının payının iki misli verilmiştir.

 

 

B) Kadın kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Kadının malî durumu yerinde olsa dahi, ailenin harcamalarına iştirak etme zorunluluğu yoktur. Bu açıdan bakıldığında, kadın ile erkeğin eşit pay alması durumunda, erkek ailenin geçimini sağlamakla yükümlü olduğu halde, kadının böyle bir sorumluluğu olmadığından denge erkek aleyhine bozulmuş olacaktır.

 

 

c) Erkek evlenirken, eşine “mehir” vermekle yükümlüdür. Kadının ise, evlilikten doğan böyle bir yükümlülüğü olmamakta, aksine eşinden mehir almaya hak kazanmaktadır.

 

 

d) Kadın boşandığı takdirde iddet süresinde onun barınma, yeme-içme, giyim, tedavî gibi nafakasını ödemek kocanın görevi olduğu halde; kadının kocasına karşı böyle bir sorumluluğu yoktur.

 

 

Görüldüğü gibi malî mükellefiyetler bakımından kadın erkeğe karşı eşit olmak bir yana, avantajlı bir konumda bulunmaktadır. Pek çok konudaki malî yükümlülükler erkeğe yüklenmiştir. İşte yukarıdaki sebeplerden dolayı, kardeşler arası miras taksiminde, malî yükümlülüklerinin ağırlığına uygun olarak erkeğe iki hisse; hemen hiçbir malî yükümlülüğü olmayan kadına ise bir hisse verilmiştir. Bu da adalet ve hakkaniyete en uygun olan taksimdir.

 

 

Yukarıda zikredilen dayanak ve gerekçeler ışığında;

 

 

a) İslâm'a göre, gerek ontolojik olarak, gerekse dinî sorumluluk, hukukî ehliyet, temel hak ve hürriyetler bakımından ilkesel bazda kadın erkek ayrımı söz konusu olmadığına,

 

 

B) Şahitlik konusunda, borçlanma ayetinde belirtilen ve dönemin şartları ışığında, kadınların ticarî faaliyetlerdeki pasif rolünden kaynaklanan farklılığın, genel düzenleme içermediğine,

 

 

c) Konuyla ilgili ayetler birlikte değerlendirildiğinde, kadının şahitliğinin erkeğinkine denk olduğuna,

 

 

d) Kardeşlerin miras paylaşımında kadınların payının, erkeklere nispetle farklı olarak düzenlenmesinin, erkeğin çeşitli alanlardaki mali sorumluluğunun kadına nispetle daha ağır olmasıyla doğrudan ilişkili olduğuna,

 

 

e) Kadının ihtiyacının daha fazla olduğu veya erkeğin mali sorumluluğun daha az bulunduğu durumlarda, karşılıklı rıza ile bu paylaşımın daha farklı bir şekilde yapılabileceğine,

Karar verildi.Alıntı T.C Diyanet İşleri.

Şimdi tüm bu açıklamalardan sonra hala bana İslamiyet kadını hor görüyor diyebilirmisiniz???

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BAKARA SÛRESİ (223) kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah'a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü'minler'i müjdele.

 

BAKARA SÛRESİ (228) Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helal olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

(öyle bir topluma kadının meşru hakları olduğunu söylüyor ki, Kuran, bu o devir için bir devrimdir)

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ(42) Hani melekler, "Ey Meryem! Allah seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı."

 

(bir kadına, bir ayet iniyor, Yahudilerin mabetlere bile almadıkları kadına, inkara bahane çok, ama vicdanla bakmak lazım)

 

NİSÂ SÛRESİ(19) Ey iman edenler! kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Açık bir hayasızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.

 

(kadını zorlayarak ondan hakkını almayın, diyor hala haksızlıktan söz ediyorsunuz)

 

BAKARA SÛRESİ (282) Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alış-veriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

 

(biri diğerine hatırlatsın diye, özellikle açıklanıyor, herhangi bir şekilde ikinci sınıf yapıldığı yok, cahiliye arablarında kadının şahitliği bile geçersizken, kadına şahitlik etme hakkı tanıyor... birde anlaşılmayan şey var, Kuran'da zamanın şartlarına göre değişebilen durumlar vardır, hiç bir zaman değişmeyecek durumlar vardır, hiçbir zaman değişmeyecek olanlar bellidir, büyük günah olarak tabir edilenler, örneğin şirk ve fitne kadın yada erkek kim tarafından yapılırsa yapılsın değişmez günahtır, bir kadın unutmayacağından eminse tek başına şahitlik yapamaz diye bir şey yok)

 

Brain, İSLAM dini benim vicdanımla iman ettiğim inancım, itikadım ve onda beni rahatsız edici birşey söz konusu bile değil, benim annem, babam, bütün akrabam müslüman ve ailemde ya da yakın çevremde hiç ikinci kişi gibi olmadım... IQ'su 70 olan birinden daha geride hiç tutulmadım, toplumlarda kadının yerini din belirlememiştir, erkekler belirlemiştir, ALLAH dinden emir gönderdiğinde bu yanlışa dikkat çekmiş ve kadın erkek kim olursa olsun iman edenlerin arasında fark gözetmemiştir... İlkel kabilelerde, herhangi bir ilahi emir almamış toplumlarda dahi kadınlar söz sahibi olamıyor bunu onlara dayatan kim?

 

Erkek egemen toplumların sosyal sorunudur bu, dünyanın heryerinde her inançta kadına haksızlık yapılıyor, ama İslam kadına değer vermiş... Siz 1400 yıl öncesinin Arab toplumundaki kadının yeri ile bugünü kıyaslayın... Eğer Kuran bugün gelmiş olsaydı günümüzün sorunlarına dair kimbilir ne gibi meselelere dikkat çekilirdi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Brain, İSLAM dini benim vicdanımla iman ettiğim inancım itikadım ve onda beni rahatsız edici birşey söz konusu bile değil,

 

Bir Hristiyan ailenin çocuğu olsaydın, yine de Müslümanlığa geçip, vicdanımla iman ettim diyebeilecek miydin?

 

benim annem, babam, bütün akrabam müslüman ve ailemde ya da yakın çevremde hiç ikinci kişi gibi olmadım... IQ'su 70 olan birinden daha geride hiç tutulmadım,

 

Neden acaba?

Sakın Türkiye Cumhuriyeti devletinin az-çok verdiği laik kültürden dolayı olmasın?

Bugün kadınlara sokağa yalnız çıkamazsınız dense Suudi Arabistan'daki gibi, acaba itiraz etmezler mi?

Bu itiraz edebilme kültürü uzaydan mı geldi, yoksa, Türkiye Cumhuriyetinin edindirdiği kültürden mi?

 

toplumlarda kadının yerini din belirlememiştir, erkekler belirlemiştir, ALLAH dinden emir gönderdiğinde bu yanlışa dikkat çekmiş ve kadın erkek kim olursa olsun iman edenlerin arasında fark gözetmemiştir... İlkel kabilelerde, herhangi bir ilahi emir almamış toplumlarda dahi kadınlar söz sahibi olamıyor bunu onlara dayatan kim?

 

Toplumda kadınların yerini erkekler belirlemiştir, din belirlememiştir diyorsun...

Semitik dinlerin, İslamiyetin, Hristiyanlığın, Museviliğin peygamber saydığı bir tane kadın gösterebilir misin?

Kadının yerini erkek belirledi ise, bunun en büyük aracı din olmuştur.

 

Erkek egemen toplumların sosyal sorunudur bu, dünyanın heryerinde her inançta kadına haksızlık yapılıyor, ama İslam kadına değer vermiş... Siz 1400 yıl öncesinin Arab toplumundaki kadının yeri ile bugünü kıyaslayın...

 

1400 yıl önceki Arap toplumu ile bugünkü müslüman toplumdaki kadını karşılaştırdık.

İslamiyet Öncesinde bir Hatice, bir Hind yetiştirebilen bir toplumun, artık böyle kadınları yetiştiremediğini gördük.

Yeterli mi?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir Hristiyan ailenin çocuğu olsaydın, yine de Müslümanlığa geçip, vicdanımla iman ettim diyebeilecek miydin?

Neden acaba?

Sakın Türkiye Cumhuriyeti devletinin az-çok verdiği laik kültürden dolayı olmasın?

Bugün kadınlara sokağa yalnız çıkamazsınız dense Suudi Arabistan'daki gibi, acaba itiraz etmezler mi?

Bu itiraz edebilme kültürü uzaydan mı geldi, yoksa, Türkiye Cumhuriyetinin edindirdiği kültürden mi?

Toplumda kadınların yerini erkekler belirlemiştir, din belirlememiştir diyorsun...

Semitik dinlerin, İslamiyetin, Hristiyanlığın, Museviliğin peygamber saydığı bir tane kadın gösterebilir misin?

Kadının yerini erkek belirledi ise, bunun en büyük aracı din olmuştur.

1400 yıl önceki Arap toplumu ile bugünkü müslüman toplumdaki kadını karşılaştırdık.

İslamiyet Öncesinde bir Hatice, bir Hind yetiştirebilen bir toplumun, artık böyle kadınları yetiştiremediğini gördük.

Yeterli mi?

 

Saygılar.

 

Hristiyan, Yahudi, Budist ya da dinsiz bir aileden de olsaydım, şuana kadar kendi emeklerimle kazandığım birikimimle seçeceğim din İSLAM olurdu...

 

Laik Devlet düzeninde yaşayan Müslüman bir ailede yaşadığım için, bunun nimetlerinden yararlanıyorum... 80 küsur yıldır herkesin faydalandığı gibi... İslamı en doğru anlayan ve yaşayan toplum Türk Toplumudur, laiklik asla dinle çelişmez, çelişir gibi gösterenler Arab geleneğini din diye yutturmaya çabalayanlar...

 

Suudi Arabistan'da kadınlar sokağa yalnız çıkamıyorlar olsa bile bu DİNİN tebliği midir? Yoksa Arabların kültürel yapılarından gelen bir gelenek midir?

 

Bir kadın Peygamber olsa, ne olur, olmasa ne olur? Peygamberlerin erkeklerden seçilemesinin pek çok faktörü var, çağ öncesi zamanlarda kadının sözünü dinleyecek kaç toplum var? Kalkıp erkek egemen topluma ne anlatabileceksin, erkekler bile bunu yapmakta zorlanmışlar, şiddete maruz kalmışlar, zarar görmüşler, kadına çok daha fazlası yapılırdı... Bunlar kadını kollamaktır bence...

 

Yanlış görmüşsün işte, Hatice Validemizin durumu Arab toplumunda çok ekstra bir durumdur, çünkü varlıklı bir aileden geliyor, ya varlıksız ailelerin kadınları, kızları, kardeşleri aynı durumdamıydı, Arab toplumunda kadın hala söz sahibi değilse bu onların dinlerinden bihaber olmalarından ve işlerine geldiği gibi yaşamayı tercih etmelerinden kaynaklanıyor, aynı Arab kadınlar o toprakların dışına çıktıklarında kılık kıyafetleri bile değişiyor, kendi ülkelerinde yasaları belirleyenler hükmü istedikleri gibi işliyor bu dinin emri midir, var mıdır böyle bir emir, yoksa olmadığı halde Arabların kendi dürtülerinden korkmalarımıdır bunda etken olan?

 

Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hristiyan, Yahudi, Budist ya da dinsiz bir aileden de olsaydım, şuana kadar kendi emeklerimle kazandığım birikimimle seçeceğim din İSLAM olurdu...

O kadar emin olma diyeceğim sadece, çünkü bu bir bu konuda polemikten öteye geçemeyiz.

 

Laik Devlet düzeninde yaşayan Müslüman bir ailede yaşadığım için, bunun nimetlerinden yararlanıyorum... 80 küsur yıldır herkesin faydalandığı gibi... İslamı en doğru anlayan ve yaşayan toplum Türk Toplumudur

 

Suudi Arabistan'ın doğu kıyısında sadece kafirlerin gidebildiği bir kaç plaj var. daha çok Amerikalı ve diğer yabancı çalışanlar için, Amerikalıların baskısıyla yapılmış yerlerdir.

Oraya girerken polis kimlik kontrolü yapar.

Pakistanlı ve Arap bir arkadaşınızla kapıya gelirseniz, onları plaja sokmazlar, ama Türklerin girmesine izin verirler.

Nedeni de Arapların Türkleri müslüman saymaması.

Haklılar da, zira Türklerin müslümanlığı, orta asya, iran, balkan, kafkas, anadolu vs. vs kültürlerinin sentezi bir müslümanlaıktır. Sulandırılmış müslümanlıktır. İslamiyeti en iyi Türkler anlıyor ve yaşıyor iddianız geçersiz yani.

Araplar, Türkleri Avrupalı kafirlerle uğraşa uğraşa, onlara benzemiş görürler.

 

color="#FF0000"]laiklik asla dinle çelişmez, çelişir gibi gösterenler Arab geleneğini din diye yutturmaya çabal[/color]ayanlar...

 

Kaç müslüman senin gibi düşünüyor acaba?

Sadece Türkiye'deki müslümanların bir kısmı sanırsam.

 

Suudi Arabistan'da kadınlar sokağa yalnız çıkamıyorlar olsa bile bu DİNİN tebliği midir? Yoksa Arabların kültürel yapılarından gelen bir gelenek midir?

 

Arapların kültürel yapıları zaten İslam dini olmuş.

Yasalar oluşturulurken, Yüksek Din Şurası denen şuradan fetva alınıyor.

Yani Kadınları sokağa salmayan kanunlar, din adamlarının fetvası ile yapılıyorlar.

 

Bir kadın Peygamber olsa, ne olur, olmasa ne olur? Peygamberlerin erkeklerden seçilemesinin pek çok faktörü var, çağ öncesi zamanlarda kadının sözünü dinleyecek kaç toplum var? Kalkıp erkek egemen topluma ne anlatabileceksin, erkekler bile bunu yapmakta zorlanmışlar, şiddete maruz kalmışlar, zarar görmüşler, kadına çok daha fazlası yapılırdı... Bunlar kadını kollamaktır bence...

 

Kuran bile seni yalanlar. Belkıs kimdi? Tahtı ile birlikte uçup gelip Süleymanın yanında konduğu söylenen Belkıs?

Kadının sözü dinlenmiyorsa, nasıl Kraliçe olmuşbu masal kahramanı belkıs? Kleopatra kimdi? Nefertiti kimdi?

 

Yanlış görmüşsün işte, Hatice Validemizin durumu Arab toplumunda çok ekstra bir durumdur, çünkü varlıklı bir aileden geliyor, ya varlıksız ailelerin kadınları, kızları, kardeşleri aynı durumdamıydı

 

Sen extra durumlu başka bir kadın bul bana, İslamiyetin ilanından sonra.

 

Bugün kadının özgürleşmesinin nedeni nedir?

Erkekler özgürlük verdikleri için mi? Yoksa ekonomik özgürlük arttıkça özgürleşme arttığı için, ekonomik bağımlılık azaldığı için mi?

 

Kadına mirasta az pay veren, aileyi geçindirmek erkeğin işidir deyip, kadını ekonomiden soyutlayan, böylece özgürlüğün maddi dayanağını yokeden bir din kadını nasıl özgürleştirmiş olabilir?

 

Kadının maddi güç kaynakları İslam tarafından kurutulduğu için kadın köleleşmiş ve başka bir Hatice çıkaramamış olmasın?

 

Arab toplumunda kadın hala söz sahibi değilse bu onların dinlerinden bihaber olmalarından ve işlerine geldiği gibi yaşamayı tercih etmelerinden kaynaklanıyor, aynı Arab kadınlar o toprakların dışına çıktıklarında kılık kıyafetleri bile değişiyor, kendi ülkelerinde yasaları belirleyenler hükmü istedikleri gibi işliyor bu dinin emri midir, var mıdır böyle bir emir, yoksa olmadığı halde Arabların kendi dürtülerinden korkmalarımıdır bunda etken olan?

 

Arap kadınların ülke dışına çıkınca açılıp saçılmaları, özgürlüğe kaçıştır.

Ülkelerindeki kanunlar fetva alınarak yapılıyor. Dine aykırı değil. Örfleri ve din aynı yani. İkisini ayrı şey olarak görmüyorlar.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arabistan'da kadinlarin yalniz sokaga cikamamasi gibi bir durum yok.Turkiye'de bazi kadinlarin kiskanclik nedeniyle sokaga yalniz cikamamalarindan farkli degil,istisnalarin sebebi ayni..Yalniz toplu tasima araclari pek olmadigindan,gitmek istedikleri yere taksi veya yakinlari tarafindan goturuluyorlar.

 

Arabistan seriatla yonetiliyor,fetva alinmasi elbette dogal.Kadinlar ulke disinda acilabilir,bu da hepsini kapsamiyor.Inancini ne sekilde yasamak istedigine bagli,bir cogu da buradaki durumundan memnun.Ayrica disaridaki giyimleri disinda,her konuda ve alanda Turkiye'deki kadinlarla esit haklara sahipler,okuyorlar,calisiyorlar,ekonomik bagimsizliklarini hic bir guc kisitlamiyor; geziyorlar,diledikleri sekilde yasiyorlar.Bu tabi ki aslinda Islamiyet'in sagladigi ozgurluk..

 

Kadini gecindirmenin erkegin uzerine vazife olmasi,kadina verilen degerden..Eger boyle bir sart olmasaydi,kadinlarin hepsi calisabilecek ve hepsi kendi gecimini saglayabilecek miydi,ustelik cocuk dogurmak ve buyutmek kadinin vazifesiyken..ve boyle bir sart olmasa butun erkekler ayni insaf istiyakla calisip,calisamayan ailesinin gecimini temin etmek isteyecek miydi?

Kadinin uygun sartlarda calisma,para kazanma ozgurlugu kisitlanmis degildir,bilakis,kazandigi parayi diledigi sekilde,esine veya ailesine harcama zorunlulugu olmadan tasarruf etme hakkina sahiptir.

 

Saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Suudi Arabistan'da kadınlar sokağa yalnız çıkamıyorlar olsa bile bu DİNİN tebliği midir? Yoksa Arabların kültürel yapılarından gelen bir gelenek midir?

 

Selamlar

 

Evet İslam dininin emridir.Arap geleneği diye beğenmediğiniz her şey DİN,in emridir.

 

Ahzap

 

32- Ey peygamberin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer takva ile korunacaksanız, konuşurken kırıtmayın da kalbinde bir hastalık bulunan kimse tamaha düşmesin. Güzel ve dosdoğru söz söyleyin.

 

33- Hem vakarınızla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devrinde olduğu gibi süslenip çıkmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor.

 

34- Oturun da evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti anın. Şüphe yok ki Allah lütuf sahibidir ve her şeyden haberdardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arabistan'da kadinlarin yalniz sokaga cikamamasi gibi bir durum yok.Turkiye'de bazi kadinlarin kiskanclik nedeniyle sokaga yalniz cikamamalarindan farkli degil,istisnalarin sebebi ayni..Yalniz toplu tasima araclari pek olmadigindan,gitmek istedikleri yere taksi veya yakinlari tarafindan goturuluyorlar.

 

:D

 

Taksi de mi yok? Amerikan polis arabaları gibi önü ve arkası koyu, ortası açık renkli taksiler?

Neden taksilere binemiyorlar kendi başlarına?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet taksiler var,dediğiniz şekilde ve mini kamyonet şeklinde..kendi başlarına binemediklerini nereden çıkardınız,dileyen kadın dilediğince gezebiliyor demiştim.Ancak dininin halvet yasağına riayet etmeyi tercih eden kadınlar,yalnız binmeyebilir,böyle bir yasa ya da yasak yok,fakat başka bayanlarla biniyor.

Bunları gördüğüm ve bildiğim için siz ısrar edince belirtmeden duramadım,yoksa tartışmanın bu noktada takılması gereksiz..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

O kadar emin olma diyeceğim sadece, çünkü bu bir bu konuda polemikten öteye geçemeyiz.

Suudi Arabistan'ın doğu kıyısında sadece kafirlerin gidebildiği bir kaç plaj var. daha çok Amerikalı ve diğer yabancı çalışanlar için, Amerikalıların baskısıyla yapılmış yerlerdir.

Oraya girerken polis kimlik kontrolü yapar.

Pakistanlı ve Arap bir arkadaşınızla kapıya gelirseniz, onları plaja sokmazlar, ama Türklerin girmesine izin verirler.

Nedeni de Arapların Türkleri müslüman saymaması.

Haklılar da, zira Türklerin müslümanlığı, orta asya, iran, balkan, kafkas, anadolu vs. vs kültürlerinin sentezi bir müslümanlaıktır. Sulandırılmış müslümanlıktır. İslamiyeti en iyi Türkler anlıyor ve yaşıyor iddianız geçersiz yani.

Araplar, Türkleri Avrupalı kafirlerle uğraşa uğraşa, onlara benzemiş görürler.

Kaç müslüman senin gibi düşünüyor acaba?

Sadece Türkiye'deki müslümanların bir kısmı sanırsam.

Arapların kültürel yapıları zaten İslam dini olmuş.

Yasalar oluşturulurken, Yüksek Din Şurası denen şuradan fetva alınıyor.

Yani Kadınları sokağa salmayan kanunlar, din adamlarının fetvası ile yapılıyorlar.

Kuran bile seni yalanlar. Belkıs kimdi? Tahtı ile birlikte uçup gelip Süleymanın yanında konduğu söylenen Belkıs?

Kadının sözü dinlenmiyorsa, nasıl Kraliçe olmuşbu masal kahramanı belkıs? Kleopatra kimdi? Nefertiti kimdi?

Sen extra durumlu başka bir kadın bul bana, İslamiyetin ilanından sonra.

 

Saygılar.

Brainslapper arkadaş herşeyi kendine göre yorumlamışsın, yok böyle bir dava. Bak Leyla kardeşimiz ne kadar güzel ifade etmiş, sen görmek istediğin şekilde bakıyorsun, laiklik konusunda ateistlerin bir kısmı ile, siyasal islamcıların görüşü paralel.

 

Ateistler laikliği dinsizlik gibi görüyor, siyasal islamcılarda öyle. Ama farklı amaçlar için. İnançsızlar inançsızlıklarını kalabalıklaştırma çabasındalar, bunu topluma yayma gayretindeler, ama işin tuhaf yanı aynı insanlar birde düşünce ve inanç özgürlüğünü savunuyorlar.

 

Siyasal İslamcılara göre de laiklik dinsizlik demek, onlarda kendi düşüncelerini topluma egemen kılmak istiyorlar, onlarda düşünceye ve inanca özgürlük tanmıyorlar, tek tip düşünce ve tek tip yaşam.

 

Ve bunların her ikiside insanın yaratılışına aykırı özgür olamayan insanın gizlilikte neler yapacağını kestirmek zor. Yasak her zaman tatlıdır.

 

Arab toplumunda İslamiyetten sonra ekstra durumlu kadınların varlığına şahit olmak isteyen gidip orada yaşayanları görebilir.

 

Sizin ismini verdiğiniz kadınların durumları da çok ekstra, zaten arkadaş size hiç olmadığını söylememiş, kaç toplumda olabilir demiş? Pakistan gibi bir ülkede bir kadın başbakanlık bile yapmıştır, İslamiyetten sonra. Benazir Butto.

 

Osmanlı'da bir dönem kadınlar siyasettede söz sahibi olmuşlardır, olmamaya başlamaları Türk İslam anlayışından uzaklaştıktan sonrasındadır. Her toplumun kültürel yapısı farklıdır, kültürleri dinleştirirsek varılacak nokta vahimdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sizin ismini verdiğiniz kadınların durumları da çok ekstra, zaten arkadaş size hiç olmadığını söylememiş, kaç toplumda olabilir demiş? Pakistan gibi bir ülkede bir kadın başbakanlık bile yapmıştır, İslamiyetten sonra. Benazir Butto.

 

Osmanlı'da bir dönem kadınlar siyasettede söz sahibi olmuşlardır, olmamaya başlamaları Türk İslam anlayışından uzaklaştıktan sonrasındadır. Her toplumun kültürel yapısı farklıdır, kültürleri dinleştirirsek varılacak nokta vahimdir.

 

Ben de İslamiyet'ten sonra extra durumlu kadın örneği istedim zaten... Tek bir tane.

 

Osmanlı'da kadınların siyasette söz sahibi olmaları, İslamiyetten değil, söz sahibi olan kadınların gayrı-islami kökenden gelmesinden kaynaklarnır.

 

Bütün o ünlü siyatsetçi sultanların biyografilerine bak, hiçbiri müslüman değil.

 

Benazir Butto?

 

Kadın olduğu için mi kazandı, yoksa Zilfikar Ali Butto'nun kızı olduğu için mi?

Sadece seçimden seçime oy kullanan, kim kimdir, ne değildir bilmeyen, iletişim araçlarının yaygın olmadığı 1980'lerde halk onu Zulfikar Ali Butto Sandığı için mi?

 

Erdal İnönü, Aydın Menderes, Ahmet Özal, siyasi başarılarından dolayı mı seçim kazandılar? Yoksa babalarının "adından" dolayı mı seçim kazandılar?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben de İslamiyet'ten sonra extra durumlu kadın örneği istedim zaten... Tek bir tane.

Osmanlı'da kadınların siyasette söz sahibi olmaları, İslamiyetten değil, söz sahibi olan kadınların gayrı-islami kökenden gelmesinden kaynaklarnır.

Bütün o ünlü siyatsetçi sultanların biyografilerine bak, hiçbiri müslüman değil.

Benazir Butto?

Kadın olduğu için mi kazandı, yoksa Zilfikar Ali Butto'nun kızı olduğu için mi?

Sadece seçimden seçime oy kullanan, kim kimdir, ne değildir bilmeyen, iletişim araçlarının yaygın olmadığı 1980'lerde halk onu Zulfikar Ali Butto Sandığı için mi?

Erdal İnönü, Aydın Menderes, Ahmet Özal, siyasi başarılarından dolayı mı seçim kazandılar? Yoksa babalarının "adından" dolayı mı seçim kazandılar?

Saygılar.

 

Bu söylediklerine sen inanıyormusun?

Tek bir tane istedin tek bir tane belirttim. Osmanlıda kadınlar orduda bile görev almış buyrun:

 

“Kadın kimliği”nin sağlam zemini dindir

Ama önce “Kadın kimliği”ni sağlam bir zemine oturtmak gerekiyor. Kuşkusuz o zemin dindir.

İlâhî kitabımız, “kadın”ın, “erkek”le birlikte cennette var edildiğini söylüyor ki, erkeğin birkaç saat, ya da birkaç gün (birkaç ay yahut yıl) önce yaratılmış olmak dışında bir imtiyazı yok…

Erkeğin kadından bir süre önce yaratılmış olması ise, asla sorgulanamaz İlâhî bir tercihtir. Bu tercihte belki asıl vurgulanmak istenen, erkeğin kadına ihtiyacıdır. Çünkü Hz. Âdem Cennet’te mutlu olamamış, bir “eş=arkadaş” istemiştir.

Başka bir deyişle “kadın”a ihtiyaç duymuştur. Bir bakıma kadınsız bir cennet bile düşünememiştir.

Kısacası Hz. Havva (kadın), bir yarım kalmışlığı (erkeğin yarım yamalaklığını) bütünleme isteğinin ürünüdür.

Yaratıcı Kudret, böyle murad etmiştir.

Öte yandan, İslâm dininin başlangıcında da kadın unsuru en ön saftadır. Peygamberimizden (s.a.v.) sonraki ilk Müslüman, Hz. Hatice’dir. Bu muhteşem kadın, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir dönemde, iş kadını olarak kendini kabul ettirebilmiş, sevdalandığı insana (Efendimize) evlenme teklif edebilecek kadar da cesur ve mert davranabilmiştir.

 

Silahlı ve savaşçı kadın teşkilatı

Peygamber-i Âlişan, peygamberlik müjdesini alır almaz akrabalarından herhangi bir erkeğe değil, sadece Hz. Hatice’ye sırrını açmıştır. Onunla bütünlenerek güçlenmiş, moral bulmuş, onun desteği ile peygamberliğini açıklamıştır.

Hayatın ve dinin başlangıcında nasıl kadın önderler varsa, ilk Müslüman-Türk unsurların Anadolu’ya girişinde de kadın önderler vardır.

Âşık Paşazâde’nin “Bâciyân-ı Rûm” olarak isimlendirdiği bu teşkilât üzerinde ilk kez Alman müsteşrik (oryantalist) Franz Taeschner durmuştur, ancak o günün toplumsal yapısında kadınların böyle bir teşkilât kurmuş olabileceklerine ihtimal vermediği için, Âşık Paşazâde’nin yanıldığını, yahut bir istinsah hatası yaptığını düşünmüştür.

Ona göre, Paşazâde, “Hâciyân-ı Rûm” (Anadolu Hacıları) veya “Bahşıyân-ı Rûm” (Anadolu Sihirbazları veya Ruhanîleri) yazacakken, bir istinsah hatası sonucu “Bâcıyân-ı Rûm” yazmıştır.

Ancak bunların olabilmesi için, o devirde Anadolu’da “Hacı” olmuş Türkmenlerin “Hacıyân-ı Rum” isimli bir örgüt kurmaları veya eski Türkler’de kendilerine “Bahşı” denilen sihirbazların örgütlenmiş olmaları gerekir.

Tabii bu mümkün değildir.

Nitekim tarihçi Prof. Fuad Köprülü, Âşık Paşazâde’nin “Bâciyân-ı Rûm” olarak adlandırdığı kadın teşkilâtı hakkında olabildiğince kapsamlı bir çalışma yapmış, bu çalışmanın sonunda Frans Taeschner’in öne sürdüğü iddiaların geçerli olamayacağını hükme bağlamış, “Bâciyan-ı Rûm”un, “Silâhlı ve savaşçı kadınların kurduğu bir teşkilât” olma ihtimalini tarihçinin dikkatine sunmuştur.

Ancak Fuad Köprülü bu teşkilâtın mahiyeti ve çalışmaları hakkında çok açık bilgiler vermemektedir.

 

Osmanlı’da komutanlık yapan kadınlar

Orhan Gazi zamanında Anadolu’nun birçok yöresinde Türkmenler arasında bulunup gözlem yapmış, özellikle de Türkmen hanımların çeşitli alanlardaki faaliyetlerine şahit olmuş olan meşhur Mağribli gezgin İbn Battuta ise “tarikat” çerçeveli kadın oluşumlarından söz etmektedir.

Ayrıca Niğdeli Kadı Ahmed 1340 yılında tamamladığı “el-Veledü’ş-Şefik” adlı eserinde Niğde dolaylarında Taptuklu Türkmen dervişlerin hanımlarının faaliyetlerini kaydetmektedir.

Meşhur Süryani tarihçi Malatyalı Ebu’l-Ferec (Gregory) de bir münasebetle bu “Bâciyan-ı Rûm”dan bahsetmiştir.

Mevlevî yazar Ahmed Eflâkî de, keza, eserinin bir yerinde Konya’daki bir kadınlar cemaatinden söz etmiştir…

Bacılar Teşkilâtı’nın faaliyetlerine dair başka bir bilgiyi “Menâkıb-ı Evhadü’d-din-i Kirmânî”de buluyoruz. Bu görüşe göre, hanımlar arası bu teşkilât, önceleri “Fakiregân” diye de anılıyordu. Ancak teşkilâta mensup olan genç kız ve kadınlar birbirine “Bacı” diye hitap ettikleri için, kadın ve kızların meydana getirdikleri teşkilâta daha yaygın olarak “Bâciyân” (Bacılar) denilmeye başlanmıştır. Şimdiki bilgilerimizle bu tabiri ilk olarak kullanan da Âşık Paşazade’dir.

Bendeniz, Kayı Han Aşireti’nin (Osmanlı Devleti’ni kuran aşiret) Anadolu’ya gelişini anlatan “Merhaba Söğüt” (Kültür Bakanlığı Yayınları ve Nesil Yayınları, 0212 551 32 25) isimli kitabımı kaleme alırken, Türkmen kadınlarının, erkeklerin yanı sıra örgütlendiklerini, hattâ “Bey Ana”, “Bacı Bey”, “Gazi Ana” gibi unvanlarla (rütbeler) komutanlık yaptıklarını görmüş, doğrusunu isterseniz, beklemediğim bu durum karşısında hayretler içinde kalmıştım.

Bugünkü İslâm dünyasında kadının yerini hatırlarsak, konu daha da ilginç bir hal alıyor.

Araplar bunu, kadını aşağılayan eski geleneklerin etkisiyle yapıyorlar diyelim, ya biz neden yapıyoruz?

Bizans’ın fethine kadar, sosyal hayatta kadının tartışmasız bir rolü ve aktivitesi var. Ancak bunun Bizans’ın fethiyle birlikte kırıldığını ve kadının git gide kendi içine kapandığını görüyoruz.

1200’lerde kadını, yerine göre derviş, yerine göre savaşçı olarak selamlayan misyon, büyük fetihten sonra çökmeye yüz tutmuş, nihayet 1800’lü yılların sonunda, tıpkı şimdikine benzer yasaklar yürürlüğe girmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu söylediklerine sen inanıyormusun?

 

 

Bu söylediklerini sen islama nasıl malediyorsun, sen söylediklerine inanıyormusun?

 

Öte yandan, İslâm dininin başlangıcında da kadın unsuru en ön saftadır. Peygamberimizden (s.a.v.) sonraki ilk Müslüman, Hz. Hatice’dir. Bu muhteşem kadın, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir dönemde, iş kadını olarak kendini kabul ettirebilmiş, sevdalandığı insana (Efendimize) evlenme teklif edebilecek kadar da cesur ve mert davranabilmiştir.

 

Hz. Hatice, İslam kültürüyle yetişseydi, bunların hiçbirini yapmazdı. İslamiyetin cahiliye diye aşağıladığı külltür yetiştirmiştir o kadını.

 

Hayatın ve dinin başlangıcında nasıl kadın önderler varsa, ilk Müslüman-Türk unsurların Anadolu’ya girişinde de kadın önderler vardır.

Âşık Paşazâde’nin “Bâciyân-ı Rûm” olarak isimlendirdiği bu teşkilât üzerinde ilk kez Alman müsteşrik (oryantalist) Franz Taeschner durmuştur, ancak o günün toplumsal yapısında kadınların böyle bir teşkilât kurmuş olabileceklerine ihtimal vermediği için, Âşık Paşazâde’nin yanıldığını, yahut bir istinsah hatası yaptığını düşünmüştür.

Ona göre, Paşazâde, “Hâciyân-ı Rûm” (Anadolu Hacıları) veya “Bahşıyân-ı Rûm” (Anadolu Sihirbazları veya Ruhanîleri) yazacakken, bir istinsah hatası sonucu “Bâcıyân-ı Rûm” yazmıştır.

Ancak bunların olabilmesi için, o devirde Anadolu’da “Hacı” olmuş Türkmenlerin “Hacıyân-ı Rum” isimli bir örgüt kurmaları veya eski Türkler’de kendilerine “Bahşı” denilen sihirbazların örgütlenmiş olmaları gerekir.

Tabii bu mümkün değildir.

Nitekim tarihçi Prof. Fuad Köprülü, Âşık Paşazâde’nin “Bâciyân-ı Rûm” olarak adlandırdığı kadın teşkilâtı hakkında olabildiğince kapsamlı bir çalışma yapmış, bu çalışmanın sonunda Frans Taeschner’in öne sürdüğü iddiaların geçerli olamayacağını hükme bağlamış, “Bâciyan-ı Rûm”un, “Silâhlı ve savaşçı kadınların kurduğu bir teşkilât” olma ihtimalini tarihçinin dikkatine sunmuştur.

Ancak Fuad Köprülü bu teşkilâtın mahiyeti ve çalışmaları hakkında çok açık bilgiler vermemektedir.

 

Osmanlı’da komutanlık yapan kadınlar

Orhan Gazi zamanında Anadolu’nun birçok yöresinde Türkmenler arasında bulunup gözlem yapmış, özellikle de Türkmen hanımların çeşitli alanlardaki faaliyetlerine şahit olmuş olan meşhur Mağribli gezgin İbn Battuta ise “tarikat” çerçeveli kadın oluşumlarından söz etmektedir.

Ayrıca Niğdeli Kadı Ahmed 1340 yılında tamamladığı “el-Veledü’ş-Şefik” adlı eserinde Niğde dolaylarında Taptuklu Türkmen dervişlerin hanımlarının faaliyetlerini kaydetmektedir.

Meşhur Süryani tarihçi Malatyalı Ebu’l-Ferec (Gregory) de bir münasebetle bu “Bâciyan-ı Rûm”dan bahsetmiştir.

Mevlevî yazar Ahmed Eflâkî de, keza, eserinin bir yerinde Konya’daki bir kadınlar cemaatinden söz etmiştir…

Bacılar Teşkilâtı’nın faaliyetlerine dair başka bir bilgiyi “Menâkıb-ı Evhadü’d-din-i Kirmânî”de buluyoruz. Bu görüşe göre, hanımlar arası bu teşkilât, önceleri “Fakiregân” diye de anılıyordu. Ancak teşkilâta mensup olan genç kız ve kadınlar birbirine “Bacı” diye hitap ettikleri için, kadın ve kızların meydana getirdikleri teşkilâta daha yaygın olarak “Bâciyân” (Bacılar) denilmeye başlanmıştır. Şimdiki bilgilerimizle bu tabiri ilk olarak kullanan da Âşık Paşazade’dir.

Bendeniz, Kayı Han Aşireti’nin (Osmanlı Devleti’ni kuran aşiret) Anadolu’ya gelişini anlatan “Merhaba Söğüt” (Kültür Bakanlığı Yayınları ve Nesil Yayınları, 0212 551 32 25) isimli kitabımı kaleme alırken, Türkmen kadınlarının, erkeklerin yanı sıra örgütlendiklerini, hattâ “Bey Ana”, “Bacı Bey”, “Gazi Ana” gibi unvanlarla (rütbeler) komutanlık yaptıklarını görmüş, doğrusunu isterseniz, beklemediğim bu durum karşısında hayretler içinde kalmıştım.

Bugünkü İslâm dünyasında kadının yerini hatırlarsak, konu daha da ilginç bir hal alıyor.

Araplar bunu, kadını aşağılayan eski geleneklerin etkisiyle yapıyorlar diyelim, ya biz neden yapıyoruz?

Bizans’ın fethine kadar, sosyal hayatta kadının tartışmasız bir rolü ve aktivitesi var. Ancak bunun Bizans’ın fethiyle birlikte kırıldığını ve kadının git gide kendi içine kapandığını görüyoruz.

1200’lerde kadını, yerine göre derviş, yerine göre savaşçı olarak selamlayan misyon, büyük fetihten sonra çökmeye yüz tutmuş, nihayet 1800’lü yılların sonunda, tıpkı şimdikine benzer yasaklar yürürlüğe girmiştir.

 

Hiç rahatsızlık duymadan, nasıl da Türkmenlerin geleneklerini, adetlerini İslamiyet'e maletmişsin!!

 

İslamyetin ilk devirlerini boş ver, Türkmenler müslümanlaştırıldıktan 10 asır sonra bile, bugün Orta Asya kültürünün izlerini bulabilirsin Anadolu'da.

 

Müslümanlık nedir bilmeyen o ilk Türkmen topluluklarının güzel adetlerini islamiyet'e maletmeyi bırakın artık.

Bugün daha çok Alevilerin yaşattığı Türkmen gelenekleri ile İslamiyet çok mu uyumlu?

 

Sor bakalım, Toroslardaki, Adıyaman'daki, Maraş'taki, Adana'daki, Mersin'deki, Antalya'daki, Muğla'daki, Aydın'daki, Karaman'daki, Çorum'daki, Tokat'taki, Yozgat'taki yörükler nasıl paylaşıyorlar mirası mesela? İslam değiştirebilmiş mi o insanların kültürünü bakın bakalım? Kadın-erkek birlikte mi oturuyorlar, yoksa kadın erkek ayrılıyorlar mı bakın bakalım? Evde bababanne mi hükümettir yoksa, baba mı hükümettir öğrenin bakalım?

 

*

 

Semitik dinlerin Allah'ı cennette kadın ve huri de öngörmüş. Erkeklere "avratlık" yapsınlar diye.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslamyetin ilk devirlerini boş ver, Türkmenler müslümanlaştırıldıktan 10 asır sonra bile, bugün Orta Asya kültürünün izlerini bulabilirsin Anadolu'da.

 

Müslümanlık nedir bilmeyen o ilk Türkmen topluluklarının güzel adetlerini islamiyet'e maletmeyi bırakın artık.

Bugün daha çok Alevilerin yaşattığı Türkmen gelenekleri ile İslamiyet çok mu uyumlu?

 

Sor bakalım, Toroslardaki, Adıyaman'daki, Maraş'taki, Adana'daki, Mersin'deki, Antalya'daki, Muğla'daki, Aydın'daki, Karaman'daki, Çorum'daki, Tokat'taki, Yozgat'taki yörükler nasıl paylaşıyorlar mirası mesela? İslam değiştirebilmiş mi o insanların kültürünü bakın bakalım? Kadın-erkek birlikte mi oturuyorlar, yoksa kadın erkek ayrılıyorlar mı bakın bakalım? Evde bababanne mi hükümettir yoksa, baba mı hükümettir öğrenin bakalım?

 

Eski Türk Geleneklerini, gerçi örnek verdiğiniz üzere aynı zamanda Yörüklerde yaşatmaktadır.

Miras hukuku falan büyük orandan Türklerin kendi anlayışına göre kalmıştır. Göçebe yaşamın kuralları hala geçerlidir. Büyük çocuk evlenip gider ve küçük çocuk evlendiğinde Anne/Baba ile kalır. Kadın evde herşeyde söz hakkına sahiptir kaldı ki "Yuvayı dişi kuş yapar". Ben yörüğüm mesela ve benim gördüğüm kadarıyla büyük oranda hemen her ailede Ev ile ilgili bir çok işlerden kadın sorumlu. Hatta bizde bu biraz abartılmış, ekonomik işlerden bile annem sorumlu. Babam aylığını anneme verir, annem gideri kontrol ederdi :) . Anaçlık din eksenli değil, Kültür eksenli olmuştur. Ve bu ve bunun gibi kültürler/ekinler "Biz"im benliğimizi daha çok ifade ediyor.

 

Bu yüzden diyorum ki hep: Din'in toplumsal kuralları, ortaya çıktığı dönemin şartları ile ilgilidir. Bugüne taşınamaz.

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eski Türk Geleneklerini, gerçi örnek verdiğiniz üzere aynı zamanda Yörüklerde yaşatmaktadır.

Miras hukuku falan büyük orandan Türklerin kendi anlayışına göre kalmıştır. Göçebe yaşamın kuralları hala geçerlidir. Büyük çocuk evlenip gider ve küçük çocuk evlendiğinde Anne/Baba ile kalır. Kadın evde herşeyde söz hakkına sahiptir kaldı ki "Yuvayı dişi kuş yapar". Ben yörüğüm mesela ve benim gördüğüm kadarıyla büyük oranda hemen her ailede Ev ile ilgili bir çok işlerden kadın sorumlu. Hatta bizde bu biraz abartılmış, ekonomik işlerden bile annem sorumlu. Babam aylığını anneme verir, annem gideri kontrol ederdi :) . Anaçlık din eksenli değil, Kültür eksenli olmuştur. Ve bu ve bunun gibi kültürler/ekinler "Biz"im benliğimizi daha çok ifade ediyor.

 

Bu yüzden diyorum ki hep: Din'in toplumsal kuralları, ortaya çıktığı dönemin şartları ile ilgilidir. Bugüne taşınamaz.

 

Teşekkürler boşig, hem verdiğin örnekler için, hem de dinin toplumsal kurallarının evrensellik ve tüm zamanları kapsayıcılık iddiasında bulunamayacağına dikkat çektiğin için.

 

(Ayrıca sizdeki durum abartma değil, yörük/Türkmen ailelerin çoğunda bu böyledir. Bizdeki durum da aynı.)

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 8 yıl sonra...

Dini öğretilerin ehemmiyetle üzerinde durduğu bir kelimedir "fitne"... Şeytani bir eylemdir... Şeytanilerin eylemidir... Bir toplumda, insanlar arasında kendi fikirsel dayatmalarını tek doğru olarak göstermek ve kendileri gibi düşünmeyenleri "tukaka" göstermektir fitne...

 

Ellerinde bir elbise vardır yani bir kalıp o kalıbı herkese giydirmektir bütün dertleri... Özgür bırakmazlar hiç kimseyi... Vicdanlara bile hükmetmeye çabalarlar... Akıllara hükmetmeleri, inançlara hükmetmeleri yetmezmiş gibi...

 

Akıl yürütmeyi, inanç gütmeyi, insan sürmeyi, katagori etmeyi sever fitneciler...

 

Fitne sözlük anlamı...1 . Karışıklık, kargaşa: "Fitneyi bastırmak kolay değil."- 2 . sıfat Fitneci, ara bozucu.

 

Bu tip insanları her yerde görmek mümkündür, eğer sizi aralarına almalarını isterseniz onlara uymanız gerekir, çünkü asla sizi olduğunuz gibi kabullenmezler, onlar gibi olmalısınız...

 

Oysa insan ne olduğunu, ne istediğini, istemediğini, vicdani sorumluluğunu, özgürlüğün değerini iyi bilmek zorundadır...

 

İnsan yaşadığı dünyada hayatın getirdiği bir çok sıkıntıyla sınandığını, kendisine has duygu ve düşünceleri olduğunu, bunlarla yaşamak zorunda olduğunu, deneyimledikçe, öğrendikçe, anladıkça var olacaktır, kendisi olduğu sürece kendi düşüncelerinden sorumlu olacaktır, herkes bir başkası gibi olamayacağını bilir...

 

Fitneyi konuşmaya devam edeceğiz...

 

Selamlar

arkadaşım açtığın konu itibari ile fitneyi acıklamak istemissiniz amenna güzel bir düşünce ama bilmedende insanlar arasında düşünce kargasasına neden olduğunda buda fitne olur aman dikkat

 

işin özü fitnenin ne olduğunu zamana göre dile göre açıklanamaması herkese göre bir farklı anlam çıkar

Maide Süresi AYET 32: Kim bir insanı ,bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştürHer kimde birini yaşatırsa ,sanki bütün insanları yaşatmıştır

 

Onlardan bir kısmı: "Bana izin ver ve beni fitneye katma" der. Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, o inkâr edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır. (Tevbe Suresi, 49)

 

Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir. (Zariyat Suresi, 14)

 

Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkemdir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Al-i İmran Suresi, 7

 

bunlar ayetler arkadaşlar kalp kırmayın eğer kalp kırdıysam özür dilerim cevap bile yazsanız cevap vermeyeceğim

مَا كَانَ اِبْرٰه۪يمُ يَهُودِياًّ وَلَا نَصْرَانِياًّ وَلٰكِنْ كَانَ حَن۪يفاً مُسْلِماًۜوَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

Mâ kâne ibrâhîmu yehûdiyyen velâ nasrâniyyen velâkin kâne hanîfen muslimen vemâ kâne mine-lmuşrikîn

 

İbrahim ne bir yahudi ne de bir hıristiyandı. Ancak o dosdoğru çizgideki bir Müslümandı. O, müşriklerden de değildi Âl-i İmrân / 67

 

bunlar müslüman diyorlar tek soru sordugunda hz ibrahimin dini nedir diye sorduğunda cevap vermiyorlar eğer müslümanlık hz muhammed ile çıktı ise hz ibrahim ne idi yok daha önce var ise yahudilik hristiyanlık diye ayırdıklarında allah katında müslümandır ozaman onlar hakkında da kötü düşünmeyin yoksa fitne çıkarmıs olursunuz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

çok güzel bir başlık sevgili arkadaşım clover.gif

 

erkek egemen bir toplumun yüzyıllar süresince eke eke kararttığı bir bahçeden bahsedemez hale geldik değilmi şu fitnecilerin hala atmaya devam ettikleri tohumlar yüzünden..

 

din yani inanç bireyseldir..tarikatlarla şeyhlerle fetvalarla yürütmeye beyin yıkamaya devam edildiği sürecede inanç sizin düşünerek sorgulayarak seçtiğiniz bir yol değil anca kurularak bırakıldığınız çıkmaz bir sokaktır..

 

hurafelerle çocukluktan başlayan beyin yıkamalarla ne inançtan bahsedebiliriz nede fitnecilerin kökünü kurutabiliriz...

 

biz kadınları örtülerin altına saklayarak evin duvarları arasına hapsederek insanlık onurumuzu ayaklar altına alarak din diye yutturmak istedikleri şeyin benim inancımda yeri yok..olamazda...

 

fitnecilerin inançta çarptıkları duvar sorgulayan düşünen ve araştıran beyinlerdir...

 

Fitne derken tam bu anlatılıyor bu yazı iyi bir örnek olmuş..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.